Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: “İslâm çirkini güzel yapar, güzeli daha da güzelleştirir.”
MesajGönderilme zamanı: 01.05.09, 08:10 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 19.12.08, 03:06
Mesajlar: 29
Derd-i aşk ile mahzûn gönüllere,
Canı, cânân istese, aşık gerek candan geçe
Geçmeyen candan, gerek didâr-ı cânândan geçe
Aşk derdin isteyen âşık ki, dermân istemez

Ey hoş ol derdin çeken âşık ki, dermandan geçe
“İslâm çirkini güzel yapar, güzeli daha da güzelleştirir.” dilinden düşürmedi, halinden de eksik etmedi bu sözü. Bir münezzeh güzelliğin peşine düşürülmüştü, besbelli.

İslâmı güzellikle anlayan ve güzellikle anlatan bir ortamda dünyaya geldi ve sonra da sanat
denen güzelliğin birkaç dalıyla birden tanıştı; sözün, sesin, süsün ve yazının güzelliklerine daldı.
Bir başka zemin, başka zaman çerçevesinde, Eşsiz Güzelin vaslına ermek hevesinde.
Ali Ulvi Kurucu’nun bir başka güzellikle kabul gören duasıydı. Habibi, onu yanına aldı.
Ve altmış yıl boyunca dizinin dibinden ayırmadı. Bülbül, artık gülünün yanı başında şakıyordu.
Medine-i Münevvere’de mücavir olarak halvet der-encümen bir hayat geçiren,
ilim ve irfan erbabından bir aşık-ı sâdık… 197. Mestmp3 olarak, Acem makamında ney taksimi eşliğinde
“Derdimendim ya Resulallah devâ ol derdime…” nidasıyla bülbülleri mesteden,
Naat-ı Şerifini, kendi seslerinden ikram ederek başlayalım muhabbet demine…

Felekde hasılı insan isen bir canı incitme.
Günahkar olma fahr-i âlem-i zî-şanı incitme..


Madem günahlardan Efendim, müjdecim, peygamberim inciniyor. Hele bir anlat mîrim, insan neden Hak ile arasına bir perde çeker de günah işler?

Günahta zevk vardır, bir unutuş ve gaflet ânı, kime karşı işlendiğine bakılmaksızın günahı küçük görme vardır, oysa hiç Allah’ın hatırını kırmaya değer mi, Resulu Kibriya Hazretlerini incitmeye değer mi!

Bir de yaratıcıyı kendinden uzak görme var m’ola günah anında?
Sana şahdamarından daha yakın Allah; Günah mı dedin, O'ndan uzağa düşmek günah.
Yoksa insanı ve dünyayı yeterince tanımıyor muyuz aziz üstadım?

BİLİN Kİ [ey insanlar,] bu dünya hayatı, sadece bir oyundan, geçici bir eğlence ve güzel bir gösteriden, birbirinizle büyüklük yarışı[na girişmenizden]
ve daha çok servet ve çocuk sahibi olma hırsın[ız]dan ibarettir. [57:20]

Eyvah aldandık...

Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur. Bir rüya gibi geçti.
Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider... Mevlam, "Dünya kuru bir istek, faydasız bir oyuncaktan ibarettir, siz de çocuklarsınız" dedi.
Hak doğru buyurur. Oyuncağı terk etmedikçe çocuksun. Ruh arınmadıkça nasıl temiz olabilirsiniz? Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş
rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz
şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz.
Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Derviş daima orta yerde...

Yerinde duramayan bu nefisle durmak ne mümkün efendim?

Nefsi arındırmak gerek kardeşim, nefsi eğitmenin önemli bir yolu, onun arzu ve isteklerini dizginlemek, kontrol altında tutmak,
tasavvufi ifade ile heva ve hevesi öldürmektir. Agâh ol! bak ne der Hazreti Pirimiz Mevlânâ; Birisi, kızgınlıkla anasını hançerleyerek,
döverek öldürdü. Biri, ona "Huyunun kötülüğü yüzünden ana hakkını gözetmedin. Çirkin herif, ananı neden öldürdün!

Niye söylemiyorsun, o sana ne yaptı ki?" dedi. Adam, "Çok ayıp bir iş işledi, ben de onu öldürdüm. Ayıbını toprak örtsün" diye cevap verdi.
Kınayan "Be adam, ananı öldüreceğine o kişiyi öldürseydin" deyince dedi ki: "Her gün başka birisini mi öldüreyim?

Onu öldürdüm, halkın kanına girmekten kurtuldum; halkın boğazını keseceğime onu boğazladım, bu daha iyi!"
O kötü huylu ana, fesadı her tarafta zâhir olan nefsindir. Her an onun için bir azize kastedip duruyorsun; kendine gel, onu öldür!

Nefs neden öldürülmelidir?

Onun yüzünden bu güzel dünya sana dar geliyor. Onun yüzünden Hak ile de savaşıyorsun, halkla da.
Nefsini öldürürsen özür serdetmeden kurtulursun, ülkede hiç bir düşmanın kalmaz.
Yani aşağılık nefs, insanı Tanrı, tabiat ve halk ile savaşmaya ittiğinden dolayı öldürülmeyi hak etmiştir.

Ya nefs,ego, benlik öldüğünde?

Aşk gelecek, cümle dertler bitecek. Hem zaten aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır.

Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım yoksa dünyevi, semavi ya da cismani?

Ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk'ın hiçbir sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde ya da dışındasındır, hasretinde...

Rabbim irademizi inayetsiz bilgimizi hikmetsiz, vakitleri aşksız bırakmasın inşallah…

Vakt-i şerif, Cuma, ömür ve şahsiyetlerimiz,
ahir ve akibet, zahir ve batınlarımız hayrola,
Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola
Şefaat û nebi cümlemize nasib ola efendim


Ümîd-i bî-nevâyı defter-i uşşâkına kaydet,
Budur senden niyâz-ı kalb-i şeydâ yâ Resûlallah...

Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin
Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da huzur bulasınız efendim


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: “İslâm çirkini güzel yapar, güzeli daha da güzelleştirir.”
MesajGönderilme zamanı: 01.05.09, 22:07 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator

Kayıt: 01.01.09, 18:04
Mesajlar: 145
Konum: http://askinsonhecesi.com
Hafızlara Sanat da Öğretilmelidir
Mehmet Şevket Eygi

Birtakım Müslümanlara bıraksanız, bütün Türkiye’yi hafız yapsalar yine de yeterli bulmazlar.

Doktor dostlarımdan birine, askerliğini bitirmiş, yirmi dört yaşında bir genci getirmişler. Delikanlının asabı çok bozukmuş, anne ve babasına sövüp sayıyor, verip veriştiriyormuş. Sebebi mi? Onu hafız olarak yetiştirmişler, başkaca bir ilim, marifet, hüner, uzmanlık, kültür kazandırmamışlar. Hafız olmuş, askerliğini yapmış, aradan aylar geçmiş, hiçbir iş bulamıyor. Bu yüzden dengesini kaybetmiş, “Ben ne olacağım, ne yapacağım, beni yaktılar?” diye söylenip duruyormuş.Zavallı ilaçla ancak sükûnet buluyormuş.

Hafızlığa kesinlikle karşı değilim, Kur’ân-ı Azimüşşan’ı ezberlemiş olmak ne büyük bir şereftir.

Lâkin hafızlık bir ilim değildir. Ne âlet ilimleri, ne de ‘âlî ilimler içinde hafızlık diye bir ilim vardır. Hafızlık bir şereftir, bir rütbedir, bir unvandır.

Hafız yetiştirilecek çocuklarımıza hıfzın yanında mutlaka ilim, kültür ve sanat öğretilmelidir. Sanat ne demektir? Müsaadenizle konuyu biraz açayım. Ülkemizde, Büyük Millet Meclisi’ndeki bir komisyonun yaptığı araştırmaya göre, iki yüz yetmiş çeşit geleneksel, millî sanat varmış. Bazılarını herkes biliyor:Hat, tezhip, ebru... Bilmediklerimiz veya az bildiklerimiz de var: Sedefçilik, nahhatlık (tahta oymacılığı), el tezgahlarında kumaş dokumak, cam sanatı, sırlı veya sırsız çömlekçilik, elle üretilen kâğıt, hattatlar için âherli kâğıt yapımı, yazmacılık ve daha neler neler...

Cami imamlığından emekli olmuş, muhterem bir dostum var. Bu zat, gençliğinde hat dersleri aldı, büyük üstadlara gidip geldi, sonunda icazetli (diplomalı) bir hattat oldu. Cami hizmetlerinin yanında hat eserleri verdi, bunlardan bir miktar para kazandı, kendine bahçeli bir ev yaptırdı, yabancı ülkelerde eserlerini sergiledi... Ne kadar güzel değil mi?

İmamlara, diğer din görevlilerine verilen maaşlar çok azdır, bunlarla geçinmek çok zordur. Her imamın, her müezzinin, ek olarak bir sanat veya zenaat dalında uzmanlığı olsa hem maddî, hem mânevî faydalar elde edilir.

Sanat insana mutluluk, sevinç, huzur kazandırır.

Yüce İslâm Şeriatı, Kur’ân-ı Kerîm’in para ile okunmasına izin ve cevaz vermiyor. Fazla bilgi edinmek isteyenler, muteber fıkıh kitaplarını okuyabilirler.

Hafız olarak yetiştirilen gence, hafızlığının yanında ilim, irfan, hüner, marifet, sanat, zenaat, bir konuda uzmanlık kazandırılmazsa, hayatını Kur’ân tilâveti ve kıraatiyle kazanmaya çalışacaktır ki, böyle bir şey Şeriat-i Garra-yı Ahmediyyeye uygun olmaz. Bu konu, tartışmaya ve tereddüde yer kalmayacak şekilde açıktır.

Ramazan yaklaşıyor... Bundan senelerce önce cereyan etmiş, hem acıklı, hem gülünç bir vak’ayı dikkatlerinize sunmak istiyorum:

Gözü yaşlı, ihtiyar bir kadıncağız, malum hocalardan birine gitmiş, “Merhum eşim için bir hatim indirtmek istiyorum” demiş. Hocanın gözleri parlamış: “Aman teyzeciğim, sen çok talihliymişsin, ben de yeni bitirmiştim, hazır bir hatim var, hemen duasını yapıp ruhuna postalayalım...” Pazarlık yapılmış, zavallı kadın dişinden tırnağından arttırdığı paraları vermiş ve hatim dualanıp yollanmış...Acaba böyle bir hatimin bir ölüye faydası olur mu? Bu sorunun cevabını vicdanlarımıza soralım.

Evet, hafız kurslarına mutlaka sanat ve zenaat bölümleri eklenmelidir. Hem Kur’ân-ı Kerîm’i hıfz etsin; hem de onun yanında sedefkârlık, ağaç oymacılığı, seramik, çömlek, tespihçilik-takıcılık, el yapımı kâğıt ve bunlara benzer yüzlerce sanat kolundan birinde uzman ve usta olsun. İleride hayatını bu sanat veya zenaatle kazansın ve Yüce Kur’ân’ı parasız pulsuz, rızaenlillah okusun.

Hafızlığın yanında mutlaka, ÖmerNasuhi Bilmen’in “Büyük İslâm İlmihali”, Hacı Mehmet Zihni Efendi’nin, “Nimet-i İslâm”ı derecesinde itikad, fıkıh, ahlâk bilgileri de öğretilmelidir.

Bazen bir yerde cemaatle namaz kılıyorum ve namazı iade etmek zorunda kalıyorum. Birkaç sene önce tam imamın arkasındaydım, secdede ayaklarını kıvırmamış, iki ayağının sadece üstünü yere yapıştırmıştı. Hanefî fıkhında ayaktan maksat, velev çok cüz’î bir parça da olsa, o uzvun tabanını yere değdirmektir.

Bu satırları çekinerek yazıyorum, bazıları yanlış anlıyorlar. Hafızlığa karşı değilim, ancak sadece hafız yetiştirilmesine karşıyım. Müslümanlar bir milyon, beş milyon, on milyon hafız yetiştirseler, sırf hafızlıkla hedeflerine ulaşamazlar. Bizim dinimizin temeli ilimdir, irfandır, marifettir.

Kur’ân-ı Kerîm’de “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyuruluyor.

Elli seneden beri “Ayasofya açılsın” diye feryad u figan kopartıyoruz. Ayasofya sıradan bir mabed değildir. Allah, o binayı Bizanslıların-Hıristiyanların elinden aldı, 1453’te bize verdi. Ne olarak verdi? Emanet olarak verdi. Mülk Allah’ındır, dilediğine verir, dilediğinden alır. Biz Müslümanlar, Ayasofya emanetinin hakkını veremedik ve elimizden alındı.

Ayasofya tekrar cami olsun, diyoruz. Bu isteğimiz sadece sözde kalıyor. Gerekli şartlara ve sebeplere tevessül etmiyoruz.

Ayasofya’nın tekrar cami olması için neler yapmalıyız? Hatırıma gelen birkaç maddeyi sıralayayım:

1. Ayasofya’nın mihrabında namaz kıldıracak, minberinde hutbe okuyacak, kürsüsünde vaaz u nasihat edecek yüksek hocalar yetiştirmemiz gerekir. Bu hocalar şu lisanları bilecektir:Bu lisanla ilmî kitap yazacak kadar Arapça, yüksek derecede Grekçe; yüksek seviyede Osmanlıca, eser yazacak kadar güçlü İngilizce. Bunların yanında iki, üç lisan daha...Osmanlılar zamanında Ayasofya’da büyük hocalar, kâmil mürşidler vaaz eder, ders verirmiş. Meselâ, Manastırlı İsmail Hakkı Efendi... Şimdi böyle hocalar var mı?

2. Hıristiyanlık âlemi, Ayasofya konusunda ilim ve sanat araştırmaları için milyonlarca dolar harcıyor. Biz Müslümanlar ne yapıyoruz? Bugünkü kafayla sittîn (altmış) sene “Ayasofya açılsın!” diye bağırsak, ağlasak ne olacak?

3. Geçenlerde bir seramik-çini sergisini gezmek için Ayasofya’ya gitmiştim, kendi kendime düşündüm: “Bu binayı tekrar Müslümanlara verseler, bizimkiler ne yapacak? Elektrikli matkaplarla o canım mozaikleri, renkli mermerleri paldır küldür delecekler ve korkunç-iğrenç hoparlörler takacaklar... Ayasofya’nın giriş kısmının zemininde 1500 senelik mermerler var. Yer yer çatlamış, aşınmış...İster misiniz bazı akl-ı evveller bunları söktürüp yerlerine adi Marmara adası mermerleri koymaya kalksınlar. Yaparlar mı yaparlar...”

4. Ayasofya hakkında Profesör Doktor Ahmed Akgündüz, Doçent Doktor Said Öztürk, Yaşar Baş Beyler 894 sayfalık büyük boy nefis bir kitap çıkarttılar.İsmi: “ÜÇ DEVİRDE BİR MABED AYASOFYA”. Müellifleri ve “Osmanlı Araştırmaları Vakfı”nı bu büyük hizmet dolayısıyla tebrik ediyorum. Bu anıt eserde bendenizi de taltif etmişler, 29 Mayıs 1970’de sahibi bulunduğum BUGÜN gazetesinin ilave olarak verdiği “Fatih ve Ayasofya” ekini de aynen faksimile olarak basmışlar. İleride Ayasofya hakkındaki bu önemli kitabı okuyucularıma tanıtacağım. Maddî imkânı olan her Müslüman, her vatansever Türkiyelinin bu kitaptan bir tane edinmesi gerekir. (İsteme adresi: Osmanlı Araştırmaları Vakfı, Zeynep Sultan Camii Sokağı, No: 29 Eminönü/İst.Tel: (0212) 513 40 33) Müslümanların Ayasofya hakkında, bunun gibi daha nice abide eserler yayınlaması gerekir.

Ayasofya emaneti elimizden alınmış, henüz Hıristiyanlara verilmemiş.Biz bu kafada gidersek, İstanbul da elimizden gider.Çelik Gülersoy, ölümünden birkaç yıl önce bir gazeteci hanımın “İstanbul için niçin bu kadar çırpınıyor, çabalıyor, çalışıyorsunuz?..” sorusuna şu cevabı vermiş: “İstanbul’u elimizden alacaklar...Bari biz Türklerden de eserler kalsın istiyorum” demiş.

Emanetlere ne kadar hıyanet ettiğimizi anlamak mı istiyorsunuz?
Gidin İstanbul’daki Zeyrek Camii’nde (eski Pantakrator kilisesi) bir vakit namaz kılınız. O güzelim mabed tam bir virane... Yürekler acısı... Yüz kızartıcı, utanç verici bir ihmal...Burnu büyük, beyinsiz birtakım İslâmcılar cart curt ediyorlar, deccalî lüks otomobillerle caka satıyorlar ama Allah’ın Bizans’tan alıp bize verdiği o mabedi perişan vaziyette bırakıyorlar. Diyanet niçin ilgilenmiyor? Vakıflar niçin ilgilenmiyor? Van Gölü’ndeki Akdamar kilisesini restore etmek için gece gündüz çalışan Kültür Bakanlığımız niçin ilgilenmiyor?..

17.08.2005


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye