Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 5 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: 'Cihad Fıkhı Manifestosu' - 'Fetva' Kültürü
MesajGönderilme zamanı: 04.04.10, 19:47 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
Bir 'cihad fıkhı manifestosu'na ihtiyaç var

04/04/2010

Hakan ALBAYRAK


İşgale karşı savaşta Moskova Metrosu yolcularını havaya uçurmanın nasıl bir yeri olabilir?

O bombalı saldırılarda ölenler işgal askeri değildi.

HAMAS, İslami Cihad yahut Lübnan Hizbullahı, işgal altındaki Filistin topraklarında sıradan İsraillileri hedef alan eylemler gerçekleştirirken, "Burada bir işgalin ve işgale karşı savaşın yaşanmakta olduğunu bile bile dünyanın dört bir yanından gelip Filistinlilerden gasp edilmiş topraklar üzerinde yaşamayı seçen her Yahudi işgalci statüsündedir ve bizim tarafımızdan hedef alınmayı peşinen kabul etmiştir" mantığıyla hareket ediyor; ama Moskova Metrosu'nu kana bulayanlar böyle bir mantığa da sığınamazlar.

İbn-i Teymiye'nin, 'İşgalci Moğollarla savaşabilir miyiz?' diye soran Mardinlilere (bir rivayete göre de Memluk Sultanı'na) 'Tabii ki savaşacaksınız! Kâfir yönetimine boyun eğilir mi?' diye cevap vermiş olması da metro katliamcılarına dayanak teşkil edemez, zira o katliamda ölenler yönetici değildi.

İbn-i Teymiye deyince...

Londra merkezli bir düşünce kuruluşunun Mardin Üniversitesi'nde düzenlediği "Barış Diyarı Mardin" konulu konferansta, İbn-i Teymiye'nin 1302'de verdiği cihad fetvasının El Kaide gibi gruplar tarafından masum insanlara yönelik saldırılara dayanak olarak kullanıldığı ileri sürüldü, ama aslına bakarsanız El Kaide ve benzeri meşrepteki grupların İbn-i Teymiye'yi taktıkları falan yok.

Zaten fıkhı umursadıkları da yok.

El Kaide'ci Zerkavi Irak'ta çoluk-çocuk demeden Şiileri bombalarken (aynı şekilde "Bedir Tugayları" da çoluk-çocuk demeden Sünnileri bombalarken) fıkha göre değil kafasına göre hareket ediyordu.

New York'taki İkiz Kuleler'e düzenlenen saldırıları tasvip ettiğini açıklarken, 'Masum insanlar öldü diyorlar ama İslam dünyasını kana bulayan zalim bir devlete vergi vererek cinayetlere ortak olanlar masum değildir' gibi şeyler söylemekle yetinen Üsame Bin Ladin de fıkha göre değil kafasına göre konuşuyordu (O günlerde "Bu mantıkla hareket ederseniz, bir İslam ülkesi aleyhinde zulüm mahiyetinde karar alan BM Güvenlik Konseyi'ne Uganda'nın da üye olduğu gerekçesiyle, Uganda devletine vergi ödeyen sıradan bir Ugandalıyı gönül rahatlığıyla öldürebilirsiniz" gibi şeyler söylemiş ve "Sayın Ladin, sizin Amerika'daki akrabalarınız da vergi veriyor, onları da öldürecek misiniz?" diye sormuştum. Hâlâ cevap bekliyorum.)

Moskova Metrosu'na dönecek olursak...

Çeçen direniş lideri Dokka Umarov, saldırıları üstlendi.

Emri bizzat kendisinin verdiğini açıkladı.

Gerekçesi özetle şöyle: 'Onlar bizim sivillerimizi katlettiler, biz de onların sivillerini katlettik.'

Çok acayip bir cihad anlayışı...

Ama Dokka Umarov, 'Eylemin meşruiyetini sorgulayanlara sadece gülerim' diyor.

Yazık.

* * *

"Ayrım gözetmeden adam öldürme"nin kınandığı Mardin konferansının, o yönüyle hakka-hukuka işaret etse de, işgallere karşı direniş hakkı vurgulanmadığı için şüpheyle karşılanarak "Ilımlı İslam" operasyonunun bir parçası gibi görülmesi kaçınılmazdı.

Cihadda sivillerin hukuku konusunda daha hakkaniyetli bir konferansa ihtiyaç var.

Yusuf el-Karadavi, Muhammed Fadlullah gibi İslam âlimleri müsait bir yerde –mesela Beyrut'ta- toplanıp, bir hak ve hatta vazife olan zulme karşı cihadın çerçevesini çizseler...

Hamas yahut Hizbullah'ın İsrail'e füze atmasından Moskova Metrosu saldırılarına kadar belli başlı birçok hadise hakkında 'spesifik' değerlendirmeler de yaparak cihad fıkhının sınırlarını net bir şekilde ortaya koysalar...

Kimin nerede nasıl doğru hareket ettiğini, kimin nerede nasıl yanlış hareket ettiğini bir güzel izah etseler...

Cihad konusundaki kafa karışıklığımızı giderecek sarih bir referans metni hazırlasalar...

Dört başı mamur bir cihad fıkhı manifestosu yayınlasalar...

Ne güzel olur.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Bir 'cihad fıkhı manifestosu'na ihtiyaç var
MesajGönderilme zamanı: 05.04.10, 08:53 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
Batı'nın İbn Teymiyye Yanılgısı

Ahmet KURUCAN
a.kurucan@zaman.com.tr

03 Nisan 2010


Merkezi İngiltere'de bulunan İslamî düşünce kuruluşu Küresel Yenilik ve Rehberlik Merkezi (The Global Centre for Renewal and Guidance-GCRG) ve Canopus Danışmanlık tarafından Mardin'de bir konferans organize edildi. Konferansın konusu İbni Teymiyye tarafından Mardinli Müslümanlara verilen Moğol istilasına karşı direnme fetvası. Fetva El-Kaide tarafından terörist faaliyetlere meşruiyet kaynağı olarak kullanılıyor. Katılımcılar, İslam dünyasının çeşitli ülkelerinden alimler.

Haberin amentüsü sayılan 5N 1K kuralları etrafında yukarıda dile getirdiğimiz hadisede cevap bekleyen şey, 'Neden?' sorusudur. Neden Mardin? Anlaşılabilir bir gerekçesi var. Neden organizatörler, merkezi İngiltere olan iki kurum? Spekülasyona açık bir alan. Neden İbni Teymiyye ve gazetelerin dilini ödünç alarak diyelim, "fetvası"? İzaha muhtaç bir saha.

Basın-yayında alaycı veya sahici üsluplarla kaleme alınan haber ve yorumlara ve bunlar tarafından yapılan değerlendirmelere baktığımda, konu ile alakalı -uzmanları elbette hariç- birçok kişinin meselenin aslına vukufiyetsizlik dolayısıyla yanıldıklarını gördüm. Halbuki böylesi bir meselede yorum yapabilmek için, hatta mücerred manada haber yazmak için, İbni Teymiyye, genel özellikleri, yaşadığı dönem ve üzerinden tam 600 yıl geçen ve hakkında konferans tertip edilen fetvası hakkında ansiklopedik seviyede olsun, malumata sahip olmak gerekli.

Bu yazıda bahsettiğimiz açığı gidermek adına kısaca malumat verecek, ardından konferansla alakalı değerlendirmelere küçük bir katkıda bulunacağım.

1263 yılında Urfa/Harran'da doğan İbni Teymiyye, Çin'den başlayıp İslam dünyasının içlerine kadar gelen, Abbasi ve Harzemşah devletlerini ortadan kaldıran, Selçuklular'ı tehdit eden meşhur Moğol istilası döneminde yaşar. O dönemde Kafkasya, İran, Irak gibi İslam toprakları da İlhanlılar'ın eline geçmiştir. Böyle çalkantılı bir devrede yaşayan İbni Teymiyye'nin konumuzla direkt veya dolaylı olarak alakadar eden yönüyle üç ana özelliği nazara verilebilir.

Bir; daha sonraları Vahhabi düşüncesine de kaynaklık yapacak tevhid-şirk eksenli düşünceleri ve halk tarafından uygulanan bazı bid'atlara karşı sert muhalefeti. İbni Teymiyye bu sahada Efendimiz (sas) dönemi saf ve sade İslami hayata dönülmesi gerektiğini söyler ve bid'atlara karşı adeta savaş ilan eder.

İki; Moğol istilası karşısındaki duruşu. İbni Teymiyye, Moğolların İslam topraklarını istila ve işgaline karşı savaşılması gerektiğini net bir sesle dile getiren bir alimdir. Aslında bazı örgütlerin terörist faaliyetlerine meşruiyet kazandırmak için kullandıkları ve belki de bu sebeple Batılıların 'cihad fetvası' diye adlandırıp gözlerinde çok büyüttükleri bu görüş ve duruş, dün ve bugün hemen her Müslüman'ın bildiği ve böylesi durumlarda vazife kabul ettikleri bir yükümlülüktür. Çünkü söz konusu olan vatanın işgalidir. İşgal karşısında vatanı savunmak ise, hem dinî hem de millî bir vecibe ve vazifedir. Hakkında onlarca-yüzlerce ayet ve hadisin bulunabileceği, İbni Teymiyye'ye gelinceye kadar başta mezhep imamları olmak üzere binlerce İslam ulemasının kanaat, görüş, fetva, içtihad, adına ne derseniz deyin, beyanlarının olduğu çok açık bir mevzudur bu. İbni Teymiyye'nin burada yaptığı sadece Müslümanlara vatanlarını işgalci güçlere karşı müdafaa görevlerini yeniden hatırlatma ve halkı bu istikamette teşvikten ibarettir. Zaten tarihî kayıtlara göre İbni Teymiyye, Moğollara karşı yapılan savaşlara bizzat kendisi de katılmış, savaşın Ramazan ayına denk geldiği günlerde Ramazan orucunun bozulabileceği fetvasını verip, kendi orucunu bozmuş ve ordu safları arasında dolaşmıştır.

Bu çerçevede mutlaka zikri gereken ve ona farklılık kazandıran şey, vatanı müdafaa uğrunda savaşılması için verdiği fetva değil, işgalci güçlerle işbirliği yapıp İslam karşıtı tavır ve tutum içine giren Müslümanlarla da savaşılması gerektiğini ifade etmesidir. Nitekim İbni Teymiyye Moğollarla işbirliği yapan bazı Müslüman Tatarlara karşı savaşılabileceğini söylemiştir.

Üç; İbni Teymiyye küfrün savaş sebebi olmadığını kabulleniyordu. Bu önemli konunun yeri burası değil.

İbni Teymiyye ve fetvası özelinde bu genel bilgilerden sonra gelelim mevcut manzaraya. Batı dünyası yukarıda kısaca aktarmaya çalıştığımız düşüncelerinden dolayı İbni Teymiyye'yi İslam'da terör düşüncesinin teorisyenleri arasında gösteriyor ki neresinden bakarsanız bakınız bu yaklaşım, yukarıda izah ettiğimiz gibi tek kelime ile yanlış.

Bununla birlikte şu da inkâr kabul etmez bir gerçek ki El Kaide başta, terör örgütleri yayınladıkları birçok bildiride, terörist eylemlerinin gerekçelerini anlattıkları birçok kitap ve makalede, İbni Teymiyye'nin bahsi geçen görüşlerini terör eylemlerine meşru delil olarak gösteriyor. İhtimal, konferansı düzenleyenler, çift taraflı bu suistimale ve yanlış yorum ve anlamalara son vermek düşüncesiyle hareket etmişler.

İşin aslına bakarsanız akademik seviyede sıradan sayılabilecek bir konferans bu. Bu sıradanlığa rağmen konferansın bu kadar gürültü çıkarmasının nedeni ise hem konunun terör ve cihad gibi Batı'da ve Doğu'da çok müşteri toplayan, isimleri anıldığında radarların iyice açıldığı konu olması, hem de basın-yayına ya da basın-yayının kamuoyuna mal ediş keyfiyetinden kaynaklanmaktadır.

Zaman


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: 'Cihad Fıkhı Manifestosu' - Fetva Kültürü
MesajGönderilme zamanı: 05.04.10, 11:07 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
Fetva Kültürü

Ebubekir Sifil

mail@ebubekirsifil.com

2010-04-05

Milli Gazete


Bu köşede zaman zaman "fetva" meselesi üzerinde duruyoruz. Fetvanın ne olduğu, fetva sormanın ve vermenin mahiyeti, önemi, hassasiyeti... gibi hususlar fetva kültürünün kaybolmaya yüz tuttuğu günümüzde daha bir önemle kavranmak durumunda. Yaptığı işin fetva sormak ve fetva vermek olduğunu bilerek ya da bilmeyerek fetva soranların da verenlerin de sayısının hayli arttığı bir vakıa.

En temel ve teknik meselelerde bile hayli "rahat" cümleler kuran insanların sayısındaki artış -genellikle takdim edildiği gibi- sadece "okuyan, düşün, araştıran" insanların sayısındaki artışı mı gösteriyor, yoksa dindarlığımızdaki bir "gevşeme"nin, hatta "çözülme"nin işareti olarak mı algılanmalı?

Mardin'de yapılan toplantı -ki "ne söylendiği"nden çok "nasıl takdim edildiği" ile hafızalarda kalacağı kesin-, fetva kültürü dediğimiz şeyin önemini bir kere daha ortaya koydu. O toplantıya katılan insanlar fiilen ve doğrudan söylememiş olsa bile, hasıl olan neticeye baktığımızda, elde kalan, "bir fetvanın kaldırılması" oldu.

Katolik dünyada kilise konsilleri toplanır, kararlar alır ve uygular. Bu kararlar dinî açıdan -kilisenin günahsızlığı (!) ve yanılmazlığı (!) dolayısıyla- tartışma dışıdır. Bizim için dikkat çekici olan şu nokta: Her bir konsil, daha önceki konsil-ler-de alınmış kararları onaylayıcı mahiyette karar alabileceği gibi, onu ortadan kaldırıcı mahiyette de karar alabilir.

Mardin toplantısının yaptığı en büyük tahribat bana göre dilimize ve bilincimize "fetva kaldırma" olgusunu yerleştirmesi oldu. Fetva, birilerinin yürürlüğe koyduğu ve başka birilerinin de yürürlükten kaldırdığı bir olgu değil oysa. Konsil kararlarını andıran bu takdim ve algı durumu, fetva bilincinde büyük bir tahribat yaptı gerçekten. En azından dilimize öyle bir kalıp yerleştirmekle yaptı bunu...

Yeni Şafak'tan Hakan Albayrak'ın, Rusya'daki metro eylemi dolayımında ortaya koyduğu tavır hayli ilgi çekici. İki hususta söylediklerini yan yana koyduğumuzda net olarak görülüyor ilginçlik:

"HAMAS, İslami Cihad yahut Lübnan Hizbullahı, işgal altındaki Filistin topraklarında sıradan İsraillileri hedef alan eylemler gerçekleştirirken, "Burada bir işgalin ve işgale karşı savaşın yaşanmakta olduğunu bile bile dünyanın dört bir yanından gelip Filistinlilerden gasp edilmiş topraklar üzerinde yaşamayı seçen her Yahudi işgalci statüsündedir ve bizim tarafımızdan hedef alınmayı peşinen kabul etmiştir" mantığıyla hareket ediyor; ama Moskova Metrosu'nu kana bulayanlar böyle bir mantığa da sığınamazlar."

Böyle diyor Albayrak. Paragrafın ilk kısmını dikkatle okursanız, Hamas ve diğerlerinin mücadele tarzını ifade ederken "tarafsız taraflı bir Batılı gözlemci"nin kaleminden çıkmış gibi bir intiba oluşturduğunu fark edeceksiniz.

Ve asıl önemlisi, ikinci kısım:

"Moskova Metrosu'na dönecek olursak... Çeçen direniş lideri Dokka Umarov, saldırıları üstlendi. Emri bizzat kendisinin verdiğini açıkladı. Gerekçesi özetle şöyle: 'Onlar bizim sivillerimizi katlettiler, biz de onların sivillerini katlettik.' Çok acayip bir cihad anlayışı..."

Karar önceden verilmiş. Son cümle bunu ifade ediyor. Bu "çok acayip bir cihad anlayışı." Sonra da Albayrak, bu "acayip cihad anlayışı"nın ortadan kaldırılmasına yönelik bir fetva istiyor el-Karadâvî ve benzeri isimlerden. Aslında fetvayı kendisi vermiş de, onlardan teyit istiyor.

Oysa Müslüman bilinci, bu meselenin hükmü neyse otoriteler tarafından araştırılıp ortaya konulmasını talep etmeli; bu istikamette şekillenmeli. Moskova metrosundaki eylemleri savunmak ya da kınamak değil mesele. Bu olay da -tıpkı Mardin toplantısı gibi- fetva bilincimizdeki çarpılmayı ortaya koyan bir ayna vazifesi görüyor...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: 'Cihad Fıkhı Manifestosu' - 'Fetva' Kültürü
MesajGönderilme zamanı: 05.04.10, 13:31 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 09:14
Mesajlar: 764
albayrak karadaviye bel bağlamış..çok yazık.!!!

_________________
Ehl-i Bidat-ı Red ve Tahkir Ediyoruz |


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: 'Cihad Fıkhı Manifestosu' - 'Fetva' Kültürü
MesajGönderilme zamanı: 06.04.10, 11:22 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
“Cihad” kavramının içini boşaltma çabalarına dikkat!

Abdullah Yıldız

abdullahyildiz@umran.org

2010-04-06
Vakit


İslâm’ın en temel kavramlarından biri olan “cihad”ın, içi boşaltılarak ortadan kaldırılmaya çalışıldığı ve Müslümanların literatüründen tamamen silinmek istendiği bir süreçten geçiyoruz. Böylece Müslümanlar, modern sömürgeciliğe ve onun fiili istilalarına karşı dirençleri kırılarak uysallaştırılmak isteniyor. “Cihad” terimini “şer kavramlar” listesinin ilk başına alarak “terör”le özdeşleştiren küresel emperyalizm, Müslümanların her türlü direnişini ve en haklı savunma savaşını “İslâmi terör” diye damgalamak suretiyle onları pasifize etmek ve edilgen bireylere ya da uysal kalabalıklara dönüştürmek arzusundadır.

Görüyoruz ki, zaman zaman, “cihad” kavramı tartışmaya açılmakta, sorgulanmakta ve asli anlamından koparılarak farklı mecralara çekilmeye çalışılmaktadır. İslâm’ın tarih sahnesine yeniden dönmesine izin vermek istemeyen egemen şer güçler, Müslümanların “cihad” kelimesini ağızlarına almalarına bile imkân tanımayacak bir psikolojik baskı ortamı oluştururken, İslâm adına konuşan kimi çevreler de, garip bir savunma psikolojisi ile “cihad”ın içini boşaltıp onu sadece nefis tezkiyesine indirgeme gayretindedirler.
27-28 Mart 2010’da Mardin’de toplanan Barış Yurdu Mardin Konferansı, bu gayretkeşliğin son örneği oldu. Cidde merkezli Küresel Yenilik ve Rehberlik Merkezi(GCRG) ve Londra merkezli Canopus Danışmanlık tarafından düzenlenen toplantıya, Artuklu Üniversitesi ev sahipliği yaptı. Konferansın basında takdim ediliş biçimi hayli ilginçti: “Konferans, köktendinci örgütlerin dayanak olarak kullandığı cihat fetvasının yanlış yorumunu düzeltmeyi amaçlıyor. 700 yıl önce dönemin Şeyhülislâmı İbn Teymiye tarafından kenti işgal eden Moğollara karşı verdiği ‘Mardin Fetvası’ olarak bilinen cihat fetvasının modern yorumunu yapmak için bir araya gelen İslâm alimleri, El Kaide başta olmak üzere İslâm dünyasında şiddeti bir araç olarak meşrulaştıran fetvanın kaynağı olan kentte, radikal dinci terörizmin dayanaklarını masaya yatırıyorlar...”

Gazete haberlerinde, özellikle, El Kaide’den Müslüman Kardeşler’e ve hatta Hamas’a kadar pek çok “radikal dinci örgüt”ün bu fetvaya sığınarak kan akıttığı iddia ediliyor. Böylece, İsrail işgaline karşı tarihin en şanlı direnişini gerçekleştiren Hamas ile, bütün İslâm dünyasında ciddi bir İslâmi uyanışa vesile olan Müslüman Kardeşler, bir çırpıda, kan akıtan dinci terör örgütleri olarak takdim ediliveriyor. El-Kaide’ye fatura edilen kimi eylemlerin ardında hangi güçlerin olduğu da bir başka tartışma konusu.

Ama sözkonusu konferans bahanesiyle ve her vesileyle şer odakların, zihinlere kazımak istediği imaj şudur: Radikal dinci terör örgütleri (ki onlara göre, İsrail ve ABD işgaline karşı savaşanlar da ‘teröristler’), eylemlerine dayanak olarak İslâm’ın Cihad emrini ve bu yönde verilen fetvaları alıyorlar. Dolayısıyla, ‘İslâmi terör bizzat İslâm’ın ve Kur’ân’ın kendisinden kaynaklanıyor. Bu sebeple, İslâm’ın reforme edilmesi gerek…

Her türlü İslâmi direnişi “terör” diye damgalayıp cihad’ı terör’le özdeşleştiren egemen şer söylem karşısında kimi Müslüman elitlerin savunmacı bir kompleksle, bu kutlu kavramın içini boşaltma çabasına girdiklerini, bilerek ya da bilmeyerek Müslümanların direnme reflekslerini yok etmeye yönelik pasifist yorumlara da kapı aralandıklarını hayretle görüyoruz. Filistin’de yarım asrı aşan İsrail işgalini ve Afganistan ile Irak’ta on yılı aşan Amerikan işgalini görmezden gelip, bu işgallerle ilgili bir cümlecik bir kınamaya hatta tespite bile yer vermeyip, sözde din adına yapılan terörün kaynaklarına inmek için “bilimsel toplantı” düzenlemek hangi akla hizmettir? Bu zihinsel kırılmaya/sapmaya dikkat çektikten sonra, Kur’ân-ı Kerim’de “Cihâd” kavramının geçtiği ayetlerden hareketle “cihad”ın kapsamı hakkında birkaç tespite yer verelim:
Öncelikle; Kur’ân’da ‘cihad’ kelimesinin geçtiği 31 âyetten 17’sinin savaş bağlamında yer aldığı kesindir.

Sözlükte ‘gayret etmek, bir işi yapabilmek için bütün imkânları kullanmak’ anlamına gelen cihâd terimi; Kur’ân ve hadislerde; Allah yolunda savaşmak anlamını ifade ettiği gibi dini öğrenmeyi, emir ve yasaklarına uymayı, haram ve günahlara karşı nefis ile mücadele etmeyi; İslâm’ın yücelmesi için çalışmayı da içerir.

“Cihâd” kavramı; Mekke döneminde İslâm’ın tebliğ edilmesi ve dinin emir ve yasaklarının yerine getirilmesi anlamında kullanılmış; Medine döneminde ise fiili savaşlara ile “kıtâl/savaş” anlamını da içermeye başlamıştır. Kaynaklarda ‘kıtal’ ile ‘cihad’ genelde iç içe kullanılmıştır. Tevbe Sûresinin 20. âyetinde; “Îman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenlerin dereceleri, Allah katında daha üstündür.” buyrularak Hz. Peygamber ve ashabının savaşları yani fiili cihadları övülür. (Keza, Bakara 2/218; Nisa 4/95-96; Enfâl 8/72, 74; Tevbe 9/41, 44, 81, 86, 88… gibi âyetlerde “cihad” terimi, kıtâl/savaş anlamındadır. İki yerde de ‘Harp’ geçer: Muhammed 47/4; Enfal 8/57.)

Özetle; “Ben rahmet peygamberiyim; ben harp peygamberiyim” buyuran Rasûlüllah’ın (s.) ümmeti olarak, hiçbir bahane ile, İslâm’ın ve Müslümanların izzetini yüceltip korumada en önemli ve en belirleyici kavram olan Cihad emrini şu veya bu yöne çekmeye, içini boşaltmaya ya da ortadan kaldırıp Müslümanları pasif, edilgen, uysal kalabalıklara dönüştürme çabalarına asla ve kat’a müsaade edemeyiz.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 5 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye