Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç'tan önemli uyarıProf. Dr. Mahmud Erol Kılıç 2 Ağustos 2011 Salı günü TRT 1 kanalında "Ramazan Sevinci" iftar programına konuk oldu.
Ramazan ve oruçun manevi derinlikleri konusunda sohbet eden Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç, tarihimizde teşekkül eden tasavvufi nitelikli İslam'ın yitirilmesi halinde yeniden inşaının adeta imkansız olacağını söyledi.
Uluslararası İslam Parlamentolar Birliği Genel Sekreteri olarak dünyanın pek çok bölgesindeki İslam beldelerini gezen ve derinlemesine tedkik imkanı bulan Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç, "artık dayanamayacağım, kim ne derse desin söylemek zorundayım" diyerek dünyanın bazı yerlerinde 'İslâm adına utanç verici tablolar' sergilendiğini ve artık bunun inkar edilemez, üstü örtülemez bir hale geldiğini belirtti.
Somali'de ortaya çıkan kıtlık kadar vahim bir durumun bölgede el-Kaide çizgisinde örgütlenen el-Şebab grubunun yaptığı uygulamalar olduğunu dile getiren Kılıç, sahibi olduğu tasavvufî İslam yorumunu yitirme tehlikesine yaklaşan Türkiye'nin de aynı uygulamalara muhatab olabileceğinin altını çizdi.
***
Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç daha önce 21 Aralık 2010 tarihinde katıldığı bir TV programında da Somali'deki duruma temas ederek şunları söylemişti:
"Bugün İslam dünyasındaki daralmanın en büyük sebebi, İslam dünyasının en büyük problemi İslam dini eşittir fıkıh haline getirildi. Bu maalesef ülkemizde de var. Fıkıh İslam denizinin içinde bir alandır. Önemli bir alandır. Ama sadece fıkıh demek değildir. Hz. Peygamber’in Mekke döneminde fıkhi bir İslam yoktur. İmani esasları incelememiz gerekiyor o zaman. Nasıl bir iman toplumu oluşturdu onun üzerine de bir takım yaptırımlar yani hukuk ve fıkıhı inkar etmiyoruz. Ama bugün maneviyat inkar ediliyor. Din eşittir sadece yaptırımlardan meydana geliyor. O zamanda bugün Somali gibi dünyada gayrı safi milli hasılası en düşük ülkelerden birine kendilerine 'gençler' adını veren "Şebab" gurubu İslam devleti kuruyoruz diye el koyarlar ve ilk İslam icraatları ertesi sabahtan itibaren birkaç hırsızlıkla itham edilen 16-17 yaşındaki gençlerin kollarını kesmek olur. Böyle bir İslam yoktur tarihte.”
http://kozmikoda.tv/detayicerik.asp?katid=6&icerik=53***
Somali'de el-Şebab adı ile örgütlenen Vehhabi eğilimli selefiler, ülkenin İslamlaşmasında büyük bir rol oynayan ve çoğunlukla Kadiriyye tarikatının mürşidi olan evliya kabirlerine yönelik saldırıları ile gündeme gelmişti.
Somali sufilerinin haçlı sömürgeciliğine karşı verdiği mücadelenin tarihi bir kahramanı olan Seyyid Muhammed Abdullah el-Salihî (1864-1920) isimli Kadiriyye'nin Salihiyye kolu mürşidinin 1899'dan 1920'ye kadar İngiliz ve İtalyan işgalcilerine karşı direnişe önderlik ettiği biliniyor. Ünlü bir Şafiî âlim oaln Salih yaptığı bir konuşmada şöyle demişti: “Kâfirler, uzak ülkelerinden gelerek vatanımıza saldırdılar. Silahlı güçleri ve hükümetlerinin desteğiyle, dinimizi mahvetmek istiyor ve bizi Hıristiyanlığı kabule zorluyorlar. Sizler, Allah’a imana, silahlara ve kararlılığa sahibsiniz. Onların ordu ve askerlerinden korkmayınız; Allah, onlardan kudretlidir!”
El-Şebab mensubu militanların evliya türbelerini balyozlarla yerle bir etme görüntüleri uluslararası haber kanallarında da haber yapılmıştı. Son olarak Somali'de İslam'ın yayılmasının öncü isimlerinden Şeyh Muhyiddin Ali'nin türbesinin vehhabi militanlar tarafından yerle bir edildiği haberleri basına yansımıştı.
Somalia: Al-Shabab Destroys Grave of Well-Known Somali Cleric in Mogadishu (23 March 2010)
http://allafrica.com/stories/201003231408.htmlSomali'deki Vehhabi Şebab Örgütü ülkeyi İslam ile tanıştıran sufi mücahidlerin tarihi türbelerini Allah'a şirk koşmaya engel olma adına tahrip ediyor!...
http://www.youtube.com/watch?v=RPWI-p9Kl4g***
Mısır'da düzenlenen Tasavvuf ve Gençlik konulu bir panelde Dr. Abdullah en-Neccar tarafından nakledilen bir olay tasavvufun Somali'de İslam'ın yayılmasındaki etkisini ve bölgedeki misyonerlik faaliyetleri önündeki en büyük engel olduğunu ortay seriyor:
"Olay, Somali'de vuku bulmuş. Olayın vuku bulduğu bölgeye bizzat gittim ve gördüm. Olay şöyle: Avrupa'dan bir Hıristiyan misyoner kadın Somali'ye gelip kabilelerin arasına yerleşiyor. Uzun süre aralarında yaşayarak dillerini öğrendikten sonra burada küçük bir hastane kuruyor. Hastaneye, doktorlar, hastabakıcılar getiriyor. Hastalar oraya gelince tedavi imkanı buluyor ve tedavi yapan doktor hastaya: "Bunun sana Rabb hediyye olarak gönderdi" diyor. Bir başkası da, "Bunu sana Meryem hediye etti" diyor. Bu suretle oralarda belli ölçüde Hıristiyanlığı yayma imkanı buluyorlar. Bu misyoner kadın Hıristiyanlık dinini anlatarak, hiçbir dini inancı bulunmayan bu yerlileri Hıristiyanlığa çağırıyordu. Halkın bir kısmını bu şekilde yetiştirdi. İçlerinden zeki bulduğu bir genci seçerek o bölgede papaz olarak seviyeye getirdi. Bu papaz, Hıristiyanlığı yaymak için memleketinden ayrıldı. Bir gece esen hafif rüzgar ve yaprak hışırtılarının arasında kalbini ürperten hoş bir takım sesler duydu. Sesin geldiği tarafa doğru merakla gitti. Orada ilahiler okuyarak zikir yapan bir derviş topluluğuna rastladı. Bunların kimler olduğunu sordu. "Müslüman dervişler" olduğu bildirilince gönlüne İslâm sevgisi düştü. O mıntıkada imamlık yapan bu dervişlerden biriyle görüşerek Müslüman oldu ve aynı camide güzel sesiyle ezan okumaya başladı. Misyoner kadın zaman zaman bu bölgeyi ziyarete gelirdi; zira emrine bir helikopter tahsis edilmişti. Onunla Afrika içlerine kadar kabileleri dolaşırdı. Bir gün papaz olarak yetiştirdiği bu zatın evine giderken kulağına aşina bir ses ilişti. Ses yabancı değildi, fakat sözler yabancıydı. Çünkü o sesin sahibi, Müslüman olduğu camide ezan okuyordu. Sonra soruşturdu ki, papaz diye yetiştirdiği zat tasavvuf ve sûfilerin tesiriyle hak dini bularak Müslüman olmuş, papazlık yerine müezzinlik yapmaya başlamıştı. Ben bu bölgeye kadar giderek işin aslını soruşturdum ve köy halkı bana olayı aynıyla anlattılar. İşte bu, tasavvufun kalpler ve ruh üzerindeki tesiridir, gençlerin İslâm'a yaklaştırılmasında bundan istifade edilmelidir."
Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz; Gençliğin Eğitiminde Tasavvufun Rolü; Altınoluk Dergisi 1987-Şubat Sayı:012, Sayfa:015 1987-Şubat, Sayı:12, S.15.
***