Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Sâdıklarla Manevî Beraberlik / M. İhsan Oğuz
MesajGönderilme zamanı: 31.12.10, 14:05 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 29.11.10, 09:55
Mesajlar: 28
(166. Mektub)

MANEVÎ BERABERLİĞİN ÖNEMİ

M. İhsan Oğuz

Karşılıklı manevî beraberliğin devamı haberiyle tesellî bulmaktayım. Bu öyle bir saadet kaftanıdır ki, her saadet ehlinin kabiliyetine göre biçilmiştir... Bu kabiliyet bâzı insanlarda çok yüksek olur. Kaftan ve ona ilişkin kıymetler ve zînetler de ölçünün dışında kalır, inşallah biz de öyle oluruz.

Beraberliğin namazda elvermesi eğer zorlanarak olursa, buna gerek yoktur. Namazın şartlarına ve âdabına uyulması, huzur bulmak ve Hakk'ın yüceliğini gönülde duymak için yeterlidir. Eğer beraberlik zorlanmaksızın, irâde dışında ve reddedilemeyecek bir halde olursa; kulun onda payı yok demektir, işte; geçerli olan budur. Durumu ona göre ayarlarsınız.

Bir kimse vardır, namazda da kalbi isyan ve günahkârlıkla doludur. Bir kimse daha vardır; huzur bulmak, Allah'ın manevî yakınlığını ve rızâsını kazanmak için O'nun dostlarını vesîle kılmaktadır. Arada ne kadar fark vardır... Özellikle, Peygamber Efendimiz (El-mer'ü mea men ehabbe) "Kişi sevdiği ile beraberdir" buyurduktan; Allah Teâlâ (Ve kûnû mea's-sâdıkıyn) "Sâdıklarla beraber olun" (1) âyeti ile bu hususu bildirmiş olduktan sonra... Sâdıkların başında Peygamberler gelir; sonra vârisleri...

Allah dostlarının pek çoğunda bu husus, sevenin sevdiğinde fânî olması (2) derecesine varmış; hedef Allah Teâlâ olduğundan, sevilen seveni Yüce Sevgili'nin haremine ileterek aradan çıkmış, erme ve kavuşma denilen şey meydana gelmiştir. Bu husus, bu yolun âdet ve töresidir. Üstadında fânî olmayan, Peygamberinde fânî olamaz. Peygamberinde fânî olmayan da, Allah'ında fânî olamaz... Üstadını bilmeyen, Peygamberini bilemez. Peygamberini bilmeyen de, Allah'ını bilemez...

Öğretme ve öğrenme, din ve îman meseleleri de böyledir... Bu genel âdet ve töre dışında olağanüstü olarak öğretme ve öğrenme, erme ve erdirme olursa da, kural dışıdır. Onun üzerine bir şey kurulamaz, bir hüküm yürütülemez.

Herkesin feyz alması ve fayda sağlaması; inancına, ihlâsına, aşkına göredir. Aşk ve sevgi, Hakkin lütuf ve ihsanıdır. Çünkü; başlangıcı irâdeye, meydana gelmesi ve gerçekleşmesi İlâhî vergiye dayanmaktadır. Başlangıçlar güzel kurulursa, aşk ve sevgi ışığı kuvvetle yanar, vücut memleketini aydınlık kılar, karanlıktan eser kalmaz...

Aşk ve sevginin belirtisi ve gerçekliği; âşıkın ve sevenin, ma'şûka ve sevdiğine her hâl ve işinde uyması ve itaat etmesidir. Bunsuz aşk ve sevgi, kuru bir sözden ibarettir. Bu da; kendisine uyulan mürşide, Peygamber Aleyhisselâm'a, Hak Teâlâ'ya nisbetledir. Bir kimseye âşık olan insanın; bütün gücü ve varlığı ile onu hoşnut etmeye, onun isteği dışına çıkmamaya gönülden azmetmesi ve çaba harcaması zorunludur. Hattâ; bu yolda canını bile feda ettiği bilinen ve görülen bir husustur. Yoksa, aşk ve sevgiden söz etmek anlamsız ve amaçsız olur. Bir insan, başka bir insana olan aşkı uğrunda başını ve canını vermekten çekinmezse; Allah ve Peygamber, Mürşid ve ebedî mutluluk yolunda bu hususun ne kadar kesin ve kuvvetli olacağını düşünmek gerekir.

Hâl böyle iken; insanın nefsi ve şeytanı, dünyânın fitnesi ve çekiciliği, bunların aldatma ve saptırmaları bunu engellemekte, hayâtı boşa geçirtmektedir... İşte; emre uyma ve yasaktan sakınma azmi, bunu sağlayacak gerçek aşk ve sevgi ancak ehlinden alınır ve öğrenilir. Bunları başkalarına ve kabiliyetli kimselere, ancak ehli şırınga eder... İş, bunsuz olmaz... Bu işin sonucu, sözü edilen engelleri aşarak has kul ve has ümmet olmaktır... Bu elverince, bütün ebedî mutluluklara erilir...
Sözde ve görünüşte olan şeylerle hiçbir sonuç elde edilemiyor. Büyükler, "Başarı çalışmaya bağlıdır" diyorlar. (Ve en leyse li'l-insâni illâ mâ seâ) "İnsan için, kendi gayret ve çalışmasından başka bir şey yoktur" (3) âyet-i kerîmesi, bu sözlerin delîlidir. Allah'a hamdolsun ki, sizde güzel bir inanç, ihlâs, aşk vardır. Haller ve davranışlar bunu göstermektedir. Öyleyse; sürekli ilerliyorsunuz demektir. Çünkü; Hak yolunda olduğunuz kesindir. Maddî bir yola giren kimsenin, o yolda yürümeye başlayıp da hedef ve amaca doğru her adımda bir derece daha yaklaşmamasına imkân var mıdır?...

Manevî yolda da, vazîfelerin yerine getirilmesi birer adım ve aşamadır. Bu manevî hareket ve yolculuğun maddî hareket gibi herkesçe bilinmesi ve görülmesi şart ve gerekli değildir. Hâlin böyle olduğu haber verilirse, bu haber yeterlidir. Bilmek ve görmek gibi olup, ona inanmak gerekir. Fakat; yükseliş ve ilerlemeye vicdan da şahitlik eder. Bu, kalb gözü açık olmayan ve Hak yolunda çaba harcayan her kabiliyetli ve ergin müslümanda bulunur. İnsan, hâlini biraz düşünür ve kendini hesaba çekerse; vicdanı ona "Bugün hâlin iyidir", ya da "Bugün kusurun vardır, hâlin iyi değildir" der. Bu da bir tür keşiftir. Hattâ; kalb gözüyle açıkça görmekten bâzan daha iyi ve güvenli olur. Çünkü; kalb gözü açık olanlarda varlık ve benlik bulunur. Kendisini başkasından üstün ve ayrıcalıklı tutar ki; bu hem büyük bir belâdır, hem de yükseliş ve ilerlemeye engeldir. Kesin olarak güveniniz ki; böyle bozuk ve kirli bir zamanda bir Tevhîd zikri, düşünülemeyecek kadar ecir ve sevabı, yükseliş ve ilerlemeyi gerektirmekte, Allah ve Rasûlü'nün sevgi ve hoşnutluğuna vesîle olmaktadır... İşimize ihlâsla devam edelim, Allah'ın lütuf ve yardımıyla mümkün olan her şeye aday olduğumuzu bilelim...

Bu sözlerin delîli:
(Men temesseke bisünneti inde fesadı ümmeti felehû ecru şehidin ev ecru mieti şehîdin) "Kim ümmetimin fesadı zamanında sünnetime yapışırsa, onun için şehîd ecri vardır; yahut yüz şehîd ecri vardır" hadîs-i şerîfi ile (Fezkürûnîezkürküm) "Beni zikredin ki. ben de sizi zikredeyim" (4) ve (Vezkürullâhe kesîran leaLLekum tüfiihûn) "Allah'ı çok zikredin ki, dünyâ ve âhirette umduğunuza ve kurtuluşa eresiniz" (5) âyet-i kerîmeleridir.

(l) Tevbe Sûresi: 119
(2) Kendi varlığından geçmesi
(3) Necm Sûresi: 39
(4) Bakara Sûresi: 152
(5) Cumua Sûresi: 10

M. İhsan Oğuz, Mektuplar, 2. Cild, s.195-198.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye