Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: 022 - HACC SURESİ
MesajGönderilme zamanı: 03.01.09, 16:14 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
022 - HACC SURESİ


İbn Merdûye'nin İbn Abbâs ve İbnu'z-Zubeyr'den rivayetine göre sûre medenîdir. Dahhâk de böyle söylemiştir.

Ancak Ebu Ca'fer en-Nehhâs'ın Mücâhid'den, onun da İbn Abbâs'tan ri­vayetine göre Medine-i Münevvere'de inen üç âyeti -yine İbn Abbâs'tan gelen başka bir rivayete göre dört âyeti- dışında sûre Mekke'de nazil olmuştur. Bu dört âyet: "Bunlar, çekişen iki düşman gruptur. Rabları hakkında çekişmişlerdir. O küfredenler için ateşten elbiseler kesilmiştir. Başları üstünden de kaynar sular dökülecektir. Bununla karınlarındakiler ve derileri eritilir. Demir kamçılar da onlar içindir. Ne zaman oradan, (oradaki işkenceden) çıkıp kurtulmak isteseler her defasında oraya geri çevrilirler ve onlara: "Tadın yakıcı azabı." denilir." (âyet- 19-22)[1]

Ebu Salih'in İbn Abbâs'tan rivayetine göre de iki âyeti dışında Sûrenin ta­mamı Mekkî'dir. Bu iki âyeti: "İnsanlardan öyleleri de vardır ki Allah'a bir yar kenarındaymış gibi kulluk eder... İşte en derin sapıklık budur." (âyet: 11-12) âyetleridir.[2]

İbnu'l-Münzir'in Katâde'den rivayetine göre ise Mekke'de nazil olan dört âyeti dışında Sûre Medine'de nazil olmuştur. Bu dört âyet de:

"Senden önce gönderdiğimiz hiçbir Rasûl ve hiçbir Nebî yoktur ki bir şeyi arzuladığı zaman şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmamış olsun. Allah, şey­tanın karıştırdığını giderir sonra Allah, kendi âyetlerini yerleştirir ve Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.

Şeytanın karıştırdığı, kalblerinde hastalık bulunan ve kalbleri kaskatı ke­silmiş olan kimseleri sınamaya vesile kılmak içindir. Zâlimler hiç şüphesiz de­rin bir ayrılık içindedirler.

Bir de bu, kendilerine ilim verilmiş olanların, onun, Rabbından gelme bir gerçek olduğunu bilip inanmaları ve gönüllerini ona bağlamaları içindir. Mu­hakkak ki Allah iman edenleri dosdoğru yola iletir.

Küfredenler; kendilerine o saat ansızın gelinceye veya gecesi olmıyan gü­nün azabı gelip çatıncaya kadar ondan yana devamlı bir şüphe içindedirler." (âyet: 52-55) âyetleridir.[3]

Bu, İbn Abbâs'tan da rivayet edilmiş­tir.[4]

Sûrenin mekkî ve medenî oluşuna dair rivayetler muhtelif ise de "sûre hem mekkî ve hem de medenî âyetlerden oluşmaktadır." demek doğruya daha yakın­dır.[5]

el-Gaznevî bu sûre hakkında der ki: Bu, sûrelerin en şaşırtıcı olanlarındandır; gece ve gündüz, seferde ve hazarda, barışta ve savaşta, Mekke'de ve Medi­ne'de, nâsih ve mensûh olarak, muhkem ve müteşâbih olarak nazil olmuştur.[6]

İbnu'l-Cevzî, el-Gaznevî'nin bu sözünü Hibetullah ibn Selâme'ye nisbet eder. Hibetullah sözüne devamla şöyle demiştir: Mekkî olanı 30. âyetinin başın­dan sonuna kadar olan kısmıdır.

Medenî olanı 25. âyetinin başından 30. âyetinin başına kadardır.

Gece nazil olanı başından ilk beş âyetidir.

Gündüz nazil olanı 5. âyetin başından 9. âyetin başına kadar olan âyetleri­dir.

Seferde nazil olanı 9. âyetin başından 12. âyetin başına kadar olanıdır.

Hazarda nazil olan âyetleri ise 20, âyetin başına kadar olanıdır.[7]

Âyetlerinin adedi otuz sekizdir. [8]



l. Ey insanlar, Rabbınızdan takva üzere olun. Doğrusu kıyamet saatinin sarsıntısı çok büyük bir şeydir.



Tirmizî'nin İmrân ibn Husayn'dan rivayetinde "Ey insanlar, Rabbınızdan takva üzere olun. Doğrusu kıyamet saatinin sarsıntısı çok büyük bir şeydir... Ama Allah'ın azabı pek çetindir." âyet-i kerimelerinin Efendimiz (sa)'e, o bir seferde iken[9] Ve geceleyin nazil olduğu[10], bazı rivayetlerde Mustalık oğulları gazvesinde olduğu[11] söylenirken Hasen'den rivayete göre de Hz. Peygamber (sa), Tebük Gazvesinden dönerken, Medine-i Münevvere'ye yaklaştıklarında nazil olduğu[12] tasrih olunmuştur.[13]

Peygamberimiz (s.a.) de bu ayetleri ashabına okumuştu. Rasulullah (s. a.) bu geceden başka bir gecede bu kadar çok ağlar halde görülmemişti. İnsanlar ise ya ağlıyorlar ya da oturmuş düşünceli ve mahzun bir halde idiler.[14]





3. İnsanlardan kimi vardır ki Allah hakkında bilmeden (ilimsiz) tartışır ve her azgın şeytanın ardına düşer.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Süddî'nin Ebu Mâlik'ten rivayetine göre bu âyet-i kerime "Melekler Al­lah'ın kızlarıdır, Kur'ân eskilerin masallarından ibarettir, Allah bu çürümüş ve toprak olmuşları diriltemez." diyen en-Nadr ibnu'l-Hâris hakkında nazil olmuş­tur.[15] İbn Cureyc[16] ve İbn Abbâs da böyle söylemiştir.[17]

2- Ebu Cehl veya Übeyy ibn Halef hakkında nazil olduğu da söylenmiştir.[18]



8. Însanlardan öyleleri de vardır ki bilmeden, doğruya ileten bir rehberi olmadan, aydınlatıcı bir kitabı bulunmadan Allah hakkında tartışmaya girişir.

9. Allah yolundan saptırmak için, kibirlenerek yanını eğip büker. Dünyada horluk onadır ve kıyamet günü de ona can yakıcı azabı tattıracağız.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Müfessirlerin çoğu bu iki âyet-i kerimenin de Abdüddâr oğullarından en-Nadr ibnu'l-Hâris hakkında inen âyetler cümlesinden olduğu görüşündedir.[19]

2- Muhammed ibn Ka'b'den rivayete göre el-Ahnes ibn Şureyk hakkında nazil olmuştur.[20]

3- İbn Abbâs'tan rivayete göre de Ebu Cehl hakkında nazil olmuştur.[21]

4- Adlan anılan bu üç kişi de Mekke-i Mükerreme'de Hz. Peygamber (sa)'in daveti önüne katı bir muhalefetle karşı duran katı müşrikler olmakla her bireri­nin yaptıkları ve söyledikleri küfür ve inkâr dolu sözler üzerine inmiş olmalıdır.[22]



11. "İnsanlar içinde Allah'a, bir yar kenarındaymış gibi kulluk eden vardır. Ona bir iyilik gelirse yatışır, başına bîr bela gelirse yüz üstü döner. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

Bu âyet-i kerimenin biri bedeviler, biri Şeybe ibn Rabî'a ve bir diğeri de bir yahudi olmak üzere üç nüzul sebebi rivayet edilmektedir:[23]

1- a- "İnsanlardan öyleleri de vardır ki Allah'a, bir yar kenanndaymış gibi kul­luk eder..." âyet-i kerimesi hakkında İbn Abbâs'tan rivayet ediliyor:

Kişi (Me­dine halkından olmıyan birisi) Medine-i Münevvere'ye gelir (müslüman olur), karısı erkek çocuk doğurur, atı kulunlarsa: "Bu salih bir din imiş." derdi. Yok karısı doğurmaz, kısrağı kulunlamazsa: "Bu ne kötü bir din imiş." derdi.[24]

b- Buhârî'deki bu haberde, olayın bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi olduğu tasrih edilmemekle birlikte siyakı, bu âyet-i kerimenin nüzulüne sebep olduğunu ifade ediyor. İbn Abbâs'tan gelen benzer başka rivayetler de bunu desteklemek­tedir. [25]

c- Nitekim İbn Ebî Hatim'in İbn Abbâs'tan rivayetle tahric ettiği bir haber şöyledir: Bedevilerden bazı kimseler Hz. Peygamber (sa)'e gelir ve müslüman olurlardı. Ülkelerine döndükleri zaman yağmur, bolluk ve hayvanları için güzel bir yavrulama senesi bulurlarsa

"Şu bizim dinimiz ne kadar salih bir din." derler ve ona sımsıkı yapışırlardı. Yok eğer kurak, kötü yavrulama ve kıtlık senesi bu­lacak olurlarsa

"Bizim şu dinimizde hiç bir hayır yok." derlerdi. İşte bunun üze­rine Allah Tealâ Peygamberine:

"İnsanlardan öyleleri de vardır ki Allah'a bir yar kenarındaymış gibi kulluk eder. Ona bir iyilik gelirse yatışır, başına bir kö­tülük gelirse yüzüstü döner..." âyet-i kerimesini indirdi.[26]

d- Avff'nin İbn Abbâs'tan rivayetle anlattığına göre ise bu âyet, vahalarından çıkıp Medine'ye hicret ede­rek, Rasulullah (s.a.v.)'a gelen bir takım bedeviler hakkında inmiştir. Onlardan birisi Medine'ye geldiğinde şayet Medine'de bedeni sıhhatli olur, atı güzel bir tay doğurur, kansı da bir oğlan doğururusa, malı ve hayvanları çok olursa, Medine'den razı olur, içi de rahat ederdi. Ve şöyle derdi:

"Ben şu dinime girdiğim günden beri hayırdan başka birşey görmedim. Şayet Medine'de kendisine bir ağrı isabet eder, karısı bir kız doğurursa, atları düşük yapar, malı elinden giderse ve sadakası.gecikirse şeytan kendisine gelip:

"Vallahi sen, şu dine girdiğinden beri şerden başka birşey görmedin" der. Böylece o kişi dinin­den dönerdi. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi.[27]

e- Dahhâk'e göre bu âyet-i kerime Müellefe-i kulûb hakkında nazil olmuştur ki özellikle Uyeyne ibn Bedr, Akra' ibn Habis ve el-Abbâs ibn Mirdâs onlar­dandır. Bunlar birbirlerine: "Muhammed'in dinine girelim. Bakalım; eğer bir hayır elde edersek onun hak olduğunu anlamış oluruz. Eğer hayır bulmazsak bâtıl olduğunu anlamış oluruz." demişler ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş.[28]

2- a- Atiyye, Ebû Said el-Hudrî'den şu rivayette bulundu:

"Yahudiler'den bir adam müslüman olmuş, gözleri, malı çoluğu, çocuğu elden çıkınca, bunu İslam'ın uğursuzluğuna hamletmişti. Bunun üzerine yahudi Peygamber (s.a.v.)'e gelip:

"Benim müslümanlığımı iptal et" dedi. Peygamber (s.a.v.) de:

"İslam ip­tal olunmaz" buyurdu. Yahudi dedi ki:

"Gerçekten ben, bu dinimde bir hayır görmedim. Bu din benim gözümü, malımı ve çoluk çocuğumu elden çıkardı." Rasulullah (s.a.v.) da buyurdu ki:

"Ey yahudi, şüphesiz ki İslam, ateşin paslı demiri, gümüşü ve altını arıttığı gibi kişileri de arıtır." İşte bu âyet bu olay üzerine inmiştir."[29]

Ancak İbn Hacer bu rivayetin zayıf olduğu kanaatindedir.[30]

b- Atiyye, İbnu Mes'ûd'tan şu rivayette bulundu:

“Yahudilerden biri Müslüman oldu. Gözünü, malını ve evladını kaybetti. Îslamdan kötülük duydu ve:

“Bu dinden bana hayır isabet etmedi, gözlerim, malım gitti, çocuğum öldü.” dedi. Bunun üzerine Hacc: 22/11 âyeti indirildi.”[31]

3. İbn Abbâs'tan gelen başka bir rivayete göre de Hz. Peygamber (sa)'in peygamber olarak gönderilmesinden önce müslüman olan, ancak O'nun pey­gamber olarak zuhurundan sonra irtidad eden Şeybe ibn Rabî'a hakkında nazil olduğu da söylenmiştir.[32]



15. Kim dünyada ve âhirette Allah'ın ona (Hz. Muhammed'e) yardım etmiyeceğini sanıyorsa yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp sonra da kessin ve bir düşünsün bakalım; bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?



"Biz şimdi müslüman olursak ola ki Muhammed zafer kazanamaz, yahudi dostlarımızla aramızdaki dostluğu ve anlaşmaları da bozmuş oluruz. Sonra bizi düşmanlığını kazanmış olduklarımıza karşı kim korur?" diyerek müslüman ol­makta ayak sürüyen bazı Eslem ve Gatafan[33] arapları hakkında nazil olduğu söylenir.[34]



19. Şu ikisi, Rableri hakkında birbirleriyle davalaşan hasım iki zümredir. İşte o küfredenler yok mu; onlar için ateşten elbiseler biçilmiştir. Başkalarının üzerine de kaynar su dökülecektir onların.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- a- Hz. Ali'den rivayet ediliyor ki o şöyle demiştir:

"Ben, kıyamet günü Rahman'in huzurunda husumet için (insanlarla aramdaki husumetler hakkında hüküm verilmesi için) diz çökeceklerin ilki olacağım." Râvi Kays der ki:

"Şu ikisi, Rableri hakkında birbirleriyle davalaşan hasım iki zümredir..." âyet-i ke­rimesi onlar hakkında nazil oldu. Onlar Bedr günü mübareze eden Ali, Hamza, Ubeyde ve Şeybe ibn Rabîa, Utbe ibn Rabîa, el-Velîd ibn Utbe'dir.[35]

b- Aynı haber Buhârî'de aynı yerde Ebu Zerr'den rivayetle de tahric olunmuş olup Ebu Zerr, bu âyet-i kerimenin onlar hakkında nazil olduğu­nu yeminle bildirmektedir.[36]

c- Müslim de bu hadisi Ebu Zerr'den rivayetle tahric etmiş olup onun lâfzı şöyledir: Kays ibn Abbâd'dan, der ki:

Ebu Zerr'i "Şu ikisi Rabları hakkında davalaşan iki hasımdır..." âyet-i kerimesi Bedr günü birbiriyle mübareze etmek üzere çıkan (müstumanlardan) Hamza, Ali, Ubeyde ibnu’l-Hâris ve (müdrikler­den) Rabîa'nın oğullan Utbe, Şeybe ile el-Velîd ibn Utbe hakkında nazil oldu." diye yemin ederken işittim.[37]

d- Ebu Davud et-Tayâlisî de aynı hadisi kendi senediyle yine Ebu Zerr'den rivayet etmiştir.[38]

e- Bedr gazvesinde savaş başlamadan teke tek mübareze için müşriklerden çıkan Utbe, Şeybe ve Velîd karşılarına çıkan ensardan üç rakibe razı olmayıp Kureyş'ten rakibler isteyince Efendimiz Hamza, Ali ve kendisinden 10 yaş bü­yük olan Ubeyde ibnu'l-Hâris ibn Muttalib'i çıkarmıştı. Ubeyde Bedr'de ağır yaralanmış ve Medine'ye dönüşte yolda Safra' denilen yerde vefat etmiştir. Ve­fatında 63 yaşında imiş. (ra)[39]

f- Ebû Abdillah Muhammed b. İbrahim el-Müzekkî, Abdulmelik b. Hasan b. Yusuftan, o Kadı Yusuf b. Yakub'dan, o Ömer b. Merzuk'tan, o Şu'be'den, o Ebû Haşim'den, o Ebû Micles'ten, o da Kays b. Ubad'dan, o bize rivayet ettiğine göre Kays b. Ubad, Ebû Zerr'in şöyle dediğini işitmiş:

"Allah'a yemin ederim ki, bu âyet şu altı kişi hakkında inmiştir: Hamza, Ubeyde, Ali b. Ebî Talib (r.a.) ile Kureyş tarafından Utbe, Şeybe veVelid b.Utbe."[40]

Bu hadisi Buhari, Haccac b. Minhal, Hüşeym ve Ebû Haşim tarikinden rivayet etmiştir. [41]

g- :Hâkim’in Ali'den (r.a.) rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir:

“Bu âyeti kerime, Bedir gününde mübareze (cenk) edenler hakında indirildi. Onlar, Hamza, Ali, Ubeyde b. Haris, Utbe İbni Rebîa, Şeybe İbni Rebîa ve Velîd İbni Utbe’dir.”[42]

h- Ebû Bekr b. Hars, Hafız Ebu'ş-Şeyh'ten, o Muhammed b. Süleyman'dan, o Hilal b. Bişr'den, o Yusuf b. Yakub'dan, o Süleyman Teymî'den, o Ebû Miclez'den, o Kays b. Ubad'dan rivayet ettiğine göre Hz. Ali şöyle demiştir: Bu âyetten 23. âyete kadar bizim ve Bedir Günü yaptığımız mübaraze hakkında inmiştir."[43]

2- İbn Abbas da şunu rivayet etmiştir:

"Ayetin ifade ettiği bu kişiler Ehl-i Kitab'dır. Bunlar Mü'minler'e:

"Bizler, Allah'a sizden daha yakınız, Kitap cihetinden sizden daha eskiyiz. Peygamberimiz de sizin peygamberinizden öncedir" dediler. Mü'minler de:

"Bizler Allah'a daha yakınız. Biz hem Muhammed (s.a.v.)'e, hem sizin peygamberinize, hem de Allah'ın indirdiği bütün kitaplara iman ettik. Üstelik siz, bizim peygamberimizi tanıyorsunuz. Sonra siz, çekememezlik yüzünden o peygamberi terkedip inkâr ettiniz." İşte Rabbleri hakkında onların çekişmesi bu idi. Bu yüzden Allah Teala onlar hakkında bu âyeti indirdi."[44]

Katâde'den (r.a.) bunun benzerini îbnu Ebî Hatim anlattı. [45]



25. Muhakkak ki o küfredenlere, Allah'ın yolundan ve yerli, yabancı bütün insanları eşit kıldığımız Mescid-i Haram'dan alıkoyanlara ve orada zulüm ile ilhada yeltenenlere elîm bir azâbdan tattırırız.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

l. a- İbn Ebî Hatim'in İbn Abbâs'tan rivayetinde o şöyle demiştir:

"Orada zu­lüm ile ilhada yeltenenlere elîm bir azâbdan tattırırız." âyet-i kerimesi Abdullah ibn Üneys hakkında nazil oldu. Rasûlullah (sa), birisi ensardan, diğeri muhacir­lerden olmak üzere iki kişiyle birlikte bu Abdullah ibn Üneys'i bir yere gön­dermişti. Yolda nesebleri hakkında birbirlerine karşı övünmeye kalktılar da Ab­dullah ibn Üneys kızıp ensardan olan yol arkadaşını öldürdü, sonra irtidad edip Mekke'ye kaçıp gitti. İşte bu hadise üzerine onun hakkında "orada zulüm ile ilhada yeltenenlere elîm bir azâbdan tattırırız." âyet-i kerimesi nazil oldu.[46]

b- Ensar'dan olan yol arkadaşını öldürerek Mekke müşriklerine katılanın Ab­dullah ibn Hatal olduğu ve âyet-i kerimenin de onun hakkında indiği de rivayet edilmiştir. Nitekim Hz. Peygamber (sa), Mekke-i Mükerreme'yi fethettiğinde bu Abdullah ibn Hatal'ın da öldürülmesini emretmişti.[47]

2. a- Yine İbn Abbâs'tan gelen başka bir rivayete göre ise âyet-i kerime Hudeybiye musalahasi senesi Hz. Peygamber (sa) ve ashabını Mescid-i Harâm'a girmekten ve umre yapmaktan alıkoyan Ebu Süfyân ibn Harb ve ashabı hakkında nazil olmuştur.[48]

b- İrtidad eden Abdullah ibn Sa'd ve Kays ibn Dubâbe de denilmiştir.[49]



27. İnsanlar içinde haccı ilân et; gerek yaya, gerek arık binekler üzerinde çok uzak vadilerden ve yollardan sana gelsinler.



İbn Cerîr'in Mücâhid'den rivayetinde o şöyle anlatıyor:

Cahiliye halkı hacca giderken binitlerine binmez ve sadece yaya olarak gelirlerdi. Allah Tealâ: "Ge­rek yaya, gerek arık binekler üzerinde çok uzak vadilerden ve yollardan sana gelsinler." âyet-i kerimesini indirerek hacc yolculuğu için azık edinmelerini em­redip hacc yolculuğunda binitlerine binerek yolculuğa ruhsat verdi.[50]



34- ....Sen mütevazı olanları müjdele.

35- Onlar ki Allah anıldığı zaman kalbleri titrer, başlarına gelene sabreder, namaz kılar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan in/ak ederler.



Bu âyet-i kerimelerin Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer ve Hz. Ali haklarında nazil olduğu rivayet edilmiştir.[51]



37. Onların ne etleri, ne kanlan hiçbir zaman Allah'a ulaşmaz. Fakat siz­den O'na yalnızca takva erişir. Size olan hidayetini tanımanız içindir ki O, bun­ları böylece sizin buyruğunuza vermiştir. Muhsinleri müjdele.



Daha önce (Mâide Sûresi'nin 3. âyetinin nüzul sebebinde) geçtiği üzere İbn Ebi Hatim’den rivayetle İbn Cureyc der ki:

"Dikili taşlar üzerine kesilenler ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılınmıştır." (Mâide, 5/3) âyet-i kerimesindeki "Nusub", putlar de­mek değildir. Putlar, kendilerine suret verilip üzerine nakış yapılanlardır. Nusub ise bir takım taşlardır ki Ka'be'nin çevresine dikilmişlerdi. Sayılarının 360 ve bunlardan 300'ünün Huzâa'ya ait olduğu söylenir. Câhiliye halkı kurban kestik­lerinde kurbanların kanlarını bu taşlara sürer, kurban etlerini bu taşlar üzerine koyarlardı. İslâm gelince ashab-ı kiram:

"Ey Allah'ın elçisi, câhiliye halkı Ka'be'ye, onun etrafındaki dikili taşlara kan sürerek ta'zimde bulunurlardı. Ka'be'ye ta'zime, saygı göstermeye biz elbette onlardan daha lâyığız. Biz de kurbanlarımızın kanlarından Ka'be'ye sürmeyelim mi?" diye sordular. Hz. Pey­gamber bunu yasaklamadı da hemen peşinden Allah Tealâ bu "Hiçbir zaman onların ne kanlan, ne etleri Allah'a ulaşacak değildir..." âyet-i kerimesini indirdi.[52]

Bu, Ebu Salih kana­lıyla İbn Abbâs'tan da rivayet edilmiştir.[53]



38. Muhakkak ki Allah, o iman etmiş olanları müdafaa eder ve yine muhak­kak ki Allah, hainleri ve çok nankör olanları sevmez.



Dahhâk ibn Müzâhim'den rivayette o şöyle demiştir:

Hz. Peygamber (sa)'in ashabı, hicretten önce müşriklerin inananlara eziyeti ve bu eziyetlerinin şiddetlenmesi üzerine inananlara bu eziyeti yapanları gizlice yapılacak baskın­larla öldürmek üzere Hz. Peygamber (sa)'den izin istediler. Bunun üzerine Al­lah Tealâ: "Muhakkak ki Allah hainleri ve çok nankör olanları sevmez." âyet-i kerimesini indirdi. Ne zaman ki Rasûlullah ve ashabı Medine-i Münevvere'ye hicret ettiler, işte orada müşrikleri öldürmeleri ve onlarla savaşmaları serbest bıraktı ve şöyle buyurdu: "Kendileriyle savaşılan mü'minlere, uğradıkları o zu­lümden dolayı savaşmalarına izin verildi..."[54]



39. Kendileriyle savaşılan mü'minlere, uğradıkları o zulümden dolayı sa­vaşmalarına izin verildi. Şüphesiz ki Allah, onlara yardım etmeye elbette kema­liyle Kadir'dir.

40. Onlar ki, haksız yere ve sadece "Rabbımız Allah'tır. " dedikleri için yurtlarından çıkarılmışlardır. Şüphesiz ki Allah, insanların bir kısmını diğerle­riyle bertaraf etmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çokça zikredilen mescidler yıkılır giderdi. Allah, kendisine yardım edenlere el­bette yardım edecektir. Hiç şüphesiz Allah, Kavî'dir, Aziz'dir.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- a- Müfessirlerin rivayetine göre: Mekkeli müşrikler, Peygamber'in Ashabı'na ezi­yet ediyorlardı. Ashab, mütemadiyen kâh dövülmüş, kâh yaralanmış bir vaziyette geliyor­lardı. Bunun üzerine Ashab müşrikleri Rasulullah (s.a.v.)'a şikâyet etmişlerdi. O da on­lara:

"Sabredin. Zira ben, savaş yapmakla emrolunmadım" buyuruyordu. Nihayet Rasulullah (s.a.v.) hicret etti. Allah Teala da bu âyeti indirdi.[55]

b- Hâkim'in Müstedrek'inde İbn Abbâs'tan rivayetine göre Mekke müşrik­leri müslümanlara eziyet ve işkence eder, işkenceye uğratılmış mü'minler kimi taşla yaralanmış, kiminin başı yarılmış olarak gelir ve Hz. Peygamber (sa)'e uğradıkları zulmü anlatarlardı. Hz. Peygamber de her defasında onlara:

"Sabre­din, henüz savaşmakla emrolunmadım." buyururdu. Bu hal O ve ashabı Medine-i Münevvere'ye hicret edene kadar devam etti. Hicretten sonra nihayet bu âyet-i kerime nazil oldu da savaşmalarına izin verildi. Yetmiş küsur âyette sa­vaştan men'edildikten sonra cihad hakkında ilk nazil olan âyet işte budur.[56]

Ancak cihad hakkında ilk nazil olan âyetin hangisi olduğu âlimler arasında ihtilaflı olup bazıları "Sizinle savaşanlarla Allah yolunda siz de savaşın..." (Ba­kara, 2/190) âyetinin, diğer bazıları da "Şüphesiz ki Allah, hak yolunda savaşa­rak öldürmekte ve kendileri de ölmekte olan mü'minlerin canlarını ve mallarını kendilerine cennet vermek karşılığı satın almıştır..." (Tevbe, 9/111) âyetinin cihad hakkında inen ilk âyet olduğunu söylemektedirler.[57]

2- a- İbn Abbas dedi ki: "Rasulullah (s.a.v.), Mekke'den çıkarıldığında Ebû Bekr şöyle demişti:

"Biz, Allah'ın kullarıyız ve ancak O'na döneceğiz. Biz gerçekten helak ola­cağız." Bundan dolayı Allah Teala bu âyeti indirdi. Bunun üzerine Ebû Bekr:

"Anladım ki yakında savaş olacak" dedi.[58]

b- İbn Abbâs der ki: Savaş hakkında ilk nazil olan âyet budur.[59] Ancak Tirmizî bu haberin aynı zamanda Saîd ibn Cübeyr'den mürsel olarak da rivayet edildiğini ve bu rivayetteki isnadında İbn Abbâs'ın bulunmadığını da kaydet­miştir.

Taberî'deki Saîd ibn Cübeyr rivayetinden bu iki âyetin birlikte nazil olduğu anlaşılmaktadır.[60]

3. İman ettikten sonra hicret etmiyerek Mekke-i Mükerreme'de kalan ve fa­kat haklarında bazı âyet-i kerimelerin[61] inmesi üzerine Mekke-i Mükerreme'den Medine-i Münevvere'ye hicret etmek üzere yola çıkan ve onları zorla Mekke'ye geri gö­türmek üzere peşlerine düşen müşriklerle savaşmalarına izin verilenler hakkında nazil olduğu da söylenmiştir.[62] İbnu'l-Cevzî bunu Mücâhid'in kavli olarak zikreder.[63]



47. Senden, çabucak azâb getirmeni istiyorlar. Allah asla va'dinden cay­maz. Doğrusu Rabbının katında bir gün, saymakta olduklarınızdan bin yıl gibi­dir.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Bu âyet-i kerime de "Eğer gerçekten doğru söyleyenlerden isen bizi tehdid edip durduğun şeyi başımıza getir bakalım." (A'râf, 7/70) diyen en-Nadr ibnu'l-Hâris hakkında nazil olmuştur. [64]

2- Maamafıh "Eğer bu, gerçekten senin katından gelen bir hak, bir gerçek ise..." (Enfâl, 8/32) diyen Ebu Cehl ibn Hişâm hakkın­da nazil olduğu da söylenmiştir.[65]

3- Bu âyet-i kerimenin en-Nadr hakkında inmiş olduğu görüşünü İbnu'l-Cevzî, Mukatil'e nisbet etmiştir.[66]



52. "Senden önce gönderdiğimiz hiçbir elçi ve peygamber yoktur ki, birşeyi arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmamış olsun."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

Müfessirlerin bir çoğu bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi olarak "Garânîk Hadisesi"hi anlatırlar. Bu hadisenin anlatıldığı rivayetlerin hepsi de mürsel rivayetler olup sahih bir kanaldan müsned olarak rivayeti yoktur. Müfessirler, rivayetlerin ortak noktalarını alarak birbirini tamamlar halde şöyle anlatırlar:[67]

1- Müfessirler dediler ki:

"Rasulullah (s.a.v.) kavminin kendisinden yüz çevirdiğini görüp, onlar getirdiği şeyden uzaklaşmalarını görmesi, kendisine pek ağır geldiğinde Allah Teala tarafından kavmi ile kendi arasını yaklaştıran bir şeyin kendisine gelmesini içinden kurmuştu. Bu O'nun, onların iman etmelerine olan aşırı arzusundandı. Derken bir gün Kureyş sülalesinin çok olduğu toplantılardan bir toplantıda oturdu ve Allah Teala tarafından onları kendisinden kaçıracak birşeyin kendisine gelmemesini arzu etti. Bunu temenni etmişti ki, Allah Teala "Battığı zaman yıldıza yemin ederim" (Necm) sûresini indirdi, Rasulullah (s.a.v.) bu sûreyi okudu. Nihayet "Lât ve Uzza'yı ve diğer üçüncüsü olan Menat’ı gördünüz mü?" kısmına gelince şeytan daha önce kendi kendine deyip arzu ettiği şeyi O'nun diline kattı. Şeytanın kattığı kelimeler şunlardı: "İşte şu adı geçen putlar yüce kuşlardır. Ve onların şefaatları mutlaka ümit edi­lir."[68] Kureyş bu haberi duyunca çok sevindi. Rasulullah (s.a.v.) da bu sûrenin tümünü okumaya devam etmiştir, Sûrenin sonunda ise secdeye gitti. Bunun üzerine müslümanlar da Rasulullah (s.a.v.)'ın secde etmesi sebebiyle secdeye gittiler. Ve mescidde bulunan tüm müşrikler de secde ettiler. Bir halde ki, mü’min, kâfir mescidde secde etmeyen kimse kalmadı, Ancak Velid b. Muğire ve Ebû Uhayha, Said b. As secdeye gitmeyip, yerden bir avuç kum aldılar ve alınlarını kaldırıp onun üzerine secde ettiler. Çünkü onların ikisi de yaşlı idiler. Bu yüzden secdeye güç yetirememişlerdi. Kureyş dağıldı. Duydukları bu haber pek sevindirmişti. Dediler ki:

"Muhammed ilahlarımızı en güzel şekilde andı. Biz zaten biliyorduk ki, dirilten, öldüren, yaratan ve rızık veren, Allah'tır. Fakat şu ilahlarımız da onun katında bize şefaat ederler. Şayet Muhammed o putlarımıza bir pay ayırırsa, biz de O'nunla beraber oluruz."

Rasulullah (s.a.v.) akşamlayınca, Cebrail (a.s.) kendisine gelip:

"Sen ne yaptın. Allah Teala'dan sana getirmediklerimi insanlara okudun ve sana söylemediğim şeyi, söyledin" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) çok üzüldü ve Allah'tan pek fazla korktu. Allah Teala da bu âyeti indirdi. Bunun üzerine Kureyş:

"Muhammed ilahlarımızın Allah katındaki dercesini zikrettiğine pişman oldu" dediler ve üzerinde bulundukları şerleri iyice arttı.[69]

2- Ebû Bekr Harisî, Ebû Bekr Muhammed b. Hayyam'dan, o Ebû Yahya er-Razi'den, o Sehl-i Askerî’den, o Yahya'dan, o Osman b. Esved'den, o da Said b. Cübeyr'den bize şu rivayette bulundu: Rasulullah (s.a.v.) “Gördünüz mü Lat ve Uzza’yı” âyetle­rini okuyunca şeytan:

"İşte bunlar kanatları yüksek olan kuşlardır. Ve onların şefaatları mutlak umulur"[70] sözlerini O'nun lisanına kattı. Bunun üzerine müşrikler sevinip:

"İlahlarımızın adını andı" dediler. Cebrail (a.s.) derhal Rasulullah (s.a.v.)'a gelip;

"Allah'ın kelamını bana arzet" buyurdu. Rasulullah (s.a.v.) da ona arzedince Cebrail:

"Ben, bunları sana getirmedim. Bu şeytandandır" buyurdu. Allah Teala da bu konuyla ilgili âyeti indirdi. [71]

3- Ebu Bekr el-Bezzâr "Bu hadisin Hz. Peygamber (sa)'den rivayet edildiğini bilmiyoruz." Demiştir.[72]

4- Ebu'l-Aliye'den gelen rivayette de Hz. Peygamber (sa)'in Kureyş'in imanı hususunda umuda kapılması onlar:

"Ey Muhammed, seninle beraber oturanlar, senin meclis arkadaşların filân oğullarının kölesi. Halbuki bizim tanrılarımızı iyi bir şekilde zikretsen biz de gelir senin meclislerinde seninle birlikte otururuz. Biliyorsun sana Arapların eşraf ve ileri gelenleri de geliyor. Kavminin ileri gelenlerini senin yanında oturuyor görürlerse sana daha çok rağbet ederler." dediği sırada olmuştur. Tam o esnada Allah Tealâ Necm sûresini indirmiş ve o da kendisine yeni indirilen bu sureyi okumaya başlamış.

"Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ'yı ve üçüncüleri olan o Menât’ı..." âyetine gelince de şeytan, Efendimizin dilinden "Bunlar o beyaz kuğulardır ki şefaatleri umulur ve bunlar gibisi asla unutulmaz." sözlerini akıtıvermiş... Ebu'l-Aliye de olayın kalan kısmını yukardaki şekilde anlatmıştır.[73]

5- Bezzâr, İbnu Merduyeh diğer bir vecihle Saîd İbni Cübeyr'den (r.a.) o, İbnu Abbas'tan (r.a.) onun zannettiği şeyde anlattı:

Muttasıl ile ancak bu isnat rivayet edildi. Vaslında Ümeyye İbni Halid tek kaldı. Ümeyye İbni Halid, meşhur ve güvenilir kimsedir. [74]

6- Buhârî, İbnu Abbas'tan (r.a.) içinde Vakıdî'nin olduğu senetle anlattı. [75]

7- İbnu Merduyeh, İbnu Abbas'tan (r.a.) Ebu Salih, ondan Kelbî tarikından anlattı. [76]

8- İbnu Cerîr, İbnu Abbas'tan (r.a.) Avfî tarikından anlattı. [77]

9- Muhammed İbni Ka'b'dan (r.a.) Siret’inde İbnu İshak anlattı. [78]

10- İbnu Şihâb'tan Musa İbni Ukbe anlattı. [79]

11- Muhammed İbni Kays'tan İbnu Cerîr anlattı. [80]

12- Süddî'den İbnu Ebî Hatim anlattı. [81]

13- Bunların hepsi bir mânâyadır. Bunların hepsi ya zayıf veya munkatîdir. Said İbnu Cübeyr’in birinci rivayeti müstesna. [82]

14- Hafız İbni Hacer der ki:

“Tarikin çok olması, kıssanın aslı olmasına delâlet eder. Bununla birlikte, onun için sahih ve mürsel iki tarik vardır. O yolları, İbnu Cerîr anlattı. Bunlardan biri, Ebu Bekr İbni Abdurrahman İbni Haris İbni Hişâm'dan Zührî tarikından, diğeri Ebu Âliye'den (r.a.) Davut îbni Hind tarikındandır.

İbnu Arabî'nin ve Îyaz'ın, bu rivayetler batıldır bunların aslı yoktur sözlerine itibâr edilmez.”[83]

Ancak Hz. Peygamber (sa)'in ümniyyesine Şeytanın nasıl vesvese karıştır­dığı, bu karıştırmanın mahiyet ve şekli hakkında müfessirler muhtelif rivayetler zikrederler. Bunları değerlendiren Kurtubî, anılan sözlerin Hz. Peygamber (sa)'in dilinden dökülmesinin şeriatin tebliği ile peygamberlerin emanet ve sıdk sıfatları açısından mümkün olmadığını, olsa olsa Hz. Peygamber (sa) bu âyet-i kerimeyi okurken Şeytanın gelip, sesini Hz. Peygamber (sa)'in sesine benzete­rek "Bunlar o ulu kuğulardır ki..." demiş olabileceğini söyler.[84]

Suyûtî, bu Garânîk kıssası hakkındaki rivayeti ve bu rivayetin tariklarını zikrettikten sonra der ki: İbnu'l-Arabî ve İyâz'ın, bu rivayetler bâtıldır, aslı yok­tur." sözüne itibar edilmez."[85] Ancak bu rivayetlerin hepsi mürsel rivayetler olup başka bir yönden de Hz. Peygamber (sa)'in risâleti telâkkî ve tebliğine gölge düşürdüğü için İbnu'l-Arabî ve İyâz'ın söyledikleri tercih olunmalıdır.[86]

15- İbnü'l-Arabî ve Kadı Iyaz şöyle demişlerdir: Bu rivayetler batıldır, aslı yoktur.[87]

16- Fahreddin er-Râzî de bu Garânîk hadisesiyle ilgili rivayeti verdikten sonra Kur'ân, Sünnet ve akıl bu rivayetin bâtıl ve uydurma olduğunu göstermektedir.

l. Şu âyet-i kerimelerin delaletiyle Hz. Peygamber (sa)'in dilinden, kendi­sine vahyolunandan başkasının sâdır olması muhaldir:

a) "Eğer O Peygamber bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı elbette O'nu kıskıvrak yakalar, sonra da onun can damarını koparır O'nu yaşatmazdık." (Hakka, 69/44-46)

b) "Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman öldükten sonra bize ka­vuşmayı ummayanlar "Ya bundan başka bir Kur'ân getir, ya da bunu değiştir." dediler. De ki: "Onu, kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değil­dir. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam..." (Yûnus, 10/15).

c) "O, kendi arzusuna, hevâ ve hevesine göre konuşmaz. O (nun söyleyip bildirdikleri) O'na vahyolunandan başka bir şey değildir." (Necm, 53/3-4).

d) "Müşrikler, sana vahyetmiş olduğumuzdan başka bir şeyi yalan yere Biz'e isnat etmen için seni, neredeyse sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi." (İsrâ, 17/73).

e) "Eğer seni sebatkâr kılmasaydık gerçekten, neredeyse onlara birazcık meyledecektin." (İsrâ, 17/74).

f) "Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık, onu parça parça indirdik." (Fürkan, 25/32).

g) "Elbette Biz, seni okutacağız ve sen asla unutmıyacaksın." (A'lâ, 87/6).

2. Ayrıca Muhammed ibn İshâk ibn Huzeyme'ye bu kıssa sorulduğu zaman: "Bu, zındıkların uydurmasıdır." deyip bu konuda müstakil bir eser kaleme al­mıştır. İmam Ebu Bekr Ahmed ibnu'l-Huseyn el-Beyhakî:

"Bu kıssa nakil yö­nünden sabit değildir." dedikten sonra bu rivayeti yapan râvîleri birer birer ele alıp hepsinin de ta'n olunduklarını belirtir. Keza İmam Buhârî de Sahîh'inde bu Sûre ile ilgili olarak "Hz. Peygamber (sa)'in Necm Sûresini okuduğunu ve müslümanların, müşriklerin, ins ve cinnin secde ettiğini" rivayet eder. Ancak onda, hiçbir şekilde "Garânîk"ten bahsetmez.

3. Aklî yönden mes'eleyi ele aldığımızda;

a) Her kim Hz. Peygamber (sa)'in putlara ta'zimde bulunduğuna inanırsa mutlaka küfre düşmüş olur. Zira O'nun bütün gayreti puta tapıcılığı ortadan kaldırmaya yönelik idi. Bütün gayretiyle kaldırmaya çalıştığı putlara ta'zimde bulunmuş olması nasıl düşünülebilir ki?!

b) Hz. Peygamber (sa), risâletinin ilk günlerinde Ka'be'nin yanında açıktan Kur'ân okur namaz kılardı. Ne zaman ki O'na el kaldırmaya ve eziyet etmeye başladılar; o da geceleyin veya Ka'be'nin çevresinde müşriklerin bulunmadığı halvet hallerinde orada Kur'ân okumaya ve namaz kılmaya başladı. Dolayısıyla O, Necm Sûresini okurken etrafında müslüman ve müşrik olmak üzere bir kala­balığın bulunuyor olması hiçbir şekilde mümkün değildir.

c) Müşriklerin, Hz. Peygamber (sa) ve getirmiş olduğu dine düşmanlıkları o kadar katı, o kadar şiddetli idi ki bu kadarcık bir söz işittiklerinde onun hakika­tini anlamadan, gerçekten bu sözleri Hz. Muhammed'in söyleyip davasından vazgeçtiğine yakîn kesbetmeden hemen onun söylediklerini kabul ederek müslümanlarla birlikte secde edivereceklerini akıl kabul etmez.

d) Allah Tealâ "Senden önce gönderdiğimiz hiçbir rasûl ve hiçbir nebî yok­tur ki bir şeyi arzuladığında şeytan onun arzusuna bir vesvese karıştırmış olma­sın." buyurduktan sonra, "Allah, şeytanın karıştırdığını giderir, sonra Allah kendi âyetlerini yerleştirir." buyurmaktadır. Allah'ın, kendi âyetlerine ihkâm vermesi, muhkemleştirmesi ve Hz. Peygamber (sa)'in kalbine yerleştirmesi el­bette, Şeytanın onun diline Kur'ân'dan olmıyan herhangi bir sözü atmasını en­gellemesi, attığı takdirde de onu izale etmesi ile mümkündür. Herhalde Şeytanın bu ilâvesine mani olmak, bidayeten böyle bir şeye meydan vermemek -bazılarının söylediği gibi- o atılanı neshetmekten daha kolay ve daha akılcı olur.

e) Şeytanın, Hz. Peygamber (sa)'in diline böyle bir takım sözleri atmasını caiz görmek vahye güveni ortadan kaldırır ve bütün bir Kur'ân'ı şüphe altına sokar; ondaki bütün âyetler "Acaba şeytan bunlara da bir şey karıştırmış mıdır?" şüphesine konu olur ki "Ey O Rasûl, Rabbından sana indirileni tebliğ et. Bunu yapmazsan elbette O'nun mesajını tebliğ etmemiş olursun ve elbette Allah seni koruyacaktır." (Mâide, 5/67) âyet-i kerimesi de bâtıl olmuş olur. Çünkü vahyedilenin noksan olarak tebliğ edilmesiyle fazla olarak tebliğ edilmiş olması eşittir.

İşte bütün bunların sonucu olarak bu "Garânîk rivayeti"nin ve bu rivayetle anlatılan hadisenin tamamen uydurma ve bâtıl olduğu ortaya çıkmaktadır.[88]



58. Onlar ki Allah yolunda hicret edip te sonra ölür veya öldürülürler; Al­lah işte onlara elbette güzel bir rızık verecektir. Hiç şüphesiz Allah, rızık veren­lerin en hayırlısıdır.

59. Andolsun ki onları hoşnut olacakları bir yere koyacaktır. Muhakkak ki Allah Alîm'dir, Halim'dir.



Rasûlullah (sa)'ın ashabının "Allah yolunda ölenle Allah yolunda öldürü­lenin hükümde eşit olup olmadıklarında" ihtilâf etmeleri üzerine nazil olduğu söylenmiştir. Ashabdan bazıları:

"Elbette Allah yolunda ölenle öldürülen eşit­tir." derken, diğer bazıları:

"Hayır, aksine Allah yolunda öldürülen diğerinden daha üstündür." demişler ve işte bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeleri indirmiştir.[89] Ashab arasında ortaya çıkan bu ihtilâfın Osman ibn Maz'ûn ve Ebu Seleme ibn Abdu'l-Esed'in ölmeleri üzerine olduğu da riva­yet edilmiştir.

Yine rivayete göre sahabeden bazıları:

"Ey Allah'ın elçisi, Allah yolunda öldürülenlere Allah'ın ne gibi hayırlar vereceğini biliyoruz. Biz de onlar gibi Allah yolunda seninle birlikte cihad ediyoruz. Peki bizler savaşta değil de nor­mal bir ölümle ölürsek bize neler var?" diye sormuşlar ve işte onların bu sorusu üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuştur.[90]



60. İşte böyle. Kim, kendisine yapılan haksızlığa benzeriyle mukabele eder de sonra yine kendisine saldırılırsa andolsun ki Allah, ona yardım edecektir. Şüphesiz ki Allah, Afüvv'dür, Ğafür'dur.



İbn Ebî Hâtim'in Mukatil’den rivayetine göre Hz. Peygamber (sa)'in gön­dermiş olduğu bir seriyye yolda müşriklere rastlamışdı. Bu rastlama Muharrem'in bitmesine iki gün kala olmuştu. Müşrikler:

"Gelin müslümanlara saldıra­lım. Onlar nasıl olsa haram ayda savaşmayı kerîh görür ve savaşmazlar. Biz de böylece onların hakkından geliriz." diyerek o müslüman gruba hücum ettiler. Gerçekten müslümanlar, haram ayda savaşı kerîh görerek müşriklerden kendile­riyle savaşmamalarını istedilerse de müşrikler, müslümanların bu teklifini kabul etmiyerek saldırdılar, müslümanlar da (her ne kadar haram ayda savaşmayı hoş görmeseler de saldırıya ilk başlayan kendileri olmayıp) yerlerinde sebat ederek saldırıya karşılık verdiler ve zafer onlarda kaldı. İşte bu hadise üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[91]



66. O'dur O sizi dirilten, sonra öldürecek, sonra yine diriltecek olan. Ger­çekten insan çok nankördür.



İbn Abbâs bu âyet-i kerimenin el-Esved ibn Abdu'1-Esed, Ebu Cehl ibn Hişâm, el-As ibn Hişâm ve bir grup müşrik hakkında nazil olduğunu söylemiştir.[92]



67. Her ümmete, yerine getirmeleri gerekli ibadetler koyduk. Öyle ise işte seninle çekişmesinler. Sen, Rabbına davet et. Hiç şüphesiz sen, dosdoğru bir hidayet üzeresin.



Bu âyet-i kerimenin Huzâ'a kabilesinden olup müslümanlara: "Kendi öl­dürdüklerinizi yiyorsunuz, da Allah'ın öldürdüklerini neden yemiyorsunuz?" diyen Büdeyl ibn Varkâ', Bişr ibn Süfyân ve Yezîd ibn Huneys hakkında nazil olduğu rivayet edilmiştir.[93]



68. Seninle tartışırlarsa de ki: "Allah, yapmakta olduklarınızı en iyi bilen­dir. "

69. Ayrılığa düştüğünüz şeylerde elbette Allah, kıyamet günü aranızda hükmedecektir.



Mukatil der ki:

Allah Tealâ bu âyet-i kerimeleri, Hz. Peygamber (sa)'e Mi'râc gecesi yedinci semâda O, Allah Tealâ'mn huzurunda iken ve Rabbının en büyük âyetlerini gördüğünde kendisine vahyetmiştir.[94]



74. Onlar, Allah'ı gereği gibi takdir edemediler. Muhakkak ki Allah Ka­vi'dir, Azîz'dir.



Kelbî der ki:

Bu âyet-i kerime de En'âm Süresindeki benzeri (âyet: 6/91) gibi içlerinde Mâlik ibnu's-Sayf, Ka'b ibnu'l-Eşref ve Ka'b ibn Esed'in de bu­lunduğu ve "Allah gökleri ve yeri yaratmayı bitirdiğinde yoruldu da bu yorgun­luğunu gidermek ve dinlenmek için uzanıp istirahate çekildi (ve iyi dinlenebil­mek için de) ayak ayak attı." diyen bir grup yahudi hakkında nazil olmuştur.[95]



76. Allah meleklerden rasuller seçer, insanlardan da. Şurası muhakkak ki Allah Semî'dir, Basîr'dir.



Mukatil der ki:

Bu âyet-i kerime, el-Velîd ibnu'l-Muğîra'nın: "Aramızdan şuna mı (Muhammed'i kastediyor) zikir indirilmiş?!" demesi üzerine indirilmiş­tir.[96]

Ancak İbnu'l-Cevzî bu kavli zayıf görmektedir.[97]











--------------------------------------------------------------------------------

[1] Alûsî, age. XVII,109. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/608.

[2] İbnu'l-Cevzî, age. V,401. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/608.

[3] Alûsî, age. XVII,110. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/608.

[4] İbnu'l-Cevzî, age. V,401. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/608.

[5] Alûsî, age. XVII,110. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/608.

[6] Kurtubî, age. Xll,3. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/608.

[7] İbnu'l-Cevzî, age. V,402. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/609.

[8] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/448.

[9] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 22/1, hadis no: 3168. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/609.

[10] Râzî, age. XXIII,3. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/609. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/138.

[11] Alûsî, age. XVII,III. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/609. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/138.

[12] Taberî, age. XVII,86. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/609.

[13] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/609.

[14] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/138.

[15] Taberî, age. XVII,89; İbn Kesîr, age. V,390; Alûsî, age. XVII,114. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/609. îbnu Ebî Hatim; İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/448. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/138.

[16] İbn Kesîr, age. V, 390. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/609.

[17] Râzî, age. XXIII,5. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/609.

[18] Alûsî, age. XVII, 114. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/609.

[19] Taberî, age. XVII,92. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/610. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/151.

[20] Alûsî, age. XVII,.122. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/610.

[21] Alûsî, age. XVII, 122. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/610. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/151.

[22] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/610.

[23] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/610.

[24] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 22/2. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/610. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/151.

[25] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/610-611.

[26] Taberî, age. XVII,94; İbn Kesîr, age. V.396. Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 22/2. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/611.

[27] Buhari; Tefsir: 4742. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 256. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/449.

[28] Râzî, age. XXIII,13. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/611.

[29] Senedi zayıftır. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 256. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/611.

[30] Alûsî, age. XVII,124. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/611.

[31] İbnu Merduyeh; İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/449-450. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/151.

[32] Alûsî, age. XVII,124. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/610-611.

[33] Mukatil'den rivayette Esed ve Gatafan, bak: İbnu'l-Cevzî, age. V,411. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/612.

[34] Alûsî, age. XVII, 127. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/612.

[35] Buhâri, Tefsîru'l-Kur'ân, 22/3. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/612. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/163

[36] Ayrıca bak: İbn Mâce, Cihâd, 29, hadis no: 2835. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/612.

[37] Müslim, Tefsîr, 34; Taberânî, el-Mu'cemu'1-Kebîr, Bağdad 1399/1979, 111,164, hadis no: 2953. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/612-613. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/163

[38] Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, Minhatu'l-Ma'bûd fî Tertibi Musnedi't-Tayâlisî Ebî Dâvûd, el-Mektebetu'1-İslâmiyye, (İkinci baskı) Beyrut 1400, 11,21. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/613.

[39] İzzuddîn İbnu'l-Esîr, Usdu'l-Ğâbe fî Ma'rifeti's-Sahâbe, tahkik: Muhammed İbrahim el-Bennâ, Muhammed Ahmed Aşûr, Mahmud Abdulvehhâb Fâyid, Kahire tarihsiz (Dâru'ş-Şa'b), 111,553-554. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/613.

[40] Buhari; Meğazi 3966, 3968, 3969, Tefsir: 4743, Müslim; Tefsir: 34/3033, Nesai; Tefsir: 361. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/163

[41] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 256-257. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/450.

[42] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/450.

[43] Buhari; Meğazi: 3965, 3967, Tefsir: 4744, Nesai; Tefsir: 362 İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 257. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/450.

[44] İbn Cerir: 17/19. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 257. Vahidî, age. s. 217; Taberî, ageXVII,99; İbn Kesîr, age. V,401. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/613. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/163

[45] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/450.

[46] Ibn Kesîr, age. V,408. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/613-614. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/451-452. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/168.

[47] Râzî, age. XXIII,25. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/614.

[48] Râzî, age. XXIII,23; Alûsî, age. XVII,138. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/614. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/168.

[49] Râzî. age.XXIII,23. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/614.

[50] Suyûtî, Lübâbu'n-Nükûl. 11,13-14. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/614. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/452. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/173.

[51] Kurtubî, age. XII,40. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/614. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/615.

[52] Tabeıî, Câmiu'l-Beyân. VI.48; Râzî, Mefâtîhu'1-Ğayb. Tahran tarihsiz. XI, 135. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/615. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/615. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/195.

[53] İbnu'l-Cevzî, age. V,434. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/615.

[54] Taberî, age. XVII,123. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/615. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/202.

[55] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 257.

[56] Alûsî, age. XVII,161-162. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/616.

[57] Alûsî, age. XVII,.162. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/616-617.

[58] Tirmizi; Tefsir: 22/4 (3171), Nesai; Tefsir: 365, Cihad: 1 (6/2), Ahmed; Müsned: 1/216. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 257. Hâkim; İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/454. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/616. İbni Sa'd, Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/202-203.

[59] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 22/4, hadis no: 3171; Neseî, Cihâd, 1; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1,216. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/616.

[60] Taberî, age. XVII,123. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/616.

[61] Meselâ bak: Nisa, 4/97; Nahl, 16/110; Ankebût, 29/10, 69 âyetleri. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/617.

[62] Râzî, age. XXIII,39. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/617.

[63] Bak: İbnu'l-Cevzî, age. V,436. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/617.

[64] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/617.

[65] Kurtubî, age. XII,52. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/617.

[66] Bak: Zâdu'I-Mesîr, V.439. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/617.

[67] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/617-618.

[68] Cumhur ulema bu haberin yalan olduğu hakkında ittifak etmişlerdir.

[69] Suyuti; ed-Dürr: 4/367, Birçok tenkidci bu kıssayı tenkid etmiştir. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 258. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/618.

[70] Şeytanın ifadesinde yer alan "tilkel-Garanîku'1-ulâ" cümlesindeki Garanık ya putlardır, yahut da meleklere işarettir. Yani bunlar şefaatçidirler. Zira Allah'ın müşriklerden naklettiği gibi kâfirler putların ve meleklerin Allah'ın kızları olduğu inancını taşıyorlardı. [Garanik Arapça'da "güzel kızlar" manasındadır.] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/223.

[71] Suyuti; ed-Dürr: 4/367, Birçok tenkidci bu kıssayı tenkid etmiştir. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 258-259. İbnu Münzir, İbnu Cerîr, İbnu Ebî Hatim; İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/454. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/618. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/223.

[72] Vahidî, age. s. 218. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/618.

[73] Taberî, age. XVII,131. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/618-619.

[74] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/455.

[75] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/455.

[76] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/455.

[77] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/455.

[78] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/455.

[79] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/455.

[80] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/455.

[81] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/455.

[82] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/455.

[83] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/455.

[84] Kurtubî, age. XII,55. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/619.

[85] Suyûtî, Lübâbu'n-Nükûl, II,15-16. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/619.

[86] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/619.

[87] İbnü'l-Arabî, Ahkamul-Kuran, III/1288-1290; Kurtubî, XII/82.

[88] Râzî, Mefâtîhu'l-Ğayb, XXIII,49-50. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/617-621. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/224-225.

[89] Taberî, age. XVII,136.

[90] Alûsî, age. XVII,188. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/621.

[91] Taberî, age. XVII,136-137; Râzî, age. XXIII,59; Suyûtî, Lübâbu'n-Nükûl, 11,17. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/622. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/457. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/232.

[92] Kurtubî, age. Xll,62. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/622.

[93] Alûsî, age. XVII,196. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/622. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/243.

[94] Kurtubî, age. XII,63. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/623.

[95] Râzî, age. XXIII,69. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/623.

[96] Râzî, age. XXIII,69. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/623.

[97] Zâdu'l-Mesîr, V,453. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/623.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye