Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Suriye’de Demokratik Gösterilerden Silahlı Muhalefete
MesajGönderilme zamanı: 13.04.11, 21:01 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 275
Suriye’de Demokratik Gösterilerden Silahlı Muhalefete: İç Savaşa Doğru mu?

Doç. Dr. Veysel Ayhan

ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Abant İzzet Baysal Ün.

2011 Şubatında organize olmaya başlayan ve Mart ayında da Şam ve Der’a başta olmak üzere ülkenin değişik bölgelerinde başlayan rejim karşıtı gösteriler kısa sürede rejim karşıtı ve rejim taraftarı grupların karşı karşıya gelmesine yol açmıştır.[1] Ülkenin Ürdün sınırında bulunan ve toplam nüfusu yaklaşık bir milyon olan Der’a da sivil göstericilere karşı ilk silahlı saldırıların gerçekleştirilmesinde sonra sivillere yapılan saldırılarda kısa sürede bir artış olduğu görülmektedir. Lazkiye, Banyas, Hasbiye, Şam ve Humus gibi ülkenin önemli kentlerinde düzenlenen gösterilere müdahale edilmesi sonucu ölen sivil sayısı yaklaşık 200’e ulaşırken yüzlerce göstericide saldırılar sırasında ateşli silahlardan çıkan kurşunlardan dolayı yaralanmıştır. Diğer yandan rejim karşıtı gruplarda sivil gösterilerin yanı sıra güvenlik birimlerine karşı düzenlediği saldırılarda ona yakın güvenlik görevsi öldürülürken içerisinde Tuğgeneral Hasan Faris Hammud, Tuğgeneral Hişam Muyeddin Berazi, Tuğgeneral Yusuf Muhammed Yusuf, Tuğgeneral Mansur Hüseyin Mehyo, Albay Kusay Habip Abbud,Yarbay Ahmet Süleyman el-Ferhan, Yarbay Muhammed Haşim el-Benni, Binbaşı Riyad el-Deas, Binbaşı Halit Ahmet Muhammed, Binbaşı Sem İlyan Ğanim, Binbaşı Semir İbrahim Cuma, Binbaşı Mahmut Hamada Hamada, Binbaşı Emil Nuvaysır el-Nassar, Yüzbaşı Temmam Maruf Halef, Yüzbaşı Ramazan Muhammed el-Hamido ve Üsteğmen Bilal Ahmet İsa’nın bulunduğu iki yüze yakın kişide yaralanmıştır.[2] Gösterilerin başlamasından kısa bir süre sonra Beşşar Esad’ın reform girişimlerini başlatması ve bu çerçevede yeni bir hükümet kurmaya yönelmesi, Der’a ve Humus Valilerini değiştirmesi, Haseki’deki 1962 sayımlarını geçersiz sayıp yeni bir komisyon kurarak kimliksiz olan Kürtlerin bir kısmına Suriye vatandaşlığı kazandırmaları, yolsuzluklarla mücadele komisyonunu kurdurması, çalışanların maaşlarına zam yapması, 43 yıldır yürürlükte olan Olağanüstü Hal Yasasını kaldırmak için bir komisyon kurması gibi önemli sayılacak adımlar atmasına karşın rejim karşıtı protesto eylemlerinin sürmesi Suriye’deki sorunun oldukça ciddi olduğunu göstermektedir.

Hüsnü Mahalli gibi yazarlar Suriye’deki rejim karşıtı gösterilerin Suriye’deki bazı etnik ve mezhepsel grupların desteğini alan muhalefet grupları tarafından gerçekleştirdiğini öne sürmesine karşın gösteriler de toplumun bir çok kesiminden bireylerin katılması dikkat çekicidir. Örneğin, 2000’den 2011’e kadar süren rejim karşıtı muhalefete önderlik eden liberal veya sol kökenli aydınların, gazetecilerin, hukukçuların, doktorların hem Sünni Arap hem Kürt hem de Hıristiyan kökenli olması dikkat çekicidir. Örneğin, 2000 sonrası dönemde muhalefetin sembol isimleri arasında yer alan Mişhel Kilo Hıristiyan kökenlidir. Mişhel 2005 yılındaki reform girişimleri sırasında Müslüman Kardeşlerle görüşmeler gerçekleştirmişti. Bununla birlikte rejim karşıtı muhalefetin toplumsal taban olarak ağırlıklı olarak Sünni Arap ve Kürt kökenli Suriye vatandaşlarından desteklendiği düşünülmektedir. Diğer yandan Dürzilerin pozisyonu ise net değildir. Özellikle 1966 tarihinde Devlet Başkanı Salih Cedid’in Suveyda’da esir alınmasından sonra Hafız Esad’ın tüm Süveyda’yı bombalama tehdidinde bulunması ve ardından da Dürzi subayların önemli bir kısmını asker birimlerden tasfiye etmesi sonrası Dürzilerin rejimle olan bağlarında bir kapma yaşanmıştı. Şubat 1966 Baas içi darbe girişiminden önce Devrim Komite Konseyi Sözcüsü olan (Meclis Başkanı statüsünde) Sultan Atrash’ın oğlu Mansur El Atrash’ın da devrik Devlet Başkanı Emin El Hafız’la birlikte tutuklanıp Mezzeh hapishanesine gönderilmesi Dürzileri olumsuz şekilde etkilemişti. Ayrıca Kemal Canbolat başta olmak üzere son yıllarda Suriye rejiminin Lübnanlı Dürzilere karşı uyguladığı politikaların da Suriyeli Dürzilerin bir kısmı üzerinde rahatsızlık yaratmıştır. Ekonomik sorunlara ve işsizliğe rağmen rejimin Dürziler arasında bir toplumsal desteğinin olduğu ifade edilmektedir. Bununla birlikte Sultan Atrash’ın kızı insan hakları savunucusu Muntaha al-Atrash Nisan 12’de verdiği bir demeçte Suriye Devlet Başkanı Esad’ın mezhep kartını öne sürerek reform yapmaya yanaşmadığını buna karşın ülkede bir mezhep çatışmasının yaşanmayacağını ve Başkan’ın iktidardan çekilmeyi kabul etmesi gerektiğini vurgulamıştı. [3]

Suriye’nin Toplumsal Yapısı: Suriye Mozaiği

Suriye halkı, hem etnik hem dini hem de mezhepsel açıdan heterojen bir ülkedir. Bu heterojenliğin temelinde ülkenin tarih boyunca farklı dinler, ırklar ve mezheplere ev sahipliği yapmasından kaynaklanmaktadır. Suriye’deki başlıca azınlıkları Aleviler, Dürziler, İsmaililer ve çeşitli Hıristiyan gruplar oluşturmaktadır. Dolayısıyla hem Müslüman hem de Hıristiyanlar kendi içerisinde oldukça farklı gruplara bölünmektedir.[4] 2011 itibariyle 23 milyonluk bir nüfusa sahip Suriye’de etnik ve dini grupların oranları hakkında doğru ve açık bilgilere ulaşmak mümkün olmamakla birlikte geçmiş dönemlerde yapılan sayımlardan hareketle bazı sonuçlara ulaşabiliriz. Suriyeli yazar Hüsnü Mahalli’ye göre “Suriye halkının %15'i Alevi, %6-7 'si Dürzi, %12-13'ü Hıristiyan ve geri kalanları da Sünni. Sünnilerin ise %10-12'si Kürt, %1-2'si Türkmen geri kalanları da Arap. Arapların da büyük bölümü orijinal olarak Suriyeli bir kısmı da Filistin kökenlidir”.[5] Mahalli’nin hesaplamalarına göre Sünni Araplar ülkede %50’nin altında kalırken Aleviler’de ülkedeki en önemli azınlık grubu olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer yandan 1947 yılı itibariyle ülkenin nüfusu 3,043,310 kişi olarak hesaplanmıştı. Sünnilerin nüfusu 2.040.908 kişi iken Aleviler 447,993, Dürziler 96, 641, Maruniler 14,133, Ortodoks Rumlar 144,517, Ortodoks Ermeniler 104,923, Katolik Rumlar 49, 543 (1950 tarihinde 52.000), Yahudiler 30,873, Nasturiler 9,630, Katolik Ermeniler 17, 493(1950 tarihinde 18.500), Katolik Araplar 17,613 ve diğer azınlıklar da yaklaşık 100,000 ( Protestan-Yezidi, Suryani-Avrupalı Katolikler).[6] 1947 sayımından da anlaşıldığı üzere Suriye her gruptan topluluğa rastlamak mümkündür. Ancak sayım verileri Alevilerin ve Sünni Arapların nüfusları hakkında Mahalli’den farklı bir tablo sunmaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi, günümüz Suriye nüfusu yaklaşık 23 milyon civarındadır. Bu nüfus içerisinde etnik dağılım ise oransal olarak net olmamakla birlikte şu şekilde olabilir. Aleviler %11-12, İsmailler %1.5, Durziler %3-5, Hıristiyanlar %14-15 civarındadır. Bu orana göre Sünni Müslümanların nüfusu 1947’de yaklaşık %67’iken, bu oran günümüzde çok büyük bir değişikliğe uğramamış olup %68.7 dolayında olduğu tahmin edilmektedir.[7] Sünni olanların içinde Sünni Arap, Kürt ve diğer bazı küçük mezhepler bulunmaktadır. Kürtlerin genel nüfus içerisindeki oranlarının %10-12 civarında olduğu ileri sürülmektedir. Bu durumda Sünni Arapların toplum nüfusunun yaklaşık %55-57 arası olduğu düşünülmektedir. Mahalli’nin belirttiğinin aksine her şekilde %50’den fazla bir rakam. Ayrıca Filistin kökenli Araplara Suriye vatandaşlığı verilmediğini de not etmek gerekir. Bu çerçevede vatandaşlık temelinde Filistin kökenli Araplara yer vermek doğru değildir.

Bu bağlamda Suriye’nin toplumsal yapısından hareketle Suriye’de Müslüman Kardeşler dahil radikal diye adlandırılabilecek bir yapının kurulmasının mümkün olup olmadığını tartışmak gerekir. Bazı yazarlar ABD’nin rejimin alternatifi olmadığından Suriye’de rejim değişikliğini gündeme alamayacağını ileri sürmektedirler. Ancak son dönemde muhaliflerin temel taleplerine bakıldığında parlamenter bir hukuk devletine geçme taleplerinin ağır bastığı görülmektedir. Demokratik değerlere ve hukuk sistemine sahip bir Parlamenter sistem talebi ülkenin bir çok kesimi tarafından desteklenmektedir. Ayrıca Müslüman Kardeşler bağlamında düşünüldüğünde Sünni kesimlerin önemli bir kısmının da grubu desteklemediği görülmektedir. Liberal kökenli Sünni Araplar ile Kürtler 1978-1982 arasında Müslüman Kardeşler hareketi içinde yer almadılar. Suriye’de Hıristiyanlar, Dürziler, Aleviler ve diğer azınlık grupları da İhvan’ı destelemediler. Bu koşullar altında Suriye’de radikal bir rejimin başa geçmesi beklenemez.[8]

Tarihi Emevi İmparatorluğu’na başkentlik yapmış olan Suriye’de radikal diyebileceğimiz bir rejimin başa geçme şansı oldukça düşüktür. Toplumu oluşturan farklı toplumsal grupların üzerinde uzlaştığı demokratik bir sistem kurulması ve Suriyelilerin hem siyasal, hem ekonomik hem de hukuksal anlamda yaşam koşullarının iyileştirilmesi temel talepler arasında yer almaktadır.

Reform Girişimleri: Şam Deklerasyonundan 2011 Ayaklanmasına

Suriye’de Şubat ayında başlayan ve Mart ile Nisan ayında da süren gösterilerin tarihsel geri planına bakıldığında Baas’ın iktidara geldiği döneme kadar geri gitmek mümkündür. 1963 sonrası dönemde hem insan haklarında yaşanan ihlaller hem topluca bazı grupların iktidardan tasfiye edilmesi hem rejimin siyasal, ideolojik ve mezhepsel olarak bazı kesimlere ayrımcılık politikası uygulaması hem de ekonomik alanda rejimin yolsuzluk ve işsizlik gibi sorunların üstesinden gelememesi ciddi bir toplumsal muhalefetin oluşmasına yol açmıştı. 1970’lerin sonu ve 1980’lerin başında yaşanan rejim karşıtı silahlı eylemlerin sert bir şekilde bastırılması ve 4 yıllık olaylar sırasında yaklaşık 100 bin kişinin yaşamını yitirmesi Suriye’deki toplumsal uzlaşının çökmesine ve rejimin baskı ile varlığını sürdürmesine yol açtı. Söz konusu baskı güvenlik ve istihbarat alanında güçlü bir devlet bürokrasisinin ortaya çıkmasına ve muhalefetin örgütsüz ve cılız kalmasını ya da yurt dışında örgütlenmesine yol açtı. 2011 yılında yeniden hareketlenen rejim karşıtı muhalefet hareketleri açıklanan reformlara ve Başkan Esad’ın 30 Mart 2011 tarihinde Halk Meclisinde (Parlamento) yaptığı sert konuşmaya rağmen dağılmaması ve eylemlerini sürdürmesi dikkat çekicidir. Suriye’de rejim karşıtı muhalefet hareketlerinin dayandığı toplumsal kitlenin kendi içerisinde farklı gruplardan oluştuğu dikkat çekmektedir. Bu bağlamda Suriye’deki reform girişimlerine kısaca değinmekte yarar vardır.

Toplumsal muhalefet hareketinin başında ülkenin entelektüel, aydın, hukukçu, gazeteci, sivil toplum kuruluşları ve akademik camiasından oluşan muhalefet grupları gelmektedir. Söz konusu grupların ciddi bir toplumsal tabanı bulunmamasına karşın rejim karşıtı grupların düşünsel öncülüğünü oluşturmaları açısından önem kazanmaktadırlar. Özellikle Hafız Esad’ın 10 Haziran 2000’de ölümünün ardından reform çağrılarını gündeme taşıyan ve “Şam Baharı” diye adlandırılan reform girişimlerine öncülük eden bu kesim içerisinde Sünni Arap ve Hıristiyan liderler de bulunmaktaydı. Nitekim Beşşar Esad’ın da iktidara geldikten sonra rejimin Basklı ve şiddet politikalarıyla özdeşleşmiş Mezzeh Hapishanesini kapatması, yaklaşık 300 ile 1000 arasında siyasi tutukluyu affetmesi ve reform taleplerine karşı baskı politikalarına başvurmaması da olumlu olmuştur. Ocak 2001 tarihinde içerisinde sivil toplum kuruluşlarından milletvekillerine kadar bir çok kesimin bulunduğu reformcular yayınladıkları bir bildiri ile politik reform çağrılarını sürdürmüşlerdir. Bin kişinin imzaladığı deklarasyonun yayınlanmasından bir hafta sonra ise milletvekili Riad Seif’i Toplumsal Barış Hareketini adlı partinin kuruluşunu ilan etmiştir. Ancak muhalefetin kontrol dışına çıktığını düşünen rejim yanlıları reform çağrılarına müdahale etmek için harekete geçmiş ve muhaliflere karşı tutuklama kampanyası başlatılmıştır. Şam Baharında geniş katılımlı forumlar düzenleyen sivil toplum kuruluşlarını kapatılırken, muhalefet gruplarının toplanmasına da izin verilmemiştir. Sivil Toplumun Uyanışı Topluluğu ile Cemal Atassi Demokratik Diyalog Forumu söz konusu dönemde aktif bir şekilde reformların tartışıldığı düzenli toplantılar gerçekleştirmiştir. Aylık veya haftalık düzenlenen toplantılara yüzlerce kişi katılarak reform ve değişim konusunu tartışmışlardır.[9]

2000 Haziranından sonra reform çağrılarını gündeme taşıyan ve buna yönelik bir takım toplantı ve etkinlikler düzenleyen grubun içinde Mişhel Kilo gibi entelektüeller ile Riad Seif gibi parlamenterler, Suriye Komünist Partisi Genel Sekreteri Riyad El Türk gibi liderler ve bazı iş adamları bulunmaktaydı. 2001 kışında kadar Beşşar Esad yönetimi reform çağrılarına karşı herhangi bir girişimde bulunmamasına ve reformları destekler nitelikte adımlar atmasına karşın bu tarihten sonra rejim bir savunma politikasına yönelmiş ve reform isteyen kesimlere karşı ciddi bir tutuklama ve cezalandırma kampanyası başlatılmıştı. Böylelikle Şam Baharı kısa sürede yerini Şam Kışına bırakmış olurken, reformcu kesimler 2005 yılına kadar rejimin baskı ve sindirme politikalarıyla karşı karşıya kaldılar. Türk, Kilo ve Seif’in yanı sıra Seif’in evinde düzenlediği toplantılarına katılan Suriye Liberal Demokratlar Birliği Başkanı Dr. Kemal El-Lebwani’de konuşmalarından dolayı tutuklanmış ve 2004 Eylülüne kadar cezaevinde kalmıştır.[10]

2004 yılının sonlarında Lübnan sorunu nedeniyle Suriye rejimi üzerinde uluslar arası baskının arttığı bir dönemde Suriye muhalefeti bir kez daha politik reformlar için harekete geçmişlerdir. 2005 Şubatında Lübnan’ın eski başbakanlarından Refik Hariri’nin öldürülmesinden hemen sonra Suriye rejimi üzerinde artan uluslararası baskıyla birlikte içerde de muhalif gruplar bir kez daha politik reform çağrılarını gündeme taşımaya başlamışlardır. Muhalif gruplar Temel Özgürlükler ve İnsan Haklarını Savunmak İçin Ulusal Koordinasyon Komitesi'ni kurdular. Sivil Toplumun Uyanışı Komitesi bir kez daha içerisinde Müslüman Kardeşlerin de bulunduğu tüm toplumsal gruplarla diyalog kanallarının açılması yönünde bir bildiri yayınladı. daha sonraları aktivist ve yazar Ali Abdullah Müslüman Kardeşler Genel Sekreteri Ali Sadraddin El Beyanuni'den siyasi parti faaliyetlerinin serbest bırakılmasını içeren bir mektup okudu. 1982'den itibaren ilk kez Müslüman Kardeşlerin kamuoyunda temsil edilmiş oldu. Bu dönemde Müslüman Kardeşlerin de içerisinde yer alacağı bir muhalefet partisinin kurulması bile gündeme geldi. 2005 sonuna gelindiğinde muhalif yazar Mişhel Kilo Fas’a giderek İhvan Genel Sekreteri ile bir görüşme gerçekleştirmiş ve ardından muhalefetin 4 konuda uzlaştığı açıklanmıştır. Bunlar demokrasi, şiddet içermeyen bir muhalefet, muhalefet gruplarının birlikteliği ve demokratik değişim ilkeleriydi. Genel Sekreter Beyanuni yaptığı açıklamada Mişhel Kilo’yu Baas liderleriyle görüşmeler yürütmeye yetkili olduğunu ifade etmişti. Şam rejimi üzerinde uluslararası baskının artığı günlerde muhalif gruplarda Ekim 2005’de “Şam Deklarasyonu” adı altında yayınladıkları bir bildiri ile hem rejimi sert bir şekilde eleştirmiş hem de ciddi anlamda diyalog çağrısında bulunulmuş ve politik reformların yapılması taleplerini bir kez daha gündeme taşımışlardır. Deklerasyon’da Baas rejimi otoriter, totaliter ve despotik bir yönetim kurmakla suçlanmış ve yeni bir Anayasa hazırlanması, kurucu bir meclisin oluşturulması ve adil seçimlerin yapılması talepleri dile getirilmiştir. Mişhel Kilo tarafından kaleme alınan Deklarasyonu 5 muhalefet partisini yanı sıra tanınmış 250 muhalif de imzalamıştır. Yaklaşık beş sayfalık metinde Arap milliyetçi Suriye’deki Ulusal Demokratik Buluşması, Kürt Demokratik İttifak, Şeyh Nawwaf El Beşir’in liderliğini yaptığı Gelecek Partisi, Sivil Toplumun Uyanışı Komitelesi, Kürt Demokratik Cephesi de imzalamıştı. Parti ve sivil toplum kurumlarının dışında Riyad Saif, Cevdet Sa'id, Dr Abdülrezak, Samir el-Nashar, Dr Fida Ekrem el-Hurani, Dr Adil Zakkar, Abdülkerim el-Dahhak, Heysem el-Malih ve Naif Qaysiyah gibi muhalif isimler bulunmaktaydı.[11] Ancak 2006 Martında Hariri cinayetini araştıran Uluslararası Araştırma Komisyonu ikinci ropurunda doğrudan Suriye rejimini suçlamaktan kaçınması ve Irak ile İran sorununa angaje olan ABD’nin politikaları Esad yönetiminin bir kez daha muhaliflere yönelmesine yol açmıştır. Mart 2006 tarihinde geniş tutuklamalar yeniden başlamıştır. Kasım 2005’de tekrar tutuklanan Dr. Kemal Lebvani 2007’de 12 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Mişhel Kilo ve Hıristiyan Enver El-Bunni 2006 yılında tutuklanmış ve 2007 yılında 5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Deklarasyonu imzalayanların bir kısmı yurt dışına çıkmak zorunda kalırken diğerleri ise tutuklanarak siyasi faaliyetlerine son verilmiştir. Böylelikle bir kez daha 2005’de başlayan ikinci Şam Baharı yerini Şam Kışına bırakmış oldu.

Baskı ve tutuklama politikalarına rağmen muhalif gruplar 1 Aralık 2007’de Ulusal Demokratik Değişim İçin Şam Deklarasyonu adı altında yeniden örgütlenme yoluna gittiler. Kendi içinde bir Ulusal Konsey kuran muhalifler daha önce öne sürdükleri reformların gerçekleştirilmesi için örgütlü bir mücadele kararı almış oldular. Dr. Fida El Hewrani’nin Başkan seçildiği Ulusal Konsey’de Abdulhamid Darwish ile Abdülaziz Alkhaier Başkan Yardıcısı, Riad Seif Genel Sekreter, Amin Obeidi, Nawwaf El Beşir, Riyad Turk, Süleyman el Şammar ve Ali Abdullah gibi liderde Başkanlık Divanı Üyesi seçilmişlerdir.[12]

Muhaliflerin Ulusal Konseyi kurmasından kısa bir süre sonra Konsey üyesi bir çok lider tutuklanmıştır. 2008 yılında tutuklanan Konsey yöneticilerinin önemli bir kısmı 2.5 yıl hapis cezasına çarptırılmışlardır. Böylelikle Suriye içindeki tüm muhalif seslerin bastırılması politikası sürdürülmüş oldu.[13] Reformcular bastırılmasına karşın onların öne sürdüğü fikirler toplumun diğer kesimleri tarafından benimsenmiş ve 2011 yılında bir kez daha gündeme taşınmıştır.

Muhalefet grubunu oluşturan ikinci grup ise toplumsal tabanı Sünni Araplardan oluşan Müslüman Kardeşler örgütüdür. Suriye’de sayısal ve tarihsel bir örgütlenme olarak en güçlü yapıyı oluşturan örgütlerin Sünni Arapların yaşadığı yerleşim birimlerinde etkili olduğu ifade edilmektedir. 1970’lerin başında başlayan ve ardından da 1978’lerde silahlı başkaldırıya dönüşen muhalefet hareketi üzerinde durmak gerekir. Özellikle Suriye rejiminin Lübnan’daki iç savaşta Marunilerin safında Filistinli ve Sünni Müslümanlara karşı savaş açması Suriyeli Sünni Arapların rejimle olan ilişkilerinin bir kez daha sorgulamalarına yol açmıştı. 973’de ilk önce sivil protesto eylemleri ile rejiminin politikalarını protesto etmeye başlayan muhalefet rejimin güç kullanması karşısında 1978’lerde ciddi anlamda silahlı eylemlere başvurmuştu. Esad rejimi ilk kez iktidarına karşı toplumsal desteği bulunan bir muhalefet hareketiyle karşı karşıya kalmasının ardından sorunu askeri yöntemlerle çözmeye yöneldi ve en son 1982’de Hama’nın topyekun cezalandırılmasının ardından muhalefeti sindirmeyi başardı.[14]

Suriye’de uzun süreli bir diğer muhalefet hareketi ise Kürt grupların oluşturduğu rejim karşıtı muhalefettir. Ancak Sünni Arap muhalefetinden farklı olarak Kürtler ulusal haklarının tanınması ve yasal eşitlik talepleriyle ortaya çıkmışlardır. Tarihsel olarak Halep ilinden başlayarak Türkiye sınırı boyunca Kamışlıya kadar uzanan bölgede yaşayan Kürtlerin Suriye rejimiyle ilişkileri inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. 1960 sonrası dönemde Araplaştırma politikalarıyla karşı karşıya kalan Kürt grupların en önemli özelliği önemli bir kısmının Türkiye’den bölgeye gitmiş olmasıdır. Ancak Fransa sonrası dönemde Araplarla sorunlar yaşamaya başlayan Kürtlerin bir kısmı 1962 Haseki ili sayımından sonra Suriye’deki vatandaşlığını kaybetmiştir. Kendi içerisinde “yabancı” ve “yurtsuz” olarak iki ayrı statü verilen Kürtlerin günümüzdeki sayısının 300 ile 400 bin arasında olduğu sanılmaktadır. Özellikle 2003 Irak Savaşı sonrası Suriye rejiminin Kürtlere bakışı ciddi şekilde değişmiş ve Kürtleri ABD ile işbirliği yaban bir kesim olarak değerlendirmeye başlamıştır. Bu çerçevede 2004 yılında yaşanan olaylarda Kürtler kitlesel katılımlı gösteriler düzenlemiş ve çıkan olaylar sırasında sivil kayıplar yaşanmış; Esad yönetimi sorunu araştıracak bir komisyon ve reform yapılacağı vaadinde bulunarak olayların büyümesini engellemeye çalışmıştı. Ancak geçen süre içerisinde reformların yapılmaması rejime olan güvensizliğin artmasına yol açmıştır. 2011 yılında ise ilk önce Der’a’da başlayan olaylar karşısında sessiz kalınmış ancak gösterilerin sürmesinin ardından Kürtlerde kendi bölgelerinde protesto eylemleri başlatmıştır. 1962 nüfus sayımının iptal edilmesine ve Beşşar Esad’ın doğrudan Kürt aşiretleriyle görüşmesine rağmen Kürt gruplarının protesto eylemlerini sürdürme kararı alması önemlidir. Böylelikle Suriye’deki muhalefet hareketinin Kürtleri de içine alacak şekilde süreceğinin işaretlerini vermiştir.

Suriye’deki diğer muhalefet gruplarını ise tanırlarken rejimin siyasal, hukuksal ve ekonomik uygulamalarından dolayı yıllardır baskı ve ayrımcılığa tabi tutulduklarını düşünen tüm kesimleri bu grup altında düşünmek olasıdır. Dolayısıyla etnik ve mezhepsel olarak bir çok kesimi içerisinde barındıran ve ekonomik olarak ülkedeki yolsuzluklar, işsizlik, rejime yakın kesimlerin aşırı zenginleşmesinden rahatsızlık hisseden, daha fazla özgürlük ve demokrasi talebinde bulunan gençleri de bu grup içerisinde görmek olasıdır. Olağanüstü hal ile yönetilen ülkede istihbarat birimlerinin faaliyetleri sonucu bir çok kesim farklı şekillerde haksız tutuklanmalar ve baskılarla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle siyasi tutukluların yanı sıra yolsuzluklar, gelir adaletsizliği gibi bir çok sorun bulunmaktadır. Ayrıca Sünni Arap aşiretleri de önemli bir muhalefet yapmaya başlamışlardır. Der’a’daki olayların şiddet ile bastırılması bölgedeki Arap aşiretlerinin rejime olan bağlılığını ciddi şekilde etkilemiş ve bu kesimler doğrudan muhalefet hareketlerinin içerisinde yer almaya itmiştir. Der’a’daki aşiretlerin önemli bir kısmı yıllardır Ürdün’le yürütülen ticaretin ve toplumsal ilişkilerin önemli bir ayağını oluşturmaktadırlar. Ürdün’le olan sınır ticareti sırasında güvenlik güçlerinin her türlü baskı ve şiddeti karşısında sesiz kalmak zorunda kalmaları rejimin bu gruplar üzerinde meşruiyetini yitirmesine yol açmıştır.

Bu kapsamda bir kez daha Suriyeli yazar Hüsnü Mahalli’nin ileri sürdüğü risklere geri dönecek olursak Mahalli istikrarsızlığın sonuçlarını şu şekilde özetlemişti: “Ülkede Sünni-Alevi iç savaşı çıkar. Bu ise başta Türkiye olmak üzere tüm bölgeyi etkiler; Bunu fırsat bilen Kürtler Türkiye'nin güneydoğusu ile Irak'ın kuzeyine komşu Suriye'nin kuzey doğusunda ayaklanır;İç savaş yaşayan Suriye Filistinlilere ve Lübnan'daki Hizbullah'a destek veremez. Bundan cesaret alan İsrail; Filistin ve Lübnan'a saldırır. Bunun ne anlama geleceğini herkes tahmin edebilir; Suriye desteğinden yoksun bir İran bölgede sıkışır. Buna izin vermemek için Tahran kendi kozlarını kullanır. Bu ise bölgede sonu gelmeyecek ve çok tehlikeli bir kargaşaya yol açar”. Açıkçası Hüsnü Mahalli’nin Suriye rejiminin neden demokratik bir sisteme geçmeyeceğini gerekçelendirmeye yönelerek, halkın temel taleplerinin güç ile bastırılmasını haklı göstermeye çalışmıştır. Ülkede bir Sünni-Alevi çatışmasının yaşanması ihtimali konusunda şöyle bir örnek vermek gerekirse, Esad karşıtı muhalifler arasında Beşşar Esad’ın amcası Rıfat Esad ile Beşşar Esad’ın amcasının oğlu Ribla Rıfat Esad da bulunduğunu ve tüm Alevilerin rejimi desteklediği gibi bir yargının gerçekle uyuşmadığıdır. Alevilerin bir kısmı da rejimle sorumlar yaşamaktadırlar. Ayrıca Suriye’de demokratik bir sistemin kurulması sürecinde hem Sünni Arapların hem Alevilerin hem de diğer tüm Suriyeli grupların sistem içinde temsil edilmesine olanak tanınması, Suriye’deki toplumsal barışın ve istikrarın inşasına yardımcı olacaktır. Aksi durumda Mahalli’nin ifadelerinde Suriye’de bir Suriyeli kimliğinin gelişmediği ve iktidarın mezhepsel bir yapı üzerine inşa edildiği gibi anlam çıkmaktadır. Diğer yandan Suriyeli Kürtlerin durumuna gelince bu ülkedeki Kürtlerin hem kültürel hem de coğrafik olarak bağımsızlık yanlısı bir politikaya yöneleceğini ifade etmek ve bu korkularla Türkiye’nin dış politikasını etkilemeye çalışmak doğru değildir. Kürtlerin en yoğun yaşadı Nusaybin sınırındaki Kamışlı da bile nüfusun bir kısmını Ermeniler ve Araplar oluşturmaktadır. Kamışlı Belediye Başkanı Ermeni kökenli bir liderdir. Suriyeli Kürtler Halep, Humus ve Şam dahil ülkenin bir çok bölgesinde Araplar ve diğer azınlık gruplarla birlikte yaşamaktadırlar. Filistin, Hizbullah ve İran meselesi ise oldukça karışık ve kompleks bir konudur. Şurası oldukça açıktır ki Filistin meselesi Türkiye dahil bir çok ülkenin üzerinde önemle durduğu bir konudur. Ayrıca Arafat döneminde Suriye’nin FKÖ’ye karşı Saika örgütünü kullanması, Suriye’de yaşayan Filistinli gruplara karşı 1978’den sonra güç kullanması ve son olarak vatandaşlık hakkını tanımaktan çekinmesi Suriyeli Filistinlilerin rejimle olan ilişkilerini sorunla hale getirmiştir. 1976 Lübnan İç Savaşı sırasında Arafat ve Kemal Canbolat’a bağlı güçler Lübnan’daki siyasal sistemi değiştirmek için son aşamaya geldikleri bir dönemde Suriye askerleri Marunilerin lehine iç savaşa müdahale ederek Filistinlilerin kesin bir galibiyeti engellediği de bilinmektedir. Diğer yandan Hizbullah’ın Lübnan’daki Sünni Araplar ve Hıristiyan gruplarla kurduğu ilişki hem bölge ülkelerini de hem de Suriyeli Arapların bir kısmını da rahatsız etmektedir. 2008 Mayısında Hizbullah’ın Beyrut’tu güç kullanarak ele geçirmesi ve ardından 2010 tarihinde de Hariri hükümetini düşürmesi Lübnan’da ve bölgede ciddi bir istikrarsızlığa yol açmıştır. İsrail-Suriye ilişkilerine gelirse, kamuoyunun gücünü arkasına alan bir hükümetin İsrail karşısında daha güçlü bir dış politika izleme olasılığının daha yüksek olacağı öngörülmektedir.

Sonuç olarak Suriye’de Beşşar Esad rejimi ilk kez ciddi bir muhalefet hareketiyle karşı karşıyadır. 2000 ve 2005’teki muhalefetin ciddi bir toplumsal desteği bulunmamasına karşın 2011’de başlayan muhalefetin önemli bir toplumsal desteği bulunmaktadır. Beşşar Esad’ın 11 yıl boyunca reform yapacağını dile getirmesine karşın gözle görülen bir reform yapmaması rejimin meşruiyetini ve güvenirliğini yitirmesine yol açmıştır. Esad’ın reform yapacağını açıklamasına karşın yaşanan meşruiyet ve güven sorunu muhalefetin daha da şiddetleneceğinin de göstergesidir. Suriye’yi beklenenin aksine oldukça sıcak bir bahar beklemektedir.


Kaynaklar

[1] Now Lebanon News, “Facebook group calls for Syrian revolution”, February 26, 2011,
http://www.nowlebanon.com/
NewsArchiveDetails.aspx?ID=244874

[2] Sana News, “Silahlı Kişilerin Kurşunlarıyla Yaralı Yada Şehit Düşen Polisler”, Nisan 12, 2011,http://www.sana.sy/t
ur/236/2011/04/12/341257.htm

[3] Muntaha al-Atrash, “Al-Assad should step down and return to dentistry”, By Haytham al-Tabaei , Asharq Al-Awsat, 12/04/2011, http://www.aawsat.com/English/new
s.asp?section=1&id=24843; Sami M. Moubayed, Steel & silk: men and women who shaped Syria 1900-2000, s. 179

[4] Nikolaos van Dam, Suriye'de İktidar Mücadelesi, Çev. Semih İdiz ve Aslı Faray Çalkıvik, İstanbul: İletişim Yayınları, 2000, s ss. 17-18.

[5] Hüsnü Mahalli, “Suriye senaryoları ve Türkiye”, 06 Nisan 2011,http://www.aksam.com.t
r/suriye-senaryolari-ve-turkiye-1740y.html

[6] Monroe, Elizabeth, The Middle East : A Political and Economic Survey, Oxford University Press-Royal Instıtute of International Affairs, London, 1954, s. 466; ve 1944); Gabriel Baer,
Population and society in the Arab East, ss. 89-90

[7] Nikolaos, op.cit,ss. 17-18

[8] Suriye’de Ağustos 2009’da yazar tarafından gerçekleştirilen mülakatlar.

[9] Bu konuda detaylı bir çalışma için bkz.: Joshua Landis-Joe Pace, “The Syrian Opposition”, The Washington Quarterly, 30:1,Winter 2006-07 ss. 45–68.

[10] Ibid.

[11] Joshua M. Landis, “Damascus Declaration in English”, Nov., 01, 2005,
http://faculty-staff.ou.edu/L/Joshu
a.M.Landis-1/syriablog/2005/11/damascus
-declaration-in-english.htm

[12] The Damascus Declaration for National Democratic Change, “The National Council is the Damascus Declaration's legistlative body”,
http://www.nidaasyria.org/en/council

[13] The Syrian Human Rights Committee, “Leaders of Damascus Declaration Sentenced Two Years and a Half”, 31 Oct 2008
http://www.shrc.org/data/aspx/d3/3743.aspx

[14] Moshe Maoz, Esad: Şam’ın Sfenksi, Çv.Hakan Gündüz, İstanbul: Akademi Yay., 1991, ,ss. 233-254


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: İkinci Hutbe-i Şamiye
MesajGönderilme zamanı: 20.02.12, 21:49 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 275
İkinci Hutbe-i Şamiye

Mustafa Özcan


Gerçekten de Arap Baharı’nın veya Arap devriminin şeyhi bila hilaf ve bila tereddüt Yusuf Karadavi’dir. “Yiğidi öldür hakkını ver” dedikleri gibi Karadavi kritik bir zaman diliminde çok büyük bir rol oynamıştır. Süreç içinde çokları yalpaladı ve hatta Kaddafi’ye destek verenler ve çıkanlar oldu. O ise hiç şaşmadı ve yalpalamadı. Kaddafi’nin ne dinle ne de akılla irtibatı vardı. Yeşil Kitap bile intihal ürünüdür. Marksist düşünürlerden İbrahim Bişara ve eşi yazmıştır. Kaddafi, bütün mukaddesat ve bahusus Kur’an, Hazreti Peygamber ve Hazreti Ömer hakkında bir Müslümana yakışmayacak şeyler söylemiştir. Değişken, huysuz ve istikrarsız bir tabiata sahipti. Halkına reva gördüğü şekilde hayatını kaybetmiştir. Amacı yeni bir Fatimi devleti kurmak ve yeni bir el Hakim Biemrillah olmaktı. Yeni bir Fatimi devleti kuramadı ama kendisi pekala El Hakim Biemrillah’ın yerini tuttu ve ona yakışır bir biçimde öldü. Kendisi gitti nükteleri kaldı yadigar! Yusuf Karadavi hiç yalpalamadan ihkak-ı hakta bulundu ve baştan beri Kaddafi’yi payladı ve takbih etti. Ardından Beşşar hakkında da aynı tavrını sürdürmüştür. Bazıları Kaddafi ile, Beşşar ile görüşmesini ağızlarına dolamış ve bir tutarsızlık ve nakise alameti olarak göstermeye kalkışmıştır. Elbette onlarla görüşmesinde de Müslümanların maslahatını gözetmiştir. Onlarla görüşmesi onların mutlak hak yanında olduklarını göstermez. Zararlarını azaltmak ve dindarları rahatlatmak istemiştir. Lakin hakkın ortaya çıkmasından ve bu rejimlerle halkın arasında ayrılık rüzgarları esmesiyle birlikte olması gerektiği yerde konumlanmıştır. Dolayısıyla Karadavi devrimin de, devrimcilerin de imamıdır. Karadavi bu tutumlarıyla hakkın yüzünü güldürmüş ve kafa karışıklığının önünü kesmiştir. Gerçek manada ümmete İslami ve siyasi rehberlik yapmıştır.

Son konuşmasıyla veya Cuma hutbesiyle (17 Şubat 2012) gönüllere daha fazla su serpmiş ve ferahlık vermiştir. Bir müjdede bulunmuş ve şöyle söylemiştir: “İnşaallah yakında Emevi Camii’nde hutbe okuyacak ve Suriye halkını tebrik edeceğim.” Gerçekten de dünyanın suskunlukta kendisini yüzüstü bıraktığı Suriye halkı her türlü tebriki hak etmektedir. İçeride ve dışarıdaki hazele (yüzüstü bırakanlar ve yardımı esirgeyenler) takımına rağmen dimdik ayakta duruyor. Şer cephesinin suskun ve gürültülü ittifakına ve kalleşliğin sözlü ve fiilisine yani her türlüsüne rağmen direniyorlar. Bereketsiz senelerde bereket ve mucizelerin kesildiği dönemde adeta mucizeler gösteriyorlar. Devrim sürecinde Karadavi kimsesizlerin kimsesi olmuş ve Suriye halkını desteksiz bırakmamıştır. Çok yakında Beşşar rejiminin tamuyu boylayacağını müjdeleyen Karadavi bu menhus rejimin devrilmesinden sonra Şam’da meşhur Camii Emevi’de hutbe vererek Suriye halkını selamlayacağını ve tebrik edeceğini söylemiştir. Bu inşallah, Bediüzzaman’ın fecr-i sadıkı müjdelediği hutbesinin bir tasdiki ve bir düeti olacaktır. Şam Kudüs’e giden yolda zamanın Davud’unun gerçek otağı olacaktır. Karadavi, Rusya gibi, yetim Suriye devrimine karşı zalim ve müstebit Suriye rejimini destekleyenlerin parmaklarını ısıracaklarını ve kazandıklarını sandıkları noktada kaybedeceklerini ifade etmektedir. Karadavi, Rusya’nın bilincini kaybettiğini de söylemiştir. İnşaallah Suriye’deki Rus işbirlikçisi rejiminin devrilmesinden sonra sıra Çeçenistan ve Rusya’nın altında inim inim inleyen Müslüman ulusların ve toplumların kurtulmasına gelecektir. Rusya, Beşşar Esad’ı destekleyerek kendi kuyusunu kazmıştır. Rusya arı kovanına çomak sokmuştur ve bu çomak bumerang gibi tepesine inecektir.


¥


Karadavi Suriye rejimini yavrularını ve halkını yiyen canavara benzetmiştir. “Bana aslan kesilir halbuki savaşlarda devekuşu misalidir” mısralarında olduğu gibi Suriye rejimi kahramanlığını İsrail’e değil silahsız ve savunmasız halkına göstermektedir. Karadavi, Suriye halkından zafere kadar sebatkar olmalarını istemiştir. Yüce dağlar gibi boyun eğmez olmalarını istemiş ve onları taife-i mansure olarak selamlamıştır. Hakikaten taife-i mansurenin (muzaffer bölük) sıfatı şudur ki, onları herkes yalnız bıraksa da onlar hedeflerinden asla şaşmaz ve fütur getirmezler. Onca yalnızlığa karşı Şam halkında bir esneme ve yılma görebiliyor musunuz? Kella! Karadavi, Şam halkının zafere kavuşacağına dair Allah’a kasem etmektedir. Zira bu bir vaad-i ilahidir. Dünya birleşse bile bu zaferi Suriye halkının elinden kimse alamaz. Bediüzzaman’ın fecr-i sadıkla alakalı müjde hutbesinden sonra Karadavi’nin zafer hutbesini de bekliyoruz.

Vema zelike alallahi biaziz...

20.02.2012

Yeni Akit


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Suriye’de Demokratik Gösterilerden Silahlı Muhalefete
MesajGönderilme zamanı: 19.11.12, 14:18 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 275
"Suriye’de Demokratik Gösterilerden Silahlı Muhalefete" yazısının yayın tarihi: 13 Nis 2011, 21:01


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye