Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 10 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: 005 - MÂİDE SÛRESİ (001-1120. Âyetler -İndirilişi-)
MesajGönderilme zamanı: 02.01.09, 16:52 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
005 - MÂİDE SÛRESİ (001-1120. Âyetler -İndirilişi-)

Bu Sûre, Hz. Peygamber (sa)'e son nazil olanlar meyanındadır. Ashabdan bir çoğundan rivayete göre son nazil olan sûrelerden olmakla tamamı muhkemdir, içinde mensûh âyet yoktur. Nitekim Damre ibn Habîb ve Atiyye ibn Kays'dan rivayete göre Hz. Peygamber (sa): "Mâide Kur'ân'dan son indirilenlerdendir; binaenaleyh onun helâlini helâl kılın, haramını da haram kilin." buyurmuşlardır.[1]

Bir rivayete göre Hudeybiye Barışından sonra nazil olmuştur. Yalnız Sûrenin ikinci âyetinde sözü edilen "müşriklerin Mescid-i Haram'dan alıkoymaları" hiç kuşkusuz âyetin nüzulünden önce meydana gelmiştir.[2] Yine Sûrenin, Hz. Peygamber (sa)'e, Hudeybiye'den dönerken yolda nazil olduğuna dair bir hadis (Nakkaş, Ebu Seleme'den) rivayet edilmişse de İbnu'l-Arabî bu rivayetin uydurma olduğunu ve hiçbir müslümanın bu hadise inanmasının caiz olmadığını söylemiştir.[3]

Nazil olduğu yere gelince; Ebu Ubeyd'in Muhammed ibn Ka'b el-Kurazî'den rivayetinde o şöyle demiştir: Maide Sûresi Allah'ın Rasûlü (sa)'ne Veda haccinda Mekke ile Medine arasında inmiştir. Nazil olmaya başladığında devesi üzerinde iken gelen vahyin ağırlığından devenin kaburgaları çatırdamıya başlayınca Efendimiz devesinden inmişlerdi.[4]

Sûrenin tamamının Medine'de nazil olduğu rivayetleri yaygın ve meşhurdur. Bununla birlikte "Ey iman edenler, Allah'ın şeâirine, haram olan aya, kurbanlık hedylere (kurban edilmek üzere Harem'e sürülüp götürülen hayvanlara), onlardaki gerdanlıklara Rablarından nimet ve rıza istiyerek el-Beytu'l-Harâm'a gelenlere sakın saygısızlık etmeyin." (âyet: 2) ile "Bugün dininizi kemale erdirdım, üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'dan razı oldum." (âyet: 3) âyetlerinin Mekke'de nazil olduğuna dair bir rivayet varsa da[5] herhalde nâzi! oldukları yer Mekke olduğu için böyle söylenmiş olmalıdır. Değilse zaman olarak her iki âyet-i kerime de Medine'ye hicretten sonra inmiştir. Hattâ "Bugün dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'dan razı oldum." âyet-i kerimesinin son nazil olan âyet veya son nazil olan âyetlerden olduğu da rivayet edilmektedir. Nitekim yerinde işaret edilecektir.

Mukâtil Sûrenin gündüz nazil olduğunu ve tamamının medenî olduğunu da kaydetmektedir.[6]



***

2. Ey iman edenler, Allah 'in sedirine, haram olan aya, kurbanlık hedylere (kurban edilmek üzere Harem'e sürülüp götürülen hayvanlara), onlardaki gerdanlıklara Rablarından nimet ve rıza isüyerek el-Beytu’1-Harâm 'a gelenlere sakın saygısızlık etmeyin...

Bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi olarak üç hadise anlatılmakta. Bunlardan ikisinde bu âyet-i kerimenin nüzulüne sebep olan kişi ve olay aynı olmakla birlikte zaman farkı vardır. Birisi ise daha genel bir sebep olarak görülmektedir.

1. İbn Abbâs anlatıyor: Bu âyet-i kerime Hatîm hakkında nazil olmuştur. Adı Şureyh ibn Dubey'a eİ-Kindî idi. Yemâme'den Medine-i Münevvere'ye Hz. Peygamber (sa)'i görmeye gelmişti. Yanındaki atlıları Medine dışında bırakarak yalnız başına Hz. Peygamber (sa)'in huzuruna girdi ve: "İnsanları neye davet ediyorsun?" diye sordu. Hz. Peygamber (sa): "Allah'ın yegâne ilâh olduğuna şehadet etmeye, namazı kılmaya, zekâtı vermeye." buyurdu. Hz. Peygamber (sa)'İn davetini kabul etmiş görünerek: "Ancak, kabilemde kendileri olmadan karar veremiyeceğim büyüklerim var, ben onlara geri döneyim, belki müslüman olur, onları da size getiririm." dedi ve Efendimiz (sa)'in yanından çıktı. Hz. Peygamber (sa) ashabına, Şureyh yanına girdiğinde: "Yanınıza şeytanın diliyle konuşan bir adam girdi." buyurmuştu. Çıktığında da: "Bu adam sizin yanınıza kâfir yüzüyle girmişti, bir zalimin çıkışıyla çıktı. Bu adam müslüman filân değil." buyurdular. Nitekim Şureyh Medine'den çıkarken Medinelilerin otlamak üzere dışarı saldıkları hayvanlarını sürüp götürmüş, peşine düşmüşlerse de kaçıp kurtulmuş, yakalıyamamışlardı.

Daha sonra Hz. Peygamber Umretu'I-Kazâ için Mekke-i Mükerreme'ye girdiğinde Yemâme hacılarının telbiyesini iştmiş ve ashabına: "Bunlar Hatîm ve arkadaşları." buyurmuş. Hatîm, o Medinelilere ait olup da gasbederek götürdü*ğü hayvanları hacda kurban olmak üzere nişanlamış ve Ka'be'de kurban edil*mek üzere getirmişti. Hz. Peygamber'İe birlikte olan müslümanlar Hatîm'i ya*kalamak üzere ona yönelince Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiştir.[7] Taberî'deki İkrime rivayetinde Hatîm'in Medine-i Münevve*re'ye ticaret maksadıyla geldiği ve kavmine yeni dinin haberini götürmek üzere Hz. Peygamber (sa)'den bilgi istediği, müslüman olup Hz. Peygamber (sa)'e biat ettiği ve fakat kabilesine dönünce irtidad ettiği; Hz. Peygamber (sa)'in anı*na girerken Efendimiz'in onun hakkında "Yanımıza günahkâr bir yüzle girdi." buyurduğu, çıkarken de "Yanımızdan zâlim bir ense ile çıktı." buyurduğu: Suddî rivayetinde de Efendimiz'in, o yanma girerken "Bugün yanınıza Rabîa'dan şeytan dilli birisi giriyor." buyurduğu ayrıntılarına yer verilmektedir.[8]

Yine Suddî’den gelen bir rivayette adının el-Hutam on Hind el-Bekrî[9] ya da Rabîa oğullarından el-Hatîm ibn Hind[10] bir rivayette de adının Şureyh ibn Dubey'a el-Bekrî, lakabının Hutam[11] olduğu da söylenmektedir. Buna göre ayet-i kerime, Hicretin yedinci senesi Zilkade ayında gerçekleştirilen Kaza um*resi esnasında nazil olmuştur.

2. Zeyd ibn Eslem'den gelen bir rivayete göre ise âyet-i kerime Hicretin al*ımcı yılı sonlarında (Zilkade ayında), Hudeybiye musalahası sırasında nazil ol*muştur. Bu rivayette şöyle deniliyor: Hz. Peygamber (sa) ve ashabı Hudeybiye'de müşrikler tarafından Mekke-i Mükerreme'ye sokulmayip bir ant*laşmayla geri dönmeye zorlandıklarında oraya, umreye gitmekte olan müşrik bir grup uğramış. Mekke'ye girmeleri engellenen ashab-ı kiram bunun acısını o müşriklerden çıkarmak istercesine: "Mekke'deki arkadaşları bugün bizi Mescid-: Harâm'a girmekten nasıl alıkoydularsa bunlar da aynı şeyi yapacaklar, gelin şunların haklarından gelelim." demişler de Allah Tealâ bunun üzerine bu âyet-i kerimeyi indirmiştir.[12]

3. Atâ*dan rivayet ediliyor ki Hacca gelenler Harem dışına çıktıklarında kendilerinin hacca geldiği bilinsin de güvende olsunlar diye Harem'deki ağaç kabuklarından gerdanlıklar yapar ve üzerlerinde taşırlardı. Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[13] Katâde'den gelen rivayette fazlalık ola*rak onların Hacca gelişlerinde Semur ağacı kabuklarından, dönüş yolunda da kıldan gerdanlıklar yaptıkları ve bu gerdanlıkları görenlerin onlara dokunmadık*ları zikredilmektedir.[14]

4. İbn Zeyd'den rivayete göre ise Mekke'nin fethi günü bazı müşrikler um*re için telbiye getirerek Ka'be'ye yönelmişler. Müslümanlar: "Bunları Ka'be'ye brakmıyalim, üzerlerine hücum edelim." demişler de bu âyet-i kerime nazil ol*muş.[15]

Bu rivayetlerin muhassalasına göre âyet-i kerime ya Umretu'1-Kazâ (Hicre*tin yedinci senesi Zilkade ayında), ya da Mekke'nin fethi senesi (Hicretin seki*zinci senesi Ramazan ayında) nazil olmuştur ve müfessirler arasında kabul gö*ren bu ikincisidir.[16]

***

3. Ölü, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlananlar; canlan çıkmadan evvel kestikleriniz müstesna olmak üzere boğularak, vurularak yuvarlanarak veya süsülerek ölen, yırtıcı hayvanlar tarafından parçalananlar ile dikili taşlar üzerine kesilenler ve fal oklarlyla kısmet aramanız size haram kılınmıştır. Bunlar fâsıklıktır. Bugün küfredenler sizi dininizden etmekten umutlarım kesmişlerdir. Öyleyse onlardan korkmayın da yalnız Ben 'den korkun. Bugün dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm 'dan razı oldum...

Bu âyet-i kerimenin nüzulü vakti olarak zikredilenler arasında meşhur ola*nı "Hicretin onuncu senesi Veda haccında Hz. Peygamber Arafat'ta bir cuma günü olan Arafe günü ikindiden sonra Adbâ' adlı devesi üzerinde vakfe yapar*ken nazil oldu." Rivayetidir.[17] Hz. Peygamber (sa) bu âyet-i keri*menin inmesinden sonra İbn Cureyc'den rivayete göre 81 veya 82 gün daha ya*şamış ve bu âyet-i kerimeden sonra artık teşrîî başka bir âyet de inmemiştir.[18]

Suddî'den rivayette o şöyle demiştir: "Bugün dininizi kemale erdirdim, ü-zerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'dan razı oldum." âyet-i kerimesi Arafe günü nazil olmuştur. Bundan sonra helâl ve haram nâziî olmamış ve Hz. Peygamber o hacdan dönüşünde vefat etmiştir. Esma bint Umeys şöyle anlatıyor: O veda haccında Allah'ın Rasûlü (sa) ile birlikte haccet*tim. Biz yürürken ve Allah'ın Rasûlü biniti üzerindeyken birden Cibril O'na tecelli etti ve biniti, Efendimiz'e inmekte olan Kur'ân'ın ağırlığına dayanamıyarak çöktü. Ben Allah'ın Rasûlü'ne geldim ve kendi üzerimdeki bir bürdeyi Efendimiz'in üzerine örttüm[19]. Esma bint Umeys'ten bo âyetin nüzul vakti olarak rivayet edilen bilgi Esma bint Yezîd'den Mâide Sûresi ile ilgili olarak rivayet edilmekte ve "Adbâ adlı devesinin üzerinde iken nazil olduğu ve vahyin ağırlığından devenin bacaklarının neredeyse kırılacağı" ayrın*tılarına da yer verilmektedir. Ancak burada Mâide Sûresi ile kastedilenin Mâide Sûresinden sadece bu âyetin olması da ihtimal dahilindedir ve esbâb-ı nüzule dair rivayetlerde bunun emsali pek çoktur. İbn Abbâs'tan gelen bir rivayette de bu âyetin nazil olduğu gün pazartesi olarak gösterilip: "Peygamberiniz (sa) Pa*zartesi günü doğdu, hicrette Mekke'den Pazartesi günü çıktı, Medine'ye Pazar*tesi günü girdi ve Mâide Sûresinden "Bugün dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'dan razı oldum." âyeti Pa*zartesi günü nazil oldu." Denilmektedir.[20]

Târik ibn Şihâb'dan rivayette o şöyle demiştir: Bir yahudi Hz. Ömer'e: Bugün dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size ün olarak İslâm'dan razı oldum." âyet-i kerimesi nazil olduğu sırada: "Biz . ahudiler topluluğu böyle bir âyetin indiği günü bilseydik o günü kendimize bayram edinirdik." demişti. Hz. Ömer: "Bu âyetin nazil olduğu günü, nazil ol*duğu saati ve o nazil olduğu esnada Rasûl-i Ekrem'in nerede olduğunu çok iyi ?üiyorum; Bu âyet-i kerime biz, Arafe günü Allah'ın Rasûlü ile Arafat'ta iken • e O, vakfe yaparken nazil oldu." dedi. Yine Hz. Ömer'den gelen başka bir ri*vayette onun: "Arafatta bir cuma gecesi nazil oldu." dediği nakledilmektedir.[21]

Hadisin Buharı'deki rivayetinde de.Hz. Ömer'in: "Ben bu âyetin nerede nâzı i olduğunu, Arafe günü nazil olduğunda Rasûlullah'ın nerede olduğunu çok iyi biliyorum. Vallahi biz de Arafe'de idik." dediği kaydedilirken o günün cuma olup olmadığında râvî Süfyân'ın şüphesine de yer verilmektedir. Müslim'deki rivayetlerde ise Cuma günü olduğu tasrih edilmiştir. Tirmizî'deki rivayette ise Bayram günü" fazlalığı vardır. Ancak bu rivayet Tirmizî tarafından "hasen ğarîb" olarak değerlendirilmiştir.[22]

Taberî bu rivayetlerden Hz. Ömer'den gelen "Arafat'ta, Arafe günü, Cuma günü nazil oldu." kavlini senedi daha sahih olduğu için tercih etmektedir.[23] Bu, sadece Hz. Ömer'den değil; aynı zamanda Hz. Ali, Muaviye ibn Ebî Sufyân, İbn Abbâs, Semure ibn Cundeb'den ve mursel olarak da Şa'bî, Katâde, Şehr ibn Havşeb ve daha birçok imamdan rivayet edilmiştir.[24]

Bu rivayetler yanında "Bugün küfredenler sizi dininizden etmekten umutla*rım kesmişlerdir." kısmında kastedilen günün hangi gün olduğu konusundaki ihtilâflarla birlikte bu âyet-i kerimenin kastedilen o günde nazil olduğu ve o gü*nün de Mekke'nin fethi günü (Hicretin sekizinci yılı Ramazan ayında, Rama*zan'in bitmesine sekiz gün kala,[25] olduğuna dair İbnu's-Sâib ve Mücâhid'den bir rivayet varsa da[26] meşhur ve sahih olanı daha önce verilen rivayetlerdir.

İbn Cureyc der ki: "dikili taşlar üzerine kesilenler ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılınmıştır." âyet-i kerimesindeki "Nusub" put demek de*ğildir. Putlar, kendilerine suret verilip üzerine nakış yapılanlardır. Nusub ise bir takım taşlardır ki Ka'be'nin çevresine dikilmişlerdi. Sayılarının 360 olduğu söy*lenir. Bir rivayette bunlardan 300'ünün Huzâa'ya ait olduğu söylenir. Câhiliye halkı kurban kestiklerinde kurbanların kanlarını bu taşlara sürer, kurban etlerini bu taşlar üzerine koyarlardı. İslâm gelince ashab-ı kiram: "Ey Allah'ın elçisi, câhiliye halkı Ka'be'ye, onun etrafındaki dikili taşlara kan sürerek ta'zimde bu*lunurlardı. Ka'be'ye ta'zime biz elbette onlardan daha lâyığız. Biz de kurbanla*rımızın kanlarından Ka'be'ye sürmeyelim mi?" diye sordular. Hz. Peygamber bunu yasaklamadı da hemen peşinden Allah Tealâ "Hiçbir zaman onların ne kanları, ne etleri Allah'a ulaşacak değildir..." (Hacc, 22/37) âyet-i kerimesini İndirdi.[27]

4. Sana, kendilerine neyin helâl kılındığını soruyorlar. De ki: Size bütün iyi ve temizler helâl kılındı. Allah'in size öğrettiği ile alıştırıp öğrettiğiniz avcı hay*vanların sizin için tuttuklarınıyeyin ve üzerine Allah'ın adını anın ve Allah'tan takva üzere olun. Allah, hesaba çekmesi çok çabuk olandır.

Bu âyet-i kerîmenin nüzul sebebinde başlıca iki rivayet vardır. Bunlardan birisinde olay köpeklerin öldürülmesi etrafında, ikincisinde de av köpeklerinin yakalayıp sahiplerine getirdikleri av etrafında cereyan etmektedir:

l. Muhammed ibn Ka'b el-Kurazî'den rivayete göre Hz. Peygamber (sa) köpeklerin öldürülmesini emredince ashabı bütün köpeklerin öldürülmesi gere*kip gerekmediğini, bu emrin istisnası olup olmadığını öğrenme sadedinde "Ey Allah'ın elçisi, bu ümmetten, yani köpeklerden bize helâl kılınan var mı?" diye sormaları üzerine "Sana, kendilerine neyin helâl kılındığını soruyorlar..." âyet-i kerimesi nazil olmuştur. İkrime'den bu konuda gelen rivayet biraz daha ayrıntılı ve Hz. Peygamber (sa)'e bu konuda soru soranların isimleri de veriliyor: Allah'ın Rasûlü (sa) kö*peklerin öldürülmesini emrettiğinde ashabı köpekleri Öldürmeye başladılar. Me*dine içindeki bütün köpekleri öldürdükten sonra Medine dışına da çıktılar ve köylerdeki (el-Avâlî) köpekleri de Öldürmeye başladılar. Bunun üzerine ashabdan Asım ibn Adiyy, Sa'd ibn Hayseme ve Uveym ibn Sâide Hz. Pey*gamber (sa)'in yanına geldiler ve: "Ey Allah'ın elçisi, bunlardan (köpeklerden) bize helâl kılınan yok mu?" diye sordular da "Sana, kendilerine neyin helâl kı*lındığını soruyorlar..." âyet-i kerimesi nazil oldu.[28]

Müslim'deki bir rivayetten de Hz. Peygamber (sa)'in, köpekleri öldürme emrinin sebebini öğrenmekteyiz. İbn Abbâs'ın ÜmmüM-Mü'minm Meymûne'den rivayetine göre Hz. Peygamber bir sabah hüzünlü kalkmış Meymûne: "Ey Allah'ın elçisi, bugün sizi üzüntülü görüyorum, neden?" diye sormuş. Hz. Peygamber (sa): "Cibril, dün gece bana geleceğini va'detmişti, ama gelmedi. Allah'a yemin ederim ki o bana olan va'dindçn dönmez" buyurmuş ve. o günü o şekilde üzüntülü olarak geçirmiş. Sonra aklına odada bir köşede bir örtünün altında gördüğü küçük bir köpek eniği gelmiş ve onun ev dışına çıka*rılmasını emretmiş, sonra eline bir miktar su alıp o köpek eniğinin bulunduğu köşeye serpmiş. Akşam olunca Cibril gelmiş ve Efendimiz (sa) ona: "Dün bana geleceğini va'detmiştin." demiş. Cibril: "Evet va'detmiştim ama biz, içinde köpek ve resim olan eve girmeyiz." demiş. Sabah olunca da Hz. Peygamber kö*peklerin öldürülmesini emretmiş. Hattâ sadece şehirdeki köpekleri değil küçük bahçelerde bulunanlarının da öldürülmelerini emretmiş, sadece büyük, yani sa*hibi tarafından köpeği olmadan korunamıyacak kadar büyük bahçelerdeki kö*pekleri bıraktırmış.[29]

Ebu Râfi'den gelen bir rivayette de Hz. Peygamber (sa)'in, Medine-i Mü*nevvere'de bulacağı bütün köpekleri öldürmekle kendisini görevlendirdiği; İkrime'den gelen bir rivayette de Ebu Rafı'in köpeklen öldürme işini Medine dışına da taşırınca Asım ibn Adiyy, Sa'd ibn Hasme ve Uveymir ibn Sâide'nin Hz. Peygamber (sa)'e gelerek "Ey Allah'ın elçisi, bu öldürülmelerini emrettiğin köpeklerden bize helâl olan bir şey var mı?" diye sordukları ve bunun üzerine bu âyet-i kerimenin nazil olduğu ayrıntılarına yer verilmektedir.[30]

2. Şa'bî kanalıyla Adiyy ibn Hatim et-Tâî'der rivayette o şöyle anlatmış: Rasûlullah (sa)'a bir adam gelip köpeklerle yapılan avı sordu. Efendimiz (sa) ona ne söyleyeceğini bilemedi. Nihayet "Allah'ın size öğrettiği ile alıştırıp öğ*rettiğiniz avcı hayvanların sizin için tuttuklarını yeyin ve üzerine Allah'ın adını anın..." âyet-i kerimesi nazil oldu.[31]

Saîd ibn Cubeyr'den gelen bir rivayette ise Hz. Peygamber (sa)'e av kö*peklerinin tuttuklarından neyin helâl olduğunu soran Tayy kabilesinden Adiyy ibn Hatim ve Zeyd ibnu'l-Muhelhel olup âyet-i kerime onlar hakkında nazil ol*muştur. Bu Zeyd'in adı Zeyd el-Hayl iken Rasûlullah (sa), "Zeyd el-Hayr" ola*rak değiştirmişti. Bu rivayete göre ikisi Hz. Peygamber (sa)'e geldiler ve: "Ey Allah'ın elçisi, biz, köpek ve doğanla avlanan bir topluluğuz. Dir' oğullan ve Huriye oğullan köpekleri (başka bir rivayette Zerîh oğullan köpekleri,[32] yaban ineği, yaban eşeği, ceylan, keler gibi avları yakaladıkla*rında biz bazan o avlar ölmeden yetişir keseriz, bazan da olur ki biz kesmeye yetişmeden köpek o avı öldürür. Şimdi ise ölü etini Allah haram kıldı. Av kö*peklerinin ve doğanların bizim için yakaladıklarından bize helâl olan nedir?" diye sordular da "Sana, kendilerine neyin helâl kılındığını soruyorlar..." âyef~i kerimesi nazil oldu.[33] Buna göre âyet-i kerimenin nüzu*lü, ölü vs. muharrematın zikredildiği aynı Sûrenin üçüncü âyetinin inişinin akabindedir.[34]

5. Bugün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitab verilmiş olanların yemekleri size helâl kılındı. Sizin yemekleriniz de onlara helâldir Mu minlerden namuslu ve hür kadınlar ile sizden Önce kendilerine kitab verilmiş olanlardan namuslu ve hür kadınlar zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın ve mehirlerini verdiğinizde size helâldir. Kim de imanı inkâr ederse yaptıkları boşa gitmiştir ve o, âhirette hüsrana uğrayanlardandır.

Katâde der ki: Bazı müslümanlar: "Bizim dinimizden başka bir din üzerelerken onların kadınları ile nasıl evlenelim ki?" dediler de Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[35]

"Kim de imanı inkâr ederse yaptıkları boşa gitmiştir ve o, âhirette hüsrana uğrayanlardandır." kısmının nüzul sebebi olarak Ebu Salih kanalıyla İbn Abbâs'tan naklediliyor ki Allah Tealâ bu âyet-i kerimenin baş kısmında kitab ehli kadınları ile evlenme ruhsatı verince kitab ehlinden kadınlar: "Eğer Allah Tealâ bizden razı olmamış olsaydı mü'min erkeklerle evlenmemizi mubah kılmazdı." demişler. Müslümanlar da: "Onlar bizim dinimiz üzere değilken onlarla nasıl evleniriz!?" demişler ve "Kim^e imanı inkâr ederse yaptıkları boşa gitmiştir ve o, âhirette hüsrana uğrayanlardandır." kısmı bunun üzerine nazil olmuş.[36]

6. Ey iman edenler, namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın başınıza da mesnedin ve topuklarınıza kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüb iseniz hemen gusledip iyice temizlenin. Eğer hasta olduysanız veya yolculukta iseniz, yahut heladan gelmişseniz veya kadınlara yaklaştınız da su bulamadıysanız temiz bir toprakla teyemmüm edin; yüzlerinizi ve ellerinizi onunla meshedin. Allah size zorluk vermek istemez, fakat sizi temizlemek, üzerinize olan nimetini tamamlamakister^ Tâ ki O 'na şükredesiniz.

Buna "Vudû' âyeti=Abdest âyeti" de 'Teyemmüm âyeti" de denilmiştir. Meşhur olan birincisidir. Daha önce Nisa Sûresinde (Nisa, 4/43 âyetinin nüzul sebebinde) geçtiği üzere o âyete 'Teyemmüm âyeti" denilmektedir. Bazı riva*yetlerde 'Teyemmüm âyeti" denilip de âyet-i kerimenin lâfzı verilmediği için bazı âlimler bununla Nisa 43 âyetinin kastedildiğini zannetmişlerdir. Bu yüzden teyemmüm hükmünün inmesine sebep olan Hz. Aişe'nin gerdanlığını kaybet*mesi hadisesi birçok eserde ve tefsirde Nisa Sûresinin 43. âyetinde zikredilmiş*tir.

Biz de bu âyet-i kerimedeki teyemmümle İlgili kısmın nüzul sebebini, te*yemmümün ilk geçtiği yer olan Nisa 43'te geniş olarak verdiğimizden burada tekrarına gerek görmüyoruz. Burada da sadece Humeydî'nin Musned' indeki şu kısa rivayetle yetindim:

Humeydî'nin... Hz. Aişe'den rivayetine göre Ebvâ* gecesi gerdanlığı dü*şüp kaybolmuştu. Allah'ın Rasûlü (sa) iki kişiyi gerdanlığı aramaya gönderdi. Namaz vakti girdiğinde yanlarında su yoktu ve ne yapacaklarını da bilmiyorlarda da teyemmüm âyeti nazil oldu.

Üseyd ibn Hudayr (Hz. Aişe'ye) dedi ki: "Allah senin hayrını versin! Başı*na hoşlanmiyacağın bir iş gelip de Allah'ın sana bir çıkış yolu vermediği, müslümanlara da hayırlı kılmadığı hiçbir iş yok."[37]

Ancak, Hz. Aişe'nin gerdanlığının kaybolması hadisesinin de iki kere meydana geldiğini; bunlardan birincisinin İfk ehlinin iddiaları ile namuslu ka*dınlara zina iftirasında bulunanlara had uygulanmasını getiren âyetlerin inmesi*ne, ikincisinin de bu teyemmüm ruhsatını getiren Maide 6 âyet-i kerimesinin inmesine sebep olduğunu da hatırlatmadan geçmemeliyiz. Nitekim Taberânî'nin Abbâd ibn Abdullah ibnu'z-Zubeyr kanalıyla Hz. Aişe'den rivayetle tahric ettiği bir haberde bu açıkça belirtilmektedir. Bu haberde Hz. Aişe şöyle anlatıyor: Gerdanlığımın kaybolduğu ve İfk ehlinin attıkları iftiralarla bunu takip eden olaylardan sonra yine bir defasında başka bir gazvede Hz. Peygamber (sa) ile birlikte sefere çıkarılmıştım. Yine gerdanlığım düştü ve insanlar, onu aramak üzere hapsolundu, bulundukları yerden ayrılamadılar. Ebu Bekr bana: "Kızcağı*zım, her stferde insanlara yük ve belâ oluyorsun." dedi. Bunun üzenine Allah Tealâ teyemmümle ilgili ruhsatı indirdi de Ebu Bekr: "Hiç kuşkusuz sen çok mübareksin." dedi.[38]

Suyûtî, bu rivayeti verdikten sonra iki hususa tenbihte bulunma ihtiyacı hissediyor ki lüzumuna ve faydasına binaen biz de buraya almayı uygun görü*yoruz:

Birincisi: Buharı, Teyemmüm hükmünün inmesine sebep olan hadiseyi zikrettikten sonra bu hadise üzerine başka rivayetlerde "teyemmüm âyeti nazil oldu." diye zikredilen âyetin Mâide âyeti olduğunu açıkça belirtmektedir.

İbn Abdilberr ise: "Bu, biraz karışık bir durumdur ve hastalığının ilâcını da bulamadım. Çünkü Hz. Aişe'nin bu iki âyetten (Nisa, 43 ve Mâide 6) hangisini kastettiğni bilmiyoruz. İbn Batal der ki: Bu (Hz. Aişe'nin kastettiği) Nisa Süre*sindeki âyettir. Çünkü Mâide Süresindeki âyet "Abdest âyeti" olarak bilinmek*tedir. Halbuk Nisa Süresindeki âyette abdestten hiç bahsedilmemektedir. O hal*de ona "teyemmüm âyeti" denilmesi daha uygundur. Vahidî de bu hadiseyi Nisa Süresindeki âyetin nüzul sebebinde zikretmektedir. Ancak Buhârî'nin, burada kastedilenin Mâide Süresindeki âyet olduğuna meyletmesi doğru olandır. Çünkü verdiği rivayette bu husus açıkça ifade edilmiş ve "Ey iman edenler, namaza kalktığınızda.-.." âyeti nazil oldu." denilmiştir.

İkincisi: Hadis-i şerif abdestin, bu âyet-i kerime inmeden Önce de vacip ol*duğuna delâlet etmektedir. Bu sebepledir ki sahabe-i kiram, su olmıyan bir yer*de konaklayıp kaybolan gerdanlık yüzünden oraya adeta hapsolunmalarını bü*yük görmüş, önemsemiş ve yine bu sebepledir ki Hz. Ebu Bekr kızını azarlamış; "İnsanları burada hapsettin, su başında da değiller, yanlarında su da yok." de*miştir.

İbn Abdilberr der ki: Bütün Meğâzî âlimlerince malûmdur ki Hz. Peygam*ber (sa), namazın farz kılınmasından itibaren hiç abdestsiz namaz kılmamıştır. Bunu ancak bilgisiz olan ya da inatçı bir inkarcı reddeder. Burada akla şöyle bir soru geliyor: O halde daha önceden fiilen abdest varken, bir çeşit abdest âyeti olmaksızın abdest hükmü uygulanırken daha sonra abdest âyetinin inmesindeki hikmet nedir? Buna şöyle cevap verilebilir: Bunun hikmeti abdestin farzıyetinin Kur'ân'da okunan bir vahiyle olmasıdır. Ya da şöyle denilebilir: Ayet-i kerime*nin baş kısmı (abdest hükmünün bulunduğu kısım) abdestin farz kılınması za*manında inmiş, kalan kısmı, yani teyemmümle ilgili hükmün bulunduğu kısım ise daha sonra bu olay üzerine (Hz. Aişe'nin gerdanlığının ikinci kez kayboldu*ğu hadise üzerine) inmiştir. Ancak bu cevaplardan birincisi daha uygun gibi görünmektedir. Çünkü abdestin farz kılınması Mekke'de olmakla birlikte âyet-i kerime (bütün olarak) Medine'de nazil olmuştur.[39]

8. Ey iman edenler, adaleti gözeten şahidler olun ve bir topluluğa karşı o-lan kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adaletli davranın ki bu; takvaya en yakın olan davranıştır. Allah'tan takva üzere olun; hiç şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızdan hakkıyla haberdardır.

1. Bu âyet-i kerimenin, Hz. Peygamber'i öldürmeye kasteden yahudiler hakkında nazil olduğu rivayet edilmektedir. Ancak Abdullah ibn Kesîr'den ge*len iki rivayetin birinde Efendimiz'i öldürmeye kasteden Hayber yahudileri hakkında indiği belirtilirken yine ondan gelen ikinci rivayette aralarındaki bir antlaşmaya istinaden bir diyet konusunda yardımlarım istemeye gittiğinde Nadir oğullan yahudilerinin Hz. Peygamber (sa)'i öldürmeye kastetmeleri üzerine in*diği kaydedilmektedir.[40] Ancak neticede mü'minlerin, her iki halde de haklarında adaletli davranmaları emredilen muhatablar yahudiler olduğuna göre iki rivayet arasında çelişki yok demektir.

2. Râzî burada "Bu âyet-i kerime, müslümanları Mescid-i Harâm'dan alakoyan, Mescid-i Harâm'a girmelerini engelleyen Kureyş hakkında nazil ol*du." şeklinde ikinci bir görüş daha zikretmekle birlikte bu görüşün kime ait ol*duğunu belirtmemiştir.[41] Râzî'deki bu nüzul sebebine Hasan-ı Basrî'den gelen: "Kureyşliler, Hz. Peygamber (sa)'i öldürmesi için birisini göndermişlerdi. Allah Teaiâ, Rasûlü'nü bundan haberdar etti ve bu âyet-i kerime ile bunu takip eden âyet nazil oldu."[42] şeklinde*ki bir rivayet bir Ölçüde açıklık getirmekte ve onu tahsis etmektedir.

3. Daha önce bu sûrenin ikinci âyetinin nüzul sebebinde geçen ve Zeyd ibn Eşlem'den gelen rivayette anlatılan hadise Suyûtî tarafından bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi olarak zikredilmektedir. Bu rivayette şöyle deniliyor: Hz. Peygam*ber (sa) ve ashabı Hudeybiye'de müşrikler tarafından Mekke-i Mükerreme'ye sokulmayıp bir antlaşmayla geri dönmeye zorlandıklarında oraya, umreye git*mekte olan doğudan gelen müşrik bir grup uğramış. Mekke'ye girmeleri engel*lenen ashab-ı kiram bunun acısını o müşriklerden çıkarmak istercesine: "Mek*ke'deki müşrikler bugün bizi Mescid-i Harâm'a girmekten nasıl alı koydu larsa, gelin biz de bunların Mescid-i Harâm'a girmelerini engelleyelim" demişler de Allah Tealâ bunun üzerine bu âyet-i kerimeyi indirmiştir (Suyûtî, Uîbâbu'n-Nukûi; ı,î34). Buna göre âyet-i kerime Hicretin altıncı yılı sonlarında (Zilkade ayında), Hudeybiye musalahası sırasında nazil olmuş olmalıdır.[43]

11. Ey iman edenler, Allah 'in üzerinize olan nimetini hatırlayın. Hani bir kavim size el uzatmıya kalkışmıştı da onları ellerini üzerinizden geri çekmişti. Allah'tan takva üzere olun ve mü'minler Allah'a tevekkül etsinler.

Bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi olarak iki hadise nakledilmektedir ki iki*sinde de Hz. Peygamber (sa)'e bir tecavüz girişimi vardır:

l. İbn İshâk'ın ... Câbir ibn Abdullah'tan rivayetine göre Muhârib oğulla*rından Gavres (Ğûres, Gavrek, Guveyris rivayetleri de vardır) adında birisi kavmi Muhârib ve Gatafan'dan bazılarına: "Sizin için Muhammed'i Öldürüve-reyim mi?" demiş. "Bunu nasıl yapacaksın?" demişler, "Ona gizlice yaklaşaca*ğım ve onun haberi olmadan üzerine saldırıp Öldüreceğim." demiş.Allah'ın Rasûlü (sa)'ne sinsice yaklaşmış, Efendimiz (sa)'in kılıcı kucağında oturuyor imiş. Birden uzanıp Efendimiz (sa)'in kılıcını ele geçirmiş ve salliyarak yak*laşmış: "Ey Muhammed, benden korkuyor musun?" demiş. Efendimiz: "Hayır, senden niye korkayım?" buyurmuş. "Neden korkmıyasın? Elimde kılıç var." demiş. Efendimiz (sa): "Hayır, korkmuyorum, Allah beni senden korur." bu-yurmuş. Gavres hamle edince Efendimiz (sa)'e yaklaşması engellenmiş ve Hz. Peygamber (sa)'e kılıcını iade etmiş. Kılıcı alan Hz. Peygamber: "Şimdi söyle bakalım seni benden kim koruyacak?" buyurmuş da Gavres: "Sen, insanların cezalandırmada en hayırlısı-ol." demiş. Efendimiz ona İslâm'ı arzettiyse de ka*bul etmemiş ve "Sadece seninle savaşmamaya, seninle savaşanlarla birlikte ol*mamaya söz veririm." demiş ve Efendimiz de onu cezalandırmayıp salıvermiş ve bu hadise üzerine Allah Tealâ "Ey iman edenler, Allah'ın üzerinize olan ni*metini hatırlayın. Hani bir kavim size el uzatmıya kalkışmıştı da onların ellerini üzerinizden geri çekmişti..." âyetini İndirmiş[44] Müslim'deki Câbir ibn Abdullah rivayetinde Hz. Peygamber (sa)'in kılıcı kucağında uyuduğu ifadesi yerine "Kılıcını bir ağaç dalına astığı" kaydedilirken Gavres'in: "Şimdi seni benden kim koruyacak?" sorusuna Hz. Peygamber (sa)'in: "Allah" cevabı üzerine Gavres'in, kılıcını kınına koyarak olduğu yere oturakaldığı" ifade edilmekte ve hadise yerinin Zâtu'r-Rikâ' olduğu tasrih edilmektedir (Müslim, Fedâii, 13,14). Kurtubî, Hz. Peygamber (sa) tarafından serbest bırakılan Gavres'in, kabilesine dönünce "Size, insanların en hayırlısının yanından geliyorum." dediğini de kaydeder.[45] Katâde'den gelen rivayette Gavres'e, Hz. Peygamber (sa)'i öldürme işi, kabilesi tarafından havale edilmiştir (Taberî, age. vi,94). Ebu Hatim ve Vâkıdî, Hz. Peygam-ber'e saldırmaya kalkışan bu kişinin adını Du'sûr ibmı'l-Hâris olarak verip sonra müslüman olduğunu kaydetmektedirler (Kurtubî, age. vi,74). Hadisenin müslim'deki rivayetinde olayın Necd tarafına (Gatafan kabilesi de Necd tara-fındadır) yapılan bir gazvede meydana geldiği kaydedilirken âyetin nüzulüne temas edilmemektedir.[46]

Bu hadise hicretin dördüncü senesi gazvelerinden Gatafan kabilelerinden Muhârib ve Sa'lebe oğulları üzerine gerçekleştirilen Zâtu'r-Rıkâ' gazvesi sıra*sında Batnu Nahle'de meydana gelmiştir. Buna göre âyet-i kerime hicretin dör*düncü senesi nazil olmuş demektir. Hadise, ayrıntılarda küçük farklarla daha önce Nisa, 4/101-102 âyetlerinin nüzul sebebinde de geçmişti.

2. Yine ibn İshak'ın... Yezîd ibn Rûmân'dan rivayetine göre bu âyet-i keri*me Gavres hakkında değil, Nadîr oğullarının kardeşi Amr ibn Cihâş ibn Ka'b'ın Hz. Peygamber (sa)'i öldürmeye kalkışması üzerine nazil olmuştur.[47]

İbn Hişâm'ın kısa olarak verdiği bu ikinci nüzul sebebi Taberî tarafından biraz daha geniş olarak şöyle naklediliyor: Asım ibn Ömer ibn Katâde ve Ab*dullah ibn Ebî Bekr'den rivayette onlar şöyle anlatıyorlar: Allah'ın Rasûlü (sa), Amr ibn Umeyye ed-Damrî tarafından öldürülen iki Amir'linin diyeti konusun*da yardımlarını istemek üzere Nadîr oğullarına gitmişti. Efendimiz onlara gelin*ce birbirleriyle yalnız kalıp "Muhammed'i öldürmek için bundan daha iyi bir fırsat asla elinize geçmiyecek. Birisine emredin, onun yanında durduğu evin damına çıksın, üzerine bir kaya yuvarlasın da bizi şu adamdan kurtarıp rahata erdirdin." dediler. Amr ibn Cihâş ibn Ka'b, söyleneni yapmak üzere kalktığında Hz. Peygamber (sa)'e yahudilerin bu suikastlerinin haberi geldi de oradan ayrıl*dı. İşte bunun üzerine Allah Tealâ "Ey iman edenler, Allah'ın üzerinize olan nimetini hatırlayın. Hani bir kavim size el uzatmıya kalkışmıştı da onları ellerini üzerinizden geri çekmişti..." âyetini indirdi.[48]

Bu konudaki İkrime rivayeti olayı anlatmaya ilgisi itibariyle Bi'ru Maûne vak'asından başlıyor ve biraz daha ayrıntılı, şöyle ki: Allah'ın Rasûlü (sa) Neccâr oğullarından ve ashabın alemdarlarından el-Munzir ibn Amr el-Ansârî'yi muhacir ve ansardan oluşan 30 kişilik (40 ve yetmiş kişi oldukları rivayetleri de vardır.) bir grubun başına geçirip (Amir oğullarına) muallim ola*rak göndermişti. Amir oğullan sularından (kuyularından) olan Bi'ru Maûne'de Amir ibnu't-Tufeyl ibn Mâlik'in bunlar üzerine hücum etmesiyle aralarında çı*kan çatışmada üçü hariç hepsi öldürüldü. Bu üç kişi de kaçıp kaybolan bir binitlerini aramak üzere gruptan ayrılanlardı. Bu üç kişiden biri olan Haram ibn Mi Ihan da saldırganlar tarafından yakalanıp öldürülmüş, diğer ikisi kaçmayı başarmıştı. Bunlar Medine'ye dönerlerken Suleym oğullarından iki kişiye rast*layıp onları da Amir oğullarından zannederek öldürmüşlerdi. Suleym oğullan ise Hz. Peygamber (sa)'le antlaşmalı olup düşman değillerdi. Daha sonra Suleym oğullarından bu öldürülenlerin yakınları Medine-i Münevvere'ye gele*rek Hz. Peygamber (sa)'den o iki kişinin diyetini istediler. Hz. Peygamber (sa) de bu ikisinin diyetini ödemede kendilerine yardımcı olmalarını istemek üzere Nadîr oğullarına gitmeye karar verdi. Yanına Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali, Talha ve Abdurrahman ibn Avf i alarak Nadîr oğullarına geldi ve Ka'b İbnu'l-Eşref ve Nadîr oğullan yahudilerinin bulunduğu yere girdiler. Onlar konuşur ve Efendimiz (sa)'i "Biraz bekleyin, size bir yemek yapıp ikram edelim." diyerek oyalarken diğer bir takım yahudiler (Huyey ibn Ahtab ve arkadaşları,[49] de Efendimiz (sa)'i öldürmek üzere bir suikast plânı hazırlamakla meşguldüler. Hemen Cibril gelerek yahudilerin Efendimiz (sa)'e suikastle onu öldürmeye kastetmekte ittifak ettiklerini haber vermekle Efendi*miz (sa) hemen oradan ayrıldı ve Hz. Ali'ye: "Ashabından kim kendisinin nere*de olduğunu sorarsa aceie Medine-i Münevvere'ye dönmeleri"ni söylemesini emretti. Hz. Ali, Efendimiz (sa)'in bu emrini orada bulunanlara tebliğle o da sonuncularıyla birlikte Medine-i Münevvere'ye döndü. İşte Allah Tealâ'nın "İç*lerinden pek azı müstesna daima hainliklerini görürsün, (âyet: 13) kavli budur. Sonra Allah'ın Rasûlü (sa) Nadîr oğullan üzerine sefer edip onları kalelerinden indirdi Ve yurtlarından sürgün etti.[50]

İbn İshâk'tan gelen rivayette ise Efendimiz (sa), ashabına bir şey söyle*meden Nadîr oğulları yurdundan sür'atle ayrılmış, bir süre onun dönmesini bek*leyen ashabı da oradan ayrılarak Medine-i Münevvere'nin yolunu tutmuşlar ve yolda rastladıkları birisinden Efendimiz'in Medine'ye döndüğünü öğrenmişler*dir.[51] Taberî, bu rivayetleri verdikten sonra Nadîr oğulları yahudilerinin, Efendimiz (sa)'in canına kastetmeleri üzerine nazil oldu*ğu rivayetini tercih etmektedir. Bu tercihte bu âyet-i kerimeyi takip eden âyet*lerde de yahudilerden bahsedilmesi etkili olmuş görünüyor. Nitekim İbn Atıyye de böyle söylemektedir.[52] Bi'ru Ma'ûne ve Nadîr oğulları gazvesi hicretin dördüncü yılı olaylarından olduğundan bu rivayete göre de âyet-i keri*me hicretin dördüncü yılında nazil oîmuş demektir.[53]


15. Ey ehl-i kitab, size Rasûlümüz gelmiştir. Kitabdan gizlemekte olduğunuz şeylerin çoğunu size beyan eder, çoğundan da geçiverir. Gerçekten Allah 'tan size bir nâr ve bir kitab-ı mübîn gelmiştir.

16. Allah onunla, rızasını gözetenleri selâmet yollarına iletir. İzniyle onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola hidayet eyler.

İkrime'den "Ey ehl-i kitab, size Rasûlümüz gelmiştir. Kitabdan gizlemekte olduğunuz şeylerin çoğunu size beyan eder..." âyeti hakkında rivayete göre o şöyle anlatıyor: Yahudiler, recm'i sormak üzere Hz. Peygamber (sa)'e gelmişler ve bir evde toplanmışlardı. Allah'ın Rasûlü (sa): "İçinizde en bilgiliniz kim?" diye sordu. İçlerinden İbn Sûriyâ adındaki birini işaret ettiler. "En bilgilileri sen misin?" diye sordu. Onun: "Dilediğini sor." demesi üzerine: "Onların en bilgilisi sen misin?" diye sorusunu tekrarladı. O: "Onlar öyle sanıyorlar." dedi. Efendimiz (sa) "Musa'ya Tevrat'ı indiren, dağı üzerlerine kaldıran ve onlardan ağır ağır sözler alan Allah adına doğru söyleyeceğine" dair söz aldıktan sonra recmin Tevrat'ta olup olmadığını sordu da İbn Sûriyâ şöyle dedi: "Bizim kadınlarımız çok güzel kadınlardı ve zina sebebiyle bizde (zina eden kadınları recmederek) öldürme çoğalmıştı. Bunun üzerine zina eden kadınlarımızı zina cezası olarak öldürmek yerine onlara yüz sopa vurmak ve saçlarını traş etmekle yetindik." dedi. Efendimiz (o iki yahudinin) recmedilerek öldürülmesini emretti ve Allah Tealâ onlar hakkında Ey ehl-i kitab, size Rasûlümüz gelmiştir. Kitabdan gizlemekte olduğunuz şeylerin çoğunu size beyan eder..." âyetini indirdi.[54]

18. Yahudiler ve hristiyanlar: "Biz, Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz." dediler. De ki: "Öyleyse günahınızdan dolayı size neden azâb ediyor? Hayır, siz O'nun yarattıklarından bir beşersiniz. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azâb eder. Göklerin, yerin ve ikisi arasındakiler in hükümranlığı Allah'ındır ve O 'nadir dönüş.

Saki ibn Cubeyr veya Iknmenm İbn Abbâs lan rivayetlerinde o şöyle anla*tıyor: Nu'mân ibn Adâ (veya âsâ, hak: Atûsî, age. vuoo), Bahrî ibn Amr ve Şâs i» Adiyy adlı yahudiler Hz. Peygamber (sa)'e gelip onunla konuştular. Efendimiz de onlarla konuşup kendilerini Allah'a, Allah'ın hak dinine davet edip onları Allah'ın azabı ile uyardı. Onlar da aynen hristiyanlar gibi "Ey Muhammedr dediler, "Bizi ne ile korkutuyorsun? Bizler Allah'ın oğullan ve sevgilileriyiz:* İşte bunun üzerine Allah Tealâ onlar hakkında, sonuna kadar olmak üzere "Ya*hudiler ve hristiyanlar: "Biz, Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz." dediler..." âye*tini indirdi.[55] İbn İshak'ın İbn Abbâs'tan rivayetinde bu yahudilerin isimleri Nu'man ibn Kusayy, Bahr ibn Amr ve Şâs ibn Adiyy şek*lindedir.[56]

Tevrat'da Allah Tealâ: "Ey bilginlerim (hahahlarım) ve ey elçilerimin oğullan!" demişken değiştirip "Ey dostlarım ve ey oğullarım!" yazdılar. Allah Tealâ, onların bu iddialarında (Allah'ın dostları ve oğullan oldukları İddiasında) yalancı olduklarını bildirmek üzere "Yahudiler ve hristiyanlar: Biz Allah'm oğulları ve dotlarıyız. dediler. De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı size neden azâb ediyor?..," âyetini İndirdi.[57]

19. Ey ehl-i kitab, peygamberlerin arkasının kesildiği bir dönemde gerçekten size bu Rasûlümüz gelmiştir. Size gerçekleri beyan ediyor ki "Bize bir müjdeci ve uyarıcı gelmedi." demiyesiniz. Gerçekten o size bir müjdeci ve uyarıcı olarak gelmiştir ve Allah her şeye Kadir 'dir.

Saîd ibn Cubeyr veya İkrime'nin İbn Abbâs'tan rivayetlerinde o şöyle anlatıyor: Muâz ibn Cebel, Sa'd ibn Ubâde ve. Ukbe ibn Vehb, yahudilere: "Ey yahudiler topluluğu, Allah'tan sakının; Allah'a yemin olsun ki sizler, Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Çünkü o gelmezden önce sizler bize onu hatırlatıyor, sıfatlarını bize söylüyordunuz." dediler. İçlerinden Râfi' ibn Harmele (veya Hureymile, bak: Kurtubî, ei-câmiu ü-Ahkâmi'i-Kur'ân, vı,so) ve Vehb ibn Yahuda: "Biz size bunları söylemedik; Allah Musa'dan sonra hiçbir kİtab indirmedi, ondan sonra bir müjdeci ve uyarıcı da göndermedi." dediler de Allah Tealâ "Ey ehl-i kitab, peygamberlerin arkasının kesildiği bir dönemde gerçekten size bu Rasûlümüz gelmiştir. Size gerçekleri beyan ediyor..." âyetini indirdi.[58]



33. Allah ve Rasûlü ile savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa koşanların cezası ancak öldürülmek, asılmak, çaprazlama el ve ayakları kesilmek veya yerlerinden sürülmektir. Bu, onlara dünyadaki bir rüsvaylıktır ve onlara âhirette de çok büyük bir azâb vardır.

l. Enes ibn Mâlik'ten rivayette o şöyle anlatıyor: Ukl (veya Ureyne demiştir) kabilesinden bir grup müslüman olduklarını izhar edip İslâm üzere bîat etmek üzere Hz. Peygamber (sa)'e geldiler ve Medine-i Münevvere'de ikamet etmektelerken karınlarından rahatsız oldular. Allah'ın Rasûlü (sa), onlara Medine dışına çıkmalarını ve şehir dışında bulunan zekât develerinin idrar ve sütlerinden içmelerini emretti, bununla şifa bulacaklarını haber verdi. Medine dışına çıkıp Rasûlullah (sa)'ın dediğini yaptılar ve sağlıklarını kazandılar, sonra da irtidad edip Rasûlullah (sa)'ın zekât develerini gütmekte olan müslüman çobanını öldürdüler ve zekât develerini sürüp götürdüler. Ertesi sabah Hz. Peygamber (sa)'e bu haber ulaşınca hemen peşlerinden bir seriyye gönderdi de gün yeni yükselmişken yakalanıp getirildiler. Allah'ın Rasûlü (sa) emretti de elleri ve ayakları çaprazlama kesildi, gözleri oyuldu ve güneşin altında, çobanları işkence ile öldürdükleri yerin yakınındaki taşlık araziye atıldılar. Susuzluktan kavrulup su istemişler ve onlara su verilmemişti. Ebu Kılâbe der ki: Onlar zekât develerini çalan, zekât develerinin çobanını öldüren, iman ettikten sonra irtidad edip Allah ve Rasûlü ile savaşan kimselerdi. İşte Allah Tealâ bunun üzerine "Allah ve Rasûlü ile savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa koşanların cezası ancak Öldürülmek, asılmak, çaprazlama el ve ayakları kesilmek veya yerlerinden sürülmektir..." âyet-i kerimesini indirdi.

Eyyûb'dan gelen rivayette onların gözlerinin çıkarılması haberi yerine göz*lerine kızgın şişlerden mil çekildiği, el ve ayaklarının kesilip yaralarının, kanla*rının dinmesi için dağlanmadığı kaydı vardır. Enes'den gelen başka bir rivayette Hz. Peygamber (sa)'in, bu katil mürtedlerin peşine saldığı seriyye ile birlikte bir de iz sürücü gönderdiği ve onlara verilen cezanın akabinde Allah Tealâ'nın bu âyet-i kerimeyi indirdiği kaydı vardır. Enes'den gelen başka bir rivayette de o: "Onlardan birisini bizzat ben de gördüm. Susuzluktan belki içinde bir damla su vardır umuduyla yerdeki toprağı (veya taşları) ağzına alıyor, sonra tükürüyordu. Sonunda bu halde öldüler." demiştir.[59]

İbn İshak'ın belirttiğine ve Enes'ten gelen bir rivayete göre Hz. Peygamber (sa)'in, bu mürted katillerin gözlerine kızgın mil çektirmesi ve ellerini ayaklarını çaprazlama kestirmesi; onların, zekât develerinin çobanlarına yaptıklarına karşılık bir kısastır. Onlar, Hz. Peygamber (sa)'in çobanını (veya çobanlarını), ellerini ayaklarını kesmek, gözlerini çıkarmak ve gözlerine diken otları dikmek suretiy*le işkence ederek öldürmüşlerdi. Enes'den gelen rivayetlerin birinde bu mürted katillerin Ukl ve (veya değil) Ureyne'den sekiz kişi (başka bir rivayette dördü Ureyne'den, üçü Ukl'den olmak üzere yedi kişi) olup birsam denilen bir hasta*lığa (Akciğer zarı iltihabı) yakalandıkları; Hz. Peygamber (sa)'in, O'na gelip hastalıklarından şikâyet etmeleri üzerine bir miktar zekât devesini bir çobanla birlikte Medine dışında (şehir havasından çıkıp çöl havası alarak) idrar ve sütle*rinden içmek suretiyle şifa bulmaları için bunlara tahsis edip Medine dışına gönderdiği, peşlerinden gönderilen seriyyenin de ansardan yaklaşık yirmi süvari genç olduğu; Cerîr ibn Abdullah'tan gelen bir rivayette de Hz. Peygamber (sa)'in, kendisini bir grup sahabî ile onları takibe ve yakalamaya gönderdiği, kavimlerinin topraklarına iyice yaklaşmışlarken yakalayıp getirdikleri, Bunlar tarafından öldürülen müslüman çobanın isminin Yesâr olduğu, Hz. Peygam-ber'in onları işkence ile öldürmesi sırasında "su, su!" diye feryatlarına Hz. Pey*gamber (sa)'in: "Ateş, ateş" diye cevap verdiği, Hz. Peygamber (sa)'in onlan işkence ile öldürmesinin Allah Tealâ tarafından hoş görülmeyerek bu âyet-i ke*rimeyi indirdiği, Enes'den gelen bir rivayette de Hz. Peygamber (sa)'in, bunlan öldürdükten sonra ateşte yaktırdığı ayrıntılarına yer verilmektedir.[60]

2. Râzî bu âyetin nüzul sebebinde ikinci bir görüş daha zikreder. Ebu Berze (veya Ebu Bürde) Hilâl ibn Uveymir el-Eslemî, Hz. Peygamber (sa) ile antlaşmalı imiş. "O, Rasûlullah'a ve müslümanlara yardım etmiyecek, ama onlara karşı olanlara da yardım etmiyecek." yani tarafsız olacaktı. Ancak onun yokluğunda kabilesinden bazıları, müslüman olmak üzere Medine-i Münevvere'ye gitmekte iken yanlarına uğrayan Kinâne kabilesinden bazı kimseleri öldürerek mallarını almışlar ve işte âyet-i kerime Ebu Berze'nin kabilesinden bunu yapanlar hakkında nazil olmuş[61] Ancak âyet-i kerimenin nüzulünde meşhur ve sahih olan hadise birincisidir ve bu hadise de hicretin altıncı senesinde vukubulduğuna göre âyet-i kerimenin inmesi de o senede olmalıdır.[62]

3. İbn Ebî Talha'nın İbn Abbâs'tan rivayetine göre ise Hz. Peygamber (sa) ile antlaşmalı olan kitab ehlinden bir kabile, aralarındaki antlaşmayı bozunca Allah Tealâ bu âyet-i kerime ile Rasûlü (sa)'nü, onları, öldürmek veya çaprazlama ellerini ve ayaklarını kesmek suretiyle cezalandırmada muhayyer kılmıştır.[63] Bu rivayet âyet-i kerime için bir nüzul sebebi olmaktan çok âyet-i kerimenin hükmü ile ilgili bir haberdir.[64]



38. Hırsız erkek ve hırsız kadının, yaptıklarına karşılık Allah tarafından bir ceza olarak, ellerini kesin. Allah Azız'dır, Hakîm'dir.

Kelbî bu âyet-i kerimenin, Tu'me ibn Übeynk'in komşusu Rifâa ibn Nu'mân'ın evinden bazı silâhları (veya bir zırhı) çalması ile gelişen olaylar üze*rine indiğini söylemektedir.[65] Bu Tu'me ibn Übeyrık hadisesi bü*tün ayrıntılarıyla daha önce (Nisa Sûresinin 105-107. âyetlerinin nüzul sebebin*de) anlatıldığı için burada tekrarına gerek görmüyoruz.

Yine orada geçtiği üzere Suyûtî, Bu hadisenin Hicretin dördüncü yılının Rebî aylarından birinde (evvel veya sânî) meydana geldiğini kaydediyor ki[66] bu, âyet-i kerimenin de nüzul zamanına işaret etmekte*dir.[67]



39. Kim de zulmettikten sonra tevbe eder ve kendini düzeltirse muhakkak ki Allah onun tevbesini kabul buyurur. Gerçekten Allah Gafur'dur, Rahim 'dir.

Abdullah ibn Amr'dan rivayette o şöyle anlatıyor: Bir kadın, bir aileden bir takım süs eşyaları çalmış, süs eşyaları çalınan kimseler hırsız kadını yakalayıp cezalandırması için Rasûlullah (sa)'a getirmişler ve: "Ey Allah'ın elçisi, bu ka*dın bizden hırsızlık yaptı." demişlerdi. Rasûlullah (sa): "Sağ elini kesin." bu*yurdu. Kadına had uygulandıktan sonra Rasûl-i Ekrem (sa)'e gelip: "Ey Al*lah'ın elçisi, bana tevbe yok mu?" diye sordu da Efendimiz: "Bugün sen, an*nenden doğduğun günkü gibi (günahsızsın)." buyurdular ve Allah Tealâ da "Kim de zulmettikten sonra tevbe eder ve kendini düzeltirse muhakkak ki Allah onun tevbesini kabul buyurur..." âyet-i kerimesini indirdi.[68] Habe*rin Musned'deki rivayetinde kadının ailesinin, elinin kesilmemesine karşılık fidye vermek istedikleri, hattâ fidyeyi beşyüz dinara kadar yükselttikleri ve fa*kat Efendimiz'in onların fidye tekliflerine kulak asmıyarak mutlaka el kesme cezasının uygulanmasını emrettikleri de kaydedilmektedir.[69] İbn Kesîr, bu kadının, hırsızlık hadisesi Buhârî ve Müslim'de de anla*tılan Mahzûm kabilesinden bir kadın olduğunu kaydeder[70] ki buna göre bu hırsızlık ve el kesme hadisesi Mekke'nin fethi günlerinde meydana gelmekle âyet-i kerime de Mek*ke'nin fethinden sonra nazil olmuş demektir.[71]

41. Ey o peygamber, ağızlarıyla inandık dedikleri halde kalbleriyle inanmıyanlar dan, yahudilerden yalana kulak verenler ve sana gelmeyen başka bir kavmin sözünü dinleyenlerden küfre koşanlar seni üzmesin. Sözlerin yerleri*ni değiştirirler de "Size bu verilirse alın, verilmezse kaçının." derler. Allak kimin de fitneye düşmesini dilerse o kimse için senin hiçbir şeye gücün yetmez. İşte onlar, Allah'ın, kalblerini temizlemek istemediği kimselerdir. Dünyada rüsvaylık onlaradır ve onlar için âhirette de çok büyük bir azâb vardır.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: 005 - MÂİDE SÛRESİ (001-1120. Âyetler -İndirilişi-)
MesajGönderilme zamanı: 02.01.09, 16:52 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
42. Yalana çok kulak verici, haram yeyicilerdir. Sana gelirlerse ister arala*rında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Şayet hüküm verirsen de aralarında adaletle hüküm ver. Hiç şüphesiz Allah adaletli olanları sever.

Bu âyet-i kerimelerin nüzul sebebinde farklı rivayetler vardır:

l. Humeydî'nin... Câbir ibn Abdullah'tan rivayetine göre o şöyle anlatıyor: Fedek halkından bir adam zina etmişti. Fedekliler, Medine'deki bir takım yahudilere mektup yazarak "Muhammed'e bu kimsenin durumunu bir sorun. Eğer celde cezası verilmesini emrederse bu cezayı alıp kabul edin. Yok eğer recmi (taşlıyarak öldürmeyi) emrederse almayın, kabul etmeyin." Dediler. Me*dine yahudileri de gelip Hz. Peygamber (sa)'e bunu sordular. Efendimiz: "Bana içinizden en bilgin iki kişi gönderin." Buyurdu. İbn Sûriyâ adında şaşı bir adam*la bir diğerini getirdiler. Efendimiz bu iki kişiye: "Siz, sizden öncekilerden daha mı bilgilisiniz?" diye sordular. Onlar: "Kavmimiz öyle iddia ediyor, veya kav*mimiz öyle sanıyor." dediler.

Efendimiz o ikisine dönerek: "İçinde Allah'ın hükmü olan Tevrat yanınız*da değil mi?" diye sordu. Onlar: "Evet, yanımızda." dediler. Hz. Peygamber (sa): "İsrail oğullarına denizi yaran, üzerinize bulutu gölgelik yapan, sizi Fir'avun hanedanından kurtaran, İsrail oğullarına menn ve selvayı indiren Allah aşkına söyleyin, recm hakkında Tevrat'ta ne buluyorsunuz?" diye sordu. Birisi diğerine "Şimdiye kadar hiç kimse bana bu şekilde yemin verdirmemişti." dedi, sonra ikisi birden Hz. Peygamber (sa)'e dönerek: "tekrar tekrar bakmanın, ku*caklamanın, öpmenin zina olduğunu, sürmeliğin milinin sürmedanlık içine girip çıkması gibi erkeğin kadına girip çıktığını gördüğüne dört kişinin şahitlik etmesi halinde recmin farz olduğunu buluyoruz." dediler. Hz. Peygamber (sa): "İşte bu, (doğru söylediniz, durum söylediğiniz gibidir.)" buyurup o (Fedekli zina eden erkeğin) recmedilmesini emrettiler ve o kişi taşlanarak öldürüldü. İşte bunun üzerine "Sana gelirlerse ister aralarında hüküm ver, istersen onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Ve eğer hük*medersen aralarında adaletle hüküm ver." âyet-i kerimesi nazil oldu.

Yine Humeydî'nin... Câbir ibn Abdullah'dan rivayetine göre "Onlar yala*na çok kulak verenlerdir."den kastedilenler Medineli yahudiler; "sana gelmeyen diğer kimselere çok kulak verirler"deki Hz. Peygamber (sa)'e gelmeyenlerle kastedilenler Fedek yahudileri; "sana gelmezler ve kelimeleri yerlerinden kaydı*rıp değiştirirler" İle kastedilenler Fedek yahudüeridir. Bu sonuncuları: "Eğer size (hüküm olarak) celde, yani sopa vurma verilirse alıp kabul edin, eğer celde cezası verilmez (de recm cezasına hükmolunursa recm cezasını uygulamaktan ve) taşlayıp öldürmekten sakının." diyorlardı.[72]

Taberî Tefsirinde hadise Ebu Hureyre'den rivayetle şöyle anlatılıyor: Hz. Peygamber (sa)'in Medine-i Münevvere'ye gelmesinden sonra evli bir yahudi, yine evli olan yahudi bir kadınla zina etmiş ve onun durumunu görüşmek üzere yahudi bilginleri, Tevrat okudukları evde (herhalde havra olmalı) bir araya gel*mişlerdi. O zamanda yahudiler bu suçu işleyenleri Tevrat'taki recm cezası yeri*ne zifte (veya siyah boyaya) batırılmış liflerden yapılmış bir iple sopa vurup yüzlerini siyaha boyarlar sonra da ikisini ayrı ayrı merkeblere ters olarak bindi*rip halka teşhir ederlerdi. Müzakere sırasında bazıları: "Bu adam ve kadını Muhammed'e götürün ve aralarındaki hükmü sorun, aralarında hüküm vermeyi ona bırakın. Eğer sizin hükmünüze uygun hüküm verirse alın kabul edin. O, bulunduğunuz ülkenin kralı olduğundan onun hükmüne uymanız sizin için uy*gundur ve günah değildir. Böylece bu zina eden arkadaşınızı taşlanarak öldü*rülmekten kurtarmış olursunuz. Yok eğer Tevrat'taki ceza olan taşlanarak öl*dürmeye hükmederse kabul etmeyin ve elinizdeki hüküm verme (kendi cemaa*tiniz hakkında kendi hükümlerinizi uygulama) hakkını elinizden almasına mü*saade etmeyin." dediler. Bu karara vardıktan sonra Hz. Peygamber (sa)'e geldi*ler ve: "Ey Muhammed, bu adam evlendikten sonra başka birisiyle evli olan bu kadınla zina etmiş. Bak, bunlar hakkında hüküm ver, onlar hakkında hüküm vermeyi sana bırakıyoruz." dediler. Hz. Peygamber bir şey söylemeyip kalktı ve hahamlarının bulunduğu havralarına geldi. "Ey yahudiler topluluğu, en bilgili*nizi bana çıkarın." buyurdu. Abdullah ibn Sûriyâ adında şaşı birisini çıkardılar. Kurayza oğullarından birisinden gelen başka bir rivayette o gün, İbn Sûriyâ ile birlikte Ebu Yâsir ibn Ahtab ve Vehb ibn Yahuda'yı da çıkardılar ve: "İşte bun*lar en bilgililerimizdir." dediler. Efendimiz (sa) onlarla konuştu ve aralarındaki müzakerede nihayet, hayatta kalan yahudiler içinde Tevrat'ı en iyi bilenin İbn Sûriyâ olduğunu söylediler de Hz. Peygamber (sa) onunla yalnız konuşmak is*tedi. İbn Sûriyâ o sırada yahudilerin yaşça küçük gençlerinden biriydi. Hz. Pey*gamber ona:" Ey İbn Sûriyâ, Allah adına, İsrail oğullarına o nimetleri veren Al*lah adına doğru söyle; Allah Tevrat'ta, evlendikten sonra zina edenler için recm (taşlanarak öldürülme) cezasına hükmetmedi mi?" dedi. İbn Sûriyâ: "Allah için evet, Allah öyle hükmetti. Ey Ebu'l-Kasım, Allah'a yemin ederim bu yahudiler senin Allah'ın gerçek elçisi olduğunu biliyor ve fakat seni çekemiyorlar." dedi. Allah'ın Rasûlü (sa) İbn Sûriyâ'nın yanından çıktı ve o iki yahudinin taşlanarak öldürülmelerini emretti de o ikisi Osman ibn Gâlİb ibnu'n-Neccâr oğulları mes*cidinin kapısı yanında recmedildiler. Hz. Peygamber (sa)'e Tevrat'taki hükmü söyleyip müslüman olan İbn Sûriyâ ise daha sonra irtidad etti de Allah Tealâ uEy o peygamber, ağızlarıyla inandık dedikleri halde kalbleriyle inanmıyanlardan, yahudilerden yalana kulak verenler ve sana gelmeyen başka bir kavmin sözünü dinleyenlerden küfre koşanlar seni üzmesin..." âyetini indirdi.[73] Râzî'de İbn Sûriyâ'nın Fedek yahudilerinden parlak, köse bir genç olduğu, o sırada hayatta olan yahudiler içinde Tevrat'ı onun en iyi bildiği bilgisinin Hz. Peygamber (sa)'e bizzat Cibril tarafından verildiği, Hz. Peygam*ber (sa)'in ona doğruyu söylemesi için yemin verdirirken "Yegâne ilâh olan Al*lah adına ki O Allah Musa'ya denizi yardı, Tûr'u üzerinize kaldırdı, Sizi kurta*rıp Fir'avun ailesini suda boğdu, size kitabını, onda helâl ve haramı indirdi. İşte O Allah adına söyle; evli iken zina edenin cezasını kitabınızda recm olarak bu*luyor musunuz?" diyerek sorduğu; İbn Sûriyâ'nın "Evet." demesi üzerine yahudilerinin ayak takımının üzerine hücum ettiği, onun da: "Ona yalan söyler*sem üzerimize azâb ineceğinden korktum da doğru söyledim." dediği ayrıntıla*rına da yer verilmektedir.[74] Bu hadisede zina eden kadının yahudilerin ileri gelenlerinden Yüsre adında bir kadın olduğu, onunla zina halinde yakalanan erkeğin de Kurayza oğullarından olduğu söylenmiştir.[75]

Buhârî'deki İbn Ömer rivayetinde İbn Sûriyâ'nın, recm âyetini okumamak veya Hz. Peygamber (sa)'in görmesini önlemek üzere Tevrat'taki Recm âyetini eliyle kapatıp önünü ve arkasını okuduğu, Hz. Peygamber (sa)'in ise onun elini koyduğu yerden kaldırıp altındaki âyeti okuttuğu [76]; Müslim'deki İbn Ömer rivayetinde Hz. Peygamber (sa)'in, yahudilerin Tevrat okuma evine geldiğinde onlardan Tevrat'ı çıkarıp okumalarını istediği; İbn Sûriyâ'nın recm âyetinden önceki ve sonraki âyetleri okuyup elini recm âyeti üzerine koyarak kapattığı; Hz. Peygamber (sa)'le birlikte orada bulunan Abdullah ibn Selâm'in Efendimiz'i uyararak Tevrat'ı okuyan İbn Sûriyâ'ya elini koyduğu yerden kaldırmasını ve altındaki âyeti okumasını emretmesini söylediği ve böylece yahudilerin Abdullah ibn Selâm sayesinde rezil edildikleri ifade edilmektedir.[77] Ancak Buhârî ve Müslim'deki bu hadiste hadisenin bu âyetin inmesine sebep olduğu zikredilmemektedir.

Hadise, Berâ ibn Azib'den şöyle naklediliyor: Zina ettiği içiri kendisine celde (sopa) cezası uygulanmış ve yine ceza olarak yüzü siyaha boyanmış bir yahudi Efendimiz (sa)'in yanından geçiyordu. Allah'ın Rasûlü (sa) onların alim*lerinden bir adamı çağırıp: "Tevrat'ta zina edenin cezasını böyle mi buluyorsu*nuz?" diye sordu. Adam: "Evet." dedi. Hz. Peygamber (sa):" Musa'ya Tevrat'ı indiren Allah adına doğru söyle, Tevrat'ta zina edenin cezası bu mudur?" diye sorusunu yineledi. Adam: "Hayır, eğer Allah adına diye yeminle sormasaydın sana bunu söylemezdim. Madem böyle yeminle sordun, doğruyu söyleyeceğim: onun cezası recmdir." deyip şöyle devam etti: Eşraf ve ileri gelenler arasında zina çoğalınca onlara recmi uygulamak istemedik ve eşraftan biri zina eder de zinasını yakalarsak ona recmi uygulamayı bıraktık, sıradan birisinin zinasını yakaladığımızda da ona recmi uygulamaya başladık. Ancak bu ikilik de bizi rahatsız edince orta bir yol aradık ve gelin recm yerine herkese; ileri gelenlere de sıradan kimselere de uygulayabileceğimiz bir ceza koyalım dedik ve işte' bu celde ve tahmîm'i tesbit ettik. Celde sopa vurmak (ki liflerden yapılmış ve zifte bulanmış bir kamçı ile kırk kamçı vurulurmuş), tahmîm de yüzünü siyaha bo*yamaktır." Hz. Peygamber (sa) o yahudinin itirafı üzerine: "Ey Allahım, senin, yahudiler tarafından terkedilen emrini ilk ihya eden benim." deyip o yahudinin recmedilmesini emretti ve recmedildi de Allah Tealâ "Ey o peygamber, ağızla*rıyla inandık dedikleri halde kalbleriyle inanmıyanlardan, yahudilerden yalana kulak verenler ve sana gelmeyen başka bir kavmin sözünü dinleyenlerden küfre koşanlar seni üzmesin..." âyet-i kerimesini indirdi.[78]

Ebu Hüreyre'den gelen başka bir rivayette yahudilerin, recm cezasını nasıl kaldırdıkları ayrıntısına da yer veriliyor. Buna göre kirallarından birinin bir am*cası oğlu zina etmiş. Kıral, recmi o amcası oğluna uygulamamış. Bir süre sonra kiralın karşısına halktan birisi zina etmiş olarak getirilmiş, kıral da onun recmedilmesini emretmiş. Ancak halk buna karşı durup: "Daha önce zina eden amcanın oğlunu recmetmedikçe bu adamı recmetmeyiz." demişler ve nihayet recmden daha hafif bir ceza tesbit ederek anlaşmış ve recmi terketmişler. Tesbit ettikleri ceza işte Hz. Peygamber (sa) zamanında uygulamakta oldukları celde ve tahmîm imiş. Bu rivayete göre bu hadise hakkında "İnsanlardan korkmayın da Ben'den takva üzere olun ve âyetlerimi az bir bahaya değiştirmeyin. Kim de Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir." (âyet: 44)'e kadar olmak üzere "Ey o peygamber, ağızlarıyla inandık dedikleri halde kalbleriyle inanmıyaniardan, yahudilerden yalana kulak verenler ve sana gel*meyen başka bir kavmin sözünü dinleyenlerden küfre koşanlar seni üzmesin..." âyetleri nazil olmuş.[79]

Suddî'den gelen rivayet, Ebu Hureyre rivayetine benzemekte ise de hadi*senin, yukardaki rivayetlerde bulunmıyan bazı ayrıntılarına yer verilmekle onu da vermemiz uygun olacak: Allah Tealâ, İsrail oğullarına: "Sizden birisi zina ederse onu recmedin." emrini indirmişti. Hayırlılarından birisi zina edinceye kadar bu hükmü uygulamaya devam ettiler. İsrail oğulları o zina eden hayırlı kişiyi recmetmek üzere toplanınca ileri gelenler ve hayırlı kimseler kalktılar zina eden o hayırlı kişinin recmedilmesine engel oldular. Bir süre sonra sıradan birisi zina etti. İsrail oğulları onu recmetmek üzere bir araya gelince bu sefer avam ayağa kalkıp onun recmedilmesine karşı çıktılar ve: "O zina edip de recmedilmesini engellediğiniz arkadaşınız getirilip bununla birlikte recmedilmedikçe bu adamı recmetmeyiz." dediler. İsrail oğulları "Bu iş (bu zina edenin recmedilmesi emri) bize ağır gelmeye başladı. Gelin bir orta yol bulup onda anlaşalım." deyip recmi terkettiler. Recm yerine de "zina edene, siyaha boyanmış bir iple 40 sopa vurulması, sonra yüzünün siyaha boyanarak bir mer*kebe ters olarak bindirilip teşhir edilmesi" cezasında anlaştılar. Hz. Peygamber (sa)'in peygamber olarak gönderilip Medine'ye gelmesine kadar da bu uygula*ma devam etti. Allah'ın Rasûlü (sa) Medine-i Münevvere'ye geldikten sonra yahudilerin ileri gelenlerinden birisinin Büsra adındaki kızı zina etti. Kızın ba*bası, arkadaşlarından bazısını Hz. Peygamber (sa)'e gönderdi "Ona zinayı ve zina hakkında ona gelen emri sorun. Yapmakta olduğumuzun Tevrat'a uymadı*ğını ve Tevrat'taki gerçek hükmü bize haber vermesinden ve böylece bizi rezil rüsvay eylemesinden korkarız. Ama siz yine de gidip ona bir sorun bakalım. Eğer o da celde yani sopa vurma ile hükmederse o hükmü alın ve uygulayın, eğer recmi emrederse ondan sakının ve uygulamayın" dedi. Rasûlullah (sa)'a geldiler, sordular, o da recm ile hükmetti ve Allah Tealâ "Ey o peygamber, ağız*larıyla inandık dedikleri halde kalbleriyle inanmıyanîardan, yahudilerden yalana kulak verenler ve sana gelmeyen başka bir kavmin sözünü dinleyenlerden küfre koşanlar seni üzmesin. Sözlerin yerlerini değiştirirler de size bu verilirse alın, verilmezse kaçinm derler..." âyetini indirdi.[80]

2. "Sana gelirlerse ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Şayet hüküm verirsen de aralarında adaletle hüküm ver. Hiç şüphesiz Allah adaletli olanları sever." âyet-i kerimesinin nüzul sebebinde İbn Abbâs'tan farklı bir rivayet daha vardır. Bunda da yahudiler, aralarındaki bir ihtilâftan dolayı Hz. Peygamber (sa)'e gelmişler*dir. Ama ihtilâf sebebi farklıdır. Şöyle ki:

İbn Abbâs'tan, o şöyle anlatıyor: Cahiliye devrinde Nadîr oğulları ile Kurayza oğulları şerefte bir değildiler. Nadîr oğulları daha şerefli ve üstün sa*yılmakla aralarındaki öldürme hadiselerinde öldürülen Nadîr oğullarında ise öldürenin cezası öldürülenin karşılığı olarak öldürülmesi idi. Öldürülen Kurayza oğullarından ise diyet olarak sadece 100 vesak hurma verilirdi. Hz. Peygamber, peygamber olarak gönderildikten sonra Nadîr oğullarından birisi, Kurayza oğul*larından birisini öldürdü. Kurayzalılar gelip Nadîr oğullarından katili istediler; "Kısasen öldürmemiz için onu bize verin." dediler. Nadîr oğulları da katili ver*meyip "Muhammed aramızda hakem olsun." dediler ve Hz. Peygamber (sa)'e geldiler de "Şayet hüküm verirsen de aralarında adaletle hüküm ver. Hiç şüphe*siz Allah adaletli olanları sever.." âyet-i kerimesi nazil oldu.[81] Cahiliye devrindeki eşitsizlikte yine İbn Abbâs'tan gelen bir bir rivayete göre Nadîrlinin diyeti 100 vesak hurma iken Kurayzalmın diyeti 50 vesak hurma idi.[82] Yine İbn Abbâs'tan gelen başka bir rivayette ise yahudilerin Hz. Peygamber (sa)'e bizzat gelmedikleri; münafıklar*dan dostlarına haber göndererek gizlice ve kendilerini ele yermeden Hz. Peygamber (sa)'in, kendileri hakkında nasıl bir hüküm vereceğini öğrenmelerini istedikleri kaydedilmektedir.[83]

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: 005 - MÂİDE SÛRESİ (001-1120. Âyetler -İndirilişi-)
MesajGönderilme zamanı: 02.01.09, 16:52 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
43. Allah'ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında iken, ne yüzle seni hakem tayin ediyorlar da sonra bundan yüz çeviriyorlar? İşte onlar inanmış değillerdir.

44. Doğrusu Biz yol gösterici olarak Tevrat'ı indirdik. Kendisini Allah'a teslim etmiş peygamberler, yahudi olanlara onunla ve Rabbe kul olanlar, bilginler de Allah'ın Kitab'ından elde mahfuz kalanla hükmeder­lerdi. Tevrat'a şahiddiler. O halde insanlardan korkmayın, benden kor­kun, âyetlerimi hiçbir değerle değiştirmeyin; Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerdir.

45. Orada onlara cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe dişle ve yaralara karşılıklı ödeşme yazdık. Kim hakkından vazgeçerse bu, onun günahlarına keffaret olur. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar zalimlerdir.

46. Onların izi üzerine arkalarından Meryem oğlu İsa'yı, ondan öce gelmiş bulunan Tevrat'ı doğrulayarak gönderdik. Ona, yol gösterici, aydınlatıcı olan ve önünde bulunan Tevrat'ı doğrulayan İncil'i sakınanlara öğüt ve yol gösterici olarak verdik.

47. İncil sahibleri Allah'ın onda indirdikleri ile hükmetsinler. Allah'ın indirdiği ile hükmetmiyenler, işte onlar fasık olanlardır."



1- Ebû Bekr Ahmed b. Hasan el-Hiyeri, imla tarikiyle Ebû Muhammed Hacib b. Ahmed Tûsî'den, o Muhammed b. Hammad Ebyeverdî'den, o Ebû Muaviye'den, o A'meş'ten, o Abdullah b. Mürre'den, o da Bera b. Azib'den bize şu rivayette bulundu:

"Rasulullah (s.a.v.), yüzü kömürle siyaha boyanmış, değnekle dayak yemekte olan bir yahudiye uğramıştı. Onları çağırıp:

"Zina edenin cezasını Kitabınız'da bu şekilde mi buluyorsunuz?" buyurdu.

"Evet" dediler. Rasulullah (s.a.v.), bunun üzerine onların alimlerinden bir kişiyi çağırarak:

"Musa'ya Tevrat'ı indiren Allah aşkına söyle, Kitabınız'da. zina edenin cezasını böyle mi buluyorsunuz?" buyurdu. Adam dedi ki:

"Hayır, böyle bul­muyoruz. Eğer bana Allah adına yemin verdirmeseydin sana gerçeği haber vermeyecek­tim. Biz Kitabımız'da zina edenin cezasını "Recm (taşlayarak öldürme)" şeklinde bul­maktayız. Fakat zina, bizim ileri gelenlerimiz içerisinde çoğaldı. Dolayısıyla asil bir kimseyi zina ederken yakaladığımızda onu bırakır, avamdan birisini yakaladığımızda ise ona ceza uygulardık. İşte bu yüzden dedik ki;

"Hem ileri gelen asil kimseye, hem de sıradan biri­sine beraberce tatbik edebileceğimiz bir ceza üzerinde birleşelim." Böylece Recm ye­rine, yüzü kömürle siyahlatma ve değnekle sopalama üzerinde birleştik. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Allah'ım şüphesiz ben, insanlar zinakârı öldürdükle­rinde senin emrini ihya eden ilk kimse olacağım." Müteakiben Rasulullah (s.a.v.) emir buyurup, adam recm olundu. İşte bu yüzden Allah Teala bu âyeti "Kalbleri inanma­mışken, ağızlanyle, "İnandık" diyenler, yahudilerden yalana kulak veren­ler ve başka bir topluluk hesabına casusluk edenlerden inkara koşanlar seni üzmesin. Sözleri asıl yerlerinden değiştirirler de, "Böyle bir (fetva) size verilirse alın, verilmezse kaçının" derler." kısmına; oradan da, Yahudiler hakkında buyurduğu: "Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar kâ­firlerin ta kendileridir," kısmına; oradan da Hıristiyanlar hakkında buyurduğu: "Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendile­ridir." kısmına; oradan da diğerleriyle beraber bütününü kâfirler hakkında buyurduğu: "Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir." kısmına kadar indirdi."[37]

Bu hadisi Müslim, Yahya b. Yahya, Ebû Muaviye tarikinden rivayet etmiştir.[38]

2- Ebû Abdillah b. Ebî İshak, Ebu'l-Heysem Âhmed.b. Muhammed b. Ğavs el-Kindî'den, o Muhammed b. Abdillah b. Süleyman el-Hadremî'den, o Ebû Bekr b. Ebî Şeybe'den, o Ebû Muaviye'den, o A'meş'ten, o Abdullah b. Mürre'den, o da Bera b. Azib'den bize rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.), yahudi bir erkekle yahudi bir kadını recmettirdi, sonra da: "Kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâ­firlerin ta kendileridir.", "Kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte on­lar zalimlerin ta kendileridir.", "Kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıklann ta kendileridir." âyetlerinin hepsinin kâfirler hakkında indiğini söyledi." [39]

Bu hadisi Müslim, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe'den rivayet etmiştir. [40]

3- İbnu Abbas'tan (r.a.) Ahmet ve Ebu Davut rivayet etti. İbnu Abbas (r.a.):

-Cahiliyette biri diğerini kahreden, Yahudilerden iki taife hakkında indi. Onlar, azizlerden birinin, zelillerden birini öldürmesi halinde ölenin diyetinin elli vesak, zelillerden biri azizlerden birini öldürdüğünde, ölenin diyetinin yüz vesak olması üzerine razı oldu ve sulh yaptılar. Rasûlullah Medine'ye gelinceye kadar bunun üzerinde oldular. Sonra zelillerden biri, azizlerden birini öldürdü. Azizler, zelil olanların kendilerine yüz vesak göndermesi için birini gönderdiler. Zelil olanlar:

-Bu dinleri bir, nisbetleri bir, memleketleri bir olan iki diriden birinin diyeti, diğerinin diyetinin yarısı olsa olur mu?. Biz bunu size korku ve ölümden kurtulmak için verdik. Amma Muhammed geldi vermeyiz, dediler. Aralarında harp şiddetlendi. Sonra Aralarında Rasûlullah'ı hakem yapmaya razı oldular. Rasûlullah'ın fikrini sormak için münafıklardan bazı inanları gönderdiler. Allahü Teâlâ, Maide: 5/41 âyetini indirdi, dedi. [41]

4- Berâe İbni Azib'ten Ahmed, Müslim ve başkaları rivayet etti. Berâe (r.a.):

-Nebî Aleyhisselâm'ın yanından kendisine yüz sopa vurulma cezası verilmiş olan bir grup Yahudi geçti. Aleyhisselâm onları çağırdı ve:

-Kitabınızda zinanın cezasını böyle mi buluyorsunuz?, buyurdu.

Onlar:

-Evet, dediler ve âlimlerinden birini çağırdılar. Aleyhisselâm:

-Musa üzerine Tevrat'ı indiren Allah adına doğru söyle. Kitabınızda zinanın had cezasını böyle mi buluyorsunuz?, buyurdu. Yahudi âlimi:

-Hayır, vallahi sen Allah adına diye yemin vermeseydin, sana haber vermezdim. Biz kitabımızda zinanın cezasını recim olarak buluruz, ancak bizim eşrafımız arasında zina çoğaldı. Biz, şerif zina ettiği zaman onu bıraktık, zayıf zina ettiği zaman, ona had cezası tatbik ettik. Bize:

-Gelin şerif ve ve şerif olmayana ikâme edeceğimiz şeyi tesbit edelim dediler. Biz, tahmim ve celd üzerinde içtima ettik, dedi. Nebî Aleyhisselâm:

-Allah'ım, ben terk olunduğu zaman senin emrini ihya edenim, buyurdu ve ona recimle emretti. Allahü Teâlâ, Maide: 5/41 ayetini indirdi. Onlar:

-Muhammed'e gidin, eğer o tahmim ve celd ile fetva verirse, onu alın. Eğer recim ile fetva verirse, ondan kaçının, derlerdi.. Allahü Teâlâ, Maide: 5/45 ayetini indirdi, dedi. [42]

5- Câbir İbni Abdullah'tan Müsned’inde, Humeydi anlattı. Câbir (r.a.):

-Fedek ehlinden biri zina etti. Fedek ehli Medine'deki Yahudilerden bir grup insanlara mektup gönderip, Muhammed'e bundan sorun, eğer size celd ile emrederse, alın. Eğer recim ile emrederse, ondan onu almayın, diye yazdılar. Maide: 5/42 âyeti indi, dedi.

Ebu Hureyre'nin hadisinden bunun benzerini, Delâil’inde Beyhakî anlattı. [43]



44- "Şüphesiz ki Tevrat'ı biz indirdik. O'nda bir hidâyet bir nûr var­dır..."



1- Ebû Muhammed Hasan b. Muhammed el-Farisî, Muhammed b. Abdillah b. Hamdûn'dan, o Ahmed b. Muhammed b. Hasan'den, o Muhammed b. Yahya'dan, o Abdurrezzak'tan, o Ma'mer'den, o Zührî'den, o Müzeyne Kabilesi'nden olan bir kişiden, o Said b. Müseyyeb'den, o da Ebû Hureyre'den bize şu rivayette bulundu:

'Yahudiler'den bir erkekle bir kadın zina etmiş, bunun üzerine onların bazısı ba­zısına:

"Şu peygambere gidelim. Zira o işi hafifletmek, kolaylaştırmak için gönderilmiş bir peygamberdir. Şayet o, bize "recmetme" dışında bir fetva verirse onu kabul ederiz ve (Ahiret'te) Allah katında bu fetvayı hüccet getiririz de: "Senin peygamberlerinden bir peygamberin fetvası" deriz" demişlerdi. Müteakiben Peygamber'e geldiler. Rasulullah (s.a.v.), Ashabı ile beraber Mescid'de oturmakta idi. Yahudiler dediler ki:

"Ey Ebe'l-Kasım, zina eden bir erkekle bir kadın hakkında görüşün nedir?" Rasulullah (s.a.v.) onlara hiçbir konuşmada bulunmadı. Nihayet onların dershanelerine gidip kapıyı tuttu ve bu­yurdu ki:

"Allah adına size yemin verdiriyorum. Tevrat'ı Musa'ya indiren Allah aşkı için söyleyin, evli olduğu halde zina eden bir kimseye verilecek cezaya dair Tevrat'ta ne bulu­yorsunuz?" Onlar:

"Yüzü kömürle karalanır, "Tecbih"[44] olunur ve değneklenir." cevabını verdiler. İçlerinden genç bir yahudi susmuş cevap vermemişti. Rasulullah (s.a.v.), onun sustuğunu görünce Allah adına ona and vermeye ısrar etti. Bunun üzerine genç dedi ki:

"Bizi Allah'a saldın ya, Allah için derim ki, biz hakikaten Tevrat'ta recm hükmünü bulmaktayız." Rasulullah (s.a.v.) o gence:

"Peki Aziz ve Yüce olan Allah'ın emri hususunda verdiğiniz ilk taviz nedir?" diye sordu. Genç dedi ki:

"Hükümdarlarımızdan birisine akrabalığı olan adam zina etmiş de hükümdar o adamdan recmi bertaraf etmişti. Sonra insanlardan bir cemaat içerisinde bir kişi zina etmişti de aynı hükümdar bu adamın recm olunmasını istemişti. Adamın sahipleri de:

"Kendi adamını getirip recm etmedikçe, bizim adamımızı recm edemezsin" demişlerdi. Böylece aralarında bu ceza üzerinde anlaşamıyolardı." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

"O halde ben de Tevrat'ta bulunan hükmü veriyorum" buyurdu ve müteakiben bu iki kişi hakkında emretti de bunlar recm olundular."[45]

2- Zührî dedi ki: "Bize gelen habere göre bu âyet Yahudiler hakkında inmiştir. Rasulullah (s.a.v.) da kendisini Allah'a teslim etmiş olan o peygamberlerdendir."[46]

3- Ma'mer dedi ki: "Zührî, Salim'den, o da İbn Ömer'den bana haber verdiğine göre İbn Ömer şöyle demiştir: "O, iki zinakârın recm olunmasını emrettiği vakit ben, Rasuiullah (s.a.v.)'ın yanında idim. Bu iki zinakâr recm edilirken atılan taşlardan korunmak için erkeğin kadına eliyle siper olduğunu gördüm. [47]



49. "O halde, Allah'ın indirdiği Kitap ile aralarında hükmet, Allah'ın sana indirdiği Kur’an’ın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sa­kın, heveslerine uyma; eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günah­ları yüzünden onları cezalandırmak istiyor. İnsanların çoğu gerçekten fasıktırlar."



1- İbn Abbas dedi ki: "İçlerinde Ka'b b. Esed, Abdullah b. Sûriya ve Şe's b. Kays'ın bulunduğu bir yahudi cemaatin birbirine:

"Gelin Muhammed'e gidelim. Belki O'nu di­ninden sapıtırız" dediler. Müteakiben Peygamber (s.a.v.)'e gelip dediler ki:

"Ey Muhammed, sen pekala bilmektesin ki biz, yahudi alimleri ve eşrafıyız ve biz sana tabi ol­duğumuz takdirde Yahudiler bize uyarlar ve bize asla muhalefet etmezler. Bizimle bir topluluk arasında bir düşmanlık var. Onların mahkemesini sana havale edelim de onların aleyhine, bizim lehimize hüküm veresin. Biz de sana iman edip, seni tasdik edelim." Rasulullah (s.a.v.) bundan kaçındı. Allah Teala da onlar hakında: "...ve Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmamaları için onlardan sakın." âyetini indirdi."[48]

2- İbnu Abbas'tan (r.a.) İbnu İshak rivayet etti. İbnu Abbas (r.a.):

-Ka'b İbni Üseyd, Abdullah İbni Suriya ve Şâs İbni Kays:

-Bizi Muhammed'e götürün, ümit ederiz ki biz onu dininde fitneleriz, dediler. Aleyhisselâm'a geldiler ve:

-Ey Muhammed, sen bizim yahûdilerin alimi, onların eşrafı ve efendileri olduğumuzu biliyorsun. Eğer biz sana tabî olursak, Yahudiler bize tabî olur, hiç biri bize muhalif olmazlar. Bizimle kavmimiz arasında düşmanlık var, biz sana muhâkeme için geliriz sen bizim hakkımızda onların aleyhinde hükmedersen sana inanırız, dediler. Rasûlullah bundan kaçındı. Allahü Teâlâ onlar hakkında, Maide: 5/49-50 ayetlerini indirdi, dedi. [49]



51. "Ey İnananlar! Yahudileri ve Hıristiyanlan dost olarak benim­semeyin, onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa o da onlardandır. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez."



1- Atiyye el-Avfî dedi ki:

"Ubade b. Samit gelip dedi ki:

"Ey Allah'ın Rasulü, benim yahudi dostlarım var. Sayıları çoktur, yardımları yetişir. Şimdi ise ben gerçekten Yahudilerin dostluğundan uzak kalıyor, Allah'ın ve Rasulü'nün dostluğuna sığınryorum." Abdullah b. Ubeyy ise:

"Ben, dönüp dolaşan felaketlerden korkan bir adamım. Bunun için de Yahudiler'in dostluğundan uzak kalamam" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

"Ya Ebe'l-Hubab, -bu, Abdullah b. Ubeyy'in lakabıdır- Yahudiler'in dostlu­ğundan yana Ubade b. Samit'e karşı ne cimrilikte bulunduysan, İbn Samit'ten başka o dostluk senin olsun." Abdullah b. Ubeyy de:

"Şüphesiz kabul ettim" dedi. Bunun üzerine Allah Teala, Ubade ile İbn Ubeyy hakkında bu âyeti, "Kalblerinde hastalık olanla­rın, "Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz" diyerek onlara koştuğunu görürsün. Olur ki Allah bir zafer verir veya katından bir emir getirir de kalblerinde gizlediklerine içleri yananlara dönerler." âyetine kadar indirdi."[50]

2- Ubâde İbni Samit'ten İbnu Îshak, İbnu Cerîr, İbnu Ebî Hatim ve Beyhakî anlattı. Ubade:

-Benî Kaynuka harp yaptığı zaman, onların işlerini Abdullah ibni Übey İbni Selûl yaptı ve onların arkasında durdu. Ubâde İbni Sâmit, Rasûlullah'a yürüdü. Onların kardeşliğinden uzaklaşıp Allah ve Rasülü’ne yaklaştı. O Benî Avf İbni Hazreç’ten biri idi. Onun için, Abdullah İbni Übey ile onlar arasındaki gibi kardeşlik vardı. Onlar küffârın kardeşliğinden ve velayetinden teberrî ettiler ve Rasûlullah'ı kardeş edindiler. Ubâde:

-Onun ve Abdullah İbni Übey hakkında Mâide'deki Maide: 5/51 ayeti indirildi, dedi. [51]



55. "Sizin dostunuz ancak Allah, O'nun peygamberi ve namaz kı­lan, zekat veren ve rüku eden müminlerdir."



1- Cabir b. Abdillah şöyle dedi: "Abdullah b. Selam, Rasulullah'a gelerek dedi ki:

"Ey Allah'ın Rasulü, Kureyza ve Nadir Yahudileri'nden bir topluluk bizi terkedip bizden ayrıldılar ve bizimle aynı mecliste oturmamağa yemin ettiler, Evlerin uzaklığı sebebiyle sen'in Ashabı'nla oturup sohbet etmeğe de gücümüz yetmiyor." Böylece İbn Selam Yahudiler'den yana karşılaştığı eziyetlerden şikâyette bulundu. Bunun üzerine bu âyet nazil oldu. Rasulullah (s.a.v.) bu âyeti Abdullah'a okuyunca, Abdullah dedi ki:

"Dostlar ola­rak Allah'a ve Rasulü'ne razı olduk."[52]

2- Bu rivayetin bir benzeri. Kelbî şunu ziyade ederek bu rivayette dedi ki: "Ayetin sonu, yani "Rüku edenler" Ali b. Ebî Talib hakkında inmiştir. Çünkü o namazda rüku ettiği bir sırada yüzüğünü bir dilenciye vermişti."[53]

3- Ebû Bekr-i Temimi, Abdullah b. Muhammed b. Cafer'den, o Hüseyn b. Muhammed b. Ebî Hureyre'den, o Abdullah b. Abdulvahhab'dan, o Muhammed b. Esved'den, o Muhammed b. Mervan'dan, o Muhammed b. Saib'den, o Ebû Salih'ten, o da İbn Abbas'tan bize şu rivayette bulundu:

"Abdullah İbn Selam, beraberinde kavminden iman etmiş olan bir grup cemaate gelip dediler ki:

"Ey Allah'ın Rasulü, evlerimiz uzak. Ne bir meclisimiz, ne de bir sohbe­timiz var. Kavmimiz, Allah'a ve Rasulü'ne iman edip tasdik ettiğimizi görünce bizi terk ettiler ve bizimle oturup sohbet etmeyeceklerine, bizimle kız alıp vermeyeceklerine ve bizimle karşılıklı konuşmayacaklarına dair, nefisleri aleyhine, kadınlarıyla cinsî münase­bette bulunmamaya yemin ettiler. Dolayısıyla bu, bize zor geldi." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) bu âyeti onlara okudu. Sonra mescide çıktı. İnsanlar kıyamla rüku ara­sındaydı. Derken bir dilenci gördü.

"Sana birşey veren oldu mu?" buyurdu. Dilenci:

"Evet, bir altın yüzük" dedi. Rasulullah (s.a.v.):

"Hangi haldeyken sana verdi?" diye sordu. Dilenci:

"Rüku ederken bana verdi" deyince Peygamber (s.a.v.) tekbir getirdi. Sonra da şu âyeti okudu: "Kim Allah'ı, Peygamberini ve inananları dost edinirse bilsin ki, şüphesiz Allah'tan yana olanlar üstün gelirler."[54]

4- Ammâr Îbni Yâsir'den, kendisinde mechulatlar olan senetle Evsat’ında Taberânî anlattı. Ammâr:

-Ali İbni Ebî Talib’in yanında bir sail (isteyici)durdu. Hazreti Ali nafile namazın rukû'unu yapıyordu, yüzüğünü çıkardı saile verdi, Maide: 5/55 âyeti indi. Bunun için şahit var, dedi. [55]

5- Abdürrezzak: bize, Îbnu Abbas'tan (r.a.) babası ondan Abdülvehhab İbni Mücâhid, Maide: 5/55 âyeti hakkında anlattı. İbnu Abbas (r.a.):

-Bu âyet Ali İbni Ebî Talib hakkında indi, dedi.

Bunun benzerini diğer bir vecihle İbnu Abbas'tan (r.a.) İbnu Mürdevîh rivayet etti.

Keza Ali'den (r.a.) bunun benzerini anlattı.

Mücâhid'den (r.a.) îbnu Cerîr, Selem İbni Küheyl'den İbnu Ebî Hatim bunun benzerini anlattı. [56]



57. "Ey İnananlar! Kendilerine sizden önce kitap verilenlerden, di­ninizi alaya ve eğlenceye alanları ve inkarcıları dost olarak benimsemeyin. İnanıyorsanız Allah'tan sakının."



1- İbn Abbas dedi ki:

"Rıfâa b. Zeyd ve Süveyd b. Haris müslüman olduklarını ilan etmişler, sonra da münafik olmuşlardı, müslümanlardan bazı kimseler bu iki adamla sevgi bağı kurmuşlardı. İşte bu sebebe binaen Allah Teala bu âyeti indirdi.[57]

2- İbnu Abbas'tan (r.a.) İbnu Hıbban ve Ebu Şeyh anlattı. İbnu Abbas (r.a.):

-Rifâa İbni Zeyd Tâbut ve Sevîd İbni Haris önce müslüman oldu, sonra münafıklıklarını izhar ettiler. Müslümanlardan biri onları severdi. Allahü Teâlâ, Maide: 5/57 ayetini indirdi, dedi.

Bunu şöyle anlattı:

-İçlerinde Ebu Yâsir İbni Ahtab, Nâfı' İbni Ebî Nâfi' ve Gazî İbni Amr bulunan Yahudilerden bir grup Nebî Aleyhisselâm'a geldiler ve Rasüllerden kime inandığını sordular. Aleyhisselâm:

-Ben Allah'a, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Esbat'a indirilene ve Musa ve İsa'ya verilene, onların Rablerinden gönderilen nebilere inanırım, onlardan hiç birinin arasını ayırmam, biz ona teslim olmuşuz, buyurdu. Aleyhisselâm İsa'yı zikredince onlar, İsa Aleyhisselâm'ın nübüvvetini inkar ettiler ve:

-Biz, İsa'ya ve ona indirilene inanmayız, dediler. Allahu Teâlâ, onlar hakkında Maide: 5/59 âyetini indirdi, dedi.[58]



58. "Namaza çağırdığınızda onu alay ve eğlenceye alırlar. Bu, onla­rın akletmeyen bir topluluk olmasındandır."



1- Kelbî dedi ki: "Rasulullah (s.a.v.)'ın müezzini namaza çağırıp, müslümanlar da namaza kalktığında, Yahudiler alay ederek ve gülerek: "Kalktılar, kalkmadılar, kıldılar, kılmadılar, rüku ettiler, etmediler" demişlerdi. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi.[59]

2- Süddî de şunu söyledi: "Bu âyet, Medine Hıristiyanları'ndan olan bir adam hak­kında inmiştir. Bu adam, müezzinin: "Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah" dediğini işittiği vakit (müezzini kasdederek): "Yalan söyleyen ateşte yansın" derdi. Nihayet bu adamın hizmetçisi bir gece, adam ve ev halkı uyurken bir miktar ateşle içeri girdi. Ateşten bir kıvılcım sıçrayarak evi yaktı. Adam ve ailesi de beraberce yandılar."[60]

3- Diğer alimler de şöyle dediler: "Kâfirler ezanı işittiklerinde, Rasulullah (s.a.v.)'ı ve müslümanları bu yüzden kıskanırlardı. Bir gün Rasulullah (s.a.v.)'ın huzuruna çıkıp dediler ki:

"Ya Muhammed, gerçekten sen, geçmiş ümmetlerin içerisinde hiç duymadı­ğımız birşey ortaya çıkardın. Sen eğer peygamberlik davasında bulunuyorsan, o halde hiç yoktan ihdas ettiğin bu ezan hususunda senden önceki peygamberlere uymamış oldun. Eğer şu ezan işinde bir hayır olsaydı, bu işe insanların en layıkı senden önceki nebiler ve rasüller olurdu. O halde eşek anırmasına benzeyen bu bağırmayı nereden buldun? Bu ne çirkin bir ses, ne çirkin bir küfür." İşte bu yüzden Allah Teala bu âyeti ve: "Allah'a çağıran, salih amel İşleyen ve: "Şüphesiz ben, müslümanlardanım" diyen kimseden daha güzel sözlü olan kimse kimdir? Fussilet: 41/33. âyetini indirdi."[61]



59- "De ki: "Ey kitap ehli! Allah'a, bize indirilene ve daha önce in­dirilene inanmanızdan ve çoğunuzun fasık olmasından ötürü mü bizden hoşlanmıyorsunuz?"



İbn Abbas dedi ki:

"Yahudiler'den bir grup, Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek kendi­sine, hangi peygamberlere iman ettiğini sordular. Rasulullah (s.a.v.) da (Bakara Sûresi'nin 136. âyetini iktibas ederek) buyurdu ki:

"Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail ve İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilenlere, Musa'ya, İsa'ya verilenlere ve bütün pey­gamberlere rableri katından verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırd etmeyiz. Biz, Allah'a teslim olmuş müslümanlarız." Böylece Rasuiullah (s.a.v.) İsa'yı zik­redince, bu yahudiler, O'nun peygamberliğini inkâr ettiler ve dediler ki:

"Vallahi dünya ve ahirette sizden daha az nasibi olan ve sizin dininizden daha yaramaz dinli olan hiçbir din sahibi bilmiyoruz," İşte bu sebepten dolayı Allah Teala bu âyeti indirdi."[62]



60. De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü o-lanı size haber vereyim mi? Allah'ın lanetlediği ve gaz-ab ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar çıkardığı kimseler; işte bunlar, yeri daha kötü olan ve doğru yoldan daha ziyade sapmış bulunan­lardır.



İbn Abbas şöyle der:

Yahudilerden bir grup Rasulullah (s.a.v)'a gelerek peygamberlerden hangisine inandığını sordular. Rasulullah (s.a.v) şöyle cevap verdi:

"Biz Allah'a, bize indirilen kitaba, İbrahim ve İsmail (a.s)'e indirilenlere iman ettik" âyetini "Biz ona teslim olanlarız." (Bakara: 2/136) a kadar okudu. Âyette Hz. îsâ'nın adı geçince, onun peygamberliğini inkar ettiler ve şöyle dediler: Allah'a andolsun ki, dünya ve âhirette sizden daha az nasibi olan din mensubu tanımıyoruz. Sizin dininizden daha kötü bir din de bilmiyoruz. Bunun üzerine Yüce Allah De ki, Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? âyetini indirdi.[63]



64- Bir de Yahudiler 'Allah'ın eli bağlı! Dediler ve dedikleriyle elleri bağlandı ve mel'un [lânetli] oldular. Hayır! Onun iki eli de açık, dilediği gibi bahşediyor! Celâlim hakkı için sana Rabbinden indirilen onlardan bir çoğunun tuğyanını [azgınlığını] ve küfrünü artıracaktır. Mamafih biz onların arasına kıyamete kadar sürecek buğz ve adavet [kin ve nefret] bıraktık; her ne zaman harb için bir yangın tutuşturulursa, Allah onu söndürdü. Hep yeryüzünde fesad için koşarlar, Allah ise müfsidleri sevmez!



1- İbnu Abbas'tan (r.a.) Taberânî anlattı. İbnu Abbas (r.a.):

-Yahudilerden biri olan, Nebbâş İbni Kays:

-Senin Rabbin cimridir infak etmez, dedi. Allahü Teâlâ, Maide: 5/64 âyetini indirdi, dedi. [64]

2- Ebu’ş-Şeyh, İbnu Abbas'tan (r.a.) başka bir vecihle anlattı. İbnu Abbas (r.a.):

- Maide: 5/64 âyeti, Kaynuka Yahudilerinin başı olan Finhâs hakkında indi, dedi. [65]



67. "Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlar­dan korur. Doğrusu Allah kafirlere yol göstermez."



1- Hasan-ı Basrî, Peygamber Efendimizin şöyle buyurduğunu söyledi: "Allah Teala peygamberlik vazifesiyle beni gönderince, bu risalet sebebiyle göğsüm daraldı, çok sı­kıntı hissettim ve bildim ki insanlardan beni yalanlayanlar çıkacak." böylece Rasulullah (s.a.v.) Kureyş Kabilesi'yle, yahudi ve hıristiyanları (iman etmemeleri halinde başlarına gelecek şeylerle) korkutuyordu ki Allah Teala bu âyeti indirdi."[66]

2- Ebû Said Muhammed b. Ali es-Saffar, Hasan b. Ahmed el-Mahlidî'den, o Muhammed b. Hamdun b. Halid'den, o Muhammed b. İbrahimi Hulvanî'den, o Hasan b. Hammad Siccade'den, o Ali b. Âbis'ten, o A'meş'ten, o Ebu’l-Haccab'dan, o Atiyye'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den bize haber verdiğine göre bu âyet, "Gadir Humm" günü Ali b. Ebî Talib hakkında nazil olmuştur."[67]

3- Aişe (r.a.) dedi ki: "Rasulullah (s.a.v.) bir gece uykusuz kalmıştı.

"Durumun nasıl ey Allah'ın Rasulü?" dedim. Buyurdu ki;

"Bu gece beni koruyup bekleyecek salih bir zât yok mu?" Biz bu durumda iken silah sesi işittik. Rasulullah (s.a.v.):

"Kim o?" buyurdu. Gelenler;

"Biz, Sa'd ve Huzeyfe'yiz. Seni korumağa geldik" dediler. Nihayet Rasulullah (s.a.v.) uyudu. Öyle ki horultusunu işitiyordum. Bu âyet nazil olunca, Rasulullah (s.a.v.) başını deriden yapılmış çadırından çıkarıp:

"Artık dönünüz, gidiniz ey insanlar. Zira Allah beni kendi korumasına almıştır" buyurdu."[68]

4- İsmail b. İbrahim el-Vaiz, İsmail b. Necid'den, o Muhammed b. Hasan b. Halil'den o Muhammed b. Ala'dan, o Hammani'den, o Nadr'dan, o İkrime'den, o da İbn Abbas'tan bize şu rivayette bulundular:

"Rasulullah (s.a.v.) koruma altında bulunurdu. Ebû Talib, Rasulullah (s,a.v.)’la beraber kendisini korumaları için her gün Haşim Oğuiları'ndan adamlar gönderirdi. Nihayet: "Ey peygamber Rabbin'den sana indirileni tebliğ et..." âyetini "Allah seni insanlardan koruyacaktır..." kısmına kadar nazil olunca, kendisini korumak için adam göndermek isteyen amcası Ebû Talib'e dedi ki:

"Ey amcam, Allah Teala şüp­hesiz beni, bütün cinlerden ve insanlardan korumuştur."[69]

5- Hasan'dan (r.a.) Ebu’ş-Şeyh anlattı. Hasan (r.a.):

-Rasûlullah:

-Allahü Teâlâ beni Risâletle gönderdi. Ona bir elbise biçti. Ben anladım ki insanlar beni yalanlıyorlar. Allahü Teâlâ bana ya tebliğ etmemi veya azap olunmamı vaad etti, buyurdu. Maide: 5/67 âyeti indirildi, dedi. [70]

6- Mücâhid'den (r.a.) İbnu Ebî Hatim anlattı. Mücâhid (r.a.):

-Maide: 5/67 âyeti inince: Rabbim, nasıl yapayım, ben yalnızım, onlar benim üzerime toplu olarak geliyorlar, buyurdu. Maide: 5/67 âyeti indi, dedi. [71]

7- Aişe'den (r.a.) Hâkim ve Tirmizî anlattı.. Âişe (r.a.): Maide: 5/67 âyeti ininceye kadar Nebî Aleyhisselâm, bekçiler tarafından beklenirdi. Âyet inince başını kubbeden çıkardı ve:

-Ey insanlar, sizler gidin, Allahü Teâlâ beni korur, buyurdu.

Bu hadisi şerif, âyetin leyli olduğuna, gece indiğine, firaşi olduğuna delalet eder. Çünkü Rasûlullah yatağında idi, dedi. Ebu Saîd'i Hudri'den Taberânî anlattı. Saîd:

-Rasûlullah'ın amcası Abbas, Rasûlullah'ı bekleyenlerin içinde idi. Maide: 5/67 Âyeti inince, beklemeyi bıraktı, dedi. [72]

8- İsmet İbni Mâlik Hutamî'den anlattı. İsmet:

-Biz geceleyin Rasûlullah'ı Maide: 5/67 âyeti ininceye kadar beklerdik. Âyet inince bekleme terk olundu, dedi. [73]

9- Câbir İbni Abdullah'tan İbnu Ebî Hatim ve İbnu Mürdevîh anlattı. Câbir (r.a.):

-Rasûlullah, Benî Anmar ile savaş yaptı. Zatı Rikâ'da en yüksek hurmanın altına indi. O anda kuyunun başında ayaklarını uzatmış oturuyordu. Gavres İbni Haris:

-Ben, Muhammed'i öldürürüm, dedi. Arkadaşları ona:

-Nasıl öldürürsün?, dediler. Haris:

-Ona kılıcını bana ver derim, o kılıcını bana verince onu öldürürüm, dedi geldi ve, Aleyhisselâm'a:

-Ya Muhammed, kılıcını bana ver, onu keskinleştireyim, dedi. Aleyhisselâm kılıcını ona verdi. Gavres’in eli titredi. Aleyhisselâm:

-Allahü Teâlâ, yapmak istediğin şeyle senin arana girdi, buyurdu.

Allahü Teâlâ, Maide: 5/67 âyetini indirdi, dedi. [74]

10- Bu âyetin sebebi nüzulü hakkında varit olan şeyin en garibi, İbnu Abbas'tan (r.a.) Taberânî ve İbnu Mürdevîh'in anlattığı şeydir. İbnu Abbas (r.a.):

-Nebi Aleyhisselâm beklenirdi. Bu âyet ininceye kadar, Ebu Talib hergün Benî Haşim'den Rasûlullah'ı beklemeleri için erkekler gönderirdi. Âyet indikten sonra beklemeleri için onunla beraber bekçiler göndermeyi isteyince Aleyhisselâm:

-Ey amca. Allahü Teâlâ beni cin ve ins'ten koruyor, buyurdu.

Bunun benzerini, Câbir İbni Abdullah'tan İbnu Mürdevîh anlattı.

Bu durum âyetin Mekki olmasını iktiza eder, zahir bunun hilafınadır. [75]



68- De ki: 'Ey ehl-i kitab! Sîz Tevrat'ı ve İncil'i ve daha size Rabbinizden indirileni tutup icra etmedikçe, hiçbir şey değilsiniz! 'Celâlim hakkı için, sana Rabbinden indirilen (bu Kur'an), onlardan bir çoğunun tuğyanını [azgınlığını] ve küfrünü artıracak! O halde kâfirlere acıyacağın tutmasın!



îbnu Abbas'tan (r.a.) İbnu Ebî Hatim ve İbnu Cerîr anlattı. İbnu Abbas (r.a.):

-Rafı', Sellâm İbni Mişkem ve Mâlik İbni Sayf geldi ve:

-Ya Muhammed, sen İbrahim'in milleti ve dini üzerine olduğunu zannedersin, bizim yanımızda olana inanmadın mı?, dediler.

Aleyhisselâm:

-Evet, ancak siz onun içinde olanı inkar ettiniz ve yeni şeyler uydurdunuz, insanlara açıklamakla emrolunduğunuz şeyi gizlediniz, buyurdu. Onlar:

-Biz elimizde olandan alırız. Çünkü biz hidâyet ve hak üzereyiz, dediler. Allahu Teâlâ, Maide: 5/68 âyetini indirdi, dedi. [76]

2- İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet olunur: Yahudilerden bir grup Peygamber (s.a.v.)'e gelerek:

"Tevrat'ın hak bir kitap olup, Hak katından geldiğini sen itiraf etmiyor musun? dediler. Rasulullah (a.s.v):

"Evet" dedi. Yahudiler:

"İşte biz ona inanıyoruz ve ondan başkasına da inanmıyoruz" de­diler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey Ehl-i kitap! Siz Tevrat'ı ve İncil'i... uygulamadıkça doğru bir şey üzerinde değilsiniz" âyetini indirdi.[77]



82. "İnananlara en şiddetli düşman olarak, insanlardan yahudileri ve Allah'a eş koşanları bulursun. Onlardan, inananlara sevgice en yakını "Biz hıristiyanız" diyenleri bulursun. Bu, onların içinde bilginler ve rahibler bulunmasından ve büyüklük taslamamalarındandır."

83-84. Peygambere indirilen Kur’an’ı işittiklerinde, gerçeği öğren­melerinden gözlerinin yaşla dolarak, "Rabbimiz! İnandık, bizi de şahidlerden yaz. Rabbimizin bizi iyi milletle birlikte bulundurmasını umarken niçin Allah'a ve bize gelen gerçeğe inanmayalım?" dediklerini görürsün.

85. Allah onlara, dediklerine karşılık, temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu, iyi davrananların mükafatıdır.

86. İnkar edip âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar cehennemlik­lerdir."



1- İbn Abbas dedi ki:

"Rasulullah (s.a.v.) Mekke'de iken Ashabı namına müşrik­lerden endişe ediyordu. Bu yüzden Cafer b. Ebî Talib'i ve İbn Mesud'u, bir grup ashabiyla Necaşî'ye gönderdi.

"O, iyi bir hükümdardır. Onun katında ne zulmeden bir kimse bulu­nur, ne de zulme uğrayan" buyurdu.

Nihayet, Allah'ın, müslümanlar için bir çıkış yolu kıla­cağı âna kadar Necaşî'ye doğru yola çıktılar. Ona vardıklarında Necaşî onlara ikramda bu­lundu ve onlara:

"Size indirilen kitaptan birşey biliyor musunuz?" diye sordu.

"Evet" dedi­ler. Necaşî:

"Okuyun" dedi. Onlar da Necaşî'nin etrafında keşişler ve rahipler olduğu halde okumağa başladılar. Her ne zaman bir âyet okusalar, haktan yana bildikleri şeyden ötürü Necaşî ve ashabının gözlerinden yaşlar akıyordu. Bunlar hakkında Allah Teala "İnananlara en şiddetli düşman olarak, insanlardan yahudileri ve Allah'a eş koşanları bulursun. Onlardan, inananlara sevgice en yakını "Biz hıristi­yanız" diyenleri bulursun. Bu, onların içinde bilginler ve rahibler bulun­masından ve büyüklük taslamamalarındandır." "Peygambere indirilen Kur’an'ı işittiklerinde, gerçeği öğrenmelerinden gözlerinin yaşla dolarak, "Rabbimiz! İnandık, bizi de şahidlerden yaz." derler." buyurdu."[78]

2- Hasan b. Muhammed el-Farisî, Muhammed b. Abdillah b. Hamdun b. Fadl'dan, o Ahmed b. Muhammed b. Hasan'dan, o Muhammed b. Yahya'dan, o Leys'in kâtibi Ebû Salih'ten, o Leys'ten, o Yunus'tan, o İbn Şihab'dan, o Said b. Müseyyeb, Urve b. Zübeyr ve bir başkasından bize şu rivayette bulundular;

"Rasulullah (s.a.v.), Amr b. Ümeyye ed-Damrî’yi, yazmış olduğu bir mektupla Necaşî'ye gönderdi. Bu zât Necaşî'ye geldi, Necaşî Rasulullah (s.a.v.)'ın mektubunu okudu. Sonra Cafer b. Ebî Talib'le beraber hicret eden diğer Sahabîler'i çağırdı, Rahiplere ve keşişlere de haber salıp onları topladı. Sonra Cafer'e, kendilerine Kur'an okumasını emretti. Cafer de Meryem Sûresi'ni okudu. Bunun üzerine onlar, Kur'an'a iman ettiler ve gözleri yaşla dolup taştı. İşte bunlar 82. ayetten, 86. âyete kadar haklarında vahiy indirilen kimselerdir."[79]

3- Başkaları da şöyle dedi: "Cafer b. Ebî Talib ve arkadaşları, beraberlerinde yetmiş kişiyle Habeşistan'a geldiler. Necaşî bunları, bir elçi kafilesi olarak Rasulullah (s.a.v.)'a gönderdi. Üzerlerinde yün elbiseler vardı. Altmış iki tanesi Habeşistan'dan, sekizi de Şam ahalisindendi. Şam'lı olan bu sekiz kişi şunlardı: Rahib Buhayra, Ebrehe, İdris, Eşref, Temmam, Kutaym, Düreyd ve Eymen. Rasulullah (s.a.v.) bunlara "Yâ Sîn" Sûresi'ni so­nuna kadar okudu. Bunlar, Kur'an'ı dinledikleri vakit ağladılar ve iman ettiler. "İsa'ya inmiş olana bu Kur'an ne kadar da benziyor" dediler. Allah Teala bu sebebe binaen onlar hak­kında bu âyetleri indirdi."[80]

4- Ahmed b. Muhammed el-Adl, Zahir b. Ahmed'den, o Ebu'l-Kasım el-Bağavî'den, o Ali b. Ca'd'dan, o Şerik'ten, o Salim'den, o da Said b. Cübeyr'den, "...Bunun sebebi, onlardan bazılarının keşişler ve rahipler olmasıdır..." âyeti hakında bize şu rivayette bulundular: "Necaşî, adamla­rının en seçkinlerinden otuz kişiyi Rasulullah (s.a.v.)'a gönderdi. Rasulullah (s.a.v.) bun­lara Yâsîn Sûresi'ni okudu da ağladılar. İşte bu âyetin iniş sebebi budur."[81]

5- İbnu Ebî Hatim, Saîd İbni Müseyyib, Ebu Bekir İbni Abdurrahman ve Urve (r.a.): İbni Zübeyr'den anlattı. Onlar:

-Rasûlullah, Amr İbni Ümeyyetü’d-Damrî'yi elçi olarak gönderdi. Necaşî'ye bir mektup yazdı. Amr, Necâşî'ye geldi ve Rasûlullah'ın mektubunu okudu. Necâşî, Cafer İbni Ebu Tâlib ve Muhacirinden onunla beraber olanları çağırdı ve onları ruhban ve kıssîsîn'e gönderdi. Sonra Cafer İbni Ebî Tâlib'e emretti, onlara Meryem sûresini okudu. Ruhban ve kıssîsler inandılar, gözleri yaşla doldu. Onlar haklarında, Maide: 5/82-83 âyetleri indirilenlerdir, dedi. [82]

6- Saîd İbni Cübeyr'den (r.a.) İbnu Ebî Hatim anlattı. Saîd:

-Necâşî, arkadaşlarından seçtiği otuz kişiyi Rasülullah'a gönderdi.. Rasûlullah, onlara Yasin sûresini okudu, onlar ağladılar. Ayet onlar hakkında indi, dedi. [83]

7- Abdullah İbni Zübeyr'den Nesâî anlattı. Abdullah:

-Necâşî ve arkadaşları hakkında, Maide: 5/83 âyeti indi, dedi.

İbnu Abbas'tan (r.a.) bunun benzerini Taberânî rivayet etti. [84]



87. "Ey İnananlar! Allah'ın size helal ettiği temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da aşmayın, doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez."



1- Müezzin Ebû Osman b. Ebî Amr, Muhammed b. Ahmed b. Hamdan'dan, o Hüseyn b. Nasr b. Süfyan'dan, o İshak b. Mansur'dan, o Ebû Âsım'dan, o Osman b. Sa'd'dan, o İkrime'den, o da İbn Abbas'tan bize şu rivayette bulundu:

"Bir kişi Peygamber (s.a.v.)'e gelip dedi ki:

"Ben şu eti yediğim zaman kadınlara karşı şehevî duygularım harekete geçiyor ve bu yüzden et yemeyi kendime haram kıl­dım. İşte bu âyetle, "Allah'ın verdiği rıziklardan helal ve temiz olarak yiyin." 88. âyeti bunun için indi."[85]

2- Müfessirler dediler ki: "Bir gün Rasulullah (s.a.v.) oturup, insanlara öğüt verdi, kıyametin vasıflarından bahsetti. Onlara korkutmanın üzerinde hiçbir ilavede bulunmadı. Bunun üzerine Sahabe'den on kişi Osman b. Maz'un el-Cumahî'nin evinde toplandılar. Bunlar; Ebû Bekr-i Sıddık, Ali b, Ebi Talib, Abdullah b. Mesud, Abdulah b. Amr, Ebû Zerr el-Ğıfarî, Ebû Huzeyfe'nin azatlısı Salim, Mıkdad b. Esved, Selman-ı Farisî ve Ma'kil b. Mukarrin idi. Ev sahibi Osman b. Maz'un da onlardandır. Bunlar, gündüz oruç tutmak, gece devamlı namaz kılmak, döşeklerde uyumamak, et ve et yağı yememek, kadınlara yaklaşmamak, güzel koku kullanmamak, kullanılmış elbiseler giymek, dünyayı terk et­mek, yeryüzünde seyahate çıkmak, dünyaya itibar etmeyerek zahid olmak, ibadetlere dalmak ve cinsel organlarını kesmek hususunda ittifak ettiler. Derken bu haber Rasulullah (s.a.v.)'a ulaştı, Bunları toplayıp:

"Sizin, şu şu hususlarda söz birliği yaptığınız bana haber verilmedi mi sanıyorsunuz?" buyurdu. Onlar da:

"Evet ey Allah'ın Rasulü, ay­nen böyle. Fakat biz, hayırdan başka birşey murad etmedik" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v,) onlara şöyle buyurdu:

"Ben, bu dediklerinizle emrolunmadım. Şüphesiz nefislerinizin sizin üzerinizde bir hakkı var. O halde oruç da tutun, iftar da edin, gece ister namaz kılın, ister uyuyun. Zira ben, gece namaz da kılarım, uyurum da, ister oruç tutarım, ister iftar ederim, et de yerim et yağı da. O halde kim benim sünnetimden yüz çevirirse o, benden değildir." Sonra Rasulullah (s.a.v.) insanların yanına çıkıp, onlara bir hutbe okudu. Buyurdu ki:

"Bazı topluluklara ne oluyor ki kadınları, yemeği, güzel ko­kuyu, uykuyu, dünya arzularını kendilerine haram kılmışlar? Halbuki ben size, keşişler, rahipler topluluğu olmanızı emretmedim. Zira benim dinimde ne et yemeği terk etme vardır, ne kadınları terk etme, ne de devamlı kiliselere kapanma vardır. Ümmetimin iba­det için seyahate çıkması oruç tutmaktır. Ruhbanlıkları ise cihaddır. Allah'a kulluk edin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, haccedin, umre yapın, namazı kılın, zekâtı verin, Ramazan orucunu tutun. Zira sizden öncekiler, işi zora sürüklediklerinden dolayı helak olmuşlardır. Onlar kendi nefislerine sert davrandıkları için Allah da onlara sert davranmış­tır. İşte bu kimselerin hayatta kalanları kilise ve sinagoglarda uzlete çekilmiş kimselerdir." Nihayet Allah Teala bu âyeti indirince, Sahabiler:

"Ey Allah'ın Rasulü, yapmış olduğumuz yeminlerimiz hususunda nasıl yapacağız?" diye sordular. -Çünkü onlar, ittifak edip anlaş­tıkları yasaklara dair yemin etmişlerdi-. Bu yüzden Allah Teala: "Allah sizi rastgele yeminlerinizden dolayı değil, fakat kalblerinizin kasdettiği yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, Halim'dir." Bakara: 2/225. âyeti keri­mesini indirdi."[86]

3- İbnu Abbas'tan (r.a.) Tirmizî ve başkaları rivayet etti. Ibnu Abbas (r.a.):

-Bir adam Rasûlullah'a geldi ve:

-Ey Allah'ın Rasulü, ben et yediğim zaman kadınlara bayılıyorum beni şehvetim alıyor. Bundan dolayı eti kendime haram kıldım, dedi. Allahü Teâlâ, Maide: 5/87 âyetini indirdi, dedi. [87]

4- İbnu Abbas'tan (r.a.) Avfî tarikından İbnu Cerîr anlattı. İbnu Abbas (r.a.):

-Ashabdan bazı erkekler -Osman İbni Maz'ûn bunlardandır- kadınları ve eti kendilerine haram kıldılar ve hatırlamalarını önlesin diye az yemek yediler ki, onunla şehvetleri kırılsın ve ibâdet için boşluk bulabilsinler. Maide: 5/87 âyeti indi, dedi. [88]

5- Bunun benzerini mürselden. Ikrime, Ebu Kılâbe, Mücâhid, Ebu Mâlik, Nehaî, Süddî ve başkaları anlattı.

Süddî'nin rivayetinde:

Onlar, on kişi idi. İbnu Maz'ûn ve Ali İbni Ebî Talib onlardandır, denildi.

Ikrime'nin rivayetinde: İbnu Maz'ûn, Ali, İbnu Mesud, Mikdâd İbni Esved ve Salim Mevlâ Ebî Huzeyfe, onlardandır, denildi.

Mücahid'in rivayetinde:

İbnu Maz'ûn ve Abdullah İbni Ömer, onlardandır, denildi. [89]

6- İbnu Abbas'tan (r.a.) Ebu Salih, ondan Kelbî, ondan Süddî'yi Sağir tarikından Îbnu Asâkîr Tarih’inde anlattı. İbnu Abbas (r.a.):

-Bu âyet ashabdan bir grup hakkında indi. Ebu Bekir, Ömer, Ali, İbnu Mesud, Osman İbni Maz'ûn, Mikdâd İbni Esved ve Salim Mevlâ Ebî Huzeyfe onlardandır. Onlar, nefislerini kesmek, kadınlardan itizâl etmek, et ve yağ yememek, eski giymek, yemekten sadece gıda alacak kadar yemeye, ruhbanların heyeti gibi yer yüzünde dolaşmaya karar verdiler. Maide: 5/87 âyeti indi, dedi. [90]

7- Zeyd İbni Eslem'den İbnu Ebî Hatim anlattı. Abdullah İbni Revâha Rasûlullah'ın yanında iken, onun yakınlarından biri ona misafir geldi. Ehline döndüğünde onların kendisi bekleyelim diye misafire ikram etmediklerini gördü. Hanımına:

-Benden dolayı misafiri hapsettin, bu yemek bana haramdır, dedi. Hanımı:

-Asıl bana haramdır, dedi. Misafir:

-Bu yemek bana haramdır, dedi.. Abdullah kimsenin yemediğini görünce elini koydu ve:

-Allah'ın ismi ile yiyiniz, dedi. Sonra Nebî Aleyhisselâm'a gitti ve aralarında olan şeyi anlattı. Allahü Teâlâ, Maide: 5/87 âyetini indirdi, dedi. [91]



90. "Ey inananlar! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir, bunlardan kaçının ki saadete eresiniz."



1- Ebû Said b. Ebî Bekr el-Mutavvî, Ebû Amr Muhammed b. Ahmed el-Hıyerî'den, o Ahmed b. Ali el-Mevsılî'den, o Ebû Hayseme'den, o Hasan b. Ebî Musa'dan, o Züheyr'den, o Simak b. Harb'dan, o Mus'ab b. Sa'd b. Ebî Vakkas'tan, o da babasın (Sa'd b. Ebî Vakkas) dan şöyle dediğini bize haber verdi:

"Muhacirler'den ve Ensar'dan oluşan bir cemaate uğradım. Bana "gel seni yedirelim, şarap içirelim" dediler. -Bu, şarabın haram kılınmasından önceydi-. Bunun üzerine yanlarına geldim. Bir hurma bahçesinde bulunuyorlardı. Baktım, yanlarında kızartılmış bir deve başıyla bir küp şarap vardı. Onlarla beraber yedim, içtim, Ensar ve Muhacirler'i dile getirip: "Muhacirler, Ensar'dan daha hayırlıdır" dedim. Bunun üzerine Ensar'dan bir adam yemekten arta kalan kafa çenelerinden birisini yakalayıp onu bana vurdu da burnum kırıldı.

Ben de derhal Rasulullah (s.a.v.)'a gelip durumu kendisine haber verdim. Allah Teala bu yüzden benim hakkımda, içkinin durumunu bildiren bu âyeti indirdi."[92]

Bu hadisi Müslim, Ebû Hayseme'den rivayet etmiştir.[93]

2- Abdurrahman b. Hamdan el-Adl, Ahmed b. Cafer b. Malik'ten, o Abdullah b. Ahmed b. Hanbel'den, o babasından, o Halef b. Velid'den, o İsrail'den, o Ebû İshak'tan, o Ebû Meysere'den, o da Ömer b. Hattab (r.a.)'dan bize şu rivayette bulundu:

"Ömer (r.a.): "Allah'ım, bize içki hakkında kalplerimize şifa (kanaat) bahşeden apaçık bir delil göster" diye duada bulundu da nihayet Bakara Sûresi'ndeki "sana içki ve kumardan sorarlar..." 219. âyeti indirildi. Bunun üzerine Ömer (r.a.) çağrılarak Rasulullah (s.a.v.) tarafından bu âyet kendisine okundu. Ömer (r.a) tekrar:

"Allah'ım, bize içki hakkında tam bir kanaat bahşeden bir delil göster" diye dua etti. Bu sefer Nisa Süresindeki "Ey iman edenler sizler, sarhoşlar iken namaza yaklaşmayın..." 43. âyeti nazil oldu. Ömer çağırılıp bu âyet kendisine okundu. Ömer yine Allah'ım, bize içki hakkında tam bir açık vahiy indir" diye niyazda bulundu. Bunun üzerine Maide: 5/90 âyeti nazil oldu. Ömer çağrılıp bu âyet kendisine okundu. Nihayet "Artık vaz geçtiniz değil mi?" kısmına âyet gelince, Ömer: "Vaz geçtik ya Rab" dedi."[94]

Yasak edilmesinden önce içki içilmesi sebebiyle Rasulullah (s.a.v.)'ın çirkin bulup, hoş karşılamadığı bazı hadiseler meydana gelmişti. Bu hoş olmayan hadiselerden birisi de Ali b. Ebî Talib'le, Hamza'nın şu gelecek olan kıssalarıdır:[95]

3- Muhammed b. İbrahim b. Muhammed b. Yahya, Ebû Bekr b. Ebî Halid'den, o Yusuf b. Musa Mervezî'den, o Ahmed b. Salih'ten, o Anbese'den, o Yusuf’tan, o İbn Şihab'dan, o Ali b. Hüseyn'den, o Hüseyn b. Ali'den bize haber verdiğine göre, Ali b. Ebî Talib şöyle demiştir:

"Bedir ganimetlerinden hisseme düşen yetişkin bir devem vardı. Rasulullah (s.a.v.), Humus'tan[96] bana yetişkin bir deve daha vermişti. Rasulullah (s.a.v.)'in kızı Fatıma ile evlenmek istediğimde, Benî Kaynuka Yahudileri'nden bir kuyumcu ile, izhîr[97] getirmemiz için benimle yola çıkması hususunda sözleştik. Amacım, bu izhîr otlarını kuyumculara satıp düğün yemeğine yardım etmekti. Derken, ben develerimi Ensar'dan bir adamın odası­nın yanına çöktürmüş, bu iki devem için semer, çuval ve iplerden gerekli olan malzeme­leri tedarik ediyordum. Develerimin yanına döndüğümde bir de ne göreyim! Develerimin hörgüçleri kesilmiş, böğürleri yarılmış, ciğerlerinin bir kısmı da alınmıştı. Artık bu manzarayı görünce gözlerime hakim olamadım ve ağladım.

"Bu işi kim yaptı?" dedim.

"Hamza b. Abdulmuttalib yaptı" dediler. Meğer Hamza, Ensar'dan birisinin evinde, bir cariyenin şarkıları arasında işret alemine dalmış. Cariye şarkılarında şunları söylüyordu:

"Hey Hamza! şu semiz develere bak. Avluya bağlanmışlar. Bıçağı onların şah damarlarına yerleştir de onları kana boya Hamza. O develerin parça parça etlerinden, kızgın taş üzerinde kızartılmış kebap yedir bize. Zira sen ey Ebû Umare, üzerimizden za­rar ve belanın kaldırılmasını kendisinden umduğumuz kimsesin."

Bu tahrik edici mısraları dinleyen Hamza, derhal sıçrayıp kılıcı aldı ve aynı anda iki devenin hörgüçlerini kesip böğürlerini yardı ve karaciğerlerinden bir miktar aldı.

Bunun üzerine ben, derhal gidip Rasulullah'ın huzuruna çıktım. Yanında Zeyd b. Harise vardı. Rasulullah (s.a.v.) gelmemin sebebini anladı da:

"Sana ne oluyor?" buyurdu. Dedim ki:

"Ey Allah'ın Rasulü, ben bugünkü gün gibi bir gün görmedim. Hamza, deve­lerime hücum edip hörgüçlerini kesti, böğürlerini yardı. İşte bakınız şu evde içki içen­lerle beraber bulunuyor."

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ridasını istetti. Sonra da yürümeye koyuldu. Ben ve Zeyd b. Harise de kendisini takib ettik. Hamza'nın, içinde bulunduğu eve gelince izin istedi. Kendisine izin verildi. Baktı ki içki içiyorlar. Rasulullah (s.a.v.) Hamza'yı, işle­diği fiil hakkında kınamaya başladı. O vakit Hamza, sarhoş, gözleri kızarmış bir vaziyet­teydi. Hamza önce Rasulullah (s.a.v.)'a baktı, sonra bakışlarını yukarılara çevirdi ve Rasulullah (s.a.v.)'ın dizine baktı. Sonra tekrar yukarılara baktı, ardından Rasulullah (s.a.v.)'in yüzüne bakıp sonra da:

"Siz, babamın köleleri değil misiniz?" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.), onun sarhoş olduğunu anladı da derhal izinin üzerine dönüp geri geri giderek dışan çıktı, biz de beraber çıktık."[98]

Bu hadisi Buhari, Ahmed b. Salih'ten rivayet etmiştir, Bu kıssa, içkiyi haram kı­lan âyetin inmesini gerektiren sebepler cümlesindendir.[99]

4- Ebu Hureyre'den Ahmed anlattı. Ebu Hureyre:

-Rasûlullah Medine'ye geldi, Medine ehli şarap içiyor ve kumar kazancını yiyorlardı. Rasûlullah'a bunlardan sordular. Allahu Teâlâ, Bakara: 2/219 âyetini indirdi. İnsanlar:

-Bize haram kılınmadı, sadece büyük günahtır denildi, dediler. Muhacirinden biri insanlara imam olup, kıraatini karıştınncaya kadar şarap içtiler. Allahu Teâlâ, inen âyetten daha şiddetlisi olan Nisa: 4/43 âyetini indirdi. Sonra bundan daha şiddetli olan Maide: 5/90 ayeti indirildi. İnsanlar:

-Nihayet verdik ey Rabbimiz dediler. Rasulullah'a:

-Ey Allah'ın Rasulü, insanlar Allah yolunda savaştı ve yataklarında öldüler. Onlar şarap içer, kumardan kazandıklarını yerlerdi, halbuki Allahu Teâlâ onları şeytanın ameli bir pislik kıldı, dediler. Allahü Teâlâ, Maide: 5/93 âyetini indirdi, dedi. [100]

5- İbnu Abbas'tan (r.a.) Nesâî ve Beyhakî rivayet etti. İbnu Abbas (r.a.):

-Şarabın haram kılınması âyeti, Ensardan şarap içen iki kabile hakkında indi. Kavim sarhoş olunca Bâzısı Bâzısı ile oynadı. Ayılınca kişi yüzünde, başında ve sakalında oyunun eserini gördü, Onlar:

-Bunu kardeşim falan yaptı, dediler. Onlar kardeş idi, kalplerinde hınç ve garez yoktu. Onlar:

-Eğer kardeşim bana şefkat ve merhametli olsa idi bunu yapmazdı dediler, kalplerinde hınç ve garez meydana geldi. Allahü Teâlâ Maide: 5/90 âyetini indirdi. İnsanlardan zorlananlar:

-Bu pisliktir, falanın karnındadır, o da Uhut harbinde öldürüldü, dediler. Allahü Teâlâ, Maide: 5/93 âyetini indirdi, dedi. [101]



93. "İman edip amel-i salih işleyenler bundan böyle sakındıkları ve güzel işlere devam ettikleri, sonra takva ve imanlarında sebat ettik­leri, daha sonra da takva ile beraber ihsanda bulundukları takdirde, ön­ceden tattıklarında kendilerine bir günah yoktur. Allah muhsinleri se­ver."



1- Muhammed b. Abdirrahman el-Mutavvıî, Ebû Amr Muhammed b. Ahmed el-Hıyerî'den, o Ebû Yahya'dan, o Ebû'r-Rabi' Süleyman.b. Davud Atakî'den, o Hammad'dan, o Sabit'ten, o da Enes'ten şöyle dediğini bize haber verdi:

"İçki yasak kı­lındığı gün Ebû Talha'nın evinde topluluğa içki dağıtıyordum. Arabın içkisi; Fadih[102], Büsr[103] ve Temr[104]den ibaretti. Bu arada bir münadi;

"Ey ahali haberiniz olsun ki muhakkak içki haram kılınmıştır" diye bağırıyordu. Bu ilanı takiben Medine sokaklarında şarap sel gibi aktı. Ebû Talha bana:

"Dışarı çık da şarabı dök" dedi. Ben de şarabı döktüm. Bazıları:

"Bu şarab artık, falan falan kimsenin kusmuğudur" dediler. -(Kutil), onların kustuğu şeyin adıdır-. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi.[105]

Bu hadisi Müslim, Ebû Rabi'den rivayet etmiştir. Buhari de Ebû Numan'dan, her iki son ravi de Hammad'dan rivayet etti.[106]

2- Ebû Abdillah Muhammed b. İbrahim el-Müzekkî, Ebû Amr b. Mutirr'dan, o Ebû Halife'den, o Ebû'l-Velid'den, o Şu'be'den, o Ebû İshak'tan, o da Bera İbn Azib'den bize şu rivayette bulundu: "Rasulullah'ın Ashabı'ndan bazı kimseler vefat etmişti. Bunlar daha önce içki içerlerdi. Nihayet içki haram edilince bazı insanlar: "Arkadaşlarımızın durumu ne olacak, zira onlar içki içtikleri sıralarda vefat etmişlerdi?" demişlerdi de işte bu âyet indi."[107] .



100. "De kî: "Murdarla temiz bir olmaz, murdarın çokluğu ho­şuna gitse bile. O halde ey akıl sahipleri Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz."



1- Hakim Ebû Abdirrahman Şazyahî, Hakim Ebû Abdillah Muhammed b. Ubeydullah el-Beyyi'den, o Muhammed b. Kasım el-Müeddib'den, o Muhammed b. Yakub er-Razi'den, o İdris b. Ali er-Razi'den, o Yahya b. Durays'tan, o Süfyan'dan, o Muhammed b. Sûke'den, o Muhammed b. Munkadir'den, o da Cabir'den bize şu riva­yette bulundu:

"Peygamber buyurdu ki:

"Güçlü ve yüce olan Allah, putlara tapmayı, içki içmeyi, soy sop sebebiyle kınamayı size haram kılmıştır. Dikkat edin, şüphesiz içki içen de, imal eden de, sakiliğini yapıp içenlere dağıtan da, satan da, parasını yiyen de lanetlenmiştir." Bunun üzerine bir bedevi, Rasulullah (s.a.v.)'ın huzurunda durarak:

"Ey Allah'ın Rasulü, ben gerçekten bu içkinin ticaretini yapan bir kişiydim ve içki satışından yanımda biriktirdiğim bir miktar mal var. Şimdi ben bu malı, Allah'a itaatte harcama hususunda muame­leye tabi tutsam, bu mal bana bir menfaat verir mi?" diye sordu. Rasulullah (s.a.v.) da ona buyurdu ki:

"Sen, o malı hacc, cihad veya sadaka uğrunda harcasan dahi, Allah katında bir sivrisineğin kanadı kadar değeri olmaz. Zira Allah, ancak temiz olanı kabul buyurur." İşte bu olay üzerine Allah Teala bu âyeti Rasulullah (s.a.v.)'ın sözünü doğrulamak için in­dirdi."[108]

2- Câbir'den (r.a.) Vahidî ve Îsbahânî, Tergıb’de anlattı. Câbir (r.a.):

-Nebî Aleyhisselâm, şarabın haram kılındığını bildirince bir Ârâbî kalktı ve:

-Ben, bu işin ticâretini yapan biriyim. Ben bundan mal kazandım. O malı Allah'a itaat yolunda kullansam, bana faydalı olur mu?, diye sordu. Nebî Aleyhisselâm:

-Allahü Teâlâ, ancak temizi kabul eder, buyurdu. Rasülünü tasdik için Allahü Teâlâ, Maide: 5/100 âyetini indirdi, dedi. [109]



101. "Ey iman edenler, öyle şeylerden sual etmeyin ki, size açık­lanırsa zorunuza gidecektir. Halbuki Kıır'an inidirilirken sorarsanız onlar size açıklanır. Allah onlardan (şimdiye kadar olanları) affetti. Allah, Gafur ve Halim'dir."



1- Amr b. Ebî Amr el-Müzekkî, Muhammed b. Mekkî'den, o Muhammed b. Yusuf’tan, o Muhammed b. İsmail Buhari'den, o Fadl b. Sehl'den, o Ebû'n-Nadr'dan, o Ebû Hayseme'den, o Ebû Cüveyriye'den, o da İbn Abbas'tan bize şu rivayette bulundu:

"Bir grup, eğlence olsun diye Peygamber (s.a.v.)'e sorarlardı. Mesela bir adam:

"Benim babam kim?", bir başkası da kaybolan devesi için:

"Benim devem nerede?" diye sormuştu da Allah Teala onlar hakkında bu ve devamında ki âyetleri indirdi."[110]

2- Ebû Said Nasrûbî, Ebû Bekr el-Katiî'den, o Abdullah b. Ahmed b. Hanbel'den, o babasından, o Mansur b. Verdan el-Esedî'den, o Ali b. Abdu'l-A'la'dan, o babasından, o Ebû'l-Buhterî'den, o da Ali b. Ebî Talib'den bize şu rivayeti haber verdi:

"Şu: "...Ona bir yol bulabilenlerin, Beyt-i hacc etmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hak­kıdır..." Al-i İmrân: 3/97. âyeti nazil olunca, insanlar:

"Ey Allah'ın Rasulü, bu hacc her yıl mı farzdır?" diye sordular da Rasulullah (s.a.v.) susup hiçbir şey demedi. Sonra insanlar tek­rar:

"Her sene mi farzdır?" diye sordular ve bu soruş dört kez tekrarlandı. Nihayet Rasulullah (s.a.v.) dördüncüde buyurdu ki:

"Hayır her sene değil. Eğer "evet" deseydim elbette hacc her sene farz olurdu." Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi."[111]

3- Enes İbni Mâlik'ten Buhârî rivayet etti. Enes:

-Nebî Aleyhisselâm bir konuşma yaptı. Biri:

-Benim babam kim?, diye sordu. Aleyhisselâm:

-Falanca, buyurdu. Maide: 5/101 ayeti indi, dedi. [112]

4- Keza Buhârî, îbnu Abbas'tan (r.a.) rivayet etti. İbnu Abbas (r.a.):

-Rasûlullah’la alay etmek için soran bir kavim vardı, Biri:

-Benim babam kim?, derdi. Biri devesini kaybetmiş:

-Benim devem nerede?, diye sorardı. Allahü Teâlâ onlar hakkında Maide: 5/101 âyetini indirdi, dedi.

İbnu Cerîr bunun benzerini, Ebu Hureyre hadisinden anlattı. [113]

5- Ali'den (r.a.): Ahmed, Tirmizî ve Hâkim rivayet etti. Ali (r.a.):

Al-i İmran: 3/97 âyeti inince, insanlar:

-Ya Rasûlallah, her sene mi?, diye sordular. Rasûlullah sükût etti. Onlar:

-Ya Rasûlallah, her sene mi?, dediler. Aleyhisselâm:

-Hayır, eğer evet demiş olsaydım her sene vacip olurdu, buyurdu. Alİahu Teâlâ, Maide: 5/101 âyetini indirdi, dedi. [114]

İbnu Cerîr, Ebu Hureyre, Ebu Ümâme ve İbnu Abbas hadisinden bunun benzerini anlattı.

6- Hafız îbni Hacer:

-İki şey hakkında inmiş olmasında bir mânîlik yok. Bu mevzuda İbnu Abbas hadisi, isnat bakımından daha sahihtir, dedi. [115]



105. "Ey iman edenler, siz nefislerinize bakın. Kendiniz doğru yolu bulunca sapanlar size zarar veremez..."



Kelbî, Ebû Salih'ten, o da İbn Abbas'tan rivayet ederek dedi ki: "Rasulullah (s.a.v.), başlarında Münzir b. Sâvâ'nın bulunduğu Hecer halkına, kendilerini İslam'a davet eden bir mektub yazdı. Müslüman olmağa yanaşmadıkları takdirde cizye ödemelerini emretti. Mektub Münzir'e gelince, Münzir mektubu, yanında bulunan arab, yahudi, hıristiyan, sâbiî ve mecûsî kişilere arzetti. Bunun üzerine onlar cizyeyi kabul edip, müslüman olmayı hoş karşılamadılar. Rasulullah (s.a.v.) onlara şunu yazdı:

"Arablar'a gelince onlardan, müslüman olmanın veya kılıcın dışında hiçbir şey kabul etme, Ehl-i Kitab'a ve Mecûsî'ler'e gelince, onların cizyesini kabul et." Rasulullah (s.a.v.)'ın mektubu bunlara okununca Arablar müslüman oldular, Ehl-i Kitab ve mecûsîler ise cizye verdiler. Bunun üzerine Arab'ın münafıkları şöyle dediler-,

"Muhammed'e şaşıyoruz. Allah'ın onu, müs­lüman oluncaya kadar, bütün insanlarla savaşması için gönderdiğini iddia ettiği halde, ciz­yeyi sadece Ehl-i Kitab'dan kabul ediyor. Dolayısıyla biz, O'nu, Arab'ın müşriklerine geri çevirdiği şeyi Hecer'li müşrikler tarafından kabul etmekten başka birşey yapmadığını gö­rüyoruz." İşte bu yüzden Allah Teala bu âyeti indirdi. Ayette geçen "Sapıtan" kısmından maksad, Ehl-i Kitab'ın sapıklarıdır."[116]



106. "Ey İman edenler, ölüm herhangi birinizin karşısına gelip çattığı zaman, vasiyet vaktinde aranızda veya içinizden adalet sahibi iki şahid tutun..."



1- Gazi Ebû Said b. Ebî Bekr, Ebû Amr b. Hamdan'dan, o Ebû Ya'la'dan, o Haris b. Şurayh'tan, o Yahya b. Zekeriyya b. Ebî Zaide'den, o Muhammed b. Ebû'l-Kasım'dan, o Abdulmelik b. Said b. Cübeyr'den, o babasından, o da İbn Abbas'tan bize şu rivayette bu­lundu:

"Temim-i Dârî ve Adiy b. Beddâ' ticaret yapmak üzere Mekke'ye doğru yol­lanmışlardı. Kureyş'in Benî Sehm kolundan bir kişi de bunlara arkadaş olmuştu. Nihayet bu kişi, müsliimanlardan hiç kimsenin bulunmadığı bir yerde öldü. Bu zât, hıristiyan olan bu iki kervancıya, geriye bıraktığı malını vasiyet etti. Nihayet bunlar gelince bu malı, ölen kişinin ailesine verdiler ve o kişinin ölmeden önce yanında bulunan altın işlemeli gümüş bir kadehi sakladılar da:

"Onu hiç görmedik" dediler. Müteakiben bunlar, Rasulullah (s.a.v.)'a getirildiler. Rasulullah (s.a.v.) bunlara, o kadehi gizlemediklerine ve hiç görmediklerine dair Allah adına yemin ettirdi. Sonra da serbest bırakıldılar. Daha sonra ka­deh Mekkeliler'den bir topluluğun yanında bulundu. Bunlar:

"Biz bu kadehi, Temim-i Dârî ile Adiy b. Beddâ'dan satın aldık" dediler. Derken, Sehm Kabilesi'nden olan ölünün velileri gelip kadehi aldılar ve içlerinden iki kişi:

"Billahi bu kadeh, arkadaşımızın kadehi­dir ve bizim sahiciliğimiz doğrudur. Biz, hakkı tecavüz etmedik" diye Allah adına yemin ettiler. Bunun üzerine bu ve bir sonra gelen iki âyet nazil oldu."[117]

2- Bu, Maide: 5/106 âyeti hakkında Temîm-i Dârî'den İbnu Abbas, ondan zayıf bir isnat ile Tirmizî ve Başkaları rivayet etti. Temîm-i Dârî:

-Ben ve Adiy İbni Beddâ'dan başka insanlar şaraptan beri oldular, dedi. Bunlar Hıristiyan idiler, Müslüman olmadan önce Şam'a giderlerdi. Ticâret için Şam'a geldiler. Onların yanına Benî Sehm'in Mevlâsı geldi. Ona Bedîl İbni Meryem derlerdi. Yanında cam ve gümüş vardı, ticâret yapıyordu. Hastalandı ve onlara kendisinin ölmesi halinde bıraktıklarını ehline ulaştırmalarını vasiyet etti.. Temîm:

-Ölünce biz camı aldık ve bin dirheme sattık. Sonra Adiy İbni Beddâ ile taksim ettik. Gelince ehline, bizimle beraber olanları verdik. Onlar camı aradı ve bize ondan sordular. Biz, size verdiğimizden başka bize bir şey bırakmadı, dedik. Ben Müslüman olunca bunu günah kabul ettim, ehline gelip beş yüz dirhemi verdim ve bu kadar da arkadaşımın yanında var, dedim. Onlar Rasûlullah'a geldiler. Rasûlullah onlardan delil istedi. Onlar delîl bulamadılar. Rasûlullah, yemin etmelerini emretti. Onlar yemin ettiler. Allahü Teâlâ, Maide: 5/106-108 ayetlerini indirdi. Amr İbnu As ve başka biri kalktı, onlar da yemin ettiler. Beş yüz dirhem Adiy İbni Beddâ'dan çıkartıldı, dedi. [118]

Tembih:

Zehebî, burada anlatılan Temîm'in, Temîm-i Dârî'nin gayrisi olduğuna hükmetti. Mukatil ve İbni Hıbban onu takviye etti.

Hafız İbnu Hacer:

- Hadisi şerifteki Dârî'yi açıklamakta bu tamam değildir, dedi. [119]




***

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: 005 - MÂİDE SÛRESİ (001-1120. Âyetler -İndirilişi-)
MesajGönderilme zamanı: 03.01.09, 17:46 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
[1] el-Vâhıdî, age. s. 118-119; es-Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, 11,623.
[2] Taberî, age. v,i37.
[3] ibnu'i-Esîr, usdu'i-öâbe, v,400-40i.
[4] Eimaiıh M Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul 1960,11,1423-1424.
[5] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 16; es-Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, 11,624-625.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/251-253.
[6] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 4/17; Müslim, Tefsir, 22; Ebu Davud, el-Hurûf ve'I-Kırâât, I, hadis no: 3974.
[7] Taben, age. v,i40.
[8] İbnu'l-Esîr, Usdu'1-Ğâbe, V.77,186, 259.
[9] Kurtubî, age. V,216.
[10] İbnu'l-Esîr, Usdu'1-Ğâbe, V.77.
[11] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 4/16, hadis no: 3030; Taberî, age. V,14I.
[12] Taberî, age. V, 141.
[13] Tatetî, age. vj4i-i42.
[14] es-SuyM, Lubâbu'n-Nukûi, i,ıi8.
[15] Taberî, age. V,142.
[16] ibnu'l-Esîr, Usdu'i-Ğâbe, v,77.
[17] ibnu'l-Cevzî, age. ıı,i70.
[18] îbmrt-Esîr, Usdu'i-Ğâbe, 1,335-336.
[19] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/252-256.
[20] Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, Minhatu'l-Ma'bûd fî Tertibi Musnedi't-Tayâlisî Ebî Dâvûd, 11,17.
[21] Buhârî, Tefsîrui-Kur'ân, 18; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 4/19, hadis no: 3033; Taberî, age. V.145.
[22] Taberî, age. V,144.
[23] Tirmizî, Tefsîm'i-Kur'ân, 4/18, hadis no: 3032; Taberî, age. v,i45.
[24] Taberî, age. V,145.
[25] es-Suyûtî, ed-Dun-u'i-Mensur, 11,643.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/256-257.
[26] îbn Hişâm, es-Siretu'n-Nebeviyye, Kahire 1375/1955,1,641.
[27] es-Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 1,120.
[28] Taberî, age. v,i48-i49.
[29] Buhm, Tefsîru'i-Kur'ân, 4/19; Rten, 12.
[30] Taberî, age. v,i49-i50.
[31] Taberî. age. v.i48; İbnu'l-Cevzî. age. H, 176-177, 1 numaralı dip not.
[32] İbnu'l-Cevzî. age. II,177.
[33] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/257-259.
[34] İbnu'l-Cevzî, age. 11,178.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/260.
[35] Taberî, age. v, 151-152.
[36] îbnu'i Cevzî, age. 11,180.
[37] Taberî, age. v,i52.
[38] Taberî, age. v,i52.
[39] Taberî, age. v,i53.
[40] ibnu'i-Esîr, Usdu'i-Ğâbe, mf6i.
[41] tbnu'i-Esîr, age. m,6i-62.
[42] Îbnu'l-Cevzî, age. II, 181.
[43] Kurtubî, age. v,224; es-Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 1,123; Ibnu'1-Esîr, Usdu'1-Ğâbe, 11,92.
[44] es-Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 1,123-124.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/260-263.
[45] Taberî, age. V.155.
[46] Taberî, age. v,i56.
[47] Tirmizî, Tefsîm'l-Kur'ân, 4/21, hadis no: 3035; Taberî, age. V,158, 164.
[48] Taberî, age. v, 156-157.
[49] Kurtubî, age. v.239.
[50] Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'I-Kur'ân, VI, 157.
[51] Abdulfettâh el-Kâdî, Esbâbu'n-Nüzûl ani's-Sahâbe ve'1-Müfessirîn, Kahire tarihsiz (Birinci baskı), s.74. Ayrıca bak: Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 22.
[52] İbn Htşâm, es-sîretu'n-Nebeviyye, h.205-206.
[53] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/263-265.
[54] Taben, Câmiui-Beyân, rv,68; v,i68-i69.
[55] tbnu'i-cevzî, age. n,i88.
[56] Kurtubî, age. v,240.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/266.
[57] Tirmizı, Tefsîru'I-Kur'ân, 4/22, hadis no: 3036; Taberî, age. V,170-171.
[58] Taberî, age. v,nı, 173.
[59] Kurtubî, age. v,24i.
[60] el-vâhıdî, age. s. 124.
[61] ibnu'i-cevzî, age. n,i90.
[62] es-Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûi, ı,\29.
[63] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/267-269.
[64] Kurtubî, age. v,243.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/270.
[65] ibnu'l-Esîr, Usdu'i-Ğâbe, v,439.
[66] Kurtubî, age. v,243-244.
[67] İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, Mısır 1375/1955,11,537.
[68] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/270.
[69] tbnu'i-cevzî, age. iÜ95.
[70] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/270.
[71] ibnu'l-Cevzî, age. n,i96.
[72] Bak; İbn Hişâm, es-Sîretun-Nebeviyye, 11,539-541.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/271.
[73] Râzî, age. X,41.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/272.
[74] İbnu'l-Cevzî, age. 11,200.
[75] Kurtubî, age. v.247-248.
[76] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/272-273.
[77] Taberî, age. v(i79)
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/273.
[78] Taben, age. v.ısi.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/274.
[79] el-vâhıdt age. s. 125; v,40i.
[80] Taberî, age. V,186.
[81] Kurtubî, age. v,254.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/274-275.
[82] Taberî, age. v,i85.
[83] Taberî, age. v,i86.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/275.
[84] Taberî, age. V.192.
[85] Taberî, age. v,i92.
[86] Müslim, Nikâh, 6; Ebu Davud, Nikâh, 12, hadis no: 2068.
[87] Buhân, Tefsîm't-Kur'ân, 4/1.
[88] Buhârî, Tefsîru'i-Kur'ân, 4/1.
[89] Buhârî, Tefsînı'I-Kur'ân, 4/23.
[90] Taben, age. V,193.
[91] İbnu'l-Cevzî, age. 11,214.
[92] Râzî, age. xi,65.
[93] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/275-277.
[94] Buhârî, el-Mezâlim ve'1-Ğasb, 11; Tefsîru'l-Kur'ân, 4/24; Müslim, Tefsir, 13, 14; el-Vahidî, age. s. 127.
[95] Taberî, age. v,i97.
[96] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 4/26, hadis no: 3040.
[97] el-vâhıdî, age. s. 127.
[98] Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, Minhatu'i-Ma'bûd fî Tertîbi Musnedi't-Tayâlisî Ebî Dâvûd, 11,17.
[99] Taben, age. v,2oo
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/278-279.
[100] el-vâhıdî, aee. s. 127-128.
[101] İbnu'l-Cevzî, age. 11, 222.
[102] es-Suyûtî, ed-Dumıi-Mensûr, 11,714-715.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/279.
[103] el-vâhıdî, age. s. 128; îbnu'i-Cevzî, age. 11,223; es-Suyûtî, ed-Durru'1-Mensûr, 11,716.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/280.
[104] İbn Cevzî, age. 11,225-226.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/280.
[105] Râzî, Mefâtîhu'1-Ğayb, Tahran Tarihsiz, Xl,81.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/281.
[106] ibnui-Cevzî, age. n,229.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/281.
[107] Taben, age. v,2i5.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/282.
[108] Râzî, age. xı,86.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/282.
[109] tbmı'i-cevzî, age. n,234.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/282-283.
[110] el-vâhıdî, age. s. 128.
[111] ibnu'l-Cevzî, age. 11,148; Ebu Davud, Edeb, 41, hadis no: 4896.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/283.
[112] el-Vahidî, age. s. 128.
[113] Taberî, age. vi,6, vn,i77
[114] es-Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 1,132.
[115] İbnu'l-Cevzî, age. 11,241.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/283-284.
[116] Kurtubî, age. vi,ıi.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/284.
[117] Taberî, age. VI,20; Kurtubî, age. VI, 12.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/285.
[118] Kurtubî, age. VI, 13.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/285.
[119] el-Vâhıdî, age. s. 128.
[120] Taberî, age. vi,22.
[121] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/285.
[122] el-vâhidî, age. s. 128.
[123] İbnu'l-Cevzî, age. n,260.
[124] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/286.
[125] el-vâhıdî, age. s. 128.
[126] İbnu'l-Cevzî, age. 11,262.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/286-287.
[127] Bak: Râzî, age. xi,i20.
[128] Ebu Bekr Abdullah ibn ez-Zubeyr el-Humeydî, el-Musned, tah: Habîbu'r-Rahmân el-A'zamî, Beyrut tarihsiz, 11,516, hadis no: 1229.
[129] Bak: Ebu Davud, Ferâiz, 2. Ayrıca bak: Buhârî, Ferâiz, 1; Müslim, Ferâiz, 1616; Tirmizî, Ferâiz, 7. hadis no: 2097; İbn Mâce, Ferâiz, 5.
[130] Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, MinhatıTl-Ma'bûd ffTertîbi Musnedi't-Tayâlisî Ebî Dâvûd, 11,17.
[131] el-vâhıdî, age. s. 129; es-Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 1,133.
[132] es-Suyûtî, age. i,B3.
[133] Taberî, age. vi,28.
[134] Buhârî, Tefsîru'i-Kur'ân, 27.
[135] Taben, age. vi,28-29.
[136] Kurtubî, age. VI,20.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/286-288.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: 005 - MÂİDE SÛRESİ (001-1120. Âyetler -İndirilişi-)
MesajGönderilme zamanı: 03.01.09, 17:48 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
[1] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/246.

[2] Senedi yoktur; İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 152.

[3] Taberi, 9/463; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat: 2/69.

[4] Senedi yoktur; İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 152.

[5] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/247-248.

[6] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/248.

[7] Mürsel hadis.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 153.

[8] Buhari; İman: 45, Megazi 4407, Tefsir 4606, İ’tisam 7268, İbn Cerir, 6/53.

[9] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 153.

[10] Tirmizi, Tefsir 3044, Taberani, Mu'cem-i Kebir, 12/184, Rakam, 12835.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 153.

[11] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/249.

[12] Zayıf hadistir.

[13] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 153-154.

[14] Zayıf hadistir.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 154.

[15] ed-Dürr, 2/260, Lübâb, s. 100.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 154.

[16] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/250-251.

[17] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/251.

[18] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/251.

[19] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/251.

[20] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/251.

[21] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/254.

[22] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/254.

[23] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/254-255.

[24] Senedi zayıftır.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 155.

[25] Buhari, Megazi, 4139 Müslim, Fadail: 13/843, s. 1786, Beyhaki, Sünen: 6/319.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 155.

[26] Senedi yoktur; İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 155-156; Muhtasar-ı İbn Kesir, 2/496; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat: 2/81.

[27] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/257.

[28] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/257.

[29] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/257-258.

[30] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/260.

[31] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/260.

[32] Buhari; Zekat: 68; Meğazi: 4192, Tıbb: 5727, Müslim, Selâme 10-11; Nesai; Taharet: 1/158; İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 156; Kurtubî, 6/148; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat: 2/91-92.

[33] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/261.

[34] Senedsizdir. Tirmizi; Tefsir: 3036, Hakim: 6385, Suyuti; ed-Dürr 2/215, Lübab: s. 92.

[35] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 157.

[36] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/262.

[37] Müslim; Kitabu'1-Hudud: 28/1700 s. 1327, Ebu Davud; Hudud; 4447, 4448, Nesai; Tefsir: 164.

[38] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 158; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat: 2/103.

[39] Müslim; Kitabu'1-Hudud: 28/1700 s. 1327, Ebu Davud; Hudud; 4447, 4448, Nesai; Tefsir: 164.

[40] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 158-159.

[41] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/264.

[42] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/264-265.

[43] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/265.

[44] Zina eden erkek ve kadının enseleri birbirine bakar vaziyete, birbirle­rine ters olarak eşeğe bindirilip ibret olsun diye insanlar arasında dolaştırılmalarıdır

[45] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 159.

[46] Ebu Davud; Salat: 488, Akdiye (Hükümler bahsi): 3624, 3625, Hudud: 4450, 4551, İbn Cerir: 6/161.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 160.

[47] Buhari; Menakıb: 3635, Hudud: 6841, Müslim; Kitabu'l-Hudud: 27/1699, s. 1326, Ebu Davud; Hudud: 4446.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 160.

[48] Senedi yoktur.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 160.

[49] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/266-267.

[50] Mürsel hadistir. İbn Cerir: 6/177, ed-Dür: 2/291, Lübab: s. 107

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 160-161.

[51] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/267-268.

[52] Senedi yoktur.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 161.

[53] Kelbi, yalancılıkla itham olunmuştur.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 161.

[54] Senedinde yalan silsilesi var.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 161-162.

[55] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/268-269.

[56] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/269.

[57] İbn Cerir: 6/187, ed-Dürr: 2/294; İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 162; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat: 2/114.

[58] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/270.

[59] Kelbî zayıftır. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 162.

[60] Mürsel hadistir. ed-Dürr: 2/294. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 162.

[61] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 162-163.

[62] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 163.

[63] Kurtubî, 2/233; Mecmau'l-beyân, 3/214; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat: 2/114.

[64] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/271.

[65] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/271.

[66] Mürsel hadistir. ed-Dürr 2/298; İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 163; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat: 2/126.

[67] Senedi zayıftır; İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 163.

[68] Senedi yoktur. Hakim; Müstedrek: 2/313. Bu koruyucu zatın sadece Sa'd b. Ebi Vakkas olduğu Buhari'nin, Cihad: (2885) ve Temenni: (7231) bölümlerinde, Müslim'in; Fedaili's-Sahabe (40/2410 s. 1875) bölümünde ve Tirmizi'nin; Menakıb; (3756) bahsinde mezkûrdur.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 164.

[69] Senedi zayıftır.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 164.

[70] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/273.

[71] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/273.

[72] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/273-274.

[73] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/274.

[74] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/274.

[75] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/274.

[76] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/275-276.

[77] Kurtubî, 6/245

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat: 2/126.

[78] Senedi yoktur.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 165.

[79] Mürsel hadistir. ed-Dürr; 2/302.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 165.

[80] Senedi yoktur.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 165.

[81] Mürsel hadistir. ed-Dürr: 2/302.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 165-166.

[82] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/277.

[83] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/277.

[84] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/277.

[85] Senedi zayıftır. Tirmizi: 3054, Taberi; Mu'cem-i Kebir: 11/11981 s. 350, Taberi: 7/9, Suyuti; ed-Dürr: 2/307, Lübab: s. 111.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 166.

[86] İbn Cerir: 7/7, ed-Dürr: 2/307, Lübab: s. 112.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 166-167.

[87] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/279.

[88] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/279.

[89] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/279.

[90] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/279-280.

[91] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/280.

[92] Bu hadis Müslim'in Sahihi'nde, Fedailu's-Sahabe Bahsi'nde: 43/1748 s. 1877, İbn Cerir’in Tefsiri'nde: 7/22, tahric ettikleri hadisin bir parçasıdır, Ayrıca Ahmed Müsnedi'nde 1/181, 185, Beyhaki de Sünen'inde 8/285 tahric etmişlerdir.

[93] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 167.

[94] Tirnıizi: 3049-3049m, Ebu Davud; Eşribe: 3670, Nesai; Eşribe: 7/286, Hakim; Müstedrek: 2/278.

[95] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 167-168.

[96] Allah Teala'nın, düşmandan alınan ganimetlerinden beşte birinden Rasulullah (s.a.v.)'a tahsis buyurduğu paydır.

[97] Arabistan'da yetişen, yapıların damları çamurla sı­vanırken örtü malzemesi olarak kullanılan hoş kokulu bir ottur. (Mütercim)

[98] Buhari; Buyu’: 2089, Humus: 3091, Kitabu'ş-Şirb ve'1-Musâkât: 2375, Meğazi: 4003, Libas: 5793.

[99] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 168-169.

[100] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/281-282.

[101] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/282.

[102] Koruk Hurmadan yapılan, ateşte kaynatılmayarak kendi kendine küpte mayalanan içki.

[103] Koruk Hurmayı kaynatarak elde edilen içki.

[104] Yetişmiş kuru hurmadan elde edilen içki.

[105] Buhari; Mezalim: 2464, Tefsir 4620, Müslim; Eşribe: 3/1980 s. 1570..

[106] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 169-170.

[107] Timizi; Tefsir: 305, İbn Cerir: 7/25.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 170.

[108] Suyuti; Lübab: s. 114.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 170.

[109] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/283.

[110] Buhari; Tefsir 4622, Taberanî; Mu'cem-i Kebir; 12/s. 137, İbn Cerir: 7/52, Suyuti; ed-Dürr: 2/334; İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 171; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat: 2/149.

[111] Senedinde zayıflık ve kopukluk var. Tirmizi; Hacc: 814, Tefsir: 3055, İbn Ma'ce: Hacc: 2884.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 171.

[112] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/284.

[113] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/284.

[114] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/284-285.

[115] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/285.

[116] Kelbi'den dolayı senedi zayıftır.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 171.

[117] Buhari; Vesaya: 2780, Ebu Davud; Kadaya: 3606, Tirmizi; Tefsir: 3060, Beyhaki; Sünen-i Kübra: 10/165; İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 172; Kurtubi, 6/346; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat: 2/149.

[118] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/286-287.

[119] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/287.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 10 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye