Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: SÖZÜN DOĞDUĞU YERİ ARADI: İSMAİL GÜNEŞ
MesajGönderilme zamanı: 13.11.11, 22:26 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 17.01.09, 20:24
Mesajlar: 55
SÖZÜN DOĞDUĞU YERİ ARADI: İSMAİL GÜNEŞ

Suavi K. Yazgıç

suaviy@yahoo.com

11 Kasım 2011

2011’de duymaktan en çok rahatsız olduğu cümlelerden biri “sözün bittiği yer”di. Bir yönüyle çaresizliğe mahkûm eden diğer yönüyle de şiddeti normalleştiren bağlamda “klişeleşecek” kadar fazla duydum bu ifadeyi. Olmadık yerlerde karşıma çıktı. Sözün bittiği yer, siyasetin, diyaloğun, bir arada yaşama kültürünün bittiği yerdi adeta. Sanata, siyasete gerek kalmamıştı. Çünkü söz bitiyordu artık… Yönetmen İsmail Güneş bu sene son halkasına imza attığı üçlemesi “Gülün Bittiği Yer”, “Sözün Bittiği Yer” ve “Ateşin Düştüğü Yer” ile yeniden konuşmanın, ateşin düştüğü yer ile hemderd olmayı sanatla ifade etmenin imkânlarını araştırıyor. Bu noktada İsmail Güneş’in Ali Murat Güven’in “öfkeli muhalif” tanımını değerlendirirken öfkeli olduğu şeylere dikkatinizi çekmek isterim. “Evet öfkeliyim. Sadece filmlerimde değil, hayatımda da öfkeli bir adamım. Yani düzensizliğe, kaosa öfkem var ve bu âlemin nizamını bozanlara öfkem var. Bush'a öfkem var, Saddam'a öfkem var, bu dünyayı yaşanılmaz kılanlara öfkem var. Silah üretenlere, çocukları öldürenlere, çocukları iğfal edenlere, çocuk pornosu yapanlara, onları öldüresiye iğfal edenlere... O iğfallerin ve o ölümlerin kayıtlarını seyretmek için para verenlere. Bizatihi onu gidip birilerinden isteyenlere inanılmaz öfkem var. O açıdan öfkeliyim. Öfkeli olmak gurur verici bir şey.”

Esasen İsmail Güneş “sözün bittiği yeri” tecrübe etmek zorunda kalmıştır. '1945 yılında Sovyetlerden Türkiye'ye iltica eden ve sınırda iade edilirken kurşuna dizilen 417 Türk'ün aziz hatırasına ithaf edilen ve başrollerinde Cüneyt Arkın ve Oya Aydoğan'ın oynadığı “Güneş Ne Zaman Doğacak?” adlı filmin yönetmen asistanlığını yapar İsmail Güneş. Filmin gösterildiği Çiçek Sineması, 20.00 seansında bombalı saldırıya uğramasıyla başlayan olaylar Maraş Katliamı’na kadar uzanır.

Katliamdan yıllar sonra Güneş olayları şu sözlerle değerlendirir: “O zamanki Sovyetler Birliği bu filmi oynatmamak için elinden geleni yapmıştır Sonunda Maraş'ı birbirine katmıştır Alevi-Sünni çatışmasıydı, sağdı soldu demeye gerek yok Sovyetlerin sinema filmine tahammül edememesidir tüm bunlar Çünkü her tür film gösterilmiştir bizde Bu olaylardan sonra iş çığırından çıktı zaten Sürü filmine bomba attılar Karşılıklı saldırılar başladı Sinemalara bomba atma modası başlamış oldu "

İLK RESİM İLK FİLM

10 Haziran 1961’de Samsun’da doğdu İsmail Güneş. İlkokul yıllarında resme olan ilgisi öğretmenlerince fark edilir. İsmail Güneş kendisiyle yapılan bir söyleşide ilk resmini şöyle anlatır: “İlk kez resim yapmam istendiğinde ikinci sınıfın orta zamanlarıydı. 'Araba üstünde yük' de konu. Ve o resmi yaptığımda öğretmen bana dedi ki; 'lisede abin var mı?' Ondan sonra, o ilkokulu bitirene kadar, öğretmenler günü, ilkyardım günü, bilmem ne günü, bütün o günlerin resimleri tarafımdan yapılmıştır.” Altı yaşındayken Samsun Halk Eğitim Merkezi’nin köyünde gerçekleştirdiği gösterimlerde hayatında ilk kez film seyreder Güneş. Beyazperde olarak ise Güneş’in okuduğu ilkokulun dış duvarlarının kullanıldığı bu gösterimlerde o tarihlerde köyde henüz elektrik bulunmadığı için de Halk Eğitim Merkezi’nin temin ettiği seyyar jeneratörlerden yararlanılır. Başrollerinde Başrollerinde, dönemin gözde oyuncuları Sadri Alışık ve Zeynep Aksu’nun yer aldığı Reşat Nuri Güntekin’in aynı adlı eserinden uyarlanan Ümit Utku’nun yönettiği “Damga” İsmail Güneş’in hafızasında geniş bir yer tutar. Sinema sevgisi ile harçlıksızlık bir araya gelince Güneş, filmleri seyirci koltuğundan çok ahbap olduğu makinistlerle birlikte seyretmesine sebep olur. Öğretmen Okulunun ilk orta kısmında iyi dereceleri hep resimden alan Güneş, bütün Türkiye'nin Öğretmen Okullarından seçme yetenekli çocukların ortak bir imtihanla seçildiği ve yirmi kişinin seçildiği Çapa Öğretmen Lisesi’ni kazanır. Orada resim dersine giren albay emeklisi öğretmen onu resimden soğutsa da daha sonraki resim öğretmeni Ali Candaş İsmail Güneş için bir şans olur. Bu dönemde yaptığı yedi metreye iki metrelik bir resmi okulun yemek salonuna asılır hatta. İki yıl kadar Güzel Sanatlar’a devam eden İsmail Güneş, Erol Etiler, Ergin İnan, Mustafa Plevneli gibi ressamlardan ders alır. 12 Eylül öncesinin o kanlı kutuplaşmasında sıkı bir dayak meselesinden sonra İsmail Güneş, resim yapma isteğini kaybeder. Resmi bıraktığının ertesi günü, sinemanın içindedir. Birinci ve ikinci sınıfta okuduğu dönemlerde yaz tatillerinde asistanlık yapan Güneş, pek çok Cüneyt Arkın, Kemal Sunal ve Ferdi Tayfur filminin yönetmen koltuğuna oturan Natuk Baytan’ın asistanı olur.

KARANLIK BİR DÖNEMDİ

İsmail Güneş, 1977 yılında, 8 mm’lik amatör kameralardan bir tane edinerek ilk kısa filmini çeker. “Karanlık Bir Dönemdi” adını taşıyan film sansür sebebiyle ancak beş yıl sonra, 1982’de, “İFSAK (İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği) Kısa Film Yarışması”nda seyirci ile buluşur ve “Yazko (Türkiye Yazarlar Kooperatifi) Ödülü”ne lâyık görülür. 1980’li yılların ortalarına kadar da çeşitli dergi ve gazetelerde muhabirlik, editörlük ve yazarlık yapan İsmail Güneş ilk uzun metrajlı filmi için 1986’ya kadar sabreder. “Gün Doğmadan” adlı film ustası Natuk Baytan’a ithaf edilmiştir. Bu film Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan “Başarı Ödülü” ve Türkiye Yazarlar Birliği’nden “Yılın Filmi Ödülü”nü kazanır. Televizyon dramaları, tanıtım ve reklâm filmleri gibi ticarî amaçlı işlerle istediği uzun metrajlı filmler için arayan Güneş, “Biz Doğarken Gülmüşüz” (1987), “Ateş Böceği” (1987) ve “Küçük Sonsuz Yürek”in (1990) ardından 1991’de imza attığı Çizme ile muhalif tavrını daha çok insana duyurur.

BEŞİNCİ BOYUT

Sonraki iki yılı Muhafazakâr televizyon kanalları için yönettiği dinsel içerikli tek bölümlük dramalarla geçen İsmail Güneş, Beşinci Boyut adlı bir filme imza atar. Beşinci Boyut Ali Murat Güven’in değerlendirmesi ile “Metropol kentlerde gitgide eriyip yok olduğunu gözlemlediğimiz insanî ilişkiler (daha doğrusu ilişkisizlikler) üzerine hüzünlü bir modern zaman masalı”dır. 47’nci Uluslararası İtalya-Salerno Film Festivali’nden “En İyi Film” ödülü kazanır. Ayrıca İsmail Güneş bu filmle BİRSAD (Birleşik Sanatçılar Derneği) tarafından “En İyi Yönetmen” ödülüne lâyık görülür.

YER ÜÇLEMESİ

İsmail Güneş ilk kısa metrajlı filminde işlediği çekirdeği uzun metrajlı filmin gereklerine göre yeniden ele alır ve “Gülün Bittiği Yer” doğar. Ancak film, aralarında aktör Aytaç Arman, yapımcı-yönetmen Yılmaz Atadeniz ve müzisyen Ali Kocatepe’nin de bulunduğu 7 kişilik bir denetim kurulu tarafından yasaklanır. Hatta jenerik müziğinin yer aldığı Haluk Levent klibi ambargoya uğrar. Bu yasaklamaya rağmen film 52’nci Uluslararası İtalya-Salerno Film Festivali’nde “Cumhurbaşkanlığı Ödülü”nü, ardından Köln Akdeniz Filmleri Festivali’nde “İnsan Hakları Özel Ödülü” ve Türkiye’de de “Mevlânâ Büyük Ödülü”nü kazanır. Ancak bu film İsmail Güneş’in sükut suikastına uğrayan ne ilk ne de sonuncu filmidir. Tıpkı “The İmam” gibi. Filmle ilgili İsmail Güneş, ESKADER’de şunları söylemişti: ““The İmam, saklanma üzerine çekilmiş bir filmdi. Bütün dinler saklanılarak başlamıştır ve gelmiştir. The İmam da İmam Hatip mezunlarının, mezun oldukları okulu saklaması üzerineydi. Çok tepki çekti. Oysa oradaki vurgu saklanma ihtiyacının nedeni ile ilgiliydi. Vermek istenen mesaj saklanılmaması gerektiğiyle ilgiliydi. Bakıldığında bardağın boş yanı görülüyor. Farklı kesimlerin tabuları var. Ben tabuları bozmaya devam edeceğim. İşlediğim örnekler ve konular toplumdaki bu bakış açısını eleştiren yöndedir.”

Yer üçlemesinin ikinci filmi “Sözün Bittiği Yer”, hakkında çok konuşulan ama gişede başka filmlerle rekabet edemeyen bir film olur. Üçlemenin son filmi “Ateşin Düştüğü Yer”in de bir sükut suikastına uğramadığını maalesef söyleyemeyiz.

İsmail Güneş, “prensip” sahibi bir sanatçının akıbetini haber veriyor bize.
Onun uğradığı sükut suikastlarında bu satırların yazarı da dâhil pek çok kişinin suç ortaklığı var. Böyle bir metin yazarak kendimi bu suç örgütünden sıyıramamış olduğumun da farkındayım.
Yine de tamamen susmaya gönlüm razı olmadı.
Bu satırları bir tövbe kapısının arayışı olarak değerlendirmenizi rica ediyorum.

Yoksa ben bu satırları yazsam da yazmasam da eser ortada. Kıymet ortada…

(Bu yazıyı kaleme alırken Ali Murat Güven’in çalışmalarından çok yararlandım.)

www.suavikemalyazgic.com


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye