Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: 049 - HUCURAT SURESİ
MesajGönderilme zamanı: 03.01.09, 16:44 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
049 - HUCURAT SURESİ


Medine-i Münevvere'de ve Mücâdile Sûresinden sonra nazil olmuştur.[1]

Âyetlerinin adedi, on sekizdir. [2]



1. "Ey inananlar! Allah'tan ve peygamberinden öne geçmeyin; Allah'tan sakının? Doğrusu Allah işitir ve bilir."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Ebû Mansur (Ahmed b.) Muhammed b. İbrahim, Ubeydullah b. Muhammed el-Ukberi’den, o Abdullah b. Muhammed el-Beğavî'den, o el-Hasan b. Muhammed (b.) es-Sabbah'tan, o Haccac b. Muhammed'den, o İbn Cüreyc'den, o İbn Ebî Müleyke'den, o da İbn Zübeyr'den şu rivayeti bize haber verdi;

"Temim Oğulları'ndan bir cemaat Rasuluilah (s.a.v.)'a geldi. Hz. Ebû Bekr, on­lara:

"el-Ka'ka' b. Ma'bed'i emir edin" dedi. Hz. Ömer de, el-Akra' b. Habis'i tayin etme­sini istedi. Bunun üzerine Ebû Bekr:

"Sen, ancak bana muhelefet etmeyi murad ettin" dedi. O da:

"Hayır. Ben, sana muhalefet etmedim" dedi. Bunun üzerine münakaşaya başladılar ve seslerini yükselttiler. Bu âyet bundan dolayı indi."[3]

Buhari bu hadisi el-Hasan b. Muhammed (b.) es-Sabbah'tan rivayet etmiştir.[4]

2- İbnu'l-Münzir'in Hasan el-Basri’den rivayetine göre bazı kimseler Kurban bayramı günü Hz. Peygamber (sa)'den önce kurbanlarını kesmişler[5] de Hz. Peygamber kurbanlarını iade etmelerini, yeniden kurban kesmelerini emretmiş ve işte bunun üzerine Allah Tealâ: "Ey o iman etmiş olanlar, Allah'ın ve Rasûlü'nün huzurunda öne geçmeyin..." âyet-i kerimesini indirmiş. [6]

3- İbn Ebi'd-Dünyâ'nın Kitâbu'l-Edâhî'deki ifadeleri ise şöyledir: "Bir adam (Kurban bayramı günü bayram) namazından önce kurban kesti de bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu." [7]

4- Taberânî'nin el-Mu'cemu'1-Evsat'ta Hz. Aişe'den rivayetle zikrettiğine göre bazı kimseler oruç ayı girmeden bu ayı oruçla karşılamak için Hz. Peygamber (sa)'den önce oruca başladılar da Alalh Tealâ bunun üzerine "Ey o iman etmiş olanlar, Allah'ın ve Rasûlü'nün huzurunda öne geçmeyin..." âyet-i kerimesini indirdi.[8]

5- Katâde'den (r.a.) îbnu Cerîr anlattı:

Bazı müslümanlar, Hazret-i Peygamber’in huzurunda konuşurlarken seslerini yükseltirlerdi. Bunun üzerine, Hucurat: 49/1 âyeti indirildi.”[9]

6- Mâverdî'nin Dahhâk'ten, onun da İbn Abbâs'tan rivayetinde o şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber (sa), Amir oğullarına ashabından 24 (bir rivayette 27) kişi seçerek (seriyye veya muallim olarak) göndermişti. Amir oğullarının başında Amir ibnu't-Tufeyl vardı ve Hz. Peygamber (sa)'in bu gönderdiklerini öldürdüler. Ancak onlardan (yolda yürürlerken) geri kalan üçü öldürülmekten kurtulup Medine-i Münevvere'ye geri döndüler. Yolda Süleym oğullarından iki kişiye rastladılar ve hangi kabileden olduklarını sordular. Onlar da Süleym oğulları kabilesinden daha güçlü olduğu için Süleym oğullarından olduklarını gizleyip "Amir oğullarındanız." dediler. Bu üç sahabi de onları Amir oğullarından zannederek öldürdüler, yanlarında bulunan eşyaları da ganimet olarak alıp Medine'ye girdiler. Hz. Peygamber onlara:

"Ne kötü yaptınız, onlar Süleym oğullarındandı." veya "Onlar bizimle aralarında antlaşma olan bir kavimdendiler." buyurdular. Daha sonra Süleym oğullarından bir hey'et gelip:

"Biz sizinle antlaşmalı olduğumuz halde bizden iki kişi sizin tarafınızdan öldürüldü." deyip diyetini istediler. Hz. Peygamber (sa) de onların diyeti olarak onlara yüz deve verdi ve işte o iki Süleym’linin öldürülmesi hakkında bu âyet-i kerime nazil oldu.[10]

7- İbnu's-Sâib ise o iki Süleym’liyi Amr ibn Ümeyye ed-Damrî'nin öldürdüğünü ve âyetin onun hakkında indiğini söylemiştir.[11]



2. "Ey inananlar! Seslerinizi, Peygamberin sesini bastıracak şe­kilde yükseltmeyin. Farkına varmadan, işlediklerinizin boşa gitmemesi için, Peygambere birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Bu âyet Sabit b. Kays b. Şimas hakkında nazil oldu. Kulağı ağır işitiyordu. Yüksek sesli idi. Birisiyle konuştuğunda sesini yükseltirdi. Çoğu kere Rasuluilah (s.a.v.) ile konuşurken O'na eziyet verirdi, Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi.[12]

2- Ahmed b. İbrahim el-Müzekkî, Ubeyduîlah b. Muhammed ez-Zahîd'den, o Ebu'l-Kasım el-Beğavî'den, o Katan b. Nüseyr'den, o Cafer b. Süleyman.ed-Debî’den, o da Sabit b. Enes'ten şu haberi bize verdi:

"Bu âyet nazil olunca, Sabit b. Kays dedi ki:

"Ben, sesimi Nebî (s.a.v.)'nin se­sinden daha fazla yükseltiyorum. Öyleyse ben, Cehennem ehlindenim." Bu söz Rasuluilah (s.a.v.)'a duyurulunca Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

"O, Cennet Ehli'ndendir."[13]

3- İbn Ebî Müleyke şöyle dedi:

"İki münakaşacı az kaldı ki helak olacaklardı. Ebû Bekr ile Ömer, Rasulullah (s.a.v.)'ın yanında seslerini çok yükselttiler. Temim Oğulları'ndan bir topluluk Rasulullah (s.a.v.)'a geldiğinde onlardan birisi, el-Akra' b. Habis'in (emirliğini) işaret etti, diğeri de başka bir şahsı işaret etti. Bunun üzerine Ebû Bekr, Ömer'e:

"Sen benim düşünceme muhalefet ediyorsun" dedi. Ömer de:

"Hayır muhalefet etmedim" dedi. Bu mesele üzerine her ikisi de seslerini yükselttiler. Allah Teala da bu hususta bu âyeti indirdi."

İbn Zübeyr dedi ki:

"Rasulullah (s.a.v.)'ın ne dediğini anlamak istemedikçe se­sini artık yükseltmiyordu."[14]

4- Katâde'den (r.a.) İbnu Cerîr anlattı:

İnsanlar Rasûlullah ile konuşurken aşikâre ve yüksek sesle konuşurlardı. Allahü Teâlâ, Hucurat: 49/2 âyetini indirdi. [15]



3. "Seslerini Peygamberin yanında kısan kimseler, Allah'ın gönül­lerini takva ile sınadığı kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük ecir var­dır."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Ata, İbn Abbas'tan rivayet ederek şöyle dedi: Hucurat: 49/2 âyeti nazil olunca, Ebû Bekr Rasulullah (s.a.v.) ile yüksek sesle konuşmamaya yemin etti. Ancak hafif sesle (sırlann kardeşi gibi) konuşuyordu. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi."[16]

2- Ebû Bekr el-Kâdî, Muhammed b. Yakub'dan, o Muhammed b. İshak es-Sağanî'den, o Yahya b, Abdulhamid'den, o Hüseyn b. Ömer el-Ahmesî'den, o Muhank'ten, o Tarık'tan, o da Ebû Bekr'den şunu işittiğini bize haber verdi:

"Nebî (s.a.v.)'ye bu âyet inince, Ebû Bekr şöyle dedi:

"Allah'ın Rasulü ile yük­sek sesle konuşmamaya yemin ettim. Ancak alçak sesle konuşabilirim."[17]

3- Muhammed İbni Kays İbni Şemmâs'dan İbnu Cerîr anlattı:

“Ne zaman, Hucurat: 49/2 âyeti indirildi, Sabit İbni Kays, yola oturdu ve ağladı. Ona Asım îbni Adiy İbni Iclân geldi ve:

“Neden ağlıyorsun?” dedi. Sabit:

“Şu âyetin benim hakkımda inmesinden korkuyorum, çünkü ben sesi yüksek olan biriyim.” dedi. Asım, bunu Rasûlullah'a götürdü. Rasûlullah, Sâbit'i çağırdı ve ona:

“Hamd eden olarak yaşamaya, şehit olarak ölmeye ve Cennete girmeye razı olur musun?” buyurdu. Sabit:

“Razıyım ve ebediyyen sesimi Rasûlullah'ın sesinden yükseltmem.” dedi. Allahü Teâlâ, Hucurat: 49/3 âyetini indirdi. [18]

Şemmâs Yemâme savaşında şehid oldu.[19]

4- Taberî'nin Ebu Küreyb kanalıyla Muhammed ibn Sabit ibn Kays'dan rivayetinde o şöyle anlatıyor:

"Seslerinizi O Peygamber'in sesinden yüksek çıkarmayın. Birbirinize bağırdığınız gibi O Peygamber'e bağırmayın." âyet-i kerimesi nazil olduğunda Sabit ibn Kays yolda ağlıyarak oturmuştu. Aclân oğullarından Asım ibn Adiyy yolda ona rastlayıp

"Ey Sabit seni ağlatan nedir?" diye sordu.. Sabit:

"Şu âyet-i kerimedir; benim hakkımda nazil olmuş olmasından korkuyorum. Ben, yüksek ve gür sesliyim." dedi. Asım ibn Adiyy, Hz. Peygamber (sa)'e giderken Sabit de hıçkırıklara boğulmuştu. Sonra evine gitti ve Abdullah ibn Übeyy ibn Selûl’un kızı olan karısı Cemîle geldiğinde ona:

"Kısrağımın ahırına gireyim de üzerime kol demirini vurarak kol demirini çivile." dedi. Cemîle de çiviyi o kadar kuvvetle çaktı ki sonunda çivinin ucu öbür taraftan çıktı. Sabit:

"Allah canımı alıncaya veya Allah'ın rasûlü benden hoşnut oluncaya kadar buradan çıkmayacağım." dedi. Asım ise Rasûlullah (sa)'a gelerek onun durumunu haber verdi. Rasûlullah (sa):

"Git onu bana çağır." buyurdu. Asım, Sâbit'i görmüş olduğu yere geldi, onu bulamadı, evine geldi ve onu kısrağının ahırında bularak ona:

"Rasûlullah seni çağırıyor." dedi. Sabit:

"Kol demirini (veya kapıyı) kır." dedi ve birlikte çıktılar, Hz. Peygamber (sa)'e geldiler. Rasûlullah (sa), Sabit'e:

"Ey Sabit, seni ağlatan nedir?" diye sordu. Sabit:

"Ben gür sesliyim. Bu yüzden "Seslerinizi Peygamber'in sesinden yüksek çıkarmayın ve birbirinize bağırdığınız gibi O Peygamber'e bağırmayın." âyetinin benim hakkımda nazil olmuş olmasından korkuyorum." dedi. Hz. Peygamber (sa) ona:

"Övülmüş olarak yaşamak, şehid olarak ölmek ve cennete girmek istemez misin?" buyurdular. Sabit der ki:

"Allah ve Rasûlü'nün müjdesinden hoşnut olarak bir daha asla sesimi Allah'ın Rasûlü'nün sesinden yüksek çıkarmadım ve işte bunun üzerine Allah Tealâ: "Rasûlullah'ın yanında seslerini kısanlar, muhakkak ki onlar, Allah'ın kalblerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir..." âyet-i kerimesini indirdi.[20]

Nitekim Sabit ibn Kays, Yemâme'de müslümanlar açılıp bozgun alâmetleri gösterdiklerinde: "Ey Allahım, şunlara ve tapındıklarına yuf olsun. Şunlara (müslümanlara) ve yaptıklarına da yuf olsun." deyip ilerlemiş ve şehid oluncaya kadar savaşmıştır.[21]

5- Taberî'nin İbn Humeyd kanalıyla Şimr ibn Atıyye'den rivayetine göre ise Sabit'in bu korkusunun sebebi ağır işitmesi sebebiyle bağırarak konuşmuş olmasıdır ve bizzat kendisi gelip Hz. Peygamber (sa)'e "Seslerinizi Peygamber'in sesinden yüksek çıkarmayın ve birbirinize bağırdığınız gibi O Peygamber'e bağırmayın." âyetinin nüzulünden dolayı üzüldüğünü ve bu âyetin kendisi hakkında inmiş olmasından korktuğunu söylemiş.[22]



4. Muhakkak ki sana hücrelerin ardından seslenenlerin çoğunun akılları ermez.

5. Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Allah Ğafûr'dur, Rahîm'dir.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Ahmed b. Ubeydullah el-Mahledî, Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed b. Ziyad ed-Dahhak'tan, o Muhammed b. İshak b. Huzeyme'den, o Muhammed b. Yahya el-Atkî'den, o Mu'temir b. Süleyman'dan, o Davud et-Tafavî'den, o Ebû Müslim el-Becelı'den, Zeyd b. Erkam'ın şöyle dediğini bize haber verdi:

"İnsanlardan bir grup Nebî (s.a.v.)'ye geldi. Rasulullah (s.a.v.) kendi odasında iken O'na:

"Ya Muhammed, ya Muhammed!" diye bağırdılar. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi."[23]

2- İbn Ebî Hatim bu olayı biraz daha ayrıntılı olarak Zeyd ibn Erkam'dan rivayetle şöyle anlatmıştır: Araplardan bazı kimseler bir araya gelmişler ve kendi aralarında:

"Şu adama (Hz. Peygamber'i kastediyorlar) gidelim. Eğer o bir peygamber ise insanların en mutlusu bizler oluruz. Yok eğer peygamber değil de kralsa onun kanatları altında geçiniriz." demişler. Bu konuşmaları duyan Zeyd ibn Erkam da Hz. peygamber (sa)'e gelerek onların konuşmalarını haber vermiş. Nitekim çok geçmeden o araplar Efendimiz (sa)'e gelerek O, odasında iken odanın dışından: "Ey Muhammed, ey Muhammed!" diye seslenmeye başlamışlar ve işte bunun üzerine Allah Tealâ: "Muhakkak ki sana hücrelerin ardından seslenenlerin çoğunun akılları ermez." âyet-i kerimesini indirmiş.

Zeyd der ki: Rasûlullah (sa) kulağımdan tuttu, uzattı ve:

"Ey Zeyd Allah senin sözünü doğruladı, ey Zeyd Allah senin sözünü doğruladı." buyurdular.[24]

3- Muhammed b. İshak ve diğer bazı kimseler şöyle dedi:

"Bu âyet Benî Temim hakkında indi, Onlardan bir topluluk Rasulullah (s.a.v.)'a geldiler. Mescid'e girip, Rasulullah (s.a.v.)'ın odalarının arkasından:

"Bizim yanımıza gel. Eğer biz medhedersek, bu bir süstür. Eğer zemmedersek bu da lekedir." dediler. Onların bu bağrışmaları Rasulullah (s.a.v.)'a eziyet verdi. Rasulullah (s.a.v.) onların yanına geldi. Onlar da:

"Ey Muhammed seninle aramızda övünmeye geldik" dediler. Bunun üzerine onlar hakkında bu âyet indi. Gelenlerin arasında el-Akra' b. Habis, Uyeyne b. Hısn, ez-Zibrikân b. Bedr ve Kays b. Asım, Halid ibn Mâlik, Süveyd ibn Hişâm, el-Ka'kâ' ibn Ma'bed, Atâ' ibn Habis, Utârid ibn Hâcib ibn Zürâra, Kays ibnu'l-Hâris, Amr ibnu'l-Ehtemm ve Vekî' ibn Vekî' de vardı."[25]

4- Bu övüşmenin hikâyesi bize şöyle gelmiştir; Ebû İshak Ahmed b. Muhammed el-Mukrî, el-Hasan b. Muhammed b. el-Hasan es-Sudûsî'den, o el-Hasan b. Salih b. Hani'den, o el-Fadl b. Muhammed b. el-Müseyyeb'den, o el-Kasım b. Ebî Şeybe'den, o Mualla b. Abdirrahman'dan, o Abdu'l-Hamid b. Cafer'den, o Ömer b. El-Hakem'den, o Cabir b. Abdillah'tan rivayet ederek şöyle dedi:

"Temim Oğulları, Rasulullah (s.a.v.)'a geldiler ve kapının önünde:

"Ey Muhammed, yanımıza gel. Zira bizim medhimiz süs, zemmimiz lekedir" diye bağırdılar. Rasulullah (s.a.v.) onların bu sözlerini işitti ve yanlarına gelerek şöyle buyurdu:

"Ancak Allah'ın medhi zinet, zemmi lekedir." Onlar da şöyle dediler:

"Biz, Temim Oğulları'ndan bir topluluğuz. Şairlerimizi ve hatiplerimizi getirdik ki, seninle övüşelim." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) bu­yurdu ki:

"Ben, şiirle gönderilmedim. İftiharlaşmakla da emrolunmadım. Ama isterseniz buyurunuz." Bunun üzerine ez-Zibrikan kendi aralarındaki gençlerden bir gence dedi ki:

"Kalk. Senin ve kavminin faziletini anlat." O da kalktı ve:

"Bizi, mahlukatın en hayırlısı kılan, kendilerini istediğimiz şekilde kullanabileceğimiz malları bize veren Allah'a hamd olsun. Biz, yeryüzü halkının en hayirlılarındanız. Yeryüzü ehlinin adet, mal ve silah bakı­mından en fazla olanlanndanız. Bu sözümüzü yadırgayan, sözümüzden daha güzel bir fiil getirsin" dedi.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.), Sabit b. Kays b. Şemmas'a:

"Kalk ona cevap ver" dedi, O da kalkıp şöyle dedi:

"Allah'a hamd ederim/Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. O, tektir ve ortağı yoktur. Muhammed'in, Allah'ın kulu ve Rasulü oldu­ğuna şehadet ederim." Amme Oğullari'ndan muhacir olanları çağırdı -ki onlar yüzleri çok güzel ve insanların en ağırbaşlıları idiler.- Onlar da bu davete icabet ettiler. Bizi kendi dinine yardımcı kılan Allah'a hamdolsun. Biz, insanlarla Allah'tan başka, ilah yoktur deyin­ceye kadar savaşırız. Şehadet kelimesini söyleyen bizden canını ve malını kurtarmış olur. Kim bu hususta diretirse, onu öldürürüz. Onun Allah'a rağmen hareketi bize çok kolaydır. Benim sözüm budur. Allah'tan benim, bütün mü'min erkek ve kadınların affını dilerim.

ez-Zibrikan b. Bedr, gençlerden birine:

"Kalk ve falan beyitleri oku. O beyit­lerde kendinin ve kavminin faziletini zikret" dedi. Genç ayağa kalktı ve şu beyitleri okudu:

"Biz, öyle değerli kimseleriz ki, bize dokunacak hiçbir kabile yoktur.

Reisler bizdedir, bolluk bizdedir.

Biz, bütün insanları, korkudan emin olmadıkları bir zamanda yağlı develerden yedirir içiririz.

Bir şeyden çekindiğimizde, bizim için hiç kimse kaçınamaz.

İşte biz, iftihar esnasında sesimizi böyle yüceltiriz."

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.), Hassan b. Sabit'e adam gönderdi. Elçi ona gittiğinde Hassan dedi ki:

"Ben O'nun yanında bulunduğumda benden bunu talep et­miyor." Elçi dedi ki:

"Temim Oğulları şair ve hatiplerini getirdiler. Rasulullah (s.a.v.), Sabit b. Kays'a emretti de o da onlara cevap verdi. Onların şairleri konuşmaya başlayınca, sana, beni gönderdi ki ona cevap veresin." Hasan geldi. Rasulullah (s.a.v.), ona cevap vermesi için emretti. Hassan dedi ki:

"Ey Allah'ın Rasulü, ona emret de ne dediğini bana duyursun." Bunun üzerine o şahıs şiirini tekrar etti. Hassan da ona şu şiirle cevap verdi:

"Biz, badiyede yaşayan, hazırda bulunan kimsenin arzusunun tersine Allah'ın Rasulü'ne ve dinine yardım ettik.

Biz, ölümün zikri askerler arasında misk gibi yayılırken, harbin en şiddetli ye­rinde ölümün içine dalmadık mı?

Biz, zırha bürünen kimselerin başını vurup da baskın olan kahredici Gassan'ın aslından gelen bir soyu da kendimize nisbet etmemiş miydik?

Eğer Allah'tan utanmasaydık, birçok kalabalığa üstün gelerek, onlara üstünlük taslayarak derdik ki: "Yok mu.bir övünen? Gelsin de onunla övüşelim" O halde bizim dirilerimiz çakıl taşına basıp geçenlerin en hayırlılarıdır. Ölülerimiz de kabirlerde yatanların en hayırlılarıdır."

Bunun üzerine el-Akra b. Habis ayağa kalktı ve şöyle dedi:

"Vallahi ben öyle bir -iş için geldim ki, bunlar o iş için gelmemişlerdir. Ben bir şiir söyledim şimdi sen onu dinle". (Hassan veya Peygamber) dedi ki:

"Haydi buyur." el-Akra da onu okumaya baş­ladı:

"Biz size, insanlar bizim üstünlüğümüzü bilsinler diye geldik. Şereflerin zikredildiği yerde, bizimle övüşmeye girildiğinde

Biz, her toplulukta insanların reisleriyiz. Şu Hicaz diyarında Darim Oğullan gibisi de yoktur.

Tihame toprağında ve Necid'de, her ganimet ve bollukta ganimetin dörtte biri bizim olur."

Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

"Ey Hassan kalk ona cevap ver." Hassan ayağa kalktı ve şöyle dedi:

"Ey Darim Oğullan övünmeyin. Zira sizin övünmeniz ulvî hasletlerin yâd edil­mesi yanında çirkinliğe dönüşür.

Bize karşı acayip bir şekilde övünüyorsunuz. Halbuki sizler bir çocuk bakıcısı ile bir hizmetçinin arasından çıkıp gelmiş çobanlarımızsınız.

Şeref ve ululuktan elde edebileceğiniz en üstün şey, şerefli kimselerin anıl­masından sonra, bizi takib etmenizdir. (Meclislerde bizim âlicenaplığımızın yâdından sonra, sıranın size gelmesi bile sizin için büyük şereftir.)

Eğer siz, kanlarınızı ve mallarınızı, taksim yerlerinde bizlere taksim etmenize engel olmak için geldiyseniz (canınızı, malınızı kurtarmak istiyorsanız) o halde Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayın ve müslüman olun. Peygamber (s.a.v.)'in yanında Darim ile de övünmeyin. Aksi halde Kabe'nin Rabbi'ne yemin olsun ki, ellerimiz kan dökücü keskin kılıçları başlarınızın üzerine doğru eğdirecektir."

Bu sözler üzerine Akra' b. Habis ayağa kalkıp şöyle dedi:

"Muhammed gerçek­ten bahtiyar bir kimsedir. Kendisine her hatibimiz konuştu. Fakat onlann hatibinin söz­leri daha güzeldi, Bizim şairimiz de konuştu, Fakat onlann şairi daha iyi şiir inşad edi­yordu." Bu sözlerin ardından Akra' b. Habis Rasulullah (s.a.v.)'a yaklaşıp:

"Şahitlik ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki sen gerçekten Allah'ın Rasulüsün" dedi. Rasulullah (s.a.v.) ona:

"Şu andaki İslamî halinden önceki halin artık sana zarar veremez" buyurdu. Sonra Rasuluilah (s.a.v.) onlara bağışta bulunup, elbise giydirdi. Müteakiben, Rasulullah (s.a.v.)'ın yanında sesler yükseldi. Çok fazla ileri geri konuşmalar oldu. Bunun üzerine Allah Teala:

"Ey inananlar! Seslerinizi, Peygamberin sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Farkına varmadan, işlediklerinizin boşa gitmemesi için, Peygambere birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın. Seslerini Peygamberin yanında kısan kimse­ler, Allah'ın gönüllerini takva ile sınadığı kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük ecir vardır." Hucurât: 49/2-3. âyetlerini indirdi."[26]

5- el-Hasen ibn Ebî Yahya el-Mukaddemî kanalıyla Akra' ibn Habis et-Temîmî'den rivayete göre "Ey Muhammed, benim övgüm süs, sövmem ise bir kusur ve bir ayıptır." diye seslenen bizzat kendisidir.[27]

6- İbn Abbâs anlatıyor: Rasûlullah (sa)i Anber oğulları üzerine bir seriyye göndermiş ve seriyyenin başına Uyeyne ibn Hısn el-Fezârî'yi emîr tayin etmişti. Anber oğullan bunu duyunca ailelerini bırakarak kaçmışlar, Uyeyne de onları esir ederek Medine'ye dönmüş; Arkasından işte bu Anber oğulları erkekleri esirlerinin fidyelerini vererek kurtarmak için tam öğle vakti Medine-i Münevvere'ye gelmişler. O sırada Rasûl-i Ekrem kaylûle uykusundalarmış. Dışardan, O'nu uyandırıncaya kadar: "Ey Muhammed, yanımıza çık." diye bağırmışlar da bu âyet bunun üzerine nazil olmuş.[28]

7- Vâkıdî (Hâtıbu leyl) ise üzerlerine seriyye gönderilenleri Temîm oğulları olarak verir ve şöyle anlatır: Onlar, Huzâa'ya karşı silâh çekmişler (silâh kullanmışlar), bunun üzerine Hz. Peygamber de onların üzerine 50 kişilik bir seriyye göndermişti. Bu seriyye onlardan 12 erkek, 11 kadın ve 30 çocuğu esir edip Medine-i Münevvere'ye getirmişlerdi, işte bu esirlerinin fidyesini verip onları kurtarmak üzere Temîm oğullarının ileri gelenlerinden oluşan 70 veya 80 kişilik bir hey'et Medine-i Münevvere'ye geldiler. Utârid, Zeberkan, Kays ibn Asım, Kays ibnu'l-Hâris, Nuaym ibn Sa'd, el-Akra' ibn Habis, Riyâh ibnu'l-Hâris ve Amr ibnu'l-Ehtemm de içlerindeydi. Bilâl öğle ezanını okumuş ashab Hz. Peygamber (sa)'in Mescid-i Nebevî'ye çıkmasını beklerlerken Mescid-i Nebevî'ye girmişler ve Rasûlullah (sa)'ın gelmesini beklemeyip yanlarına çıkması için seslenmişler ve işte bu âyet onlar hakkında nazil olmuştur.[29]

8- Katâde'den (r.a.) Mâ'mer, ondan Abdürrezzâk anlattı:

“Biri Nebî Aleyhisselâm'a geldi ve perdenin arkasından:

“Ya Muhammed, benim övmem güzellik, sövmem de lekedir.” diye nida etti. Nebî Aleyhisselâm:

“Sana yazıklar olsun. O Allah'tır.” buyurdu. Bunun üzerine, Hucurat: 49/4 âyeti indirildi.

Bu rivayet mürseldir. Bunun için, âyetin nüzulü olmadan, Berâ ve başkasından rivayet edilen hadisten Tirmizî yanında merfu şahitler vardır.

Bunun benzerini Hasan'dan (r.a.) İbnu Cerîr anlattı. [30]

9- Akra' İbni Hâbis'ten sahih senetle Ahmed anlattı:

“Akra' İbni Habis, perdenin arkasından Rasûlullah’a nida etti. Rasûlullah ona cevap vermedi. Akra' İbni Habis:

“Ya Muhammed, benim övmem güzellik, sövmem de lekedir.” dedi. Aleyhisselâm:

“O, Allah'tır.” buyurdu. [31]

10- Akra'dan İbnu Cerîr ve başkaları anlattı:

Akra' Nebî Aleyhisselâm'a geldi ve:

“Ya Muhammed, bize çık” dedi, âyet indirildi. [32]



6. "Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber geti­rirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık eder­siniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Bu âyet, Velid b. Ukbe b. Ebî Muayt hakkında inmiştir. Rasulullah (s.a.v.) onu, zekât memuru olarak Benî Mustalik Kabilesi'ne göndermişti. Bu zatla o kabile arasında Cahiliyye Dönemi'ne ait bir düşmanlık vardı. Kabile, onun geldiğini duyunca, Allah Teala'ya ve O'nun Peygamberi'ne ta'zimen Velid b. Ukbe'yi kabul ettiler. Onun haberini dilden dile uçurdular. Derken şeytan onların kendisini öldüreceklerini vesveseledi. Velid de onlardan korkup, aynı yoldan geriye Rasulullah (s.a.v.)'ın yanına döndü ve:

"Mustalik Oğulları, sadakalarını vermediler. Beni de öldürmek istediler" dedi. Bu söz üzerine Rasulullah (s.a.v.) gazaba gelip, onlara savaş açmayı niyetledi. Velid'in geri dönüş haberi o kavmin kulağına gitti. Müteakiben Rasulullah (s.a.v.)'a geldiler ve:

"Senin elçinin geldiği haberini duyduk ve onu karşılayıp ikram etmek ve Allah'ın hakkı olan zekâttan ya­nımızda bulunanları kendisine ödemek üzere yola çıktık. Fakat onun geri döndüğü ha­beri ortaya çıktı. Bu yüzden senin bize gazab ettiğine dair ona gelen bir mektubun, onu geldiği yoldan geri çevirmiş olmasından korktuk. Biz, Allah'ın ve O'nun Elçisi'nin gaza­bından Allah'a sığınırız" dediler. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi. Ayette kasdolunan kişi Velid b. Ukbe'dir.[33]

2- İbni Cerir, Ahmed, İbni Ebi Hatim, Taberi, İbni Ebid-Dünya ve İbni Merdüyeh İbni Abbas'tan iyi bir senetle şöyle rivayet etmektedir: İbni Abbas şöyle söylemiştir:

Bu ayet Velid b. Ukbe b. Ebi Muayt hakkında nazil olmuştur. Rasulullah (s.a.) Velid b. Ukbe'yi Beni Mustalik'e "musaddık"[34] olarak göndermişti. Velid ile Beni Mustalik arasında kan davası vardı. Be­ni Mustalik onun geleceğini işitince onu karşılamaya çıktılar. Velid b. Ukbe onların bu halini işitince korktu ve geri dönerek şöyle söyledi:

"O kavim be­ni öldürmeye kastetti ve zekâtlarını vermediler." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.) onlarla savaşmaya karar verdi. Tam bu esnada Beni Mustalik'den bir heyet çıka geldi. Rasulullah'a (s.a.) şöyle dediler:

"Ya Rasulâllah! Biz senin elçinin geldiğini duyunca ona ikramda bulunmak ve zekâtımızı ver­mek için onu karşılamak için çıktık." Rasulullah (s.a.) onların bu sözünü şüpheyle karşıladı ve

"Ya davranışınızdan vazgeçersiniz, yahut bana canım gibi yakın ve sevgili olan bir adamı sizinle savaşması ve zürriyetlerinizi esir alması için gönderirim." deyip elini Hz. Ali'nin omuzuna vurdu. Bunun üzerine

"Allah'ın ve Rasulünün öfkesinden yine Allah'a sığınırız." dediler.

Denilmiştir ki: Onlara Halid b. Velid gönderildi. Halid b. Velid onları birbirlerine teheccüd için nida ederken buldu. Zekâtlarını ona teslim etti­ler. Halid b. Velid zekât mallarını alıp geri döndü.[35]

3- İbn İshâk der ki: Mustalik oğullan müslüman olduktan sonra Rasûlullah (sa), zekâtlarını toplamak (teslim almak) üzere el-Velîd ibn Ukbe ibn Ebî Muayt'ı gönderdi. Velîd'in kendilerine zekât memuru olarak gelmekte olduğunu duyunca onu karşılamaya çıktılar. Velîd, karşısına atlılar çıkınca kendisini öldürmeye geliyorlar diye korkup geri döndü ve Rasûlullah (sa)'a geldi. Mustalik oğullarının kendisini öldürmeye kalkıştıklarını, vermeleri gereken zekâtı da vermediklerini haber verdi. Müslümanlar zekâtı men'eden ve zekât memurunu öldürmeye kalkışan Mustalik oğullan ile savaş konusunu çokça konuşmaya başladılar da bu düşünce müslümanlar arasında yayıldı ve hattâ Rasûlullah bile onlar üzerine bir gazveye çıkmaya niyyetlenmişti ki Mustalik oğullarından bir elçi hey'eti Medine'ye çıkageldi ve:

"Ey Allah'ın elçisi, bize göndermiş olduğun elçinin gelmekte olduğunu duyunca onu karşılamaya çıktık. Niyyetimiz ona ikramda bulunmak ve zekâtımızı kendisine vermekti. Bizi görünce geri dönüp hızla kaçtı. Bize gelen habere göre Allah'ın Rasûlü'ne, kendisini öldürmek üzere karşı çıktığımızı söylemiş. Allah'a yemin ederiz ki onu öldürmek için gelmedik." dediler. Allah Tealâ onun hakkında ve bunlar (Mustalik oğullan) hakkında "Ey iman edenler, bir fâsık size bir haber getirdiği zaman onu iyice araştırın..." âyet-i kerimesini indirdi.[36]

4- Hadise en ayrıntılı biçimde İmam Ahmed'in Müsned'indedir. Ayrıca Mustalik oğulları reisi Haris ibn Dırâr el-Huzâî'den nakledilmiş olmakla rivayetlerin en sahih olanıdır. Bu Haris ibn Dırâr aynı zamanda Hz. Peygamber (sa)'in hanımlarından Cüveyriyye'nin babası olan Hâris'tir.[37]

Hakim Ebû Abdillah eş-Şâziyâhî, Muhammed b. Abdillah b. Zekeriyya'dan, o Muhammed b. Abdirrahman ed-Değulî'den, o Said b. Mesud'dan, o Muhammed b. Sabık'tan, o İsa b. Dinar'dan, o da babasından Haris b. Dırar'm şöyle dediğini işittiğini ha­ber verdi:

"Rasuluilah (s.a.v.)'ın huzuruna vardım. Beni, İslam'a davet etti. Ben de İslam'a girip ikrarda bulundum. Beni zekât vermeye çağırdı. Ben de kabul ettim ve de­dim ki:

"Ey Allah'ın Rasulü, kavmime döneyim de onlara İslam'a ve Zekât borcunu ödemeye davet edeyim. Kim bana icabet ederse onun zekâtını toplayayım. Zekâtı da sana getireyim." Haris b. Dırar kendisine icabet edenlerden zekâtı toplayıp, Rasulullah (s.a.v.)'ın kendisine elçi göndermek istediği vakit gelince, elçi, Haris'ten uzak kalıp gö­rünmedi ve yanına gelmedi. Bunun üzerine Haris, Allah'ın ve Rasulü'nün bir gazabına uğradığını sandı. Derhal kavminin ulularını topladı ve onlara şöyle dedi:

"Rasuluilah (s.a.v.) yanımda bulunan zekâtı almak için bana bir elçi göndermek üzere benim için bir vakit tayin etmişti. Allah'ın Rasulü tarafından sözüne ihtilaf etme diye birşey beklene­mez ve ben Rasulullah (s.a.v.)'ın elçisinin ancak bir kızgınlıktan dolayı alıkonduğu görü­şündeyim. Haydi şimdi kalkın, yola çıkıp Rasulullah (s.a.v.)'a gidelim." Rasulullah (s.a.v.) da Velid b. Ukbe'yi, -Haris'in toplayıp yanında bulundurduğu zekâtı almak için- Haris'e göndermişti.

Velid yola koyulup, sonunda yolun bir kısmına varmıştı ki korkuya kapılıp geri döndü. Rasulullah (s.a.v.)'a gelip:

"Ey Allah'ın Rasulü, Haris zekâtı bana vermeyip, beni öldürmek istedi" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.), Haris'e gitmek üzere derhal yola bir heyet koydu. Haris de arkadaşlarıyla beraber çıkageldi. Heyet tam Medine'den ayrılmak üzereyken, Haris onları karşıladı. Böylece Haris onlarla karşılaştı. Heyet:

"İşte Haris" dedi. Haris onlara yetişince:

"Kime gönderildiniz?" dîye sordu. Onlar da:

"Sana" dediler. Haris:

"Niçin?" diye sordu. Onlar da:

"Rasulullah (s.a.v.) Velid b. Ukbe'yi sana göndermişti. Velid de ona dönüp, senin, ona zekâtı vermeyip, onu öldürmek istediğini söyledi" dediler. Haris:

"Hayır, Muhammed'i hak peygamber gönderene yemin ederim ki onu ne gördüm, ne de o bana geldi" dedi. Nihayet Haris. Rasulullah (s.a.v.)'ın huzu­runa girince Rasulullah (s.a.v.):

"Zekâtı vermedin, elçimi de öldürmek istedin öyle mi." diye sordu. Haris:

"Hayır seni hak peygamber gönderene yemin ederim ki, onu ne gördüm, ne de o bana geldi. Gelmemin sebebi de ancak senin elçin benden uzak kal­dığı esnada Allah ve Rasulü'nün bir gazabı olacağından korkmamdı" dedi. Bunun üzerine bu âyet, "Bu, Allah'tan bir lütuf ve nimettir. Allah, alimdir, hakimdir." Hucurât: 49/8. âyetine kadar nazil oldu."[38]

Râvîler isnatları güvenilir olan kişilerdir.

Ümmü Seleme, Alkame îbni Nâcime, Abdullah İbni Câbir hadisinden bunun benzerini Taberânî anlattı.

Bunun benzerini Avfî tarikından Mürsel olarak, diğer bir tarikten İbnu Abbas'tan (r.a.) İbnu Cerîr anlattı. [39]

5- İbn Cerîr Taberî olayı biraz daha farklı naklediyor. Onun, Ebu Küreyb kanalıyla Ümmü Seleme'den rivayet ettiği haber şöyledir:

Allah'ın Rasûlü (sa) Mustalik oğulları hadisesinden sonra Mustalik oğulları'nın zekâtını alıp gelmek üzere birisini göndermişti. Kavim (Mustalik oğulları) bunu duyup onu karşılamaya çıktılar, Rasûlullah (sa)'ın emrini tazimle kabullendiler. Ancak şeytan, gönderilen kişinin kalbine "onların kendisini öldürmek istedikleri" fikrini yerleştirdi de yarı yoldan dönüp Allah'ın Rasûlü (sa)'ne: "Mustalik oğulları zekâtlarını bana vermediler." dedi. Rasûlullah (sa) ve müslümanlar öfkelendiler.

Öte yandan Mustalik oğullarına, Hz. Peygamber (sa)'in elçisinin geri döndüğü haberi ulaşınca Rasûlullah (sa)'a geldiler ve O'nun, öğle namazını kıldığı sırada karşısında saf bağlıyarak: "Allah'ın ve Rasûlü'nün gazabından Allah'a sığınırız. Zekât toplamak üzere bize birisini gönderdin. Buna sevindik ve gözlerimiz aydın oldu. Sonra o, yoldan geri dönmüş. Bunun, Allah'ın ve Rasûlü'nün öfkesinden kaynaklanmış olmasından korktuk." dediler. Bilâl gelip ikindi namazı için ezan okuyuncaya kadar konuşmaya devam ettiler.

Ümmü Seleme der ki: "Ey iman etmiş olanlar, eğer bir fâsık size bir haber getirirse onu iyice araştırın. Yoksa bilmeden bir kavme sataşırsınız da sonra ettiğinize pişman olursunuz." âyet-i kerimesi nazil oldu.[40]

6- Taberî bu hadiseyi ayrıntılarda küçük farklarla İbn Abbâs'tan şöyle rivayet ediyor:

Rasûlullah (sa), el-Velîd ibn Ukbe ibn Ebî Muayt'ı, zekâtlarını almak üzere Mustalik oğullarına göndermişti. Bu haber Mustalik oğullarına ulaşınca sevindiler ve Rasûlullah (sa)'ın elçisini karşılamak üzere çıktılar. Velîd de zannetti ki Mustalik oğullan kendisini öldürmek üzere çıktılar. Bunun üzerine Velîd geri dönüp Hz. Peygamber (sa)'e: "Ey Allah'ın elçisi, Mustalik oğulları zekâtlarını vermediler." dedi. Allah'ın Rasûlü (sa) buna şiddetle öfkelendi ve kendi kendine onlarla savaşmayı düşündüğü sırada Mustalik oğullarının elçileri çıkageldi ve: "Ey Allah'ın elçisi, haber aldığımıza göre senin elçin yolun yarısından geri dönmüş. Onun, senin bize kızgınlığından dolayı göndermiş olduğun bir mektup sebebiyle dönmüş olmasından korktuk. Allah'ın gazabından ve Rasûlü'nün gazabından Allah'a sığınırız." dediler de Alalh Tealâ onların mazur olduklaru kitabında inzal edip: "Ey iman etmiş olanlar, eğer bir fasık size bir haber getirirse..." buyurdu.[41]

7- Mücâhid ve Katâde ise olayı daha farklı bir biçimde anlatırlar. Buna göre Hz. Peygamber (sa), Mustalik oğulları'nın zekâtı vermedikleri (hattâ irtidad ettikleri) haberi kendisine gelince Hâlid ibnu'l-Velîd'i üzerlerine göndermiş ve onlarla savaşmada acele etmemesini, teennî ile hareket edip durumu iyice araştırmasını emretmiş. Hâlid de yola çıkıp geceleyin onlara varmış ve gözcüler gönderip durumlarını öğrenmek istemiş. Gönderdiği gözcüler Mustalik oğullarının İslâm'a sarılmış olduklarını, ezan okuyup namaz kıldıkları haberini getirmişler. Sabah olunca Hâlid, Mustalik oğullarına varıp kendi gözüyle onu hayretlere düşüren durumu görüp dönmüş ve Mustalik oğullarının gerçek haberini Hz. Peygamber (sa)'e iletmiş ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş.[42]

8- Bu haberi getiren şahsın Velid b. Ukbe b. Ebi Muayt olduğunda ihtilâf yoktur. Ayet her ne kadar özel bir şahıs sebebiyle nazil olmuşsa da haberle­rin iyice araştırılması ve fasık bir şahsın sözüne güvenilmemesini açıkla­ması sebebiyle geneldir. [43]

9- Hasan-ı Basri şöyle demiştir: "Allah'a yemin olsun ki ayet özel olarak bu kavim hakkında gelse bile hükmü kıyamete kadar devam edecektir. Zi­ra onu başka bir nas neshetmemiştir." [44]

10- Razi bu konuda, fasık lafzının Velid b. Ukbe'ye tahsis edilmesinin kötü ve uzak bir görüş olduğunu vurgulamıştır. Çünkü Velid o konuda zan ve vehmine göre hareket etmiş ve neticede hata etmiştir. Hata eden kişiye fa­sık denmez. Kur'an'da birçok yerde fasık kelimesiyle imandan çıkan kimse kastedilmişken hata yapan Velid'e nasıl fasık denebilir!

Şu ayetler fasıkın imandan çıkan kimse olduğu manasını ifade etmek­tedir:

1- "Muhakkak ki Allah fasıklar güruhunu hidayete edirmez." (Münafikun, 63/6).

2- "Rabbinin emrinden çıktı." (Kehf, 18/50).

3- "Fasıklara gelince onların barınağı cehennemdir. Oradan çıkmak is­tedikleri anda tekrar oraya döndürülürler." (Secde, 32/20) [45]

11- Fakat müfessirlerin çoğunluğuna göre Velid önceleri Rasulullah (s.a.) nezdinde güvenilir bir şahıstı. Fakat sonra onu yalanlayarak fasık olmuş­tur. Zahir olan şudur: Gelen haberleri iyice araştırmadan onun doğrultu­sunda hareket etmeyi yasaklamak ve bu konuda insanların nefretini sağla­mak için Velid'e fasık denmiştir. Gerçekte fasık değildir; o Beni Mustalik'in kendisini öldüreceğine dair yorum yapmış ve içtihad etmiştir. [46]



9. "Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa arala­rını düzeltiniz; eğer biri diğeri üzerine saldırırsa, saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşınız; eğer dönerlerse aralarını ada­letle bulunuz, adil davranınız, şüphesiz Allah adil davrananları sever."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Muhammed b. Ahmed b. Cafer en-Nahvî, Muhammed b. Ahmed b. Sinan el-Mukri’den, o Ahmed b. Ali el-Mevsılî'den, o İshak b. Ebî İsrail'den, o Mu'temir b. Süleyman'dan, o da babasından, Enes'in şu sözlerini bize haber verdi:

"Dedim ki:

"Ey Allah'ın Rasulü, Abdullah b. Ubeyy'e gitseniz." Bu söz üzerine Rasulullah (s.a.v.)'a git­mek üzere yola koyuldu. Bir merkebe bindi, Müslümanlar da beraber yola çıkıp yürü­meye başladılar. Abdullah b. Ubeyy "Sebiha" denilen bir yerde bulunuyordu. Rasulullah (s.a.v.) onun yanına gelince, İbn Ubeyy eliyle burnunu tutarak:

"Git başımdan. Vallahi merkebinin (idrar) kokusu beni gerçekten rahatsız etti" dedi. Bunun üzerine Ensar'dan bir kişi (Abdullah b. Revaha):

"Vallahi Rasulullah (s.a.v.)'ın merkebinin kokusu senden daha hoştur" dedi. Abdullah'a kendi kavminden olan birisi kızdı, Derken o ikisinden her.bîrinin adamları diğerine kızdı. Böylece aralarında değenekli, yumruklu ayakkabılı bir kavga oldu. İşte bize gelen bilgiye göre bu âyet, onlar hakkında indirildi."[47]

Bu hadisi Buharı, Müsedded'den, Müslim, Muhammed b. Abdu'l-A'la'dan, son iki ravi de Mu'temir'den rivayet etmişlerdir.[48]

2- İbn Şihâb ve başkalarından rivayete göre bir gün Rasûlullah (sa) bir meclisde otururken Abdullah ibn Revâha ve Abdullah ibn Übeyy ibn Selûl da oradalarmış. Rasûlullah kalkıp gidince Abdullah ibn Übeyy ibn Selûl:

"Onun merkebinin sidiği bizi rahatsız etti ve rahatımızı bozdu." demiş. Onun bu sözü üzerine Abdullah ibn Revâha ile aralarında bir atışma olmuş, hattâ silâhlarını çıkarmışlar (silâhlarım çekmişler), ama Rasûlullah (sa) geri dönüp aralarına girmiş ve işte bunun üzerine ve onlar hakkında bu âyet-i kerime nazil olmuş.[49]

3- Bir rivayette de bu olay, Hz. Peygamber (sa), hasta olan Sa'd ibn Ubâde'yi ziyarete giderken yolda meydana gelmiş Abdullah ibn Übeyy, Hz. Peygamber (sa)'in merkebinin çıkardığı tozdan veya kokusundan rahatsız olup aykırı lâf edince Abdullah ibn Revâha dayanamayıp karşılık vermiş; oradakilerin bir kısmı İbn Übeyy'e, bir kısmı da İbn Revâha'ya arka çıkmışlar ve bir arbede olmuş da âyet bunun üzerine nazil olmuş ve Hz. Peygamber (sa) bu âyet-i kerimeyi onlara okuyunca kavgayı bırakıp barışmışlar.

Unutmamak gerekir ki İbn Übeyy Evs'ten, İbn Revâha ise Hazrec'tendir.[50]

2- Saîd İbni Mensur ve İbnu Cerîr Ebu Mâlik'ten anlattı:

“Müslümanlardan iki kişi birbirleriyle küfürleştiler. Kavim şundan dolayı şuna, şundan dolayı şuna öfkelendi elleri ve ayakkabı ile vuruştular. Allahü Teâlâ, Hucurat: 49/9 âyetini indirdi.” [51]

3- Süddi’den İbnu Ebî Hatim ve İbnu Cerîr anlattı:

Ensar'dan İmrân adında bir adam, bunun da Ümmü Zeyd adında bir hanımı vardı. Kadın bir gün, ailesini ziyarete gitmek istedi. Adam da bunu kabul etmeyip karısını kendisinden başka kimsenin girmediği bir odaya hapsetti. Kadın bir yolunu bulup ailesine haber gönderdi. Kadının kabilesi de gelip onu hapis olduğu odadan çıkarıp götürmek istediler. Adam daha önce evden çıkmıştı. Adamın ailesi çevreden yardım istediler de kadınla ailesi arasına girmek üzere adamın amcasının oğullan geldiler ve çekişmeye başladılar, na'linlerle birbirlerine vurdular da işte onlar hakkında bu âyet-i kerime nazil oldu. Rasûlullah (sa) bu âyet-i kerimeyi onlara gönderdi de iki taraf ta Allah'ın emrine döndüler.[52]

4- Hasan'dan (r.a.) İbnu Cerîr anlattı:

“İki taraf arasında husumet olur, onlar hüküm için çağırılırlar, ancak icabetten kaçınırlardı, Allahü Teâlâ, Hucurat: 49/9 âyetini indirdi.”[53]

5- Katâde'den rivayette o şöyle anlatıyor:

Bize anlatıldığına göre bu âyet-i kerime ensardan iki kişi hakkında nazil olmuştur. Bunlar arasında bir hak mes'elesinde anlaşmazlık varmış. Birisi, kabile ve akrabalarının çokluğuna güvenerek:

"Bu hakkı senden baskınla, zor kullanarak alacağım." demiş. Diğeri de:

"Hz. Peygamber (sa)'in hakemliğine müracaat edelim." demiş anlaşamamışlar ve arada bir takım itişip kakışmalar ve birbirlerine elleriyle ve nalinleriyle vurmuşlar ama kılıçlarla vuruşma olmamış.[54].



11. "Ey inananlar! Bir topluluk bîr diğerini alaya almasın, belki de onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın; inandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir addır, Tevbe etmeyenler, işte onlar za­limlerdir."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Bu âyet, Sabit b. Kays b. Şemmâs hakkında nazil olmuştur. Bu zatın kulakla­rında ağırlık vardı. Rasulullah (s.a.v.)'ın yanına gelince ona yer verirlerdi ki, Rasulullah (s.a.v.)’ın tam yanına otursun da böylece Rasulullah (s.a.v.)'ın konuştuğunu işitebilsin.

Yine böyle birgün bir zat geldi. İnsanlar yerlerini almışlardı bile. Bu zat insanların omuzlanndan aşa aşa ilerliyor ve bir taraftan da: "Yer verin, yer verin" diyordu. Bunun üzerine bir adam ona:

"Oturacak bir yer buldun otur" dedi. Sabit de kızgın bir vaziyette oturdu ve aynı adama bir göz işareti yaptı da:

"Bu adam da kim?" diye sordu. O kişi:

"Ben falan kimseyim" dedi. Sabit de:

"Falan kadının oğlusun öyle mi?" diyerek Cahiliyye Dönemi'nde iken o kadını ayıpladığı bir şeyle o kişinin annesini mevzu bahis etti. Adam bu söz üzerine utandığı için başını öne eğdi. Allah Teala da bu âyeti bu sebepten dolayı indirdi."[55]

2- Ahmed b. Muhammed b. İbrahim el-Mihricanî, Ebû Abdillah b. Batta'dan, o Abdullah b. Muhammed b. Abdu'l-Aziz'den, o İshak b. İbrahim el-Mervezı'den, o Hafs b. Gıyas'tan, o Davud b. Ebî Hind'den, o Şa'bi'den, o Ebî Cübeyre b. Dahhak'tan, o da babasından ve amcasından şöyle dediklerini bize haber verdi:

"Peygamber (s.a.v.) ya­nımıza geldi. Bu arada bir adam, bir adamı kötü bir lakapla çağırmaya başladı. Bunun üzerine:

"Ey Allah'ın Rasulü, o lakap o adamın hoşuna gitmiyor" denildi. Bunun üzerine bu âyet indirildi." [56]

3- İmam Ahmed, Ebu Davud ve İbn Mâce'nin Ebu Cübeyre ibnu'd-Dahhâk'tan rivayetle tahric ettiği bir hadiste o şöyle anlatıyor: "birbirinizi kötü lâkablarla çağırmayın..." âyet-i kerimesi biz Seleme oğulları hakkında nazil oldu. Hz. Peygamber (sa) Medine'ye geldiğinde bizde herkesin ya iki ya üç ismi vardı. Hz. Peygamber bir keresinde onlardan birini bu isimlerinden biriyle çağırmıştı:

"Ey Allah'ın elçisi, o, bu isimle çağrılmasına kızıyor." dediler de âyet bunun üzerine nazil oldu [57]

Alûsî bu rivayetin Buhârî, Tirmizî ve Neseî tarafından da tahric edildiği bilgisine de yer verir.[58]

4- Ebu Cübeyre İbni Dahhâk'tan Dört sünen sahibi anlattı:

Allah'ın Rasûlü (sa) Medine'ye bize geldiğinde bizde kişilerin bazan iki, bazan üç adı olurdu ve bunlardan biriyle çağrılması da hoşuna gitmedi de etrafında olanlar:

"Ey Allah'ın elçisi, bu, bu adla çağrılmasına kızıyor." dediler ve işte bunun üzerine

"Birbirinizi kötü lâkablarla çağırmayın..." âyet-i kerimesi nazil oldu.[59]

Tirmizî, bu sahihtir, dedi. [60]

5- Dahhâk der ki:

Bu âyet-i kerime de sûrenin başında zikri geçen Temîm oğulları hey'eti hakkında nazil olan âyetlerdendir. Ammâr, Habbâb, İbn Füheyre, Bilâl, Suheyb, Selmân, Huzeyfe'nin kölesi Salim gibi fakir müslümanların perişan hallerini görünce onların bu yoksul halleriyle alay etmişler ve bu âyet-i kerime de bunun üzerine nazil olmuş.[61]

6- Bu âyet, Peygamber (s.a.v.)'in hanımı Ümm-ü Seleme ile alay eden diğer iki hanımı hakkında nazil olmuştur. Ümm-ü Seleme iki taraftan böğrüne "Sebeniyye" deni­len beyaz bir şal bağlar, bir ucunu arka tarafından sarkıtırdı. Böylece yürürken onu peşin­den sürüklerdi. Aişe (r.a.) de Hafsa (r.a.)'ya şöyle demişti;

"Şunun arkasından sürükle­diği şeye bak, sanki köpeğin dili." İşte bu söz Aişe'nin alay etmesiydi. [62]

7- Enes (r.a.) de, bu âyetin Peygamber (s.a.v.)'in hanımı Ümm-ü Seleme'yi kısa boylu olmakla ayıplayan diğer hanımları hakkında indiğini söylemiştir. [63]

8- İkrime de İbn Abbas'tan rivayet ederek şöyle demiştir:

"Safıyye bint-i Huyay b. Ahtab, Rasulullah (s.a.v.)'a gelip dedi ki:

"Ey Allah'ın Rasulü, kadınlar: "Ey Yahudiler'in kızı yahudi kadın"diyerek beni ayıplıyorlar." Rasulullah (s,a.v.) bunun üzerine şöyle bu­yurdu:

"Sen de: "Benim babam Harun'dur, amcam Musa'dır, eşim de Muhammed'dir" deseydin ya!" Bunun üzerine Allah Teala da bu âyeti indirdi." [64]

9- el-Hasen der ki:

Ebu Zerr ile birisi arasında bir tartışma olmuş ve adam da Ebu Zerr'e:

"Ey yahudi kadının oğlu." demişti. İşte bunun üzerine

"Kendi kendinizi ayıplamayın ve birbirinizi kötü lâkablarla çağırmayın." nazil oldu.[65]

10- Mukâtil der ki:

Ka'b ibn Mâlik el-Ansârî ile Abdullah ibn Ebî Hadrad el-Eslemî arasında bir tartışma olmuş Ka'b:

"Ey bedevi" demiş, Abdullah da ona:

"Ey yahudi" demiş ve işte bunun üzerine ikisi hakkında "Kendi kendinizi ayıplamayın ve birbirinizi kötü lâkablarla çağırmayın." nazil olmuş.[66]

11- Bu âyet-i kerimenin İkrime ibn Ebî Cehl hakkında nazil olduğu da söylenmiştir. Rivayete göre o, Medine-i Münevvere sokaklarında yürürken bir takım kimseler: "İşte bu ümmetin fır'avunun oğlu bu." demişler. Bu da onun ağırına gitmiş ve gelip Hz. Peygamber (sa)'e şikâyette bulunmuş ve âyet bunun üzerine nazil olmuş.[67]

12- Ayetin nüzul sebebiyle ilgili olarak özetle şu denebilir. Ayetin nüzul se­bebi olan vakıaların birden fazla olmasında bir mahzur yoktur. Dolayısıyla zikredilen bütün olaylar ayetin nüzul sebebi olabilir. Burada önemli olan sebebin hususiliği değil de lafzın umumiliğidir.[68]



12. Ey iman etmiş olanlar, zannın bir çoğundan kaçının, çünkü zannın bazısı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın, kiminiz kiminizi arkasından çekiştirip gıybet etmesin. Hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Bundan tiksindiniz değil mi? Allah'tan takva üzere olun ki Allah hiç şüphesiz Tevvâb'dır, Rahîm'dir.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Süddî der ki: Anlatıldığına göre Selmân el-Fârisî bir seferde Hz. Peygamber (sa)'in ashabından iki kişi ile -bir rivayette Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer ile- beraberdi. Onların hizmetlerini görür ve yemeklerinden yerdi. Bir gün insanlar yürüdüğünde Selmân uyuyakalmış ve onlarla birlikte yürüyememişti. İki arkadaşı onu arayıp bulamayınca çadırlarını kendileri kurarak konakladılar ve:

"Selmân -veya şu köle demişlerdir- pişmiş yemeğe ve kurulmuş çadıra gelmekten başka bir şey bilmiyor." dediler. Selmân geldiğinde de onu, kendilerine katık istemek üzere Hz. Peygamber (sa)'e gönderdiler. Selmân, elinde bir kabla Rasûlullah (sa)'ın yanına vardı:

"Ey Allah'ın elçisi, şayet senin yanında katık varsa kendilerine vermen için arkadaşlarım beni sana gönderdiler." dedi. Allah'ın Rasûlü (sa):

"Arkadaşların katığı ne yapacaklar, onlar katıklarını yediler." buyurdu. Selmân dönerek o ikisine Rasûlullah (sa)'ın sözlerini haber verdi. Kalkıp Rasûlullah (sa)'ın yanına geldiler ve:

"Hayır, seni hak ile gönderene yemin olsun ki konakladığımızdan beri biz herhangi bir yemek yemedik." dediler. Rasûlullah (sa):

"Konuşmalarınızla siz Selmân'ı katık olarak yediniz." buyurdu, peşinden de: "Hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır?" âyet-i kerimesi nazil oldu.[69]

2- İbnu Cüreyc'ten İbnu Münzir anlattı.

“Ayetin Selmân-ı Farisî hakkında indirildiği zan edildi. Yemek yedi sonra uyudu ve ses çıkardı. Biri ona yediğini ve uyuduğunu hatırlattı, âyet indirildi.”[70]



13. "Ey insanlar! Muhakkak ki Biz, sizi bir erkekle bir dişiden ya­rattık ve sizi millet millet, kabile kabile yaptık ki tanışasmız; Allah ya­nında en şerefliniz elbette takvaca en ileri olanınızdır. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı bilir, her şeyden haberdardır."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- İbn Abbas dedi ki:

"Bu âyet, kendisine mescidde yer vermeyen bir kişiye:

"Falan kadının oğlu musun?" diyen Sabit b. Kays hakkında inmiştir. Sabit'in o sözü üze­rine Rasulullah (s.a.v.):

"Falanca kadının ismini anan kimdir?" diye sordu. Sabit ayağa kalkarak:

"Benim, ey Allah'ın Rasulü" dedi. Rasulullah (s.a.v.):

"Bak şu topluluğun yüzle­rine" buyurdu. Sabit de baktı. Rasulullah {s.a.v.):

"Ne gördün ey Sabit?" buyurdu. Sabit:

"Beyaz, kızıl, siyah renkler gördüm" dedi. Rasuluilah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"O halde sen onları ancak din ve takva hususunda üstün görebilirsin." İşte bu yüzden Allah Teala bu âyeti indirdi."[71]

2- Mukatil dedi ki:

"Mekke'nin fethi günü Rasuluilah (s.a.v.), Bilal (r.a.)'e emir bu­yurdu da, Bilal Ka'be'nin üstünde ezan okudu. Bunun üzerine Attab b. Esid b. Ebi'l-îs şöyle dedi:

"Allah'a hamdolsun ki babamın canını aldı da bu günü görmedi." Haris b. Hişam da:

"Muhammed şu siyah kargadan başka bir müezzin bulamamış mı?" dedi. Süheyl b. Amr da:

"Göğün Rabbinin peygamberine haber vereceğinden korktuğum birşeyi söylemiyorum" demişti. Derken Cebrail (a.s.), Peygamber (s.a.v.)'e gelip, müş­riklerin bu söylediklerini haber verdi. Rasulullah (s.a.v.) da onları çağırarak söyledikleri şeyleri kendilerine haber verdi. Onlar da bunu itiraf ettiler. İşte Allah Teala bu âyeti indi­rerek, soysopla, mal çokluğu ile övüşmekten ve fakirleri aşağılamaktan onları men etti."[72]

Kurtubî de bu hadiseyi İbn Abbâs'tan rivayetle zikretmiştir.[73]

3- Ebû Hasan el-Müzekkî, Harun b. Muhammed el-İsterâbâzî'den, o Ebû Muhammed İshak b. Muhammed el-Huzâî'den, o Ebu'I-Velid el-Ezrakî'den, o dedesin­den, o Abdu'l-Cebbar b. el-Verd el-Mekkî'den, o da Müleyke'den bize şu rivayette bu­lundu:

"Mekke fetholunduğu gün Bilal, Ka'be'nin üstüne tırmanarak ezan okudu. Bunu gören bazı insanlar:

"Ey Allah'ın kullan, şu siyah köle mi Ka'be'nin üzerinde ezan okuyor?"; bazısı da:

"Allah şu adama buğzetse onu değiştirir" demişlerdi. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi."[74]

4- Yezid b. Şecere dedi ki:

"Rasulullah (s.a.v.) bir gün Medine pazarlarından biri­sine uğramıştı. Bir de baktı ki siyah bir köle satlığa çıkarılmış

"Kim artırırsa ona satılacak" diye bağırılıyordu. Köle de şöyle diyordu:

"Kim beni satın alacaksa bir şartla satın al­sın." Ona:

"Şanın nedir?" diye soruldu. O da:

"Beni satın alan adam Rasulullah (s.a.v.)'ın arkasında beş vakit namaz kılmaktan beni men etmeyecek" dedi. Nihayet adamın biri onu bu şarta binaen satın aldı. Rasulullah (s.a.v.) bu köleyi her farz namazda görüyordu. Derken bir gün onu göremedi. Sahibine:

"Köle nerede kaldı?" diye sordu. Adam:

"Hummaya tutuldu ey Allah'ın Rasulü" dedi. Rasulullah (s.a.v.) Ashabı'na:

"Kalkın ona geçmiş olsuna gidelim" buyurdu. Ashab da Rasulullah (s.a.v.)'la birlikte kalkıp o köleyi ziyarete gittiler. Günlerden sonra Rasulullah (s.a.v.), kölenin sahibine:

"Kölenin durumu nasıl?" diye sordu. Adam:

"Ey Allah'ın Rasulü, köle aynen eski durumunda" dedi. Rasulullah (s.a.v.) kalkıp, kölenin yanına girdi. Köle, eski şiddetli hummanın içindeydi. Derken bu hâl üzere ruhunu teslim etti. Rasulullah (s.a.v.) Ashabı bu işin heybetinden etkilenmişlerdi. Muhacirler şöyle dediler:

"Biz yurtlarımızı, mallarımızı, ailemizi terk et­tik. Buna rağmen bizden hiçbir kimse ne hayatında, ne de hastalığında ne de ölümünde şu kölenin gördüğü gibi bir iltifat görememiştir." Ensar ise şunları söyledi:

"Biz, Rasulullah (s.a.v.)'ı yurt sahibi yaptık, O'na yardım ettik, mallarımıza ortak ettik. Buna rağmen zenci bir köleyi bize tercih etti." Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi.

Bu âyetin tefsiri şu demektir:

"Sizler, bir babanın ve bir ananın çocuklarısınız," Böylece Allah Teala onlara: "Şüphesiz Allah katında sizin en değerliniz takvaca en üstün olanınızdır." âyetiyle de takvanın üstünlüğünü göstermiş oldu."[75]

5- İbn Asâkir'in Mübhemât'ında zikrettiğine göre bu âyet-i kerime Ebu Hind hakkında nazil olmuştur. Rasûlullah (sa), Beyaza oğullarına onu, kadınlarından birisiyle evlendirmelerini emretmişti. Onlar da: "Ey Allah'ın elçisi, kızlarımızı kölelerimizle mi evlendireceğiz?" demişler ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş.[76]



14. "Bedeviler: "İnandık" dediler, de ki: "İnanmadınız ama İslam olduk deyin; inanç henüz gönüllerinize yerleşmedi; eğer Allah'a ve pey­gamberine itaat ederseniz, işlediklerinizden bir şey eksilmez; doğrusu Allah, bağışlar, merhamet eder."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Bu âyet Benî Esed b. Huzeyme Kabilesi'nden bazı bedeviler hakkında inmiştir. Bunlar, bir kıtlık senesi Medine'ye gelip Rasulullah'ın huzuruna çıktılar da Kelime-i Şehadet getirip zahiren müslüman oldular. Fakat kalpten mü'min olmamışlardı. Bunlar Medine yollarını insan pisliği atarak bozuyorlar ve fiyatları fahiş bir şekilde yütseltiyorlardı. Rasulullah (s.a.v.)'a da şöyle diyorlardı:

"Sana dünyalıkları ve çoluk çocuğu getirdik. Falan kabileler gibi seninle savaşmadık, sadaka verdik." Böylece Rasulullah (s.a.v.)'a minnet ediyorlar müslümanlıklarını, O'nun başma kakıyorlardı. Allah Teala da orJar hakkında bu âyeti indirdi.[77]

2- Mücâhid bu âyet-i kerimenin Esed ibn Huzeyme oğulları bedevileri hakkında nazil olduğunu söylerken Katâde de isim vermeden "Mü'min oldukları için Hz. Peygamber'e minnette bulunan bir topluluk" hakkında nazil olduğunu söylemiştir.[78]

Mücâhid der ki: Bu âyet-i kerime Esed ibn Huzeyme oğulları bedevileri hakkında nazil oldu. Başkaları da bu bedevilerin, âyetin inmesine sebep olan hallerini şöyle açıklamışlardır: Kuraklık olduğu bir sene Medine-i Münevvere'ye geldiler. Mü'min olmadıkları halde müslüman olmuş göründüler. Medine yollarını pislediler, fiyatların yükselmesine sebep oldular. Öte yandan Hz. Peygamber (sa)'e minnette bulunuyorlar:

"Biz ağırlıklarımızla ve ailelerimizle sana geldik, seninle savaşmadık." diyorlardı. İşte onlar hakkında bu âyet-i kerime nazil oldu.[79]

3- Süddî der ki: Müzeyne, Cüheyne, Eslem, Eşca' ve Ğıfâr bedevîleri hakkında nazil oldu. Allah Tealâ'nın Feth Sûresinde (âyet: 11) bahsettiği bedeviler de bunlardır. Müslümanlara karşı canlarını kurtarmak için "Allah'a iman ettik." diyorlardı. Ne zaman ki Hz. Peygamber (sa) Hudeybiye'ye çıkacağında onların da kendileriyle birlikte çıkmalarını emretti, geri durdular ve çıkmadılar. İşte bu âyet-i kerime de onlar hakkında nazil oldu.[80]

4- Mukâtil der ki: Onların evleri Mekke ile Medine arasındaydı. Rasûlullah (sa)'ın serriyyelerinden bir seriyye onlara uğradığı vakit kanlarına ve mallarına bir halel gelmemesi için "İman ettik." diyorlardı. Ama Rasûlullah (sa) Hudeybiye'ye yürüyüp onlara da kendileriyle beraber yürümelerini emredince gelmediler.[81]

5- Bişr kanalıyla Katâde'den rivayette o şöyle demiştir:

"Allah'a yemin olsun ki bu âyet-i kerime bütün bedeviler hakkında değildir. Onlardan Allah'a ve âhiret gününe iman etmiş olanlar da vardır. Bu âyet-i kerime bedevî kabilelerinden müslüman oldukları için Hz. Peygamber (sa)'e minnette bulunan ve: "Bizler müslüman olduk ve filân filân oğulları gibi seninle savaşmadık." diyen bir kabile hakkında nazil oldu.[82]



17. Müslüman oldukları için sana minnet ediyorlar. De ki: "Müslümanlığınızla bana minnet etmeyin. Bilakis sizi imana erdirdiği için Allah size minnet eder. Şayet sâdıklardan iseniz.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Hafız Ebu Bekr el-Bezzâr'ın İbrahim ibn Saîd el-Cevherî kanalıyla İbn Abbâs'tan rivayetinde o şöyle demiştir: Esed oğulları, Rasûlullah (sa)'a geldiler ve:

"Ey Muhammed, Bizler müslüman olduk ve Araplar seninle savaştılar ama biz seninle savaşmadık." dediler. Hz. Peygamber (sa):

"Şunların anlayışı ne kadar az! Şeytanlar onların dilinde konuşuyor sanki." buyurdular ve bu âyet-i kerime nazil oldu.[83]

2- İbn Ebî Hâtim'in el-Hasen'den rivayetine göre bu hadise Mekke fethedildiğinde meydana gelmiştir.[84]

3- İbn Sa'd'ın Muhammed ibn Ka'b el-Kurazî'den rivayetinde o şöyle anlatıyor: Esed oğullarından on kişi Rasûlullah (sa)'a geldiler. İçlerinde Tuleyha ibn Huveylid de vardı. Rasûlullah (sa), ashabıyla birlikte Mescid-i Nebevî'de idiler. Gelip selâm verdiler. Onlar adına konuşanları:

"Ey Allah'ın elçisi, bizler, tek ve ortağı olmıyan Allah'ın yegâne ilâh olduğuna, senin de O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet eyledik. Ey Allah'ın elçisi, bizler, üzerimize sen bir ordu göndermeden kendiliğimizden gelip müslüman olduk ve arkamızda bıraktıklarımızın da seninle barış halinde olacaklarına kefiliz." dedi ve işte bunun üzerine Alalh Tealâ: "Müslüman oldukları için sana minnet ediyorlar..." âyet-i kerimesini indirdi.[85]

4- Abdullah İbni Ebî Evfâ'dan hasen senetle Taberânî anlattı:

“Arablardan bazı insanlar:

“Ya Rasûlallah, biz sana mukatele etmeden Müslüman olduk, falan oğullan seninle savaştı.” dediler. Allahü Teâlâ, Hucurat: 49/17 âyetini indirdi.” [86]

5- Saîd İbni Cübeyr'den (r.a.) Saîd İbni Mensur anlattı:

“Nebî Aleyhisselâm'a Benî Esed'den arablardan bir kavim geldi ve:

“Biz sana harp etmeden geldik.” dediler. Allahü Teâlâ, Hucurat: 49/17 âyetini indirdi.[87]

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: 049 - HUCURAT SURESİ
MesajGönderilme zamanı: 03.01.09, 16:44 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
[1] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/817.

[2] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/604.

[3] Buhari; Meğazi: 4367, Tefsir: 49/2 (4845, 4847), Tirmizi; Tefsir: 49/1 (3266), Nesai; Tefsir: 534.

[4] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 320. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/605. Abdulfettah El-Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 381-382. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/444.

[5] Başka bir rivayette bayram namazından önce kurban kesmişlerdi. (Abdulfettah El-Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 382).

[6] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/605. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/817. Abdulfettah El-Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 382. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/444.

[7] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/605. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/818. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/444.

[8] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/605. Suyûtî, Lübâbu'n-Nukul, 11,124-125. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/818. Abdulfettah El-Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 382. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/444.

[9] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/606. Abdulfettah El-Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 382.

[10] Kurtubî, age. XVI, 199; Alûsî, age. XXVI, 133. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/818.

[11] İbnul-Cevzî, age. VI1.455. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/818.

[12] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 320. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/445.

[13] Müslim; İman: 188/119, Buhari; Menakıb: 3613, Tefsir: 4846. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 320.

[14] Buhari; Tefsir: 49/1 (4845). İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 320-321. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/818-819.

[15] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/606. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/445.

[16] İsnadı yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 321. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/819. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/445.

[17] Bu hadisin senedinde bulunan Huseyn metruktur. Yahya ise hadis hırsızlığıyla itham edilmiştir. Hadisin bulunduğu kaynak: Hakim; Müstedrek: 3/74, Heysemi; Mecmau'z-Zevaid: 7/108, Suyuti ed-Dürr: 6/84. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 321.

[18] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/607-608. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/445.

[19] Buhari; Tefsir: 49/1; Abdulfettah El-Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 382-383.

[20] Taberî, age. XXVI,75. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/819-820.

[21] Taberî. age. XXVI,75-76; İbnu'1-Esîr, Üsdü'1-Ğâbe, 1,275. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/820.

[22] Taberî, age. XXVI,75. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/820.

[23] Taberanî; el-Kebir: 5/210. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 321. Ebu Yâlâ, İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/609. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/820. Abdulfettah El-Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 383. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/445.

[24] Taberî, age. XXV1,77; İbn Kesîr, age. V1I.349. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/820.

[25] İsnadı yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 321; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat: 6/140. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/820-821. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/446.

[26] İsnadı zayıftır. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 321-324. Vahidî, age. s. 275-277; İbnu'l-Cevzî, age. VII.458-459; Alûsî, age. XXVI,141. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/821.

[27] Taberî, age. xxvi/77. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/821.

[28] îbnu'i-Cevzî, age. VII,459. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/822.

[29] Alûsî. Age XXVI, 142. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/822.

[30] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/609. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/446.

[31] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/609. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/446.

[32] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/609.

[33] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 324-325.

[34] Musaddık: Koyun sürüsünün zekâtını toplayan memur demektir. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/453

[35] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/453

[36] İbn Hişâm, es-Sîretü'n-Nebeviyye, Mısır 1375/1955,11,296.

[37] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/823.

[38] Ahmed; Müsned: 4/279, Taberani; Mu'cem-i Kebir: 3/274, Heysemi; Mecmau'z-Zevaid: 7/109, Sııyuti; ed-Dürr: 6/87. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 325-326; Mühtasar-ı îbn Kesîr, 3/358; İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/611-612. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/823. Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat: 6/140. Abdulfettah El-Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 383-385.

[39] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/612.

[40] Taberî,Câmiu’l-Beyân,XXVI,78. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/824.

[41] Taberî, age. XXVI,78. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/824.

[42] Taberî, age. XXVI,79. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/824.

[43] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/453.

[44] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/453.

[45] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/454.

[46] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/454.

[47] Buhari; Sulh: 1 (2691), Müslim; Cihad ve Siyer: 117 (1799) s. 1424, Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 111,157, 219, İbni Cerir: 26/81. Beyhaki; Sünen: 8/172, Suyuti; ed-Dürr: 6/90.

[48] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 326. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/613. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/825. Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat: 6/140. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/462.

[49] Taberî, age. XXVI,82. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/825.

[50] Aliûsî, age. XXVI, 150. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/825-826.

[51] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/613-614.

[52] İbn Kesîr, Tefsîru'i-Kur'âni'i-Azîm, VII,354. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/826. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/614. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/462.

[53] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/-614. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/463.

[54] Suyûtî, Lübâbun-Nukûl, II,133. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/826. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/614. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/463.

[55] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 326-327. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/827. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/473.

[56] Ebıı Davud; Edeb: 4962, Timizi; Tefsir: 3268, Nesai; Tefsir: 536, İbn Mace; Edeb: 3741, Ahmed; Müsned: 4/260, Suyuti; ed-Dürr: 6/91.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 327-328. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/615. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/474.

[57] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/615-616. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/827. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/474.

[58] Alûsî, age. XXVI,154. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/827.

[59] Tirmizî, Tefsînı'l-Kur'ân, Hucurât, 49/3, hadis no: 3268; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, IV,260. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/826. Abdulfettah El-Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 385.

[60] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/615. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/4734.

[61] Kurtubî, age. XVI,213. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/827. İbn Ebi Hatim, Abdulfettah El-Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 385. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/473.

[62] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 327. Alûsî, age, XVI,152. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/827.

[63] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 327. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/474.

[64] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 327. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/828. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/474.

[65] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/828.

[66] İbnu’l-Cevzî, age. VII.467. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/828.

[67] Alûsî, age. XXVI,152. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/828. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/473.

[68] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/474.

[69] İbn Kesîr, age. vn,363. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/828-829.

[70] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/616. Abdulfettah El-Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 385-386. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/475.

[71] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 328. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/829.

[72] Mürsel hadistir. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 328. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/829.

[73] Kurtubî, age. XVI,223. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/829.

[74] Mürsel hadistir. ed-Dürr: 6/97. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 328-329. İbn Ebi Hatim, İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/617. Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 11,136. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/830. Abdulfettah El-Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 386. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/475.

[75] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 329. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/829-830.

[76] Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 11,136. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/830. Abdulfettah El-Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 386. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/475.

[77] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 329-330. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/493.

[78] Taberî, age. XXVI,89; İbn Kesîr, age. VII.368. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/830. Abdulfettah El-Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 386.

[79] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/830.

[80] İbnu'l-Cevzî, age. VII.475-476. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/831.Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/493.

[81] İbnu'l-Cevzî, age. VII.475-476. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/831.

[82] Taberî, age. xxvi,90. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/831.

[83] İbn Kesîr, age. VII,369. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/831. Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat: 6/147.

[84] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl,. II.137. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/831.

[85] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, II,137. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/831. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/619. Bezzar, Taberani, Abdulfettah El-Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 387.

[86] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/618-619.

[87] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/619.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye