Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: 018 - KEHF SURESİ
MesajGönderilme zamanı: 03.01.09, 16:11 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
018 - KEHF SURESİ


Meşhur olan rivayette sûre mekkîdir ve tamamı bir defada toptan indiril­miştir.

Deylemî'nin Müsnedu'l-Firdevs'te Enes'den, onun da Hz. Peygamber (sa)'den rivayetinde Efendimiz (sa) şöyle buyurmuş:

"Kehf Sûresi toptan indi­rildi. Beraberinde 70 bin melek vardı."

İbn Abbâs ve Katâde'den gelen bir rivayette 28. âyeti hariç mekkî olduğu,

Mukatil'den, başından ilk sekiz âyet ile 107. âyetten Sûrenin sonuna kadar olan âyetlerin medenî, kalan kısmının ise mekkî olduğu rivayet edilmiştir.[1]

Âyetlerinin adedi yüz ondur. [2]



l. Hamd O Allah'a mahsustur ki, kuluna kitabı indirdi ve ve onda hiçbir eğ­rilik kılmadı.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Ebu Cafer et-Taberî'nin Muhammed ibn İshak kanalıyla İbn Abbâs'tan ri­vayet ettikleri arasında İbn Abbâs şöyle anlatıyor:

"Kureyş müşrikleri en-Nadr ibnu'l-Hâris ve Ukbe ibn Ebî Muayt'ı, Medine'de bulunan yahudi hahamlarına gönderdiler ve onlara şöyle dediler:

"Yahudi hahamlarına Muhammed'i sorun; onun niteliklerini onlara söyleyin, söylediklerini nakledin. Onlar ilk kitapların sahipleridir. Bizde olmıyan peygamber haberleri onlarda vardır."

İkisi Mekke'den yola çıktılar ve Medine-i Münevvere'ye gelerek buradaki yahudi hahamlarına Hz. Muhammed'in vasıflarını anlatıp sözlerinden bir kısmı­nı onlara hikâye ettiler ve dediler ki:

"Sizler Tevrat ehlisiniz. Bizim şu arkada­şımızdan bize haber vermeniz için; onun bu iddiasında doğru olup olmadığını biliyor musunuz diye size sormaya geldik." Yahudi hahamları şöyle akıl verdiler:

"Şimdi size söyleyeceğimiz üç şeyi ona sorun. Eğer onları bilirse o Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Yok eğer bilemezse bilin ki o bir sahtekârdır, kendi kendine uyduruyor; onun hakkında ne istiyorsanız yapın: Ona çok eski zamanlarda geçmiş gençleri sorun; durumları neydi? Onların gerçekten garip, şaşırtıcı bir haberleri vardır. Ona çok dolaşan ve yeryüzünün doğularına, batılarına kadar ulaşıp dolaşan adamı sorun; haberi neydi? Bir de ona ruhu sorun ki o nedir? Şayet size bunları haber verirse bilin ki o peygamberdir, ona tâbi olun. Yok eğer haber veremezse bilin ki kendi­liğinden uyduruyor, onun hakkında neyi uygun görüyorsanız onu yapın." Nadr ve Ukbe Medine'den ayrılıp Mekke'ye Kureyş'in yanına geldiler ve:

"Ey Kureyş topluluğu size, Muhammed'le aranızı ayıracak şeyi getirdik; yahudi bilginleri bize, ona şunları sormamızı emrettiler." dediler ve hahamların onlara verdikleri sorulan anlattılar. Kureyşliler Hz. Peygamber (sa)'e geldiler ve:

"Ey Muhammed, bize haber ver bakalım..." diyerek yahudi hahamlarının sormalarını istedikleri sorulan sor­dular. Hz. Peygamber (sa) de "İnşaallah" demeyi unutarak:

"Sorduklarınızın cevabını size yarın haber vereceğim." buyurdular. Bunun üzerine Kureyşliler O'nun yanından ayrıldılar. Allah'ın Rasûlü (sa) 15 gece kaldı ve fakat bu esnada Allah Tealâ kendisine bu konularda hiçbir vahy göndermedi, Cebrail de kendi­sine gelmedi. Nihayet Mekkeliler kendi aralarında konuşmaya başladılar:

"Muhammed bize yarın haber vereceğim diye vaadde bulundu. Bugün 15 gün oldu halâ sorduklarımızdan hiçbiri hakkında bize herhangi bir haber getirmedi." demeye başladılar. Elbette vahyin gelmemesi, Hz. Peygamber (sa)'i çok üzdü, Mekkelilerin konuşmaları da ona ağır geldi. Ama sonunda Cibrîl geldi ve Allah Tealâ'dan (Ashab-ı) Kehf Sûresi'ni getirdi ki onda sordukları o gençlerin ve o çok dolaşan adamın haberi ve müşriklerin söylediklerine üzüldüğü için ona bir muâtebe vardı. Bir de

"Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbımın emrindendir ve size ilimden çok az bir şey verilmiştir." âyetini getirdi.

İbn İshak der ki: Bana ulaştığına göre Hz. Peygamber (Kureyşlilere) sûre­nin başından itibaren okumaya başladı:

"Hamd O Allah'a mahsustur ki kuluna kitabı indirdi ve onda hiçbir eğrilik kılmadı..."[3]

2- Yine İbn İshâk, Cibril'in, Hz. Peygamber (sa)'e sorulanların (Rûh, Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn) cevabını getirdiğinde onun:

"Ey Cibrîl, bize gelmedin ve biz senin hakkında su-i zanda bulunduk." demesi üzerine

"Biz ancak Rabbının emri ile ineriz. O'nundur önümüzde, arkamızda ve bu ikisi arasındaki her şey ve Rabbın unutkan (seni unutmuş) değildir." (Meryem, 19/64) âyet-i kerimesini de okuduğunu kaydeder.[4]



6. Demek ki bu söze inanmıyanların ardından üzülerek neredeyse kendini mahvedeceksin.



İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan rivayetle tahric etmiş ki o şöyle demiştir:

Utbe ibn Rabîa, Şeybe ibn Rabîa, Ebu Cehl ibn Hişâm, en-Nadr ibnu'l-Hâris, Ümeyye ibn Halef, el-As ibn Vâil, el-Esved ibnu'l-Muttalib ve Ebu'l-Bahteri, bir grup Kureyşli içinde bir araya gelmişler (konuşuyorlardı). Allah'ın Rasûlü (sa)'ne, kavminden görmekte olduğu bu muhalefet, onlara getirmiş olduğu bu öğütleri inkâr etmeleri çok ağır gelmiş ve onu çok üzmüştü. İşte bunun üzerine Allah Tealâ: "Demek ki bu söze inanmıyanların ardından üzülerek neredeyse kendini mahvedeceksin." âyet-i kerimesini indirdi.[5]



23. Bir şey hakkında "Ben bunu yarın mutlaka yapacağım. " deme.

24. Meğer ki Allah dilemiş ola. Unuttuğun zaman da Rabbını an ve şöyle de: "Umulur ki Rabbım beni doğruya daha yakın olana eriştirir.



Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Sûrenin başında da geçtiği üzere yahudilerin akıl vermesiyle Kureyş müş­rikleri Hz. Peygamber (sa)'e ruh'u, Ashab-ı Kehf i ve Zülkarneyn'i sordukların­da "İnşaallah" demeksizin "Size yarın cevap veriririm." buyurmuş ve bir rivaye­te göre 15 gün, başka bir rivayete göre 40 gün, bir üçüncü rivayete göre de üç gün vahy gelmemiş ve Hz. Peygamber çok zor durumda kalmıştı. İşte bu âyetler de bu hadise üzerine nazil olan âyetler cümlesindendir[6] ki Ebu Salih tarafından İbn Abbâs'tan rivayet edilmiştir.[7]

2- İbnu Merduyeh İbnu Abbas'tan (r.a.) rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir:

“Nebî Aleyhisselâm bir şey üzerine yemin etti. Üzerinden kırk (veya ondört) gece geçti. Allahu Teâlâ, Kehf: 18/23 âyetini indirdi.” [8]



25. Onlar mağaralarında üçyüz sene durdular, dokuz da ziyade ettiler!



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- İbnu Merduyeh İbnu Abbas'tan (r.a.) rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir:

“Onlar mağaralarında üçyüz durdular” âyeti indirilince Rasûlullah'a:

“Ey Allah'ın Rasülü, senelerce mi, aylarca mı?” diye soruldu. Allahü Teâlâ, “senelerce durdular dokuz da ilave ettiler” âyetini indirdi.” [9]

2- Bunu. İbnu Cerîr Dahhâk'ten anlattı. [10]



27. "Rabbinin Kitab'ından sana vahyolunanı oku; O'nun sözlerini değiştirecek yoktur. O'ndan başka bir sığınılacak da bulamazsın.

28. Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek O'na yalvaranlarla beraber sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini o kimselerden ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevesine uyan kimseye uyma.

29. De ki: "Gerçek Rabbinizdendir." Dileyen inansın, dileyen in­kar etsin. Şüphesiz zalimler için, duvarları çepeçevre onları içine alacak bir ateş hazırlamışızdır. Onlar yardım istediklerinde, erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su kendilerine sunulur. Bu ne kötü bir içecek ve ce­hennem ne kötü bir duraktır!"



Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Kadı Ebû Bekr Ahmed b. Hasan el-Hıyerî, Cuma Günü namazdan sonra hicrî 410 senesinin aylarında Daru's-Sünne'de imla tarikiyle Ebu'l-Hasan Ali b. İsa b. Abdeveyh el-Hıyeri'den, o Muhammed b. İbrahim Boşenci'den, o Velid b. Abdulmelik b. Musarrah el-Harranî'den, o Süleyman b. Ata el-Harranî'den, o Mesleme b. Abdillah el-Cühenî'den, amcası İbni Meşcea b. Rab'î el-Cühenî'den, o da Selman-ı Farisî'den bize şu rivayette bulunmuştur:

"Müellefe-i kulûb (kalpleri İslam'a ısındırılanlar) -ki bunlar Uyeyne b. Hısn, Akra b. Habis ve Zû Vehm idiler- Rasulullah (s.a.v.)'a gelip şöyle dediler:

"Ey Allah'ın Rasulü, eğer sen meclisin ön tarafında oturur -Selman, Ebû Zerr ve fakir müslümanları kasdederek-ve şu kimseleri abalarının ağır kokularını bizden uzaklaştırırsan senin mec­lisine iştirak eder, seninle konuşur ve senden istifade ederiz. -Zira bu Mü'minler'in üzerlerinde başka birşey bulunmayıp sadece yün kaftanlar bulunmaktaydı- Bunun üze­rine Allah Teala Kehf: 18/27-29 âyetlerini indirdi:

Allah onları böylece ateşle tehdit etmektedir. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) ayağa kalkıp o Mü'minler'i aramağa başladı. Nihayet onları mescidin bitiminde Allah Teala'yı zikrederken bulunca şöyle buyurdu:

"Ümmetimden Allah'ın er kullarıyla, nefsimi beraber tutmamı bana emretmeden, beni öldürmeyen Allah'a hamd olsun. Diriler de sizinledir, ölüler de."[11]

2- Bu âyet-i kerimelerin de daha önce geçen En'âm Sûresi'nin 52-54. âyet­leri gibi Mekke-i Mükerreme'de Kureyş ileri gelenleri hakkında nazil olduğu söylenmiştir. Müslim'in Sahih'inde Sa'd ibn Ebî Vakkas'tan rivayet ettiği bir haber bu görüşü destekler mahiyettedir. Rivayet şöyledir:

Biz altı kişi Rasûlullah (sa)'ın yanmdaydık. Müşrikler Allah'ın Rasûlü (sa)'ne dediler ki:

"Şu yanındakileri kov; onlar, bizim yanımızda oturma cür'etini göstermesinler." Sa'd der ki:

Ben, İbn Mes'ûd, Hüzeyl kabilesinden bir adam, Bilâl Habeşî, ayrıca adlarını unuttuğum iki kişi daha oradaydık. Rasûlullah (sa)'ın gönlünde bu konuda Allah'ın dilediğince bir şeyler oldu. Hz. Peygamber (sa) kendi başına kaldığında "Sabah akşam Rablarına, O'nun rızası­nı dileyerek dua edenleri kovma..." âyet-i kerimesini indirdi. Haberi Buhârî değil, sadece Müslim zikretmiştir.[12]

3- Bu rivayette, sadece En'âm, 52 âyeti zikredilip Kehf, 27-28 âyet-i kerime­lerine temas edilmemekle birlikte başka rivayetlerde bu âyet-i kerimelerin arası cem'edilerek üçünün de aynı hadise üzerine indiği belirtilmektedir.[13]

4- Daha önce (En'âm Sûresinin 52-54. âyetlerinin nüzul sebebinde) geçtiği üzere İbn Mâce ve Taberî'nin kendi isnadlarıyla Habbâb'dan rivayetlerinde onun anlattığı şu hadise, En'âm, 52-54 âyetleri yanında "Sabah akşam Rablarına, O'nun hoşnutluğunu dileyerek dua edenlerle birlikte candan sabret..." âyetinin de inmesine sebep olmuştur. Habbâb şöyle anlatıyor:

Akra' ibn Habis et-Temîmî ve Uyeyne ibn Hısn el-Fezârî Hz. Peygamber (sa)'e geldiler ve onu, zayıf müslümanlardan bir grup içinde Bilâl, Suheyb, Ammâr ve Habbâb'la birlikte oturur buldular. Hz. Peygamber (sa)'in çevresinde onları görünce bu zayıf müslümanları hakir görerek Hz. Peygamber (sa)'e:

"Bi­zim için bunlardan ayrı bir oturum yapmanı, bize ayrı bir meclis tahsis etmeni isteriz. Böylece araplar bizim bunlardan üstün olduğumuzu anlasınlar. Biliyor­sun bize arap kabilelerinden bir takım elçiler, hey'etler gelir. Arapların bizi, bu kölelerle birlikte görmelerinden utanırız. Dolayısıyla biz gelince onları yanından kaldırıp uzaklaştır. Bizim seninle işimiz bittikten sonra yine istersen onlarla ayrıca otur." dediler. Hz. Peygamber (sa):

"Olur." buyurdu. Onlar:

"Olur demen yetmez, bizim için bunu yazılı hale getir. Bunu bize yaz.." dediler de Allah'ın Rasûlü (sa) söylediklerini kabul ettiğini yazmak üzere Hz. Ali'yi çağırtıp üstüne yazılması için bir sayfa istedi. Biz, bir köşede oturuyorduk. O sırada Cibril geldi ve

"Sabah akşam Allah'ın rızasını dileyerek Rablerine dua edenleri sakın yanından kovma. Onların hesabından hiçbir şey sana, senin hesabından hiçbir şey de onlara ait değildir. Eğer onları kovarsan zalimlerden olursun." (En'âm, 6/52) âyet-i kerimesini indirdi. Sonra:

"Biz onlardan kimisini kimisiyle "Allah aramızdan bunlara mı lûtfunu lâyık gördü?" desinler diye işte böyle imtihan ettik. Allah şükredenleri en iyi bilen değil mi?" (En'âm, 6/53) âyet-i kerimesini, sonra da:

"Ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde de ki: "Selâm sizlere, Rabbınız kendine rahmeti yazdı." (En'âm, 6/54) âyetini okudu. Allah'ın Rasûlü (sa) elindeki sayfayı attı ve bizi yanına çağırdı. Yanına geldiğimizde:

"Selâm sizlere, Rabbınız kendine rahmeti yazdı." diyordu. Ona yaklaştık. Hattâ o kadar yaklaştık ki dizlerimizi onun dizleri üzerine koyduk. Bu âyetin inmesinden son­ra biz eskiden olduğu gibi Efendimiz (sa)'in yanında oturmaya devam ettik. O, yanımızdan kalkıp gitmek istediği zaman kalkar gider, yanımızdan ayrılırdı. Ne zaman ki bu "Sabah akşam Rablarına, O'nun hoşnutluğunu dileyerek dua eden­lerle birlikte candan sabret. Dünya hayatının süslerini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma..." âyet-i kerimesi inince Hz. Peygamber (sa)'le birlikte oturur­ken vakit geç olup onun kalkma zamanı gelince biz onun yanından kalkar ya­nından ayrılırdık ki kalkıp gidebilsin[14]

5- Ancak İbn Kesîr, hadisin ğarîb olduğu bilgisine ek olarak bir de Akra' ibn Habis ve Uyeyne ibn Hısn'ın hicretten daha sonra müslüman olduklarını, esas nüzulü sadedinde zikrettiği En'âm, 6/53 âyetinin ise Mekke'de inmiş olduğunu kaydetmekte ve bu sebebi zayıf görmektedir.[15]

6- İbn Cureyc'den gelen bir rivayete göre de Uyeyne ibn Hısn el-Fezari, Peygamber (s.a.)'in yanına müslüman olmadan önce gelmişti. Yanında ashabının fakirlerinden bir topluluk vardı. Bunların arasında Selmân-ı Fârisi de vardı. Üzerinde terlediği elbisesi, elinde önce yarıp sonra dokuduğu hurma yaprakları vardı. Uyeyne Rasulullah (s.a.)'a şöyle dedi:

“Bunların kokusu seni rahatsız etmiyor mu? Biz Mudar'ın ileri gelenleri ve eşrafıyız. Bizler İslama girsek, diğer insanlar da İslama girer. Bizim sana tabi olmamızı engelleyen tek şey bunlardır. Bunların yanından biraz uzaklaştır ki sana uyalım. Yahut da onlara ayrı bir oturum, bize ayrı bir oturum tertiple.” Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.[16]

7- İbnu Ebî Hatim’in Rebî'den rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir:

“Nebî Aleyhisselâm, onun için söylenenlerden habersiz olan Ümeyye İbni Halef’e döndü, âyet indirildi.”[17]

8- Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:

“Uyeyne İbni Hısn, Nebî Aleyhisselâm'ın yanına girdi. Rasûlullah'ın yanında Selmân vardı. Uyeyne:

“Biz size geldiğimizde, bunu çıkart.” dedi. Ayet indirildi.”[18]

9- Ancak âyet-i kerimenin Medine-i Münevvere'de nazil olduğuna delâlet eden rivayetler de vardır. Bunlardan birisi de Taberânî'nin Abdurrahman ibn Sehl ibn Huneyf’ten rivayet ettiği şu haberdir:

Allah'ın Rasûlü (sa)'ne "Sabah akşam Rablarına, O'nun hoşnutluğunu di­leyerek dua edenlerle birlikte candan sabret..." âyet-i kerimesi o, evlerinden birisinde iken nazil olmuştu. Efendimiz (sa), âyet-i kerimede zikredilenleri ara­mak üzere evden çıktı. Dolaşırken bir kavme rastladı ki başları açık, derileri güneşten kuruyup çatlamış ve her birerinin üzerinde sadece bir tek elbise var ve Allah'ı zikrediyorlar. Allah'ın Rasûlü onları görünce yanlarına oturdu ve:

"O Allah'a hamdolsun ki benim ümmetim içinde, kendileriyle birlikte sabretmemi emrettiği kulları yaratmıştır." buyurdu. Hadisin ravisi olan Abdurrahman, Ebu Bekr ibn Ebî Davud tarafından sahabiler içinde sayılmaktadır. Babası da saha­benin ileri gelenlerindendir.[19]

10- Ebu Said el-Hudri ve Ebu Hureyre'den şöyle dedikleri rivayet edilmekte­dir: Rasulullah (s.a.)'m geldiği bir seferinde adamın birisi Hicr suresini yahut Kehf suresini okuyordu. (Hz. Peygamber gelince sustu. Bunun üzerine Rasulul­lah (s.a.) şöyle buyurdu:

"İşte kendileriyle bir arada olup sabretmekte emrolunduğum meclis budur." [20]



28- "... Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı gide­rek hevesine uyan kimseye uyma."



Ebû Bekr el-Harisî, Ebu'ş-Şeyh el-Hafc'dan, o Ebû Yahya er-Razîden, o Sehl b. Osman'dan, o Ebû Malik'ten, o Cüveybir'den, o Dahhak'tan İbn Abbas'ın bu âyet hak­kında şöyle dediğini bize rivayet etmiştir:

"Bu âyet Umeyye b. Halef el-Cumahî hakkında inmiştir. Bu adam, Peygamber (s.a.v.)'i -fakir müslümanları kendisinden uzaklaştırıp Mekkeliler'in ileri gelenlerini ya­kınına alması hususunda- hoşlanmadığı bir işe davet etmiş, bunun üzerine Allah Teala da bu âyeti indirmiştir. Ki bu âyette Allah Teala "Kalbini tevhidden yana mühürlediğimiz ve şirke tabi olan kimse" manasını kasdetmiştir."[21]



29. De ki: "Gerçek Rabbınızdandır. İsteyen inansın, isteyen de inkâr etsin. Şüphesiz ki zalimler için, duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmış bir ateş hazırlamışızdır. Onlar feryad edip yardım dilerlerse erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su kendilerine sunulur. O ne kötü içecek ve ne kötü duraktır.

30. Doğrusu iman edip salih ameller işleyenlere gelince; Muhakkak ki Biz, iyi hareket edenlerin ecrini zayi etmeyiz.

31. İşte onlara, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bilezikler takınırlar. İnce ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek tahtlar üzerine otururlar. O ne güzel mükâfat ve ne güzel duraktır.

32. Onlara iki adamı misal ver ki birisine iki üzüm bağı verip çevresini hurmalıklarla çevirmiş ve aralarında ekinler bitirmiştik.

33. Her iki bahçe de ürünlerini vermişler ve hiçbir şeyi eksik bırakmamış­lardı. İkisinin arasından bir de ırmak akıtmıştık.

34. Başkaca onun meyvesi de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken: "Ben, malca senden zengin, nüfuzca da senden üstünüm. " derdi.



Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Bu âyet-i kerimelerin, Mekke halkından Mahzum oğullarından, birisi mü'min, diğeri kâfir iki kardeş hakkında nazil olduğu söylenir. Bunlardan mü'min olanı Ebu Seleme Abdullah ibn Abdu'1-Esed ibn Abdi yâ Leyl, kâfir olanı da el-Esved ibn Abdu'1-Esed ibn Abdi yâ Leyl idiler.

Uyeyne ibn Hısn ve arkadaşlarının Selmân ve arkadaşları ile olan halinin bir misalidir ve bunlar İsrail oğullarından iki kardeşe benzetilmişlerdir." de denilmiştir. İbn Abbâs'tan rivayete göre işte bu iki grubun benzetildiği o iki isrâilîden mü'min olanı Yahuza, Mukatil'e göre Yemliha’dır. Kâfir olanı ise Kutrûs veya Kıtfîr'dir. Allah Tealâ'nın Sâffât sûresinde nitelemiş olduğu iki kişi de bunlardır.

Abdullah ibn Mübarek'in Atâ el-Horasânî'den rivayetlerine göre o iki adamın kıssası şöyle olmuştur: İki adam birbirleriyle ortak idiler. Para olarak da ikisinin ortak sekiz bin dinarları vardı. Bu iki ortağın iki kardeş olduğu ve bu sekiz bin dinarın babalarından onlara miras kaldığı da söylenmiştir. Ortak oldukları bu parayı paylaştılar.

Onlardan birisi paylaştığı paranın bin dinarı ile bir arazi satın aldı. Diğeri ise:

"Ey Allahım, filânca (ortağını veya kardeşini kastediyor) bin dinarla bir arazi satın aldı. Ben ise senden bin dinara cennetten bir arazi satın alıyorum." deyip payına düşen paradan bin dinarını sadaka olarak dağıttı.

Sonra o arazi satın alanı tuttu bin dinarına da bir bina yaptı. Tasaddukta bu­lunanı ise:

"Ey Allahım, filânca bin dinara bir ev yaptırdı. Ben ise senden cen­nette bin dinara bir ev satın alıyorum." deyip bin dinarını daha sadaka olarak dağıttı.

Sonra o ev yaptıran kişi bir kadınla evlenip ona da bin dinar harcadı. Mü'min olan beriki ise:

"Ey Allahım, filânca bir kadınla evlendi ve bin dinar harcadı. Ben ise senden bin dinara cennet kadınlarından birisini istiyorum." deyip bin dinarını daha sadaka olarak dağıttı.

O bir kadınla evlenip bin dinar harcayan kişi kalan bin dinarı ile de evine hizmetçiler ve eşya satın aldı. Beriki mü'min ise:

"Ey Allahım, kalan bin dina­rımla da senden cennet hizmetçileri ve eşyası satın alıyorum." deyip kalan son bin dinarını da yine sadaka olarak dağıttı.

Sonra o varını yoğunu sadaka olarak dağıtan kişi dara düştü, ihtiyaçlı bir hale geldi ve (o ortağını veya kardeşini) hatırlayıp, ondan ihtiyacını gidermesini istemeyi düşündü ve bir gün yolda oturup onun geçmesini bekledi. O zengin olan ortağı etrafında adamlarıyla büyük bir debdebe içinde yanından geçerken yerinden kalktı, ona yöneldi. Zengin ortak berikini tanıyınca:

"Sana ne oldu, biz seninle büyük bir para bölüşmedik miydi? Ne yaptın onları?" diye sordu. Mü'min olan beriki de başından geçenleri ve parasını nasıl tasadduk ettiğini anlattı. O zengin:

"Demek sen sadaka dağıtanlardansın öyle mi?" dedi. Fakir olanı:

"Evet." dedi. O zengin olanı:

"Defol git, sana hiçbir şey vermiyeceğim." deyip onu kovdu ve Allah Tealâ her ikisinin de ölmelerine hükmetti, hemen akabinde de bu ikisi hakkında bu âyet-i kerime nazil oldu.[22]

2- Sa'lebî ve Kuşeyrî'nin zikrettiğine göre Kelbî der ki:

Mekke halkından Mahzûm kabilesinden iki kardeş hakkında nazil oldu. Bunlardan birisi mü'min olup Ümmü Seleme'nin Hz. Peygamber (sa)'den önceki kocası olan Ebu Sele­me Abdullah ibn Abdu'1-Esed ibn Abdi yâ Leyl (veya Hilâl), diğer kâfir olanı da el-Esved ibn Abdu'1-Esed ibn Abdi yâ Leyl idi. [23]

(Sâffât, 51) âyetinde adı geçenler de yine bu iki kardeştir. Bunların her birine dört bin dinar miras kalmış; birisi (müslüman olanı) kendi payına düşeni Allah yolunda infak ederek harcamış, daha sonra kardeşinden bir şey istemek zorunda kalmış... da işte bunun üzerine bu âyet-i kerimeler inmiş.[24]

3- İbni Abbas'ın görüşüne göre de şöyle denilmektedir: Bu kıssa birisi kâfir olup adı Furtûs, diğeri ise mümin olup adı Yahuza veya Kıtfîr olan İsrailoğulları'ndan iki kardeş hakkında nazil olmuştur. Bunların babalarından sekiz bin dinar miras kalmıştı. Bu parayı ikiye böldüler. Kâfir bu para ile bahçeler ve akarlar satın aldı, Mümin de bu parayı hayır yollarında harcadı ve sonunda Yüce Allah'ın bu anlattığı durum meydana geldi. [25]

4- Mukâtil'den nakledildiğine göre ise bunlar, Sâffât sûresinde Yüce Allah'ın şu buyruklarında sözü edilen iki kişidir: "Onlardan birisi diyecek ki: Gerçekten benim bir dostum var idi..." ( Sâffât, 37/51). [26]



54. Andolsun ki Biz, bu Kur'ân'da insanlara türlü türlü misal gösterip açık­ladık. İnsanın en çok yaptığı iş ise tartışmadır.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- İbnu's-Sâib der ki:

Bir gün Übeyy ibn Halef, elinde çürümüş bir kemikle Hz. Peygamber (sa)'e gelmiş ve:

"Allah şunu yeniden diriltebilir mi?" deyip elindeki kemiği ufalamış ve işte onun yeniden diriltilme konusundaki bu tartış­ması üzerine bu âyet-i kerime inmiş.

2- en-Nadr ibnu'l-Hâris veya İbnu'z-Ziba'râ hakkında nazil olduğu da söy­lenmiştir.[27]



83. Sana Zülkarneyn'i sorarlar. De ki: "Size onun halinden de bir haber söyleyeyim."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Katâde der ki: Yahudiler, Zülkarneyn'i sordular da Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[28]

2- Sıhhati tesbit edilebilmiş olmamakla birlikte Ukbe ibn Amir'den rivayetle şöyle bir hadis zikredilir:

Ehl-i kitabdan bir grup ellerinde bazı sayfalar (veya kitaplar) olduğu halde bana geldiler ve:

"Yanına girmemiz için Rasûlullah (sa)'tan izin iste." dediler. Rasûl-i Ekrem'in yanına girdim ve kendisiyle görüşmek üzere geldiklerini ve kapıda beklediklerini haber verdim.

"Bilmediğim bir şeyi bana sorduklarında onlara ne cevap vereceğim? Ben ancak bir kulum ve sadece Rabbımın bana öğrettiklerini bilirim." buyurdular. Sonra abdest almak için su istediler, abdest alıp evlerinde namaz kıldığı bir köşeye çekilip iki rek'at namaz kıldılar. Oradan ayrılıp bana doğru geldiklerinde mübarek yüzlerinde bir sevinç görünüyordu.

"Git, onları ve kapıda ashabımdan kim varsa onları de içeri al." buyurdular. Ben onları içeri aldığımda onları görünce:

"Dilerseniz bana sorduğunuzun cevabını haber vereyim, dilerseniz başka şeyler sorun, dilediğini­zi yapın." buyurdular. Ukbe ibn Amir'in bu anlattıklarına göre Zülkarneyn'le ilgili âyet-i kerimeler, yahudilerin, ya da onların akıl vermeleriyle Kureyş müş­riklerinin ruhu sormalarından önce bu olay üzerine nazil olmuştur.[29]



109. "De ki: "Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadarını da katsak, Rabbimin sözleri tükenmeden denizler tükenirdi."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- İmam Ahmed'in İbn Abbâs'tan rivayetle tahricinde o şöyle anlatıyor:

Kureyş müşrikleri yahudilere:

"Biz bir şey verin de şu adama (Muhammed'e) soralım." dediler. Onlar da:

"Ona ruhu sorun." dediler ve Kureyş müşrikleri de gelip Hz. Peygamber (sa)'e ruhu sordular. Bunun üzerine

"Sana ruhu sorarlar. De ki: Ruh, Rabbımın emrindendir ve size ilimden ancak çok az bir şey veril­miştir." (İsrâ, 17/85) âyet-i kerimesi indi. Bunu duyan yahudiler:

"Nasıl olur; bize çok ilim verilmiştir. Çünkü bize Tevrat verildi. Kime Tevrat verilmişse elbette ona çok hayır verilmiştir. " dediler. İşte bunun üzerine Allah Tealâ:

"De ki: "Rabbımın kelimelerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadarını da yardımcı olarak ilâve etsek, daha Rabbımın kelimeleri tükenmeden denizler tükenirdi." âyet-i kerimesini indirdi.[30]

2- Hâkim’in İbn Abbas'tan rivayetine göre Peygamber (s.a.v.), Yahudiler'e

:"... Size ilim­den pek az birşey verilmiştir." İsrâ: 17/85. âyetini okuyunca Yahudiler şöyle dediler:

"Bize Tevrat verilmişken bu nasıl olur? Zira kime Tevrat verilmişse ona çok hayır veril­miştir." Bunun üzerine bu âyet indi. [31]

3- Râzî, ravisini zikretmeden kendisine gelen bir rivayette bu sözü söyleyen yahudinin Huyey ibn Ahtab olduğu ve:

"Hem kitabınızda: "Her kime hikmet verildiyse ona pek çok hayır verilmiştir" okuyorsunuz, hem de: "Size ilimden pek az bir şey verilmiştir." okuyorsunuz." dediği ayrıntısına yer vermektedir.[32]



110. "De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım; ancak bana ila­hınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı iş işlesin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- İbn Abbas'ın riveyetinde bu âyet, Cündüb b. Züheyr el-Amirî hakkında inmiştir. Bir kişi:

"Şüphesiz ki ben Allah için iş yaparım. Dolayısıyla bu işe muttali olduğumda ben sevinirim" demiş, bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

"Şüphesiz ki Allah Teala temizdir ve ancak temiz olanı kabul eder ve kendisine ortak koşulan işi kabul etmez." buyurmuş­tur. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi.[33]

2- Tâvûs'un rivayetinde de adamın biri:

"Ey Allah'ın Nebisi, ben gerçekten Allah yolunda cihadı seviyorum ve mertebemin de görülmesinden hoşlanıyorum" demiş. Allah Teala da bu âyeti indirmiştir.[34]

3- Mücahid'in rivayetinde de adamın biri Peygamber (s.a.v.)'e gelip şöyle demişti:

"Muhakkak ki ben sadakayı veririm, akrabayı da görüp gözetirim ve bunu ancak her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah için yaparım. Dolayısıyla benim bu işim benim adıma anılıp, ondan dolayı medholunuyorum. Bu da beni sevindiriyor ve hoşuma gidi­yor." Bu sözleri müteakib Rasulullah (s.a.v.) susup hiç birşey söylemedi. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi.[35]

4- Tavus'tan İhlas Kitabında İbnu Ebî’d-Dünya ve İbnu Ebî Hatim anlattı. Tavus dedi ki:

“Adamın biri dedi ki:

“Ey Allah'ın Rasülü, ben bir yerde duruyorum, Allah'ın rızasını istiyorum ve ben gideceğim yeri görmeyi severim.” Aleyhisselâm o kişiye, Kehf. 18/110 âyeti ininceye kadar cevap vermedi.

Rivayet mürseldir. [36]

5- Bunun benzerini Hâkim, Müstedrek’inde Tavus’tan, o İbnu Abbas'tan (r.a.) mevsûl olarak anlattı ve onu Şeyhaynın şartı üzerine sahih gördü. [37]

6- İbni Ebi Hatim Mücahid'in şöyle dediğini belirtmektedir::

“Kişi namaz kılar, oruç tutar yahut da sadaka verir de bundan dolayı ondan iyilikle söz edil­diğinde bu iş onu memnun eder ve insanların buna dair söyledikleri dolayısıyla bu işini daha çok yaparsa, işte: "Artık kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa..." ayet-i kerimesi buna dair nazil olmuştur. [38]

7- İbnu Abbas'tan (r.a.) Ebu Salih, ondan Kelbî, ondan Süddî'yi Sağir tarikından Tarihi’nde İbnu Asâkir ve Ebu Naîm anlattı. İbnu Abbas (r.a.) dedi ki:^

“Cündüb b. Züheyr el-Amirî, namaz kıldığı, oruç tuttuğu veya tasadduk ettiği zaman hayırla zikredilmeyi isterdi. Onun hakkında insanlar ileri geri konuşmaya başladı. Bu hususta Kehf. 18/110 ayeti indirildi.” [39]

8- İbnu'l-Munzir, İbn Ebî Hatim, İbn Merdûye ve Şuabu’l-İman'da Beyhakî'nin İbn Abbâs'tan rivayetlerine göre ise âyet-i kerime, mü'minler hak­kında değil, Allah ile birlikte başka tanrılara da tapınmakta olan müşrikler hakkında nazil olmuştur.[40]

9- Amr ibn Kays el-Kindî'den rivayete göre O, Muaviye ibn Ebî Süfyân'ın bu âyet-i kerimeyi okuduğunu ve: "Bu, Kur'ân'dan son nazil olan âyettir." dediğini işitmiş.[41]





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Alûsî, age. XV, 199. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/582.

[2] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/430.

[3] Taberi, age. XV, 127-128. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/582-583. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/431-432. Razî, XXI/83; Âlûsî, XV/216. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/191-192.

[4] Kurtubî, age. X,226. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/583.

[5] Suyûtf, Lubâbu'n-Nukûl, II,3. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/583. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/432.

[6] İbn Kesîr, age. v,145; Alûsî, age. XV,247. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/584.

[7] İbnu’l-Cevzî, age. V.127. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/584.

[8] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/433. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/192.

[9] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/432.

[10] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/432.

[11] Senedi zayıftır. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 248; Tefsir-i Kebir,21/)15; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/438-439. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/211.

[12] İbn Kesîr, age. V,148. Lâfızları farklı olmakla birlikte aynı anlama gelen rivayetler için ayrıca bak: Müslim, Fedâilu's-Sahâbe, 45-46. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/584-585.

[13] Bak: Kurtubî, age. X,254. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/585.

[14] İbn Mâce, Zuhd, 7, hadis no: 4127; Taberî, age. VII.127-128. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/585-586.

[15] İbn Kesîr, age. II,255; İbnu'l-Cevzî, age. 111,45 dip not. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/586.

[16] Taberi, age. XV,155. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/586. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/211.

[17] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/434.

[18] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/434-435.

[19] İbn Kesîr, age; V,149. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/584-586.

[20] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/212.

[21] Senedi çok zayıftır. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 249. İbnu Merduyeh; İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/434. Vahidî, age. s. 210. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/586. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/212.

[22] Beğavî, Meâlimu't-Tenzîl, III,161. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/587-588.

[23] Beğavî, Meâlimut-Tenzîl, III,161. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/589. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/220.

[24] Kurtubî, age. X,259. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/589.

[25] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/220.

[26] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/220.

[27] Alûsî, age. XV,300. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/589.

[28] Mürsel hadistir. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 249. Kurtubî, XI.70; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/464. Vahidî, age. s. 210. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/589.

[29] Alûsî, age. XVI,24. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/589-590.

[30] Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1,255. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/590. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/291.

[31] Tirmizi; Tefsir; 3140, Nesai; Tefsir: 334, Ahmed: 1/255, Hakim; Müstedrek: 2/531, Suyuti; ed-Dürr: 4/199.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 249. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/435-436. Vahidî, age. s. 210. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/590.

[32] Râzî, age. XX, 176. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/590.

[33] Suyuti; ed-Dürr: 4/255. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 249-250. Vahidî, age. s. 210. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/591.

[34] Mürsel hadistir. İbn Cerir: 16/32, Suyuti; ed-Dürr: 4/255. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 250. Taberî, age. XVI,32. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/591.

[35] Mürsel hadistir. Suyuti; ed-Dürr: 4/255. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 250. Vahidî, age. s. 210. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/591.

[36] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/437. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/291.

[37] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/437. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/291.

[38] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/291. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/437.

[39] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/437.

[40] Alûsî, age. XVI,55. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/591.

[41] Taberî, age. XVI,32 Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/591.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye