Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Şeyhülislâm Yahya ve Nükteleri
MesajGönderilme zamanı: 24.12.08, 13:40 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.08, 13:08
Mesajlar: 28
Şeyhülislâm Yahya ve Nükteleri

***

Yazar Prof. Dr. Nihat ÖZTOPRAK Bir gün Fatih Camii’nde sofu vaizlerinden Hurşîd Çavuş, Türk edebiyatının en büyük gazel şairlerin¬den biri olan Şeyhülislâm Yahya’nın (1561-1644) o günlerde nazmettiği; “Mescidde riyakârlar bırak riya ede dursunlar, sen meyhaneye gel çünkü orada ne riya ne de riyakâr vardır.” anlamındaki:

Mescidde riyâ-pîşeler itsün ko riyâyı,
Meyhâneye gel kim ne riyâ var ne mürâyî

beytini kastederek; “Ey cemaat! Her kim bu beyti okur¬sa kâfir olur. Zira bu beyit apaçık bir küfürdür, bunu yazan adam hâlâ fetva makamında bulunuyor.” diye bağırıyordu. Beytin küfür olduğunu söylerken bu beyti yazan şeyhülislâmı yani dönemin en yetkili din adamını da küfürle itham ediyordu.

Gerçekten de akla gelen ilk anlamıyla ele alınınca şair bu beytinde insanların mescide değil onun yeri¬ne meyhaneye gitmelerini istemektedir. Hem de bunu söyleyen, dönemin en yüksek din işleri makamında bu¬lunan biridir. Kısacası böyle bir şeyi asla söylememesi gereken kimsedir. Vaiz bu uyarısının ardından cema¬atin infiale gelmesini bekliyordu. Cemaatin bir kısmı gerçekten de bu sözleri dinledikten sonra kızarak ayağa kalkmıştı. Ancak bu kızgınlık vaizin beklediği gibi şaire karşı değil şairi suçladığı için kendisine karşıydı. Çünkü dinleyenlerden bir kısmı beytin derinliklerindeki nük¬teli mânâyı anlamış, anlayamayanlar ise şeyhülislâmlık makamında oturan birinin vaizin anladığı gibi küfre götürecek bir şeyler söylemeyeceği düşüncesindeydiler. Bunlar; «Böyle bî-pervâlık ve müftî-i asrı tekfîr etmek ne demektir?!.» diyerek camiyi terk edip gitmişlerdi.1

Cemaatin anladığı fakat vaizin bilmediği şey neydi?

Edebiyatın en bariz vasfı kelimelerin gerçek an¬lamlarının dışında mecaz yoluyla farklı anlamlarda kullanılmasıdır. Böylece söze nükte, espri, oyun, anlam derinliği ilh. katmak hedeflenir. Bunlardan biri şaraptır ki edebiyatta bazen gerçek anlamının dışında aşk kar¬şılığında kullanılır. Şarap aşkın remzi olunca, şarabın içildiği meyhane de aşkın mekânı olan «gönül» ya da aşkın anlatıldığı yer olan «tekke» olur. Meyhaneci veya sâkî, mürşidin, insân-ı kâmilin remzi olur. Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın,

Sâkiyâ gülzâr-ı cansın dem-be-dem
Gönlümü meyhâne ettin âkıbet
Gel ey Hakkı gönül meyhânesine
Ki hoş bûy ile hoş hammâr olursun

beyitlerinde gönlü meyhaneye benzettiği açıkça görülmektedir.2

Yukarıdaki beytinde Şeyhülislâm Yahya da meyha¬ne ile bunları kastetmektedir. Ayrıca ilk mısrada döne¬minde mescidde yapılan ibadetlerin gösterişten ibaret olduğunu vurgulayarak tenkit etmekte ve ibadetlerde riyanın olmaması gerektiğine dikkat çekmektedir. Me¬seleye bu yönden bakıldığında Şeyhülislâm Yahya’nın edebî ve nükteli bir şekilde dönemini tenkit ettiğini an¬lamak hiç de zor değildir.
Şeyhülislâm Yahya, dönemin kaba, ham sofu vaiz¬lerinden şikâyetini başka beyitlerinde de sürdürmüştür. Bir beytinde de ihtişamlı kavuğu, gösterişli cübbesi sa¬yesinde uçup cennete gitme ümidinde olan vaize çat¬makta onu ebleh olarak nitelemektedir:

Vâiz bu rütbe sıklet-i tâc u kabâ ile
Uçmak ümîdin etmez idi ebleh olmasa

Beyitte kullanılan «uçmak» kelimesi hem uçmak hem de cennet anlamında tevriyeli kullanılmıştır.
Şeyhülislâm Yahya için gönül merkezdir. Allah sevgisinin mekânı ve nazargâhı orasıdır. Orayı Allâh’ın feyiz parıltısı ile aydınlatmak gerekir: Bu hususu; “Ey Yahyâ! Allâh’ın feyiz parıltısı bir gönle dokunsa, o gönül nâçiz bir zerre iken âlemi aydınlatan güneş oluverir.” an¬lamında aşağıdaki güzel bir beytinde dile getirir:

Bir dile Yahyâ dokunsa pertev-i feyz-i Hudâ
Zerre-i nâçîz iken horşîd-i âlem-tâb olur

Yahya Efendi bu hususu gayet iyi takdir etmiş, in¬sanlığın, hayatın, Hakk’ın ve hakikatin yolunun oradan geçtiğini görmüş, bu anlayışı içinde yaşatmış, Allâh’ı ve sevdiklerini üzerim korkusuyla gönül kırmaktan sakınmıştır.
Fatih Camii vaizlerinden Hurşîd Çavuş’un kıssa¬sına tekrar dönecek olursak bu hâdiseden sonra her¬kes Şeyhülislâm Yahya’nın kendini küfürle suçlayan bu densiz, edep ve edebiyattan uzak cahil vaizi görevden almasını, cezalandırmasını bekliyordu. Ama o bilindiği kadarıyla böyle bir şey yapmaya gerek görmedi.

Meftûhdur erbâb-ı dile bâb-ı mahabbet

mısraının anlamına uygun bir gönül ehli olarak sevgi kapısını açık tuttu.

Şeyhülislâm Yahya, döneminde nüktedanlığı, yeri ve zamanı geldikçe sözünü esirgememesiyle tanınır. Kaynaklar onun bu tarz birçok fıkra yollu macerasın¬dan söz eder. Bunlardan biri şöyledir:

Ömrünün sonuna doğru İstanbul kadılığına yük¬selen Hocazade Ali Efendi henüz bu makama gelmemiş ve ikbal basamaklarının başında iken sonradan şeyhülislâm olan biraderi Mes’ud Efendi bir aralık kendisinden rütbe olarak öne geçince, efendi öfkesine mağlûp olarak annesinin yanına gitmiş, kardeşinin kendisinin önüne geçmesini hazmedemeyeceğinden bahis¬le onu mutlaka öldüreceğini söylemiştir. Kadın bu durumdan korkarak doğruca zamanın şeyhülislâmı olan Yahya Efendinin yanına gitmiş. Durumu anlatarak;
“–Aman efendim, şu Ali’ye de kardeşine verilen rütbeden ihsan buyurun. Yoksa Mes’ud’umu öldüre¬cek!” diye yalvarmış. Yahya Efendi birkaç defa:
“–Korkmayın öldüremez!” dediyse de hanım:
“–Vallâhi öldürür efendim, yemin etti. Öfkesi ga¬liptir ne olur ilgilenin!” diye isteğinde ısrar etmiş. Ko¬nuşma uzayınca Yahya Efendi dayanamayıp demiş ki:
“–A kadın, nasıl öldürebilir? Öldürürse onu da öl¬dürürler. Onlar öldürünce sen de kederinden ölürsün. Fakat felek o kadar müsait değildir ki, üçünüzü de öldürsün de bizi elinizden kurtarsın.”3

1 Rekin ERTEM, Şeyhülislâm Yahya Dîvânı, Akçağ Yay., Ankara 1995, s. 13; Yusuf ÇETİN¬DAĞ, Geçmiş Zaman Nükteleri, Kaynak Yay., İstanbul 2003, s. 110.

2 Âmil ÇELEBİOĞLU, “Erzurumlu İbrahim Hakkı Dîvânında Gönül”, Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları, MEB Yay., İstanbul 1998, s. 590-591.

3 Muallim Nâci, Osmanlı Şairleri, haz. Cemal KURNAZ, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1986, s. 53-54.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye