Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Yavuz Selim KURT : ÇEÇENİSTAN`DAKİ ÇEÇENİSTAN
MesajGönderilme zamanı: 06.12.09, 04:43 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.03.09, 17:58
Mesajlar: 123
ÇEÇENİSTAN`DAKİ ÇEÇENİSTAN

Yavuz Selim KURT
yavuzselim@boyuthaber.com

04.12.2009

Dikkatli okurlarım hatırlayacaklardır. Geçen yıl İran seyahatimden sonra “İran’daki İran, Türkiye’deki İran değil” isimli bir yazı dizisi kaleme almıştım. O yazılarda, temel olarak ülkemizde farklı kesimlerde oluşan; olumlu ya da olumsuz İran imajı ve olgusunun yerinden gözlemlenince (aynel yakin şahit olunca) daha farklı olduğunu ifade etmeye çalışmıştım. Bu ifade imkanını da ancak İran’a TV5 adına gerçekleştirdiğim ziyaretten sonra edinmiştim. Bugün de kısaca, bir vesileyle gerçekleştirdiğim Çeçenistan ziyaretiyle ilgili izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Millet olarak Çeçenleri çok seviyoruz. Niçin? İlk olarak her ne kadar aynı Boşnakları olduğu gibi, onları da geç ve trajik bir hadiseyle (işgalci Rusya’ya karşı verdikleri şanlı ve asil bağımsızlık mücadeleleri ve şehidleriyle) tanımış olsak da Müslüman oldukları için, ikinci olarak da elbette emperyalizme karşı sürdürdükleri yaklaşık 400 yıllık mücadele sebebiyledir. Dolayısıyla, şahsen benim zihnimde Çeçen kelimesi iki kavrama ve hakikate tekabül etmektedir: İSLAM ve CİHAD. Tasavvuf vasıtasıyla Müslüman olan bu asil millet daha sonra yurtlarını işgal eden Moskof zalimlerine karşı amansız bir mücadeleyi milyonlarca evladını feda ederek sürdürmüştür. Aslen bir Kumuk Türkü olan efsane mücahid Şeyh Şamil’den bu yana yeryüzündeki en feci katliam, işkence ve zulümlere maruz kalmışlardır. Çarlık Rusya’sının yıkılıp yerine Komünist ve Emperyalist Sovyet rejimi kurulduktan sonra da işgaller ve katliamlar son bulmamış modern dünya kamuoyunun önünde soykırımlara ve sürgünlere tabi tutulmuşlardır. 1944 Stalin sürgününde diğer Müslüman Kafkasya milletlerine reva görülen zulümler Çeçenleri de darmadağın etmiştir. Yüz binlerce Müslüman Çeçen, sürgün yollarında şehid olmuşlardır. Daha sonra belli bir rahatlamayla yurtlarına dönen Çeçenler, yine diğer Sovyet Cumhuriyetlerinde olduğu gibi baskılar altında yaşamaya mahkum iken, Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile, karakterleri olan hürriyet ve bağımsızlık şiarından hareketle sonunda büyük kayıplar vereceklerini bile bile; yine azim, şerefli ve şanlı bir cihad hareketi başlatarak Şehid Dudayev ile bağımsızlıklarını ilan ederek, yeryüzünün en büyük konvansiyonel ordusuna karşı zafer üzerine zafer kazanmışlardır.

İşte biz de millet olarak tam da bu safhada Çeçen realitesi ile karşılaştık. Dudayev’i tanıdık, şehir meydanında ayakta ve halka halinde sesli zikir çeken Müslüman Çeçenlerin varlığından haberdar olduk ve onların bu sömürü karşıtı cihadlarını en azından kalben destekledik. Mitingler düzenlendi katıldık, yardım kampanyalarına el verdik.

Sonra acı haberler ardı ardına geldi, önce Dudayev’i kaybettik, daha sonra çöküş sonrası toparlanan Rusya, türlü bahaneler uydurarak bu necip ve asil milletin tamamını yok etmek için operasyon üzerine operasyon düzenledi. Her gün haberlerde, Grozni’den, Hasyurt’tan, Şatoy’dan katliam görüntülerini izledik kahrolduk. Ve ne yazık ki, anlı şanlı İslam alemi ve onun İslam Konferansı Teşkilatı, Arap Ligi gibi göstermelik mekanizmalarından, konuştuğu zaman mangalda kül bırakmayan liderlerinden cılız birkaç kınama dışında herhangi bir tepki gelmedi. Özellikle Türkiye kamuoyu bu konuda çok hassastı ama mevcut yönetimler asla Çeçenistan’ın bağımsızlığını tanımadı hatta orada işgalci Ruslara karşı vatanlarını müdafaa eden Çeçenleri terörist ilan eden anti-terör işbirliği anlaşmaları imzaladılar. Türkiye, İran, Mısır, Suudi Arabistan hepsi sustu. Kafkas dağlarında verilen bu şanlı mücadelenin bedeli çok ağır oldu. Çeçenler nüfuslarının gençlerden oluşan % 20’sini kaybetti. Bu Türkiye’nin 15 yılda nüfusunun 16 milyonunu kaybetmesi demektir. On binler sakat kaldı. Yüz binlerce dul ve yetim oradan oraya sürüklendi durdu. Ama ilaç için bile olsa İslam ülkeleri dahil tek bir devlet bu masumlara yardım etmedi. Başta başkent Grozni olmak üzere o canım İslam beldeleri hak ile yeksan oldu. Altyapılar çökertildi. Bunun akabinde takip edebildiğimiz kadarıyla ilk savaşın kahramanlarından Şamil Basayev ve arkadaşları tarafından ikinci bir savaş daha başladı. İşte filmin koptuğu an da burası oldu. Bu savaş akabinde artık bahane arayan ve tamamen toparlanan Rusya olanca gücüyle çullandı Müslüman Çeçen kardeşlerimizin üzerine. Adeta yeryüzünden Çeçen milletini tamamen silmek için başlatılan bu savaş esnasında bir de ilk savaşta hep beraber hareket ederek şanlı istiklal mücadelesi veren kardeşlerimiz de fikir, inanç ayrılıklarına düşerek kendi aralarında öncelikle kendi toplumlarını yıpratan kanlı bir mücadeleye girdiler. Bir taraf ötekini fitneci, Vahhabi ve Yahudi uşağı, diğer taraf ötekini mürted, sapık ve Rus yanlısı ilan etti. Bu arada Rusya da silah gücünden kaynaklanan hükümranlığı ile medya ve işbirlikçileri vasıtasıyla ÇEÇEN=TERÖRİST imajını oluşturmak için tüm imkanlarını seferber etti. Yarabbi! Bu zalim Rus işgali sürerken ne kadar da acı bir tablo oluşturdu.

Bizim tek bir kaygımız vardı, o da Çeçenistan’ın işgalden kurtulup hür ve bağımsız bir devlet olarak İslam Konferansı Teşkilatı’nın en genç üyesi olarak yerini alması. Şimdi ikinci bir kaygımız daha oluştu ki, yüreklerimizi dağlıyor; o da Müslüman Çeçen milletinin bu bölünmüşlüklerden, fitnelerden ve tefrikalardan kurtulup birbirlerine doğrulttukları namluları indirmeleridir. Maalesef Çeçenistan ikinci savaş sonrasında da Rusya’dan bağımsızlığını alamadığı gibi tam aksine o bölgeyi milyonlarca Müslümanı katlederek yüzyıllardır işgal eden Rusya, İslam Konferansı Teşkilatı’nın gözlemci üyesi oldu ve şimdi Putin, tam üye olmak için ısrarını sürdürüyor ve korkarım bu da gerçekleşecek. Çeçenistan’ın bağımsızlığını tanımayı hayal dahi edemeyen Türkiye dahil tüm İslam ülkeleri, Rusya’nın İKT’ye girmesini desteklediler.

İşte; bir taraftan yalnız bırakılan ve yalnızlaştırılan, diğer taraftan nüfusunun beşte birini kaybeden Çeçenistan’da son durum nedir? Hakikatte neler oluyor? diye meraklanıyorken geçen ay bir hadise oldu. Türkiye’den ilim adamı, STK temsilcileri ve medya yöneticilerinden oluşan bir heyet Çeçenistan’a bir ziyarette bulundular. Ziyareti organize eden şu anda Kanal 7’de program yapan daha önceleri Kanaltürk, TGRT gibi yayın kuruluşlarında özellikle Türk ve Kafkas toplulukları üzerine ufuk açıcı programlar yapan gazeteci ve televizyoncu Seyfullah Türksoy’du. Bu geziden önce benim izleme imkanım olmayan bazı programlarında da Çeçenistan’daki son durumu işleyen yayınlar yapmış.

Yukarıda da ifade ettiğim gibi ikinci savaş sonrası adeta film kopmuş ve maalesef de bu kopukluk sonucu Türkiye’de Çeçenistan ile ilgili hassasiyetler de eriyip gitmiştir. En son Çeçenler ve Çeçenistan, Türkiye’de Çeçen Komutan Abdulazimov’un sınırdışı edilmesi esnasında Yeşilköy Havaalanı’ndaki o hazin manzara sayesinde gündeme gelebilmiştir. Bundan öncesine ait son hatırladıklarımız tamamen yerle bir olmuş ve işgal edilmiş bir İslam yurdu, nüfusunun çoğu mülteci olmuş bir ülkeden kanlı ve şarapnelli manzaralardı. Oysa özellikle de Türksoy’un programları ve daha sonra bu heyetin ziyareti sonrası basına, fiziki olarak tamamen farklı bir Çeçenistan yansıdı. Artık bombaların düşmediği, çarşısında pazarında huzurla dolaşılan, dini hayatın serbestçe yaşandığı, camileriyle okullarıyla huzur ve güveni arayan bir Çeçenistan’dı ekranlara akseden. Açıkçası bendeniz de bu yansıyan karelerin doğruluğuna inanamamıştım. Görüntülerin belli mevzi yerlerden ibaret olduğunu, hatta mizansen olduğunu, bir halkla ilişkiler çalışmasının ürünü olabileceğini dahi düşündüm. Sonra oraya giden heyetteki ilim adamı ve yazarların makalelerini de okuyunca iyice merak ettim bu son durumu.

Türksoy’un yaptığı programlara ve ziyaret gerçekleştiren heyete yönelen büyük tepkileri de izledim. Türksoy’un şu andaki mevcut yönetimden büyük meblağlarda para alarak bu halkla ilişkiler çalışmasını yaptığı ve bu heyetin de bu niyete bilerek ya da bilmeyerek alet olduğu ifade ediliyordu. Tam da bu aşamada Yeni Şafak gazetesi yazarı Resul Tosun Bey, yine Türksoy’un program yapımcılığını yaptığı Mir Ajans tarafından Çeçenistan’a bir ziyaret gerçekleştirileceğini ve bu ziyarette 19 yıl sonra Çeçenistan’dan uluslar arası ilk uçuşun Çeçen Havayolları tarafından hac vazifesini eda etmek üzere Kutsal Topraklar’a gidecek olan hacı adaylarının uğurlanması töreni olacağını, kendisinin de bu davete icabet edeceğini ve benim de katılıp katılmayacağımı sordu. Ben de gerekli yerlerle, daha önceki heyete iştirak eden Milli Gazete ve Vakit yazarı Mustafa Özcan Bey ile ve dostlarımla istişare ettikten sonra yukarıda belirttiğim üzere oradaki son durumu aynel yakin müşahede etmek üzere bu daveti kabul ettim. Tek gayem oradaki sosyal, kültürel ve dini hayatın geldiği son noktayı yerinde görmekti. Oradaki siyasi durum, iktidar mücadeleleri ve üzülerek duyduğumuz kendi aralarındaki çatışmalar benim ilgi alanım dışındadır. Bu aynı zamanda kendi içişleridir. Ve tek ümidim ve duam bir an evvel bu üzücü manzaraya son verilerek daha müreffeh, huzurlu ve bağımsız bir Çeçenistan fotoğrafını bize göstermeleridir.

Çeçenistan’daki Çeçenistan’da baş gözüyle neler gördüm?

1. O hafızalarımıza kazınan, taş taş üstünde kalmamış Grozni ve diğer yerleşim birimleri gitmiş yerine tamamen yenilenmiş ve şantiyeye dönmüş bir ülke gelmiş. Binalar ve yollar tertemiz. Sosyal ve ekonomik hayat canlı. Sokaklar özellikle gençler ve kadınlarla dolu. Zira erkek nüfusun çoğu şehit olmuş. İnsanlar güçlü, vakur ve mütebessim ve aynı zamanda güzel giyimli. Sokaklarda dilenci, kapkaççı yok.

2. Dini hayat ve onun merkezi olan camiler canlı. Gençler ve kadınlar namazlarını, bir önceki Türk heyetinin açılışlarına katıldıkları camilerde eda ediyorlar. Son yapılan camiler tamamen Osmanlı mimarisi esas alınarak inşa edilmiş. Süslemeleri ve konforu bakımından bizim camilerden üstün diyebilirim. Cami avlularında açıktan, ayakta, sesli Kadiri zikirleri icra ediyorlar. 5 vakit namaz ve Cuma hutbesi canlı yayınla Çeçen TV’den yayınlanıyor. Erkekler geleneksel takke ile geziyor. Kadınların tamamı ise, tam tesettür sayılmasa dahi illa başörtüsü takıyorlar. Bazı kadınlar tam tesettür de kullanıyor. Şehrin girişinde Tekbir Giyim mağazasının reklamı olan dev bir totem var. Kunta Hacı İslam Üniversitesi eğitime devam ediyor. Bu arada, anladığım kadarı ile Çeçenistan’ın manevi mimarlarından Kadiri şeyhi olan Kunta Hacı halk için çok büyük öneme sahip. Her yerde onun izi ve ismi var. Annesi Heda hanımın mezarı dahi bir ziyaretgah. Kadınlar ve erkekler bir arada bulunmuyor. İçki ve sigara içene rastlamadık. Ben şahsen görmedim ama bana anlatıldığı kadarıyla ilköğretim okullarında dahi mescidler yapılmış.

3. Şehirlerde Rus askerleri yok. Tamamen ülkenin dört bir yanındaki üslere çekilmişler. Sadece havaalanı yanında bazı lojman ve tesislerde oldukları söylendi. Ancak sıkı güvenlik önlemleri var. Güvenlik görevlilerinin tamamına yakını 20-30 yaş arasında sakallı gençler. Özellikle şehir giriş ve çıkışlarında Çeçen güvenlik görevlileri ve bariyerler mevcut. Bize rehberlik yapan tamamı Türkiye’de tahsil yapmış çok güzel Türkçe konuşan arkadaşlar bunun Rusya’nın tüm şehirlerinde böyle olduğunu ifade ettiler.

4. Türkiye’yi ve milletimizi çok seviyorlar. Osmanlı bölgede hiç hakim olmamasına rağmen, Osmanlı’ya karşı sevgilerini camilerin ve türbelerin mimarisi ile sembolleştirmişler. Şadırvan kurnalarında dahi Osmanlı padişahlarının tuğraları var.

5. Mevcut yönetime Rus yanlısı denmesine çok içerliyorlar ve kızıyorlar. Rusya’ya karşı cihad fetvasının mevcut yönetimin başkanı Ramazan Kadırov’un babası, Dudayev’in müftü tayin ettiği Hacı Ahmet Kadırov tarafından verildiğini, o ve ailesinin hep savaştığını çok sayıda şehit verdiklerini ifade ediyorlar. Halkın da asla Rus taraftarı olmadığını ancak Çeçenistan’ın Rusya Federasyonu’na bağlı bir özerk yapı olduğunun unutulmamasını istiyorlar. Dünyanın ve İslam ülkelerinin dahi tanımadığı bir bağımsızlığın ve mücadelesinin Çeçen halkının tamamen yok olması anlamına geleceğini de belirtenler oldu.

6. Kendisine sorular sorduğum mevcut yönetimin başkanı Ramazan Kadırov (çevresindekiler kendisine ismiyle hitap ediyor) 33 yaşında genç birisi. Sürekli gülümsüyor. Mütemadiyen hareket halinde. Boynunda 99’luk bir tesbih asılı. Medyadan gazeteci ve muhabirlerden oluşan heyeti Başkanlık binasında, avludaki camide yatsı namazını kıldıktan sonra ağırladı. Heyette bendeniz ve Resul Tosun’dan başka; TRT, Anadolu Ajansı ve Sabah gazetesinden muhabirler var. TRT kendisiyle uzun bir mülakat gerçekleştirdi. Diğer muhabirler ve ben de ayrıca kendisine sorular yönelttik. Sorulara rahat bir biçimde yine mütebessim cevaplar verdi. Kendinden emin bir hali vardı. Türkiye’yi ve Türkleri sevdiğini, şu anda Çeçenistan’da huzur ve güvenliğin hakim olduğunu, bunu Yahudiler’in ve dış güçlerin bozmaya çalıştığını söyledi. Kendisine açıkça sorduğum sorulara cevapları da kısaca şu şekilde oldu:

a. Başta Türkiye ve dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Çeçen mültecilerin dönüşleri ve can güvenlikleri ile ilgili soruma; herhangi bir endişeye kapılmaksızın tüm Çeçenlerin ülkeye dönmelerini arzuladığını, hepsine maddi yardım yapılacağını ve hiçbirisinin kılına dahi zarar gelmeyeceğini, nitekim böyle dönüş yapan birçok insanın olduğunu ifade etti.

b. Başka bir sorum üzerine de insan hakları ihlallerinin en az seviyeye ineceğini zaten iki ayda bir insan hakları örgütlerinin ülkede denetim yaptığını, kendisine muhalefet eden parti, STK ve yayınların olduğunu söyledi.

c. Mevcut yönetime muhalefet ederek Ruslarla savaşa devam eden grupla ilgili sorduğum soruya da. O grubun da sayıca azaldığını şu anda yüz civarı olduğunu, birçoklarının da dağlardan inerek mücadeleyi bıraktığını, hiçbirisine kötü muamele yapılmadığını. Grubun lideri Umarov dışında herkesle masaya oturup anlaşacağını, hatası varsa söyleyip düzeltmelerini söyledi. Şayet onların din için savaştığını bilse kendisinin de onlarla birlikte olacağını belirterek kendisi ve yönetimine karşı yapılan yayınların Avrupa tarafından desteklediğini de ekledi.

d. Türkiye’ye gelip gelmeyeceği ile ilgili soruma da; bunu çok istediğini ve Topkapı Sarayı’ndaki Mukaddes Emanetleri ve manevi şeyhleri Kunta Hacı’nın sürgün de Türkiye’ye hicret ederek vefat eden kardeşinin kabrini ziyaret etmeyi arzuladığını belirtti. Babası adına yapılan camiin açılışına diğer İslam ülkeleri temsilcileri ile birlikte Türkiye Büyükelçisi de katılmış.

Ramazan Kadırov sorduğum bu açık sorulara açık cevaplar verdi. Belki de bu sorular ilk kez kendisine soruluyordu.

Bu mülakattan sonra Grozni Havaalanı’na geçerek ziyaretimizin asıl amacı olan, 19 yıl sonra Çeçenistan’dan Medine’ye giden hacı adayları için başlanacak ilk uluslar arası uçuşa ve hacı adayları uğurlaması merasimine tanık olduk. Ramzan da oradaydı. Eşi ve annesi de hacca gidenler arasındaymış. Bu yıl havayoluyla 3000 hacı adayı kutsal topraklara uçacakmış. Herkes çok heyecanlıydı, yine zikirler, Kur’an, gözyaşları ve dualar eşliğinde hacılar uğurlandı. Bizden başka Reuters dahil tüm dünya ajanslarından muhabirler oradaydı. Çeçenistan’da bulunduğumuz ikinci günde de, Türk firmaları tarafından inşa edilen camileri ve inşaatları ziyaret ettik ve döndük.

İşte tek günlük Çeçenistan ziyaretimizin hikayesi. Ne gördüysem, ne sorduysam, ne hissettiysem onu samimiyetle yazdım. Niyetimizden ve kendimizden eminiz. Türkiye medyasında Çeçen kardeşlerimize hassasiyetle yaklaşan bir gazeteci olarak bu ziyareti gerçekleştirdim. Niyetim orayı görmek ve izlenimlerimi okurlarıma, izleyicilerimle paylaşmaktı. Benim için çok faydalı oldu. Eksik bilgilerim olduğunu gördüm. Bu ziyaret beni Kadırovcu yapmadı. Buna gerek de yok. Oradaki tüm bağımsız gazeteciler olarak bir lobi çalışmasına da alet olmadık. Kimsenin böyle bir talebi de yok. Tam aksine bu ziyaret beni daha fazla Çeçenistancı yaptı, Müslüman Çeçen halkına muhabbetim daha da arttı. Kendimden nasıl eminsem Milli Gazete ve Vakit yazarı Mustafa Özcan’dan da, TGTV Başkanı Necati CEYLAN’dan da, Eski Diyanet İşleri Başkanımız Süleyman ATEŞ Hoca’dan da, Hukukçular Derneği Başkanı Kamil Uğur’dan da, Diyanet İşleri Eski Başkan Yardımcısı Hamdi Mert’ten de, Yeni Şafak yazarı Resul Tosun Bey’den de o kadar eminim. Bu zevattan kimsenin Kadırov lobisi yapmak gibi bir niyeti ve ihtiyacı olamaz. Bu zihniyette biri TGTV Başkanı olabilir mi? Bu yapıda bir yazar Milli Gazete’de, Vakit’te yazabilir mi? Elbette değil. Ben ayrıca tenkit edenlerin de çoğunun iyi niyetli olduğuna da inanıyorum. Sadece yaklaşım farklılıkları ve bilgi eksikliklerinin olduğunu düşünüyorum. Bu tabi onlar açısından benim için de geçerlidir. Ayrıca yüzyıllardır işgal altında olan mazlum bir İslam yurdunda var olan bu bölünmüşlük sebebiyle Türkiye’deki iyi niyetli insanların birbirlerini işbirlikçi ilan etmelerini de doğru bulmuyorum. Tam tersine oradaki huzurun ve barışın tam manasıyla temini için sadece Türkiye’den değil tüm İslam aleminden heyetlerin aracı olmasını da öneriyorum. Ama maalesef bizim bu mekanizmalarımız yok! Bu konuda, Kafkasya ve Çeçenistan konusundaki hassasiyetiyle bilinen Yeni Şafak Gazetesi yazarı Hakan ALBAYRAK da aynen bizim gibi bir yaklaşım sergileyerek 30 Kasım Pazartesi günkü köşe yazısında hatta daha da ileri giderek orada savaşanların derhal silahı bırakıp, emirlik fikrini de rafa kaldırmalarını talep ederek şu ifadeleri kullanmış:

“Türkiye, Çeçenistan`la ilişkilerini alabildiğine geliştirmeli. Sunulan imkânlar değerlendirilerek, dini, kültürel ve ticari bağlar güçlendirilmeli. “Kimse Kadirov yönetimiyle çalışmasın” demiyorum (“Saddam yönetimiyle iş yapılmasın” da dememiştim zaten; bilakis, Saddam`ın zalimliğine rağmen Irak`la ilişkilerin geliştirilmesini savunmuştum); ama, “Kadirov`u yüceltme çabası abesle iştigaldir” diyorum, müsaadenizle.

Açık söyleyeyim: Ben mücahitlerin silah bırakmalarından yanayım. Bağırlarına taş basıp, Bağımsız Çeçenistan davasını –ve hele Kafkasya İslam Emirliği davasını- rafa kaldırmaları gerektiğini düşünüyorum. Bunun için gerekli olan vasat oluştu mu? Oluşmadıysa da oluşur mu? Silah bırakan mücahitlerin –istisnasız hepsinin- güvenliği garanti edilir mi? Bu konuda itimat telkin etmeyen Vladimir Putin ve Ramazam Kadirov, itimat telkin eder hale gelebilir mi? Onlar dört başı mamur bir `açılım` yaparlarsa, mücahitler de belki `açılım`a ikna edilebilir. Barış için arabuluculuk yapacak kimseler / kuruluşlar bulmak güç olmasa gerek.” (Hakan ALBAYRAK)


Yazımın başında da belirttim. Biz Çeçenleri çok seviyoruz. Müslüman, Mazlum ve Mücahid olmalarından ötürü. Ve Çeçenleri bizatihi kendilerinden dolayı seviyoruz, liderlerinden ve yönetimlerinden ötürü değil. Genel olarak söylüyorum, beğenmediğimiz, hoşlanmadığımız hatta nefret ettiğimiz yönetimlerden dolayı bir ülkeye ve halka ambargo koyamayız.

Tarihin en büyük Müslüman katliamlarından birisini Hama’da yapan Hafız Esat’a olan kızgınlığımızdan dolayı Suriye’ye ve Müslüman Suriye halkına nasıl ambargo koyamıyorsak ve hatta nasıl şimdi sabah akşam bazılarımız Beşar Esat övgüleri yapıyorsa, ABD ile olan yakın işbirliği nedeniyle Suudi Amerika diye nitelenen Arabistan’a ve Müslüman Araplara nasıl tavır alamıyorsak, Abbas yüzünden nasıl Batı Şeria’daki Filistinli kardeşlerimize kızmıyorsak, hatta daha da ilerisi Siyonist işgali altında diye nasıl Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı ziyaretten geri durmuyorsak; Çeçen kardeşlerimize ve Çeçenistan’a da ambargo koyup tüm bağları koparamayız. Ben bu noktada kararı asil Çeçen milletinin vermesi kanaatini taşıyorum. Bu halk şayet Kadırov’u istemezse zaten onun yerini, er ya da geç bir başkası alır. Ancak şayet hadise Ramzan’ın da iddia ettiği gibi ise halk onu orda tutmaya devam eder.

Benim de gönlümden geçen kimin liderliğinde olursa olsun bağımsız ve özgür bir Çeçenistan’dır. Bu Müslüman millet bunu fazlasıyla hak ediyor. Ancak, Davos Fatihi Sayın Başbakanımız, en büyük aktivist ve anti-emperyalist İran İslam Cumhuriyeti lideri Sayın Ahmedinejad, Hadimül Haremeyn Kral Abdullah, kendisini en büyük İslam lideri sanan Mübarek ve dengesiz Kaddafi kılını kıpırdatmayıp Rusya ve Putin’le en samimi (kan-ka) ilişkilerini yürütürken, en büyük ticaret ve enerji anlaşmalarına imza atarken ve Rusya’yı İslam Konferansı Teşkilatı’na üye kaydederken bu nasıl olacak? 200 milyonluk dünyanın en büyük ve zalim silah devi karşısında son 15 yılda 300.000 evladını kurban veren Çeçenistan’ın tamamen yok olmasını mı istiyoruz? Onlar şehid olurken iki slogan atıp 50 lira bağış yapınca da rahatlayacağımızı mı zannediyoruz? Bu Gazze için de geçerli. Keşmir için de. Meseleleri ve ülkeleri kendi şartları içinde, yarınları da düşünerek değerlendirme mecburiyetimiz vardır. Benim de idealimdeki Çeçen, Rus’a direnen Çeçen’dir, İsrail’e direnen Filistinlidir. ABD’ye direnen Afganlıdır ve Iraklıdır. Ancak bunun da olması için önce yaşamak gerek. Bu halkların ve bölgelerin tamamen yok olmaması gerek.

Benim Çeçenistan için geldiğim çözüm şudur. Duam ve ümidim de bu yönde: Çeçenistan’daki kardeşlerimiz yine ilk savaşta olduğu gibi tek nefes ve tek yürek ve tek yumruk olacaklar. Adil bir biçimde özerk de olsa kendi devletlerini aralarında kan dökmeden yönetecekler. Yeni ve sağlam nesiller yetiştirecekler. Bu arada da bizler tüm İslam ülkesi kamuoyları asıl Rusya ile işbirliği yapan yönetimlerimize kamuoyu baskısı yapacağız. Rusya’nın İslam Konferansı Teşkilatı’nın gözlemci üye olmasını da kullanarak, Rusya’ya baskı yapılacak ve sonunda sadece Çeçenistan değil, Tataristan, Kabardey-Balkar, Adige, Karaçay, Dağıstan, İnguşetya, Başkırdistan, Abhazya gibi diğer tüm Müslüman toplumlar bağımsız ve hür olacak. Bunu yaparken de paranoyalardan, komplo teorilerinden sıyrılarak tüm bu toplumlara toptan sahip çıkmalı, bu bölgelerle her türlü ilişkiyi geliştirmeliyiz. Tataristan da Rusya’ya bağlı bir cumhuriyet, nasıl Müslüman Tatarlara bundan dolayı mesafe ve ambargo koyamıyorsak, Çeçenistan’a da bunu yapmamalıyız. Ticari, kültürel, dini tüm ilişkileri ilerletmeliyiz. Unutmayalım buralar 300 hatta 400 yıldır işgal altında. Ben bundan başka bir çıkar yol bulamıyorum. Zira Müslüman kardeşlerimizin birbirlerinin kanlarını nahak yere dökmelerine yüreğim dayanmıyor.

Tüm bunların yegane sebebi de maalesef, İslam birliği ve hilafetinin yokluğudur. Müslümanlar, hele hele de Çeçenler ve Filistinliler gibi sayıca az topluluklar kendi kaderine terkedilmiş, harici oyunlarla birbirlerine düşürülmüş vaziyette. Allah bu mazlumlara bu mübarek günlerde yardım etsin; bizim idarecilere de akıl, basiret ve feraset versin. AMİN.

Şayet aynı anda ERDOĞAN, AHMEDİNEJAD, KRAL ABDULLAH ve MÜBAREK istese ÇEÇENİSTAN ertesi gün bağımsız olur, bu tartışmalar da biterdi.

http://www.boyuthaber.com/Yazar/Yavuz-S ... NISTAN.php


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye