Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Rasulullah ve Yahudiler
MesajGönderilme zamanı: 19.01.09, 14:22 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Rasulullah, Müslümanlar ve Yahudiler -ebedi düşmanlık -

Rasulullah ve Yahudiler

Ömer Nasuhi BİLMEN
( Büyük İslam İlmihali )


Beni Kaynuka ile Savaş

Peygamber Efendimiz, Medine'nin "Aliye" denilen bölgesinde oturmakta olan Beni Kaynuka Yahudileri ile sözleşme yapmıştı. Sonra bir müslümanı haksız yere öldürerek verdikleri sözü bozdular islâmiyetin ilerlemesinden telâşa düşmüşlerdi. Müslümanlar arasında gizlice bozgunculuk yapıyorlardı.

Peygamber Efendimiz onların reislerini çağırarak ona şöyle dedi: "Ey Kaynuka Oğulları! Benim gerçek bir peygamber olduğumu biliyorsunuz. Bana iman ediniz ki, Kureyş'in (Bedir'de) uğradığı felâkete uğramayasınız." Onlar da şu cevabı vermişlerdi: "Sen bizi Kureyş gibi savaş bilmez mi sanıyorsun. Biz savaşa hazırız."

Bunun üzerine İslâm ordusu, hicretin ikinci yılında onların çok sağlam olan kalelerini on beş gün kuşattı. Teslime mecbur oldular ve aldıkları izin üzerine yedi yüz kişi oldukları halde Şam tarafına çıkıp gittiler. Kendilerinden alınan ganimet mallarının beşte biri ilk olarak Devlet Hazinesine yatırıldı. Geri kalanı da gaziler arasında bölüşüldü.

Beni Nadir, Hendek ve Beni Kurayza Savaşları

Benî Nadir Yahudileri, Medine'ye iki saat uzakta olan "Zühre" köyünde otururlardı. Müslümanların aleyhinde çalışmamak üzere verdikleri sözü bozmaya başladılar. Uhud savaşından sonra da, fikirlerini büsbütün bozdular. Yayılan uyarmaları dinlemediler. Hicretin dördüncü yılı Rebiülevvel ayında, Hazret-i Peygamber tarafından kaleleri on beş gün kuşatıldı. Aldıkları izin üzerine, bir kısmı Hayber'e, bir kısmı da Şam ve Filistine gittiler.

Hendek savaşına gelince, bu da hicretin beşinci yılında olmuştur. Şöyle ki: Yahudilerin teşvikiyle, Kureyş topluluğu diğer birtakım kabileleri birlikleri içine alarak on bin kişiden fazla bir ordu ile Medine'ye doğru yürüdüler.

Hazret-i Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, ashab-ı kiramla istişarede bulundu. Selman-ı Farisî'nin tavsiyesi üzerine Medine şehrinin düşman gelecek yönüne hendek kazdılar ve savunma durumuna geçtiler. Hendek kazma işinde Peygamberimiz de arkadaşları ile çalışıyordu. O sırada büyük bir kaya çıkmış, çalışmaya engel olmuştu. Durumu Peygamber Efendimize bildirdiler. Hazret-i Peygamber mübarek eline aldığı bir balyozu, "Bismillâh" diyerek kayaya indirdi. Kayanın üçte birini kopardı. Kayadan bir kıvılcım çıkıp Yemen tarafına sıçradı. Peygamber Efendimiz: "Allahu Ekber, bana Yemen'in anahtarları verildi. Şu anda San'anın kapılarını görüyorum," dedi. Sonra "Bismillâh" diyerek bir daha vurdu. Kayanın bir parçası daha koptu. Bu defa da çıkan kıvılcım, Şam tarafına sıçradı. Hazret-i Peygamber: "Allahu Ekber, bana Şam'ın anahtarları verildi. Şam'ın kırmızı köşklerini görüyorum," dedi. Bir daha vurunca, kaya büsbütün parçalandı. Bu defa da çıkan kıvılcım İran tarafına sıçradı. Peygamber Efendimiz: "Allahu Ekber, bana Fars bölgesinin anahtarları verildi. Medayin'de Kisra'nın beyaz köşklerini görüyorum," dedi. Sonra Selman-ı Farisî Hazretlerine şöyle buyurdu: "Ey Selman! Bu fetihler benden sonra ümmetime nasib olacaktır." Doğrusu bu müjdeyi verdiği gibi oldu.

Diğer taraftan münafıklar da: "Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) bize, Kayser'in ve Kisra'nın hazinelerini va'd ediyor. Biz ise, Medine'nin dışına çıkamayıp hendek kazmakla uğraşıyoruz," diye mırıldanıyorlardı.

İki hafta içinde Hendek işleri bitmişti. Düşman da görünmeye başladı. Fakat önlerine çıkan hendeği görünce şaşırdılar. O zamana kadar Arabistanda böyle bir savaş usulü görülmemişti. Hendeği geçmek isteyenler, beri taraftan ok ve taşlarla engelleniyorlardı. Hendeği atlayarak beri tarafa geçen ve bir bölük süvariye denk tutulan Amr İbni Abdi Vud adında bir düşman eri, müslümanlara meydan okumaya başladı. Benimle çarpışacak er varsa, karşıma çıksın, dedi. Karşısına çıkan Hazret-i Ali (kerremellahu vechehu) tarafından çatışma sonunda öldürüldü.

Kuşatma on beş gün kadar uzadı. Mevsim soğuktu. Düşmana usanç gelmeye başlamıştı. Bir gece çıkan şiddetli bir fırtına ile çadırları alt-üst oldu. Artık ertesi gün dağılıp gittiler. Bıraktıkları yiyecekleri ve develeri müslümanlar elde ederek kıtlık sıkıntısından kurtuldular. Bu Hendek savaşında müslümanlar beş şehid vermişlerdi. Düşmanın da dört eri ölmüştü.

Hendek savaşında, Necd diyarında bulunan Gatfan ve Beni Eslem gibi birçok kabileler düşmanla birlikte olmuşlardı. Bunun için bu savaşa "Ahzab Savaşı"da denilmiştir. Bundan sonra meydan artık müslümanlara kalmıştı.

Benî Kurayza savaşına gelince: Bu da Yahudilerin hiyanetinden ileri gelmişti. Şöyle ki: Medine'ye yakın bir köyde oturan "Beni Kurayza" Yahudileri, Hendek savaşında düşmanlarla birleşmiş, önceden Hazret-i Peygamberle yapmış oldukları sözleşmeyi bozmuşlardı. Müslümanları zor bir duruma sokmuşlardı. Hazret-i Peygamber henüz Hendek savaşından dönerek müminler silâhlarını bırakmıştı ki, Cibrîl-Emîn geldi. Beni Kurayza üzerine yürünmesi için Yüce Allah'dan emir getirdi. Peygamber Efendimiz tekrar silâh kuşandı. Üç bin kişilik bir ordu ile Beni Kurayza kalesini on beş gün kuşattı. Kalede bulunanlar, Ashabdan Sa'd İbnî Muaz (radıyallahu anh) Hazretlerinin vereceği hükme razı olacaklarını bildirdiler. O da hüküm verdi: Eli silâh tutan erkekler öldürüldü. Toprakları Ensar'ın rızası üzere muhacirlere verildi. Artık Beni Kurayza'nın haince olan sözleşmeyi bozma olayı da böyle uygun bir ceza ile son buldu.

Hayber Savaşı ve Hayber'in Fethi:

Bu da hicretin yedinci yılında olmuştur. Şöyle ki: Hayber, Medine'nin Şam yönünde dört günlük uzaklıkta bulunan bir şehirdi. Çevresinde birçok kaleler, hurmalıklar ve tarlalar vardı. Bu ülkede Yahudiler oturuyordu. Birçok İslâm düşmanları da bunlara katılıyordu. Bunlar müslümanlar için bir tehlike oluyordu.

Hicretin yedinci yılı muharrem ayında Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Hazretleri dört yüz piyade ve iki yüz süvari ile burasını kuşattı.

İslâm ordusunun Hayber'e ulaşması geceye rastlamıştı: Fakat bir kavmi ansızın habersiz bir şekilde basmak Peygamberimizin âdetleri değildi. Sabaha kadar beklenildi. Sabahleyin kuşatma başladı. Hayber kaleleri çok sağlamdı. İslâm sancağı her gün ashabdan büyük bir zata teslim ediliyordu. Fakat kesin sonuç alınamıyordu. Sonra bir gece Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu: "Yarın İslâm sancağını öyle bir kimseye teslim edeceğim ki, o devamlı olarak düşmana saldırır, asla geri çekilmez. O, Allah'ı ve onun Peygamberini sever; Allah ve onun peygamberi de, onu sever. Allah onun elleri ile fetih (zafer) verecektir."

Ertesi gün Hazret-i Ali Medine'den gelip orduya yetişti. Göz ağrısından rahatsız olduğu için geri kalmıştı. Peygamber Efendimiz İslâm sancağını Hazret-i Ali'ye verdi. O da, hemen Kamus kalesi üzerine yürüyüp önünde sancağı dikti. Birçok Yahudi ile mübarezede (açık çarpışmada) bulundu ve hepsini öldürdü. Sonunda Kamus kalesini ele geçirdi. Diğer kaleler de birer birer ele geçirildi.

Hayber arazisi Devlet Hazinesine bırakıldı. Halkı da, bu araziyi ekip gelirinin yarısını Hazineye vermek üzere yerlerinde bırakıldı.

O tarihe kadar İslâm ordusunda, yalnız Reislere ait olmak üzere bir sancak bulunurdu. Hayber savaşında ise, askerlere de bayraklar verilmiştir.

Hayber savaşında müslümanlar on beş şehid vermişti. Düşmanın kaybı da doksan üç kişi idi.

Hayber savaşından sonra, Haris kızı Zeyneb ismindeki bir Yahudi kadın, peygamberimize hediye diye kızartılmış bir koyun ikram etti. Peygamber Efendimiz bundan bir lokma alır almaz: "Bu zehirlidir, sakın yemeyiniz!" buyurdu. Sonra mübarek omuzları arasından kan aldırdı. Bu kadını da kendisi için cezalandırmayıp bağışladı. Fakat Bera oğlu Bişr adındaki sahabi, yediği zehirli lokma yüzünden hemen öldü. Zeyneb de suçunu itiraf ettiğinden, Bişr'in varislerinin isteği üzerine Zeyneb kısas cezası ile öldürüldü.

http://www.yuce.org/demo/site/islamilmihali/

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hayber Yahudileri'nin Arabistan'dan Sürülmesi
MesajGönderilme zamanı: 19.01.09, 14:24 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Ayrıntıları ile Hayber Zaferi

Hudeybiye Barışın­dan sonra müslümanların elde ettikleri ilk zafer, Hayber Zaferidir. Müslü­manlar bu zaferde çok ganîmet almışlar, verimli topraklar kazanmışlardır.

Hayber Zaferi'nin gelişim süreci :

Hayber Seferi, sırf müslümanlara ganîmet sağlamak için sebepsiz yere düzenlenmiş bir sefer değildir. Medine'den sürülmüş olan Yahûdî ( Benû Nâdir ) Nadîr Oğulları, Hayber'e gidip yerleştiler ve o bölge Yahudilerinin lideri olup onlara İslâm düşmanlığı aşıladılar. Bu adamlar, yalnız oradaki Yahudileri kışkırtmakla kalmadılar. Gidip Mekke müşriklerini, Esed ve Gatafân kabilelerini de kışkırttılar ve Kureyşin bu kabilelerle birleşip büyük bir ordu ile müslümanların üzerine yürümesine sebeb oldular.

So­nuçta vukubulan Hendek Savaşında Medine'deki Yahûdî kabilesi ( Benû Kurayzâ ) Kurayza Oğullarını da kandırıp, onların, vaktiyle müslümanlarla yaptıkları ittifak­larını bozarak müşrik ordusunun yanında yer almalarına neden oldular. Müşriklerin bir sonuç alamadıkları bu savaştan sonra Medine, ittifaklarını bozarak müslümanlara hiyânet eden Kurayza Oğullarından temizlenmişti. Fakat Şâm yolu üzerinde verimli toprakları olan Hayber, hâlâ müslü­manların başına gaileler açmış bulunan Nadîr Oğullan Yahudilerinin barı­nağı idi. Onlar oralarda egemen oldukça da Müslümanların güvenliği tehlikede bulunuyordu.

İşte bu mıntıkayı güven altına almak için Allah'ın Elçisi (s.a.v.), Hayber'e bir sefer yapmayı düşünüyordu. Fakat tehlikeyi o kadar vahim görmediği için sadece müfreze gönderip liderleri Râfi' ibn Ebî'l-Hukayk'ı, daha sonra onun yerine geçen Useyr ibn Zârim'i öldürtmekle yetinmişti. Böylece onları, hareketlerine dikkat etmeleri için uyarmış, cezalandırma işini Ka'be'yi ziyaretten sonraya ertelemişti. Hudeybiye Barışı ile Kureyşin herhangi bir saldırısı önlenmiş, sıra Hayber bölgesinin güvenlik altına alınmasına gelmişti.

Ashabına Hayber Seferine hazırlanmalarını emretti. Medîne yöresin­de oturan kabilelerden sadece gönüllü olanların gazaya katılmalarını istedi. Sibâğ ibn Arfaz el-Gifârî'yi, Medine'de yerine vekil bırakarak ve zevcesi Ümmü Seleme'yi de beraberine alarak Hayber üzerine yürüdü. Hudeybiye'ye giderken de yine bu zevcesini yanına almıştı. Bundan Ümmü Seleme'nin, müşkil durumlarda Allah'ın Elçisine danışmanlık yaptığı kanısı doğmaktadır.

Hudeybiye'den Zu'lhicce ayında dönmüştü. Ondan bir ay sonra, Muharrem'in sonlarında, bir rivayete göre de beş ay sonra Cumâdâyel-Ûlâ ayında Hayber üzerine yürüdü.

Sabahleyin erkenden belleriyle, kürekleriyle tarlalarında çalışmak üzere evlerinden çıkan Hayberliler, birden bire karşılarında müslümanları görünce:"-Muhammed ve ordusu!" deyip kalelerine kaçtılar.

Allah'ın Elçisi (s.a.v.): "Allahu ekber, Hayber yıkıldı! Biz bir kavmin alanına inersek "uyarılanların sabahı kötü olur!" dedi.

Sonra Recî' denen yere vardı. Gatafanlılarla Hayber arasında karar­gâhını kurdu ki Gatafân'dan Hayber'e gelebilecek yardıma engel olsun. Gatafânlılar Hayber'e yardım için yola çıktılar, bir konaklık mesafe yürüdülerse de korkup geriye döndüler.

Hayber nüfusça kalabalık bir yerdi. Kaleleri sağlam, ekonomileri iyi, silâhları çok idi. Müslümanlar Hayber'in fethinde hayli güçlük çektiler. Hayberlilerden birçok kimse öldüğü gibi müslümanlar da birkaç şehîd verdiler.

Birkaç kaleden oluşan Hayber'de önce Nâim, sonra Ebû'l-Hukayk Oğullarının kalesi olan el-Kamûs fethedildi. Birçok esîre alındı. Huyey ibn Ahtab'ın kızı ve Kinâne ibn er-Rabî' ibn Ebî'l-Hukayk'ın karısı olan Safiyye de esîreler arasında idi.

O günlerde Safiyye ru'yâsında Ayın, kendi koynuna girdiğini görmüş ve bunu kocası Kinâne'ye anlatmıştı. Kinâne:

"Bu demektir ki sen, Hicaz kralı Muhammed'i istiyorsun...", deyip yüzüne bir tokat vurmuş ve Safıyye'nin gözünü morartmış idi. İşte Allah'ın Elçisine getirildiği zaman Safıyye'nin gözünün çevresindeki morartı duru­yordu. Allah'ın Elçisi ona, kendi ridâsını örttürünce herkes, onu kendisine seçtiğini anlamıştı.

Bir rivayete göre Dihye, alınan esîrelerden bir tanesini kendisine vermesini Allah'ın Elçisinden istemiş, o da esîrelerden bir tanesini almasını söylemiş. Dihye Safiyye'yi seçince bir adam:

"Ey Allah'ın peygamberi, sen Kurayza ve Nadir Oğullarının başka­nının kızını Dihye 'ye mi veriyorsun? O yalnız sana yaraşır...", dedi.

Peygamber(s.a.v.), Safıyye'yi çağırttı, yüzüne bakınca Dihye'ye:

"Sen başka bir câriye al", dedi ve Safıyye'yi âzâd edip onunla nikahlandı.

Peygamber(s.a.v.) ya Hayber'de veya yolda Safıyye ile zifaf olmuştur. Allah'ın Elçisi, Hayber dönüşü yolunda Enes'in annesinin bezediği Safiyye ile zifaf olmuştur. Zifaf gecesi Ebû Eyyûb el-Ensârî, peygamberin çadırının çevresinde dolaşarak onu beklemiş, sabahleyin Peygamber (s.a.v.), Ebû Eyyûb'a neden öyle yaptığını sorunca: "-Yâ Resûlallah, bu kadının sana bir şey yapmasından korktum. Babasını, kocasını, kavmini öldürdün. Henüz küfürden yeni ayrıldı. Sana bir şey yapmasından korktum...", demiş. Allah'ın Elçisi de ona du'â ederek: "-Allahım, Ebû Eyyûb nasıl geceleyin beni korudu ise sen de onu koru..." , dedi.

Safiyye'nin kocası Kinâne ibn er-Rebî' getirildi. Nadîr Oğullan hazinesi bu adamın yanında idi. Hz. Peygamber ondan hazineyi istedi. Kinâne inkâr etti. Başka bir Yahûdî:

Ben Kinâne'nin, her sabah şu harabede dolaştığını görürdüm, deyince peygamber (s.a.v.) Kinâne'ye:
"Eğer hazîneyi bulursak seni öldüreyim mi?" dedi. O da: "-Evet", dedi.

peygamber(s.a.v.)in emriyle harabe eşildi ve hazinenin bir kısmı ortaya çıkarıldı, Peygamber, Kinâne'ye, geri kalan hazineyi vermesini emretti. Kinâne yine vermeyince öldürüldü.[1]

Daha sonra müslümanlar, en son ve güçlü kaleler olan Vatîh ve Sülâlim kalelerine geldiler, Peygamber (s.a.v.) bu savaşta komutanlara bayrak verdi. Bayrak, ilk defa bu savaşta kullanılmıştır. Komuta bayrağını ilk önce Ebubekir'e verdi, fetih nasib olmadı. Sonra Ömer'e verdi, yine fetih nasib olmadı. Sonra:

"Yarın bayrağı öyle birine vereceğim ki o Allah'ı ve Elçisini sever, Allah ve Elçisi de onu sever, Allah onun eliyle fetih nasîbedecektir..." dedi ve bayrağı Alî'ye verdi. Alî'nin gözleri ağrıyordu. Gözüne tükürüp: "-Bu bayrağı al, Allah fetih nasibedinceye kadar bayrağı taşı!" dedi. Alî'nin eliyle bu kaleler de fethedildi.

Vatîh ve Sülâlim'dekiler, kuşatmanın kalkmayacağını anlayınca canlarına dokunulmaması, mallarını bırakıp gitmeleri şartıyla kaleyi teslim etmeyi önerdiler, Peygamber (s.a.v.) bu öneriyi kabul etti. Silâhları, malları, tarlaları, kadınları ve çocukları hep müslümanlara ganîmet oldu. Allah'ın Elçisi, ganîmetin beşte birini Beytu'l-mâle ayırdıktan sonra gerisini Müslü­manlara paylaştırdı.

Hayberliler, kaleden indikten sonra: "Biz toprağı işlemesini, onar­masını biliriz" deyip yarıcılıkla toprağı işlemeyi önerdiler, Peygamber (s.a.v.) bunu: "Dilediğimiz zaman sizi çıkartmak" kaydıyla kabul etti, fakat tehlikeli olanları sürdü. Böylece barış yapıldı.

Hz. Ömer devrine kadar o toprakları Yahudiler işlettiler. Ömer döneminde artık müslümanlar, toprağı işleyecek insan gücüne ve beceriye ulaşınca Hz. Ömer Yahudileri Şam'a sürdü.

Peygamber (s.a.v.), daha sonra Hayber'den Vâdî'l-Kurâ'ya geldi. Çeşitli kalelerin bulunduğu Vâdî'l-Kurâ'da biraz dirençle karşılaştı ise de sonunda fetih nasib oldu. Halkından teslim olanların bir kısmını sürdü, kalmasında sakınca bulunmayanları da toprağı yarıya işlemek üzere orada bıraktı.

Olayları duyan Fedek Yahudileri korktular. Bahçeleri, tarlaları yarıya işlemek üzere anlaşmak için Peygamber(s.a.v.)e elçi gönderdiler. Böylece Fedek, savaş olmadan müslümanların eline geçtiği için burası sadece Allah'ın Elçisinin özel mülkü oldu.

Savaştan sonra Hayber'de Sellâm ibn Mişkem'in karısı Zeyneb, Allah'ın Elçisine ikram etmek üzere pişirdiği koyunu zehirledi. Allah'ın Elçisi, koyundan bir lokma alıp çiğnedi ve yutmadan hemen tükürdü: "-Bu kemik, bana zehirli olduğunu söylüyor!" dedi.

Fakat çiğnediği lokmayı yutmuş olan Bişr ibn Ma'rûr öldü. Sonra bu kadın suçunu itiraf ederek kendisini şöyle savundu: "-Kavmime yaptıklarını görünce düşündüm ki eğer sen kral isen, senden kurtulurum, Peygamber isen zaten bu durum sana bildirilir."

Peygamber(s.a.v.)in, bu kadının suçunu bağışladığı rivayeti varsa da daha sağlam rivayete göre bu kadını öldürtmüştür.

Peygamber (s.a.v.) ölüm hastalığı sırasında: 'Âişe, Hayber'de yediğim yemeğin acısını hâlâ duyuyorum! Şimdi o zehirin etkisiyle boyun damarımın kesildiğini hissediyorum!" dediği rivayet edilir. [2]

Hâlâ Habeşistan'da bulunan ilk muhacirler de Hayber'in fethi sırasında geldiler. Bir rivayete göre Peygamber (s.a.v.) 'Amr ibn Ümeyye ed-Damrî'yi Necâşî'ye gönderip oradaki müslürnanları istetmiş, Necâşî de onları iki gemiye bindirerek göndermiş, Hz. peygamber henüz Hayber'de iken Habeşistan'dakiler gelmişler, Peygamber (s.a.v.) Ca'fer'i görünce gözlerinden öpmüş:
"- Hangisine sevineyim, Hayber'in fethine mi, Cafer'in gelmesine mi?!" demişti.[3]

Hiç kuşkusuz Peygamber'in, Habeşistandakileri istemesi de, Hudeybiye Barışının yararlı sonuçlarındandır. Çünkü müslümanlar yeterli dere­cede güçlendikleri için artık uzun süreden beri vatanlarından ayrı yaşayan ilk muhacirlerin, daha fazla gurbette durmalarına gerek kalmamış ve Pey­gamber onların geri dönmelerini istemiştir.

Hz. Peygamber Hayber günü şöyle demiştir: "Allah'a ve âhiret gününe inanan, suyunu başkasının ekinine dökmesin (başkasının gebe karısıyla yatmasın). Allah'a ve âhiret gününe inanan, gebe olmadığı anlaşılıncaya kadar tutsak kadınla yatmasın. Allah'a ve âhiret gününe inanan, bölüştürülmemiş ganimet malını satmasın. Allah'a ve âhiret gününe inanan, müslümanların ganimet hayvanına binerek onu zayıflatıp müslümanların fey'ine (ganimetine) iade etmesin." [4]

[1] Buhârî, Mağâzî: 64; Sîretu İbn Hişâm: 3/388-389
[2] Buhârî, Mağâzî: 83; Dârîmî, Mukaddime: 11; İbn Hanbel, Müsned: 6/18
[3] Tehzîbu Sîreti İbn Hişâm: 2/36-42; Ğazavâtu'r-Resûl: 106-117; et-Tefsîru'1-hadîs: 10/203-204
[4] Ğazavâtu'r-Resûl: 11

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Rasulullah, Müslümanlar ve Yahudiler -ebedi düşmanlık -
MesajGönderilme zamanı: 19.01.09, 17:20 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Hayber Yahudileri'nin Arabistan'dan Sürülmesi

Sürgünden Sonra Hayber Yahudileri

Türk Tarih Kurumu,
BELLETEN Dergisi,
Cilt: LXXII -
Sayı: 264 - Yıl: 2008 Ağustos


İbrânîce “kale” anlamına gelen Hayber, Yahudilerin Arabistan’daki en eski yerleşim yerlerinden biridir. Yahudilerin Hayber’e ilk olarak Asur sürgünüyle geldiği, sonraki sürgünlerle de şehrin bir Yahudi merkezine dönüştüğü kabul edilmektedir. İslâmiyet’in ortaya çıktığı dönemlerde, Arabistan Yahudileri içerisinde en güçlü ve organize Yahudi topluluğu, Hayber’de idi. Kalelerinin sağlamlığı, topraklarının verimliliği ve su bentlerinin çokluğuyla meşhur olan Hayber, Yarımada’nın kuzey-güney ana ticaret güzergâhında olması sebebiyle çok zenginleşmişti.

Hicretten sonra Hayber Yahudileri Medine’de kurulan yeni devlet için hep tehlike teşkil etmiş, Medine aleyhine çeşitli Arap kabileleriyle yürüttükleri siyasal faaliyetler nedeniyle şehir, 628 yılında [Hicrî 7] fethedilmiştir. Fetihten sonra Hayberlilerin canı bağışlanmış; önce taşıyabilecekleri mallarla şehri terk etmelerine müsaade edilmişken, daha sonra vazgeçilerek Müslümanlara ait olan bu topraklarda yetiştirdikleri ürünlerin yarısını alma şartıyla yerlerinde bırakılmış, kendilerine dinî gereklerini serbestçe yaşama hakkı da tanınmıştı.

Hz. Ömer döneminde kadar Hayber’de bu şekilde kalan Yahudilerin bir kısmı, bu dönemde çeşitli siyasî ve ekonomik nedenlerden ötürü Teymâ ve Erîha’ya sürülmüştü. Hayberliler, sonraki dönemlerde buradan Mısır, Suriye ve Irak’ın değişik şehirlerine yerleşmişlerdi. Hayber’de kalanlar ise, XVIII. asra kadar varlıklarını sürdürmüş, aynı asrın ikinci yarısından itibaren Vehhâbî hareketi ile beraber yavaş yavaş şehirden göç etmişlerdir. Fetih’ten sonra cizye alınmayan Hayberlilere sürgünden sonra cizye de konmuştu. Ancak Hayber kökenli olduğunu iddia eden bazı Yahudiler, zaman zaman düzmece belgelerle Müslüman idarecilerden cizyeden muafiyet talebinde bulunmuşlardır. Abbâsî idarecileri bu tür taleplere prim vermezken, Fâtımîler, düzmece de olsa bu belgelere istinaden Hayberli Yahudileri cizye ve zimmîlere yönelik bazı yükümlülüklerden muaf tutmuştur. Makalenin sonunda Geniza vasıtasıyla günümüze ulaşan bu sahte belgelerden biri verilmektedir.

***

Khaibar, which means citadel in Hebrew, is one of the oldest Jewish settlements in Arabian Peninsula. They had come here first as the result of Assyrian expulsion in 721 BC, then in the course of time the city turned into a Jewish town owing to other expulsions from Palestine. When Islam came on the scene, Khaibar was populated by the most powerful and organized Jewish community in Arabia. In the time of Prophet Muhammad Khaibar had become famous with its strongly fortified castles, fertile lands and rich water reservoirs. Thanks to its strategic location on the very important commercial route in the Peninsula, the city prospered in a short period of time.

After the migration of Prophet Muhammad to Madina, Khaibar had always remained a source of trouble for Madina, and Khaibarite Jews had become a source of military provocations and centre for war investigations. Therefore, the city was given a top priority by the Prophet. On the other hand the Jews had concluded political alliances with some of the Arab tribes to eliminate the new state, but these attempts failed. After a heavy siege that lasted for fourteen days, Khaibar was conquered by Muslims in 628 [7 AH]. The Jews realized that they would perish, therefore, they asked for a negotiable peace treaty on the condition that they be allowed to remain in Khaibar and cultivate their lands, gardens and date palms. In return they agreed to pay half of their harvest to the Muslims. However, the land itself would henceforth belong to the Muslims. The Jews were also granted permission to keep practising their faith.

The Jews of Khaibar continued to stay on these conditions until the final years of Caliph Omar. For some political and economical reasons, Omar exiled a considerable part of the Jews to Taima and Jeriho. As time passed they were further dispersed from there to some towns of Egypt, Syria and Iraq. Due to the Wahhabi movement the remainder Jews in Khaibar migrated during the second half of the 18th century. As pointed above, at time of conquest they were exempted from jizya, but after their expulsion in 641 AD they were levied jizya. In the following centuries some of them demanded to be exempted from jizya with some forged documents claiming that these documents were given by the Prophet himself. Abbasid administrators never accepted such false documents and did not exempt them from jizya, but Fatimids did. They excused Khaibarite Jews from jizya and some other obligations. An example of such a false document which was found in Geniza is also attached at the end of this article.

***

- BELLETEN Dergisi, 264, Cilt: LXXII - Sayı: 264 - Yıl: 2008 Ağustos

http://www.ttk.org.tr/index.php?Page=De ... rikNo=2064

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye