Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 8 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Meşayıh-ı Kiram'dan Mesnevihanlar ve Şarihler..
MesajGönderilme zamanı: 16.01.09, 15:29 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.12.08, 23:18
Mesajlar: 245
http://www.arifandergisi.com/modules.ph ... ge&pid=412

http://akademik.semazen.net/author_arti ... hp?id=1218

Şeyh Muştâk-i Kâdirî
Kâdirî I, 159

Şeyh Ken"an Bey
Rufâiyye I, 264

Muhammed Elif Efendi
Sa"di I, 446-7

Muhammed Vehbî Efendi
Sa"di I, 467

Ferid Efendi
Sa"di I, 471

Neccarzâde Şeyh Rıza
Nakşî II, 164

Mehmed Emin Efendi
Nakşî II, 179

Târihçi Başı-zâde Mehmed Âgâh Efendi
Nakşî II, 186

Hoca neş"et Efendi
Nakşî II, 188

Ali Behçet Efendi
Nakşî II, 195

Şeyh Mustafa Vahyî
Nakşî II, 203

H. Hasan Hüsameddin Ef.
Nakşî II, 206

Mehmed Murad Efendi
Nakşî II, 257

Abdurrezzak İlmî Efendi
Nakşî II, 294-5

Şeyh Üftâde
Celvetiyye II, 577-8

Hafız Osman
Sünbülî III, 432

İlmî Efendi
Sünbülî III, 355

Sünbül Sinan Efendi
Sünbülî III, 371

İbrahim Gülşenî
Gülşenî III, 160

Mustafa Hilmî-i Sâfî Ef
Uşşâkî IV, 337-9

Pegevî Mustafa Ef.
Uşşâkî IV, 335

Muhammed Hazmî
Uşşâkî IV, 363

Hasan Hüsâmeddin Ef.
Uşşâkî, IV, 290

Hasan Ünsî Efendi
Şa'bânî IV, 39

İsmâil Efendi
Şa'bânî IV, 148

Ahmet Şükrü Efendi
Şa'bânî IV, 159

Ahmet Sâfî
Ticâniyye IV, 217


not: Meşayıh-ı Sufiyye'den gelen Mesnevihanlar ve Şarihler bu listeden ibaret değildir;

Araştırırsan bu liste gider de gider...


En son Heyeman tarafından 18.01.09, 23:09 tarihinde düzenlendi, toplamda 4 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Meşayıh-ı Kiram'dan Mesnevihanlar ve Şarihler..
MesajGönderilme zamanı: 16.01.09, 15:40 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 09:14
Mesajlar: 764
Allah razı olsun hocam..

_________________
Ehl-i Bidat-ı Red ve Tahkir Ediyoruz |


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Meşayıh-ı Kiram içinde Mesnevihanlar ve Şarihler..
MesajGönderilme zamanı: 16.01.09, 23:42 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.12.08, 23:18
Mesajlar: 245
HASAN HÜSÂMEDDÎN-İ NAKŞÎBENDİ HAZRETLERİ (KS.)

İstanbul evliyâsından. İstanbul’da Aksaray semtinde Ebekadın mahallesinde 1770 (H.1184) senesinde doğdu. Babası, Dîvân-ı hümâyûn dâhiliyye, içişleri kalemi serhalifesi Seyyid Muhammed Fehim Efendidir.

Dört yaşında mektebe başladı. Zekî olduğu için kısa zamanda Kur’ân-ı kerîmi eberledi. Dokuz yaşlarında hâfızlığını tamamlayıp zamânın meşhur kırâat âlimi Meşâyıhil-kurrâ Yûsufzâde el-Hac Hâfız Sâlih Efendinin huzûrunda Kur’ân-ı kerîmi ezberden yedi saatte okudu. Bundan sonra Fâtih Sultan MehmedCâmiinde ilim tahsîline başlayıp, Kastamonulu Ömer Efendiden sarf ilmi öğrenmeye başladı. Bu sırada babası vefât etti. Babasından kalan mîrâsdan hiç mal almayıp kendini ilme verdi. Tahsîlini tamamladıktan sonra, Eyüp Sultan’daki Zal Mahmûd Paşa Câmii yanındaki medresenin bir odasına yerleşti. Konevî Ali Efendiden hadîs usûlü ilmini öğrendi ve Sahîh-i Buhârî’yi okudu. Kuru Sebîlli Es’ad Efendiden tefsîr ilmini öğrendi ve Kâdı Beydâvî tefsîrini okudu. O devirde İdris köşkü denilen yerdeki Hâtuniyye Tekkesi şeyhi ve tarîkat-i aliyye-i Nakşibendiyye şeyhlerinden Ahıskalı Hacı Selîm Efendiden dînî yüksek ilimleri okuyup icâzet aldı.Sonra Bursa’ya gitti. Bursalı Hâce Muhammed Emîn Efendinin derslerinde ve sohbetlerinde bulundu.Dergâhın imâmlığını yaptı. Bu hocasının yanında tasavvufta bir hayli yol katetti. Onun vefâtı üzerine mânevî işâretiyle tekrar İstanbul’a dönüp Eyüp Sultan semtinde Hâtuniyye Tekkesinin şeyhi Hâce Selîm Efendinin sohbetlerine devâm etti. Ondan Fârisî öğrendi. Tasavvufa dâir olan Mesnevî-i Şerîf ve Fusûs-ul-Hikem kitaplarını okudu. Bunun da vefâtından sonra Yenikapı dışındaki Merkez Efendi Dergâhına gitti. Burada Mesnevî okumakla meşgûl oldu. Bir müddet kaldıktan sonra Kocamustafapaşa Dergâhına gidip Mesnevî okudu.

1831 (H.1247) senesinde Tüccarbaşı Hacı Mahmûd Efendi ile hacca gitti.İstanbul’a dönüşünde kendi talebelerinden Sünbüliye tarîkatı şeyhi Hacı Muhammed Sûfî EfendininYedikule civârındaki Hacı Evhadüddîn Dergâhına yerleşip bir müddet orada kaldı.

Bu medresede Mesnevî, Sahîh-i Buhârî, KâdıBeydâvî Tefsîri, Mesâbîh-i Şerîf ve Şir’at-ül-İslâm, Delâil-i Hayrât kitaplarını okuttu. Son olarak Eyüp Sultancivârındaki Hâtuniyye Dergâhına yerleşip ömrünün sonuna kadar burada kaldı. Bu sırada tefsîr, hadîs dersleri verdi. On sene müddetle ilim öğretip, insanlara rehberlik yaptı.

Az yer, az içerdi. Diğer zamanlarında sebze ile yetinirdi. Yemelerine bu sûrette dikkat ettiğinden sıhhatleri dâimâ îtidâl üzere olur, vücudlarında hastalık pek seyrek görülürdü. Hüsâmeddîn Efendi ilmini tamamlayıp, icâzetini alıp, müderris olarak artık mühim bir mevkı sâhibi olmak kendisine pek kolay iken buna rağbet etmeyip, mânevî olgunluklar kazanmayı tercih edip, Eyüp’te bulunan Zâl Mahmûd Paşa Medresesinde bir hücrede yerleşip garibâne yaşamayı tercih etmiştir. Talebeliğinde bir taraftan dînî ilimleri öğrenirken, zengin bir âilenin çocuğu olmasına rağmen son derece sabır ve kanâat içinde nefsiyle mücâdele üzere yaşamıştır. 96 senelik ömrünü ya bir medrese odasında, yâhut dergâh odasında yalnız başına geçirmiştir.

Ömrünün sonuna kadar her verdiği dersden, vâz u nasîhatlerinden dolayı kimseden bir ücret almamış, bunları sırf Allahü teâlânın rızâsı için yapmış, insanları dînen, ahlâken ve amel bakımından aydınlatmıştır. Ahlâkında, âdetlerinde, söz ve işlerinde, insanlara muâmelelerinde yapmacıktan, riyâ ve gösterişten uzak kalmıştır. Vakitlerinin çoğunu gece kaldığı odasında geçirmekle berâber, bey, dilenci kim olursa olsun herkesle görüşür, sâde ve açık sohbet eder ve herkese eşit muâmelede bulunurdu. Sohbetlerinden kimse sıkılmaz, bilakis lezzet alırlardı. Latîfeleri, sünnet-i seniyye dâhilinde olurdu. Rahat konuşur kimseden çekinmezdi.

Talebelerinden birisi anlatır: Bir Cumâ gecesi Mesnevî’den ertesi günkü derse bakıyordum. Bir yeri anlayamamıştım. Çok uğraştığım halde halledemedim. Âciz kalarak, bakalım hocam yarın burayı nasıl açıklayacak diye kapadım. Ertesi gün derse gittim. Ders sırasında sıra o beytin açıklamasına geldi. İçimden dikkatlice dinliyeyim de kavrıyayım dedim. Hocam beyti gâyet güzel açıkladı. Açıklamasının sonunda bana dönerek; “Artık yapabilir misin?” buyurdu.

Çok cömert ve güzel ahlâklı idi. Yanında, altın, gümüş ile toprak ve saksı parçası eşitti. Allahü teâlânın rızâsından başka bir şey düşünmezdi. Sözlerinde hal ve işlerinde tevekkül sâhibiydi.Halktan biriymiş gibi görünürdü. Sünnet-i seniyyeye de bağlılıkta çok gayret gösterirdi. Talebelerine ve sevenlerine de böyle olmalarını tavsiye ederdi. Nâfile ibâdet de çok yapardı, fakat nâfileleri insanlardan gizlerdi.

1863 (H.1280) senesinde hastalandı. Fıtır Bayramı günü güneş batmasından sonra vefât etti. Cenâze namazı Eyüp Câmiinde kılındı. Kabri, ders verdiği câminin doğusunda bulunan minârenin bitişiğindedir. Cennetmekân Abdülazîz Hanın arzusu üzerine kabrinin etrâfına mermer çerçeveli bir sed ve üzerine, baş ve ayak taraflarına iki mermer sütun güzel bir şebeke konmuştur. Kabrinde bir heybet ve nûrâniyet vardır. Ziyâretçilerin gönlünde mânevî bir ferahlık hâsıl eder. Gidecekleri yere çoğunlukla vâsıtaya binmeden yürüyerek giderdi. Meselâ Yedikule’denEyüp’e ve Gümüşsuyu’na kadar yürüyerek gelir giderdi. O zaman yetmiş yaşlarını geçmişti. Doksan altı yaşına kadar, öğretmek ve öğrenmekle meşgûl oldu. Şeyh Mustafa Vahyî Efendi bir eserinde onun hakkında; “Doksan altı yaşına kadar öğretmek ve öğrenmekle meşgûl olup, “Beşikten mezara kadar ilim tahsîl ediniz.” hadîs-i şerîfinin sırrına mazhar oldu.” demiştir.

Eser yazmaya rağbet etmemiştir. Bununla berâber üç eserinden bahsedilmiştir. Bunlar: 1) Mesnevî-i Şerîf’in ilk beyti üzerine ince mânâları bildiren bir risâle, 2) Buhârî üzerine Arapça bir şerhi, 3) İmâm-ı Tirmizî’nin derlediği Şemâil-i Şerîf-i Nebeviyye Tercümesi‘dir.

1) Tenşît-ül-Muhibbîn bi Menâkıb-ı Hüsâmeddîn, (Şeyh Elif Efendi); s.4


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Meşayıh-ı Kiram'dan Mesnevihanlar ve Şarihler..
MesajGönderilme zamanı: 16.01.09, 23:47 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.12.08, 23:18
Mesajlar: 245
ŞEYH ALİ BEHÇET EFENDİ HAZRETLERİ (KS.)

Anadolu'da yetişen velîlerden. Konya ulemâsından Ebû Bekr Efendinin oğludur. 1727 (H.1140) senesinde Konya'da doğdu. Babası ve dedesinin yanında küçük yaşta tahsîle başladı. Derviş tabiatlı bir zât olan babası, Ali Behçet Efendinin tahsil ve terbiyesi için özel îtinâ gösterdi. Medreselerde ilk olarak okutulan kitapları bitirdikten sonra, Karamanlı Abdullah Efendi ve meşhûr âlim Abdüssamed Efendinin derslerinde bulundu. Onlardan icâzet, diploma aldı. Sonra Afyonkarahisar'a gidip orada bir dergâhta talebe yetiştirmeye, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmeye çalışan anne tarafından dedesi Alâeddîn Çelebi'den ders aldı. Buradaki tahsîlini tamamladıktan sonra kâdı oldu. Bu görevle Anadolu'nun çeşitli yerlerine gitti. Ankara'daki vazîfesi sırasında kendisinde meydana gelen bâzı mânevî hâller yüzünden görevden istifâ ederek, Afyon'a dedesinin yanına döndü ve Mevleviyye tarîkatına göre çileye başladı. Çile müddeti bitiminde çeşitli mânevî faydalara kavuştu.

Ali Behçet Efendi, 1796 senesinde Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmî'nin mânevî işâreti ile Bursa'ya giderek hem Kâdiriyye, hem de Nakşibendiyye yolunun büyüklerinden olan Seyyid Burhâneddîn Mehmed Efendinin talebesi oldu. Ondan Nakşibendiyye, Kâdiriyye, Sühreverdiyye, Çeştiyye tarîkatlarında icâzet, diploma aldı. Hocası Mehmed Emin Efendi bulunmadığı zaman, yerine vekâlet ederdi. Birgün hocası, Ali Behçet Efendiyi huzûruna çağırıp, ona kendisi âhirete göçtükten sonra, yerine vekâlet etmesini, bir ara İstanbul'dan onun dâvet edileceğini, dergâhı bırakmamak düşüncesiyle bu dâveti kabulden imtinâ etmemesini, yâni dâveti kabul etmesini emir ve tavsiye etti. Bu sırada, Bursa'da ikâmete mecbur olan Burdurlu Derviş Paşa, genellikle Emin Efendinin sohbetlerine devâm ederdi. Bir süre sonra affedilen Derviş Paşa, İstanbul'a döndü. Bu arada Sultan Üçüncü Selîm'in Üsküdar'da ihyâ ettiği Selîmiye Câmii yanındaki Nakşibendiyye Dergâhı şeyhi Nîmetullah Buhârî vefât ettiğinden, Sultan Mahmûd Han, bu zâtın yerine birinin bulunarak tâyin edilmesini Derviş Paşaya havâle etti. Derviş Paşanın teklifi üzerine, Ali Behçet Efendi Selîmiye Câmii Nakşibendiyye dergâhına şeyh tâyin edildi (1816). Burada tefsîr, hadîs, Mesnevî-i Şerîf ve İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektubât'ını okuturdu. Sohbetlerine devlet adamları, âlimler katılırdı.

Ali Behçet Efendi, zamânında ilmî fazîleti ve mânevî derecesinin yüksekliği ile tanındı. Kendisine talebe olarak gelenlere; ibâdetlere ve tâatlere, Allahü teâlânın beğendiği işlere çok ehemmiyet vermeleri, onlara sıkı sarılmaları, dinde yasaklanan şeylerden de çok sakınmalarını tavsiye ederdi. Nasîhatleri ile onların nefslerinin kötülüklerden temizlenmesine çalışırdı. Vakitlerinin çoğunu kitap mütâlaa etmek ve sohbet ile geçirirdi. Farz ve vâcib ibadetleri yerine getirdikten sonra nâfile ibâdetle meşgûl olurdu. Açık, net ve düzgün konuşurdu.

Ali Behçet Efendinin dergâhı civârında oturan Hırka-i şerîf hizmetçilerindenSâdullah Efendinin yeni doğan çocuğu hiç ağlamıyordu. Annesi çocuğun bu hâlini merak edip, Ali Behçet Efendiye götürmesini kocasından ricâ etti. Sâdullah Efendi, AliBehçet Efendinin âdetini, böyle işler yapmadığını bildiği için, hanımının bu arzusunu yerine getirmedi. Hanımı bunun üzerine çocuğu alıp dergâha gitti. AliBehçet Efendinin huzûruna müsâade isteyerek girdi ve durumunu arzetti. Ali Behçet Efendi onun bu arzusunu kırmadı ve çocuğu kucağına alarak;

"Sen uslu çocuk olduğun için, ana-babanı rahatsız etmemek için ağlamıyorsun. Fakat oğlum ne yapalım, görüyorum ki annen ağlamıyorsun diye merakından ağlayacak." diyerek eli ile çocuğun ağzına vurdu. Çocuk o andan îtibaren ağlamaya başladı. Çocuğu evine götüren hanımcağız bir süre sonra da çocuk susmuyor diye Behçet Efendiye başvurdu.

Ali Behçet Efendinin bir talebesine yazdığı mektup şöyledir:

"Benim sevgili, insâniyetli ve iyiliksever oğlum!Göndermiş olduğunuz mektup elimize geçti ve çok memnun olduk. Ey oğlum! Dersimizden uzak olmayasınız. Bir an Allahü teâlâyı anmak, Süleymân aleyhisselâmın mülkünden daha iyidir, ifâdesini hâtırından çıkarmayınız. Oğul, dâimâ taleb edenlerden ol. Mübârek gecelerde Allahü teâlâya yalvarıp yakarmayı fazlaca yaparsanız, isâbetli olur. Zîrâ Allahü teâlâ kulunun yalvarmasını sever. Bu, Allah adamlarının yoludur."

Ali Behçet Efendi, vefâtına kadar ilim tâliplerine ders verdi. Büyük oğlu yetişinceye kadar halîfe olarak yerine İbrâhim Hayrânî Efendiyi bıraktı. 1822 (H.1238) senesinde vefât etti. Cenâze namazı büyük bir kalabalık tarafından kılınarak, dergâhın bahçesine defnedildi. Üzerine demirden kubbeli açık bir türbe yapıldı.

Ali Behçet Efendinin tasavvufa dâir çeşitli eserleri vardır. Bâzıları şunlardır: 1) Risâle-i Ubeydiyye-i Nakşibendiyye, 2) Behçet-üs-Sülûk, 3) Sırr-ül-Miâd, 4) Terceme-i Hâl-i Ricâl-i Çeştiyye, 5) Risâle-i Hâliyye, 6) Rûhâniyye, 7) Vâridât-ı Kalbiyye.

1) Tercüme-i Hâl-i Ali Behçet Konevî (Hüseyin Vassaf)Üniversite Kütüphânesi İbn-ül-Emîn kısmı No: 2760/4
2) Sefînet-ül-Evliyâ; c.2, s.100
3) Osmanlı Müellifleri; c.1, s.47


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Meşayıh-ı Kiram'dan Mesnevihanlar ve Şarihler..
MesajGönderilme zamanı: 16.01.09, 23:58 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.12.08, 23:18
Mesajlar: 245
NECCÂRZÂDE ŞEYH RIZA EFENDİ HAZRETLERİ (KS.)

Anadolu’da yetişen büyük velîlerden. İsmi Mustafa Rıdâüddîn, babasınınki İbrâhim’dir. 1679 (H.1090) senesinde Şebinkarahisar’da doğdu. 1746 (H.1159) senesinde İstanbul'da vefât etti. Kabri Beşiktaş'ta Sinan Paşa Câmii yanındadır.

Neccârzâde doğmadan önce babası İbrâhim Efendiye rüyâsında bir zât; “Allahü teâlâ sana sâlih bir evlâd verecek. Bu evlâdın âlim ve ârif bir zât olacak. Çok evliyâ ve sâlih müslüman yetiştirecektir. Doğduğu zaman ismini Mustafa koyunuz ve iyi yetişmesi için çok gayret ediniz.” demişti. Bunun üzerine o doğunca babası ismini Mustafa koydu. Yetişmesinde büyük bir dikkat ve titizlik gösterdi.

Babası İbrâhim Efendi, Neccârzâde doğduktan bir müddet sonra İstanbul’a yerleşerek saray topçuları arasına girdi. Fen ilimlerine vâkıf olan bu zât, seferler sırasında bilgisiyle hizmette bulunduğu gibi, köprülerin kurulmasına da nezâret etmiştir. Bu sebeple kendisine marangoz mânâsında, Neccâr, oğluna da Neccârzâde lakabı verilmiştir.

Neccârzâde Mustafa Efendinin yetişmesine babası çok önem verdi. Ömrünün son günlerinde ona şöyle nasîhat ve vasiyet etti: “Aman evlâdım ilim öğren. Annen seni işe verirse kabûl etme. Zîrâ sen büyük hizmetler için yaratıldın. İlimde ve mârifette yüksek mertebelere çıkacaksın. Bu hususta çok gayretli ve dikkatli ol!” Babası vefât edince, annesi onu bir işe vermek istedi. Fakat o, babasının vasiyetine uyarak ilim tahsîline başladı. Zamânın âlimlerinden ilim öğrenip, kısa zamanda yetişti. On yedi yaşında Beşiktaş'taki Sinân Paşa Câmii yanındaki medresede ders vermeye başladı. Bu müderrisliği sırasında, Üsküdar’da Azîz Mahmûd Hüdâî hazretlerinin dergâhında insanları irşâd ve terbiye ile meşgûl olan Yâkûb Efendinin babası Odabaşı Şeyhi diye tanınan Şeyh Fenâî Efendinin derslerine ve sohbetlerine devâm etti. Kısa zamanda ilerledi. Bu hocasından Celvetiyye yolunun âdâbını öğrendi ve icâzet aldı. Bu esnâda Mustafa Efendi kendisinden önce bu yola girmiş olanları geçip, akranlarının vasfını bile duymadığı derecelere kavuştu.

Fenâî Efendi bir neşeli vakitlerinde Mustafa Efendinin kıymetini bildirmek için ona hitâben; “Gözümün nûru Mustafa Efendi! İnşâallah, siz öyle bir rehber olursunuz da, inci, cevher olan hikmetli sözleriniz büyük küçük herkesin kulağına küpe olur.” buyurdu. Zaman zaman, Mustafa Efendide yüksek hallerin meydana geleceği müjdesini tekrar ederdi.

Neccârzâde Mustafa Efendi, daha sonra Beşiktaş Mevlevîhâne Şeyhi Memiş Efendinin sohbetlerine devâm etti. Ondan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin Mesnevî'sinin ince ve derin mânâlarını öğrendi. Neccârzâde Mustafa Efendi, hep ilimle meşgûl olup, dünyâya ve dünyâ malına gönül vermedi. Kanâat ve tevekkül yolunu tuttu. Çok güzel hattı vardı ve geçimini kitap yazmakla sağlardı. Bunun yanında kalbi Allahü teâlâ ile meşgûl olup, zâhirini, dışını dînin emir ve yasaklarına uymakla süslemişti. Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesinden kıl payı ayrılmaz, farz, vâcib ve nâfileleri yerine getirmekte çok gayretliydi. Sinan Paşa Câmiinde imâmlık, müezzinlik yaptı ve vâz etti. Bu hizmetlerinden sonra o sıralarda Rusya üzerine açılan sefere katılıp Moskoflara karşı cihâd etti. Bu cihâdda zafer kazanıp dönerken Edirne’de Arabzâde Hacı Muhammed İlmî Efendinin sohbetlerinde bulundu. Ondan Müceddidiyye yolundan icâzet aldı. Ötedenberi bu yolda yetişmek ve bu yolun feyzlerine kavuşmak için cân atıyordu. Hocasından mutlak icâzet alıp, irşâda me’zun oldu. Böylece tasavvufda asıl üstünlük ve olgunluklara kavuştu. İlâhî sırlara ve mârifetlere mazhâr oldu.

Müceddidiyye yolundaki hocası Muhammed Hacı İlmî Efendi, Ebû Abdullah Muhammed Semerkandî’nin talebesi idi. Bu zât Ahmed-i Yekdest Cüryânî’nin talebesi idi. Ahmed Yekdest Cüryânî ise, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin mübârek evlâdı Urvet-ül-vüskâ Muhammed Ma'sûm Fârûkî'nin önde gelen talebesindendi.

Arabzâde İlmî Efendi, Neccârzâde’ye tasavvufda Müceddidiyye yolundan icâzet verirken, tevâzû göstererek lâyık olmadığını söyleyince; “Evlâdım bunu biz tâyin etmedik, bu yolun büyüklerinin işâreti ile senin buna liyâkatin bildirildi. Emr edilene uy” dedi. Neccârzâde Edirne’de bir sene kaldıktan sonra İstanbul’a döndü. Beşiktaş’da Sinân Paşa Câmii yanında bir arsa satın alıp burada bir mescid yaptırdı. Burada Müceddidiyye yolunun yüksek mârifetlerini yaydı. İnsanlara rehberlik etti. İlim, irfân ve Hak âşıklarına Allahü teâlânın dînini öğretti. İslâm ahlâkının yayılmasına, insanların refah ve saâdete kavuşmasına hizmet etti. Sadrâzam Hekimbaşı Nûh Efendinin oğlu Ali Paşanın Altı-mermerde Cerrah Paşa Hastahânesi karşısındaki câmi 1734’de yapılınca, buranın ilk vâizi oldu. Ahmed Yekdest Cüryânî’nin talebesinden Eğrikapı’da Karamânî mescidi imâmı Tatar Ahmed Efendi ile sohbetleri meşhûrdur.

Neccârzâde 1740 (H.1153) senesinde hacca gitti. Bu sırada Tuhfet-ül-İrşâd adlı dîvânında toplanan güzel şiirlerini yazdı. Peygamber efendimiz için yazdığı na’t-ı şerîf ve medh ü senâ için yazdığı şiirler birer şâheserdir. Hac farizasını yerine getirdikten sonra Cumâ kaptanın gemisiyle yanında bâzı dostları ve talebeleri ile birlikte Hicâz’dan İstanbul’a dönmek üzere yola çıktı. Yolculukları sırasında Mısır’a uğradılar. Mısır vâlisi Hekimoğlu Ali Paşa Neccârzâde’yi hürmetle karşılayıp, bir dâire tahsîs etti. Sonra sarayına dâvet edip çok ikrâmda bulundu. Sohbetini dinleyip duâsını aldı. Bu sohbeti sırasında söylediği bir şiir şöyledir:

“Yâ Rab tarîk-i vuslata emn ü emân ver!
Hasretkeş-i zemân-ı visâlim zemân ver!
Râh-ı Rızâ’da merd-i garîb etme bendeni
Çâbük-süvâr-ı şevki bana hem-inân ver.”

İstanbul’a döndükten sonra yine Beşiktaş’da ikâmet edip, vefâtına kadar nasîhatlarına ve sohbetlerine devâm etti. Tuhfet-ül-İrşâd adlı dîvânı meşhûrdur. Ebû Abdullah Semerkandî’nin Muhtasar-ül-Vilâye kitabını Fârisî’den Türkçe’ye tercüme etmiştir. Tövbe ile ilgili Arabî bir kitab da yazmıştır.

TÖVBE ETMEK

Neccarzâde buyurdu ki: “Bütün müslümanların günahlarına tövbe etmesi lâzım ve zarûrîdir. Ölünceye kadar dâimâ tövbe ve istiğfâr etmek lâzımdır. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde müminlerin tövbe etmesini emr buyuruyor. İstiğfârdan murâd tövbedir. Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâm hadîs-i şerîfde buyurdu ki:

“Allahü teâlâya tövbe ediniz. Ben her gün yüz defâ tövbe ediyorum.” Mahlûkâtın efendisi hiç günâhı olmadığı, mâsûm ve pâk olduğu hâlde böyle yaparsa biz her hâlükârda tövbe ve istiğfâra muhtâcız. Sonra kul hayâtı boyunca günâh ve kusûrdan, gafletten ve yüksek makamlardan mahrûm kalma hâllerinden kurtulamaz. Tövbe ile ilgili diğer bir incelik de şudur ki: Bütün günâhları terkedip hakîkî tövbe etmedikçe noksan yapılan tövbe kemâle ermek için kâfî gelmez. Çünkü günâhlar sebebiyle kalbde hâsıl olan karartılar ve lekeler, Allah yolunda ilerlemeye mâni olurlar. Bütün günâhlara tövbe etmek lâzımdır.”

1) Eshâb-ı Kirâm; (6. Baskı) s.365
2) Menkıbe-i Evliyâiyye fî Ahvâl-i Ridâiyye (Ahmed Nüzhet Efendi, Esad Efendi Kütüphânesi, No:1752, vr.4b
3) Esmâ-ül-Müellifîn; c.2, s.446
4) Mu’cem-ül-Müellifîn; c.12, s.265
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.16, s.309


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Meşayıh-ı Kiram'dan Mesnevihanlar ve Şarihler..
MesajGönderilme zamanı: 17.01.09, 23:07 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Heyeman yazdı:
ŞEYH ALİ BEHÇET EFENDİ HAZRETLERİ (KS.)
..

Ali Behçet Efendinin dergâhı civârında oturan Hırka-i şerîf hizmetçilerinden Sâdullah Efendinin yeni doğan çocuğu hiç ağlamıyordu. Annesi çocuğun bu hâlini merak edip, Ali Behçet Efendiye götürmesini kocasından ricâ etti. Sâdullah Efendi, AliBehçet Efendinin âdetini, böyle işler yapmadığını bildiği için, hanımının bu arzusunu yerine getirmedi. Hanımı bunun üzerine çocuğu alıp dergâha gitti. AliBehçet Efendinin huzûruna müsâade isteyerek girdi ve durumunu arzetti. Ali Behçet Efendi onun bu arzusunu kırmadı ve çocuğu kucağına alarak;

"Sen uslu çocuk olduğun için, ana-babanı rahatsız etmemek için ağlamıyorsun. Fakat oğlum ne yapalım, görüyorum ki annen ağlamıyorsun diye merakından ağlayacak." diyerek eli ile çocuğun ağzına vurdu. Çocuk o andan îtibaren ağlamaya başladı. Çocuğu evine götüren hanımcağız bir süre sonra da çocuk susmuyor diye Behçet Efendiye başvurdu.





minel-garâib...

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Meşayıh-ı Kiram'dan Mesnevihanlar ve Şarihler..
MesajGönderilme zamanı: 18.01.09, 23:03 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.12.08, 23:18
Mesajlar: 245
Hasan Hüsameddin-i Nakşıbendi Hz. (Ks.) güneş gibi bir pir-i fani.. hakikaten onun terceme-i hali göz kamaştırıyor..

96 yaşına kadar müderris ve mutasavvıf.. 96 yaşına kadar abid.. perhizkar.. ve münzevi.. daima ders sohbet tetebbuat ve şerh ile meşgul oluyor.. ve daima mütefekkir....

Hazretin ilmi ve manevi yönü öylesine cevval ki ahz etmediği icazet ve selahiyyet kalmamış; adeta bir mecma-ı mezuniyet.. böyle bir ADEM var mı ya..!

ders: bu zatları tanımadan Şeriat'ı anlamak ve Tasavvuf hakkında lafu güzaf etmek caiz olmaz arkadaş..!

"..Mevla'yı bilmek yine İnsan iledir.." Şeyh Muhammed Efe Hz. (ks.) bu sözü beyhude yere söylememiş.. İnsan-ı kamili bil ki Mevla'yı bilesin.. vesselam..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Meşayıh-ı Kiram'dan Mesnevihanlar ve Şarihler..
MesajGönderilme zamanı: 19.01.09, 09:54 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Heyeman yazdı:
Hasan Hüsameddin-i Nakşıbendi Hz. (Ks.) güneş gibi bir pir-i fani.. hakikaten onun terceme-i hali göz kamaştırıyor..

96 yaşına kadar müderris ve mutasavvıf.. 96 yaşına kadar abid.. perhizkar.. ve münzevi.. daima ders sohbet tetebbuat ve şerh ile meşgul oluyor.. ve daima mütefekkir....

Hazretin ilmi ve manevi yönü öylesine cevval ki ahz etmediği icazet ve selahiyyet kalmamış; adeta bir mecma-ı mezuniyet.. böyle bir ADEM var mı ya..!

ders: bu zatları tanımadan Şeriat'ı anlamak ve Tasavvuf hakkında lafu güzaf etmek caiz olmaz arkadaş..!

"..Mevla'yı bilmek yine İnsan iledir.." Şeyh Muhammed Efe Hz. (ks.) bu sözü beyhude yere söylememiş.. İnsan-ı kamili bil ki Mevla'yı bilesin.. vesselam..


Evliyaullah menakıbını "hikaye gibi okumak" bile faydadan ari değildir de heyeman gibi okursan "ârif-i Billah" olursun Billah...

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 8 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye