a-
Eskişehir Hapishanesinde Yaşananlarla İlgili Olarak Nurcular Ne Diyor?Şimdi ilgili soru ve cevabı kaldırılmış olabilir, fakat arşivimizde kayıtlıdır. Çünkü sitede yer alan kimi soru ve cevapların tartışmalara sebep olması yüzünden veya başka sebeplerle siteden kaldırıldığını görmüştük. Risale-i Nur ve Nurcular ekseninde sorulara cevap veren “Sorularla Risale-i Nur” sitesinde mehmet-19 adlı bir kullanıcı, 19-Temmuz-2007 – saat 16:35:21’de şu soruyu sormuştu:Soru: Kastamonu Lahikasında geçen eskişehir hapishanesinde nur talebeleri içinde celpkarane sohbet eden nakşi evliyası kimdir?
Sorularla Risale-i Nur editörünün verdiği cevap: Osmanlıca Lemalarda geçen Eskişehir hapishanesinde nur talebelerini kendi tarikatına çekmek için cazibeli bir şekilde faaliyet gösteren ve telkinatta bulunan zat; o zamanın Nakşi velilerinden
Şeyh Şerafettin efendidir.
***
Bahsi geçen Lahikadaki satırlar ise şunlardır:Kastamonu Lâhikası - Mektup No: 52 - s.1603Umum kardeşlerime birer birer selâm ediyorum.
________________________________________
Sıra No: 52
Feyzi kardeşim,
Sen Isparta vilâyetindeki kahramanlara benzemek istiyorsan, tam onlar gibi olmalısın.
Hapishanede-Allah rahmet eylesin-mühim bir şeyh ve mürşid ve cazibedar bir Nakşî evliyasından bir zat, dört ay mütemadiyen Risale-i Nur'un elli altmış şakirtleri içinde celbkârâne (Kendine bağlamak için) sohbet ettiği halde, yalnız bir tek şakirdi muvakkaten kendine çekebildi. Mütebakisi, o cazibedar şeyhe karşı müstağni kaldılar. Risale-i Nur'un yüksek, kıymettar hizmet-i imaniyesi onlara kâfi olarak kanaat veriyordu.
O şakirtlerin gayet keskin kalb ve basireti şöyle bir hakikati anlamış ki: Risale-i Nur'a hizmet ise, imanı kurtarıyor; tarikat ve şeyhlik ise, velâyet mertebeleri kazandırıyor. Bir adamın imanını kurtarmak ise, on mü'mini velâyet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır. Çünkü iman, saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için bir mü'mine, küre-i arz kadar bir saltanat-ı bakiyeyi temin eder. Velâyet ise, mü'minin Cennetini genişlettirir, parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise, bir adamın imanını kurtarmak, on adamı velî yapmaktan daha sevaplı bir hizmettir.
İşte bu dakik sırrı, senin Ispartalı kardeşlerin bir kısmının akılları görmese de umumunun keskin kalbleri görmüş ki, benim gibi biçare günahkâr bir adamın arkadaşlığını evliyalara, belki de eğer bulunsaydı müctehidlere dahi tercih ettiler.
Bu hakikata binaen, bu şehre bir kutup, bir gavs-ı âzam gelse, "Seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım" dese, sen Risale-i Nur'u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın.
İmza: Said Nursi***
“Dört ay mütemadiyen celbkârâne (kendine bağlamak için) sohbet ettiği halde, yalnız bir tek şakirdi muvakkaten kendine çekebildi.”Bu satırlara göre, Eskişehir Hapishanesinde Said Nursi merhumla aynı zamanda birlikte tutuklu bulunan Şeyh Şerafeddin Efendi, Said Nursi merhumun talebelerini elinden almak için mütemadiyen (ara vermeden, sürekli olarak) uğraşmış ve sadece bir tanesini kendine bağlamayı başarmıştı. Celpkarane kelimesinin anlamı ise: Çelmek, Çekmek için uğraşma'dır…
Nurcu yazar Mustafa Özcan da Şeyh Şerafeddin Efendi hakkında 03-07-2006 gününde bir yazı kaleme alarak Eskişehir hapishanesinde yaşananlara değinmiştir. “Şeyh Şerafeddin Dağıstani, bir müddet Eskişehir Hapishanesinde Bedüizzaman'la birlikte olmuş ve hapis yatmıştır. Kastamonu Lahikasında adı zikredilmeden ondan ‘cazibedar bir şeyh’ olarak bahsedilir. Şöyle ki…” diyerek yukarıda Lahikadan alınan satırları yazısında tekrar etmiştir. Mustafa Özcan’ın ilgili makalesi, internette sentezhaber com’da yayınlanmıştır.***
Diğer taraftan, orientalist (Şarkiyatçı) Prof Dr. Hamid Algar ise yazdığı makaleler ile konuyu ele almış ve hatıranın çok geniş çevrelerce bilinmesine vesile olmuştur. Gelenek Yayınları, Algar’ın ilgili makalesinin içinde yer aldığı "Bediüzzaman ve Tasavvuf" adlı bir derlemeyi Türkiye’de neşretmiş bulunuyor...
Ayrıca, Türkiye’de İnsan Yayınlarından basılan, Prof. Dr. Hamid Algar’ın “Nakşibendilik” isimli kitabı da hadiseyi nakleden eserlerdendir. Algar’ın kitabı “bir başvuru kaynağı veya bir klasik adayı” reklamıyla basılmıştır ama Tarikat-ı Aliye-i Nakşibendiyye hakkında ciddi ve çok sayıda hatalarla ve özensizliklerle dolu bir eserdir. Fakat konumuz Eskişehir Hapishanesinde neler olduğuna ilişkin… Kitabın eksikliklerine girmemiz konuyu uzatmak olacaktır. İşte Nakşibendilik Kitabının Türkiye baskısı, sf. 298’de Algar şunları söyler:“Türk Hükümeti'nden eziyet görmesi Bediüzzaman'ı diğer bir Nakşibendi şeyhi ile, Şerefeddin Dağıstani (v.1936) ile bir araya getirdi. Her ikisi de 1936'nın başlarında, bir grup talebelerinin eşliğinde, kendilerini Eskişehir'de mahpus buldular. Bediüzzaman'ın bağlıları, Şerafeddin efendinin bağlılarını, kendilerinin veya şeyhlerinin herhangi bir sorusuna karşı, Bediüzzaman'ın otoriter cevabına uymaya davet eder. Şerefeddin efendi, talebelerine teklife aldırmamalarını söyler, ancak Bediüzzaman'ın bağlıları ısrar edince, Şeyhin onlara şunu sordurduğunu ifade ederler: 'Niçin buraya geldik ve buradan nasıl ayrılacağız?' Bediüzzaman'ın talebeleriyle gönderdiği ilk cevabı kısa ve özlüdür: 'Makam-ı Yusuftayken (yani hapisteyken) sükutu tercih edelim, dışarı çıkınca tekrar konuşuruz.'
Şerefeddin'e özel olarak iletilen daha ayrıntılı bir cevapta ise Bediüzzaman şöyle söyler: 'Biz, yolun sorumluluklarını seçkin bir bağlılar grubuna devretmek için buradayız; hapiste olmak bir talihsizlik değildir.'
O aynı zamanda Şerefeddin'in bağlılarının sırayla ne zaman hapisten çıkacaklarını da önceden söyler ve altı ay içinde 'Ehlullahtan birinin' vefat edeceğini belirtir. Bu 'Ehlullah'ın Şerafeddin'in kendisi olduğu ortaya çıkmıştır. Bu anektottan, Bediüzzaman'ın Nakşibendi Şeyhi ile ortak bir kaderi paylaştığı duygusuna sahip olduğu, ancak şeyhle ve bağlılarıyla ilgili yanlışsız öngörülerde bulunmasına dayanarak, daha üst bir manevi mertebede yer aldığı sonucu çıkarılabilir".
Yine aynı kitapta Nurcu Badıllı’dan da bir alıntı vardır. Vakit darlığından ayrıntılı okuyup yerini göremedim, Tarihçe-i Hayat isimli kitapta bunlar yer alıyor mu tespit edemedim… Fakat, sorularla risale-i nur Badıllının sözlerini şu şekilde doğrulamıştır: “Abdülkadir Badıllı abinin aktardığına göre ise: Şerefeddin Hazretleri dört ay boyunca devamlı olarak Bediüzzaman’ın talebelerini kendi halkasına katmaya çalışmış, ancak yalnız bir tanesinde muvaffak olmuştur..” Bakınız: Tıklayınız: sorularlarisaleinur
İşte Algar, ilgili bahsin dipnotunda Badıllı’nın ifadelerine yer veriyor:“Eskişehir hapishanesindeki karşılaşmayla ilgili tamamen farklı bir rivayet, Bediüzzaman'ın bağlılarından
Abdülkadir Badıllı tarafından aktarılmıştır. Ona göre, Şerefeddin Efendi dört ay boyunca devamlı olarak Bediüzzaman'ın talebelerini kendi halkasına katmaya çalışmış, ancak yalnız bir tanesinde muvaffak olmuştur. Her iki rivayet de Bediüzzaman'ın üstünlüğünü ortaya koyma eğilimindedir”