“Ahmet Yesevi’de Sevgi ve Hoşgörü” PaneliELAZIĞ - 18. Hazar Şiir Akşamları kapsamında düzenlenen “Ahmet Yesevi’de Sevgi ve Hoşgörü” başlıklı panel yapıldı.
Fırat Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezinde yapılan paneli Prof. Dr. Osman Horata yönetirken Doç. Dr. Necdet Tosun, Dr. Bahtiyar Aslan, Dr. Hayati Bice ve Alimbay Botakarayev konuşmacı olarak katıldılar.
Paneli yöneten Prof. Dr. Osman Horata açılış konuşmasında 18. Hazar Şiir Akşamlarının büyük mutasavvıf Ahmet Yesevi adına “Sevgi ve Hoşgörü” başlığıyla yapılmasından oldukça mutlu olduklarını belirterek, Yesevi öğretilerinin yeni nesillere öğretilmesi gerektiğini ifade etti.
Panelde söz alan diğer konuşmacılar da Ahmet Yesevi’nin eserlerinden ve şiirlerinden örneklerle onun yaşam felsefesi, hoşgörü ve sevgi hakkındaki görüşlerini açıkladılar.
Alıntı:
ŞİİRDEN SONRA
R. Mithat Yılmaz
18 Haziran 2010
10-13 Haziran tarihlerinde 18. Hazar Şiir Akşamı gerçekleştirildi. Böylece bir “Elazığ Klasiği” dediğimiz bu uluslararası kültür- sanat faaliyeti geçmiş yıllarda olduğu gibi onsekizincisinde de yerini bulmuş oldu. İlimizden, ülkemizden ve Türk dünyasının birçok ülkesinden Elazığ’a gelen “dost bahçesi bülbülleri” şehrimizi gördüler, gezdiler, tanıdılar; bu şehrin gökkubbesinde bir hoş sada bırakarak geldikleri yerlere döndüler.
18. Hazar Şiir Akşamı, Pîr-i Türkistanî Ahmet Yesevî hatırasına idi ve ana teması “hoşgörü” olarak belirlenmişti. Günümüz insanının burnundan soluduğu, burnundan kıl aldırmadığı, “canım” diyene “canın çıksın” dediği bir zamanda Ahmet Yesevî de; onun felsefesinin omurgasını oluşturan hoşgörü de çok önemliydi. Herkesin herkesi ötekileştirdiği, düşman tasavvuruna yakın bir “yabancı” kimliğiyle gördüğü bir zamanda Yesevî’nin hikmetlerinde boy veren hoşgörü yakınlaşması, her daim işlenmesi, taze/diri tutulması gereken aydınlık bir dünya görüşüdür. Kaynağını İslâm’dan alan bu görüşü, keşke dünyaya nizâmat verme mevkiindeki bütün liderler bir gözlük gibi gözlerine takabilseler. Takabilseler de körlüklerinden, şaşılıklarından, miyopluklarından kurtulsalar.
18. Hazar Şiir Akşamı’nı genel şablonuyla değerlendirdiğimiz zaman çok güzeldi, başarılıydı. Birçok ilden, ülkeden gelen şairler, şöhretine yaraşır bir mükemmellikte buldular ilimizin tek uluslararası bu organizasyonunu.
Ancak her faaliyette olduğu gibi bunda da detaya indiğiniz zaman eksikler, kusurlar mutlaka olmuştur. Bunların kimilerini yıllardır içinde olmamız hasebiyle bizler gördük. Kimilerini ise görenlerden duyduk, dinledik. Fakat bir gerçeği kimse göz ardı edemez ki Kültür Müdürlüğümüzden en alt mevkide görev alan gençlere kadar herkes bihakkın vazifesinin şuurunda idi. Yapması gerekeni en iyi bir şekilde yapmanın gayretinde.
Etkinlik, 10 Haziran günü akşamı Fırat TV Stüdyosunda Kürsübaşı ve Harput müziği ile başladı. Birçok misafirimizin “şahane!” diye göklere çıkardığı bu program bize kalırsa fakat başlıbaşına bir yazı konusu olacak kadar berbattı. Burası, şu anda bunları yazmanın yeri değil diye geçiyoruz.
11 Haziran gününe Akgün Oteli’nde tanışma toplantısı ile girdik. Sonra eski hükümet konağında “Sevgi ve Hoşgörü” konulu afiş, bezeme, fotoğraf, kitap sergisini açarak devam ettik. Bu etkinlik, ilimizden kreatif yönetmen Yrd. Doç. Dr. Tamer Kavuran ve Ahmet Yesevî Üniversitesi’nin katkılarıyla idi.
18. Hazar Şiir programı aynı gün saat 14.30’da eski belediye binası önünden Öğretmenevi’ne şairler yürüyüşü ile başladı. Dışarıdan korteji seyredenlerden yürüyüşe katılımın geçen yıllara göre zayıf olduğunu ifade edenler oldu.
Öğretmenevi önünde Elazığ Belediyesi Mehter Takımının mini konseri; ardından açılış-protokol konuşmaları. Ülkemiz şairleri adına Yahya Akengin’i, Türkiye dışından katılan şairler adına ise Muhtar Şahanov’u dinledik. Bu yıl nedense ilimiz şairlerini temsilen bir konuşmacı belirlenmemişti.
Şiir akşamının en yararlı, Yesevî ruhuna uygun paneli de aynı gün Fırat Üniversitesi AKM’de yapıldı; “Ahmet Yesevî/Sevgi ve Hoşgörü.” Prof. Dr. Osman Horata’nın başkanlığını yaptığı panelin konuşmacılarına gelince; Doç. Dr. Necdet Tosun, Dr. Hayati Bice, Dr. Bahtiyar Aslan ve Alimbay Botakarayev. Oldukça sıcak, samimi, panelin ruhuna uygun bir yararlılıkta gerçekleştirilen konuşmaların ne yazık ki yeterli sayıda dinleyicisi yoktu. İstifade edemediklerine üzülsünler.
Aynı günün akşamı, aynı salonda bu kez “Hazar Şiir Akşamları Sanat Konseri” vardı. Lakin işin gerçeğini söylemek gerekirse, salondakilerin çoğu bu konseri ancak yarısına kadar ve o da Ahmet Yesevî hoşgörüsünü son limitine değin kullanarak takip etti. Dışarı çıkan herkesin birbirine; “Bayburt, Bayburt olalı böyle bir zulüm görmemişti” meselini anlattığını söylememiz işin vahametini belirtmeğe yeter sanırım.
(Bu hikâyeyi ilk kez bize bu şiir günlerinde de aramızda bulunan hatta şairler adına açış konuşması yapan Bayburtlu şair Yahya Akengin anlatmıştı. Acaba o akşam da birilerine yeniden anlattı mı; ne dersiniz?)
12 Haziran Cumartesi şairlerin ilçe programı vardı. Bizim payımıza Palu düşmüştü ve grubumuz, Makedonya-Üsküp’ten Fahri Ali, Kerkük’ten Metin Abdullah Kerküklü, Kayseri’den üç dost insan; Nevzat Türkten, Bekir Oğuzbaşaran, Fazıl Ahmet Bahadır; bir de ilimizden Mehmet Şükrü Baş’tan oluşuyordu. (İl merkezindeki okullarda niçin geçmiş yıllarda olduğu gibi şiir toplantıları yapılmadı, anlayamadık.)
Palu’da Millî Eğitim Müdürü Gıyasettin Topuz ve Halk Eğitim Müdürü Gıyasettin Güneş Beyler karşıladı bizi. Öğretmenlerden, öğrencilerden oluşan nezih bir topluluk karşısında hoş bir sohbet gelişti. Program bitiminde İlçe Kaymakamı Ayhan Yazgan Beyefendi, Palu’yu kuşbakışı gören bir tepede bize çay içirip meyve ikram ettiler. Hâsılı Palu ziyaretimiz şiir kadar güzel, şiire lâyık bir hatıra olarak kaldı belleğimizde.
O akşam Hazar kıyısında şiir sunumu oldu. Türk coğrafyasının dört bir yanından gelen 34 şair, Hazar’ın mavi sularına sevgi, aşk, hoşgörü, dostluk, birlik, barış mayası çaldılar. İlimizden beş şair vardı bunlar arasında; Ömer Kazazoğlu, Mahmut Bahar, Mehmet Faik Güngör, İhsan Nazik, bir de bu fakir. İl dışından çağrılanlar arasında da Hıdır Toraman’la Ozan Taşdemir Elazığlı idiler.
Dikkatimizi çeken –herhalde Hazar Şiir Akşamları tarihinde– ilkler yaşandı bu yılkinde. Liste delinerek, program kitapçığında adı olmayanlara şiir okutuldu. Buna siyasiler de dâhildir. Bir de Elazığlı bir şaire dinleyiciler arasından yapılan o tezahürat bizce şairi de şiiri de küçültücü mahiyetteydi. İstanbul’dan davet edilen bir şairinse, belki de içkisiz taam eylemediği halde sahneye çıkınca besmeleyle şiire başlaması, "imparator" "mimparator" diye güya münâcatlar, “Abdullahsın", "Sadullahsın” nakaratında nât-ı şerifler okuması keza câlib-i dikkat bir tezat teşkil etmiştir.
Bir de şu husus var; geçen yılın güldestesi basıldı, denildi; kimse görmedi. Şiir akşamı güldestesi basılmıştı; birçok yerli veya misafir sanatçı, geceyi izlemeye gelen insan yana yakıla aramasına rağmen elde edemedi.
Her şeye mukabil özetlersek, 1992’nin soğuk bir kış gününde sevgili Şener Bulut öncülüğünde bir avuç şiir sevdalısının başlattığı Hazar Şiir Akşamları, 18. defa adını bu şehrin sanat-kültür sayfasına altın harflerle yazdırarak tarihe mal olmuştur.
Aşk olsun o günden bugüne şiire el atan, gönül katan, hizmet çatanlara.
Aşk olsun şiire kanat takıp yüceltenlere.