Rasulullah, Müslümanlar ve Yahudiler -ebedi düşmanlık -
Rasulullah ve Yahudiler
Ömer Nasuhi BİLMEN
( Büyük İslam İlmihali )Beni Kaynuka ile SavaşPeygamber Efendimiz, Medine'nin "Aliye" denilen bölgesinde oturmakta olan Beni Kaynuka Yahudileri ile sözleşme yapmıştı. Sonra bir müslümanı haksız yere öldürerek verdikleri sözü bozdular islâmiyetin ilerlemesinden telâşa düşmüşlerdi. Müslümanlar arasında gizlice bozgunculuk yapıyorlardı.
Peygamber Efendimiz onların reislerini çağırarak ona şöyle dedi: "Ey Kaynuka Oğulları! Benim gerçek bir peygamber olduğumu biliyorsunuz. Bana iman ediniz ki, Kureyş'in (Bedir'de) uğradığı felâkete uğramayasınız." Onlar da şu cevabı vermişlerdi: "Sen bizi Kureyş gibi savaş bilmez mi sanıyorsun. Biz savaşa hazırız."
Bunun üzerine İslâm ordusu,
hicretin ikinci yılında onların çok sağlam olan kalelerini on beş gün kuşattı. Teslime mecbur oldular ve aldıkları izin üzerine yedi yüz kişi oldukları halde Şam tarafına çıkıp gittiler. Kendilerinden alınan ganimet mallarının beşte biri ilk olarak Devlet Hazinesine yatırıldı. Geri kalanı da gaziler arasında bölüşüldü.
Beni Nadir, Hendek ve Beni Kurayza SavaşlarıBenî Nadir Yahudileri, Medine'ye iki saat uzakta olan "Zühre" köyünde otururlardı. Müslümanların aleyhinde çalışmamak üzere verdikleri sözü bozmaya başladılar. Uhud savaşından sonra da, fikirlerini büsbütün bozdular. Yayılan uyarmaları dinlemediler. Hicretin dördüncü yılı Rebiülevvel ayında, Hazret-i Peygamber tarafından kaleleri on beş gün kuşatıldı. Aldıkları izin üzerine, bir kısmı Hayber'e, bir kısmı da Şam ve Filistine gittiler.
Hendek savaşına gelince, bu da hicretin beşinci yılında olmuştur. Şöyle ki: Yahudilerin teşvikiyle, Kureyş topluluğu diğer birtakım kabileleri birlikleri içine alarak on bin kişiden fazla bir ordu ile Medine'ye doğru yürüdüler.
Hazret-i Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, ashab-ı kiramla istişarede bulundu. Selman-ı Farisî'nin tavsiyesi üzerine Medine şehrinin düşman gelecek yönüne hendek kazdılar ve savunma durumuna geçtiler. Hendek kazma işinde Peygamberimiz de arkadaşları ile çalışıyordu. O sırada büyük bir kaya çıkmış, çalışmaya engel olmuştu. Durumu Peygamber Efendimize bildirdiler. Hazret-i Peygamber mübarek eline aldığı bir balyozu, "Bismillâh" diyerek kayaya indirdi. Kayanın üçte birini kopardı. Kayadan bir kıvılcım çıkıp Yemen tarafına sıçradı. Peygamber Efendimiz: "Allahu Ekber, bana Yemen'in anahtarları verildi. Şu anda San'anın kapılarını görüyorum," dedi. Sonra "Bismillâh" diyerek bir daha vurdu. Kayanın bir parçası daha koptu. Bu defa da çıkan kıvılcım, Şam tarafına sıçradı. Hazret-i Peygamber: "Allahu Ekber, bana Şam'ın anahtarları verildi. Şam'ın kırmızı köşklerini görüyorum," dedi. Bir daha vurunca, kaya büsbütün parçalandı. Bu defa da çıkan kıvılcım İran tarafına sıçradı. Peygamber Efendimiz: "Allahu Ekber, bana Fars bölgesinin anahtarları verildi. Medayin'de Kisra'nın beyaz köşklerini görüyorum," dedi. Sonra Selman-ı Farisî Hazretlerine şöyle buyurdu: "Ey Selman! Bu fetihler benden sonra ümmetime nasib olacaktır." Doğrusu bu müjdeyi verdiği gibi oldu.
Diğer taraftan münafıklar da: "Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) bize, Kayser'in ve Kisra'nın hazinelerini va'd ediyor. Biz ise, Medine'nin dışına çıkamayıp hendek kazmakla uğraşıyoruz," diye mırıldanıyorlardı.
İki hafta içinde Hendek işleri bitmişti. Düşman da görünmeye başladı. Fakat önlerine çıkan hendeği görünce şaşırdılar. O zamana kadar Arabistanda böyle bir savaş usulü görülmemişti. Hendeği geçmek isteyenler, beri taraftan ok ve taşlarla engelleniyorlardı. Hendeği atlayarak beri tarafa geçen ve bir bölük süvariye denk tutulan Amr İbni Abdi Vud adında bir düşman eri, müslümanlara meydan okumaya başladı. Benimle çarpışacak er varsa, karşıma çıksın, dedi. Karşısına çıkan Hazret-i Ali (kerremellahu vechehu) tarafından çatışma sonunda öldürüldü.
Kuşatma on beş gün kadar uzadı. Mevsim soğuktu. Düşmana usanç gelmeye başlamıştı. Bir gece çıkan şiddetli bir fırtına ile çadırları alt-üst oldu. Artık ertesi gün dağılıp gittiler. Bıraktıkları yiyecekleri ve develeri müslümanlar elde ederek kıtlık sıkıntısından kurtuldular. Bu Hendek savaşında müslümanlar beş şehid vermişlerdi. Düşmanın da dört eri ölmüştü.
Hendek savaşında, Necd diyarında bulunan Gatfan ve Beni Eslem gibi birçok kabileler düşmanla birlikte olmuşlardı. Bunun için bu savaşa "Ahzab Savaşı"da denilmiştir. Bundan sonra meydan artık müslümanlara kalmıştı.
Benî Kurayza savaşına gelince: Bu da Yahudilerin hiyanetinden ileri gelmişti. Şöyle ki: Medine'ye yakın bir köyde oturan "Beni Kurayza" Yahudileri, Hendek savaşında düşmanlarla birleşmiş, önceden Hazret-i Peygamberle yapmış oldukları sözleşmeyi bozmuşlardı. Müslümanları zor bir duruma sokmuşlardı. Hazret-i Peygamber henüz Hendek savaşından dönerek müminler silâhlarını bırakmıştı ki, Cibrîl-Emîn geldi. Beni Kurayza üzerine yürünmesi için Yüce Allah'dan emir getirdi. Peygamber Efendimiz tekrar silâh kuşandı. Üç bin kişilik bir ordu ile Beni Kurayza kalesini on beş gün kuşattı. Kalede bulunanlar, Ashabdan Sa'd İbnî Muaz (radıyallahu anh) Hazretlerinin vereceği hükme razı olacaklarını bildirdiler. O da hüküm verdi: Eli silâh tutan erkekler öldürüldü. Toprakları Ensar'ın rızası üzere muhacirlere verildi. Artık Beni Kurayza'nın haince olan sözleşmeyi bozma olayı da böyle uygun bir ceza ile son buldu.
Hayber Savaşı ve Hayber'in Fethi:Bu da hicretin yedinci yılında olmuştur. Şöyle ki: Hayber, Medine'nin Şam yönünde dört günlük uzaklıkta bulunan bir şehirdi. Çevresinde birçok kaleler, hurmalıklar ve tarlalar vardı. Bu ülkede Yahudiler oturuyordu. Birçok İslâm düşmanları da bunlara katılıyordu. Bunlar müslümanlar için bir tehlike oluyordu.
Hicretin yedinci yılı muharrem ayında Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Hazretleri dört yüz piyade ve iki yüz süvari ile burasını kuşattı.
İslâm ordusunun Hayber'e ulaşması geceye rastlamıştı: Fakat bir kavmi ansızın habersiz bir şekilde basmak Peygamberimizin âdetleri değildi. Sabaha kadar beklenildi. Sabahleyin kuşatma başladı. Hayber kaleleri çok sağlamdı. İslâm sancağı her gün ashabdan büyük bir zata teslim ediliyordu. Fakat kesin sonuç alınamıyordu. Sonra bir gece Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu: "Yarın İslâm sancağını öyle bir kimseye teslim edeceğim ki, o devamlı olarak düşmana saldırır, asla geri çekilmez. O, Allah'ı ve onun Peygamberini sever; Allah ve onun peygamberi de, onu sever. Allah onun elleri ile fetih (zafer) verecektir."
Ertesi gün Hazret-i Ali Medine'den gelip orduya yetişti. Göz ağrısından rahatsız olduğu için geri kalmıştı. Peygamber Efendimiz İslâm sancağını Hazret-i Ali'ye verdi. O da, hemen Kamus kalesi üzerine yürüyüp önünde sancağı dikti. Birçok Yahudi ile mübarezede (açık çarpışmada) bulundu ve hepsini öldürdü. Sonunda Kamus kalesini ele geçirdi. Diğer kaleler de birer birer ele geçirildi.
Hayber arazisi Devlet Hazinesine bırakıldı. Halkı da, bu araziyi ekip gelirinin yarısını Hazineye vermek üzere yerlerinde bırakıldı.
O tarihe kadar İslâm ordusunda, yalnız Reislere ait olmak üzere bir sancak bulunurdu. Hayber savaşında ise, askerlere de bayraklar verilmiştir.
Hayber savaşında müslümanlar on beş şehid vermişti. Düşmanın kaybı da doksan üç kişi idi.
Hayber savaşından sonra, Haris kızı Zeyneb ismindeki bir Yahudi kadın, peygamberimize hediye diye kızartılmış bir koyun ikram etti. Peygamber Efendimiz bundan bir lokma alır almaz: "Bu zehirlidir, sakın yemeyiniz!" buyurdu. Sonra mübarek omuzları arasından kan aldırdı. Bu kadını da kendisi için cezalandırmayıp bağışladı. Fakat Bera oğlu Bişr adındaki sahabi, yediği zehirli lokma yüzünden hemen öldü. Zeyneb de suçunu itiraf ettiğinden, Bişr'in varislerinin isteği üzerine Zeyneb kısas cezası ile öldürüldü.
http://www.yuce.org/demo/site/islamilmihali/