Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Tasavvufta Râbıta ve Önemi / M. İhsan Oğuz
MesajGönderilme zamanı: 11.01.11, 16:59 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 29.11.10, 09:55
Mesajlar: 28
(191. Mektub: Hak ve Hakikate Ermek İçin Ne Yapmalıdır? )

HAK VE HAKİKATE ERMEK İÇİN NE YAPMALIDIR?

M. İhsan Oğuz

Aydınlatılması istenen hususların cevaplarını aşağıda veriyorum:

1 - Râbıta edilen şahsın manen huzurunda bulunulduğuna inanılır. Hakk'ın has feyzlerinin feyz kaynağından önce Peygamber Efendimizin mübarek kalbine, O'nun kalbinden Silsile Büyükleri'nin kalblerine geçerek Mürşid'in kalbine eriştiği, oradan da mürîdin kalbine geldiği düşünülür. Bu sırada hâtıraların kalbe girmesine engel olunur. Hâtıralardan henüz tamâmiyle uzak kalmak mümkün olamayacağından, onların etkisinden kurtularak râbıtaya yeniden başlanır. Bu mücâdeleye böylece devam edilir. Hâtıraların azlığına ve çokluğuna göre, feyzin gelişi de az veya çok olur... Hâtıralar, bir akarsuyun kanalını tıkayan veya akışını güçleştiren engellere benzer. Bu konuda yapılacak mücâdele ve kazanılacak başarı, büyük ecir ve netîceler elde ettirir. Kur’ân-ı Kerîm'de de (Vellezine câhedû fînâ lenehdiyennehüm sübülenâ) "O kimseler ki, bize manen yaklaşmak ve rızâmızı kazanmak uğrunda nefisleriyle, şeytanlarıyla, şeytanlaşmış insanlarla uğraşır ve savaşırlar. Biz de onları o yola yöneltir, dilek ve amaçlarına erdiririz" (1) buyurulmuş; Allah'ın manevî yakınlık ve ma'rifeti yoluna yöneltilmek, bu gayret ve uğraşmaya ilişkin kılınmıştır.

2- Namazda ve vazîfede hâtıralardan kurtulmak; namazı bütün şartlarına ve esaslarına uyarak mümkün olan huzur ve gönül rahatlığı ile kılmaya dikkat etmekle, aynı zamanda yukarıki maddede yanlı olduğu üzere hâtıraları gönülden uzaklaştırmaya çalışmakla elde edilir.

3- Râbıta sırasında: "Allah'ım! Niyetim Senin kulluğun, isteğim Senin hoşnutluğundur. Bana muhabbet ve ma'rifetini ihsan et" anlamındaki "İlâhî Ente maksûdî ve rızâke matlûbî. A'tınî mahabbeteke ve marifetek" cümlelerini kalbimiz veya dilimizle arasıra tekrarlamak ve bu mânâya bağlı kalmaya çalışmaktır. Aynı zamanda; Allah'ın has feyzinin ilâhî feyz kaynağından yukarıda bildirildiği üzere kalbe aktığına inanmaktır. Bu sırada gözler yumuk olduğu halde, bütün duyularla kalbe yönelmelidir. Kalbin, kendi hakîkatini teşkil eden ruhun aynası; ruhun da Hak Teâlâ'nın tecellîgâhı olduğunu; ilâhî feyz ve tecellîlerin Hakk'ın Zâtı'ndan kalbin hakîkatine, oradan bedendeki kalbe, oradan da bütün bedene ulaştığını düşünmek; bunun eseri hissedilirse, onu korumak ve bildirmek gerekir. Bunlar iyi yapılırsa, mutlaka eserleri hissedilir veya görülür. Fakat; eserlerin hissedilmesi istenmemeli ve amaçlanmamalıdır. Amaç, Mevlâ'nın ibâdet ve kulluğudur. Bunu dosdoğru yerine getirmekten büyük fazîlet olamaz. Gayret ve çalışmanın sonucu elverdiği halde, engeller sebebiyle bu genellikle bilinemez. Bunun elverdiğini mutlaka bilmek şart ve gerekli değildir. Önemli olan, maksadın elvermesidir. Elverdiği bilinmese de, zararı yoktur. Fakat; ergin olan tasavvuf yolcuları, bunun elverdiğini vicdanlarında duyarlar. Yükseliş ve gerileyişlerini vicdanlarıyla anlarlar. Buna "keşf-i vicdanî (vicdân ile hissetmek)" derler. Keşf-i ıyânî (kalb gözüyle görmek) kadar geçerlidir.

4- Gıyaben elveren muhabbetin artması için, muhabbet edilen kişiyi mümkün oldukça hatırlamak; Hakk'ın rızâsına ve ma'rifetine erme yolunda rehber edindiği kişiye olan muhabbetinin artmasını Mevlâ'nın lutfundan istemek gerekir. Bu muhabbet pek gerekli ve zorunludur. Çünkü; bu muhabbet, rehber edinilen zâttan bütün silsile büyüklerine, Peygamber Efendimiz'e ve Allah Teâlâ'ya varır. Başka bir deyişle; bu muhabbet, bu vâsıta ile Hakk'a muhabbettir. Feyz almanın en büyük ve en kuvvetli sebep ve vesîlesi budur. Fakat; muhabbet, insanın kendi elinde değildir, Hakk'ın vergisidir. Ancak; başlangıcı irâdeye ilişkindir. Bir kimsede muhabbet varsa, ona çok şükretmelidir. (Kul in küntüm tuhıbbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkümullâh) "Ey Habîbim! Kullarıma de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah'ın sevdiği kullarından olasınız'' (2) anlamındaki âyet-i kerîme, bu hususları bildirir. Bir kimse ki, Allah'ın sevdiği kullarından ola; onun için her devlet ve saadetin elvereceğinde şüphe yoktur. Zîrâ; insanlar bile sevdiklerine bütün varlıklarını ve hattâ canlarını vermekten çekinmezler.

5- Dünyevî ilgilerden tümüyle kurtulmak mümkün değildir. Bunların zararlarından olabildiğince korunmak için, her hareket ve durgunluğun takdîre bağlı olduğunu düşünmek ve fakat işin gerektirdiği maddî ve manevî tedbîri de eksiksiz yerine getirmek; ondan sonra ne sonuç elde edilirse, onu takdire bırakıp bundan başkasının takdîr edilmediğini anlayarak gönül rahatlığı içinde olmaktır. Mübrem (irâde dışı ve kaçınılmaz) kazalarda tedbîrin etkisi yoksa da, muallâk (irâdeye bağlı) kazalarda tedbîr, mutlakâ etkilidir. Ezelde neyin takdîr edildiği bilinmediğinden, tedbirler tam ve gereğince alınmalıdır. Tâ ki, eksik tedbir sebebiyle maksad elden çıkmasın. Kaçınılmaz kader ve kazalar azdır. İrâdeye bağlı kader ve kazalar çoğunluktadır. İrâdeye bağlı kazalardan amaç: "Şu kul, şu iş hakkında şu tedbîri tam yaparsa onu başarır; yapmazsa başaramaz" tarzındaki olaylardır. Allah'ın ilminde belirli olan şey, bilinenin hâlidir. (Yemhullâhü mâ yeşâü ve yüsbit) "Allah dilediğini siler, dilediğini yerinde bırakır" (3) anlamındaki âyet, bu mânâları bildirir. Kader ve kaza meselesi hakkında bir yazı yazacağız. Ondan, mümkün olan açıklamaları alacaksınız. Bu husus, anlaşılması güç meselelerdendir. Fazla uğraşılması, Kitâb ve Sünnetle yasaklanmıştır. Aslına îmân etmek, niteliği ile meşgul olmamak gerekmektedir.

6- Hak ve hakîkate ermek için farzları, vâcibleri, müekked sünnetleri mümkün oldukça iyi yapmak, manevî vazîfeyi de vâcib derecesinde önemli tutmak ve güzelce yerine getirmek, Silsile Büyüklerini vesîle edinip onların yardımını isteyerek Allah Teâlâ'nın sebepsiz lütuf ve ihsanını dilemek, istiğfar ve zikri dilden bırakmamak; bu konuda alınacak tavrın en güzeli ve faydalı olanıdır.

7- Devlet ve milletimizin savaşa sürüklenmemesi için: "Ey Rabbim! Dünyâyı bozguna uğratan şu zâlim ve katillerle onların yandaşlarını bir an önce kahr ve helak ederek yeryüzünü kötülüklerinden temizle. Günahlarımız sebebiyle millet ve memleketimizi savaş felâketine sürüklenmekten dâima koru. Bize bağışlamanla, rahmet ve esirgemenle muâmele buyur. Ey rahmeti gazabına üstün olan, kudreti herşeye yeten, varlıklara hayat veren Allah'ım!" duâ ve yakarışını namazlardan sonra ve uygun zamanlarda yapmak, çok yerinde ve etkili olur.

8- Zamanımız çocuklarının din açısından durumları çok acıklı ve tehlikelidir. Bunlara, Âmentü'deki îman esaslarını ve İslâm’ın beş şartını öğretmek gerekir. Fırsatlar düşürerek bu esaslar üzerinde kendilerine öğütler verilmelidir. Meselâ; Allah'ın varlığı ve birliği hususunda şunlar söylenebilir:
Görülüyor ki; eşyadan ufak bir masa bile, bir sanatkâr tarafından yapılmadıkça kendi kendine var olamıyor. Kâinat da, bir Yapıcı ve Yaratıcı'nın yapması ve yaratması ile var olmuştur. Eşyadaki düzen ve uygunluk, O Yaratıcı'nın gücünü ve bilgisini gösterir. Allah'tan başka Yaratıcı yoktur. Yaratıklardan hiçbirisi, bir zerreyi yaratamaz. Yüce Yaratan eğer ‘Bir’ olmasaydı, kâinat var olamazdı. Çünkü; aynı kemâl ve kudrette iki İlâh'ın olduğu düşünülürse; gücü ve bağımsızlığı sebebiyle bunlardan biri Ahmed'in yaratılmasını, öbürü yaratılmamasını dileyebilir. Böyle olunca; Ahmed'in aynı zamanda hem var, hem yok olması gerekir. Bu ise; iki zıddın birlikte olmasını gerektireceğinden, imkânsızdır. Bu durumda; bu iki İlâh'ın ikisi de âciz olup, İlâh olamaz. Çünkü; Ahmed aynı zamanda hem var, hem yok olmaz. Eğer birinin hükmü geçerli olup da Ahmed yalnız var veya yok olursa, hükmü geçerli olan ilâh'tır; diğeri âcizdir ve İlâh değildir. Eğer bunlar Ahmed'in yaratılmasında birleşseler; ikisi de âciz ve güçsüz olup bağımsız hareket edemediklerinden, ilâh olamazlar. Ahmed'in yaratılması hususunda biri diğerini engellese; engellenen âcizdir, güçlü olanın İlâh olması gerekir. Görülüyor ki; ne ayrılık, ne birleşme, ne de uyuşma hâlinde İlâh'ın birden fazlalığı ve kâinatın varlığı imkansızdır, Allah'ın bir olması gerekli ve zorunludur. Nitekim; (Lev kâne fîhimâ âlihetün illâllâhü lefesedetâ) "Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka İlâh olsaydı, göklerde ve yerde olan düzen ve ahenk bozulurdu" (4) âyet-i kerîmesi, bu mânâları bildirir. Bundan dolayı; kâinatın varlığı Yapan ve Yaratan'ın hem varlığına, hem birliğine delildir. Kâinattaki düzen ve ahenk de Yüce Yaratan'ın Alîm ve Hakîm, Kadir ve Kayyûm olduğunu (5) bildirmektedir. Var olan bir şey için onu var edenin, bir sanat eseri için o eseri meydana getirenin varlığı zorunludur. Allah'ın varlığı ve birliği kesin olarak ortaya çıkınca, O'nun bilinmesi ve tanınması gerekir. Allah'ı bilmek ve tanımak da; Yüce Kitâb'ında kendi Zâtını ve Sıfatlarını nasıl bildirmiş, Peygamberi O'nun Yüce Zâtı'nı nasıl vasfetmiş ise öylece bilmek demektir. Onun dışındaki bilgi ve anlayış, Allah'a uygun olmaz ve yaraşmaz. Allah'ı bilmek, Zatî ve Sübûtî Sıfatlarını bilmekle olur. Sıfatları olmaksızın O'nun Sırf Zâtı'nı bilmek mümkün değildir. Îman, inanılacak şeyi işitmeye bağlıdır. Akıl gerçeği işiterek vahyin ve naklin nuruyla aydınlanınca, her şeyi anlar. Hak olanla olmayanı ayırmaya tam bir âlet olur. Allah'ın birliğinin ve kemâl sıfatlarının bilgisi bir öğretmenden öğrenilirse, her şey çok açık bir hâle gelir. Akıl ile nakil birbiriyle çatışmaz. Gençlerin, günümüzde bir din bilginine çok büyük ihtiyaçları vardır. Kitaplardaki meseleler ve mânâlar, kemâl sahibi bir öğretmen olmadan gereği gibi anlaşılamaz. Allah'tan, bu hususta uygun bir zaman ve ortam yaratmasını dileriz.

9 - Zamanın bozukluğundan çocukları korumak iyi yetişmelerini sağlamak için, din ilmi ve ahlâkı mümkün olduğunca onları donatmak; dâima din ile ilgilendirmek ve dînî telkinlerle yanlışlarını düzeltmeye çalışmak gerekir. Anne ve baba, çocuklarına îman esaslarını öğretmek, beş farzı uygulatarak belletmek göreviyle yükümlüdür. Bu yapıldıktan sonra; “Ergenlik çağına gelince bunları yapmanız, sizin üzerinize farzdır. Artık, yapıp yapmamaktan doğacak sorumluluk kendinize aittir. Biz sizlere bunları öğrettik, yapmanızı istiyoruz. Ebedî saadet, bunlara inanmanıza ve bunları yapmanıza bağlıdır" diyerek sorumluluktan korunmak gerekir. İnsan, ebedî sorumluluktan ancak böyle kurtulabilir.

10- Kazaya kalmış namazların farzlarını ve vitir namazlarını, "Beni terk eden en son sabah veya ilk akşam veya öğle namazının farzını kazaya niyet ettim" diye niyet ederek vakit ve fırsat düştükçe, sabah namazından başlamak üzere beşer vakit, beşer vakit sıra ile kaza etmelidir. Yine imkân elverdikçe, "Niyet ettim beni terk eden Ramazan orucunun kazasına" diyerek geçmiş oruçlar kaza edilmelidir. Bedenin oruç tutacak gücü oldukça, fidye vererek oruç borcundan kurtulmak mümkün değildir. Bunlar için, Allah Teâlâ'ya istiğfardan geri kalmamak gerekir.

11- Her şeyi bilen ve her şeyden haberdâr olan, her şeyi işiten ve gören, ezelî ve ebedî hayat sahibi olup kudretiyle varlıkları tutan ve hayat veren Yüce Allah'ın, kullarının her hâl ve işinden haberdâr olduğunu ve onları her yönden kuşattığını, her an geliştirip gözettiğini düşünerek Allah Teâlâ'yı unutmamak ve O'nun dostlarına gönülden sevgi duymak; dâima kalbde bulundurulması gerekli ve faydalı hususlardandır.

(l)Ankebut Sûresi: 69
(2) Hadîd Sûresi: 4
(3) Ra'd Sûresi: 39
(4) Enbiyâ Sûresi: 22
(5) Her şeyi bildiğini ve her yaptığında bir hikmet bulunduğunu, kudretiyle varlıkları tuttuğunu ve kudretin tek kaynağı olduğunu.

M. İhsan Oğuz, Mektuplar, 2. Cild, s. 258-266.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye