Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: 017 - İSRÂ SURESİ
MesajGönderilme zamanı: 03.01.09, 16:10 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
017 - İSRÂ SURESİ


İbn Merdûye'nin İbn Abbâs ve İbnu'z-Zubeyr'den rivayetle tahricine göre Sûre'nin tamamı Mekke'de nazil olmuştur. Bu cumhur'un da görüşüdür.

İki âyeti (73 ve 76. âyetleri) bundan müstesnadır, denilmiştir.[1] Bunlardan 76. âyetin, Sakîf hey'eti'nin bir takım istisna istekleri ile Medine'ye gelmeleri ve Yahudilerin "Medine'nin değil de Şam'ın peygamberler yurdu olduğu"nu söylemeleri üzerine nazil olduğu rivayet edilir[2] ki ilerde yerinde geniş olarak gelecektir.

Bu iki âyete ilâve olarak 60 ve 80. âyetlerinin de medenî olduğu söylenmiştir.[3]

Mukâtil bu dört âyete ilâve olarak 74, 75 ve 107. âyetinin de Medine'de nazil olduğu görüşündedir.[4]

Hasen'den 26, 32, 33, 57 ve 78. âyetler olmak üzere beş âyetinin medenî olduğu rivayet edilmiştir

Katâde, 73. âyetten başlıyarak sekiz âyetinin Medine'de nazil olduğunu söylemiştir.[5]

Sûre'ye adını veren İsrâ hadisesi'nin vakti konusunda Hicretten 18 ay önce Ramazan'in 17. günü, bir sene önce 17 Rebîulevvel, 6 ay önce Ramazan'da, 8 ay önce 27 Receb rivayetleri vardır.[6]

Nüzul sırası itibariyle Kasas Sûresinden sonra nazil olmuştur.[7]

Ayetlerinin adedi yüz onbîrdir. [8]



l. Sübhândir O Allah ki kulunu geceleyin Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa 'ya götürmüştür. Bir kısım âyetlerimizi ona gösterelim diye. Muhakkak ki O'dur O Semi’, Basîr.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Ebu'l-Kasım Süleyman el-ensârî'den rivayette o şöyle demiştir:

Rasûlullah (sa), (İsrâ ve Mi'râc'da) yüksek derecelere, yüce makamlara ulaştığında Allah Tealâ ona vahyetti:

"Ey Muhammed, seni ne ile şereflendireyim?" Hz. Peygamber (sa):

"Sana kul olmam nisbetiyle (Sana kul olma şerefiyle şereflendir) Rabbim." dedi de bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[9]

2- Rasulullah (a.s.) Kureyşlilere İsra hadisesinden söz etti. Onlar da onu yalanladı. Bunun üzerine Yüce Allah bu buyrukları onu tasdik etmek üzere indirdi.

Peygamber (a.s.), İsra ile Mirâc'dan döndükten sonra Mescid-i Haram'a çıktı ve durumu Kureyş'e haber verdi. Böyle bir şeyin imkânsız olduğu düşüncesi ile hayrete düştüler. Hatta ona iman eden kimselerden irtidat eden­ler dahi oldu. Ebu Bekir (r.a.)'e bazı kimseler durumu bildirdiler. O da:

"Eğer böyle demişse elbette doğru söylemiştir. Şüphesiz ben onun bunun ötesindeki şeylerde de doğru söylediğini kabul ediyorum" demiştir. Bundan dolayı Hz. Ebu Bekir'e (çok doğrulayıcı anlamında)"es-Sıddîk" adı verildi.

Beyt-i Makdis'e yolculuk yapmış bazıları Hz. Peygamber'den oranın nite­liklerini anlatmasını istediler. Beyt-i Makdis, Hz. Peygamberin gözünün önüne getirildi, o da ona bakarak Mescid'i onlara anlatmaya başladı. Bu sefer, yoldaki kervanlarının durumunu bildirmesini istediler. Hz. Peygamber onlara develerinin sayısını ve durumunu bildirdi ve dedi ki:

“Filan gün güneşin doğuşu ile birlikte önlerinde siyaha çalan bir deve bulunduğu halde geleceklerdir.” es-Seniyye denilen yere deve kervanlarını beklemek üzere çıktılar. Hz. Paygamberin haber verdiği şekilde kervanın geldiğini gördüler. Yine de iman etmediler ve: "Bu olsa olsa apaçık bir sihirdir." dediler.[10]



11. İnsan, hayır istiyormuşçasına şer ister ve insan esasen çok acelecidir.



Bu âyet-i kerimenin de "Ey Allahım, şayet bu, senin katından gelen bir gerçek ise gökten başımıza taş yağdır veya bizim başımıza elîm bir azâb getir." diyen en-Nadr ibnu'l-Hâris hakkında nazil olan âyetlerden olduğu söylenmiştir.[11]



15. Kim hidayete ererse kendi nefsi için hidayete ermiş olur. Kim de dalâlete düşerse kendi nefsi aleyhine dalâlete düşmüş olur. Hiç kimse bir başkasının yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azâb ediciler değiliz.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- İbn Abdi'l-Berr'in Temhid isimli kitabında zayıf bir sened ile Hz. Aişe'den rivayetinde o şöyle demiştir:

Hz. Hadice, Rasûlullah (sa)'a müşriklerin çocuklarının âhirette durumlarının ne olacağını) sormuş da Allah'ın Rasûlü (sa):

"Onlar babalarındandır, babalarına tâbidir." buyurmuşlar. Daha sonra aynı şeyi Rasûlullah (sa)"a ben de sordum,

"Onların (yaşasalardı) ne yapacak olduklarını en iyi elbette Allah bilir." buyurdular. Daha sonra ve İslâm yerleşip sağlamlaştıktan sonra tekrar sordum da

"Hiç kimse bir başkasının yükünü yüklenmez..." âyet-i kerimesi nazil oldu ve Rasûl-i Ekrem: (sa):

"Onlar fıtrat üzeredirler." veya "Onlar cennettedirler." buyurdu.[12]

2- İbn Abbâs'tan rivayete göre ise "Bana tabi olun ve Muhammed'i inkâr edin. Eğer bir günahı varsa benim boynuma." diyen el-Velîd İbnu'l-Muğîra hakkında nazil olmuştur[13] ki âyetin mekkî oluşuna uygun olan sebep de budur.[14]

3- Bu buyrukta hidayet ile ilgili Ebu Seleme b. Abd Esved'e, sapıklıkta da el-Velid b. Muğireye işaret vardır.[15]



26- Akrabaya da hakkını ver, yoksula da, yolda kalmışa da! Bununla beraber saçıp savurma;



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Taberânî’nin Ebu Saîd'i Hudrî'den rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir:

“Ne zaman İsra: 17/26 âyeti indirildi, Rasûlullah Fatıma'yı çağırdı, ona Fedek’i verdi.”

îbnu Kesîr dedi ki:

“Bu hadis müşkildir. Çünkü âyetin Medenî olduğunu işaret ediyor. Meşhur olan bunun hilafıdır. Ancak surenin baş taraflarında bu ayet-i kerimenin Medine'de nazil olduğu söz konusu edilmiştir.” [16]

2- Bunun benzerini îbnu Abbas'tan (r.a.) İbnu Merduyeh anlattı. [17]



28. Şayet Rabbından umduğun bir rahmeti arayarak onlardan yüz. çevirmek zorunda kalırsan o halde onlara tatlı ve yumuşak bir söz söyle.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Saîd ibn Mansûr'un Atâ el-Horasânî'den rivayetinde o şöyle demiştir:

Müzeyne'den bazı kimseler (Tebük Gazvesine çıkmak üzere hazırlık yapılırken) Hz. Peygamber (sa)'e gelerek kendilerine binit verilmesini istediler. Hz. Peygamber (sa) de:

"Sizi bindireceğim bir şey (binit) bulamıyorum." buyurdular. Üzüntüden gözlerinden yaşlar akarak geri döndüler. Sanıyorlardı ki Allah'ın Rasûlü (sa), onlara kızdığından böyle söylemiştir. İşte bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[18]

Alûsî, sûrenin mekkî olması; içindeki medenî âyetler meyanında bu âyetin sayılmaması sebebiyle bu sebebi varid görmemektedir.[19]

2- İbn Cerîr'in Dahhâk'ten rivayetine göre ise Hz. Peygamber (sa)'den, kendilerine (sadaka nev'inden) bir şeyler verilmesini isteyen bazı yoksullar hakkında nazil olmuştur.[20] Mukatil'den gelen rivayette bu yoksullar içinde "Habbâb, Bilâl, Ammâr ve Mihca' gibi yoksul müslümanlar"ın isimleri de verilmektedir.[21]

Hz. Peygamber (sa), yanında olmıyan bir şey kendisinden istenildiğinde yüzünü isteyenden başka tarafa çevirir ve susar, olumlu ya da olumsuz bir cevap vermezlerdi. İşte âyet bunun üzerine nazil olmuştur.[22]



29. "Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tu­tumsuz olma, yoksa pişman olur, açıkta kalırsın."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Ebû'l-Hasan, Muhammed b. Abdillah b. Ali b. İmran, Ebû Ali b. Ahmed el-Fakih'ten, o Ebû Ubeyd Kasım b. İsmail el-Muhamilî'den, o Zekeriyya b. Yahya ed-Darir'den, o Süleyman b. Süfyan el-Cühenî'den, o Kays b. Rabi'den, o Ebû İshak'tan, o Ebû'l-Ahvas'tan, o da Abdullah b. Mesud'dan bize şu rivayette bulundu:

"Bir genç Rasulullah (s.a.v.)'a gelip:

"Annem, sen'den şunu şunu istiyor" dedi. Rasulullah (s.a.v.):

"Bugün yanımızda hiçbir şey yok" buyurdu. Genç

"Ey Allah'ın Rasulü, annem senin için gömleğini ona giydirmeni söylüyor" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) gömleğini çıkarıp o gence verdi ve yakınır bir vaziyette evde hapis kaldı. Derken Allah Tela işte bu âyeti indirdi."[23]

2- Cabir b. Abdillah da şu rivayette bulunuyor:

"Rasulullah (s.a.v.) Ashabı arasında oturmakta iken kendisine bir çocuk gelip:

"Ey Allah'ın Rasulü, annem sen'den bir göm­lek istiyor" dedi. Halbuki Rasulullah'ın yanında sadece giydiği gömlek vardı. Rasulullah (s.a.v.) çocuğa:

"Bir zaman sonra bir gömlek ortaya çıkar. Sen başka bir vakit tekrar bize gel" buyurdu. Çocuk da annesinin yanına döndü. Kadın bu sefer çocuğa:

"O'na, Annem senin üzerinde bulunan gömleği istiyor de" dedi. Bu sefer çocuk gelince Rasulullah (s.a.v.) evine girdi, gömleğini soyunup çocuğa verdi ve kendisi çıplak bir vaziyette otu­rup kaldı. Bilal, namaz için ezan okudu. Fakat Rasulullah (s.a.v.) namaza çıkamadı. Bunun üzerine Ashab'ın gönüllerine vesvese düştü. Bazıları huzuruna girdiklerinde O'nu çıplak gördüler. Derken Allah Teala bu âyeti indirdi."[24]

3- Saîd ibn Mansûr ve İbnu'l-Munzir'in Seyyar Ebu'l-Hakem'den rivayetlerine göre bir gün Hz. Peygamber (sa)'e Irak'tan bir miktar elbise kumaş gibi şeyler gelmişti. Allah'ın Rasûlü (sa), kendisine gelen şeyleri hemen dağıtır, ashabına verirdi. Nitekim bu gelenleri de hemen insanlara dağıttı. Bu arada Hz. Peygamber (sa)'e bir şeyler geldiğini duyan bazı araplar:

"Gidelim Hz. Peygamber (sa)'den biz de isteyelim." dediler ve geldiler bir de baktılar ki gelenler dağıtılıp bitmiş. İşte Allah Tealâ bunun üzerine bu âyet-i kerimeyi indirdi.[25]

4- Ebu Ümâme'den rivayete göre Hz. Peygamber (sa) bir gün Hz. Aişe'ye

"Elimde ne varsa infak eyle, sadaka olarak dağıt." buyurmuşlardı. Hz. Aişe:

"O zaman elimizde hiçbir şey kalmaz." dedi de Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[26]

Bunun zahiri, âyetin Medenî olmasıdır.[27]

Bu rivayetlere göre âyet-i kerime Medine-i Münevvere'de nazil olmuştur.[28]



45. Sen Kur 'ân 'ı okuduğun zaman seninle, âhirete iman etmiyenlerin arasına gizli bir perde çekeriz.

46. Onların kalbleri üzerine onu iyice anlamalarını engel perdeler gerer, kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kur'ân 'da Rabbını bir tek olarak andığın vakit onlar ürkek ürkek arkalarını çevirip giderler.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

l. Kelbî der ki:

Allah'ın Rasûlü (sa) Kur'ân okuduğunda ona eziyet eden bir grup müşrik hakkında nazil olmuştur ki bunlar: Ebu Süfyân, en-Nadr ibnu'l-Hâris, Ebu Cehl, Ebu Leheb'in karısı Ümmü Cemil'dir. Allah Tealâ, Hz. Peygamber (sa) Kur'ân okurken onunla bunlar arasına bir perde koymuştu ki onun yanına gelirler, ona uğrarlar ama onu görmezlerdi.[29]

Kurtubî bunlara en-Nadr ibnu'l-Hâris ve Huvaytıb'ı da ilâve eder.[30]

2. Hz. Peygamber Kureyş müşriklerine Kur'ân okuyup onları Allah'a çağırdığı zaman onunla alay etme kabilinden olarak:

"Bizi çağırdığına karşı kalblerimiz bir kılıf içinde, söyledikleriniz kalblerimize ulaşmıyor ki söylediğini anhyalım. Kulaklarımızda da bir ağırlık var, söylediklerini duymuyoruz. Seninle aramızda bir perde var ki aramızda engel oluşturuyor. Sen yaptığını yapmaya, biz de üzerinde olduğumuz halde kalmaya devam edelim. Bizim, senin söylediklerinden bir şey anlamaya hiç niyetimiz yok." derlerdi. İşte onların bu sözlerinin hikâyesi olarak Allah Tealâ bu âyet-i kerimeleri indirdi.[31]

3- İbnu Münzir İbnu Şihâb'tan anlattı:

“Rasûlullah, Kureyş müşriklerine Kur'an-ı okur ve onları kitab'a çağırırken, onlar Onunla alay eder ve: “Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimizde kin vardır.” derlerdi. Allahü Teâlâ, onların bu sözlerinden dolayı, İsra: 17/45 âyetini indirdi.”[32]



47. Biz, onların seni dinledikleri zaman neye kulak verdiklerini çok iyi biliriz. Gizli toplandıkları zaman da hani o zalimler: "Siz sadece büyülenmiş bir adama tabi oluyorsunuz. " diyorlardı.

48. Bak, sana nasıl misaller veriyorlar? Bunun için dalâlete düşmüşler ve bir daha yol bulamamaktadırlar.



Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

I. Daha önce "Gerçekten Biz biliyoruz ki söylemekte oldukları seni üzüyor. Ama gerçekte onlar seni yalanlamıyorlar. Fakat o zalimler Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar." (En'âm Sûresi'nin 33. âyeti)'nin nüzul sebebinde de zikredildiği üzere Muhammed ibn Müslim ibn Şihâb ez-Zuhrî'den rivayetle Muhammed ibn İshak şöyle anlatıyor:

Bir gece Ebu Cehl, Ebu Süfyan Sahr ibn Harb ve el-Ahnes ibn Şerîk (Şurayk) birbirlerinin varlığından habersiz olarak Hz. Peygamber (sa)'in Kur'ân okumasını dinlemeye gelmişlerdi. Hz. Peygamber (sa) geceleri evinde namaz kılardı. Her biri gelerek ayrı bir yere oturmuş, o gece sabaha kadar Efendimiz (sa)'in Kur'ân okumasını dinlemiş, şafak sökünce de dağılmışlar, ancak yolda birbirlerini görmüşlerdi. Her biri diğerine

"Neden geldin?" diye sormuş ve yine her biri niçin geldiğini söylemiş; geldikleri kureyşli gençler tarafından duyulur da onların Kur'ân dinlemeye gelmiş olmaları gençleri fitneye düşürür korkusuyla bir daha asla gelmiyeceklerine dair bir birlerine söz vermişler. Fakat o gün gece olunca nasıl olsa verdiği sözde durup diğer iki arkadaşı gelmez zannıyla her bireri tekrar Hz. Peygamber (sa)'in Kur'ân okumasını dinlemeye gelmiş. Sabah yaklaşıp da Kur'ân dinledikleri yerden ayrılırken yolda yine karşılaşıp birbirlerini kınamış ve artık bir daha gelmiyeceklerine dair birbirlerine söz vermişler. Ama üçüncü gece olunca tekrar dayanamamış üçü birden ayrı ayrı Hz. Peygamber (sa)'in Kur'ân okumasını dinlemeye gelmişler; sabah olunca karşılaştıklarında yine birbirlerine bir daha oraya dönmeyeceklerine dair söz vermişler. Sabah olunca Ahnes ibn Şerîk asasını almış ve Ebu Süfyan'in evine gelmiş, ona:

"Ey Ebu Hanzala, Muhammed'den duyduğun hakkında fikrini bana söyle." demiş. Ebu Süfyan:

"Ey Ebu Sa'lebe, Allah'a yemin olsun ben ondan bildiğim ve kendisiyle ne kastedildiğini de anladığım şeyler de işittim, ne manâsını ne de ne kastedildiğini anlamadığım şeyler de işittim." demiş. Ahnes de:

"Ben de senin yemin ettiğine yemin ederim ki aynı durumdayım." demiş. Sonra Ahnes, Ebu Süfyan'ın yanından çıkıp bu sefer Ebu Cehl'in evine gelmiş, yanına girmiş ve ona:

"Ey Ebu'l-Hakem, Muhammed'den işittiklerin hakkında fikrin nedir?" diye sormuş. Ebu Cehl:

"Ne mi işittin?" deyip şöyle devam etmiş:

"Biz ve Abdimenâf oğullan şerefte yarıştık; yedirdiler, yedirdik, taşıdılar taşıdık, verdiler verdik. Ama tam dizleri üzeri çökmüş yarış atları gibi başabaş gelmiştik ki

"Bizden kendisine gökten vahy gelen bir peygamber var." deyiverdiler. Biz bunda onlara ne zaman ve nasıl yetişeceğiz? Allah'a yemin ederim ki asla ona iman etmiyeceğiz ve asla onu tasdik etmiyeceğiz." Bunu duyan Ahnes kalkıp ondan ayrılmış.[33]

İbn Kesîr'in, bu âyet-i kerimelerin tefsirinde İbn İshak'tan rivayetle anlattığı bu kıssada bu âyet-i kerimelerin nüzul sebebi olduğu tasrih edilmemekle birlikte, bu hadise üzerine nazil oldukları açıkça anlaşılmaktadır.[34]

2. Bunun yanında "Bak, sana nasıl misaller veriyorlar?..." âyet-i kerimesinin, Mücâhid'den rivayete göre el-Velîd ibnu'l-Muğîra ve arkadaşları hakkında nazil olduğu da söylenir.[35]

3. "Biz, onların seni dinledikleri zaman neye kulak verdiklerini çok iyi biliriz ..." âyet-i kerimesinin nüzul sebebinde Alûsî biraz daha farklı bir hadise anlatır. Şöyle ki: Rasûlullah (sa) (Mescid-i Harâm'da namaza kalktığında) sağına Abdüddâr oğullarından iki kişi, soluna da yine onlardan iki kişi kalkar ve el çırparak, ıslık çalarak, şiirler okuyarak onun okumasını karıştırmak isterlerdi, işte âyet-i kerime bunun üzerine nazil olmuştur.[36]

4. Kurtubî de ravisini zikretmeden bu âyet-i kerimenin nüzul sebebinde şöyle bir olay nakleder:

Utbe'nin, bir yemek yaparak Kureyş ileri gelenlerini davet ettiği sırada nazil olmuştur. Hz. Peygamber (sa) de onların yanına girmiş; onlara Kur'ân okumuş ve onları Allah'a çağırmıştı. Kendi aralarında gizli gizli konuştular; "Bu adam büyücü, bu adam deli." diyorlardı. [37]

5- Başka bir rivayete göre ise Hz. Peygamber (sa), Hz. Ali'ye yemek yaparak Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerini davet etmesini emretmiş. O da Hz. Peygamber (sa)'in emrini yerine getirmiş. İşte o zaman Allah'ın Rasûlü (sa) yanlarına girmiş, onlara Kur'ân okumuş ve onları Allah'ı birlemeye davet edip:

"Yegâne ilâh Allah'tır deyiniz ki araplar size itaat etsin, arap olmıyanlar da size boyun eğsin." buyurmuşlar. Onlar Hz. Peygamber (sa)'i dinlerken kendi aralarında:

"Bu adam büyücü, bu adam büyülenmiş." diye fısıldaşıyorlarmış.[38]

6- İbn Abbâs'tan gelen bir rivayette de şöyle denilmekte: Ebu Süfyân, en-Nadr ibnu'l-Hâris, Ebu Cehl ve başkaları Hz. Peygamber (sa)'le oturur ve onun konuşmalarını dinlerlerdi. Bir gün Nadr:

"Muhammed ne diyor anlamıyorum, o sadece dudaklarını oynatıyor." dedi. Ebu Süfyân:

"Ben onun söylediklerinin bir kısmını doğru buluyorum." dedi. Ebu Cehl:

"O delidir."; Ebu Leheb:

"O kâhindir."; Huvaytıb ibn Abdu'1-Uzzâ da:

"O bir kâhindir." dedi de bu âyet-i kerime nazil oldu.[39]

7- Kureyş'lilerden ileri gelen bir topluluk Ebu Tâlib'in yanına ziyarete gittiler. Rasulullah (s.a.) da yanlarına gelip Kur'ân-ı Kerim okudu. Tevhidi ifade eden buyrukları bu arada okuduktan sonra

"Ey Kureyş topluluğu! Lâ ilahe illallah deyiniz, bununla Arapları idareniz altına alacaksınız, Arap olmayanlar da sizin idareniz altına girecek" dedi, onlar bunu kabul etmediler, bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu. [40]

8- Ebu Hayyân der ki: Zahir olarak görüldüğüne göre, bu ayet-i kerime, Hz. Peygamber (s.a.) Kur'ân-ı Kerim'i okurken Yüce Allah'ın tevhidinden söz eden buyruklara gelince kaçıp gidenlerin durumu hakkında inmiştir. Yani Kur'ân-ı Kerim'de Allah'ın tevhidini ifade eden yerler geldiği vakit kâfirler bunu inkâr ederek kendi ilâhlarının kabul edilmeyip reddedilmesini uygun karşılama­yarak kaçıp gittiler.[41]



53. "İnanan kullarıma söyle, en güzel şekilde konuşsunlar. Doğrusu şeytan aralarını bozmak ister. Şeytan şüphesiz insanın apaçık düşmanıdır."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Mukatil'den rivayet edildiğine göre bu âyet Ömer b. Hattab (r.a,) hakkında inmiştir. Arabın biri ona sövmüştü de bu yüzden Allah Teala Ömer'e o kişiyi affetmesini emretti.[42]

2- Kelbî ve İbn Abbâs'tan rivayetle Ebu Salih derler ki:

Müşrikler Mekke'de gerek sözlü ve gerekse fiilî olarak Rasûlullah (sa)'ın ashabına eziyet ediyorlardı. Gelip Rasûlullah (sa)'a şikâyette bulundular. Hz. Peygamber (sa):

"Henüz savaş ile emrolunmadım." buyurdu ve bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[43]



56. De ki: "O'ndan başka taptıklarınızı çağırın, sizin sıkıntınızı gidermeye de değiştirmeye de güçleri yetmez. "

57. Onların taptıkları da "Hangisi Rablanna daha yakın olacak?" diye vesile arıyorlar ve O'nun rahmetini umuyorlar, O'nun azabından korkuyorlar. Çünkü Rabbının azabı gerçekten korkunçtur.



Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Abdullah ibn Mes'ûd'dan rivayette o şöyle demiştir:

"Onların taptıkları da "Hangisi Rablanna daha yakın olacak?" diye vesile arıyorlar..." âyet-i kerimesi cinlerden bir gruba tapan bir grup arap (ya da bazı insanlar) hakkında nazil oldu. Onların tapınmakta oldukları cinler müslüman oldular. Onlara tapınan o araplar ise tapınmakta oldukları cinlerin müslüman olduklarından habersiz onlara tapınmaya devam ettiler de bu âyet nazil oldu.[44]

2- Diğer bazı rivayetlerde cinlere tapınmakta devam eden bu insanların Huzâa'dan bir grup olduğu ayrıntısına da yer verilmiştir.[45]



59. "Bizi mucize göndermekten alıkoyan, ancak, öncekilerin on­ları yalanlamış olmalarıdır. Semud milletine gözle görülebilen bir mu­cize, bir dişi deve vermiştik de ona zulmetmişlerdi. Oysa Biz mucizeleri yalnız korkutmak için göndeririz."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Daha önce (Ra'd Sûresi'nin 31. âyetinin nüzul sebebinde) de geçtiği üzere Vâhıdî'nin kendi isnadiyla Zübeyr ibnu'l-Avvâm'dan rivayetinde Zübeyr şöyle anlatıyor:

Kureyş müşrikleri bir gün Hz. Peygamber (sa)'e geldi ve şöyle dediler:

"Sen, kendisine vahy gelen bir peygamber olduğunu iddia ediyorsun. Süleyman'a rüzgâr, Musa'ya deniz müsahhar kılınmıştı. İsa, ölüleri diriltirdi. Sen de Allah'a dua et de şu dağları yürütüp bizden uzaklaştırsın ve yerden bize nehirler akıtsın da ziraat yapalım mahsullerinden yiyelim. Yok bunu yapamazsan dua et bizim için ölülerimizi diriltsin biz onlarla, onlar bizimle konuşsunlar. Yok bunu da yapamazsan Allah'a dua et şu altındaki kayayı altına çevirsin, ondan yontup yontup alalım ve yaz kış seferlere çıkmaktan kurtulup onunla geçinelim. Değil mi ki sen de o peygamberler gibi bir peygamber olduğunu iddia ediyorsun." Biz de Hz. Peygamber (sa)'in etrafında idik ki o sırada ona vahy gelmeye başladı. Biraz sonra açıldı ve:

"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki istedikleriniz bana verildi. Ben dileseydim hemen o anda olacaktı. Fakat (Rabbım) beni muhayyer bıraktı: Ya rahmet kapısından girecektiniz de mü'minleriniz iman edecekler, ya da kendiniz için seçtiğinize bırakılacaksınız da rahmet kapısını bulamayıp dalâlette kalacaktınız. Ben, rahmet kapısını tercih ettim. Rabbım bana haber verdi ki istediklerinizi size vermemden sonra da küfürde devam etmeniz halinde size öyle bir azâb edecekti ki sizden önce hiç kimseye öyle azâb etmemiştir." buyurdu ve işte bunun üzerine bu: "Bizi, mucizeler göndermekten alakoyan ancak onlardan öncekilerin o mucizeleri yalanlamış olmalarıdır." ve "Bir Kur'ân ki eğer onunla dağlar yürütülseydi..." (Ra'd, 13/31) âyet-i kerimeleri nazil oldu.[46]

Hafız Ebu Ya'lâ'nın Müsned'inde yine Zübeyr ibnu'l-Avvâm'dan rivayet olunan haber daha ayrıntılı ve ayrıntılarda bir takım farklılıklar arzetmektedir ve olay, sadece bu âyet-i kerimenin değil, peşpeşe üç âyet-i kerime ile Ra'd Sûresinin 31. âyetinin de inmesine sebep olmuştur. Şöyle ki:

"En yakın akrabalarını inzâr et..." (Şuarâ', 26/114) âyet-i kerimesi nazil olduğunda Rasûlullah (sa), Ebu Kubeys dağına çıkıp

"Ey Abdimenâf ailesi, ben uyarıcıyım!" diye bağırdı. Bu seslenme üzerine Kureyş oraya geldiler. Hz. Peygamber (sa) onları (iman etmedikleri takdirde onları beklemekte olan azâb ile) korkuttu ve uyardı. Müşrikler:

"Sen, kendisine vahy gelen bir peygamber olduğunu iddia ediyoraun. Rüzgâr ve dağlar Süleyman'ın buyruğuna verilmişti. Deniz Musa'nın buyruğu altına verilmişti. İsa ise ölüleri diriltirdi. Şimdi sen de (eğer iddia ettiğin gibi bir peygamber isen) Allah'a dua et de şu dağları yerinden yürütüp bizden uzaklaştırsın, bize yerden nehirler çıkarıp akıtsın da toprağı sürelim, ziraat yapalım ve elde edeceğimiz ürünlerden yiyelim. Yok eğer bunu yapamazsan Allah'a dua et de bizim için ölülerimizi diriltsin; biz onlarla konuşalım, onlar bizimle konuşsunlar. Yo eğer bunu da yapamazsan Allah'a dua et de şu altındaki kayayı altına çevirsin, ondan yontup altın alalım; şu (ticaret yapmak için çıktığımız ve bizi çok yoran) yaz ve kış seferlerinden bizi kurtarsın. Madem ki sen, o peygamberler gibi olduğunu iddia ediyoraun; bunları yap da görelim!" dediler.

Zübeyr ibnu'l-Avvâm anlatmaya şöyle devam eder:

"Bizler de Hz. Peygamber (sa)'in çevresinde idik. Birden ona vahy gelmeye başladı. Vahy bitip de Efendimiz (sa) açılınca buyurdu ki:

"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki sizin istedikleriniz bana verildi. Dilemiş olsaydım hemen meydana gelecekti. Fakat "Rahmet kapısından girmeniz ve iman edeceklerinizin iman etmesi ile kendiniz için seçtiğinizin size verilmesi, rahmet kapısını bulamamanız ve sizden kimsenin iman edememesi arasında muhayyer bırakıldım da rahmet kapısını ve sizden iman edeceklerin iman etmesini seçtim. Ayrıca bana haber verdi ki bu istediklerinizi size verdiği ve siz de iman etmediğiniz takdirde size öyle azâb edecekti ki şimdiye kadar o azabı âlemlerde kimseye yapmamıştır." Ve ravi:

"Bizi, mucizeler göndermekten alakoyan ancak onlardan öncekilerin o mucizeleri yalanlamış olmalarıdır..." âyetleri nazil oldu deyip üç âyet-i kerimeyi okudu Ve "Bir Kur'ân ki eğer onunla dağlar yürütülseydi veya yer onunla parça parça edilseydi, yahut onunla ölüler konuşturulsaydı..." (Ra'd, 13/31) âyet-i kerimesi de nazil oldu, dedi.[47]

2- İbn Abbâs'tan rivayette o şöyle anlatıyor:

"Mekke halkı Hz. Peygamber (sa)'den, Safa tepesini altına çevirmesini, yerlerinin genişleyip ziraat yapabilmeleri için dağlan kendilerinden uzaklaştırmasını istemişlerdi. Hz. Peygamber (sa)'e:

"Dilersen onlara mühlet verelim, belki içlerinden seçeceklerimiz (ve iman edecekler) çıkar; dilersen istediklerini verelim ama inkâr ederlerse kendilerinden öncekilerde olduğu gibi onlar da helak olunurlar." denildi de Hz. Peygamber:

"Bilâkis onlara mühlet verip te'hir eyle." dedi ve bunun üzerine Allah Tealâ:

"Bizi, mucizeler göndermekten alakoyan ancak onlardan öncekilerin o mucizeleri yalanlamış olmalarıdır." âyet-i kerimesini indirdi.[48]

3- Katâde'den rivayete göre Mekke halkı Hz. Peygamber (sa)'e gelmişler ve:

"Eğer söylediklerin gerçek ve bizim sana iman etmemiz seni sevindirecekse Safa tepesini bizim için altına çevir." demişler de hemen Cibrîl gelmiş ve:

"Eğer dilersen kavminin istediği olacak, meydana gelecek ama eğer bu durumda iman etmezlerse kendilerine hiç mühlet verilmiyecek ve helak olunacaklar. Dilersen de kavmine mühlet vereceğim ve rıfk ile muamele edeceğim." demiş. Hz. Peygamber (sa)'in:

"Bilâkis kavmime nfk ile muamele etmeni ve mühlet vermeni isterim." demesi üzerine de Allah Tealâ: "...Semûd'a da gözleri göre göre bir dişi deve vermiştik..." âyeti ile "Onlardan önce helak ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmedi de şimdi bunlar mı iman edecekler?!" (Enbiyâ, 21/6) âyet-i kerimesini indirdi.[49]

4- Said b. Muhammed b. Ahmed b. Cafer, Zahir b. Ahmed'den; o Ebû'l-Kasım el-Bağavî'den, o Osman b. Ebî Şeybe'den, o Cerir b. Abdu'l-Hamid'den, o A'meş'ten, o Cafer b. İyas'tan, o Said b. Cübeyr'den, o da İbn Abbas'tan bize şunu haber verdi:

"Mekkeliler Peygamber (s.a.v.)'den, Safa Tepesi'ni kendilerine altın yapmasını, dağları da etraflarından kaldırıp ve böylece ziraat etmelerini istediler. Bunun üzerine Cebrail ta­rafından, Rasulullah (s.a.v.)'a denildi ki:

"Eğer dilersen bunlara zaman tanı. Umulur ki iç­lerinden seçkin kullar çıkarırız. Şayet dilersen onların istediklerini onlara verirsin. Ama bu takdirde inkâr ederlerse kendilerinden öncekilerin helak edildiği gibi helak edilirler." Rasulullah (s.a.v.):

"Hayır böyle olmasın. Bilakis onlara zaman tanıyayım" buyurdu. Allah Teala da bu âyeti indirdi."[50]



60. "Sana: "Rabbin şüphesiz insanları kuşatmıştır" demiştik; sana gösterdiğimiz rüya ile ve Kur’an'da lanetlenmiş ağaçla, sadece insanları denedik. Biz onları korkutuyoruz, fakat bu onlara büyük taşkınlık ver­mekten başka bir şeye yaramıyor."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

l. a- Sehl ibn Sa'd'den, o şöyle anlatıyor:

Allah'ın Rasûlü (sa) bir gün rüyasında filân oğullan (kabilesi)nin minberi üzerinde maymunlar gibi zıpladıklarını görerek bunu hayra yormamış ve ölünceye kadar da bir daha gülmemişti. İşte onun gördüğü bu rüya üzerine Allah Tealâ: "Sonra sana göstermiş olduğumuz rüyayı sadece insanlar için bir imtihan kıldık." âyet-i kerimesini indirmiş.[51]

b- İbn Ebî Hatim, İbn Merdûye, Beyhakî ve İbn Asâkir'in Saîd ibnu'l-Museyyeb'den rivayetle tahric ettikleri haberde, bu filân oğullarının Ümeyye oğulları olduğu tasrih olunmuştur.[52]

c- İbn Ebî Hâtim'in Ya'lâ ibn Murra'dan rivayetinde o şöyle diyor: Allah'ın Rasûlü (sa):

"Rüyada Ümeyye oğullarını yeryüzü minberlerinin üzerinde gördüm. Onlar size krallar olacaklar ve siz onları kötülüklerin erbabı bulacaksınız." buyurdu ve bundan dolayı kederlendi de Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[53]

2. a- Suyûtî, bu âyet-i kerime ile İsrâ ve mi'râc hadisesi arasında irtibat kuruyor ve Ümmü Hânî'den şöyle bir haber rivayet ediyor:

Allah'ın Rasûlü (sa) Mescid-i Harâm'dan Mescid-i Aksa'ya geceleyin götürüldüğünde bunu Kureyş'ten bazılarına anlatmış ve onlar da kendisiyle alay ederek kendisinden bir âyet (gittiğini iddia ettiği Mescid-i Aksâ'yı kendilerine anlatmasını) istemişlerdi. Allah'ın Rasûlü (sa) de onlara Beytu'l-Makdis'i vasfedip yolda rastlamış olduğu bir kervanın o gece nerede olduğunu haber vermiş, el-Velîd ibnu'l-Muğîra da:

"Bu adam bir büyücü." demiş ve işte bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiştir. [54]

b- İbnu Münzir, Bunun benzerini Hasan'dan (r.a.) anlattı. [55]

c- el-Huseyn ibn Ali'den gelen başka bir rivayette de Hz. Peygamber (herhalde isrâ ve mi'râc hadisesinin akabinde kavminin onun bu mucizesini yalanlaması üzerine) kederli bir halde iken ashabı:

"Ey Allah'ın elçisi, neden üzülüyorsunuz. Bakın biz hiç üzülmüyoruz. Çünkü bu (isrâ ve mi'râc) onlar için bir fitne olmuştur." demişler de bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiş.[56]

d- Sehl İbni Sa'd hadisinden bunun benzerini İbnu Cerir anlattı. [57]

e- İbnu Ebî Hatim, Amr İbni As, Yâ'lâ İbni Mürre hadislerinden ve Saîd İbni Müseyyib’în mürselinden bunun benzerini anlattı. Bunların senetleri zayıftır. [58]

f- Ancak Suyûtî, bu iki haberi ve değişik kanallardan gelen rivayetlerinin senedlerini zikrettikten sonra senedlerinin zayıf olduğunu kaydetmektedir[59] ki İsrâ ve mi'râcı basit bir rüyaya indirgemesi ve dolayısıyla bu husustaki sahih rivayetlerle çelişmesi de zaten bu iki rivayetin doğru olmadığını göstermektedir.[60]

3. İbn Abbâs'tan rivayet ediliyor:

Bu âyet-i kerimedeki rüya, Rasûlullah (sa)'ın, Hudeybiye senesi Mekke'ye girdiklerini gördüğü rüyadır. Ancak müşrikler tarafından Mekke'ye giremeden geri çevrilince bazı müslümanlar bununla fitneye duçar kalmış (Hz. Peygamber (sa)'in davetinin hak olup olmadığında şüpheye kapılmış). Bu cümleden olarak meselâ Hz. Ömer, Ebu Bekr'e:

"Allah'ın Rasûlü (sa) bize, Beytullah'a gireceğimizi ve onu tavaf edeceğimizi söylemedi mi?" demiş, Ebu Bekr de:

"Bunu bu sene yapacağımızı haber vermedi. Onu başka bir sene yapacağız." diye cevap vermiş ve işte ashabdan bazısının bu şekilde şüpheye kapılması üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuştur. Ancak bir sonraki sene Rasûlullah (ve ashabı) Mekke'ye girmişler ve bunun üzerine de Allah Tealâ:

"Andolsun ki Allah, Rasûlü'nün rüyasını doğru çıkardı..." (Feth, 48/27) âyet-i kerimesini indirdi.

Kurtubî, bu rüyanın, bu âyet-i kerimenin iniş sebebi olmasını uzak görür. Çünkü âyet (ona göre) Mekke'de inmiş, halbuki Efendimiz (sa)'in bu rüyası Medine-i Münevvere'de olmuştur.[61]

4- İsmail b. Abdirrahman b. Ahmed el-Vaiz, Muhammed b. Muhammed el-Fakih'ten, o Muhammed b. Hüseyn el-Kattan'dan, o İshak b. Abdillah b. Zürayr'dan, o Hafs b. Abdirrahman'dan, o Muhammed b. İshak'tan, o Hakim b. Abbad b. Huneyf’ten, o İkrime'den, o da İbn Abbas'tan şöyle dediğini bize haber verdi:

"Allah Teala, Kur'an'da Zakkum Ağacı'nı zikredince şu Kureyş Kabilesi onunla korkutulmuş oldu. Ebû Cehil:

"Muhammed'in sizi kendisiyle korkuttuğu şu Zakkum Ağacı'nın ne olduğunu biliyor musunuz?' dedi. Kureyş;

"Hayır" dedi. Ebû Cehil dedi ki:

"O üstü kaymak tutmuş Serid yemeğidir. Bakın eğer o Zakkum Ağacı bize müyesser olursa vallahi onu hurma ve kaymak yemeği olarak yiyeceğiz." Bunun üzerine Allah Teala Zakkum Ağacı'nın lanetlik, yerilmiş bir ağaç olduğunu bildirmek üzere bu ayeti ve devamı olan: "Böylece biz, onları korkutuyoruz, ama bu onlara buyuk bir azgınlıktan başka hiçbir şey sağlamaz." kısmını inzal buyurdu."[62]

5- İbnu Ebî Hatim ve Bâ's isimli Kitabında Beyhakî îbnu Abbas'tan (r.a.) anlattı. İbnu Abbas (r.a.) dedi ki:

“Allahü Teâlâ zakkumu anlatınca, Rasûlullah Kureyş'ten bu mahallede olanları korkuttu. Ebu Cehil:

“Muhammed'in sizi kendisi ile korkuttuğu zakkum nedir biliyor musunuz?” dedi. Diğer müşrikler:

“Hayır, bilmiyoruz.” dediler: Ebu Cehil:

“Kaymaklı serittir.[63] Eğer imkan bulursak, ondan zakkumlanınz.” dedi. Allahü Teâlâ, İsra: 17/60 âyetini ve “Şüphesiz zakkum günahkârların yiyeceğidir” âyetini indirdi.”[64]

6- İbn Abbâs'tan rivayete göre ise bu hadise aynı zamanda "Ki tomurcukları şeytanların başları gibidir." (Sâffât, 37/65) âyet-i kerimesi[65] ile "Hiç şüphesiz zakkum ağacı; o günaha çok düşkün olan günahkârın yemeğidir." (Dühân, 44/43-44) âyet-i kerimelerinin de[66] nüzulüne sebep olmuştur.[67]



73. Onlar neredeyse sana vahyettiğimizden ayırıp başka bir şeyi Bize karşı uydurman için seni fitneye düşürecekler ve işte ancak o zaman seni dost edineceklerdi.

74. Şayet sana sebat vermemiş olsaydık andolsun ki neredeyse az da olsa onlara meyledecektin.

75. Ve o zaman Biz sana hayatın da kat katını, ölümün de kat katını tattırırdık. Sonra Bize karşı sana bir yardımcı da bulamazdın.



Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

Bu âyet-i kerimelerin biri Mekke-i Mükerreme'de, biri de Medine-i Münevvere'de nüzulüne işaret eden nüzul sebebleri rivayet edilmiştir. Şöyle ki:[68]

l. a- Sad'den rivayette o şöyle anlatıyor:

Bir gün Hz. Peygamber (sa) Haceru'l-Esved'i istilâm ederken Kureyş müşrikleri gelip onu bundan alakoydular ve:

"Küçücük de olsa bizim tanrılarımıza ilgi göstermedikçe onu Haceru'l-Esved'i istilâm etmeye bırakmıyacağız." dediler. Hz. Peygamber (sa) de içinden geçirdi ki:

"Mademki beni Haceru'l-Esved'i istilâm etmeye bırakacaklar kerhen onların tanrıları ile ilgilensem ne olur? Herhalde benim bunu kerhen yaptığımı Allah bilip dururken bana bir zararı olmaz." Ancak Allah Tealâ bunu kabul etmiyerek

"Onlar neredeyse sana vahyettiğimizden ayırıp başka bir şeyi Bize karşı uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi...." âyet-i kerimesini indirdi.[69]

b- Said b. Cübeyr'in rivayetine göre, müşrikler, Peygamber (s.a.v.)'e:

"Velev ki parmaklarının ucu kadar da olsa bizim ilahlarımıza yakın olmadığın takdirde senin yakanı bırakmayacağız" dediler. Rasulullah (s.a.v.) da içinden:

"Bunu yaptığım takdirde bana bir vebal olmaz. Zira Allah biliyor ki, ben bunu istemeyerek yapacağım" diye geçirdi. Bunun üzerine Allah Teala bu âyetle birlikte üç âyet indirdi."[70]

c- Suyûtî olaya karışanları zikredip olayı daha müşahhas hale getirir ve İbn Abbâs'tan rivayetle şöyle anlatır:

Ümeyye ibn Halef, Ebu Cehl ibn Hişâm ve Kureyş'ten diğer bazıları Rasûlullah (sa)'a gelerek:

"Ey Muhammed, gel, bizim tanrılarımızı bir kerecik meshediver ki biz de seninle birlikte senin dinine girelim." dediler. Hz. Peygamber (sa), kavminin İslâm'a girmelerini çok istiyordu. Onların İslâmına sebep olacağı için neredeyse bu isteklerine meyletmek üzereydi ki Allah Tealâ bu âyet-i kerimeleri indirdi. Bu âyet-i kerimelerin nüzul sebebinde rivayet edilenlerin en sahihi bu olup isnadı oeyyiddir ve bunu destekleyen başka rivayetler de vardır.[71]

d- Katâde isim vermeden ve sadece hadiseyi Kureyş müşrikleriyle ilişkilendirerek yukardakinden biraz daha farklı şekilde şöyle anlatır:

"Bize anlatıldığına göre Kureyş bir gece Rasulullah (s.a.v.)'la başbaşa sabaha kadar bir arada kaldılar. O'nunla konuşuyor, O'na ta'zim ediyor, O'nu en uluları olarak anıyor ve O'na yakınlık arzediyorlardı:

"Şüphesiz sen, insanlardan hiçbir kimsenin getirmediği bir şeyi getiriyorsun. Halbuki sen bizim ulumuz ve ulumuzun oğlusun" diyorlardı. Bu gibi sözlere o kadar devam ettiler ki nihayet Rasulullah (s.a.v.) neredeyse onların bazı istekleri hususunda onlara yakınlık göstere­cekti. Sonra Allah Teala O'nu bundan korudu ve bu âyeti indirdi.[72]

e- Muhammed ibn Ka'b el-Kurazî'den gelen bir rivayette de. bu âyet-i kerimelerin nüzulü Garânîk olayı ile ilişkilendiriliyor. O şöyle anlatıyor:

Bir gün Hz. Peygamber (sa) müşriklere Necm Sûresini okuyordu. "Lât ve Uzzâ'yı gördünüz mü?..." (âyet: 19) âyet-i kerimesine ulaşınca şeytan

"Onlar beyaz yüce kuğulardır ki şefaatleri umulur." sözünü atıverdi ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerimeler nazil oldu. Hz. Peygamber (sa)

"Biz, senden evvel hiçbir hiçbir rasûl, hiçbir nebî göndermedik ki o bir şey arzu ettiği zaman şeytan onun dileği hakkında ille bir fitne ortaya atmış olmasın. Nihayet Allah, şeytanın atacağı o fitneyi giderir, iptal eder..." (Hacc, 22/52) âyet-i kerimesi nazil oluncaya kadar üzüntüden kendini kurtaramadı.[73]

f- Cübeyr İbni Nefir'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:

“Kureyş, Nebî Aleyhisselâm'a geldiler ve:

“Sen bize döner, insanların aşağı olanlarından sana tabî olanları ve onların kölelerini uzaklaştırırsan, biz senin arkadaşların oluruz.” dediler. Aleyhisselâm onlara meyl etti. Âyet indirildi.”[74]

Bu rivayetler âyet-i kerimelerin Mekke-i Mükerreme'de inmiş olduğuna delâlet etmektedir. Bunların yanında Medine-i Münevvere'de inmiş olduğu intibaını veren ve İbn Abbâs'tan gelen rivayetler de vardır:[75]

2- a- İbn Abbas'tan rivâyeten Ata dedi ki:

"Bu âyet Sakif Kabilesi'nin elçileri hakkında nazil oldu. Bunlar Rasuluilah (s.a.v.)'a gelip, kendisinden şöyle bir haksız, asılsız istekte bulundular: Dediler ki:

"Sen bizi bir seneliğine Lât'tan nasiplendir ve vadimizin bitkisini, kuşlarını ve vahşi hayvanlarını Mekke'yi hürmetli kıldığın gibi hürmetli, saygın kıl." Ve daha birçok şey istediler. Rasulullah (s.a.v.) ise buna yanaşmadı ve onlara müsbet bir ce­vap vermedi. Onlar tekrar isteklerini ısrarla arz etmeye yöneldiler ve dediler ki:

"Biz, gerçekten Arab Kavmi'nin bizim onlara üstün olduğumuzu bilmelerini arzu ediyoruz. Şimdi sen, bizim bu dediklerimizden hoşlanmadın ve Arab'ın:

"Bize vermediklerini on­lara verdin" demesinden korktun ise o zaman:

"Bunu bana Allah emretti" de." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) onlardan uzak durup, yüz çevirdi ve o müşriklerin kalbine ta­mahkârlık girdi. Bunun üzerine Ömer (r.a.) onlara bağırıp:

"Rasuluilah (s.a.v.)'ın ortaya getirdiğiniz tekliflerden hoşlanmayarak size uymaktan geri durduğunu görmüyor mu­sunuz?" diye çıkıştı. Rasulullah (s.a.v.) onlara bu hakkı tanımaya biraz meyleder gibi oldu. Derken Allah Teala bu âyeti indirdi."[76]

b- Bu nüzul sebebi Zemahşerî tarafından râvisi belirtilmeden, bunlardan daha geniş ve ayrıntılarda bir takım farklarla verilmiştir. Şöyle ki:

Sakîfliler Hz. Peygamber (sa)'e dediler ki:

"Araplara karşı övünebileceğimiz bir takım hasletleri bize tanımadıkça senin emrine girecek değiliz: Bizden öşür alınmıyacak, cihada çıkmamız istenmiyecek (veya zekâtımızı edâ etme zamanı bir yerde toplanmamız istenmiyecek zekât memurları ayağımıza gelecekler), namazda rükû ve secde bize farz kılınmıyacak (veya bizi namaz emrinden muaf tutacaksın), bizim alacağımız faizler yine bizim olacak (onları vadesi geldiğinde alacağız), bizim vereceğimiz faizler ise affedilecek (ve vadesi geldiğinde o faizleri ödemiyeceğiz), Lât (adlı putumuz hemen kınlmıyacak ve) bir sene daha bizde kalacak ve bir senenin sonunda biz onu ellerimizle kırmayacağız, bizim vadimizi de (Mekke gibi) kuşlarıyla, ağaçlarıyla haram ilân edeceksin. Araplar "Bunu onlara neden verdin?" diyecek olurlarsa "Bunları bana Rabbım emretti." dersin."

Bunları yazmaları için kâtiblerini de getirdiler ve yazmaya başladılar:

"Rahman Rahîm Allah'ın adıyla. Bu, Allah'ın Rasûlü Muhammed'den Sakîflilere mektuptur: Onlardan öşür alınmıyacak, cihada çıkmayacaklar..." onlar: "Namazda rükû ve secde etmiyecekler." yaz, dediler, Rasûl-i Ekrem sustular. Onlar tekrar kâtibe:

"Yaz: Namazda rükû ve secde etmiyecekler." dediler. Kâtib, Böyle yazayım mı? der gibi Rasûlullah (sa)'a baktı. Hz. Ömer yerinden kalktı, kılıcını çekti ve:

"Ey Sakîf topluluğu, Peygemberimizin kalbini tutuşturdunuz (onun kalbini incittiniz), Allah sizin de kalblerinizi ateşle doldursun." dedi. Sakîfliler:

"Biz seninle konuşmuyoruz, biz ancak Muhammed'le konuşuyoruz." dediler de bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu. [77]

c- Yine rivayete göre Kureyş müşrikleri Hz. Peygamber (sa)'e:

"Rahmet âyetini azâb âyeti, azâb âyetini de rahmet âyeti yap ki sana iman edelim." dediler de bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[78]

d- Ancak Suyûtî'nin işaret ettiği üzere bu rivayetin isnadı zayıftır.[79]

e- İbnu Merduyeh Avfî tarikından İbnu Abbas'tan (r.a.) şunu rivayet etmiştir:

“Sakifliler Nebî Aleyhisselâm'a:

“Bize bir sene mühlet ver ki, ilahlarımıza ulaşalım. Eğer ilahlara hediye olanı tutarsak, onları koruruz. Sonra Müslüman oluruz.” dediler. Aleyhisselâm, onların teklifini önemli görüp onlara müddet vermeye meyl etti. Ayet indirildi.” [80]

Suyut ider ki: Bunun isnadı zayıftır. [81]



76. "Memleketinden çıkarmak için seni nerdeyse zorlayacaklardı. O takdirde senin ardından onlar da pek az kalabilirlerdi."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- a- Süddî'den rivayete göre Allah Tealâ, Mekke müşriklerinin Hz. Peygamber (sa)'i Mekke'den çıkarmak istemeleri hakkında bu âyet-i kerimeyi indirmiştir.[82]

b- Mücahid, Katade ve Hasan-ı Basrî de şunu rivayet ediyorlar:

"Mekkeliler, Rasulullah (s.a.v.)'ı Mekke'den çıkarmayı planlamışlardı. Allah Teala Rasulullah (s.a.v.)'a Mekke'den çıkmayı emretmiş ve onların kurdukları bu niyeti haber vermek üzere bu âyeti indirmişti." [83]

c- Buna ek olarak Katâde der ki:

"Onlar, Hz. Peygamber (sa)'i Mekke'den çıkarmaya niyyet ettiklerinde eğer bunu gerçekleştirmiş olsalardı kendileri de orada fazla kalamazlar ve kendilerine mühlet verilmezdi. Fakat onlar Hz. Peygamber (sa)'i çıkarmadan önce Allah Tealâ, Rasûlü (sa)'ne çıkmasını ve hicret etmesini emretti de Rasûlü (sa) bu emre imtisalen oradan çıktı.[84]

2. a- Bunun yanında âyet-i kerimenin Medine'de nazil olduğu anlamına gelecek bazı rivayetler de vardır.

Meselâ bunlardan birisinde İbn Abbâs şöyle diyor:

Yahudiler, Rasulullah (s.a.v.)'ın Medine'deki mevkiini çekememiş ve:

"Peygamberler ancak Şam'a gönderilmişlerdi. Şimdi sen eğer peygambersen Şam'a yerleş. Zira sen, Şam'a çıktığın takdirde seni tasdik edip, sana iman ederiz" demişlerdi. Rasulullah (s.a.v.) onların müslüman olmalarını çok arzuladığı için kalbi bu teklife yatar gibi oldu. Bunun üzerine Medine'den bir konaklık yolculuk yapmıştı ki Allah Teala bu âyeti indirdi.[85]

b- Abdurrahman b. Ğanem'in rivayetinde ise Yahudiler, Rasulullah'a gelerek:

"Şayet sen, Allah'ın peygamberi olduğun hususunda doğru sözlü isen Şam'a yerleş. Zira, Şam Kıyamet Günü insanların dirilip bir araya toplanacağı ve hesapların görüleceği bir yer ve peygamberler diyarıdır" demişlerdi. Rasulullah (s.a.v.) da onların bu dediklerini tasdik etmiş ve Tebük Savaşı'nı yaparken bu savaşla ancak Şam'ı kasdetmişti. Nihayet Tebük'e vardığında Allah Teala bu âyeti indirdi.[86]

c- Başka bir rivayette de yine yahudiler:

"Ey Ebu'l-Kasım, Şam, mukaddes bir yerdir; Orası peygamberler toprağıdır. Oraya çıkmış olsan sana iman ederdik. Biz biliyoruz ki sen, Rumlardan korkuyorsun. Eğer gerçekten peygamber isen oraya çık. Allah, senin dışındaki peygamberleri koruduğu gibi muhakkak seni de koruyacaktır." dediler. Hz. Peygamber (sa) de onların bu sözleri üzerine çıktı ve ordugâhını Zülhuleyfe'de kurup ashabını beklemeye başladı da bu âyet-i kerime nazil oldu ve Rasûl-i Ekrem (sa) Medine'ye döndü ve çok geçmeden onlardan Kurayza oğullarını katledip Nadîr oğullarını sürgün etti.[87]

Alûsî bu rivayeti verdikten sonra zayıf olduğunu, sîret kitaplarında veya itimad edilecek kitaplardan herhangi birinde yer almadığını ve ayrıca Zülhuleyfe'nin de Medine-Şam yolu üzerinde olmadığını da not etmiştir.

İbn Kesîr de âyet-i kerimenin mekkî olduğu gerekçesiyle, medenî olduğu intibaını veren bu rivayetlerde ifadesini bulan görüşün zayıf olduğunu kaydeder.[88]

d- Beyhakî, Delâili’n-Nübüvve’de ve İbnu Ebî Hatim Abdurrahman İbni Ganem’den Şehr İbni Havşeb'in hadisinden anlattı. Abdurrahman dedi ki:

“Yahudiler Nebî Aleyhisselâm'a geldiler ve:

“Eğer sen nebî isen, Şam'a yerleş. Çünkü Şam, Mahşer ve Peygamberler arzıdır.” dediler. Rasûlullah onların söylediklerini tasdik etti. Tebük harbini, Şam'ı murat ederek yaptı. Tebük'e ulaşınca, Allahü Teâlâ Benî İsrail sûresini tamamladıktan sonra sûrenin, İsra: 17/76 âyetini indirdi. Rasûlullah'a Medine'ye gitmeyi emretti de Rasulullah:

“Dirilmen ve ölümün, orada olur ve orada baas olunursun.” buyurdu. Cebrâîl Aleyhisselâm:

“Rabbinden iste, çünkü her peygamber için istek vardır.” dedi. Aleyhisselâm:

“Ne istememi istersin?” buyurdu. Cebrâîl Aleyhisselâm:

“De ki: ‘Rabbim! Beni doğruluk girdirişi ile girdir ve beni doğruluk çıkarılışı ile çıkar.’ Bana katından yardımcı bir güç ver.” (İsra: 17/80) dedi. Bunlar, Tebük’ten dönmesi hakkında indirildi.”.

Suyuti der ki: Bunun isnadı zayıf ve mürseldir. [89]

e- İbn Ebu Hatim Saîd İbni Cübeyr'in mürselinden yukarıdaki hadise şahit olarak şunu rivayet eder:

Müşrikler Nebî Aleyhisselâm'a:

“Peygamberler Şam'da oturdular, sen neden Medine'de oturuyorsun?” dediler. Kendisine oranın tayin edilmesini istedi, âyet indirildi. [90]

f- Bunun, İbnu Cerîr yanında mürsel olan başka bir tarikdan şahidi vardır. Yahudiler Nebi Aleyhisselâm'a yukarıda zikredildiği şekilde sordular... [91]

g- Bu rivayetlerin gerçekle ve âyet-i kerimenin nüzulü ile bir ilgisi yoktur ve bu husustaki rivayetlerin senedleri, Suyûtî'nin de işaret ettiği üzere zayıf, bir kısmı da mürseldir.[92]



80. "De ki: "Rabbim! Beni dahil edeceğin yere hoşnutluk ve esen­likle dahil et; çıkaracağın yerden de hoşnutluk ve esenlikle çıkar. Katından beni destekleyecek bir kuvvet ver."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- İbn Abbâs'tan rivayette o şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (sa) Mekke'de idi. Sonra hicret etmekle emrolundu da kendisine: "Ve de ki: "Rabbım, beni doğruluk yerine koy ve doğruluk yerinden çıkar ve katından, bana destekleyecek bir kuvvet ver." âyet-i kerimesi nazil oldu."[93]

2- Hasen'in söyledikleri İbn Abbâs'ın bu sözlerine biraz daha açıklık getiriyor. Hasan-ı Basrî dedi ki:

"Kureyş kâfirleri, Allah'ın Nebisi'ni bağlayıp Mekke'den çıkarmayı istedikleri zaman, Allah Teala Mekkeliler'in kalmasını murad etti ve Peygamberi'ne oradan çıkıp Medine'ye hicret etmesini emretti. Böylece bu âyet nazil oldu.[94]

3- Tirmizî’nin Îbnu Abbas'tan (r.a.) rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir:

“Nebî Aleyhisselâm Mekke'de idi. Hicret etmekle emrolundu. Kendisine, İsra: 17/80 âyeti indirildi.” [95]

4- Bu, âyetin Mekke'de indirildiğinin açık delilidir. İbnu Mürdevîh, bundan daha açık lafız ile anlattı[96]

5- Biraz önce geçen "Yakında seni, neredeyse bu yerden çıkarmak için herhalde rahatsız edecekler..." âyet-i kerimesinin nüzulünü Tebük Gazvesi ile ilişkilendiren rivayetlerin birisinde Hz. Peygamber (sa)'in Tebük'ten dönüşünde bu âyet-i kerimenin nazil olduğunu ifade eden bir fazlalık vardır.

Şehr ibn Havşeb kanalıyla Abdurrahman ibn Ğunm'dan rivayet edilen bu haberin bu âyet-i kerimenin nüzulü ile ilgili kısmı şöyledir:

Allah Tealâ, "Yakında seni, neredeyse bu yerden çıkarmak için herhalde rahatsız edecekler." âyet-i kerimesini indirip Medine-i Münevvere'ye dönmesini Rasûlü'ne emredince Cibril ona:

"Rabbından iste. Kuşkusuz her peygamberin Rabbından istediğinde icabet olunacağı bir isteği vardır." dedi. Hz. Peygamber (sa):

"Ne istememi emredersin?" diye Cibril'e sordu da o:

"Rabbım, beni doğruluk yenine koy ve doğruluk yerinden çıkar ve katından, bana destekleyecek bir kuvvet ver, de." dedi. İşte bu sözler, Hz. Peygamber (sa) Tebük'ten dönüşünde (veya Tebük'ten dönüşü hakkında) nazil olmuştur.

Bu rivayet mürsel olup isnadı da zayıftır.[97]



83. İnsana nimet verdiğimiz vakit yüz çevirir ve yan çizer. Başına bir kötülük gelince de şiddetle ye'se, umutsuzluğa düşen olur.

84. De ki: "Herkes yaratılışına göre hareket eder ve Rabbınız, kimin yol bakımından daha doğru olduğunu en iyi bilendir.



Ayet-i kerimede zikredilen vasıflara sahip olan el-Velîd ibnu'l-Muğîra hakkında nazil olduğu söylenir.[98]

Bu nüzul sebebi Mehdevî tarafından zikredilmiştir.[99]



85. "Sana ruhun ne olduğunu soruyorlar, de ki: "Ruh, Rabbimin emrinden ibarettir. Bu hususta size pek az bilgi verilmiştir."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- a- Muhammed b. Abdirrahman en-Nahvî' Muhammed b. Bişr b. Abbas'tan, o Ebû Lübeyd Muhammed b. Ahmed b. Bişr'den, o Süveyd'den, o Said'den, o Ali b. Müshir'den, o A'meş'ten, o İbrahim'den, o Alkame'den, o da Abdullah İbn Mesud'dan şöyle dediğini bize haber verdi:

"Şüphesiz ben Medine'deki bir bostanda Rasulullah (s.a.v.)'la beraber bulunuyordum. Rasulullah (s.a.v.) bir hurma köküne yaslanmıştı. Derken bizeYahudiler'den bir grup in­san uğradı da:

"O'na ruhun mahiyetini sorunuz" dediler. Bir kısmı da:

"Hayır, sormayın. Bakarsınız sizi, hoşlanmayacağınız bir cevapla karşılar" dediler. Nihayet içlerinden bir grup Rasulullah (s.a.v.)'a gelip:

"Ey Ebe'l-Kasım, ruh hakkında ne dersin?" diye sordular. Rasulullah (s.a.v.) sustu. Sonra ayağa kalktı ve müteakiben eliyle alnını tuttu. Anladım ki vahiy iniyor. Derken Allah Teala bu âyeti indirdi."[100]

Bu hadisi hem Buhari, hem de Müslim, Ömer b. Hafs b. Gıyas'tan, o babasın­dan, o da A'meş'ten birlikte rivayet etmişlerdir. [101]

b- Abdullah ibn Mes'ûd'dan rivayet ediliyor:

Rasûlullah (sa) ile birlikte Medine tarlalarında yürüyorduk. Allah'ın Rasûlü (sa) bir hurma dalına yaslanmış dururken yahudilerden bir grup yanımıza uğradı, birbirlerine:

"Şuna ruhu sorun." dediler. Bir kısmı:

"Sizi bu soruyu sormaya iten nedir? Sakın karşınıza hoşunuza gitmeyecek bir şey çıkmasın!" dedilerse de diğerleri yine

"Soralım." dediler ve içlerinden birisi kalkıp yanımıza geldi ve:

"Hz. Peygamber'e ruhu sordu. Hz. Peygamber sustu (veya düşünür gibi başını yere eğdi), cevap vermedi. Ben anladım ki kendisine vahiy geliyor, kalktım yerimde dikildim ve ayakta durdum. Vahiy nazil olup bitince Allah'ın Rasûlü (sa):

"Sana ruhu soruyorlar; de ki: "Ruh, Rabbımın emrindendir ve size ilimden pek az bir şey verilmiştir." buyurdular. Bunun üzerine yahudiler birbirlerine:

"Biz size sormayın demedik mi?" dediler.[102]

c- İbn Abbâs'tan gelen bir rivayet, ayrıntılarda farklar ihtiva ediyor. Şöyle ki: Yahudiler, Hz. Peygamber (sa)'e:

"Bize ruhu haber ver; ruh nedir ve ruh, Allah'tan bir şey iken cesedde olan ruha nasıl azâb olunur?" diye sordular. O zamana kadar Hz. Peygamber (sa)'e bu hususta bir şey nazil olmamış olduğu için Efendimiz (sa) bir cevap vermediler. Bunun üzerine Cibrîl geldi ve

"Sana ruhu soruyorlar, de ki: Ruh, Rabbımın emrindendir ve size ilimden pek az bir şey verilmiştir." dedi. Hz. Peygamber (sa) de onlara bunu haber verdi, yahudiler:

"Bunu sana kim getirdi?" diye sordular. Hz. Peygamber (sa) onlara:

"Allah katından bunu bana Cibrîl getirdi." deyince onlar:

"Vallahi bunu sana ancak bizim düşmanımız söylemiş." dediler de bunun üzerine Allah Tealâ:

"De ki: Kim Cebrail'e düşman olursa (bilsin ki) kendinden evvelkileri tasdik edici ve mü'minler için bir hidayet ve müjde olan Kur'ân'ı Allah'ın izni ile senin kalbine o indirmiştir." (Bakara, 2/97) âyet-i kerimesini indirdi.[103]

d- Abdullah ibn Mes'ûd'dan gelen başka bir rivayette ise yahudilerin ruhla ilgili bu âyet-i kerimenin nüzulü üzerine herhangi bir itirazlarına yer verilmeyip

"Evet, biz de kitabımızda böyle bulmaktayız." dedikleri kaydedilmektedir. [104]

e- İkrime'nin İbn Abbas'tan rivayetinde ise Kureyşliler, Yahudiler'e:

"Bize, şu adama (Rasulullah'a) soracağımız birşey öğretin" demişler, onlar da:

"O'na ruhu sorun" cevabını vermişlerdi. İşte bu âyet bu yüzden indi.[105]

2- a- Tirmizî'de İbn Abbâs'tan rivayetle tahric olunan bir hadiste ise Hz. Peygamber (sa)'e ruhu sorarak bu âyet-i kerimenin nüzulüne sebep olanlar yahudiler değil Kureyş müşrikleridir ve bu rivayete göre hadise şöyle olmuştur: Kureyş müşrikleri yahudilere:

"Bize bir şeyler verin de şu adama soralım." dediler. Yahudiler de:

"Ona ruhu sorun." dediler. Kureyş müşrikleri de gelip Hz. Peygamber (sa)'e ruhu sordular da bunun üzerine Allah Tealâ:

"Sana ruhu soruyorlar; de ki: "Ruh, Rabbımın emrindendir ve size ilimden pek az bir şey verilmiştir." âyet-i kerimesini indirdi. Yahudiler

"Size ilimden pek az bir şey verilmiştir"i duyunca:

"Bize çok ilim, Tevrat verilmiştir. Kime Tevrat verilmişse elbette ona çok hayırlar verilmiştir." dediler de

"De ki: Rabbımın kelimelerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadarını da imdad olmak üzere ona ilâve etsek daha Rabbının kelimeleri bitmeden denizler biter tükenirdi." (Kehf, 18/109) âyet-i kerimesi nazil oldu.[106]

b- Müfessirler şöyle dediler:

"Yahudiler bir araya gelerek, Muhammed (s.a.v.)'in bu nübüvvet işinden ve durumundan kendilerine sual eden Kureyş Topluluğu'na dedi­ler ki:

"Muhammed'e ruhtan, ilk zamanda gözden kaybolup gitmiş olan gençlerin ve yeryüzünün doğu kısmıyla, batı kısmına varmış olan kişinin ahvalinden sorun. Eğer bun­ların tümüne cevap verirse O bir peygamber değildir. Bunların hiç birine cevap vere­mezse yine O, bir peygamber değildir. Şayet, bunların bazısına cevap verip bazısına ce­vap veremezse O, bir peygamberdir." Onlar da bu soruları Rasulullah (s.a.v.)'a sordular. Bunun üzerine Allah o gençler hakkında: "Yoksa sen Mağara ve Kitap ehlini şaşı­lacak âyetlerimizden mî zannettin?" Kehf 18/9. âyeti ve bu kıssanın sonuna kadar indirdi. Yerin doğusuna ve batısına ulaşabilen kişi hakkında da: "Habibim sana Zü'l-Karneyn'den de sorarlar..." âyetini bu kıssanın sonuna kadar indirdi. Ruh hakkında ise: "Habibim sana ruhun mahiyyetinden sorarlar." âyetini indirdi."[107]

c- Tirmizî İbnu Abbas'tan (r.a.) rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir:

“Kureyşliler Yahudilere:

“Bize Muhammed’e soracağımız şeyler söyleyin.” dediler. Yahudiler:

“Ona Ruhtan sorun.” dediler. Kureyşliler, Rasûlullah'a Ruhtan sordular. Allahü Teâlâ, İsra: 17/85 âyetini indirdi.”[108]

d- İkrime'den gelen bir rivayette de yahudilerin, kendilerine Tevrat verilmekle çok ilim verildiği iddiaları üzerine Kehf 109 âyeti yerine

"Eğer yeryüzündeki herbir ağaç kalemler olsa, deniz de, arkasından yedi deniz daha kendisinden sonra yardım ederek mürekkep olsa yine Allah'ın kelimeleri tükenmez..." (Lokman, 31/27) âyet-i kerimesinin nazil olduğu kaydedilmiştir[109] ki aslında mazmunları itibariyle aralarında büyük bir fark yoktur ve her iki âyet-i kerimenin de aynı hadise üzerine nazil olduğunu söylemek mümkündür.

e- Katâde'den gelen rivayetten de yahudilerin sadece ruhu değil başka şeyleri de (meselâ Ashabu'1-Kehf’i ve Zülkarneyn'i) sordukları ve bu soruları ile de ilgili âyetlerin (Kehf Sûresi'nin) indiği[110] anlaşılmaktadır ki inşaallah yerinde tekrar temas edilecektir.

f- Yukardaki rivayetlerden Abdullah ibn Mes'ûd rivayeti âyet-i kerimenin Medine'de inmiş olmasını gerektirirken ikinci İbn Abbâs rivayetine göre âyet-i kerime Mekke'de nazil olmuştur ki meşhur olan da budur ve Hz. Peygamber (sa)'e yahudiler ruh'u dolaylı olarak; Mekke müşriklerine akıl vermek suretiyle sormuşlar demektir.

Ancak Suyûtî bu rivayetlerden İbn Mes'ûd'a varanı "İbn Mes'ûd olayı, olayın içinde olarak" anlattığı için diğerine tercih etmektedir ki bu durumda âyet-i kerimenin Medine-i Münevvere'de nüzulü ona göre kesindir. Ancak İbn Abbâs'tan gelen rivayet de sahih olmakla iki rivayet arasını cem kabilinden bu âyet-i kerimenin bir kere Mekke'de ve bir kere de Medine'de olmak üzere iki kere nazil olmuş olması da ihtimal dahilindedir. Nitekim İbn Kesir ve İbn Hacer bu görüşe meyletmişlerdir.[111]

g- İbni Kesir der ki: Ayetin iki defa nazil olduğunu kabul etmek suretiyle her iki hadisin arası bulunmuş olur. Yani ayet-i kerime bundan önce Mekke'de indiği gibi Medine'de ona ikinci defa nazil olmuş olabilir veya vahiy daha önce kendisine indirilmiş olan ayet-i kerime ile sordukları soruya cevap verebileceğini belirtmiş olmaktadır. Bu da "Sana ruhtan sorarlar..." ayetidir.[112] Hafız İbni Hacer de böyle demiştir. Süyutî der ki: Rasulullah (s.a.)'ın Yahudiler soru sorarken susması bu hususta daha fazla açıklama beklediğine hamledilir. Aksi takdirde Buhari'de bulunan rivayet daha sahihtir. Sahih-i Buharî'deki rivayet de olayda hazır olanın rivayetinin İbni Abbas'ınkinden farklı olması balamandan tercih edilir.

Gerçek ise Ashab-ı Kehf kıssasının nüzul sebebinde söz konusu edeceğimiz gibi, şöyledir: Kureyşlilerden bir grup Medine'ye gelmiş ve bu konuda Yahudil­erle istişare etmişti. Nitekim İbni İshâk da bunu böylece zikretmiştir. Buna göre ayet -i kerimenin Mekki olduğunda herhangi bir görüş ayrılığı söz konusu olmaz. [113]

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: 017 - İSRÂ SURESİ
MesajGönderilme zamanı: 03.01.09, 16:10 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
88. De ki: "İnsanlar ve cinler bu Kur'ân’ın bir benzerini getirmek için toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar yine de onun bir benzerini getiremezlerdi.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

Bu âyet-i kerimenin, bir grup yahudi hakkında ve Kureyş müşriklerinden bir grup hakkında nazil olduğuna dair iki rivayet vardır. Şöyle ki:

1. a- İbn Abbâs'tan rivayette o şöyle anlatıyor:

Mahmud ibn Şahhân, Ömer ibn Esân, Bahrî ibn Amr, Uzeyr ibn Ebî Uzeyr ve Selâm ibn Mişkem adlı yahudiler Rasûlullah (sa)'a geldiler ve:

"Ey Muhammed bize haber ver; şu senin getirdiğin gerçekten Allah katından getirdiğin bir hak mıdır? Çünkü biz onun, Tevrat gibi âyetlerinin birbiriyle uyumlu olduğunu görmüyoruz." diye sordular. Rasûlullah (sa) onlara:

"Allah'a yemin olsun ki sizler bunun Allah katından olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Çünkü onu, yanınızda (ki Tevrat'ta) yazılı olarak bulmaktasınız. İnsanlar ve cinler, onun bir benzerini getirmek üzere bir araya gelseler yine de onu getiremezler" buyurdu. Finhâs ve Abdulalh ibn Sûriyâ, Kinâne ibn Ebi'l-Hukayk, Eşya' ve Ka'b ibn Esed, Semev'el ibn Zeyd ve Cebel ibn Amr adlı yahudiler de oradaydılar. Efendimizin bu sözü üzerine bu sefer hepsi birden söze karışıp:

"Ey Muhammed, ne insanların, ne cinlerin bunu getiremiyeceklerini sana kim öğretiyor?" dediler. Efendimiz:

"Allah'a yemin ederim siz onun Allah katından olduğunu, benim de muhakkak Allah'ın elçisi olduğumu pek alâ bilmektesiniz ve bunları yanınızdaki Tevrat ve İncil'de yazılı olarak da bulmaktasınız." buyurdu.

"Ey Muhammed, Allah bir peygamber gönderdi mi ona dilediğini yaptırır ve onu dilediğine muktedir kılar. O halde bize okuyacağımız ve tanıyacağımız bir kitap getir. Değilse şu getirmiş olduğun kitab gibisini biz sana getiririz." dediler. İşte bunun üzerine Allah Teala onlar ve söyledikleri bu sözler hakkında

"De ki: "İnsanlar ve cinler bu Kur'ân'ın bir benzerini getirmek için toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar yine de onun bir benzerini getiremezlerdi." âyet-i kerimesini indirdi.[114]

Ancak İbn Kesîr "Sûrenin mekkî olması, akışının bütünüyle Kureyş'le ilgili olması; yahudilerin de Hz. Peygamber'le münasebetlerinin daha ziyade Medine-i Münevvere'de olması" gerekçeleriyle bu görüşü zayıf kabul eder.[115]

b- İbnu Abbas'tan (r.a.) Ikrime veya Saîd tarikından îbnu İshak ve İbnu Cerîr anlattı. İbnu Abbas (r.a.) dedi ki:

“Selâm İbni Meşkem ve bir gurup yahudi Nebî Aleyhisselâm'a geldi ve:

“Biz sana nasıl tabî olalım. Sen, bizim kıblemizi bıraktın. Senin getirdiğin şu kitapta, Tevrat'taki gibi uyumlu olduğunu görmüyoruz. Bize bizim bildiğimiz bir kitap indir, yoksa biz sana bize getirdiğinin benzerini getiririz.” dediler. Allahü Teâlâ, İsra: 17/88 âyetini indirdi.”[116]

2. a- Başka bir rivayette de Kureyş'ten bir topluluğun:

"Ey Muhammed, bu Kur'ân'dan başka, garip (bilmediğimiz) bir âyet (mucize) getir. Çünkü biz de bunun benzerini getirebiliriz." demişler de bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş[117]

b- "İstesek biz de bunun bir benzerini getirebiliriz." diyen en-Nadr ibnu'l-Hâris hakkında nazil olduğu da tefsirlerde zikredilmektedir.[118]



90. "Bizim için şu yerden bir pınar akıtmadıkça sana asla iman edecek değiliz. " dediler.

91. "Yahut senin hurmalıktan, bağdan bir bahçen olsun da aralarında şarıl şarıl ırmaklar akıtasın,

92. Yahut iddia ettiğin gibi gökyüzünü üstümüze parça parça düşüresin veya Allah 'ı ve melekleri kefil getiresin,

93. Yahut altından bir evin olsun, yahut göğe çıkasın. Gerçi ona çıktığına da asla inanmayız ya. Tâ ki üstümüze, okuyacağımız bir kitab indiresin. " De ki: Rabbımın şânı çok yücedir. Ben ancak bir beşer, bir elçiyim.



Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- İkrime'nin İbn Abas'tan rivayetine göre Utbe, Şeybe, Ebû Süfyan, Nadr b, Haris, Ebu'l-Bahterî, Velid b. Mugira, Ebû Cehil, Abdullah b. Ebî Ümeyye, Ümeyye b. Halef ve diğer Kureyş başkanları Ka'be'nin arkasında toplandılar. Bazısı bazısına:

"Muhammed'e adam gönderin de O'nunla konuşun, çekişin ki böylece O'nun hakkında bir hüccetiniz, bir mazeret hakkınız olsun" dediler, Derken ona adam gönderdiler. Gelenler dediler ki:

"Kavminin ileri gelenleri seninle konuşmak için toplandılar;" Bu söz üzerine Rasulullah (s.a.v.) kendi peygamberlik davasından onlara bir şeylerin âyân oldu­ğunu zannedip, koşarak onlara geldi, Zira onlar düşkündü, hidâyete ermelerini çok isti­yordu. Onlara meşakkat veren, yaramaz bir hal O'na çok çetin geliyordu. Nihayet Rasulullah (s.a.v.) gelip meclislerinde yerini aldı. Kureyş reisleri dediler ki:

"Ya Muhammed, Allah'a yemin olsun ki biz, senin, kendi kavminin içine yabancı birşey so­kup onların başına açtığın gibi Arab'dan, kavmine yabancı birşey sokan hiçbir kişi bilmi­yoruz. Sen böyle yapmakla atalarına gerçekten küfretmiş oldun, ayıpladın, lekeledin. Akılları bunak yaptın, ilahlara sövdün, cemaati dağıttın, seninle aramızda mevcut şeyler hususunda ortaya getirmediğin hiçbir çirkin iş kalmadı. Eğer sen bu peygamberlik işini sadece ve sadece mal talep etmek için ortaya attıysan, mallarımızdan senin için bizim en çok mal sahibimiz olacağın bir mal toplayalım. Eğer içimizde mevki makam taleb etmek içinse seni kendimize lider yapalım. Eğer hükümdarlık istiyorsan, seni kendimize kral seçelim. Şayet sana gelen bu Raiyy[119] seni baskı altına alıyor görüyorsan, senin için tıbbî tedavi talebinde bütün mallarımızı harcayalım. Ta ki seni o cinden kurtaralım, yahut seni ma'zur görelim." Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Bu dedikleriniz bende mevcut değil. Size getirdiğim bu Nübüvvet Davası'nı mallarınızı istemek, içinizde mevki sahibi olmak ve başınıza kral olmak için size getirmiş değilim. Fakat güçlü ve yüce olan Allah beni size bir elçi gönderdi. Bana bir Kitap indirdi ve sizin için bir müjdeci ve korkutucu olmamı bana emretti. Ben de Rabbim'in peygamberlik davasını size tebliğ ettim ve size nasihatte bulundum, hayırhahınız oldum. Şayet size getirdiğim şeyi tarafımdan kabul ederseniz, o, sizin dünya ve Ahiret'te nasibiniz olur. Eğer onu bana geri çevirir, kabul etmezseniz, be­nimle aramızda hükmünü vereceği âna kadar Allah'ın emrine sabrederim." Onlar da şöyle dediler:

"Ya Muhammed, eğer sana sunduğumuz bu teklifleri kabul etmiyorsan, sen pekala bilmektesin ki insanlardan şehirleri bizimkinden daha dar, malı daha az, geçimi daha sıkıntılı hiç kimse yoktur. Haydi seni gönderdiği şeyle gönde­ren Rabbin'den bizim için iste de şu bizi sıktıkça sıkan dağları, üzerimizden kaldırsın, şehirlerimizi bize genişletsin. Bizim için beldelerimizde Şam ve Irak nehirleri gibi nehir­ler akıtsın. Babalarımızdan ölüp gidenleri bize diriltsin. Bizim için diriltileceklerden biri de Kusayy b. Kilâb olsun. Zira o, çok doğru bir büyüktür. Böylece senin bu dediklerinin hak mı yoksa batıl mı olduğunu o Kusayy'dan soralım. Şimdi sen, senden bu istedikle­rimizi yaparsan, seni tasdik eder, o sayede senin Allah katındaki dereceni öğrenir ve seni dediğin gibi bir peygamber gönderdiğini bilmiş oluruz." Rasulullah (s.a.v.) da şöyle buyurdu:

"Ben, sizin bu .istedikleriniz şeylerle gönderilmedim. Ben size sadece noksan­lıklardan münezzeh olan Allah'ın beni kendisiyle gönderdiği şeyleri getirdim. Size ken­disiyle gönderildiğim şeyi, size taleb ettim. Eğer onu kabul ederseniz, o sizin dünya ve ahiret nasibinizdir. Eğer onu reddederseniz Allah'ın emrini sabırla bekleyeceğim." Kureyşliler dediler ki:

"Eğer bunu yapmıyorsan, Rabbin'den, seni tasdik ede­cek bir peygamber göndermesini iste ve yine Rabbin'den senin için bahçeler, hazineler ve senin ardına düştüğünü gördüğümüz şeyden seni müstağni kılacak, zengin kılacak olan altın ve gümüşten yapılmış köşkler yapılmasını iste. Zira sen de bizim gibi pazar­larda dolaşıyor, bizim gibi geçim yollarını arıyorsun. Eğer iddia ettiğin gibi bir peygambersen Rabbin'in katındaki üstünlüğünü ve mertebeni böylece öğrenmiş oluruz." Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

"Ben, bunları yapacak değilim ve ben bunları Rabbin'den isteyecek birisi değilim. Ben, size bununla da gönderilmedim. Fakat Allah Teala beni bir müjdeleyici ve uyarıcı gönderdi." Onlar da şöyle dediler:

"O Halde Rabbin'in dilediği takdirde yapabileceğini iddia ettiğin gibi gökten üzerimize bir parça düşür." Rasulullah (s.a.v.):

"Bu Allah'a aittir. Dilerse yapar" buyurdu. Bu sefer içlerinden biri:

"Allah'ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmedikçe elbette sana inanmayaca­ğız" dedi.

Abdullah b. Ümeyye el-Mahzumî de -ki bu kişi, Abdulmuttalib'in kızı, peygam­berin halası olan Âtike'nin oğludur.- şu teklifi getirdi:

"Sen göğe bir merdiven kurup da benim gözlerimin önünde oraya yükselmedikçe, nihayet göğe varıp seninle birlikte açık bir nüsha ve senin dediğin gibi bir peygamber olduğuna şahitlik edecek bir grup melek getirmedikçe sana asla inanmayacağım." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) kavmiyle aralarında geçen bu diyaloglardan ve kendisinden uzaklaşmalarını görmesinden ötürü üzüntülü bir vaziyette ailesinin yanına döndü. Derken Allah Teala "Şöyle söylediler: "Bize, yerden kaynaklar fişkırtmadıkça sana inanmayacağız." 90. âyetini ve devam eden âyetleri indirdi.[120]

2- Hz. Peygamber (sa) onların yanından ayrıldıktan sonra Ebu Cehil söz alıp dedi ki:

"Ey Kureyş topluluğu, görüyorsunuz ki Muhammed dinimizi ayıplamada, atalarımıza sövmede, rüyalarımızı aşağılamada, tanrılarımıza sövmede ısrar ediyor. Allah'a ahdim olsun ki yarın burada, taşıyabileceğim kadar büyük bir taşla oturup Muhammed'i bekliyeceğim ve (buraya Ka'be'ye) gelip secde ettiğinde de başını o taşla ezeceğim."[121]

3- Said b. Ahmed b. Cafer, Ebû Ali b. Ebî Bekr el-Fakih'ten, o Ahmed b. Hüseyn b. Cüneyd'den, o Ziyad b. Eyyub'dan, o Hüseyin'den, o Abdu'l-Melik b. Umeyr'den riva­yet ettiğine göre müşarun ileyh, Said b. Cübeyr'e bu âyetin Abdullah b. Ebî Ümeyye hakkında mı indiğini sorup onun da: "Ulema böyle olduğunu iddia etmişler" diye cevap verdiğini bize haber verdi.[122]

4- Abdullah ibn Ebî Umeyye'nin, bu âyetlerde ifadesini bulan isteklerini havi sözleri üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeleri indirdi.[123]

5- Saîd İbni Mansur Sünen’inde Saîd İbni Cübeyr'den (r.a.) rivayet ettiğine göre o şöyle dedi:

“Bu âyet, Ümmü Seleme'nin kardeşi Abdullah îbni Ebî Ümeyye hakkında indirildi.” [124]

Suyuti der ki: “Bu rivayet, mürsel ve sahihtir. Bunun, makabli için şahidi vardır.” [125]



96. De ki: "Allah, benimle sizin aranızda şahid olarak yeter. Muhakkak ki O, kullarına Habîr'dir, Basîr'dir.



Bu âyet-i kerimenin de, biraz önce geçen

"Ben ancak bir beşer, bir elçiyim." âyet-i kerimesini duyan Kureyş kâfirlerinin:

"Peki o halde senin Allah'ın elçisi olduğuna kim şehadet eder?" demeleri üzerine nazil olduğu rivayet edilmiştir.[126]



110. "De ki: "İster Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini der­seniz deyin, en güzel isimler O'nundur."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- İbn Abbas'ın rivayetinde Rasulullah (s.a.v.) Mekke'de bir gece vakti teheccüd namazı kılmış ve secdesinde:

"Ya Rahman! Ya Rahim!" demeye başlamıştı. Bunun üze­rine müşrikler demişlerdi ki:

"Muhammed (veya İbn Ebî Kebşe) bir tek ilaha dua ederdi. Şimdi ise Allah ve Rahman diye iki ilaha dua ediyor. Biz ancak -Müseylemetü'l-Kezzab'ı kasdederek- Yemame'nin Rahmanı'nı tanırız, başka Rahman bilmeyiz." İşte Allah Teala da bu âyeti bu yüzden indirdi.[127]

2- İbnu Abbas'tan (r.a.) İbnu Merduyeh ve başkası anlattı:

“Rasûlullah, Mekke'de bir gün dua etti. Duasında:

“Ya Allah, Ya Rahman” buyurdu. Müşrikler:

“Şu Sâbiîye bakın. Bizi iki ilâh'a duadan men ediyor, kendisi iki ilâh'a dua ediyor.” dediler. Allahü Teâlâ, İsra: 17/110 âyetini indirdi.”[128]

3- Meymun b. Mihran da şunu rivayet etmiştir:

"Rasulullah (s.a.v.) kendisine vahyolunan sûrelerin başına “Bismikallahumme: Allah’ım senin isminle” diye yazdırıyordu. Nihayet şu: “Muhakkak ki O, Süleyman’dandır. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyladır.” (Neml: 27/31) nazil olunca bundan sonra “Bismillahi’r-rahmani’r-rahiim” diye yazdırdı. Bunun üzerine Arab müşrikleri:

"Şu "Rahim" kelimesini biliyoruz. Ya bu "Rahman" kelimesi nereden çıktı?" dediler. Allah Teala da bu âyeti indirdi."[129]

4- Dahhak'ın rivayetinde ise Ehl-i Kitap, Rasulullah (s.a.v.)'a:

"Şüphesiz sen "Rahman" ismini pek az zikrediyorsun, Oysa ki Allah, bu ismi Tevrat'ta çok zikretmiştir" dediler de Allah Teala bu âyeti indirdi.[130]



110- "... Namaz kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma, ikisi orta­sında bir yol tut."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Ebû Abdillah Muhammed b. İbrahim b. Muhammed b. Yahya, babasından, o Muhammed b. İshak es-Sakafî'den, o Abdullah b. Mutî' ve Ahmed b. Menî'den, onlar Huşeym'den, o Ebû Bişr'den, o Said b. Cübeyr'den, o da İbn Abbas'tan bu âyet hakkında şöyle dediğini bize haber verdi:

"Bu âyet, Rasulullah (s.a.v.) Mekke'de gizlendiği bir sı­rada nazil oldu. Zira müşrikler Kur'an'ı işittikleri zaman, Kur'an'a, onu indirene ve onu getirene sövüyorlardı. Dolayısıyla Aziz ve Yüce olan Allah, Peygamberi'ne: "Namazda yüksek sesle okuma, namazda sesini de fazla kısma, ikisinin arası bir yol tut." buyurdu. Allah Tealâ, Rasûlü'ne, duyup da Kur'ân'a, Allah'a ve Rasûlü'ne sövmesinler diye müşriklerin işitmiyeceği şekilde alçak sesle, ama ashabının duyup öğrenecekleri kadar yüksek bir sesle Kur'ân okumasını Rasûlü (sa)'ne emretti."[131]

Bu hadisi Buharı, Müsedded'den, Müslim de Amr en -Nakıd'dan, her ikisi de Huşeym'den rivayet etmişlerdir.[132]

2- Sa'd'den rivayette o şöyle anlatır:

Hz. Peygamber (sa), Mescid-i Harâm'da namaz kılarken açıktan Kur'ân okurdu. Kureyş müşrikleri:

"Açıktan okuma; tanrılarımıza bu kıraatinle eziyet veriyorsun. Eğer böyle açıktan okumaya devam edecek olursan biz de senin Rabbını hicvederiz." dediler de bunun üzerine Allah Tealâ:

"Namazında pek bağırma, sesini o kadar kısma da. İkisinin arasında bir yol tut." âyet-i kerimesini indirdi.[133]

3- Mukatil der ki:

Bir gün Hz. Peygamber (sa) Safâ'nın yanında namaz kılıyordu. Kıldığı namaz sabah namazıydı ve O, namazında cehren Kur'ân okuyordu ki bunu gören Ebu Cehl:

"Allah'a iftira etme." dedi, bunun üzerine Hz. Peygamber (sa) sesini alçalttı da o, müşriklere:

"Gördünüz mü İbn Ebî Kebşe'ye ne yaptım, onu (Kur'ân'ını) okumaktan men'ettim." dedi ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[134]

4- Said b. Muhammed b. Ahmed b. Cafer, Ebû Ali el-Fakih'ten, o da Ali b. Abdillah b. Mübeşşir el-Vasıtî'den, o Ebû Abdillah Muhammed b. Harb'dan, o Ebû Mervan'dan, o Yahya b. Ebî Zekeriyya el-Gassanî'den, o Hişam b. Urve'den, o da baba­sından bu âyet hakkında Aişe(r.a.)'nin: "Bu âyet dua hakkında inmiştir"dediğini bize haber verdi.[135]

5- Bunun benzerini İbnu Cerîr İbnu Abbas tarikından anlattı.[136]

6- Suyuti dedi ki: “Senet bakımından daha sahih olduğu için birincisi tercih edildi. Keza birinciyi, Nevevî ve başkası tercih etti. “[137]

Hafız İbni Hacer dedi ki: “Bu iki rivayet arasını cem etmek muhtemeldir. Ayet, namaz içinde dua hakkında indirildi.”[138]

7- İbnu Merduyeh Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre o şöyle dedi:

“Rasûlullah, Beytin yanında namaz kıldığı zaman, duada sesini yükseltirdi. Ayet indirildi.”

8- Hâkim ve İbnu Cerîr Aişe'den (r.a.) rivayet ettiğine göre o şöyle dedi:

“Bu âyet teşehhüt hakkında indirildi.”

Bu Aişe'nin geçen rivayetteki muradını açıklamaktadır. [139]

9- İbnu Meni’ Müsned’inde İbnu Abbas'tan (r.a.) rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir:

“Müslümanlar duayı aşikâre yaparlar: “Allahümmerhamni” derlerdi. Âyet indirildi. Gizlememek. aşikâre etmemekle emrolundular.”[140]

10- Ayet-i kerimenin "...Namazında pek bağırma, sesini o kadar kısma da. İkisinin arasında bir yol tut." kısmının nüzul sebebinde, bu âyet-i kerimenin Medine-i Münevvere'de nazil olduğu vehmini veren rivayetler de vardır:[141]

11- Aişe (r.a.)'nin rivayetinde de bu âyet teşehhüd hakkında inmiştir. Bedeviler "ettehiyyatü lillahi ve's-salavatü ve't -tayyibatü" diye seslerini yükselterek okurlardı. Bunun üzerine bu âyet nazil oldu.[142]

12- Abdullah b. Şeddad da şöyle demiştir:

"Temim Oğulları'ndan olan Araplar Peygamber (s.a.v.) namazından selam verip çıktığında;

"Allah'ım bizi mal ve çocukla rızıklandır" derlerdi ve seslerini yükseltirlerdi. Bundan dolayı Allah Teala bu âyeti indirdi.[143]

13- Rivayet edildiğine göre de Ebû Bekir (r.a.) Kur'ân okurken gizli okur ve şöyle derdi: “Ben Rabbimle sessizce konuşuyorum. O benim zaten ihtiyacımı bilmektedir”. Hz. Ömer ise Kur'ân'ı açıktan okur ve şöyle derdi: “Ben de bu şekilde okumakla şeytanı kovuyor ve uyuklayanı uyandırıyorum”. Ayet-i kerime nazil olunca Rasulullah (s.a.) Hz. Ebû Bekir'e sesini bir parça yükseltmesini, Hz. Ömer'e de bir parça kısmasını emretti.[144]



111. Ve de ki: "Hamd O Allah 'a mahsustur ki bir çocuk edinmemiş ve O'nun mülkünde bir ortak bulunmamıştır. Düşkünlükten dolayı O'nun bir yardımcısı olmamıştır ve O 'nu tekbir et.



İbn Cerîr'in Muhammed ibn Ka'b el-Kurazî'den rivayetle tahricinde o şöyle demiştir:

Yahudi ve Hristiyanlar:

"Allah çocuk edindi." dediler. Araplar (telbiyelerinde):

"Lebbeyk (Buyur Rabbımız), senin ortağın yok. Bir ortağın müstesna ki zaten sen hem ona, hem de onun sahip olduklarına sahipsindir." dediler. Sâbiîler ve Mecusiler:

"Şayet Allah'ın dostları olmasaydı o muhakkak zelîl olurdu." dediler de bütün bunlar üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[145]


[1] Alûsi, age, XV.21. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/558.

[2] Kurtubî, age. XI,34. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/558.

[3] Alûsî, age. XV,2. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/558.

[4] İbnu'l-Cevzî, age. V,3. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/558.

[5] Alûsî, age. XV,2. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/558.

[6] Mahmûd Es'ad Seydişehrî. Tarih-i Dîn-i İslâm. Sadeleştirip yayına hazırlıyanlar: Ahmed Lütfı Kazancı ve Osman Kazancı, Marifet Yayınları, İstanbul 1983, s. 507. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/558.

[7] Râzî, age. XX, 145. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/558.

[8] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/407.

[9] AIûsî, age. XV,4. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/558-559.

[10] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/11-12.

[11] Kurtubî. age. X,148. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/559.

[12] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 1,227. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/559. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/407-408.

[13] Kurtubî. age. X,151; Alûsî, age. XV,35. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/559.

[14] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/559. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/30.

[15] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/30.

[16] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/408. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/46

[17] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/408. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/46

[18] Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 1,227-228. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/560.İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/409. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/46.

[19] Alûsî, age. xv.64. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/560.

[20] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûi, 1,228. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/560. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/409. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/46.

[21] İbnu'l-Cevzî, age. V,29. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/560.

[22] Alûsî, age. XV,63. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/560..

[23] Senedi zayıftır. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 239. Vahidî, age. s. 202. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/560. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/410. İbn Merduyeh, Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/47.

[24] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 239. Vahidî, age. s. 202. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/560-561.

[25] Alûsî, age. XV,66. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/561. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/410. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/47.

[26] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 1,229. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/561. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/410.

[27] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/411. İbn Merduyeh Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/47.

[28] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/561.

[29] Ibnu'l-Cevzî, age. V,41. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/561.

[30] Kurtubî, age. X,176. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/561.

[31] İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, 1,316. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/561-562.

[32] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/411. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/77.

[33] İbn Kesîr, age. III,246; V,81. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/562-563.

[34] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/563.

[35] Taberî, age. XV,68. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/563.

[36] Alûsî, age. XV,89. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/563. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/77.

[37] Kurtubî, age. X, 176-177. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/563.

[38] Kurtubî, age. X, 176-177. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/563.

[39] Râzî, age. XX,221. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/563. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/76.

[40] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/77.

[41] el-Bahru'l-Muhît, VI/42. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/78.

[42] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 239. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/87.

[43] Kelbi zayıftır. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 240. Vahidî, age. s. 202; İbnu'l-Cevzî, age. 46; Kurtubî. age. X,180. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/564. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/87.

[44] Müslim, Tefsîr, 28-30; Taberî, age. xv,72. Bu haber, nüzul kaydı olmaksızın Buhârî'de de yer almaktadır. Bak: Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 17/7,8. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/564. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/412. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/93.

[45] Alûsî, age. XV,97. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/564. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/93.

[46] Vahidî, age. s. 192. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/565.

[47] İbn Kesir, V.88. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/565-566.

[48] Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1,258; Taberî, age. XV,74. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/566.

[49] Taberî, age. XV,74-75. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/566-567.

[50] Nesai; Tefsir: 310, Ahmed; Müsned: 1/258, Hakim; Müstedrek: 2/362, İbn Cerir: 15/74, Suyuti; Lübab: s. 167, ed-Dürr: 4/190. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 240. Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/387. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/413. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/93.

[51] Taberî, age. XV,77. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/567.

[52] Alûsî, age. XV,107. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/567.

[53] Alûsî, age. XV,107. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/567.

[54] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/567. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/414-415. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/94.

[55] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/414-415. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/94.

[56] İbnu Merduyeh; İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/415. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/567-568. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/94.

[57] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/415.

[58] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/415.

[59] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 1,231. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/568.

[60] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/568.

[61] Râzî, age. XX,236; Kurtubî, age. X,183. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/568.

[62] Senedinde tedlis var. Suyuti; ed-Dürr: 4/191, Lübab: s. 167. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 240-241. İbnu'l-Cevzî, Zâdu'I-mesîr, 5/55; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/387-388. Vahidî, age. s. 203. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/568.

[63] Tereyağı ile ekmekten yapılan yemek.

[64] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/415. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/94.

[65] Taberî, age. XV,78. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/568.

[66] Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, I,232. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/568.

[67] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/568.

[68] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/569.

[69] Mürsel hadistir. İbn Cerir et-Taberî: 15/88, Suyuti; ed-Dürr: 4/194, Lubab: s. 168. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 241. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/569. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/417. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/119.

[70] Mürsel hadistir. İbn Cerir et-Taberî: 15/88, Suyuti; ed-Dürr: 4/194, Lubab: s. 168. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 241. Vahidî, age. s. 204. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/569.

[71] İbnu Ebî Hatim ve İbnu Merduyeh; Suyûtî, Lübâbu'n-Nukul, 1,232. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/569. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/417. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/119.

[72] Mürsel hadistir. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 241-242. Vahidî, age. s. 204. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/569-570.

[73] Suyûtî, Lübâbun-Nukûl, 1.233. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/570. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/417-418.

[74] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/417.

[75] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/570.

[76] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 241. Vahidî, age. s. 203-204. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/570. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/120.

[77] Mahmûd İbn Ömer ez-Zemahşerî, el-Keşşâf an Hakâiki't-Tenzîl ve Uyûni'l-Ekavîl fi Vucûhi't-Te'vîl, Beyrut tarihsiz, 11,460. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/570-571.

[78] Mahmûd İbn Ömer ez-Zemahşerî, el-Keşşâf an Hakâiki't-Tenzîl ve Uyûni'l-Ekavîl fi Vucûhi't-Te'vîl, Beyrut tarihsiz, 11,460. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/571.

[79] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 1,234. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/571.

[80] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/418.

[81] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/418.

[82] İbn Kesir, Tefsîru'i-Kur'âni'i-Azîm, III,586. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/571.

[83] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 242. Vahidî, age. s. 204. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/571.

[84] İbnu'i-Cevzî, age. V,70. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/571.

[85] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 242. Vahidî, age. s. 204. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/571-572.

[86] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 242. Alûsî, age. XV, 130. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/572.

[87] Alûsî, age. XV, 130-131. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/572.

[88] İbn Kesîr, age. V,97. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/572.

[89] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/419. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/120.

[90] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/419. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/120.

[91] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/420. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/120.

[92] Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 1,234-235. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/571-572.

[93] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 17/9, hadis no: 3139; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1,223. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/572.

[94] Mürsel hadistir. İbn Cerir: 15/100, Tirmizi: 3139, Suyuti; ed-Dürr: 4/198. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 242. Vahidî, age. s. 204-205. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/572.

[95] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/420. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/127

[96] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/420. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/127

[97] Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 1,234. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/572-573.

[98] Alûsî, age. XV,147. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/573.

[99] Kurtubî, age. X,209. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/573.

[100] Buhari; İlim: 125, Tefsir; 4721, İ’tisam; 7297, Tevhid: 7456, 7462. Müslim; Münafıkların vasıflan: 32, 33/2794, Tirmizi; Tefsir; 3141.

[101] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 243. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/127.

[102] Buhârî, Tefsîru'l-Kur’ân. 17/13; Tevhid, 28; Müslim, Sıfatu'l-Münâfıkîn, 32-34; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 17/11, hadis no: 3141; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1,389, 444-445. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/573-574. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/421.

[103] Taberî, age. XV,105. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/574.

[104] Taberî, age. XV, 105. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/574.

[105] Tirmizi; Tefsir; 3140, Nesai; Tefsir: 334, Ahmed: 1/255, Hakim; Müstedrek: 2/531, Suyuti; ed-Dürr: 4/199. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 243. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/127.

[106] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 17/10, hadis no: 3140.

[107] Tirmizi; Tefsir; 3140, Nesai; Tefsir: 334, Ahmed: 1/255, Hakim; Müstedrek: 2/531, Suyuti; ed-Dürr: 4/199. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 243. Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/399.

[108] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/421-422.

[109] Taberî, age. XV,104. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/574-575.

[110] Taberî, age. XV,105. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/575.

[111] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, l,236. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/575.

[112] İbni Kesîr, 111/60.

[113] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/127-128.

[114] Taberî, age. XV,106-107. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/575-576.

[115] İbn Kesîr, age. V.115. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/56.

[116] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/422-423. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/141

[117] Alûsî, age. XV,107. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/576.

[118] İbnu'l-Cevzî, age. V,84. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/576.

[119] İnsana tabi olan cine denir.

[120] Musannif bu hadsi senedsiz zikretti. İbn Cerir 15/110, ed-Dürr: 4/202. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 244-245. İbnu'l-Cevzî, Zâdu'l-mesîr, 5/85; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/409-410. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/425-426. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/577-579. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/145-146.

[121] Taberi,age. XV,III. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/579.

[122] İbn Cerir: 15/111, Suyuti; ed-Dürr: 4/203. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 245. İbnu'l-Cevzî, Zâdu'l-mesîr, 5/85; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/410.

[123] İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, 1,309. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/577.

[124] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/426. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/146.

[125] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/426.

[126] Kurtubî, age. X,215. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/579.

[127] Musannif bu hadisi senedsiz zikretmiş. İbn Cerir et- Taberî: 15/121. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 246; Vahidî, age. s. 207. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/579-580. İbn Merduyeh, Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/170.

[128] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/428. Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 1,239. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/580.

[129] Mürsel hadistir. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 246. Vahidî, age. s. 207. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/580. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/170.

[130] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 246. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/580. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/170.

[131] Buhari; Tefsir: 17/14 (4722), Tevhid: 34 (7490, 7535. 7547), Müslim; Salat: 145/446 s. 329, Timizi; Tefsir: 17/15-16 (3146). Nesai; Tefsir: 320. Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1,23, 215. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/580.

[132] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 246-247. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/170.

[133] Taben, age. XV,123. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/580.

[134] İbnu'l-Cevzî. age. V,99-100. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/580.

[135] Müslim; K. Salat: 146/447, Nesai; Tefsir: 321, Beyhaki; Sünen: 2/183. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 247. Buhari; İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/428.

[136] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/428.

[137] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/428.

[138] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/428.

[139] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/428.

[140] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/428.

[141] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/580.

[142] Senedi yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 247. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/428.

[143] İbn Cerir: 15/122. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 247.

[144] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/171.

[145] Taberî, age. XV,126; İbn Kesîr, age. V.129; Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 1,240. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/581. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/429. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/171.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye