Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Doç.Dr.Demirli:"İbnü'l-Arabi bilinse Türk düşüncesi değişir"
MesajGönderilme zamanı: 16.04.12, 09:01 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 13.09.10, 19:32
Mesajlar: 90
Doç.Dr. Ekrem Demirli: "İbnü'l-Arabi bilinse Türk düşüncesi değişir..."


Doç.Dr. Ekrem Demirli 12. ve 13. yüzyıllarda yaşamış gizemli düşünür Muhyiddin İbnü'l-Arabi'nin 18 ciltlik dev kitabı fütuhat-ı mekkiyye' yi altı yılda Türkçeye çevirdi.


İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Doç.Dr. Ekrem Demirli 12. ve 13. yüzyıllarda yaşamış gizemli düşünür Muhyiddin İbnü'l-Arabi'nin 18 ciltlik dev kitabı fütuhat-ı mekkiyye' yi altı yılda Türkçeye çevirdi. Son cilt önümüzdeki hafta raflarda

Türkiye'nin üzerinde İbnü'l-Arabi'nin hayaleti dolaşıyor. 12. ve 13. yüzyıllarda yaşamış, yolu Anadolu'ya da uğramış bir düşünür olan İbnü'l-Arabi'nin 18 ciltlik dev eseri Fütuhat-ı Mekkiyye, ilk kez Türkçeye çevrildi. Son cildi önümüzdeki hafta çıkacak olan 10 bin sayfalık bu dev kitabın çevirmeni Doç. Dr. Ekrem Demirli. Demirli, İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi. Bundan önce, İbnü'l-Arabi'nin bir diğer önemli eseri olan Füsusu'l-Hikem'i çevirmiş ve notlarla açıklamış. Sonra da Fütuhat-ı Mekkiyye'ye başlamış. 2006 yılında başladığı bu işi tamamlamak için bazı günler 15-16 saat çalışmış. Yunus Emre'yi, Mevlana'yı, Hacı Bektaş'ı, Şeyh Bedrettin'i biliyoruz ama İbnü'l-Arabi bizim için bir gizem yumağı. Bazen günlük gazetelerde bile rastladığımız ve ona ait olduğu iddia edilen düşüncelerin, gerçekten ona ait olup olmadığını anlayamıyoruz. Çünkü birkaç derleme hariç, kitapları günümüz Türkçesinde yoktu. "İbnü'l-Arabi'yi önemli kılan şey nedir?" diye soruyorum Demirli'ye. Şunları anlatıyor: "Bu kadar az ve bazen yanlış tanınmasına rağmen bir kurucu düşünürdü. Kendisinden sonra gelen ve daha çok ünlenen pek çok ismin hocasıydı. Anadolu İslam'ı olarak adlandırılan ekolün dayandığı teoriyi o kurmuştu. Yunus, Hacı Bektaş, Mevlana, Şeyh Bedrettin, Eşrefoğlu Rumi; hepsi doğrudan ya da dolaylı olarak onun eğitiminden geçmiş, onun düşüncelerinden etkilenmişti." "İbnü'l-Arabi bir köprü düşünürdü. İslam coğrafyasını ve kültürünü barıştırdı. İslam ve insanlık düşünce tarihinde yaşanan tartışmaların hepsini ele alıp yeni bir model oluşturdu. Çeşitli dönemlerde ortaya çıkan krizleri çözümleyip, düşünce birliği sağladı. Onun sağladığı bu düşünce ve duygu atmosferinde Anadolu, dünya kültürünün merkezi oldu. Oradan Osmanlı gibi bir devlet doğdu." "Arabi, insanın insanla, insanın doğayla ve insanın nesnelerle ilişkisi konusunda çok özgün düşünceler ortaya koydu. Onda 'Her şey canlıdır ve canlı olan her şey bir ruha sahiptir' fikri vardı. Bitkiler, hayvanlar hatta eşyalar. Arabi'ye göre 'İnsanın olgunluğu çevresindeki bütün canlılarla diyalog kurabilmesinde gizliydi' ve takipçilerine her birinde bir kişilik gördüğü bu varlıklarla iletişim kurmayı öğütlemişti." Ekrem Demirli'nin bu tercümesi sayesinde Türkiye entelijansyası onu yakından tanıma fırsatına sahip olacak.

- Herkes İbnü'l-Arabi'den söz ediyor ama çok az insan onu gerçekten tanıyor, düşüncelerini biliyor gibi geliyor bana. Özellikle Fütuhat-ı Mekkiyye'si bugüne kadar Türkçeye çevrilmemişti. Siz nasıl karar verdiniz çevirmeye?
- İbnü'l-Arabi sadece İslam düşüncesinde değil, bütün insanlık düşüncesi içerisinde çok önemli bir düşünürdür. Bir dönüm noktasıdır. Eserlerinin her biri, kendi türünde klasik kabul edilmiştir. Bir toplumda düşünce derinliğinden söz edilecekse, klasik mirasla bağ kurulması şarttır. Türkiye'de bir düşünce zenginliği oluşması için İbnü'l-Arabi'nin düşüncesinin bilinmesi ve anlaşılması şart. Bu da, hamasetle yapılacak bir iş değil.

- Biraz daha geriye gidecek olursak, genç bir akademisyen olarak, düşünür Sadrettin Konevi üzerinde çalışmaya başladınız önce.
- Evet. 1995'te başlayıp 2002'ye kadar Sadreddin Konevi'nin 10 kitabını Türkçeye çevirdim. Doktora tezimi bu konuda yaptım ve üç de kitap yazdım Konevi hakkında. Konevi az bilinmesine rağmen çok önemli bir şahsiyettir.

PLATON VE ARİSTO GİBİLER

- Konevi niçin önemlidir?
- Kurucu düşünürdür. Selçuklu ve Osmanlı dönemindeki adlarını bildiğimiz bütün büyük düşünürler şu ya da bu şekilde onun öğrencisidir. O da İbnü'l- Arabi'nin öğrencisidir. Bu ikisi arasında Platon ve Aristo'nunkine benzer bir ilişki var. Bir geleneği inşa eden kişiler onlar. İnşa ettikleri gelenek yüzyıllar boyunca İslam düşüncesini şekillendirip, etkilemeye devam etmiştir.

- Anladığım kadarıyla sizi İbnü'l-Arabi'ye ulaştıran yol Konevi'den geçiyor.
- Arada İbn-i Sina'nın Metafizik adlı kitabını çevirdik Ömer Türker ile. İki tasavvuf sözlüğü yayımladık. Bunların hepsi birbirine bağlı çalışmalardı ve benim için İbnü'l- Arabi'nin kitaplarına bir hazırlık oldu. Onlardan sonra Füsusu'l-Hikem'e ve Fütuhat-ı Mekkiye'ye geçtim. Bunlar iki zirve kitaptır. Füsusu'l-Hikem'i çevirdim ve bir şerh yazdım.

- İbnü'l-Arabi'nin ve Konevi'nin kurduğu bir okuldan ve gelenekten söz ediyorsunuz. Anadolu'da İslam'ın algılanış biçimini ne kadar etkiliyor bu gelenek?
- Şimdi sayacağım pek çok ismi yakından tanıyoruz: Yunus Emre, Hacı Bektaş, Mevlana, Eşrefoğlu Rumi, Niyazi Mısri, Şeyh Bedrettin... İbnü'l-Arabi ve Sadrettin Konevi bu isimlerden daha az tanındığı halde bu isimlerin dayandığı teorinin kurucularıdır. Yunusların, Hacı Bektaşların, Mevlanaların, Şeyh Bedrettinlerin yetiştiği okulu-ekolü onlar teşkil etti. Onlar da bu geleneği hem yedi asırlık İslam birikimini yorumlayarak hem de ta Eski Yunan'dan başlayarak farklı kültürlerden gelen mirası sentezleyerek oluşturdular. Anadolu'da, ki ben çevresini de kapsayacak şekilde büyük Anadolu tabirini kullanıyorum, şekillenen İslam anlayışı doğrudan ya da dolaylı olarak İbnü'l-Arabi'nin eseridir. Hacı Bektaş-ı Veli, İbnü'l-Arabi'yi şahsen tanımayabilir ama onunla ortaya çıkan tasavvuf anlayışından beslenmiştir. O ve takipçileri bu coğrafyada İslam'ın algılanış biçimini oluşturdular.

- Ve bir medeniyetin kuruluşuna önderlik ettiler.
- Bakınız! Anadolu iki kez dünyanın en önemli kültür merkezi oldu. Birincisi Grek filozofları, ikincisi de İbnü'l-Arabi ve Konevi döneminde. Bu ikisinin devrinde dünyada onlardan daha önemli bir kültürel ve düşünce geleneği bilmiyoruz. 13. yüzyıldan bahsediyorum. Ne Avrupa'da ne Uzakdoğu'da bu kadar güçlü ve zengin bir düşünce ortamı yoktu. İnsanı o kadar doğru okumuşlar, o kadar temelden kavramışlardır ki, bütün insanlık sorunlarını eskimeyecek bir dille ele almayı başardılar.

- 'Anadolu'daki İslam anlayışının kurucusudur' diyebilir miyiz İbnü'l-Arabi hakkında?
- Bu tanımlama bir açıdan doğru sayılabilir, fakat yetersizdir. İbnü'l-Arabi'nin Anadolu'daki etkileri çok büyük olmuştur ama o aynı zamanda İslam coğrafyasını ve kültürünü barıştıran kişidir. Endülüs ile Batı Afrika'yı, Kahire'yi, Şam'ı, Malatya'yı, Konya'yı, Mekke'yi barıştıran adamdır. Onun takipçileri Anadolu'yu ta Bosna'ya, Kafkaslar'a kadar taşımışlardır. İbnü'l-Arabi coğrafi sınırlara sığmaz. Biz Anadolu'nun siyasal tarihini merak ediyoruz da kültürel ve düşünce tarihinden habersiz kalıyoruz. Çağımızda yaşanan büyük yıkımlar en azından Osmanlı coğrafyasında geçmiş dönemlerdeki barışı sağlayan şeyin kültür ve düşünce derinliği olduğunu gösterdi bize. Bu düşünce hayatının inşa edenleridir İbnü'l-Arabi ve takipçileri.

- Dönemin yöneticileri nasıl karşıladılar bu düşünce akımını? Desteklediler mi, karşı mı çıktılar.
- Bu düşünce geleneği Konya-Şam-Bağdat hattında geniş bir toplumsal destek buldu. Sultanlar, yöneticiler, ilim adamları bu gelenekten etkilendi ve destekledi. İbnü'l-Arabi'nin Selçuklu hanedanıyla ilişkisi biliniyor. Konevi de Konya üzerinde benzer bir etkiye sahip. Osmanlı döneminde bu durum devam etmiş. Bu süreçteki en önemli isimlerden biri Fatih Sultan Mehmet. İstanbul'u bir bilim ve kültür şehri yapmak istemişti, bunun için İbnü'l-Arabi geleneğinin takipçilerinden de yardım istedi. Abdurrahman Cami, Kutbuddin İzniki, Abdullah İlahi, Ahmet İlahi vb. gibi isimlerden. Osmanlı hanedanının İbnü'l-Arabi ilgisi her zaman devam etmiştir.

- Bu ilgi duraklama ve gerileme dönemlerinde de devam etti mi?
- O dönemde sadece İbnü'l-Arabi geleneği değil, genel olarak İslam düşüncesi etkinliğini yitirdi. Müslümanların yaşadığı ülkelerin siyaset alanındaki başarısızlığı düşünce ürünlerine de ilgisizliği beraberinde getirdi. Fakat günümüzde daha ciddi sorunlar var. Müslüman entelektüeller İslam düşüncesinin günümüzde çok ciddi ve karmaşık sorunlara sahip olduğunu fark etmeli. Avrupa düşüncesindeki büyük değişim, İslam düşüncesini de derinden etkiledi ve büyük sorunlara yol açtı. Uzun süreden beri Müslüman dünyada bir yenilenme fikri tartışılıp durmakta fakat bu tartışmalar bir sonuca ulaşamamakta. Bunun en önemli nedenlerinden biri kültürel mirası gerektiği gibi değerlendirememek olmuştur. Bence bir yeniden inşa süreci başlamıştır ve İbnü'l- Arabi'nin okunması da önemlidir.

TÜRKİYE'DE TASAVVUFLA PEK İLGİLENİLMİYOR

- Sizi dinledikçe şaşırıyorum. Nasıl oldu da böylesi bir temel kaynak bugüne kadar Türkçeye kazandırılmadı?
- Benim kanaatime göre Türkiye'de tasavvufla pek ilgilenilmiyor. Hatta etkisi ve kalitesi bakımından karşılaştırıldığında doğu öğretilerine daha çok ilgi var. En azından büyük şehirler için bunu söylüyorum. Günlük hayatında herkes Buda'dan, Konfüçyüs'ten veya başka bir bilgeden bir söz söylemek istiyor. Aslında bunda yadırganacak bir şey olmayabilir. Herkes dilediği kimselerden istifade edebilir. Fakat Türkiye'de doğu-mistik kültürlerine yönelik ilgi bir kaçış şeklinde ortaya çıkıyor gibi geliyor bana! Bir de insanlar bilimle, düşünceyle pasif bir ilişki kurmayı yeğliyorlar. Türkiye'de en çok Mevlana'ya yönelik ilgide bu eğilim ortaya çıkıyor. Pek çok insan Mevlana'yı gerçek dünyamıza müdahale etmeyen bir hayal kahramanı olarak görmek istiyor. Düşüncenin tabiatına aykırı bir şey bu. Düşünce insanı dönüştürür. Düşüncenin ve bilginin sembollerinden birisi ateştir. Aslında herkesin dikkatini vermesi gereken yer burası. Aradığınız kaynak burada. Entelektüellerimiz İbnü'l-Arabi okumaya henüz başlamadı. Başlasalardı, olumlu anlamda söylüyorum, Türk düşünce hayatı altüst olurdu. Türkiye bu işin üzerinde durursa önümüzdeki 30-40 yıl içerisinde ciddi bir İbnü'l-Arabî yorumculuğu oluşur; bu da edebiyata, sanatın diğer dallarına, felsefi düşünceye, ahlak anlayışına çok büyük katkılar sağlar. Türk aydınının felsefeyle barışması için de çok önemli bir kaynaktır İbnü'l-Arabi.

- Yani kitapların çevrilmemiş olmasını ilgisizliğe mi bağlıyorsunuz?
-Türkiye'de, belki de bütün dünyada böyle, İslam bilim ve düşüncesi ilgi alanından çıktı. İnsanlar artık başka kaynaklardan besleniyor. Müslüman entelektüeller için bile durum böyle. Düşünce mirasıyla 'duygusal' bir bağ kurmuş olmak yeterli sayılıyor. Esas mesele bu. Sadece İbnü'l-Arabî ve Konevi değil, başka pek çok dünürümüze karşı da büyük bir ihmal ve ilgisizlik içerisindeyiz.

ENDÜLÜS'TEN MALATYA'YA

İbnü'l-Arabi, 1165'te Endülüs'ün güneydoğusundaki Mürsiye'de doğdu. Kendisinin verdiği bilgilerden, ailesinin bölgenin etkin ailelerinden birisi olduğu anlaşılmakta. Sekiz yaşına gelinceye kadar doğduğu şehirde kaldı, ardından Endülüs'ün başkenti Sevilla'ya taşındı; 30 yaşına kadar farklı yerlere seyahat etmişse de Endülüs'te kaldı. 30'larında Kuzey Afrika üzerinden Anadolu'ya kadar sürecek bir yolculuğa çıktı. Hayatının önemli bir kısmını, Mekke, Şam, Halep gibi şehirlerde geçirdi. Uzun yıllar boyunca Malatya ve Konya'da yaşadı. 1238'de öldü. İbnü'l-Arabi üretken bir yazardı; 300'den fazla kitabı olduğu söylenir. Demirli'den önce bu kitapları günümüz Türkçesinde bulmak zordu. Uzmanlaşmanın olmadığı bir alanda çalışmak Demirli'yi zorlamış. "Bilinen bir konu değil; olumlu ya da olumsuz geri dönüş almak çok zor. Bu tür çalışmalar ne yazık ki kolaylıkla ilgisizliğe mahkum ediliyor," diye yakınıyor. "Son iki cilt özellikle zorladı. Çünkü o ciltlerde bütün bir kitap boyunca anlattıkları hakkında özetlemeler yapıyor. Bunu da bizim literatürümüzde olmayan çok değişik bir dil ve yöntemle yapıyor." "Bir de ayet ve hadis yorumları çok farklıydı. İbnü'l Arabi'nin kendine göre bir tefsir anlayışı var. Bu, bizim alıştığımız tarzdan çok farklı."

BÜTÜN CANLILARIN KİŞİLİĞİ VAR
- Sekiz yüzyıl öncesinden söz ediyoruz. Günümüz için önemi nedir bu kitabın?
- Metafizik, eskimeyecek bir alandır. İnsan var olduğu sürece ana sorunları ve tartışma konuları geçerliliğini korur. Kavramlar ve kelimeler değişse bile öz değişmez. Daha özel ve yakından baktığımızda şunu görürüz: İbnü'l-Arabi bir yazar olarak tabir caizse 'çağdaş' bir üsluba sahiptir: bizim gibi düşünür, bizim gibi soru sorar, basit ve anlaşılır konuşur. Diyaloglarında 'sen' ve 'ben' hitaplarını kullanır. Diğer yandan insan sadece bir yüzyılla; bir zaman ve mekanla sınırlı değildir. Bizler binlerce yıllık bir kültürün ürünleriyiz. Grek mitolojisinden Roma'ya birçok farklı etkinin üzerimizde izleri var. Onlarla aynı çağda yaşamasak bile, dünyanın farklı coğrafyalarından birçok farklı düşünürü merak ediyor ve kitaplarını okuyoruz. Kendimizi 4 bin yıllık insanlık ailesinin bir parçası olarak ele alırsak, sekiz yüzyıl önce yaşamış İbnü'l-Arabi bizim hocamız bile olabilir. Bir insanın İbnü'l-Arabi'ye öğrenci olması bir ayrıcalıktır.

- Bir örnek verseniz...
- Günümüzde insanla insanın, insanla doğanın hatta insanla Tanrı'nın ilişkisi kopuk. Arabi bu konuda, halen aşılamamış çok önemli şeyler söylüyor. Daha doğrusu, İslam düşüncesi söylüyor ve o yeniliyor. İbnü'l-Arabi'de insan bütün alemin anlamıdır. Tam anlamıyla bir insan düşünürüdür İbnü'l-Arabi. Erkek olmanın anlamını, kadın olmanın anlamını en ayrıntılı şekilde tartışmıştır. Çağımızda bile ulaşılamamış düşünceleri, tutarlı ve sistematik bir dille ortaya koymuştur bu alanlarda. Tabiat anlayışı çok tutarlı ve zengindir. 'Her şey canlıdır' fikri var. Canlı olan her şey bir ruha sahip. İnsanın olgunluğu çevresindeki canlılarla diyalog kurmasında gizli. Hayvanla, bitkiyle ve diğer nesnelerle... Günümüz insanının anlamakta zorlandığı bir şeyi İbnü'l- Arabi çok iyi anlamıştı. Suyu, taşı, toprağı, doğayı... Her birinde bir kişilik görmüştü ve bize, onlarla iletişim kurmayı öğretmişti.

43 YAŞINDA 45 KİTAP
Ekrem Demirli olağanüstü bir çabayla çalışmış. Ama "Kendi trajedimi abartmak istemiyorum," diyor. "Yaşım henüz 43. Geriye değil, ileriye bakmak istiyorum. 'Ben bunu yaptım,' deyip burada duramam. Bu kitapları üzerime alırsam altında ezilirim." Bu kadar yoğun çalışmanın aile yaşantısını nasıl etkilediğini soruyorum. "Eşimle hep İbn'ül Arabi hakkında konuşuyoruz. Oğlum o zamanlar üç buçuk yaşındaydı. Evde sürekli 'İbrahim Abi' diye birinden bahsediyor. Ben biraz asosyalim. 'Herhalde kuzenlerden biri' diye düşünüyorum. Çok sonra anladık İbrahim Abi'nin İbnü'l-Arabi olduğunu." "Yine bir gün oğlum legolarla oynuyor. 'Ne yapıyorsun' diye sordum. 'Hayvanat bahçesi' diye cevap verdi. 'Bak bunlar inekler, bunlar da anneleri.' 'Peki, babaları nerede oğlum bu ineklerin.' 'Babaları çalışıyor.' 'Ne iş yapıyor?' 'Tercüme!'
43 yaşında olmasına rağmen 40'tan fazla kitap çevirmiş; hem de ne kitaplar! Yine de Demirli'yi sadece profesyonel bir çevirmen olarak görmek haksızlık olur. Çevirisini yaptığı düşünürler hakkında kitaplar yazdı ve bir bakıma kendi düşünce yolculuğunu da anlattı. Bu kitaplardan ikisi olan İslam Metafiziği'nde Tanrı ve İnsan ile Fususu'l-Hikem Şerhi, Kabalcı Yayınevi tarafından yayımlandı. Sadreddin Konevi'de Bilgi ve Varlık, Sadreddin Konevi: Hayatı, Düşünceleri ve Eserleri diğer kitaplarından ikisi. Altı yıl boyunca İstanbul Atatürk kitaplığında haftalık konferanslar veren Demirli, çeviri ve telif kitapları nedeniyle çok sayıda ödül aldı.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye