Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 10 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: DOSYA: Usame Bin Ladin: Son Asrın "İslam Kahramanı" mı ?
MesajGönderilme zamanı: 02.05.11, 09:14 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 275
DOSYA:Usame Bin Ladin: "Dünyanın en tehlikeli teröristi" mi? Son Asrın "İslam Kahramanı" mı ?

Resim


ABD: Usame Bin Ladin öldürüldü.

ABD`nin uzun süredir peşinde olduğu El-Kaide lideri Usame Bin Ladin öldürüldü.
Amerikan resmi makamları tarafından yapılan açıklamaya göre, Usame Bin Ladin, Afganistan’da düzenlenen bir operasyonla ölü olarak ele geçirildi. Ladin’in cesedinin Amerikalıların elinde olduğu belirtildi. Beyaz Saray, konu ile ilgili açıklama yapacak.

1980’li yıllarda Sovyetler Birliği`ne karşı savaşta mücahitlerin önemli liderlerinden olan Usame Bin Ladin, savaşın ardından 1990’ların başında önce ABD’ye, 1998 yılında ise tüm Amerikalılara karşı savaş ilan etti. Afrika’da Amerikan büyükelçiliğinin bombalanması ile ABD’nin terör listesinde en çok arananlar arasında ilk sıraya çıkan Ladin, özellikle 11 Eylül saldırılarının arkasındaki isim olarak biliniyordu.

ABD ve dünyanın tarihine derin iz bırakan bu gelişmenin sorumluluğunu üstlenen El Kaide ve lideri Bin Ladin, Suudi Arabistan kökenliydi.

Alıntı:
Usame Bin Ladin Kimdir?

1957'de 54 çocuklu bir babanın oğlu olarak doğan Usame bin Ladin'in kökü Güney Yemen'de Hadramut. Babası Muhammed 1930'da geldiği Suudi Arabistan'da hızla yükseldi ve zamanla Ortadoğu'nun en büyük müteahhitlerinden biri oldu. 1968'de kaza sonucu öldüğünde mirası 11 milyar dolardı. Oğulları hep Suud prensleriyle birlikte büyümüş ve okumuştu.

Genç yaşta Müslüman Kardeşler teşkilatının fikirlerinden etkilenen Usame bin Ladin, 1979 Aralık ayında, arkadaşı, Suudi Gizli Servisi Şefi Prens Turki bin Faysal tarafından Pakistan Peşaver'e yollandı. Buradaki kamplarda, başta Arap ülkeleri olmak üzere dünyanın dört bir tarafındaki İslamcı gençler birer profesyonel savaşçıya çevriliyordu. Beş ülkenin birlikte üstlendiği bu projenin sorumluluğu Pakistan Gizli Servisi ISI'deydi, yürütücüsüyse Filistin asıllı Abdullah Azzam'dı.

Azzam'a asistanlık yapan Usame bin Ladin, bizzat savaştı, hatta Celalabad yakınlarında yaralandı. 1986'da kendi kamplarını kurdu. Serveti, cömertliği, sade yaşantısı, karizması, savaştaki cesareti nedeniyle efsaneleşti. Kurumsallaşmasının temelini 1988'e doğru gönüllüler hakkında bilgileri içeren bir veritabanı kurarak attı. Bu bilgisayar kayıtlarından hareketle 'El Kayda' adlı bir yapılanma ortaya çıktı. Suud rejimi, cihadı her yere yaymak isteyen bu kişiden korkmaya başladı ve 1989'da pasaportuna el konuldu

Haziran 1990'da Saddam Kuveyt'e girince Usame bin Ladin, Suudi sınırlarının korunması görevinin kendisi ve tabanına verilmesini istedi. Kral Fahd Amerikan askerlerini çağırınca çok öfkelendi; önce Pakistan'a, ardından Afganistan ve nihayet Sudan'a gitti. Artık Pakistan'da istenmeyen ve kendilerine yer arayan binlerce 'cihadcı'yı Sudan ve Yemen'e yerleştirdi, onlara birçok ülkede iş buldu

ABD'ye karşı ilk cepheyi Somali'de açan ve 1994'te Suud vatandaşlığından çıkarılan Usame bin Ladin, uzun bir süredir, iktidarı almalarına epey yardımcı olduğu Taliban'ın himayesinde Afganistan'da yaşıyor. ABD'nin, yakalanması için 5 milyon dolar ödül koyduğu Usame bin Ladin, hiçbir eylemi açıkça üstlenmiş değil, ama hiçbirini kınamış da değil. Zaten Usame bin Ladin'in adı yapılandan çok, yapılacağı iddia edilen eylemlerle anılıyor.

LADİN'İN ÜNLÜ FETVASI:
'SİVİL YA DA ASKER AMERİKALILARI VURMAK HER MÜSLÜMAN'A FARZDIR'

23 Şubat 1998'de Londra'da Arapça yayınlanan El Kudüs el Arabi gazetesinde Şeyh Usame bin Muhammed Bin Ladin, Mısır Cihad örgütü lideri Ayman el Zevahiri, Mısır İslami Cihad örgütü lideri Ebu Yasir Rifa'i Ahmed Taha, Pakistan Cemiyet-ül Ulema yöneticisi Şeyh Mir Hamza ve Bangladeş Cihad Hareketi lideri Fazlul Rahman'ın, 'Dünya İslam Cephesi' adı altında kaleme almış oldukları fetva yayınlandı. 'Haçlılara ve Yahudilere karşı cihad' çağrısı yapan fetvanın önemli bölümleri şöyle:

"Yedi yıldır ABD, İslam'ın en mukaddes topraklarının bulunduğu Arap Yarımadası'nı işgal ediyor, zenginliklerini sömürüyor, yöneticileri elinde oynatıyor, halkını tehdit ediyor, komşuları terörize ediyor ve buradaki üslerini komşu Müslüman ülkelere saldırı amacıyla kullanıyor.

Amerikalılar yalnızca ekonomik ve dini nedenlerle Müslümanlara savaş açmış değiller, aynı zamanda küçük Yahudi devletine hizmet ediyor ve Kudüs'ün işgali ile orada Müslümanların katlini de gizlemeye çalışıyorlar.

Amerikalıların işlediği tüm bu suç ve günahlar Allah'a, onun Peygamberine ve Müslümanlara karşı açık bir savaş ilanıdır. Ve İslam tarihi boyunca ulema, düşmanın Müslüman ülkeleri yok etmeye çalışması durumunda cihadın kişisel bir farz olduğunda birleşmişlerdir.

Bundan hareketle ve Allah'ın emrine uygun olarak tüm Müslümanlar için geçerli olmak üzere şu fetvayı çıkartmış bulunuyoruz: El Aksa Camii ve Mekke'yi işgalden kurtarmak ve ordularını İslam topraklarından söküp atmak için, -ister sivil, ister asker olsunlar-Amerikalıları ve onların müttefiklerini, hangi ülkede mümkünse orada öldürmek, her Müslüman için farzdır.

Biz Allah'ın rızasıyla, Allah'a inanan ve onun tarafından ödüllendirilmek isteyen her Müslümanı, ele geçirdikleri her yerde ve her zaman Amerikalıları öldürmeye ve paralarına el koymaya çağırıyoruz. Aynı zamanda Müslüman alimleri, liderleri, gençleri ve askerleri, ABD şeytanının ordularına ve şeytanın işbirlikçilerine saldırılar düzenlemeye; bunların arkalarındaki güçleri ortaya çıkarmaya ve onlara unutamayacakları bir ders vermeye çağırıyoruz."

USAME BİN LADİN'İN KRONOLOJİSİ
Aralık 1992: Yemen'deki ABD'li askerleri hedef alan otel bombalama olayları.
1993: Somali'de Batılı güçlere karşı Aidid'e destek verip Mogadişu'da 18 Amerikalı'nın öldürülmesi.
Şubat 1993: New York'ta Dünya Ticaret Merkezi'nin bombalanması.
Ocak 1995: Filipinler'de Papa'ya suikast girişimi.
1995: Cezayirli Silahlı İslami Grubun (GIA) Fransa'ya karşı yürüttüğü savaş.
Haziran 1995: Etiopya'nın başkenti Adis Ababa'da Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'e yönelik suikast girişimi.
Kasım 1995: Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da beş ABD'li askerin ölümüne yol açan kamyonla bombalama olayı.
Kasım 1995: 17 kişinin öldüğü Pakistan'daki Mısır Büyükelçiliği'nin bombalanması
Haziran 1996: Suudi Arabistan'ın Hobar kentinde 19 Amerikan askerinin ölümüne yol açan patlama.
23 Ağustos 1996: 'Kafirleri kutsal topraklardan kovun' çağrısıyla ABD'ye cihad ilan etti
Şubat 1998: Mısır, Bangladeş ve Pakistanlı birkaç küçük grupla birlikte 'Yahudilere ve Haçlılara' karşı Uluslararası İslami Cephe'yi kurdu. Kuruluş bildirgesinde "Her Müslümana, dünyanın her köşesinde, sivil veya asker Amerikalı öldürmek farzdır" dendi.
7 Ağustos 1998: Amerikan askerlerinin Kutsal Topraklar'a girişinin sekizinci yıldönümünde Kenya ve Tanzanya'daki ABD büyükelçilikleri havaya uçuruldu ve toplam 257 kişi öldü, 5 bin 500 kişi yaralandı.
20 Ağustos 1998: ABD misilleme olarak Sudan'da bir fabrikayı ve Afganistan'daki eğitim kamplarını bombaladı. Usame bin Ladin'in yakalanması için 5 milyon dolar ödül kondu.
12 Ekim 2000: Yemen'in Aden limanında USS Cole destroyerine yönelik intihar saldırısında 17 Amerikan denizcisi öldü. 11 Eylül 2001 İkiz kulelerin bombalanması.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: ABD: Usame Bin Ladin öldürüldü.
MesajGönderilme zamanı: 03.05.11, 14:29 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 275
"Adalet yerini buldu."

Hakan Albayrak

03-05-2011

ABD Başkanı Barack Obama, "Adalet yerini buldu" demiş İslam dünyasında katliam üstüne katliam yapan, sonra bu katliamlara verilen cevapları bahane ederek daha büyük katliamlar yapan ABD`nin yöneticileri -Obama dahil- mahkûm edilip cezaları infaz edilmedikçe, ne adaleti?
Üsame Bin Ladin ve "dünyanın en tehlikeli terör örgütü"

Afganistan`da, Pakistan`da her gün masum sivilleri öldürüyorlar. Öldürüyorlar ve doğru dürüst bir özür bile dilemiyorlar. "Terörle mücadelede olur böyle şeyler" havasındalar.

Irak`ta belki 1 milyon masum sivilin kanına girdiler, adeta soykırım yaptılar. Onu da "terörle mücadele"nin hatırı için sineye çekmemizi bekliyorlar.

Bu katliam süreci Üsame Bin Ladin`e mal edilen 11 Eylül saldırıları üzerine başlamıştı, fakat Batılı emperyalistler o saldırılardan önce de İslam dünyasında böyle terör estiriyorlardı.

Canları çektikçe Irak`ı bombalıyor, çoluk-çocuğu havaya uçuruyor, amansız ambargolarıyla da masum Iraklıları katlediyorlardı. Öte yandan, İsrail vasıtasıyla Filistinlilere ve Lübnanlılara kan kusturuyorlardı.

Durmadan Müslümanlara zulmediyor, İslam topraklarında durmadan bozgunculuk yapıyor, ama zalim ve bozguncu sıfatlarını daima Müslümanlara yükleyip "Biz ıslah edicileriz" diyorlardı.

Üsame Bin Ladin`in "El Kaide"si işte bu akıl almaz arsızlığa, bu akıl almaz müstekbirliğe, bu akıl almaz caniliğe bir cevap olarak doğdu.

Bu cevabın makul olan tarafları var, makul olmayan tarafları var. Makul olmayan taraflarından bir tanesi, emperyalizmle mücadelede sivillerin de öldürülmesine -en azından Amerikalı sivillerin öldürülmesine- cevaz verilmesi yahut sivillerin taammüden öldürüldüğü bazı eylemlerin -mesela New York`taki İkiz Kuleler`e saldırıların- hoşgörülmesi.

El-Kaide tam olarak nedir, kimlerdir, nerede başlar ve nerede biter, Üsame Bin Ladin El-Kaide`nin ne kadarını kontrol ediyordu, hangi eylemlerin sorumluluğu Üsame Bin Ladin`e aitti veya değildi, bunlar çok tartışma götürür.

Fakat `genel geçer` Üsame Bin Ladin ve El-Kaide imajının Müslümanlar tarafından ciddi bir tahlil ve eleştiri süzgecinden geçirilmesi gerektiği muhakkak.

Son zamanlarda bunu bizzat Üsame Bin Ladin ve yakın çevresinin de yaptığını duyuyor, umutlanıyorduk. (Üsame Bin Ladin`in iki yardımcısı, Zevahiri ve Atiyetullah, yakın zaman önce "Sivillerin kanı dökülemez" yolunda açıklamalar yaptı ve El-Kaide`ye mal edilen tekfirciliği de reddetti.)

Mezkûr imaj, Ümmet-i Muhammed`in çözmesi gereken bir meseleyi ifade ediyor.

Mutedil Müslümanlar elbette "Kafirler ne kadar zulmederlerse etsinler biz onlarla mücadelede fıkıh çerçevesinin dışına çıkamayız" diyecek, düşmanla mücadelede haddin aşılmasına karşı çıkacaklardır.

"Terörle mücadele" yahut "özgürlük ve demokrasi" uğruna yüzbinlerce masum sivili gözünü bile kırpmadan öldürebilen ve dünya kamuoyunun bunu makul karşılamasını isteyen ABD ise, El-Kaide yahut başka bir örgütün emperyalizmle mücadelede sivillerin de kanına girmesini kınama hakkına sahip değildir.

Yeryüzünde mütemadiyen fesat çıkaran ve masum sivilleri kitleler halinde öldürüp duran ABD`nin, kendini maşeri vicdanın temsilcisi ve adaletin kılıcı gibi takdim ederek, Üsame Bin Ladin`i `yargılamasını` ve `infaz etmesini` içimize sindirebilmemiz mümkün değil, mümkün olmamalı.

Üsame Bin Ladin`in ABD tarafından Pakistan`da öldürüldüğü haberi üzerine bir açıklama yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Dünyanın en tehlikeli ve en sofistike terör örgütünün başının bu şekilde ele geçirilmiş olması herkese ibret vesilesidir" demiş... ABD değil, İsrail değil, El-Kaide mi dünyanın en tehlikeli terör örgütü?

ABD Başkanı Barack Obama, "Adalet yerini buldu" demiş... İslam dünyasında katliam üstüne katliam yapan, sonra bu katliamlara verilen cevapları bahane ederek daha büyük katliamlar yapan ABD`nin yöneticileri -Obama dahil- mahkûm edilip cezaları infaz edilmedikçe, ne adaleti?

Bu kahpe düzenin çarkına tüküreyim (Ah bir tükürebilsem)!

Üsame Bin Ladin gerçekten öldürüldü mü, bilmiyorum.

Öldürüldüyse, Allah Teala ecrini arttırsın ve taksiratını affeylesin.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Üsame Bin Ladin ve "dünyanın en tehlikeli terör örgütü"
MesajGönderilme zamanı: 03.05.11, 14:35 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 275
Usame Bin Ladin soruları

Ahmet TAŞGETİREN

atasgetiren@bugun.com.tr

Usame Bin Ladin öldürüldü.

Pakistan'da, İslamabad'ın 50 kilometre yakınında bir malikanede...

Çatışma oldu mu, meçhul.

Yeri belirlenmişti, Obama düğmeye bastı, operasyon yapıldı ve bilinen son...

10 yıl arandı, durdu. Koca Amerika, CIA'nın dünyayı saran ajan ağına rağmen Usame Bin Ladin'i bulamadı. Dağlar taşlar bombalandı, Afganistan işgal edildi, siviller "yanlışlıkla" öldürüldü, Amerika Afganistan'a yerleşti.

Öldürülmeden yakalanamaz mıydı? Yakalansa ve konuşsaydı...

AP ajansına göre bir Amerikalı yetkili "Öldürüldü ve cesedi denize atıldı" dedi. Gerekçe olarak "Kimse bu cesedi kabul etmezdi" dendi.

Acaba öldürülmesi ve cesedinin bile kaybolması mı istendi?

Acaba Usame Bin Ladin kimdi, hangi hareketin neresindeydi?

Acaba El Kaide gerçekten neydi, nasıl bir örgütlenmeydi?

Acaba 11 Eylül saldırısı gerçekten neydi?

Bu sorular bugüne kadar çok soruldu. Birçok spekülasyon yapıldı.

Ama işte Bin Ladin gitti ve sorular geride kaldı.

O, Amerikan tanımlamasına göre "uluslararası bir terörist"ti.

Ama Bin Ladin'e sorarsanız, Amerika "Dünyanın en büyük terörist devleti" idi.

Terörizmin bir başka ayağında İsrail vardı, MOSSAD vardı.

Amerika ve İsrail, mesela Hamas'ı da terör zincirine bağlamıştı. Oysa Hamas, Filistinliler'in gözünde kurtuluş mücadelesi vermekteydi.

Terör tanımlamaları, durduğunuz yere göre değişmekteydi.

Obama, "Hem Amerika'da hem de bütün dünyada dikkatli olmalıyız. Bir kere daha söylüyorum. Bizim sorunumuz İslam'la değil. Başkan Bush'un dediği gibi, bizim mücadelemiz İslam'a karşı değil, teröre karşı. Bin Ladin İslami bir lider değil" demiş.

Bu iş bu kadar yalın ve masum mu, bilmiyorum.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Usame Bin Ladin'in öldürülmesiyle ilgili "Bu şunu gösteriyor; teröristler ve terör örgütlerinin başlarının sonu, eninde sonunda canlı veya cansız ele geçirilmektir. Dünyanın en tehlikeli ve sofistike başının da bu şekilde ele geçirilmiş olması, herkese ibret vesilesi olmalı. Büyük memnuniyetle karşılıyorum" demiş.

Genel geçer bir duruş.

"Tehlikeli" ne demek, "sofistike" ne demek?

İlk paralel tepkiler içinde şunlar da var:

İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres: "Operasyon büyük başarı. Sadece ABD değil tüm dünya Bin Ladin'e verilen gecikmiş ama haklı cezanın ardından daha rahat nefes alacak."

İngiltere Başbakanı David Cameron: Usame Bin Ladin dünyanın gördüğü en kötü terör saldırılarından sorumluydu. 11 Eylül ve diğer birçok saldırı, birçoğu İngiliz binlerce insanın hayatına mal oldu. Bin Ladin'in bulunması ve küresel terör eylemlerini sürdüremeyecek olması çok büyük bir başarı.

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu: "İsrail devleti, Usame Bin Ladin'in ortadan kaldırılmasının ardından ABD halkının sevincini paylaşıyor... ABD Başkanı Barack Obama'yı adalet, özgürlük ve teröre karşı omuz omuza savaşan demokratik ülkelerin ortak değerleri adına elde ettiği zafer için tebrik ediyorum."

İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman: "Gelecek birkaç gün çok önemli çünkü El Kaide'ye bağlı tüm organizasyonlar veya örgütü temsil edenler büyük bir saldırı düzenlemek için her türlü çabayı gösterecek."

İşte böyle devam ediyor tepkiler...

İslam ve terörün yan yana zikredilmesi Sovyet sonrası Batı'nın, İslam dünyasını terbiye etmeye yönelik ideolojik bir operasyonu idi. Aynı zamanda İslam coğrafyasına yönelik askeri harekâtların gerekçesini oluşturdu.

Rusya "Çeçen terörü"nü gerekçe göstererek Kafkaslar'da terör estirdi, Amerika "El Kaide terörü"nü gerekçe göstererek Irak-Afganistan harekâtlarını gerçekleştirdi, İsrail, Hamas'ı gerekçe göstererek Filistin'i vurdu...

Devletler adına gerçekleştirilen sivil ölümleri terör olmadı!!!

.....

Usame öldürüldü, demek ki zamanı geldi diye düşünmek de mümkün.

Usame'nin İslamabad'ın 50 kilometre yakınında bir malikânede yaşıyor olmasını garip buluyorsanız, Usame'nin Beyaz Saray'ın yakınlarında bile yaşamış olduğunu düşünebilirsiniz.

Bakın insanlar, Saddam'ın asılmadığını, canlı yayında verilen görüntülerin onun dublörüne ait olduğunu bile iddia ediyorlar.

Amerika'nın güvenilirlik kıstasının bir yansıması...

Hoş, insanlar ister güvensin ister güvenmesin, fark etmiyor, güçlü olduğunuz sürece zihinler üzerindeki hegemonyanızı sürdürüyorsunuz. Şu an yaşanan da o.

Ancak Usame'nin gerçek yargısının mahkeme-i kübrada olacağında kuşku yok.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Üsame Bin Ladin ve "dünyanın en tehlikeli terör örgütü"
MesajGönderilme zamanı: 03.05.11, 22:52 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 275
“Usâme bin Laden öldü mü / Acun (âlem) ıssız kaldı mı?”

Kişiler ölür, zihniyetleri devam eder

Selahaddin E. Çakırgil


03 Mayıs 2011 Salı


secakirgil@yahoo.com

Eski türk masallarından birinin kahramanı olan Alp Er Tunga üzerine yazılmış bir destan, ne olduğunu pek anlamadığımız halde bize okutulurdu, ortamekteb sıralarında..

’Alp Er Tunga öldü mü, / Acun ıssız kaldı mı, / Felek öcün aldı mı, / Şimdi yürek yırtulur..

Felek fırsat gözetti, / Gizli tuzak uzattı, / Beğler beğin azıttı, / Kaçsa nasıl kurtulur..’

*

Usâme bin Laden’in öldürüldüğü haberi ulaşınca, aklıma hemen Alp Er Tunga Destanı’nın mısraları geliverdi.. (Hemen ekleyelim, bütün yabancı metinlerde, bu isim, ’Usâme bin Laden’ şeklinde geçtiği ve başta durumlarda yabancı kelimeler ingilizce yazılışa göre aktarıldığı halde, hattâ İslamî dikkatleri olduğu kabul edilen yayınlarda bile, yersiz bir manipulasyonla hemen, ’Bin Ladin’ şekline dönüştürülüyor.. Halbuki, ikisi arasındaki fark, çok derin.. Laden, çam cinsi bir ağaç iken, Ladin denildiğinde ise, zihinlerde dini yok, din karşıtı gibi bir mânayı da çağrıştırabiliyor.. O halde, tekrarlayalım; ’Bin Ladin’ değil, Bin Laden..)

*

Zihinlerimiz bu günlerde, genelde Ortadoğu’yu kasıp kavuran ’Arab Baharı’nın gelişmeleriyle meşguldü..

4 ay önce başlayıp, Tunus ve Mısır’daki 25-30 yıllık diktatörlük rejimlerinin devrilmesiyle sonuçlanan; Yemen’de de yüzbinlerin 32 yıllık Ali Abdullah Salih rejimini derinden derine sarstığı, Cezayir’de de kitlelerin ayaklanmasının elinin kulakta olmasına vesile olduğu bu ’bahar’ın; sonunda Libya, Bahreyn ve Suriye’de nasıl korkunç bir kan dökücülüğe ve iç savaş boğuşmasına dönüştüğünün ızdırabını yaşarken..

Ve Gaddafî’nin kendi halkına karşı dinmek bilmeyen cinayetleri binleri yutarken, sonunda, kendi oğlunun da NATO saldırıları sırasında ölüm haberi geliyordu..

Halbuki, o saldırıdan birkaç saat önce, Gaddafî, NATO’ya, pazarlık kapılarını açmaya çalışıyor ve kendisi iktidarda kalmak şartıyle, herşeyi müzakere edebileceğini ve Libya petrolü üzerinde de gerekli düzenlemeler yapabileceğini bildiriyordu..

Suriye’de ise, başta güneydeki Der’a şehri olmak üzere, hemen heryerdeki protestoculara, göstericilere tankla, topla, keskin nişancılarca saldırıp, yüzlerce insanı katlediliyor ve Beşşar Esed’in, babasından genlerine intikal eden kaniçiciliğin sevkıyle hareket ettiğini göstermek istercesine, Baas rejiminin Derin Devleti eliyle, Suriye halkına kan kusturuyorken..

*

Evet, zihnimiz bu konularla meşgulken, Amerikan Başkanı Barack Hussein Obama’nın 2 Mayıs sabahı yaptığı açıklamayla dünya gündemi değişiverdi, bir anda..

Çünkü, Obama’nın söylediğine göre, Usâme bin Laden öldürülmüştü..

Obama, son aylarda gerçekleştirilen istihbarat çalışmaları sonucunda Usâme bin Laden'in yerinin nokta olarak belirlendiğini ve kendisinin talimâtıyla gerçekleştirilen bir operasyon sonucu Pakistan'da ölü olarak ele geçirildiğini, "Adalet yerini buldu" diyerek açıklıyor ve onun cesedinin de ellerinde olduğunu belirtiyordu.

Obama, ayrıca, ’B. Amerika, İslam’la savaş halinde değil ve asla da olmayacak..’ da diyordu.

İnanalım mı?

Bu söz hiç inandırıcı gelmiyor..

Çünkü, Obama, ’Bir kere daha söylüyorum. Bizim problemimiz İslam’la değil.. Başkan Bush’un dediği gibi, bizim mücadelemiz İslam’a karşı değil, teröre karşı.. Bin Laden İslamî bir lider değil!.’ derken sözünün temelini selefi olan USA başkanı’na, Bush’a dayandırıyordu..

Evet, G. W. Bush da gerçi öyle sözler söylemişti, ama, kendi saldırılarının yeni bir Haçlı Savaşı olduğunu da açıkça beyan etmişti; 11 Eylûl 2001’in devrisi günlerde.. ‘Haçlı Seferleri’nin ise, 1095-1270 yılları arasında, 900 yıl öncelerde, müslüman coğrafyasının kalbini nasıl virâneye çevirdiğini tekrara gerek yok.. Ve şimdi tekrarlanan da, gerçekten oydu.

Unutalım mı?

*

ÖLDÜRÜLDÜ MÜ, YOKSA BU DA BİR BAŞKA KURGU MU?



Evet, Usâme bin Laden’in artık öldürüldüğü bildiriliyor, emperyalist dünya sevince garkoluyordu.. Ama, Pakistan resmî makamları da Usâme Bin Laden’in öldürüldüğünü teyid ederken; Pakistan Talibânı ise, Amerika’nın iddiasını yalanlıyor ve Bin Laden’in hayatta olduğunu iddia ediyordu..

Verilen haberlere inanmak açısından Talibân’ı Obama’ya tercih ederdim, amma, iddianın yalan çıkması halinde, sadece önümüzdeki seçimlerde bu gelişmelerden istifade edeceği tahmin olunan Obama’nın değil, bütünüyle Amerikan emperyalizminin ne duruma düşeceği düşünüldüğünde, o öldürülme haberinin doğru olmaması ihtimali, büyük bir risk taşıyacağından, zayıf bir ihtimal olsa gerek..

Gerçi, fotoğraflar üzerinde oynama yapıldığı iddiaları da ilgi çekici.. Çünkü, Bin Laden’e aid olduğu söylenen ve alnından vurulmuş kafa ve yüz fotoğrafı, bu ihtimali güçlendiriyor.. Çünkü, 10 yıl önceki fotoğraflarında siyah olan sakal, daha sonra ağarmış iken, dünyaya yayınlanan bu resimlerde, sakalının siyah olması ilginçti.. (Sakalın boyanmış olması ihtimali de mevcud elbette..)



DNA testiyle cesedin Bin Laden’e aid olduğunun belirlenmesi mümkün.. Ancak, o laboratuar bulgularının sıhhatinin bile şüphe götürür tarafı daima olacaktır..

Öte yandan, bazı Amerikan makamları Bin Laden’in cesedinin ellerinde olduğunu söylerken, diğer bazı Amerikan makamları da, cesedin Suûdî rejimince kabul edilmemesi üzerine, İslamî usûllere riayet edilerek denizin dibine gömüldüğünden haber veriyor..

Amerikalıların da böyle bir ’kemalist’ yöntemi takib etmesi, ilginç..

Evet, şaşırmayalım.. Bu, ilginç bir ve korkunç bir kemalist metoddur..

1925 Şubatı’nda Diyarbekir ve çevresinde meydana gelen büyük qıyâm esnâsında yakalanıp idâm terimi kullanılarak kanun adına diye öldürülen Şeyh Said’in mezarının gizlenmesi ve keza 1937’de, Dersim’de Seyyid Rıza liderliğindeki isyanın onbinlerce sivil insanın da katledilerek bastırılmasını takiben, Seyyid Rıza ve oğlu da yine idâm denilerek, kanun adına öldürülmekle kalmamış ve cesedleri yakılarak yokedilmiş ve geride bir mezar bile bırakılmamıştı..

Bu kemalist yöntemin, Said-i Nursî’nin 24 Mart 1960’da ölümünden iki ay sonralarda, ona da uygulandığını; cesedinin, 27 Mayıs darbecilerince Urfa’da kısa sürede bir ziyaretgâha dönüşen mezarından çıkarılıp uçakla bilinmeyen bilinmeyen bir yere, -bir iddiaya göre Tuz Gölü’ne ve bir diğer iddiaya göre de Akdeniz’e- atılmış olduğunu (ve o cinayeti işletenlerin başında bulunan Alpaslan Türkeş’in de bu sırrı ifşa etmeden dünyadan ayrıldığını) hatırlayalım..

1950-60 arası 10 yıl iktidarda kalan Başvekil Adnan Menderes ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüşdî Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın, 1961’de İmralı Adası’nda yine hukuk adına öldürülmelerinden sonra, cenazelerinin ailelerine verilmeyip, kemiklerinin bile ancak 30 yıl sonra izin verilmesi de yine aynı kemalist mütegallibe zihniyetinin yansıması idi..



Emperyalistlerin, hele de müslüman coğrafyalarındaki ziyaretgâh haline gelen mezarların fonksiyonunun gücünü kestirmekte kemalist metodlardan ders aldıkları görülmektedir.. Ki, ayrıca, Amerikan emperyalizminin Irak’ı işgalinden sonraki yıllar boyunca çekilen korkunç cinayet ve acılar, Saddam Huseyn’in bile yüzünü ağartacak bir dereceye geldiğinden, onun doğum yeri olan Tikrit’teki mezarının da bugün bir ziyaretgâha dönüştürüldüğü biliniyor..

Şimdi de; Usâme bin Laden’in mezarının bir ziyaret ve manevî güç yüklemesi yapılan bir yer haline gelmesini önlemek için, geride bir iz bırakılmamaya çalışılıyor..

*

BÜTÜN BU KORKUNÇ EYLEMLERİ SAHİDEN DE BİN LADEN Mİ YAPTIRMIŞTI?



Usâme bin Laden, gerçekten de kendisine yöneltilen o korkunç 11 Eylûl 2001 ile, ondan öncesi ve sonrasındaki nice kanlı eylemleri gerçekten de yaptıran kişi midir?

Usame bin Laden, İslam’ı temsil etmediği gibi, elbette ki bir bütün olarak müslümanları da temsil etmiyordu... Ama, müslümanların kahramanlığını benimsediğimiz gibi, yanlışlarını da kabullenmemiz ve sorumluluğumuzu düşünmemiz gerekir.. Çünkü, bir kişi, kendisini İslam’a ve müslümanlara nisbet ediyorsa, onun olumlu-olumsuz herşeyi bizim de hânemize yazılır..

*

Ama, 11 Eylûl 2001 tarihinde, New York’daki İkiz Kuleler denilen Dünya Ticaret Merkezi’ne, yani kapitalist emperyalizmin en büyük sembolüne ve Washington’daki Pentagon’a (USA Sav. Bakanlığı ve Genelkurmay -Ortak Kurmay- Başkanlığı’na), yani Amerikan militarizminin, askerî gücünün en büyük sembolü olan bir mekâna yapılan saldırıların aslî faili olarak gösterilen Usâme’nin o saldırı ile direkt bağı ve bağlantısı kesin olarak ortaya konulamamış olsa bile, o eylem ona ve örgütüne nisbet olundu..

O korkunç saldırılarda 3 binden fazla sivil insan alevler içinde kavrulmuştu.

Onun İslam adına kabullenilebilecek bir tarafının olup olmadığının cevabını her müslüman vicdanında rahatlıkla verebilir..

Amerikan emperyalizmi, o saldırı ile hiçbir ilgisini ortaya koyamadığı halde, bütün bir Afganistan’ı hedef aldı ve işgal etti ve Sovyet Rusya İmparatorluğu’nun 14 yıl süren işgalinde zâten daha bir harabeye dönmüş olan fakir Afganistan’ı cezalandırmaya kalkıştı, ’ölüyü bir daha öldürdük’ dercesine..

Amerika ve NATO, 11 Eylûl 2001 Saldırıları’nın hayalî bir suçlusu olan Usâme’yi cezalandırmak adına bütün Afgan halkını eziyor, 10 yıldır her türlü mel’aneti işliyor..

Onunla da yetinmeyip, Saddam Irakı’nı da, hem kitlesel imha silahı ürettiği ve hem de El’Qaide ile işbirliği yaptığı gerekçesiyle işgal etti ve iki milyona yakın sivil insan bu korkunç işgal sırasında öldürüldü ve hâlen de öldürülüyor..

Bütün bu korkunç cinayetler ve insanlık suçları ’misilleme’ diye gösterilerek işlenmişti..

Halbuki, misilleme, adı üstünde, bir saldırıya, aynı cinsten , aynı seviyede karşılık vermektir..

Ama, burada, saldıran taraf belli değil diye, ’asimetrik bir savaş’ var diye, o saldırganı sakladığı varsayılan bütün bir ülke ve onmilyanlarca sivil insan da cezalandırılıyor ve böyle bir misilleme anlayışı da ’asimetrik savaş’ın sonucu olarak gösteriliyordu..



O acaib ve mantıken çarpık olan misillemeleri yapan Amerikan emperyalizmi ve müttefikleri, şimdi, Bin Laden’in öldürülmesi üzerine, Bin Laden’in lideri olduğu kabul edilen ’El’Qaide’nin de benzer bir misillemede bulunacağından korkuyor..



Böyle bir mukabil saldırı olur mu, olmaz mı; kestirmek zor..

Çünkü, geçmişte, faili mechul, bilinmeyen birçok büyük eylemler de ’El’Qaide’ye mal edildi..

Bunların belli-başlılarını şöyle bir hatırlayacak olursak...



1993: Somali’nin başkenti Mogadişu’da 18 Amerikan askeri öldürüldü.

Kasım 1995: Suûdî rejiminin başkenti Riyad’da 5 Amerikan askerinin ölümüne yol açan kamyonla bombalama...

Kasım 1995: Pakistan’daki Mısır Büyükelçiliği bombalandı, 17 kişinin öldü.

Haziran 1996: Suûdî Arabistan’ın Hobar kentinde 19 Amerikan askerinin ölümüne yol açan patlama..

7 Ağustos 1998: Amerikan askerlerinin, 1991’deki Irak-Amerika Savaşı’nda, Amerikan askerlerinin müslüman coğrafyalarına girişinin sekizinci yıldönümünde Kenya’nın başkenti Nairobi ve Tanzanya’nın başkenti Dâr-us’Selâm’daki Amerikan elçilik binaları aynı günde havaya uçuruldu, toplam 260 kişi öldü, binlerce kişi de yaralandı..

20 Ağustos 1998: Amerikan emperyalizmi, o saldırılara karşılık olmak üzere, Sudan’da kimyasal silahlar üretildiği iddia olunan ve amma, sadece sıradan bir ilaç fabrikası olduğu anlaşılan bir tesisi ve Afganistan’daki El’Qaide eğitim kamplarını bombaladı. Usâme bin Laden’in yakalanması için 5 milyon dolar ödül kondu.

El’Qaide örgütünün isminin dünyaca daha bir tanınmasına vesile olan asıl büyük eylem ise, 11 Eylûl 2001 Saldırıları idi.. Ki, yukarıda işaret olundu...

15 Kasım 2003’de İstanbul’da, 60’a, 7 Temmuz 2005’de Londra’da yine 60’a yakın, 11 Mart 2004’de Madrid’de 200’e yakın insanın ölümüyle sonuçlanan büyük terör eylemleri de ’El’Qaide’ye mal edildi..

Bunlar gerçekten de ’El’Qaide’ tarafından mı gerçekleştirildi, yoksa, bu kadar büyük bir yaygın ve herkes hemen her eylem fraksiyonunun kendisini nisbet etmesi açısından bu kadar yaygın bir teşkilat olduğu için mi, ’El’Qaide suçlandı; bunları kestirmek zor..

Şimdi, Usâme bin Laden’in öldürüldüğü iddia olunduğuna göre, o örgüt çökertilmiş olacak mıdır?

Yoksa, daha geniş misillemelerde mi bulunacaktır?

Ve esasen, Bin Laden’in yardımcısı olan Mısır’lı Dr. Eymen ez’Zevahirî’nin de Bin Laden’den geri kalır tarafı yoktu.. Ve bunca yıllar boyunca, bu örgütte daha pek çok beyinler yetişmiş olmalı..

Çünkü bu örgütün ve imkanlarının , daha doğrusu Bin Laden’in milyarlarca dolar olarak ifade edilen malvarlığının bu çalışmaları yürütmeye yeteceği tahmin edilmekte..


’EL BEBEK- GÜL BEBEK’ BİR GENÇLİK DÖNEMİ..

Dünya kamuoyunun daha çok, elindeki kalaşnikofu ve diğer magazin boyutuyla tanıdığı Bin Laden, 1957de Suûdî rejiminin başkenti Riyad’da Filistin kökenli bir ailenin çocuğu olarak doğmuştu.. Babası Muhammed bin Laden, Ortadoğu’nun en büyük müteahhidlerinden biri olmuştu. Ve Bush Ailesi’yle de büyü milyarlık yatırımları vardı..

Usâme bin Laden, bütün kardeşleri gibi, hep Suûdî prensleriyle birlikte büyüdü, aynı okullarda okudu.

Bin Laden, zengin ailesinin kanatları altında, Avrupa ve Amerika’da yıllarca okuyup yaşadıktan sonra, ideallerini gerçekleştirecek yeni bir dünya aramaya başladı ve Afganistan’da komünist işgale karşı verilen ’cihad’a katıldı.. Elinde bol imkanlar vardı.. Esasen, kapitalist ve komünist emperyalizmleri arasındaki Soğuk Savaş yıllarında, Sovyetler’in tökezletilmesi için, Afgan mücahidlerine olabildiğince yardım yapan Amerika, her istediği silah karşılığını hemen ödeyen ve yardım dilenmeyen bir Bin Laden’le tanışmıştı..

Ve dikkatleri çekmişti..

Ama, Bin Laden henüz çok genç ve tecrübesiz idi.. Filistin’li Abdullah Azzâm, Afgan cihadında organize edici bir şahsiyet olarak en göze batan isimdi ve cihad teşkilatları arasındaki ihtilafları gidermek için çırpınırken.. Dişliler arasında kaldı ve sonra..

Bin Laden, ondan sonra daha başına buyruk kaldı ve kendi grubunu oluşturdu ve cihad teşkilatları arasındaki savaşlar şiddetlenince, Talibân’la işbirliğine girişti.. Talibân’ın lideri Molla Ömer’le akrabalık kurdu, onun kızını alarak.. Ve Bin Laden’in, 300 milyon dolarla 5 milyar dolar arasında değişen servetinin her ikisi de, Afganistan için oldukça büyük bir kaynak teşkil ediyordu..

Usâme, Arab ülkeleri ve Afganistan’ı ’lidersiz ülkeler’ ve kendisini de ’ülkesiz bir lider’ olarak görüyor ve mücadelesiyle, bütün bu ülkelerin liderliğine oynuyor gibi bir görüntü veriyordu..

Usâme Bin Laden, Afganistan’da binlerce ’mücahid’e komuta ettiği o dönemi, "İki yılda cephede yaşadıklarımı, başka yerde 100 yılda yaşayamazdım" diye anlatır. Hatırlayalım ki, kapitalist emperyalizmin emrindeki dünya medyası, bütün Afgan mücahidleri gibi Bin Laden’i de o zamanlar "özgürlük savaşçısı" olarak adlandırıyordu.

Ve, Bin Laden gibi binlercesi de , 1979'dan itibaren Afgan Savaşı sırasında, Sovyetler’e ve Afganistan’daki yerli / kukla komünist rejimin güçlerine karşı savaşırken, Amerikan istihbaratınca da, "Afganistan'daki en iyi savaşçılar" olarak övülüyordu.

Daha sonra ise, Bin Laden, kontrol edilemez bir duruma gelip namluyu Amerikan emperyalizmine de çevirince, terörist ilan ediliverecekti, tabiatiyle..


"İNANCIMI KORUMAK TERÖRİSTLİKSE, BUNDAN ONUR DUYARIM!"

1980-88 arasında İran İslam Cumhuriyeti’ni yere sermek için, hemen bütün arab rejimleri ve, Amerika ve Sovyet Rusya dahil, bütün emperyalist güçlerin, tam desteğine sahib olan Irak lideri Saddam, Ağustos-1990 başında da Kuveyt’i işgal ve ilhak edince, artık düşman olarak görülmeye başlanmıştı ve Suûdî rejimi, Saddam’ın kendisine de saldırabileceğinin korkusuyla sınırlarının korunmasını Amerika’dan istemeye hazırlanıyordu.. Usâme bin Laden, o zaman, bu vazifenin kendisine verilmesini istedi. Kral Fahd bu çağrıya kulak asmadı ve Amerikan askerlerini çağırdı.
Usâme bin Laden’le Suûdî arasındaki ipler böylece tamamiyle koptu.. Ve Afganistan'a döndü.. Bir ara, Sudan’a da gitti, büyük yatırımlara girişti.. Bu arada, müslüman coğrafyalarındaki kukla rejimlere ve onların perde arkasındaki efendilerine karşı mücadeleyi de sürdürmeye çalışıyordu..

Nitekim, Londra'da arabça yayınlanan El’Quds-el’Arabî gazetesinde 23 Şubat 1998'de, Şeyh Usâme bin Muhammed Bin Laden, Mısır Cihad örgütü lideri Eymen ez’ Zevahirî, Mısır İslamî Cihad örgütü lideri Ebu Yâsir Rifaî, Pakistan Cemiyet-ul’Ulemâ yöneticisi Şeyh Mîr Hamza ve Bangladeş Cihad Hareketi lideri Fazl’ur’Rahman’ın, ’Dünya İslam Cephesi’ adı altında ortaklaşa yazdıkları bir fetva yayınlandı. Fetvada, "Mescid-i Aqsâ ve Mekke’yi işgalden kurtarmak ve ordularını İslam topraklarından söküp atmak için, Amerikalıları ve onların müttefiklerini, hangi ülkede mümkünse orada öldürmek, her Müslüman için farzdır." deniliyordu.

Böylece, Mekke’yi de ’işgal altında’ nitelemek sûretiyle, Suûdî rejimi de, Amerikan emperyalizmi gibi, hedefe oturtulmuştu.. Ama, adı artık, mücahidlikden teröristliğe kaymıştı..

Bin Laden, 1996'da bir röportajında, "İnancımı korumak teröristlikse, bundan onur duyarım" demiş ve eklemişti "Asıl yüzbinlerce Iraklı çocuğun ölümü, Filistinlilere yapılanlardır, terörizm".

Bin Laden'in, mücadalesine tahsis ettiği ve yüzmilyonlarca, hattâ milyarlaca doları bulduğu söylenen serveti ve radikal İslamî gruplar ile bağlantısını daha da güçlendirmiş olabilir..



YAKÎNEN BİLİNMEYEN BİR KİMSEDEN, EMPERYALİSTLERİN HATIRI İÇİN

NEFRET ETMEK VE ONUN KATLİNE SEVİNMEK, BİR MÜSLÜMANA YAKIŞIR MI?



Tekrar edelim, Usâme bin Laden’in öldürülmüş olması mümkündür..

Her yaptığını tasvib etmesek bile, sırf emperyalistler söyle istiyor diye veya onların hoşuna gidecek şekilde, Bin Laden’i suçlamanın hiç bir müslümana şeref kazandırmayacağı açıktır.

Onun niyeti doğru olabilir, ama, çaresizlik içinde başka çıkar yol bulamadığı için, mecburî tek istikametli bir yolu tercih etmiş olabilir.. Ya da, geçmişte, her türlü silahlı mücadele tecrübesine sahib bir güç odağını bertaraf etmek isteyen emperyalist karar mekanizmalarının cenderesine düşmemek için, böyle bir mücadele yolu da seçilmiş olabilir..

Ancak, bu gibi kişilerin yaptıkları elbette ki İslam’ı bağlamaz. Ama, biz müslümanları bağlar.. Çünkü, kahramanlığını sahiblenebileceğimiz kimselerin hataları varsa, müslümanlar olarak onları da sahiblenmeli ve aynı hataların tekrarlanmaması için iyi tahliller yapabilmeliyiz..

Bu vesileyle belirtmeliyim ki, Fethullah Hoca, geçmişte, ’Dünyada en nefret ettiğim kişi Usâme bin Laden’dir..’ demişti ve onu, bu sözlerinden dolayı o zamanlar ayıplamıştım.. ’Amerika’nın himayesinde olduğu için, böyle bir söz söylemiştir..’ diyenlere de, bu gibi mazeretlerin o kişiyi ancak küçülteceğini hatırlatarak.. Çünkü, ’bulunduğumuz sosyal çevredeki başkaları lanetliyor’ diyerek, oradaki egemen güç odaklarını memnun etmek için, bizim de koroya katılmamız, bir müslümana yakışmaz.. En azından susulabilirdi, susulmalıydı..

Şimdi de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Avusturya’yı resmen ziyaret için yola çıkarken, 2 Mayıs sabahı, yaptığı ilk açıklamada, bu haberden dolayı memnuniyetini belirtti..

Bu gibi sözlerin diplomasi gereği diye te’vil edilecek tarafı yoktur ve ona da yakışmamıştır..

Susmak da diplomatik bir çözüm yoludur..



Şunu da hatırdan çıkarmamalıyız ki, kişiler önünde-sonunda öleceklerdir, ama, zihniyetler, kişilere nisbetle çok daha uzun ömürlüdür..

Nemrud ve Fir’avunlar, Ebu Cehl ve Ebû Leheb’ler ve Yezid’ler, M. Kemal’ler, Churchill’ler, Hitler ve Stalin’ler, Mao’lar, Şah’lar, Saddam’lar, Pol Pot’lar, vs. hepsi öldü.. Kimisinin ölümü üzerinden onlarca, kimisi üzerinden yüzlerce ve binlerce yıl geçti..

Ama, onların zihniyetleri yaşıyor..

Aynı şekilde, Hz. Musa da, Hz. İbrahîm de, Hz. İsâ da, Hz. Resul-i Ekrem (S) de, bu dünyadan çekileli asırlar geçti; ama, onların has ve hâlis takibçileri de yollarında devam ediyor..

Bu bakımdan, bugün Usâme bin Laden’i öldürdük diye veya onun öldürülmüş olmasına sevinenler, yarınlarda, o’nun ve benzerlerinin zihniyetlerinin devam ettiği gerçeğiyle karşılaşabilirler.. Esasen, bu gerçeği onlar da bildiğinden, Bin Laden’in takibçileri adına yapılabilecek misillemelerden korkuyorlar.. Şurası açıktır ki, Amerikan emperyalizmi gibi bir güç oldukça, Usâme bin Laden etrafında şekillendirilen efsane de gerçek ise, o veya benzerleri de yine zuhûr edecektir.. Çünkü her güç odağının bir karşı da mutlaka zuhûr eder, tabiatta boşluk olmaz..

Bu anlayış için,de, Usâme bin Laden eğer dünyamızdan ayrıldıysa; Allah’u Teâlâ’nın, kulları hakkındaki her türlü tasarrufunun rahmet olduğunu da unutmayarak, rahmet-i ilahî’nin onu da kuşatacağı gerçeğini hatırlamak yerinde olacaktır..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Üsame Bin Ladin ve "dünyanın en tehlikeli terör örgütü"
MesajGönderilme zamanı: 04.05.11, 10:53 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 275
'Medyatik bir şahsiyet' olarak Bin Ladin

Kürşat Bumin

kbumin@yenisafak.com.tr

04 Mayıs 2011 Çarşamba

Siyaset bilimci Ömer Saghi'nin Bin Ladin'in medyayı kullanmasına ilişkin yaptığı değerlendirme üzerinde düşünmeyi hak eden türden.

Bin Ladin'i bir "televizyon çucuğu", bir "medyatik bir şahsiyet" olarak niteleyen bu öğretim üyesi onun medyayı kullanmasını bir yönü ile Arap dünyasında özellikle Nasır'dan itibaren başlayan hat içinde değerlendiriyor. Dönemin politik liderleri de Araplara sırasıyla önce radyo sonra televizyon aracılığıyla sesleniyorlardı. Ancak Ortadoğu'da Suriye, Mısır, Libya, Irak'ta ortaya çıkan askeri diktatörlükler medyatik alanı sıkı biçimde kontrol edip, ifade özgürlüğünü ortadan kaldırınca bu ülkelerin dışından yapılan yayınlar başladı. Bu yeni kanallar medya dünyasını çeşitlendiriyordu. İşte, Bin Ladin tarafından temsil edilen gelişmelerin ortaya çıkmasını bu iki özel durumun, yani bu ülkelerde hüküm süren kapalı rejimler ile medya alanında yaşanan bu serbestliğin üst üste gelmesi açıklamaktadır.

Ömer Saghi'ye göre medya alanında yaşanan bu serbestlik, medya üzerinden konuşma tarzını da değiştirdi. Konuşmaların artık çok daha kısa tutularak daha etkili olmaları amaçlanıyordu. 70'li yıllarda Nasır'ın saatlerce süren "nutukları"nın yerini kısa, net seslenişler alıyordu. Bu kısa ve etkili seslenme biçimi İnternet gibi yeni iletişim yollarının açılmasıyla daha da anlam kazanmıştı..

Medya üzerinden yapılan bu konuşmaların içeriğine gelince: Saghi'ye göre Bin Ladin'in 80'li yıllarda Suudi Arabistan'da özellikle Afganistan'a savaşçı toplamak için yaptığı konuşmalar "post-politik" nitelikteydi. Müslüman Kardeşler içinden çıkan diğer büyük konuşmacılardan (El-Zavahiri ve Abdullah Azzam gibi) farklı olarak dinleyicilerini asla "politik angajmanlar"a davet etmiyordu. "Bin Ladin'in teorisi yoktu." Bin Ladin, 80'li yıllardan farklı olarak dinleyicilerine ahlakçı ve aynı zamanda son derece şiddet içeren ve dolayısıyla eyleme çağıran konuşmalar yapmaktaydı. Politik olarak hiçbir şey yapılamayacağını, tek çözümün silahlanmaktan geçtiğini vurguluyordu.

Siyaset bilimcinin , El Kaide'nin bir başka figürünün bugün Bin Ladin'in elde ettiği üne ulaşabilmesinin mümkün olup olmadığına dair bir soruya verdiği cevap da aydınlatıcı. Ömer Saghi, Arap dünyasında son aylarda gerçekleşen devrimlerle işlerin çok değiştiğini, bu dünyada "politik söz"ün tekrar mümkün hale geldiğini söylüyor. Ayrıca, "politik"in bu dönüşü -"uluslararası" değil -"ulusal" bir nitelik alarak gerçekleşmektedir. Mesela Tunus gibi Mısır'da da kendi "ulusal" sorunlarının-amaçlarının çerçevesinde politika yapılmaya başlanmıştır. Oysa Bin Ladin, özel olarak bir topluluğa, bir "azınlığa" değil, Arap-Müslüman dünyasının bütününe sesleniyordu. Bir bakıma bu dünyanın "kolektif hayal gücünü tekeline almayı" başarmıştı. Oysa bugün yeniden farklı sesler çıkmaya başlamıştır.

Değerlendirmenin "medya-Bin Ladin" ilişkisine ilişkin şu bölümü de aydınlatıcı:

Medya "sansasyonel, şiddet, felaketler"e öncelik verdiği, ayrıcalık tanıdığı için Bin Ladin'in patlattığı bombalar "makbul" haberlerdi. Bu "şok edici görüntüler"in tek üreticisi El Kaide idi. Ama bugün Arap devrimleri de medyanın dikkatini çekmeyi başardı. Bu devrimler de medyatik açıdan dikkat çekici yeni görüntüler yarattı. Milyonlarca insanın katıldığı sokak gösterileri başka bir Arap dünyasını medyaya taşıdı.

("Medyanın ilgileri" bahsiyle ilgili olarak "Türk medyası"nın Bin Ladin'in öldürülmesine ilişkin yaptığı haberlerin birçoğunda yer alan şu ayrıntı doğrusu beni çok şaşırttı: "Bin Ladin 1 milyon dolarlık lüks villasında öldürüldü."(!) Öne çıkarılan ayrıntıya bakar mısınız? Gazeteler boğazına kadar emlak ilanlarıyla dolunca, haberciler de ister istemez her gördüklere "villa"ya değer biçen emlak eksperlerine dönüşüyor herhalde! Oysa "1 milyonluk villa"nın lafı mı olur; ABD villada öldürülen kişinin başına 25 milyon dolar ödül koymamış mıydı zaten!)

Ömer Saghi'nin tahmini, Bin Ladin'in davet ettiği şiddetin geri dönmeyeceği yönünde. Bu tahmine ben de katılıyorum. Bin Ladin'in "post-politik"inden sonra -ağır aksak ve hatta "ulusal" da olsa- "politik"in avdeti tabii ki tercih edilir. Çünkü her şey den önce bir biçimde mutlaka şiddeti davet eden "Birlik fantazmı"ndan uzaklaşıldığının habercisidir.

4.5.2011


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: DOSYA:Usame Bin Ladin: "Dünyanın en tehlikeli teröristi" mi?
MesajGönderilme zamanı: 04.05.11, 13:09 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 275
Bir Ladin öldürüldü, Bin Ladin'in görevi hazır!

Fatma Barbarosoğlu

04 Mayıs 2011 Çarşamba

Her şey güzel olacak diye bir cümle kurmaya; kurduğum cümleye kendimi inandırmaya çalışıyordum.

1 Mayıs hasarsız geçmişti. Güneş gökyüzünden yeniden el ediyordu. Havada latif bir sümbül kokusu. Her şey güzel olacak diyordum.

Her şeyin güzel olacağına neden kendimi inandırmaya uğraştığımı bulmaya çalışıyordum bir taraftan.

Derken hatırlayıverdim. Rüya görmüştüm. İçimi ürperten bir rüya.

Uzun yıllar aynı rüyayı gördüm. Dişim çıkıyordu. Ne zaman dişim çıksa bir ölüm ile karşılaşıyordum. Kan rüyayı bozar derler. Dişim bazen kanlı çıkıyordu ama rüya bozulmuyor üç gün içinde bir ölüm haberi alıyordum.

Rüya görmekten korkar hale geldim. Bir gün rüyamda Allah'ım içinde diş olan rüyaları benden al diye dua ettim.

Uyandığımda; içim genişlemiş olduğuna göre bundan sonra rüyamda artık dişim çıkmayacak diye düşündüm.

Yıllardır rüyamda diş görmüyordum.

Derken pazartesi sabahı her şey güzel olacak diye cümle kurmaya çalışırken, kurduğum cümleye inanmaya çalışırken hatırlayıverdim. Hayırdır inşallah. Yıllar sonra bu defa dişim çıkmamıştı ama dişim kırılmıştı.

Rüyamda dişimin kırıldığını hatırladığım dakikalarda radyodan o haberi duydum. Usame Bin Ladin Pakistan'da öldürüldü.

Gün boyu yorumcuları dinledim. Mahir Kaynak Usame Bin Ladin ölmedi. O zaten yoktu. Öldürülen bir imajdır dedi.

ABD yetkilileri kız kardeşinden alınan DNA örnekleri ile Bin Ladin'in cesedinin teşhis edildiğini söylüyor.

İslami usullere göre cesedin 24 saatten fazla beklemesinin mümkün olmamasından dolayı Bin Ladin'in cesedinin kefenlenerek okyanusa bırakıldığı bilgisini lütfediyor yetkililer. İslam Dünyası'na karşı olmadıklarına ikna etmek için "zarif" bir dil kullanıyorlar. Okyanusa attık demiyorlar mesela, suya gömdük diyorlar.

İslami usullere göre... Hangi usullere göre? Mezarsızlık ne zamandan beri İslami usul oldu!!!

Ama elin adamına ne diyeceğiz!

Tevafuk bu ya, "İslami usullere göre", 24 saatten fazla bekletilemeyeceği için Usame Bin Ladin'in cesedi suya bırakıldı haberinin internet sitelerinde yorumlandığı saatlerde, Yeni Şafak gazetesinde; Abdülkadir Selvi'nin yeni çıkan kitabı, Siyasette Said Nursi Tartışması/Ateşten Yıllar'a dair çarpıcı bilgiler yer alıyordu.

ABD yetkilileri belli ki Türkiye'nin Bediüzzaman'ın naaşına yaptıklarını kopya çekmişti. Müslüman bir ülke onca sevilen bir İslam âlimine mezarsızlığı reva gördükten sonra; ABD'nin en baş düşmanı ilan ettiği Bin Ladin'e bir mezar bağışlamasını beklemek olmaz değil mi?

Olur esasında. İngiltere, Kraliyet düğününden şu kadar kâr elde etmiş iken; ABD yetkilileri neden "dini turizm" ile borçlarını kapatmayı akıl etmemişti. Dini turizm nereden mi çıktı? Yetkililer Bin Ladin'e hiçbir ülkenin bir avuç toprak bağışlamayacağı "gerçeğinden" hareketle okyanusu uygun gördüklerini söylüyordu ya!

Bu durumda ABD, münasip bir yeri Bin Ladin'in merkezi kılar, hem bir taraftan gelen gidenin şeceresini çıkarır hem de "turist" kazanmış olurdu.

Mahir Kaynak, Bin Ladin değil, ölen imajıdır diyor ya. Esasında Dudayev'den bu yana hiçbir liderin ölmesine izin verilmediğini hatırlatmak isterim. Daha birkaç gün önce Saddam'ın yaşadığına dair haberler dolaşıyordu internet sitelerinde.

Zaten ne hikmetse Saddam ya Suudi Arabistan'da balkonda görüntüleniyor ya telefon bağlantısı kuruyor. Velhasıl bir şekilde "burada" olmaya devam ediyor.

ABD; seyircilerine saygı duymayan kötü bir yönetmen olarak, sahneye koyduğu oyunlarda sıradan bir mantık yürütmeyi bile açıkta bırakacak işler yapadursun...

Onun yaptığı, bu inandırıcılığı az eylemlere, dünya liderleri sevinçle koşa dursun. Kimisi Obama'nın gözlerinden, kimisi ayaklarından öpe dursun.

İslam âlemi ağlasın. İslam'ın önüne terör sıfatının getirilmesine ağlasın. En çok da kötülüğe eliyle, diliyle, kalbi ile buğzedemediği için ağlasın. Kuklaların kahramanlığına, kahramanların kukla oluşuna ağlasın.

Ağlayalım.

Çocuklarımızın çocuk olamayışına ağlayalım. Gençlerimizin idrak edemedikleri gençliğine ağlayalım.

Ad koyanlar adını, "Arap Baharı" koydu diye sahiden bölgeye bahar geliyor sanıp, gözümüzdeki yaşlarla uykuya dalalım.

Dedeleri Kaddafi olan çocukların masumiyetini idrak edemeyen yüreğimiz için ağlayalım.

Akşam bültenlerinde Bin Ladin'in öldürüldüğü haberi ile Paris'teki "Haz zirvesi" bir arada. Elin adamı haz zirvesi yapıyor. Çikolatadan koca bir ev inşa ediyor. Yatağından halısına, yatağın üzerinde oturan adama kadar çikolatadan ev.

Ekran başındaki çocuklar ağzı sulanarak seyrediyor.

Kim bilir nasıl bir kes-yapıştır işlemi ile çikolata ev karşısında büyülenmiş olan küçük kız soruyor: "Anne Hıristiyanların teröristi yok mu? Onlardan sadece modacı mı çıkıyor?"

Anne ümitsiz bir ses ile Hayır kızım diyor onların teröristi özne. Başına Hıristiyan ibaresinin gelmesi gerekmiyor. Adı yeterli.

Bir Ladin öldürüldü. Yerini alacak Bin Ladin çoktan hazır edilmiş olmalı. Yerine geçecek adamın adı kimse için sır olmadığına göre...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: DOSYA: Usame Bin Ladin: Son Asrın "İslam Kahramanı" mı ?
MesajGönderilme zamanı: 04.05.11, 21:26 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 275
Bin Ladin ihanete uğradı

Robert Fisk

The Independent'ın ünlü Orta Doğu muhabiri, Usame Bin Ladin'in öldürülmesini ve arkasındaki soru işaretlerini değerlendirdi.

4 Mayıs 2011

Orta yaşlı bir hiçlik, tarihin alt ettiği siyasi bir başarısızlık, Orta Doğu’da milyonlarca Arap demokrasi ve özgürlük isterken dün Pakistan’da öldü. Ardından dünya delirdi.

Doğum belgesini vermesinden mütevellit dipdiri Amerikan Başkanı, eski İngiliz İmparatorluğu Ordusu’ndaki bir binbaşının adını taşıyan kasabada öldürülen Usame bin Ladin’in defin ruhsatını sunmak için gecenin bir yarısında ortaya çıktı.

Bize söylenen kafasına tek kurşundu. Fakat cesedin Afganistan’a gizli uçuşu ve aynı derecede gizli şekilde denize gömülmesi? Bedeninin ürkütücü ve garip imhası, (aman, türbesi olmasın) en az o ve kötücül örgütü kadar tüyler ürperticiydi.

Amerikalılar, neşeden sarhoş oldu. David Cameron, “ileriye doğru büyük bir adım” olduğunu düşündü. Hindistan, “muzaffer bir dönüm noktası” olarak niteledi. İsrail Başbakanı Netanyahu, “dillere destan bir utku” diye böbürlendi. Fakat 9/11’de 3 bin, Orta Doğu’da sayısız ölen Amerikalı, Irak ve Afganistan’da ölen yarım milyon Müslüman ve Bin Ladin’i arayarak geçen 10 yılın ardından, dua edelim de başka “dillere destan utku” olmasın. İntikam saldırıları? El-Kaide’yle doğrudan bağlantısı olmayan Batı’daki küçük grubumsulardan belki gelebilir. Emin olun, birileri şimdiden “Şehit Usame Bin Ladin Tugayları"nı kafasında kuruyordur. Belki Afganistan’da ve Taliban içerisinde.

Lakin son 4 aydır Arap dünyasındaki kitlesel devrimler, El-Kaide’nin siyaseten öldüğü anlamına geliyordu. Bin Ladin dünyaya, aslında bana şahsi olarak, Arap dünyasındaki Batı-yanlısı rejimleri, Mübarek ve Bin Ali’lerin sultalarını yıkmak istediğini söylemişti. Yeni bir İslam Halifeliği kurmak istiyordu. Fakat son birkaç ay içinde, milyonlarca Müslüman ayaklandı. İslam için değil özgürlük ve demokrasi için kendi şahadetlerine hazırdılar. Bin Ladin bu zorbalardan kurtulmadı. Halk kendisi yaptı. Halife de istemediler.

Bu kişiyle 3 kere görüştüm ve sormadığım geriye tek bir soru kaldı. Bu sene ortaya çıkan ve İslam’dan ziyade ulusal bayraklar altında (El-Kaide’nin katletmekten mutluluk duyacağı) Hıristiyanlar ile Müslümanların birlikte gerçekleştirdiği devrimleri seyrederken ne düşündü?

Onun bakışına göre, başarısı üyelik için kart gerektirmeyen El-Kaide’nin yaratılmasıydı. Bir sabah uyanıyordunuz ve El-Kaide’de olmak istiyordunuz. Orada da oluyordunuz. Kurucusu oydu. Fakat asla aktif-katılımlı bir savaşçı değildi. Mağarasında bilgisayar, bombaları patlatmak için telefonu da yoktu.

Desteğimizle tartışmasız hâkimiyet süren Arap diktatörlerin ekserisi, Amerikan siyasetini suçlamaktan çekinirlerdi. Sadece Bin Ladin bu tür şeyleri söylerdi. Araplar, büyük binalara uçakları sürmeyi düşünmedi, fakat söylemek istediklerini söyleyen bu adama gıpta ettiler. Ancak artık artan şekilde bu tür şeyleri söyleyebiliyorlar. Bin Ladin’e ihtiyaçları yok. Artık o bir hiçlik oldu.

Mağaralardan söz açmışken, Bin Ladin’in vefatı Pakistan’ı fecaat bir duruma soktu. Aylardır Başkan Ali Zerdari, Bin Ladin’in Afganistan’da bir mağarada yaşadığını söylüyordu. Ancak Pakistan’da bir malikânedeymiş. İhanete mi uğradı? Elbette. Ya Pakistan ordusu ya da Pakistan İstihbaratı tarafından. Muhtemelen her ikisi de. Pakistan, nerede olduğunu elbet biliyordu.

Ülkenin askeri akademisine ev sahipliğini yapan (1853’teki İngiliz Ordusu’ndaki Binbaşı James Abbott tarafından kurulan) Abbotabat’da aynı zamanda Pakistan Kuzey Ordusu İkinci Tümeni’nin de karargâhı da yer alır. Hemen hemen bir sene önce, başka bir “dünyanın en çok aranan adamı”, Mumbai katliamından sorumlu olduğu düşünülen grubun lideriyle röportaj yapmak istedim. Onu Pakistan’ın Lahor’unda buldum, ellerinde makineli tüfeklerle, üniformalı Pakistanlı polislerin koruması altında.

Tabii ki cevapsız bariz bir soru daha var; Bin Ladin’i canlı yakalayamazlar mıydı? CIA, Donanma, ABD Özel Kuvvetleri ya da hangi Amerikan ekibi onu öldürdüyse, üzerine atacakları bir ağ da mı yoktu? Barack Obama, ölmesine karar verdi. Eski zamanlarda, “adalet” bir süreçti, bir mahkeme, bir duruşma, bir savunma, bir yargılamaydı. Saddam’ın oğulları gibi Bin Ladin de öldürüldü. Elbet, canlı yakalanması istenmedi. Öldüğü oda, yerden tavana kan revan içerisindeydi.

Fakat bir mahkeme, Bin Ladin’den daha çok başkalarını endişelendirirdi. Nihayetinde, Afganistan’ Sovyet işgali esnasında CIA’deki ilişkilerini ya da Suudi Arabistan’ın istihbarat başkanı Prens Türkî ile İslamabad’daki sıcak görüşmelerini anlatabilirdi. Tıpkı, binlerce gazla öldürülen Kürt yerine 153 kişinin cinayetiyle yargılanan Saddam gibi. Bu gazın Amerika’dan geldiğini, Donald Rumsfeld’le dostluğunu, İran’ı 1980’de işgal ettiğinde ABD yardımından bahsedemeden asıldı.

Gariptir, 11 Eylül 2001’deki insanlığa karşı işlenen uluslararası suçlar için “en çok aranan kişi” o değildi. Vahşi Batı statüsünü, El-Kaide’nin Afrika’daki ABD elçiliklerine ve Dahran’daki ABD kışlalarına önceki saldırılarının ardından elde etmişti. Sürekli Cruise füzelerini beklerdi. En azından ben tanıştığımda öyleydi. Daha önce de 2001’de Tora Bora dağlarında, korumaları savaşmasını engellediğinde de ölümü bekliyordu. Zamanının bir kısmını Karaçi’de geçirirdi, oraya takıntılıydı. Hatta bana Pakistan başkenti duvarlarındaki Bin Ladin-yanlısı grafiti resimlerini göstermiş, şehrin imamlarını övmüştü.

Diğer Müslümanlarla ilişkileri gizemliydi. Afganistan’da tanıştığımda başlarda Taliban’dan korkuyordu. Geceleyin eğitim kampından Celalabat’a gitmeme izin vermemişti. Ertesi günkü yolculuğumda beni koruması için El-Kaide teğmenlerini yanıma vermişti. Takipçilerinin hepsi sapkınlar olarak gördükleri Şia Müslümanlarından ve kâfirler dedikleri diktatörlerden de nefret ediyordu. Buna rağmen Amerikan işgalcilerine karşı Irak’ın eski-Baasçılarıyla ilişkiye hazırdı. CIA’nin görmezden geldiği bir videoda aynen böyle söylemişti. Asla Hamas’ı övmedi ve İsrail’in eline (her zamanki gibi) koz veren dünkü “kutsal savaşçı” tanımına da güç bela uyardı.

2001’den bir yıl sonra, Bin Ladin’le endirekt zayıf bir bağlantı kurabildim. Pakistan’daki gizli bir yerde güvenilir El-Kaide dostlarından biriyle buluştum. 12 soru yazdım. Bariz ilk soru, 2 Müslüman ülkenin ABD işgaliyle sonuçlanan eylemlerinden ne tür bir zafer beklediğiydi? Haftalarca cevap gelmedi. Sonra bir hafta sonu, ABD’de Saint Louis’te ders vermeyi beklerken, El-Cezire’nin Bin Ladin’in yeni bir video yayınladığı söylendi. Benden bahsetmeden, tek tek, tüm 12 sorumu cevapladı. Evet, Amerikalıların Müslüman dünyaya gelmesini istemişti. Böylece onları yok edebilecekti.

Wall Street gazetecisi Daniel Pearl kaçırıldığında, The Independent’ta hayatını kurtarması için Bin Ladin’e yalvaran uzun bir yazı yazdım. Afgan sınırında dövüldüğümde, Pearl ve hanımı bana bakmışlardı. Hatta Pearl, bana iletişim defterini bile vermişti. Çok daha sonra, Bin Ladin’in yazımı üzüntüyle okuduğu söylendi. Ancak Pearl çoktan öldürülmüştü. En azından öyle söyledi.

Buna rağmen Bin Ladin takıntıları, kendi ailesini bile parçaladı. Bir eşi onu terk etti, iki de Pazar günkü Amerikan saldırısında öldürülmüş görünüyor. Oğullarından Ömer’le 1994’te babasının yanındayken tanıştım. Yakışıklı bir çocuktu ve mutlu olup olmadığını sordum. İngilizce bana “evet” dedi. Fakat geçen sene, Yaşayan Bin Ladin (Living Bin Ladin) adında bir kitap yazdı. Babasının kimyasal silah deneyi esnasında köpekciklerini nasıl öldürdüğünü anlattı ve onu “kötücül” olarak tanımladı. Kitabında, tanışmamızı hatırladığını ve mutlu olmadığı için hayır demiş olması gerektiğini yazdı.

Dün öğlen sularında, Araplardan 3 çağrı aldım. Hepsi Amerikalıların öldürdüğü kişinin Bin Ladin’in dublörü olduğundan emindi. Tıpkı birçok Iraklının Saddam’ın oğullarının 2003’te öldürüldüğüne ya da Saddam’ın gerçekte asıldığına inanmaması gibi. Zamanı gelince, El-Kaide bize söyler. Tabii ki eğer hepimiz hatalıysak ve o dublörse. Gerçek Bin Ladin’den başka bir video ikram edilecek ve Başkan Barack Obama önümüzdeki seçimi kaybedecek.

***

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: DOSYA:Usame Bin Ladin: "Dünyanın en tehlikeli teröristi" mi?
MesajGönderilme zamanı: 05.05.11, 15:53 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 275
The Independent gazetesinin ünlü Ortadoğu muhabiri Robert Fisk:
'Siyonizm Usame Bin Ladin'i infaz etti'


5 Mayıs 2011

Ünlü Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, El-Kaide liderinin başarısız olduğunu bildiğini ancak “yargısız infaz”ın onu şehide dönüştürdüğünü söyledi.

Usame Bin Ladin, kılıçla yaşayıp kılıçla ölmek isteyenlerin vatanı çölüne ulaştı. Peki, Başkan Obama’nın dem vurduğu “adalete” sahip oldu mu? Birçok Arap ve “infaz”ından bahseden Arap medyası başlığı, onun yakalanması ve Lahey’de uluslararası mahkemeye götürülmesi gerektiğini düşünüyordu.

Elbette “Siyonizm” bir uzantısınca alçakça öldürülen cesur bir şehit olduğunu söyleyecek ve buna inanacaklar olacak. Lübnan’daki İslamcı gruplar, Gazze’deki Hamas ve Güney-Batı Asya’daki birçok ulema bunu şimdiden söyledi. Söylemeye bile gerek yok, hakikatten de öyle. Amerikan-yanlısı ve İslam-dışı diktatörlerin devrileceğine dair verdiği sözler, Mısır ve Tunus halkınca gerçekleştirildi. Yakında belki Libyalılar ve Suriyeliler de bunu başaracak. Fakat bu El-Kaide ve onun vahşetiyle olmayacak.

Yine de asıl sorun, Arap dünyasına sürekli hukuka uygunluğu ve şiddet karşıtlığını vazeden Batı’nın, bölge halkına farklı bir ders vermiş olduğu: Düşmanlarınızı infaz etmek meşrudur.

Binlerce masumun canını alan ve kanını döken Bin Ladin’in güvenli sanılan bir evde silahsızken öldürülmeyi bekleyebileceğini söyleyebilirsiniz. Öte yandan Müslümanlar, Amerikalıların, İsrail’in Filistinli düşmanlarına uyguladığı aynı metotları benimsediği sonucuna ulaşacaklar.

Düşmanların üzerine füzeler yollayan ya da bombalar bırakan İsrail’in “hedefe yönelik öldürmeleri” genelde kurunun yanında yaşı da götürür, tıpkı Amerikalıların Veziristan’da El-Kaide ve Taliban’a yaptığı insansız hava saldırılarında olduğu gibi.

Onu Arap Denizi’nde gömmeye yol açan türbeyi engellemeye yönelik Amerikan isteğine rağmen, bir Selefi ve bir Suudi olarak Bin Ladin, yeri belli olmayan bir mezarı tercih ederdi. O ve destekçileri, mezar taşlarının şirk olduğuna inanır. Bu yüzden Suudiler ölülerini işaretsiz mezarlara gömer ve yenilerini kurmak yerine kadim türbeleri yok eder.

Fakat nihayetinde, onun silahsızken ölümü Obama’nın en başta iddia ettiği ancak oldukça yanlış “silahlı çatışmada” ölmesinden daha büyük bir şehide dönüştürdü. Neticede, başarısını El-Kaide’nin yaratılması olarak gören bir adam olan Usame, amaçlarında tamamen başarısız olduğunu fark edecek kadar uzun yaşadı.

Bu kişiyi tanıdığımdan ve saatlerce konuştuğumdan, bazen yaşamayı şimdi sürdürmek isteyip istemediğini merak ediyorum.

TIMETURK


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Akif Emre: Usame operasyonunun göstergeleri
MesajGönderilme zamanı: 06.05.11, 00:09 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:16
Mesajlar: 58
Alıntı:
Usame bin Ladin'in annesi yasta
02.05.2011

ABD tarafından Pakistan'da düzenlenen operasyonda öldürülen El Kaide lideri Usame Bin Ladin'in annesi Alia, oğlunun yasını tutuyor.

El Kaide lideri Usame Bin Ladin'in 77 yaşındaki Suriyeli annesi Alia Ghanem (Hamide El Attas) oğlunun yasını tutuyor.
Usame'nin üvey kardeşlerinden Abdullah Muhammed, Sunday Telegraph gazetesine yaptığı açıklamada, Alia'nın gelişmeler karşısında "yıkıldığını" ve kendisine sakinleştirici verildiğini söyledi. Muhammed, Alia'nın evinde inzivaya çekildiğini belirtti. Aila, Usame Bin Ladin'in babası Muhammed Bin Ladin'in dördüncü eşi.




Usame operasyonunun göstergeleri

Akif Emre


11 Eylül 2001'de ikiz kulelerin "uçaklanması"nı tüm dünya naklen yayında izlemişti. Bir dünya gücünün sembolik gökdelenlerinin peş peşe çöküşünü dehşet içinde anında izledik. Aradan yaklaşık 10 yıl geçtikten sonra ikiz kulelerin uçaklanmasının baş sorumlusu ilan edilen Usame Bin Ladin'e yönelik gerçekleştirilen operasyonu tüm dünya adına bir grubun naklen izlediği anlaşılıyor.

Bin Ladin'in neden bu zamana kadar yakalanmadığı (öldürülmesini kimse sorgulamıyor), diyaliz hastası birinin Afgan dağlarında neden arandığı, dahası bunca zamandan sonra küçük bir operasyonla ölüsü ele geçirilen biri için Afganistan'ın neden hala bombaladığı türünden soruları bir kenara bırakalım. Basına dağıtılan tek kare bir fotoğrafın muhtemel çağrışımları, anlamları üzerinde duralım. Elde tek somut kanıt, Usame Bin Ladin'i öldürmek misyonu ile harekete geçen Amerikan seal timlerinin operasyon anını Beyaz Saray'da izleyen başkan ve adamlarının toplu fotoğrafı.

Operasyon için Usame Bin Ladin'e yakıştırılan isim dikkat çekici: Geronimo. Beyazlara karşı savaşan son Kızılderili şefinin ismi. Kızılderili savaşçının bir Amerikalı için nasıl bir çağrışıma sahip olduğunu az çok kestirmek mümkün. Beyaz ırkçılığının, kolonizatörlüğünün "ilkel", "medenileşmemiş yerlilere" karşı konumlanmış bir 'bilinç akışı'... Ne var ki terörle küresel savaş ilan eden Amerika'nın Bin Ladin algısı ile küresel algının örtüştüğü söylenebilir mi? Mesela Kızılderili imajı öteki dünyalarda vahşi, uygarlık düşmanı savaşçıları mı çağrıştırır, yoksa ırkçı beyaz kolonizatörlerin aç gözlülüğüne karşı topraklarını, kendine özgü hür dünyasını savunmaya çalışan mazlumluğu mu? En azından benim içim Kızılderili özgürlüğünü kolonizatörlerin dayattığı uygarlığa değişmeyen asil bir ruhu simgeler.

Geronimo ve çalınan toprakları için savaşan Kızılderililer ne kadar gerçekse "gölgelerin gücü adına" (İslami) terörle küresel savaş başlatan Amerika'nın işgali de o denli yakıcı bir gerçek. Bin Ladin'in neden şimdi öldürüldüğü, El-kaide diye bir örgütün var olup olmadığı daha ikinci planda kalıyor. Değil mi ki Bin Ladin efsanesi bu zamana kadar yaşatıldı, Batı başkentlerinin varoşlarına kadar El-kaidenin soluğunun hissedilmesi sağlandı...

Geronimo'yu gizli bir operasyonla ortadan kaldıranların gizli bir odada operasyonu naklen izliyor olmaları nedense çok tuhaf geldi bana...

Sovyet rejimi, tüm hava savunma sistemini aşarak küçük bir uçağın Moskova meydanına inmesiyle çöküş sinyalleri vermişti. Bir tür "uçaklanış hali" yaşamıştı Moskova Meydanı... Amerikan sisteminin uçaklanışı ise daha trajik, kanlı oldu ve uzun zaman aldı.

Beyaz Saray'ın "kriz odasına" toplanmış insanları gösteren bu fotoğraf; bir yer altı örgütünün gizli toplantısının kamera kayıtları değildi. Ya da topyekûn savaşa giren bir devletin yeraltı sığınağında savaşa dair mühim kararlar almak için toplanmış savaş kabinesi de değildi.

Asimetrik savaş kavramsallaştırması altında her tür müdahaleyi, kan dökmeyi, işgali mubah kılan "en çok kan döken modern devlet" aygıtının zirvesinin bir ölüm ayini için toplanmış üyelerini gösterir gibiydi fotoğraf... Sanki modern hurafelerin profan ayininden çok basbayağı pagan ayinlerine özgü bir ciddiyet, dehşet ifadeleri...

Pagan ayini olamazdı bu... Şamanların dansında metafizik bir şenlik vardır.

Barış havarisi Obama gerçekleştirdiği eylemin dehşeti içinde çaresiz bir görüntü veriyor. Her an suçüstü yakalanma ihtimalinin korkusunu, işledikleri suçun manevi ağırlığı karşısında hesap verememezliğin ezikliğini ve olayı dehşetini yaşıyor gibi.

İki uca oturan Başkan Yardımcısı J. Biden ve Savunma Bakanı R. Gates adeta "tecrübe konuşuyor" modunda, olaya hakim görüntü veriyorlar.

Dışişleri Bakanı sanki servis yapmak için gelip bulduğu boş koltuğa ilişmiş evin hanımı havasında ve hayret makamında.

Ulusal güvenlik danışmanı Tom Donilon ve Genel Kurmay Başkanı Mike Milton arkada, ayakta tekmil vermeye hazır haldeler.

Devlet, hele hele gizli operasyonla yakalama değil öldürme emri veren bir küresel güç, hem de dünyada adalet ve özgürlüğün teminatı olma iddiasındaki bir devlet böylesi bir resmi kamuoyuna dağıtır mı? Bu yöntemle "adalet yerini buldu" ise yasadışı bir örgütten farkınız nedir? Hukuk, aleniyet, meşruiyet kaygısından çok güç gösterisi ve başarmış olmak tek başına yeterli ise ne türden bir adalet yerini bulmaktadır?

5 Mayıs 2011

Yeni Şafak


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: DOSYA: Usame Bin Ladin: Son Asrın "İslam Kahramanı" mı ?
MesajGönderilme zamanı: 10.05.11, 22:53 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 275
USAME!

Abdurrahman Dilipak


Yeni Akit

2011-05-09

Suudi Arabistan’ın zengin ailelerinden birinin çocuğu idi.

Hacca gelen Afganlı mücahidlerle tanıştıktan sonra bir anda hayatı değişti.. Suudi zenginlerden topladığı yardımları Afgan mücahidlerine götürdü. Orada yaşanan dramı gördükten sonra hayatını Afgan mücahidlerine adadı adeta.

İlk seferde, Afgan direnişinin enformasyon bürosu gibi çalışan “El Kaide”ye bilgisayar alınması ve ofisin düzene sokulması için maddi destekte bulundu. Arkasından da direnişte hayatını kaybeden ailelerin yetim çocukları için okul ve yurt açtı. Daha sonra “Taliban” olarak tanınacak olan bu çalışma, aslında yetimler için yurt ve kurs hizmeti veren bir insani yardım faaliyetinden başka bir şey değildi..

Laden daha sonra Suudi Arabistan’a gidip döndüğünde, mücahidler kendisinden, ekmek, ilaç değil silah istediler. Sovyet işgaline karşı başarılı olabilmek için Stringer füzelerine ihtiyaç vardır.. Laden, Suudi ve Körfez ülkelerindeki zenginlerin zekatlarından topladığı çekleri ABD’ye götürdü ve ailece tanıştıkları ve ortak işler yaptıkları Bush’un desteği ile parası karşılığı alınan bu füzeler Afganistan’a gönderildi..

Bush, daha sonra, Sovyetler geri çekildikten sonra ve Amerikan işgali başladığında, Laden’i ve Taliban’ı terörist ilan etti..

Taliban diğer mücahid grupları sahneden silerken sesini çıkartmayan ABD, Laden’in ABD’ye karşı çıkması üzerine Laden’i terörist ilan etti. Daha önce aldığı çekleri veren Arap işadamlarını teröre mali destek vermekle suçladı ve bu kişilerin banka hesaplarını ve mal varlıklarını dondurdu..

Usame b. Laden’i beğenirsiniz beğenmezsiniz, o sizin bileceğiniz bir iş, ama şunu görelim ki, bu kişi, zengin bir hayat yaşarken, yoksul ve mazlum bir halkın derdi ile dertlendi ve onların yanına, yardımına koştu. Aynı Usame, Rusya’ya vururken, aynı fikir ve yöntemlerle hareket ederken ABD’nin gözünde bir özgürlük savaşçısı idi..

Hedefteki ülke değişince, bin Laden bu kez terörist oldu..

Usame b. Laden ya da bir başkası, Peygamberin kızı da olsa, kim bir yanlış yapmış, kime karşı bir haksızlıkta bulunmuşsa bedelini ödemek durumundadır. Laden de hak-hukuk-adalet dışında bir şey yapmışsa, kuşkusuz bundan dolayı mesuldür..

Laden’in mezhebi düşüncesine, fikirlerine, yöntemine katılmak zorunda değiliz, ama bu durumu değerlendirirken ölçülü olmak zorundayız..

Laden’in bu işlere girişi bir vicdani sorumluluk ve bir inanç gereğidir.. Dolayısı ile, onun yaptığı işleri sorgulama hakkımız var, ama inancını sorgulayamayız.. Kuşkusuz her insanın işlerinde eksiklik ve yanlışlıklar vardır. Peygamberler müstesna hiç kimse masum değildir..

Laden’i sorgulayabilirsiniz, yargılayabilirsiniz. Suçu varsa cezasını da çekmeli insanlar.. Ama Laden’e karşı yapılanlar, yürütülen kampanyalar bu işi imkansız kılarken, infazı gerçekleştiren kişiler, açık ve kaba bir şekilde hakkı ve adaleti ihlal ettiler ve kaba bir şekilde suç işlediler..

Ortada bir cinayet var.. Yargısız bir infaz var.. ABD bu yükü taşıyamaz. ABD’nin müttefikleri bile bu işe karşı çıkacaklardır.. Göreceksiniz dünyadaki anti Amerikancı dalga büyüyecektir. Eğer başarmak istedikleri buysa bunu başardılar.. ABD sözüne güvenilmeyen, hak-hukuk, adalet tanımayan bir ülke görünümündedir..

Obama, kurmayları ile sanki kozmik odadan, naklen bir operasyonu canlı olarak izliyor.. Aralarından insaf, vicdan sahibi birinin çıkıp, bu işte bir yanlışlık olduğunu söylememesi de ilginç. İnsanlık bu kadar mı öldü, bu kadar mı ayağa düştü?.

Obama için bu operasyon kaç oy getirir bilmem ama ABD, İslam dünyasında, özellikle de Pakistan ve Afganistan’da bütün şanslarını kaybetmiştir.. Obama kendi topuğuna kurşun sıkmıştır..

ABD’nin Irak’ta, Guantanamo’da yaptıklarını biliyoruz. Bu son operasyon, bütün bu olanların üzerine tüy dikmiştir.. ABD yönetimi, güvenilirliğini, saygınlığını ve ciddiyetini bu operasyonla ciddi bir şekilde kaybetmiştir..

Usame b. Laden’in son eylemi, ABD için 11 Eylül’den daha tahripkar olmuştur.. Eğer Usame b. Laden Beyaz Saray önünde bir canlı bomba olarak kendini havaya uçursaydı, ABD için bu kadar tahripkar olamazdı.. Usame hiç bu kadar saygı uyandırmamıştı. Onlar Usame’yi öldürdüklerini sanırken, onu “ölümsüz” yaptılar.. Usame’nin ruhu ve ruhunun laneti, ABD’nin yakasını bırakmayacak.. Obama mazlum halkların vicdanında bu gün Usame kadar saygın değil.

Amerikan halkı bu onursuzluğu ne kadar hak ediyor bilmiyorum.. Ama kuşkusuz orada da onurlu insanlar vardır. Bir ülkede namuslu insanlar, namussuzlar kadar cesur ve akıllı değilseler, o zaman “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allahım” diye sormaları gerekir.

Bana göre Usame’nin akıbeti hâlâ belli değil. Bu arada Usame de Marfanmış. Ben de Marfanım. Marfan Sendromu yani. Aynı genetik sorunlar sebebi ile Abraham Lincoln ile gendaşız.

Selam ve dua ile..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 10 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye