Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Rabbani Bilgilenme : Yakîn Mertebeleri
MesajGönderilme zamanı: 22.12.09, 09:59 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 27.12.08, 17:20
Mesajlar: 565
14. Bölüm: Peygamberimizin Ayrıcalığı:

Diğer peygamberler arasında son peygamber olan Efendimiz (a.s) zâtî tecellîye kavuşmakla ayrıcalıklıdır. Bütün kemâlâtın üstünde olan bu nimet O'na mahsustur. Ona tâbî olanların büyükleri için de bu özel makâmdan bir nasip ve hisse vardır.

Bu sözü duyan kişi şöyle demesin: “Bu durumda, bu ümmetin büyük velîlerinin diğer peygamberlerden daha üstün olması lâzım gelir. Oysa bu anlayış Ehl-i Sünnet ve Cemâat îtikâdına aykırıdır. Allah hepsinden râzı olsun.
Bu zâtî tecellî cüz’î ve küçük bir fazîlet değildir ki bu ümmetin velîlerinin diğer peygamberlerden üstünlüğü şüphesi zâil olsun, aksine büyük bir fazîlettir. İnsanların üstünlüğü Allah Teâlâ’ya yakınlıklarına göredir. Bütün üstünlükler ise bunun altında kalır”.

Böyle diyen kişiye cevâben derim ki: Bu ümmetin büyük velîlerinin o makâmdan nasîbi olması, diğer peygamberlerden üstün olmalarını gerektirmez. Üstünlük, makâma ulaşmaya bağlıdır. Ümmetlerin en hayırlısı olan bu ümmetin büyüklerinin yükselişinin son noktası, peygamberlerin ayaklarının altına kadardır.

Peygamberlerden sonra bütün insanların en üstünü olan Ebû Bekr Sıddîk’ın (r.a) yükselişinin son noktası, bütün peygamberlerin altında olan bir peygamberin ayakları altındadır.

Bu konuda söylenecek son söz şudur: Bu ümmetin içinde Hz. Peygamber’e tâbi olan büyük zâtlar için peygamberlerine (a.s) mahsûs olan üstün üstü makâmının kemâlâtı altındaki makâmdan tam nasip vardır. Hizmetçi nerede olursa olsun, efendinin artığı olan yiyecek ona ulaşır. Uzakta olan hizmetçi efendisinin sırtından bedâva geçinme yoluyla öyle nimetlere ulaşır ki, hizmet şerefi olmadan efendiye yakın olanlara bile nasip olmaz.

Şiir:
O, kâfilededir, bilirim ama ulaşamam,
Uzaktan çıngırak sesinin bana ulaşması yeter.

Şunu da bilmek gerekir ki, bazen mürîdler şeyhlerinin makâmına ulaştıklarını, onlarla aynı seviyeye geldiklerini zannederler. İşin aslı anlatılan şekildedir. Aynı seviyeye gelmek, şeyhlerin makâmlarına (tam olarak) “ulaşmakla” olur. Yoksa o makâmların (kendiliğinden) “hâsıl olması” ile değil. Çünkü makâmın hâsıl olması, tufeylî yolla (bedâvadan ve çalışmadan) elde edilmesidir. Buradan mürîdin, şeyhinin makâmına ulaşıp onunla eşit olamayacağı anlamı da çıkmamalıdır. Çünkü durum öyle değildir. Eşitlik câizdir, hattâ vâkidir. Fakat o makâma ulaşmak ile o makâmın hâsıl olması arasındaki fark çok incedir. Her mürîd bu şansa ulaşamaz. Bu farkı anlayabilmek için doğru bir keşif ve açık bir ilhâm gereklidir.

Doğruyu ilhâm eden Allah Teâlâ’dır.

Selâm, hidâyete tâbi olanlara.

***

MEBDE’ VE ME‘ÂD (RABBÂNÎ İLHAMLAR)

İMÂM-I RABBÂNÎ

Doç Dr. Necdet TOSUN

SUFİ Kitap


En son rabbani tarafından 15.01.10, 10:59 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanma
MesajGönderilme zamanı: 31.12.09, 10:21 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 27.12.08, 17:20
Mesajlar: 565
44. Bölüm: İrâdenin Fânî Olması:

Eğer Hakk’ı arayan tâlibin gönül sahası Allah’ın lütfu ile bütün arzu ve dileklerden uzaklaşır ve orada Hak Teâlâ’dan başka istek kalmazsa, o esnâda yaratılmasının gâyesi ortaya çıkar, kulluğun hakîkati yerine gelir.

Bundan sonra o kişiyi eksik insanları terbiye için geri (dünyaya) döndürmek isterlerse, Allah katından ona bir irâde ve ihtiyâr hediye ederler. Böylece o kişi izin verilmiş bir kul gibi, sözlü ve fiilî işlerinde tercih sâhibi ve izinli olur.

Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanma makâmı olan bu mertebede irâde sâhibi kişi ne isterse, diğer insanlar için isteyecek, diğer insanların iyiliğini ve menfaatini düşünecek, kendi menfaatini değil. Nitekim Allah Teâlâ’nın irâdesinin durumu da böyledir.

Hattâ “en yüksek örnekler (sıfatlar) Allah’a âittir” (en-Nahl, 16/60).

Bu irâde sâhibi kişinin her ne isterse meydana gelmesi de gerekmez, hattâ câiz değildir. Çünkü bu şirktir ve kulluk bunu kaldırmaz.

Cenâb-ı Hak Habîbi’ne (a.s) şöyle buyurur: “Sen istediğin (irâde ettiğin) kişiyi hidâyete ulaştıramazsın, fakat Allah dilediğini doğru yola iletir” (el-Kasas, 28/56). Mâdem ki insanların efendisinin (a.s) irâde ve dilemesi durduruluyor, o hâlde diğer insanların ne gücü olabilir? Aynı şekilde bu irâde sâhibi kişinin bütün isteklerinin Hakk’ın rızâsına uygun olması da lâzım değildir.

Böyle olsaydı Peygamber Efendimiz’in (a.s) bazı iş ve sözleri hakkında Cenâb-ı Hak’tan îtirâz gelmezdi. Ancak âyetlerde (itiraz gelmiş ve) şöyle buyurulmuştur:
“Bir peygamber için uygun değildir ki ...” (Âl-i İmrân, 3/161; el-Enfâl, 8/67; et-Tevbe, 9/113).
Ve yine Peygamber için afv kelimesini kullanmak uygun olmazdı, (oysa Peygamber için afvın bir anlamı vardır) nitekim Allah Teâlâ: “Allah seni afvetti” (et-Tevbe, 9/43) buyurmuştur ve afv kusurlar için düşünülebilir, o hâlde Hak Teâlâ’nın dilediği her şey O’nun râzı olduğu şeyler değildir, küfür (Allah’ı inkâr) ve günah işlemek gibi.

***

MEBDE’ VE ME‘ÂD (RABBÂNÎ İLHAMLAR)

İMÂM-I RABBÂNÎ

Doç Dr. Necdet TOSUN

SUFİ Kitap


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Rabbani Bilgilenme : Yakîn Mertebeleri
MesajGönderilme zamanı: 15.01.10, 10:59 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 27.12.08, 17:20
Mesajlar: 565
12. Bölüm: Allah’ın Zâtı Hakkındaki Bilginin Üç Mertebesi:

Zât hakkında ilme’l-yakîn bilgi, O’nun zâtına delâlet eden işâretleri izlemek ve müşâhede etmekten ibârettir. Çünkü zâtı müşâhede, kendisine tecellî gelen kişinin nefsinden başka bir şeyde olmaz (o kişi Allah’ kendi içinde müşâhede eder). Kendi dışında gördükleri ise hepsi tesirler ve delâletlerdir. Çünkü taayyünât, Allah’ın zâtına delâlet eder. O hâlde kendisine tecellî gelen kişinin sûreti hâricinde, sûretlerde ve nurlarda olan tecellîler ilme’l-yakîne dâhildir. Görülen her sûret, ortaya çıkan her nur, renkli veya renksiz nur bu konuda eşittir (ilme’l-yakîn mertebesindedir).

Mevlânâ Abdurrahmân Câmî (k.s) Leme‘ât şerhinde bunu açıklamak için şöyle buyururlar:

Beyit:
Ey Dost! Seni her yerde arıyordum,
Her ân senin haberini ondan bundan soruyordum.

Bu beyit âfâkî müşâhedeye işârettir ki ilme’l-yakîni ifâde eder. Bu âfâkî müşâhede (Allah’ dışarıda arama ve alâmetlerde izleme hâli) maksûd olan Allah’tan bir haber vermediğine göre, ayrıca tesir ve alâmetleri hâricinde O’nun huzûrunda olma bilincini bahşetmediğine göre, -nitekim sıcaklığın haberi ateşin yanında olmayı ifâde etmez, sâdece delil ve alâmetlerle bilinir- bu kişi ilme’l-yakîn (aklen bilme) dâiresinden yükselemez, ayne’l-yakîne (bizzat görerek bilme mertebesine) ulaşamaz.

Kutbü’l-aktâb Nâsıruddîn Hâce Ubeydullah (Ahrâr k.s) buyurmuşlardır ki: “Seyr (mânevî yolculuk) iki türlüdür: Seyr-i müstatîl (düz yolculuk) ve seyr-i müstedîr (dâiresel yolculuk). Seyr-i müstatîl uzaklık içinde uzaklıktır. Seyr-i müstedîr ise yakınlık içinde yakınlıktır.Seyr-i müstatîl, sâlikin maksûd olan Allah’ı kendi dâiresinin hâricinde aramasıdır (seyr-i âfâkî). Seyr-i müstedîr ise kendi gönlü etrâfında dolaşması ve maksûdu orada aramasıdır (seyr-i enfüsî)”.

Ayne’l-yakîn, kulun, taayyün perdesinin kalkmasından sonra Hak Teâlâ’yı müşâhede etmesidir. Bu müşâhede, bu yüce tâifeye (sûfîlere) göre idrâk-i basît (sâde algılama) diye ifâde edilir. Bu idrâk, sıradan insanlarda da olur ancak aradaki fark şudur: Seçkin insanlar Allah’ın varlığı hâricindeki şeyleri görmezler. Diğer insanlar ise bunun tersidir. Bu idrâk, bilmeye aykırıdır, burası hayret (şaşırma ve algılayamama) makâmıdır. İlim bu müşâhedeye aykırı olduğu gibi, ayn (ayne’l-yakîn, görme) de bu ilme perdedir.

Nitekim Şeyh-i Ekber (İbnü’l-Arabî) Kitâbü’l-Hucub’da şöyle demiştir: “İlme’l-yakîn, ayne’l-yakînin perdesidir. Ayne’l-yakîn de ilme’l-yakînin perdesidir”. Bir başka yerde de şöyle buyuruyor: “Allah’ı hakkıyla tanıyan kişinin alâmeti, gönlünden haberdâr olması ve kendisinde ilim bulamamasıdır. Bu, ötesinde başka mârifetin bulunmadığı kâmil bir mârifettir (Allah’ı tanımadır)”.

Hakka’l-yakîn, Allah Teâlâ’yı O’nunla görmek ve sâlikin Allah’ı kendi özü ve hakîkati olarak bulmasıdır.

Bu, bekâ billâh mertebesinde oluşur. Çünkü hakîkî fenâdan sonra sâlike Allah tarafından vücûd-i mevhûb-i Hakkânî (Allah vergisi bir varlık) bahşederler. Sekr ve kendinden geçme hâlinden sahv ve ayıklığa gelmeyi nasip ederler. Orada ilim ve ayn (bilme ve görme) birbirinin perdesi olmaz. Sâlik görürken bilir, bilirken de görür. Hakk’ın aynısı olarak bildikleri bu taayyün, bu mertebede kevnî taayyün (kâinâta âit beliriş) değildir. Çünkü bu mertebede ondan bir eser kalmamıştır. O taayyün Hakkânî’dir, Hakk’a âit bir beliriştir ve büyük zâtlar tarafından “Vücûd-i mevhûb-i Hakkânî” diye ifâde edilmiştir. Nitekim bu anlatıldı.

Sûrî tecellîlere mazhar olanlar (dünyevî sûretlerde ve eşyâda Allah’ı görenler) kendi taayyün ve sûretlerini Hak Teâlâ olarak bilirler, öyle zannederler. Bunlar, kendilerine fenânın gelmediği kevnî taayyünler yani dünyevî belirişlerdir. Bu fark, tasavvuf yolunda henüz ortalarda bulunan sâliklere gizli kaldığı için onlar hakka’l-yakîn mertebesinde de bu kevnî taayyünleri Hak Teâlâ olarak hayâl etmişlerdir. Onların bu yanlış anlaması, büyük zâtlar tarafından eleştirilmiştir. Yolun ortasında olanlar, hakka’l-yakîn mertebesinin kendilerine daha ilk adımda yani keşfü’l-melekût dedikleri tecellî-i sûrîde nasip olduğunu zannetmişlerdir.

***

MA‘ÂRİF-İ LEDÜNNİYYE (ARİFLERİN HALLERİ)

İMÂM-I RABBÂNÎ

Doç Dr. Necdet TOSUN

SUFİ Kitap


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye