Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Kerkük'ün Kimliği
MesajGönderilme zamanı: 14.01.12, 23:58 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 15.11.09, 21:21
Mesajlar: 98
Kerkük'ün Kimliği

(Kitap Özeti)-Şubat, 2007

“Kerkük’ün Kimliği” isimli bu kitap;Sözbaşı, Tarihi Kimlik, Sivil ve Mimari Kimlik, Siyasi Kimlik, Yazılı Kaynaklarda Kerkük, Kurumsal Kimlik, Kültürel Kimlik, Sanatsal ve Sportif Kimlik ve Son Söz bölümlerinden oluşmaktadır.

Yüzyıllardır Türk hakimiyetinde bulunan Kerkük şehri, Osmanlı Devletinin 1918 yılında Irak’tan çekilmesinden sonra, İngilizlerin kontrolüne geçmiştir. Bu tarihten sonra Kerkük’te başlayan hakimiyet mücadelesi günümüzde de tüm şiddetiyle devam etmektedir. Irak hükümetleri 1960’lı yıllarda ve Saddam Hüseyin’in iktidarı döneminde Kerkük’ü Araplaştırmaya çalışmış; Kürt siyasi güçleri ise 1959 ve 1991’de, Kerkük’ü işgal teşebbüsünde bulunmuştur. ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra Kürt gruplar 2003’de bu amacına ulaşarak Kerkük’te iş yerlerini yağmalamış, tapu ve nüfus dairelerini yakıp yıkmıştır.

Gelinen noktada siyasi baskı, sindirme ve şiddet unsurları kullanılarak değiştirilen Kerkük’ün nüfus yapısı, tek başına bu şehrin sahibini ortaya koymakta yeterli olmayacaktır. Kerkük şehri tarihi, mimarisi, sanatı, folklorü, edebiyatı, şiiri, ve Türk kültürünün en canlı örnekleriyle tüm dünyanın gözü önünde durmaktadır. Bu gerçekten hareketle, Prof. Dr .Mahir Nakip’in “Kerkük’ün Kimliği” kitabı ağırlıklı olarak, Kerkük’ün bir Türk şehri olduğunu, özellikle Kerkük’ün kültürel ve tarihi kimliğini ön plana çıkararak ortaya koymaktadır. Kerkük’ün statüsü belirleneceği bu süreçte, siyasi müdahaleler, baskı ve şiddetle değiştirilen nüfus yapısının mı yoksa, Kerkük’ün etnik ve dini yapısının gerçek renginin karar sürecine yansıtılması mı etkili olacak, bunu önümüzdeki süreç gösterecektir.

Ancak burada yapılması gereken, Türk -Kürt -Arap ayrışması ve bu gruplar arasındaki çatışmaların, dökülen kanların kimin işine yaradığına bakarak, bu grupların aklı selimle bir arada yaşamanın yoluna bakmaları ve Kerkük şehrini ırk ayrımı gözeterek bir grubun hakimiyeti altında gösterilmesinin yanlışlığı herkes tarafından bilinmelidir. Böylesi bir durumda Kerkük’te şiddet, kaos ve özellikle de etnik çatışmaların başlaması hiçte uzak bir ihtimal değildir.

Kitap, Irak’ta yaşananlar çerçevesinde uzmanlar ve meraklıları için yol gösterici ve güvenilir bir kaynak olmak iddiası ile okurlarıyla buluşmaktadır.

Yazar Nakip, kitabına;
“Kerkük’ün petrolünü değil, İnsanını, toprağını ve kültürünü sevenlere…” cümlesiyle başlamakta; son söz bölümünde ise yürürlüğe giren Irak Anayasası çerçevesinde Kerkük sorunu için kısa bir değerlendirme yapılarak öngörülen beş çözüm seçeneğinden Türkmenler adına en uygun seçenekle ilgili görüş belirtilmektedir.

Bu özet çalışmasında yukarıda belirtilen kitabın bölümleri yazarın ifadeleriyle kısaca özetlenmiştir.
Prof. Dr. İlber Ortaylı ise bu esere yazmış olduğu önsöz de, “Bir şehrin kimliğini demografisi değil, kültürü ortaya koyar” ifadesiyle Kerkük’ün gerçek sahibini işaret ederek şöyle devam etmektedir.
“Tarihin talihsiz gelişimi sonucu sınırlarımızın dışında kalan Musul, Kerkük ve Erbil, Türk kültürünü bağrında barındıran önemli şehirlerdir. Tarihi kaynaklarımız bu şehirler hakkında çok şeyler kaydeder.
Son yıllarda bölgemizde olup biten oyunlar her Türk aydınını derin düşündürmektedir. Bugünkü ortamda Kerkük şehrinin Türk olan nüfus yapısı ABD işgali altında değiştirilerek yeni bir etnik harita çizilecek ve siyasi denge değiştirilecektir. Şimdi de bu sürece referandumla resmi bir kılıf aranıyor. Mahir Nakip, Kerkük'ün Kimliği'nde, yanlış güzergâha girmiş bir sürecin yanlışlığını, kasıtlılığını, hatta sahteliğini kaynaklara dayanarak ispatlamaya çalışmaktadır. Kerkük'ün Kimliği kimseyi incitmeden ve kırmadan efendice bir gerçeği göstermeye çalışıyor”.

SÖZBAŞI
Geçmişten bu güne gelindiğinde görülür ki Irak’ta; Kürtler dağlık bölgelerde, Türkmenler tepelik veya engebeli bölgelerde, Araplar ise tamamen düz ovalarda yaşamaktadır.
Nitekim bu bölgedeki dağ adlarının Kürtçe, tepelik ve engebeli arazilerdeki şehir kasaba vaya köy adlarının Türkçe, ovadaki şehir ve ova isimlerinin Arapça olması bu durumun en belirgin göstergesidir.
Irak’ta 1957 yılında yapılan ve nispeten güvenilir kabul edilen nüfus sayımında; şehir merkezinde Türkmenlerin oranı %40, Kürtlerin %35 olarak bulunurken, köylerin nüfusu bu orana katıldığında, Kürtlerin oranı daha fazla çıkmaktadır (s.16).
Son yıllarda Kürt yazarlarının nüfus sayımı sonuçlarıyla Kerkük’ün bir Kürt şehri olduğunun ortaya koyma çabalarına karşı, Türkmen yazarlar, Kerkük’te yaşayan mevcut Türk kültürünü makale ve kitaplarla kayıt altına almışlardır. Türkmen yazarların bu çalışmalarının odak noktasında şu vurgu yer alır; Demografik yapı kısa sürede değişir ya da değiştirilebilir. Ancak “kültür” kısa sürede değiştirilemez veya yok edilemez.

TARİHİ KİMLİK
KERKÜK ŞEHRİNİN TARİHÇESİ:
Milattan sonra 636 yılında Hz. Ömer’in Kadisiye Meyden Muharebesinde Sasanileri yenmesiyle Kerkük bir Müslüman şehri olmaya başlar. 750 yılında Abbasi Devletinin kurulmasıyla İslam Devletinin sınırlarına dahil olur.(s.22)
Halife Mu’tasım 835 yılında Türkler’den kurulu bir muhafız birliğini bu bölgeye göndermiş olup; bu birliğin zamanla idarede de söz sahibi olmasıyla Kerkük’teki ilk Türk varlığının bu tarihlere dayandığı kabul edilmektedir.
KERKÜK’TE TÜRK VARLIĞI:
Türkler bu bölgelere tek bir zaman diliminde değil, üç farklı dönemde yerleşmişlerdir.
İlk yerleşme dönemi; Emeviler zamanına uzanmaktadır. Ünlü tarihçi Taberi, Türklerin 650 yılında yani, Emevi Halifesi Muaviye zamanında Ubeydullah bir Ziyad tarafından Irak’a yerleştirildiklerini yazmaktadır. Abasi halifeleri Mansur ve özelikle Harun Al-Raşit zamanında Türklerin Bağdat’a getirildikleri ve Hurasan Valisi Abdullan Bin Tahir’in her yıl Türkistan bölgesinden 2.000 Türk’ü Irak’a gönderdiği bilinmektedir.(s.34)
İkinci yerleşme dönemini; 1055 yılında Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in Bağdat’a girişi ile başlatmak mümkündür. Bu dönemde yerleşmelerin daha yoğun bir şekilde olduğunu söyleyebiliriz. Irak Selçukluları ile devam eden bu dönem 1534 yılında Kanuni’nin Irak’ı fiilen Osmanlılara ilhak etmesiyle biter.
Üçüncü dönem ise; 1638 yılında IV. Murat’ın Bağdat’ı fethiyle başlar ve 1918 yılında İngilizlerin Kerkük’ü işgal etmesiyle sona erer. (s.34)
Bugün Irak’ın farklı şehirlerine yerleşen Türkler arasında ufak-tefek lehçe, giyim ve mezhep farklarının bulunması, bu tezi destekler niteliktedir.
Şunu söylemek gerekir ki, Irak’ta Türk iktidarı fiilen 1055 yılında kendini hissettirmiş ve 1918 yılında da sona ermiştir. Irak ta Türk hakimiyeti tam 863 yıl kesintisiz devam etmiştir denilebilir ancak, bu süre içerisinde Türkler Kerkük’e şu zaman diliminde yerleştiler demek herhalde doğru olmaz.(s.36)
KERKÜK LİVASI MUFASSAL TAHRİR DEFTERİ:
Tahrir defterleri, ilgili şehrin en üst idari amirinin başkanlığında bir komisyon delaletiyle mevcut haneler tek tek gezilerek tutulurdu. Tahrir defterlerini tutmak, günümüzde genel nüfus sayımı kadar hassas, doğru, resmi ayrıntılı ve tartışmasız bir işlemdir. Amacı siyasi değil, idaridir.
Kerkük hakkında en eski, resmi, doğru, ayrıntılı ve tartışmasız bilgileri Osmanlı tahrir defterlerinde bulmak mümkündür.
111 ve 285 Numaralı Kerkük Livası Mufassal Tahrir Defterleri, Kerkük şehrinin etnik, idari ve sosyal yapısı konusunda dünya kamuoyuna sunulabilecek belki de en önemli ve tartışma götürmez belgedir. 1548 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde tutulan bu defter 83 varaktan ibarettir.
Osmanlı idaresinin son tarihlerine kadar reayası hakkında verdiği bilgilerin tarafsız ve doğru olduğu konusunda hemen hemen ihtilaf yoktur.
Yazılı Osmanlı kaynaklarında Hıristiyan, Yahudi ve Müslümanlar hakkında bilgi verilirken, etnik yapı hakkında genelde bilgi verilmemiştir. Çünkü, Osmanlı idaresinde askere alma ve vergi toplama gibi resmi muameleler milliyet esasına göre değil, din esasına göre yapılırdı.
111 numaralı tahrir defteri, Kerkük sancağındaki cemaatleri ve taifeleri verirken, ilgili cemaat ya da taifenin erkek isimlerini de sıralamaktadır. Bu tarihi ve eşsiz kaynak kişi ve yer adlarından hareketle ortaya çıkardığı sonucu şu şekilde özetlemektedir.
7.320 kişiden oluşan Kerkük livasının 330 neferi gayri Müslim, 6.960 neferi Müslüman’dır. Gayri Müslim nüfusun 150 neferi Yahudi, kalan 180 neferi ise Hiristiyan’dır. Müslim nüfusun ise 6.558 neferi Türk, 54 neferi Kürt, 33 neferi Arap’tır. Bu rakamları orana dönüştürmek gerekirse, şehrin % 98’i Türk, % 1’i Kürt ve diğer % 1’i de Arap’tır. Diğer taraftan şehrin % 95’i Müslüman ve % 5’i gayri Müslim’dir.
111 numaralı Kerkük Livası Tahrir defteri, Kerkük’ün etnik kimliğini tartışmasız ortaya koyabilen en eski belgedir; bütün dünya dillerine tercüme edilmelidir.
İNGİLİZ İŞKALİ ALTINDA KERKÜK:
Türkiye ve Irak Hükümetleri arasında imzalanan 12 Haziran 1926 Anlaşması Irak’ta kalan Türklere 12 ay zarfında Anadolu’ya geçme hakkı tanınmasına rağmen, hemen hemen hiçbir Türkmen’in bu hakkını kullanmayarak, Irak’ta kalmayı tercih ettiklerini görüyoruz.(s.54)
Arap-Kürt-Türk Dayanışması: İngilizlerin, Irak’a girmelerinden itibaren bazı yerli kesimlerden destek görmekle beraber; ciddi bir direnişle de karşılaştıkları söylenebilir. Bu direniş içinde Arap, Kürt ve Türk birlikte yer almıştır.
Kerkük’te Eğitim Dili Meselesi: 1930 yılında Irak sözde bağımsız bir ülke oldu. Ancak İngiliz mandacılığı kapalı bir şekilde devam etti. İngiliz monarşi yönetimi 1931 yılına kadar Kerkük’te eğitim dilinin Türkçe olmasına izin vermiştir. Bu tarihte ise, Kerkük hariç, bütün Türkmen bölgelerinde Türkçe eğitim yasaklanmıştır. Kerkük’te ise, haftanın belli saatlerinde yabancı bir dil olarak Türkçe’nin okutulmasına izin verilmiştir. Ancak 1937 yılında Türkçe tamamen yasaklanmıştır.
Kısacası, İngiliz idaresi, Kerkük şehrinin etnik yapısı ile oynayan ve bu şehre başka milletlerden insanların gelip yerleşmesine sebep olan ilk yönetimdir denilebilir.(s.66)
SİVİL VE MİMARİ KİMLİK
KERKÜK AŞİRET VE AİLELERİ:
Türkler, farklı tarihlerde Irak’a yerleşmişlerdir. Buradaki Türklerin büyük bir çoğunluğunun Bayat boyuna mensup olduklarını söyleyebiliriz.
Kerkük ve Kerkük’le müşterek olarak civar Türk bölgelerinde toplam 259 Türk sülalesine mensup aile yaşamaktadır. Bunların 128’i sadece Kerkük’te bulunan Türk aileleri olup, başka bölgelerde akrabaları bulunmamaktadır. Geri kalan 131 Türk ailesi ise civar şehirlerde oturdukları halde Kerkük ile akrabalıkları bulunmaktadır. Civar şehirler dediğimiz önce Tisin, Tavuk, Tazehurmatu, Altunköprü gibi yakın Türk yerleşme yerleri, sonra da Tuzhurmatu, Erbil ve Telafer gibi nispeten uzak Türk şehirleri kastedilmektedir.
Genel olarak aile adlarının büyük bir çoğunluğunun mesleklerinden geldiğini görmek mümkündür. Bacalan, Döğer, Safavi, Akkoyunlu, İlhanlı gibi diğer bir kısmı ise ilk yerleşme tarihlerinden günümüze kadar gelen boy ya da Türk devletlerinin isimleri olduğunu fark etmek mümkündür. Bu da Türk Bayat boylarının bu şehirde ne kadar kök saldığını ve eskiye dayandığını göstermektedir.(s.82)
KERKÜKLÜ KÜRT AİLELERİ VE ARAP AŞİRETLERİ:
Günümüzde Kerkük’te Kürt aileleri ve Arap aşiretleri de mevcuttur. Türk boylarına nazaran bunların hiçbirisinin tarihi daha eskiye dayanmaz.
Kekük’te yaşayan Kürtler içerisinde en kalabalık ve eskiye dayanan aile Talabaniler’dir. Büyük bir Kürt aşireti olan Talabaniler’in ilk menşeleri Kerkük olmayıp, Kerkük Süleymaniye arasındaki bölgedir. Ancak, Kerkük’te yaşayan Talabaniler, daha çok bölgede Kadiri Tarikatının ileri gelenleri olarak bilinirler. Tasavvuf yolunda olan bu kişilerin Kerkük’e gelmelerine de Osmanlı padişahlarından Sultan Abdülmecit vesile olmuştur. Bu aileye mensup Habib ve Fazıl Talabani Kerkük’te bir süre belediye başkanlıkları yapmışlardır. (s.83)
İkinci bir Kürt ailesi Hanakalar’dır. 20. yüzyılın başlarında Hanaka aşiretinin reisi olan Seyit Ahmed Hanaka ateşli bir Osmanlı taraftarı ve İngiliz düşmanı idi.
Kerkük’te köklü bir geleneğe sahip olan bir başka aile de Cebbariler’dir Seyit olarak bilinirler. Kerkük’te kalan kolu Türkleşmiş ve yine İngilizlere karşı büyük mücadele vermişlerdir. 1 Ağustos 1925 tarihinde Atatürk aşiretin reisi olan Seyit Mahammed Cebbari’ye bir mektup yazarak mücadelelerine devam etmelerini ve ümitlerini yüksek tutmalarını istemiştir.(s.85)
Kuşkusuz bu Kürt ailelerinin asıl kökleri Kerkük etrafındaki Kürt köy ve kasabalarıdır. 1800’lü yılların ortalarından itibaren Osmanlı’nın din esaslı politikasının neticesinde dindar Kürt aşiretleri ilgi ve destek görerek şehirlere gelip yerleşmişlerdir.
Arapların Kerkük’e yerleşmeleri ise genelde 20. yüzyılın başlarında başlamıştır. Niaymi aşireti Sultan Abdülhamid’in son yıllarında, Hadidiler 1915 yılında, Cubur ve Ubeyd aşiretleri 1936 yılında, Hamdaniler 1950 yıllarında Kekkük’e yerleşmişlerdir. 1936 yılında Irak’ta Başbakan olan Yasin Al-Haşimi bazı Arap aşiretlerini Kerkük’e yerleştirmiştir.(s.85)
KERKÜK ŞEHRİNİN GELİŞİMİ VE SEMTLERİ
Şehrin Makro Planda Gelişimi; Kale’yi odak noktası olarak alırsak, yerleşmelerin halkalar şeklinde olduğunu söyleyebiliriz. Birkaç yüzyıl süren bu yerleşmelerin, 20. yüzyılın başlarına kadar Türkmenlerden oluştuğunu söyleyebiliriz. İngilizlerin kenti işgal etmeleriyle ve petrolün seri üretilmesiyle birlikte başta Kürtlerin sonradan da Arapların şehre yerleşmeye başladığını görüyoruz.
Cumhuriyet döneminde (1950’li yılların sonundan itibaren) meydana gelen mahallelerin büyük bir bölümü ise günümüzde Kürtler ve Araplar tarafından meskündür.
Şehrin Etnik Nüfus Bazında Gelişimi; Türkiye Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğü’nün eski kayıtlarına göre 1548 yılında Kerkük kalesi’nde 154 Müslüman, 104 Yahudi ve 35 Hıristiyan hanesi bulunmaktaydı. (s.89)
Kerkük’te Türkmenler kapalı çarşıya, Kayseri derler. 1800’lü yıllarda Osmanlılar tarafından yapılan bu çarşı, ticari yönden günümüzde de halen faaldir.
Özetle, şehrin en eski dokusu bugün şehir merkezi olarak görünen Türkmen mahalleri iken, Süleymaniye ve Erbil gibi Kürt nüfusunun yaşadığı şehirlere açılan semtler Kürtlerle, Bağdat ve Tikrit şehirlerine açılan mahalleler de Araplara meskundur. (s.97)
KERKÜK’ÜN TARİHİ YAPILARI:
Bugün Türkmenlerin kutsal saydığı Danyal Peygamber Camisi’nin eskiden bir Yahudi tapınağı ve Ulu Cami’nin de bir Hıristiyan kilisesi olduğu bilinmektedir.
Uryan Camisi, Kale’nin içinde yer almış bir başka mabet olup, 1729 yılında Osmanlılar döneminde yapıldığı bilinmektedir. Kale’nin içinde günümüze kadar ayakta kalabilen ilk Türk eseri de Gök Kümbet’tir.
Özetle, Kerkük’ün en eski yapıları, yıkıldığı güne kadar Türkmenlerin yoğunlukta yaşadığı bir merkez olan Kale’de yer almıştır. Saray, çarşı, han, hamam, cami, medrese, tekke ve köprü gibi eserler ya Türk paşaları ya da varlıklı Türkmen aileleri tarafından yaptırılarak kamu hizmetine sunulan eserlerdir. (s.107)
Bir milletin bir toprak parçası üzerinde herhangi bir tarihi eseri yoksa, o toprakları vatan edinme hakkını kaybetmiş demektir. Kerkük’te yaşayan Türkmenlerin dışındaki diğer milletlerin buna benzer acaba kaç tane tarihi eseri vardır?
(Danyal Peygamber Camii) “Yapıların dili yoksa da kimlikleri vardır”.

KERKÜK TÜRKMEN EVLERİ:
Bilindiği gibi, bir şehirde üç unsun o şehrin kimliğini büyük ölçüde tanımlar; ilki halkın evleri, ikincisi mezarlıklar, üçüncüsü de eski camiler, kapalı ya da açık çarşılar, hanlar ve hamamlar gibi halkın toplu ihtiyaçlarını karşıladıkları yerlerdir.
Kuşkusuz kendi bölgelerinde Arapların tarihi ve sivil mimarileri olmuştur. Kürtlerin de Süleymaniye’de bir halk mimarileri olduğu bilinmektedir. Ancak Kerkük’teki sivil mimarinin sahibi ve ustaları sadece Türkmenlerdir. (s.118)

SİYASİ KİMLİK
İLK TÜRKMEN KATLİAMI:
Kerkük ve Musul Türkiye’den ayrıldıktan 6 sene sonra ilk katliamlarına maruz kalır. Tarih 4 Mayıs 1924 Ramazan ayının son günü İngilizlerin şehri işgal etmelerinden cesaret alan Tayyari askerleri olayların patlak vermesine sebep olurlar. Planlı bir katliam olmamakla birlikte ölenlerin çoğunluğunun Türkmen oluşu kayda değer bir hadisedir(s.123).
GAVURBAĞI KATLİAMI:
12 Temmuz 1946 günü polis bütün Gavurbağı Mahallesini kuşatır ve kahvelerde oturanları tutuklamaya başlar. Olaylar büyür, 20’ye yakın kişi ölür, yüzlerce kişi de yaralanır. İngilizlere ait petrol şirketlerinde çalışan işçilerin greve gitmesi ve sendikal hak talepleri neticesinde çıkan bu olaylarda da yine zarar gören Türkmenler olmuştur. (s.124)
14 TEMMUZ 1959 KATLİAMI:
31 Kasım 1958 günü, Kerkük II. Tümen Kumutanı Türk dostu General Nazım Tabakçalı, Irak Devlet Başkanı General Kasım’a Kerkük’te Kürtler tarafından dağıtılan, iki tebrik kartını gönderir. Bu kartlarda dört konuda imaj verilmek istendiğini açıklar. Bu kartlarda;
Rus askeri elbisesinde Mustafa Barzani Kürdistan’ın lideridir.
Irak’ın kuzeyinde geçerli olan bayrak, Kürdistan bayrağıdır.
Kerkük, Kürdistan’a dahildir.
Kerkük petrolleri Kürtlerindir.ifadeleri yer almaktadır. (s.131).

Ayrıca Tabakçalı, Irak Askeri İstihbaratı aracılığıyla göndermiş olduğu bu raporunda; “Lütfen, bu konuyu Sayın Abdülkerim Kasım’a arz edin, çünkü Kürtlerin amacı, çoğunluğu Türklerden oluşan Kerkük’ü Kürtleştirmek ve civar bölgelerdeki Kürtleri bu şehre toplamaktır. Bu eylem önlenmediği takdirde çok daha vahim sonuçlar doğabilir.”şeklinde uyarıda bulunmaktadır.

General Tabakçılı’nın bu ikazları dikkate alınmıyor, bu yöndeki faaliyetler de hız kazanmaya başlıyordu. Nitekim Demokratik Kürdistan, Komünist Kürdistan ve Milli Birlik Cephesi, Partilerinin hedeflerini şöyle sıralıyordu:
İddialarınca Dicle’nin doğusundan başlayıp Basra’nın doğusuna kadar uzanan Kürdistan bölgesi içerisinde, Kürtlere milli haklarının verilmesi için Irak Hükümeti’ni her türlü vesilelerle ikna etmek.
Irak Kürdistan’nı ilan etmek ve Türkiye ile İran’daki Kürtlerin de bu bölgeye dahil edilmesi için zemin hazırlamak.
İlk safha olara Kürdistan Eğitim Müdürlüğü’nün acilen Kerkük’te kurulmasını ve başına bir Kürt’ün getirilmesini sağlamak.

15 Şubat 1959’da General Nazım Tabakçalı, Askeri istihbarata uyarı niteliğindeki son raporunu da yazdı. Bu tarihten sonra kominist Kürtler tarafından Devlet Başkanı Kasım ikna edilerek, General Tabakçalı Kerkük II. Tümen Kumandalığından aldırıldı. Yerine komünist eğilimli bir general olar Davut Al-Cenabi getirildi. Kerkük Belediye Başkanlığına sol meyilli bir Kürt olan Maruf Berzenci’nin atanması sağlandı.(s.139)
İlk olaylar kominist Kürtlerin, Türklerin çoğunlukla oturdukları kahvenin önünden geçerken başladı. 14 Temmuz Kahvesi’nin sahibi Osman Hıdır, ilk şehit olarak bir kurşunla öldürüldü. Osman Bey’in çırılçıplak edilen vücudu, bir jipin arkasına iple bağlandı, sokak sokak gezdirildi. Ceset tanınmaz hale gelince de bir kenara atıldı.(s.140)

Komünist Kürtlerin asıl hedef Türklerin lideri durumunda olan ve II. Tümen’in eski kumandanı, Nazım Tabakçalı’nın mesai arkadaşı ve II. Tümen’in eski İstihbarat Şefi Emekli Binbaşı Ata Hayrullah ve onun kardeşi Dr. İhsan Hayrullah idi. Her ikisi de baltayla parça parça edilerek öldürüldüler. Nice Türkmen II. Tümen Karargâhı'na götürülerek öldürüldükten sonra ağaçlara asılmıştır. Bu ağaçlar, halk tarafın¬dan lanetlendiği için sonraları valilik tarafından kesilecektir.

Daha nice genç ve ihtiyar Türk, arabaların arkasına bağlanarak diri diri sokaklarda dolaştırıldı. Çoğu da ters yönde giden iki arabaya bağlanarak cesetleri ikiye bölündü. Şehit yakınlarının bir kısmı çıldırdı. Kısacası yirmi sekiz Türk, yirmi sekiz dehşet verici biçimde şehit edildi. (s.141)

İngiliz tarihçi George Kirk, bu katliamın şahitlerindendir. 1961 yılında katliamı şöyle kaleme almıştır:“Türkmenler cumhuriyetin kuruluşunun birinci yıl dönümünü kutlamak münasebetiyle şehrin çeşitli yerlerine 133 tak yaptırmışlardı. Türkmen kutlamacılarla Kürt Komünistler arasında tartışma ve kavga çıktı. Birkaç gün sonra Kasım, 120 kişinin öldüğünü ilan etti. Bunların çoğunluğu zalimane bir şekilde Kürt komünistler tarafından öldürülmüştü.” (s.142)

Olaylardan sonra Badat’taki Kerküklü Türkler Türk Büyükelçiliği’ne gitmişler ve yardım istemişler, bunun üzerine şu cevapla karşılaşmışlardı: “Aman bize gelmeyin, sizin için tehlikeli olur.”(s.143)

SİYASİ VE ETNİK HARİTALARDA KERKÜK:
Edinilen bazı haritalardan Kerkük’ün hangi etnik gruba ait olduğuna bakılmıştır. Bu haritaların en eskisi 1783 tarihli, en sonuncusu da 2003 tarihli olmak üzere toplam 11 haritadan şunlar sentez edilebilir.
Timur devrinde Kürtler henüz ırak tarafına geçmemişler ve sadece Zagros dağlarının doğu eteklerinde görülmektedir.
Türkmenler Kanuni döneminde önce başlayıp, 1785 yıllarına kadar Kerkük’ü de içine alacak şekilde Irak’ın güneyine kadar yayılan geniş bir coğrafyada yaşamışlardır.
20. yüzyıldan itibaren Türkmenlerin önemli bir kısmı, sadece şehirlerde yaşamaya başlamışlardır.
Hiçbir harita, hiçbir zaman Kerkük’ü Kürdistan’ın içerisinde göstermemektedir.
Kerkük 2003 yılına kadar bir Türkmen şehridir. (s.183)

YAZILI KAYNAKLARDA KERKÜK
TARİHİ KAYNAKLARDA KERKÜK’ÜN KİMLİĞİ:
Kerkük hakkında en eski ve doğru vesikalar Osmanlı devrinde tutulan tahrir defteri ve son yıllarda basılan birkaç salnamedir diyebiliriz.
II Abdülhamit zamanında Güneydoğu Anadolu ve bugünkü kuzey Irak topraklarında kurulan Hamidiye Alaylarının büyük bir çoğunluğunu Sünni Kürtler oluştururken, aynı bölgede yaşayan Alevi, Kızılbaş yada Şii Türkmenler dışlanmışlardır. (s.187)
10 İngiliz, 10 resmi, 4 ansiklopedik ve 12 Arapça toplam 36 kaynak, Kerkük şehrinin Kanuni devrinden, 1950’li yılların sonlarına kadar bir Türkmen Şehri olduğunu gösteriyor. Her ne kadar Kerkük hakkında en çok yayının yapıldığı yer Türkiye ise de bu kaynakları taraf olarak görebilenler olabilir. Onun için onları göz ardı ettik.
Kuşkusuz ki özellikle 20. yüzyılın başlarından itibaren Kürt ve Arap unsurlar bu şehirden eksik olmamıştır. Ancak 1960 yılına kadar çoğunluğun her zaman Türklerde kaldığı yukarıda gösterilen kaynaklarda gömsek mümkündür.
Demek ki Kerkük şehrinin doğal demografik yapısı Türkmen olmakla beraber, bu yapı 1970’li yıllarda hızlı ve planlı Araplaştırma politikasına rağmen, şehirde Türkmenler azınlığa düşmemişlerdir. 10 Nisan 2003 tarihinden sonra baş gösteren Kürtleştirme politikası, şehir demografisini alt üst etmiş, aynı zamanda şehrin sosyal ve ahlaki yapısında da ciddi yozlaşma ve bozulmaların meydana gelmesine neden olmuştur. (s.202)

EDMONDS’A GÖRE KÜRTLER VE KERKÜK:
1919 yılında İngiliz istihbarat subayı olarak göreve başlar 1928 de İngiltere’nin Bağdat Konsolosu olur. Kürtler’le yakın ilişki ve dostluğuyla tanınır. “Kürtler, Türkler ve Araplar” isimli bir kitap yazmıştır.
Edmonds, bu kitabını daha çok Kürtleri anlatmak için yazmışsa da, Kürtlerin Kerkük şehrinde değil, daha çok civarlarında yaşadıklarını ve Kerkük şehrinin bir Türkmen Şehri olduğunu göstermekten kendini alamamıştır.(s.214)
KÜRT YAZARLARIN ÇALIŞMALARINDA KERKÜK:
Kerkük’ün tarihi, etnik ve siyasi yapısı hakkında yazan Kürt yazarların sayısı az değildir. Nuri Talabani, Vurya Caf, Leyla Caf ve Kemal Mahzar Ahmet bunların önemlileridir. Ayrıca Erbil ve Londra Kongrelerinde bildiri sunmuş yazarlar da vardır. Ancak, Nuri Talabani, hepsinin fikir babası olarak kabul edilebilir.

KERKÜK’LE İLGİLİ YAPILAN İKİ KONGRENİN ART NİYETİ:
Kerkük’le ilgili iki kongre yapılmıştır. Bu iki kongrenin biri Erbil’de, diğeri de Londra’da düzenlenmiştir. Bu kongreler birbirine çok yakın tarihlerde tertiplenmiştir.
Birinci Kongre: İlk kongre 3-5 Nisan 2001 tarihinde Irak’ın Erbil şehrinde düzenlenmiştir. Kongre kitabının sunuş yazısının ilk cümlesi şöyledir:
“Kerkük’e dair bilimsel ve akademik bir kongre düzenlenmesinin amacı şehrin Kürtlüğünü ya da Kürdistanlığını ispatlamak değildir. Çünkü, Kerkük’ün Kürtlüğü ve Kürdistanlığı tartışma kabul etmez ve bu iki konuyu tartışmaya hiç niyetimiz yoktur.”(s.243)
İkinci Kongre: 2002 yılında “Kerbela Araştırmaları Merkezi” tarafından Londra’da düzenlenmiştir. Kongre bildiriler kitabının başında her türlü maddi ve manevi desteğinden dolayı Celal Talabani’ye ve Ayetullah Muhsin Al-Iraki’ye teşekkür edilmektedir. (s.248)

İlk bildiriyi sunan Kürt kökenli Dr. Fuat Masum diyor ki:
“Kerkük’ün Kürt nüfuslu bir şehir olduğunu diyemeyiz. Ama Kerkük’ün, Kürdistan’ın bir parçası olduğunu söyleyebiliriz. Kerkük’ü kardeşliğin ve Kürdistan içinde müstakbel Irak’ın örnek bir şehir olarak görmek istiyoruz. Irak’ın bir parçası olan Kürdistan’ın Kerkük şehrinde, Türkmenlerin, Asurilerin ve Arapların bütün hakları korunacaktır.”
Bir başka araştırmacı(!) olan Dr. Cabbar Kadir Kerkük’ün İngiliz idaresi altında 1920‘li yılları inceleyerek, Kürt-Türk okullarının sayısını karşılaştırıp yorumlar yapmaktadır. Yazar diyor ki:
“…Çoğunluğu Kürt olan Kerkük’te ise 3 Kürt ve 20 Türkçe eğitim veren okul vardı. Halbuki şehirde Türkçe konuşanların oranı %21’den fazla değildir… Kerkük’te bu kadar çok Türkçe okulların bulunması şehirde çok sayıda Türk kolonisinin bulunduğu şeklinde yorumlanmamalıdır.”(s.253)

Aynı kongreye iki bildiri sunma fırsatını yakalayan Cabbar Kadir, ikinci bildirisinde 1850-1958 yılları arasında Kerkük’ün etnik yapısını incelemiştir.
Kerkük’ün Kürt olduğunu söyleyen yabancı gezgin ya da yazar varsa, tartışmasız onlara katılırken, Kerkük’ün çoğunluğunun Türkmen olduğunu söyleyenleri ise eleştirmekte ve tezlerini çürütmeye çalışmaktadır.
Bir başka isim yine bir Kürt araştırmacı (!) Dılşad Muhammed Necib Al-Talabani’dir. Bu hayalperest yazar daha makalesinin başında diyor ki:
“Bu bölgede yaşayan Kürtlerin bağımsız devletleri, imparatorlukları, devletçikleri ve emirlikleri olmuştur… Irak Kürdistanı’nın kalesiyle meşhur olan şehri Kerkük’tür.(s.256)
Bazı Kürt yazarları da düpedüz kaynakları tahrif ederek vermekte bir beis görmemektedirler. Mesela Erbil-Selahattin Üniversitesi’nde profesör(!) olan Halil İsmail Mahammet, Edmonds’un kitabında Kerkük’te Kürtlerin nüfusunun %53 olarak gösterdiğini iddia etmektedir. Halbuki bu kitabımızın bir makalesini Edmonds’a ayırarak gördük ki Edmonds Kerkük şehrinin çoğunluğunun Türkmenlerden oluştuğunu kaydetmekte ve %53 gibi herhangi bir oran telaffuz etmemektedir.(s.258)

KONGREYE KATILAN TÜRKMEN KATILIMCILARIN TAVRI:
Bütün bunlara mukabil aynı kongreye 7 Türkmen aydını da bildiri sunmuştur. Farklı siyasi bloklara mensup oldukları halde, bildirilerinde aşağıdaki ortak özellikleri bulmak mümkündür.
Kerkük kültürel kimlik olarak Türkmen şehridir. Kerkük bugün, üç milletin ortak yaşayabileceği bir şehirdir. Kerkük, Irak’ın bir şehridir. Kerkük bir sorundur; tarafların aralarında anlaşarak bu sorunu çözmeleri gerekir. Kerkük petrollerinin geliri bütün Iraklılarındır. İşte demokratik düşünceyle şovenist düşünce arasındaki fark bu olsa gerektir.
Kongreye katılan altı Arap konuşmacının da tavrı Türkmenlerinkinden çok farkı olmamıştır.(259)

KURUMSAL KİMLİK
KERKÜK BELEDİYE BAŞKANLARI:
Kerkük’te 1875 yılından itibaren belediye hizmetleri verilmektedir. Nisan 2003’te Saddam’ın düşmesine kadar bu hizmet yürütülmüştür. Bu süre içerisinde toplam 32 belediye başkanı hizmet vermiştir. Bunların 17si Türkmen, 12si Arap ve sadece 3’ü Kürt’tür. Diğer taraftan toplam 113 yıllık süre içerisinde Türkmenler bu makamı 71 yıl, Araplar 22 yıl ve Kürtler de 20 yıl işgal etmişlerdir.
Ez cümle Kerkük’te her şeye rağmen en çok Türkmen belediye başkanı hizmet verirken, bu makamı da en çok onlar işgal etmişlerdir.(s.265)

OSMANLILAR DEVRİNDE KERKÜK OKULLARI:
Kerkük’te toplam 25 okuldan sadece 2’si gayri Müslimlere aittir. Gerisi şehirde yaşayan Müslümanlar tarafından kurulmuş ve öğrencileri de Müslümanlar olmuştur. Genelde bu okullar bulundukları mahalle halkına hitap etmiştir. Okulların kuruldukları mahallelere baktığımızda 5’inin Kale’de, 3’nün Ahi Hüseyin’de, 3’ünün Şaturlu’da ve birer de İmam Kasım, Çay ve Bulak mahallelerinde kurulmuştur. Bu mahallelerin tamamı o yıllarda Türkmenlere meskundür.(270)

KERKÜK KÜTÜPHANELERİ VE KİTAPÇILARI:
Osmanlı döneminde Kerkük’te kurulan kütüphaneler, İngilizler döneminden başlayarak 1970’li yıllara kadar kurulan 9 kitapçı dükkanı, Türk kültürü ile ilgili olup, Türkmenler tarafından kurulmuştur. Geriye kalan dört kitap satış yerinin ise Arap, Hıristiyan ve Kürtlere ait olduğu görünüyor. (275)
KERKÜK’TE TİCARET:
Kerkük’te Türkmenler İngiliz işgalinden, yakın tarihe kadar merkezi idarenin verdiği izin ölçüsünde yerel bazda önemli sayılabilecek yatırımlar yapmışlardır. Kerkük’ün han ve hamamları, su değirmenleri, un fabrikaları, mobilya imalathaneleri, buz ve soda fabrikaları, nihayet medeni bir kurum olan sinemalar hep Türkmenlerin elinde olmuştur. (285)

KÜLTÜREL KİMLİK
KERKÜK TÜRKMEN FOLKLORU:
Kerkük halk kültürünün en önemli ve zengin dalı olan folklor, bir-iki yüzyılda birikebilecek bir kültür dalı değildir. Kerkük Türkmen folkloru, Kerkük kimliğini yansıtabilen en doğal göstergedir.
KERKÜK ŞAİR VE EDİPLERİ:
Kerkük hakkında şiir yazma geleneği 1880 doğumlu Hicri Dede ile başlamıştır. Kerkük’te doğup ve vefat eden 17 Kerküklü Türkmen şair Kerkük hakkında toplam 38 şiir söylemiştir. Kerkük’te oldukça kalabalık bir topluluğun edebiyat, sanat, tarih ve diğer kültür meseleleriyle ilgilendiğini görüyoruz. Ayrıca Farklı memleket ve ülkeden 38 Türk şair, Kerkük hakkında toplam 66 şiiri söylemiştir. Süleyman Nazif, Ziya Gökalp, A.H. Tanpınar, Behçet Kemal Çağlar, Arif Nihat Asya, Halide Nusret Zorlutuna, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ve Yavuz Bülent Bakiler Kerkük hakkında şiir yazan Türkiyeli şairlerin bazılarıdır.
Acaba kaç tane Türkmen olmayan yazar ve şair Kerkük hakkında kitap ve şiir yazmıştır?

TEK KİŞİLİK KERKÜK ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ “ATA TERZİBAŞI”
1924 doğumlu Ata Terzibaşı, 55 yıllık edebi hayatı boyunca 309 yazılı çalışmaya imza atmıştır; 107’si Arapça, 202’si Türkçe. 309 çalışmanın 276’sı makale, 277si kitaptır.
Kerkük üzerine hak iddia edenlere sormak gerekir: Acaba kendini Kerkük kültürüne hasretmiş Ata Terzibaşı gibi bir şahsiyetleri var mı? Ya da başka milletlerin Kerkük’te onlarca kitaba ve yüzlerce makaleye sığacak kadar birikmiş bir yerel kültürleri var mı?

GAZANFER PAŞAYEV “AZARBEYCAN’DA BİR KERKÜK SEVDALISI”
Gazanfer Paşayev Azerbaycanlı bir Türk’tür ve bir Kerkük sevdalısıdır. Günümüz şair ve yazarlarından olup; bugüne kadar toplam 28 kitap telif etmiştir. Bunların 21’i Kerkük ya da Irak Türkleri konusundadır.

SON SÖZ
1990’lı yılların sonlarından itibaren bazı Kürt yazarlar tarafından başlatılan planlı propaganda ile birçok Türk ve Arap şehrinin Kürt gösterilmesi, ister istemez Türkmenlerin ve bir çok Arap’ın tepkisini çekmiş ve Kerkük’ün bir Kürt şehri olmadığını ortaya koymaya çalışmışlardır.
20. yüzyıl başlarında Türkmenlerle Kürtlerin İngilizlere karşı sıkı işbirlikleri söz konusu olurken, şimdi de Türkmen ve Arap halklarının bir araya gelerek, Kerkük’te ve diğer bölgelerde Kürt genişlemesine karşı bir dayanışma içerisinde olmaları boşuna değildir.
Saddam’ın düşüşünden sonra Kürt partileri Kerkük’ü Kürdistan’a bağlama çabalarına karşısında Türkmenler, Şiisi ve sünnisi Irak’ın toprak bütünlüğünü savunmuş, ne bağımsızlık istemişler ne de başka bir ülkeyle bağlanma talebinde bulunmuştur. Bu tavırlarıyla Türkmenler, Irak’ın asli ve samimi bir unsuru olup, tartışılmaz üçüncü milleti olduklarını göstermişlerdir.
Saddam’ın devrilmesi, Kerkük şehrini rahatlatmamış; bilakis erozyon farklı tarzda devam etmiş; sadece aktörler değişmiştir. Araplaştırma bitmiş, bu sefer çok hızlı bir şekilde Kürtleştirme başlamıştır.
Kuşkusuz Kerkük’te esas amaç petrol kaynaklarını ele geçirmektedir. Onun için Saddam, Kerkük’ün adını Al-Tamim’e çevirerek Araplaştırmak isterken, Kürt siyasi liderleri de bu şehri Kürdistan’ın kalbi olarak görüyor ve bu şehri ele geçirmek için gerekirse savaşacaklarını söylüyorlar.

Bütün bu Amerikan destekli işgale rağmen Kürt siyasi grupların şehrin çoğunluğuna egemen olmadıkları açıktır. Nitekim muteber bir araştırma kurumu olan CSIS’in 2006 yılında hazırladığı raporda bütün Araplaştırma ve şimdi de Kürtleştirme politikasına rağmen şehrin %35’i Kürt %35’i Arap %26’ sı Türkmen olarak gösterilmiştir.
Kürt siyasi güçleri ilki 1959’da, ikincisi 1991’de, üçüncüsü de 2003’de şehri işgal ettiler, iş yerlerini yağmaladılar, Tapu ve Nüfus Dairelerini yaktılar.
Bu davranışlardan sonra haklı olarak insanın aklına şu soru geliyor: Bir millet, bir şehrin kültürüne hiç katkısı olmamışsa, o şehri sahiplenebilir mi, yoksa bir insan kendi evini yağmalamaya yada yakmaya hiç kıyabilir mi?
Bütün bunlara rağmen Türkmenler, “Kerkük, Irak’ın bir şehridir ve bu şehrin petrol gelirleri bütün Irak halkının malıdır” derken, Kürt siyasi grupları, “Kerkük, Kürdistan’ın içindedir ve petrol gelirleri bu bölgede kalmalıdır” diyebilmektedirler.
Kürt politikacıların Kürt halkını kışkırttığı ve saldırganlaştırdıkları açıktır. “Kürt halkı, Ortadoğu’nun Sırpları olmamalıdır”.

Çözüm Ne Olmalıdır?
Mevcut anayasanın 140. maddesi Kerkük’le ilgili olup, bu maddeyle 2007 sonunda sadece il bazında yapılacak bir referandumla şehir kaderinin belli olması amaçlanmaktadır. Bu madde kuşkusuz ki Kürt siyasetçilerinin baskısı neticesinde anayasaya girmiştir.

Yürürlüğe giren Irak Anayasası Kerkük sorunu için beş çözüm seçeneği görünmektedir. Bu seçenekler aşağıda sıralanmıştır.(s.432)
1. Türkmeneli Bölgesi’ne dahil olması: Bu seçeneğin gerçekleşebilmesi birinci derecede Telafer’in ve Tuzhurmatı ilçelerinin vilayete dönüşmesine bağlıdır. Aslında önceleri bu ilçelerden daha küçük olan Necef, Tikrit ve Duhok ilçelerinin vilayete dönüştürülmelerini mukabilinde bu iki ilçe de dönüştürülmeliydi. Ancak, Türkmenlerin bugünkü siyasi güç ve imkanlarına bakılırsa böyle bir gelişmenin kısa sürede gerçekleşme ihtimalinin çok zayıf olduğunu söylemek mümkündür.
2. Kuzey Bölgesi’ne dahil olması: Bu bölge, Kerkük, Musul, Selahattin, Enbar ve Diyale illerinin faklı birleşimlerinden oluşabilir. Sünni Arapların çoğunluğu oluşturduğu bu bölgede ikinci derecede Türkmenler ve üçüncü derecede de Kürtler yaşamaktadır. Kürt siyasi grupların bu seçeneğe itiraz edecekleri kesindir.
3. Bağımsız Kerkük Bölgesi’nin kurulması: Aslında Arapların, Kürtlerin ve Türkmenlerin birlikte itiraz edecekleri bir seçenektir. Ancak orta bir çözüm yolu olarak benimsenebilir. Çünkü bir çok Iraklı düşünürün ve siyasetçinin ifade ettiği gibi “Kerkük artık küçük bir Irak’tır”. Sonuçta bu noktaya gelinecekse, kansız gelinmesi temenni edilir. Bu çözümü, BM’nin düzenlediği ankete katılanların %2.4’ü şehir için, %8.59’u da vilayet için uygun görmüştür.
4. Bağdat’a bağlı vilayet statüsünde kalması: Şu anda Iraklı siyasetçiler içerisinde bu seçeneği savunanların sayısı yok denecek kadar azdır. Ama halkın büyük çoğunluğu bu seçeneği tercih etmektedir. Nitekim anket sonuçlarına göre katılanların %67.9u şehrin, %57.55’i vilayetin merkeze bağlanmasını istemektedir.
5. Kürdistan Bölgesi’ne katılması: En tehlikeli çözüm olarak gözükmektedir. Sadece Kürtleri memnun edecek bir çözüm olup, o noktaya kadar olaysız ve hatta kansız gelineceği şüphelidir. Böyle bir seçenek komşu ülkeleri de harekete geçirebilir ve sadece Irak’ı değil bölgeyi de karıştırabilir.

Demek ki her ne kadar Kerkük, Türkmenler için kültürel ve tarihsel yönden bir Türkmen şehri ise de, Kürtler için Kürdistan’ın kalbi olsa da, Araplar için vazgeçilmez görülse de, Irak’ın bir şehridir.
Herkes taviz vererek ortak bir paydada buluşulmalıdır. Irak’ı oluşturan üç halkın temsilcileri bir araya gelerek ortak bir çözüm üzerinde anlaşmalı ve o anlaşma metni halkın oylamasına sunulmalıdır. Görünen odur ki ankette her ne kadar payı düşük çıkmışsa da “en kansız çözüm özel statülü bir Kerkük seçeneğidir.”


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye