Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 6 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Uygurların Yazgısı / İklil Kurban
MesajGönderilme zamanı: 06.07.09, 08:35 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.03.09, 17:58
Mesajlar: 123
İşgal altındaki Doğu Türkistan'da Uygur Türkleri ile Çinliler çatıştı: 140 ölü

Çin'in kuzeybatısındaki Doğu Türkistan'da Uygur Özerk Bölgesi'nin merkezi Urumçi'de dün akşam meydana gelen olaylarda ölenlerin sayısı 140'a çıktı.

Resmi Şinhua ajansının haberine göre, 816 kişinin yaralandığı olaylarda ölü sayısı daha da artabilir. Sincan Üniversitesi ile şehrin banliyölerinin yakınlarındaki bazı yolların halen ulaşıma kapalı olduğu bildirildi. Bazı yollarda enkaz kaldırma çalışmaları sürüyor ve çok sayıda dükkan da kapalı durumda.

Pakistan, Hindistan ve Orta Asya'yı Çin'e bağlayan, petrol ve doğal gaz yataklarıyla zengin Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde resmi rakamlara göre 8 milyon Müslüman Uygur yaşıyor. Sincan'da birçok Uygur'un göçe zorlandığı ve yerlerinde Han Çinlilerin getirildiği, hükümetin de Uygurların din ve kültürlerini kontrol altında tuttuğu biliniyor. Çin'in, Sincan'daki halka terör gerekçesiyle ağır baskı uyguladığı belirtiliyor. Pekin ise, Uygur Türklerini El Kaide ile birlikte mücadele ederek Doğu Türkistan'a bağımsızlık kazandırmaya çalışmakla suçluyor. Sincan'da 8 milyon Müslüman Uygur Türkü yaşıyor.

Söz konusu olaylara, 26 Haziranda Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında Han ve Uygur işçiler arasında meydana gelen bir kavganın neden olduğu iddia ediliyor.


(CİHAN)

***
Çin'in kuzey batısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesinin merkezi Urumçi'de, dün akşam saatlerinde meydana gelen olaylarda en az 140 kişi yaşamını yitirirken, 800'den fazla kişi de yaralandı.

Protesto gösterileri bölgenin kuzey batısında yer alan Kaşgar kentine de sıçradı.

PEKİN - Bölgenin kamu güvenliği bürosu tarafından yapılan açıklamada, olaylarda 828 kişinin de yaralandığı bildirildi.

Resmi Çin Haber Ajansı, yaklaşık bin kişilik Uygurun, sopa, bıçak gibi aletlerle dükkan ve arabalara saldırdığını bildirirken, Uygurlar barışçıl amaçlı eylemin polisin müdahelesiyle şiddete dönüştüğünü ve polisin göstericilerin üzerine rastgele ateş açtığını söylüyor. Sincan yönetimi ise ayrılıkçı Uygurları suçlayarak, bölgede çoğunluk olan Hanlara saldırdıklar düzenlediklerini öne sürdü.

Olaylada dış güçlerin parmağı olduğunu öne süren Çin ise, özellikle ABD'de sürgünde yaşayan dünyanın en zengin insanlarından Rabiya Kader'i sorumlu tutuyor.

Olaylarda yüzlerce kişinin de gözaltına alındı. Görgü tanıkları şiddet olaylarının pazar günü birkaç yüz kişiyle başladığını ve daha sonra bin kişiyi aşkın insanın olaylara karıştığını söylüyor. Bölgede sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Urumçi'de gece bazı caddeler trafiğe kapatılıdı. Yetkililer, olay çıkarmaya çalışan kişilerin gözaltına alınacağını ve cezalandırılacağını açıkladı. Olaylar sırasında 260'tan fazla araca zarar verildiği ve 200'den fazla ev ve işyerinin tahrip edildiği kaydedildi.

Protesto gösterileri bölgenin kuzey batısında yer alan Kaşgar kentine de sıçradı. Kaşgar kentinde yaşayan Yakub isimli bir Uygur, Associated Press muhabirine, öğleden sonra İdkah Camisinden ayrılan 300 protestocunun polis tarafından durdurulduğunu aktardı.

Polisle tartıştıklarını ancak arbede yaşanmadığını belirten Yakub, protesto sırasında etraflarının polis tarafından aniden sarıldığını kaydetti.

Söz konusu olaylara, 26 Haziran'da Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında Han ve Uygur işçiler arasında meydana gelen bir kavganın neden olduğu öne sürülüyor. Bir adamın yerel bir internet sitesine Sincan bölgesinden altı genç erkeğin 'iki masum kıza tecüvüz ettiğini' yazdığı ve olayların temelde bu iddiadan kaynaklandığı da gelen bilgiler arasında bulunuyor. Bir diğer bilgi ise, fabrikadaki kavgaya Han milliyetinden bir kadın işçinin bir Uygur işçi tarafından cinsel tacize uğramasından dolayı çıktığı yönünde. Polisin asılsız bir iddianın fabrikada çalışan Han ve Uygur işçileri birbirine düşündüğünü kaydettiği geçen ayki kavgada 2 Uygur ölmüş, yüzlerce kişi de yaralanmıştı.

Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Sincan bölgesi, yıllardır gerilimin kaynağı olageldi. Yaklaşık 8 milyonluk Uygun nüfusunun bir kısmı Çin'den ve çoğunluk Han nüfusundan ayrılmayı istiyor.

Yerel hükümet tarafından yapılan açıklamada, ilk araştırmalara göre olayların, başında Rabiya Kader'in başında bulunduğu Dünya Uygur Kongresi tarafından kışkırtıldığı öne sürüldü.

Eski bir iş kadını olan Rabiya Kader, ulusal güvenliği zedelediği gerekçesiyle 1999'da tutuklanmış ve 17 Mart 2005'te kefaletle serbest bırakılarak tedavi olmak için ABD'ye girmişti.

Yerel hükümet tarafından bu sabah yapılan açıklamada, ''olayın yurt dışındaki unsurlar tarafından kışkırtılan ve yurt içinde organize edilen, planlı ve örgütlü bir şiddet suçu olduğuna dair bulgular bulunduğu'' ifade edildi. Açıklamada, Dünya Uygur Kongresi'nin destekçilerini bir süredir internet yoluyla ''daha cesur olmaya ve daha büyük işler yapmaya'' kışkırttığı iddia edildi.

Bölgenin başkanı Nur Bekri, sabah yaptığı televizyon konuşmasında, terörizm, ayrılıkçılık ve aşırıcılık olmak üzere üç gücün, 26 Haziran'da Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında Uygur ve Han işçiler arasında meydana gelen iki Uygurun öldüğü kavgayı kaos yaratmak için kullandığını söyledi.

Nur Bekri, ölen Uygurların cenazelerinin Sincan'a gönderildiğini belirterek, Sincan ve Guangdong polisinin ortak araştırma yürüttüğünü kaydetti.

Resmi rakamlara göre, nüfusu 21 milyonu geçen Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde 10 milyon 960 bin Uygur, Moğol ve Hui milliyetlerine mensup vatandaşlar yaşıyor.

(AA- DIŞ HABERLER)


En son yolbars tarafından 07.07.09, 08:32 tarihinde düzenlendi, toplamda 5 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Türkistan'da Uygur Türkleri ile Çinliler çatıştı: 140 ölü
MesajGönderilme zamanı: 06.07.09, 15:27 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.03.09, 17:58
Mesajlar: 123
Türkistan'daki ÇİN ZULMÜ PROTESTO EDİLİYOR

6 Temmuz 2009

Çin'in uyguladığı insanlık dışı şiddet ve baskıları protesto etmek amacıyla İstanbul ve Ankara'da olmak üzere iki ayrı protesto gösterisi düzenlenecek.

Çin son günlerde uyguladığı insanlık dışı şiddet ve baskıları protesto etmek amacıyla bugün İstanbul'da diğeri Ankara'da olmak üzere iki ayrı protesto gösterisi düzenlenecek.

İlk Protesto gösterisi Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği'nin öncülük edeceği ve bir çok insani yardım ve insan hakları kuruluşlarının desteklediği Doğu Türkistan dostlarının eylemi, İstanbul İstiklal Caddesinde Galatasaray Lisesi önünde bugün saat 17:00'de yapılacak.

İkinci gösteri ise Mazlum-Der tarafından yarın saat 14:30'da Çin Halk Cumhuriyeti Büyükelçiliği önünde yapılacak. Adres: Gölgeli Sokak No: 34 GOP Ankara

Dernek tarafından yapılan açıklamada şöyle denildi: "Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde dün akşam saatlerinde meydana gelen olaylarda polisin müdahaleleleri sonucunda yüzlerce kişinin hayatını kaybetmesi ve binlerce kişinin de yaralanması üzerine MAZLUMDER, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Doğu Türkistan Zulmüne Son vermesi için Çin Halk Cumhuriyeti büyükelçiliği önünde basın açıklaması yapacaktır."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Türkistan'da Uygur Türkleri ile Çinliler çatıştı: 140 ölü
MesajGönderilme zamanı: 07.07.09, 08:31 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.03.09, 17:58
Mesajlar: 123
Bahçeli'den Doğu Türkistan Çağrısı!

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli; Cumhurbaşkanı Gül bölgeyi ziyaret etti, sonrasında soykırım oldu! dedi...

26 HAZİRAN’da bir oyuncak fabrikasında çalışan Türk kızlara Çinlilerin sarkıntılık etmesiyle başlayan olaylarda 12 Uygur Türk’ü öldürülmüştü. Dün protesto yürüyüşünün faturası daha acı oldu.

Ölüm kustular!..

YÜRÜYÜŞÜ engellemek isteyen Çin polisi Türklerin üzerine ateş açtı. En az 156 kişi öldü, 828 kişi de yaralandı. Çin yönetiminin bölgede uyguladığı baskı ve sansür, sağlıklı haber alınmasını güçleştiriyor.

Doğu Türkistan’da Çin katliamı: 156 ölü
Kendilerine yönelik baskılara tepki gösteren ve şiddet olaylarını protesto eden Uygur Türkleri’nin üzerine polis ateş açtı. Urumçi sokakları kan gölüne döndü

Çin yönetiminin Doğu Türkistan’daki baskılarını ve geçen hafta Türk işçilerine yönelik saldırıları protesto eden Uygur Türklerine açılan ateş sonucu çıkan olaylarda 156 kişi öldü. Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de, üniversite öğrencisi ve hocası ile gençlerden oluşan bir grup Uygur Türkü, Çin yönetiminin son dönemde giderek yoğunlaşan baskılarını ve şiddet olaylarını protesto için dün yürüyüşe geçti.

Sokaklar ceset dolu
Yürüyüşe engel olmak isteyen Çin polisinin göstericilere karşı şiddet kullanması üzerine kargaşa yaşandı. Çin polisi kendilerine direnen silahsız göstericiler üzerine ateş açınca ortalık bir anda kan gölüne döndü. Olaylar büyüyüp kısa sürede tüm şehre yayıldı. Resmi Şinhua haber ajansı; en az 156 kişinin öldüğü, 828 kişinin de yaralandığı olaylarda 261 motorlu araç ve 50’ye yakın dükkanın ateşe verildiğini belirtti. Urumçi polis müdürü Liu Yaohua ise sokaklardan 60 ceset toplandığını, diğerlerinin de hastanede öldüğünü duyurdu.

Sert güvenlik önlemi
Göstericileri dağıtmak için Çin polisinin kullandığı su panzerleri ve tanklarının altında protestocuların ezildiği açıklanırken sokaklardaki yangında da ölenlerin olduğu kaydedildi. Bölgedeki Çin yönetimi tarafından yapılan açıklamada ise “Şiddet olaylarının yurt dışındaki provokatörler tarafından kışkırtılan ve yurt içinde organize edilen, planlı ve örgütlü bir şiddet suçu olduğuna dair bulgular bulunduğu” iddia edildi.

Olaylar sansürlü
Bölge yöneticileri, 26 Haziran’da Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında Uygur Türkleri ve Çinli işçiler arasında meydana gelen ve on iki Uygur Türkü’nün öldüğü kavganın kaos yaratmak amacıyla kullanıldığını kaydetti. Çıkan olaylar sonrasında Çin yönetimi Doğu Türkistan’ın dünya ile haberleşme bağlantısını kesti. Haberler ise Çin yönetimince sansürlenerek dünyaya duyurulmaya çalışıldı.

Urumçi’de çıkan olayların ardından, protesto gösterileri bölgenin kuzey batısındaki Kaşgar kentine sıçradı.Sokaklarda Çin polisi şiddet kullanırken, eylemciler de caddelerdeki araçları devirip yakarak tepki gösterdi


Fabrikada tahrik ettiler
26 Haziran’da Guangdong eyaletinin Shaoguan şehrinde bir oyuncak fabrikasında Han Çinlileri ile Doğu Türkistanlılar arasında olaylar yaşanmış, mecburi işçi olarak çalıştırılan Türk kızlara
Çinlilerin sarkıntılık etmesi üzerine Uygur gençler olaya müdahale etmiş, bunun üzerine oyuncak fabrikasını basan binlerce Çinli, Doğu Türkistanlılara saldırmış olaylarda on iki Uygur Türkü
ölürken çok sayıda kişi de yaralanmıştı.

Tümtürk: Binlerce Türk’ü katledecekler
Doğu Türkistan Dayanışma Derneği Başkanı Seyit Tümtürk, 3 Temmuz’da yaptığı yazılı açıklamada, Doğu Türkistanlılara uygulanan zulmü, insanlık dışı uygulamayı ve yaşanan katliamı nefretle kınadıklarını belirtmişti. Tümtürk, dünkü olaylardan sonra yaptığı açıklamada ise ölü sayısının açıklanandan çok daha yüksek olduğunu ve buna tepki olarak Kaşgar’da büyük bir miting düzenleneceğini söyledi. Tümtürk, “Son aldığımız bilgi 500’e yakın ölü olduğu doğrultusunda ama bunu teyit edemiyoruz. Çin haber kaynakları 140 diyor, bunu en az 4-5’le çarpabilirsiniz.. Kaşgar’daki mitingde binlerce masum Türk katledilecek.Türkler haritadan silinmek üzere. Doğu Türkistan’da son 60 yıldır bir işgal var.” dedi.

30 milyon Türk yaşıyor
Tacikistan, Afganistan, Pakistan kontrolündeki Keşmir ile komşu olan Doğu Türkistan, Çin’in Kuzeybatısında yeralıyor. Başkenti Urimçi. Resmi diller ise Uygurca ve Çince. 1 milyon 660 bin kilometre karelik yüzölçüme sahip Çin işgalindeki Doğu Türkistan’da 30 milyona yakın Uygur Türkü yaşıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 26 Haziran’da yaptığı Çin ziyaretinde Urumçi’yi de ziyaret etmiş, Uygur Türklerinin Çin ile Türkiye arasında diyalog ve barış için köprü olması temennisinde bulunmuştu.Gül, yaptığı açıklamada Pekin ile Ankara arasındaki ilişkilerin yüzde 90’ını ekonomik gelişmelerin, yüzde 10’luk oranının da siyasi yönde şekillendiğine dikkat çekmişti.

Türkiye ayağa kalktı
Türkiye’de yaşayan Doğu Türkistanlılar ve bazı sivil toplum kuruluşlarına üye bir grup, Çin’deki katliamı protesto amacıyla Galatasaray’dan Taksim Meydanı’na yürüdü. Galatasaray Meydanı’nda toplanan grup, “BM Göreve”, “Çin’de Soykırıma Hayır” pankartları açarken, “Zulme Karşı Omuz Omuza”, “Uygur Türkleri Yalnız Değildir” gibi çeşitli sloganlar attı. Grup adına yapılan konuşmada, Doğu Türkistan’da bir zulmün yaşandığı ve devam ettiği kaydedilerek, bölgedeki Türklere yönelik Çin Devleti’in bir asimilasyon politikası sürdürdüğü dile getirildi. Açıklamada, yaşanan olaylarda Çin polisi tarafından kadın, erkek, küçük, büyük demeden rastgele ateş açıldığı ve çok sayıda Uygur Türkünün resmi kayıtların dışında da hayatını kaybettiği belirtildi. Grup daha sonra çeşitli sloganlarla Taksim Meydanı’na kadar yürüdü.

Bahçeli hükümeti göreve çağırdı

Hükümet derhal harekete geçmeli
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Doğu Türkistan’daki olaylarla ilgili olarak Türk hükümetinin saldırıların derhal durdurulması için vakit geçirmeden kararlı bir tutum sergilemesini, Çin hükümeti nezdinde gerekli girişimlerde bulunmasını ve uluslararası camianın harekete geçmesi için adım atmasını” istedi.

Bahçeli, yaptığı yazılı açıklamada, “Çin’in, Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de soydaşların maruz kaldığı saldırı ve katliamların Türk Milletini derin bir kedere ve endişeye sevk ettiğine” vurgu yaptı ve “Saldırıların Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bölgeye yaptığı ziyaretin hemen sonrasında meydana gelmesi düşündürücü ve esef vericidir. Hükümet, uluslararası camianın bu konuda harekete geçmesi için de gereken adımları bir an önce atmalıdır” dedi.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Doğu Türkistan'da Uygur Türkleri'ne katliam...
MesajGönderilme zamanı: 06.07.10, 08:11 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.03.09, 17:58
Mesajlar: 123
Uygurları hatırlamanın tam zamanı

Pekin bir yıl önce barışçıl gösteri düzenleyen Uygurlara şiddet uyguladığında dünya yüzünü başka yöne çevirdi.

06.07.2010

Müslüman dindaşları bile Uygurların içinde bulunduğu durumla pek ilgilenmiyor. Çin'in Uygurların bir halk olarak varlığını tehdit eden politikasına karşı çıkmanın vakti geldi

Carl Gershman*

Bir yıl önce bugün, Çin polisi ülkenin batı bölgesi Sincan’ın başkenti olan Urumçi’deki Uygur azınlığın düzenlediği barışçıl bir gösteriyi şiddet kullanarak bastırdığında, dünya yüzünü öbür tarafa çevirdi. Uygur İnsan Hakları Projesi’nin söz konusu huzursuzluk konusunda kısa süre önce yayımladığı ‘Kimse bizi duyuyor mu?’ başlıklı raporun mesajı bu.

Görgü tanıklarının ifadelerine dayanan rapor, protestoculara açılan (ve yüzlerce ölümle sonuçlanan) ateşin yanı sıra toplu dayağı, binlerce insanın rastgele gözaltına alınmasını ve bölgenin dış dünyayla bağını koparacak şekilde iletişim araçlarının 10 ay boyunca kapatılmasını ayrıntıyla anlatıyor. Geçen hafta Washington’da düzenlenen ve raporun kamuoyuna açıklandığı konferansta, bir görgü tanığı polisi Han Çinli güruhlara çelik sopalar verirken gördüğünü anlattı; bu durum, güvenlik güçlerinin Uygur karşıtı şiddeti kışkırttığına dair raporları teyit ediyor.

Huzursuzluğun kaynağı içeride

Pekin şiddet nedeniyle ‘denizaşırı düşman güçler’i, özellikle de 2005’te bir Çin hapishanesinden ABD’ye sınırdışı edilen Uygur lider Rabiya Kadir’i suçladı. Fakat huzursuzluğun kaynağı tümüyle içeride; olayların doğrudan sebebi, Urumçi protestolarından 10 gün önce Guangdong’daki bir oyuncak fabrikasında Uygur işçilere düzenlenen saldırıydı.

Urumçi’nin yaklaşık 4 bin 800 kilometre doğusunda Uygur işçilerin yaşıyor olması, Çin’in Uygur karşıtı politikasını açıkça ortaya koyuyor; bu politika, işsiz Uygurlar ve özellikle de genç kadınlar doğu Çin’deki fabrikalarda işe alınırken, Han Çinlileri batıdaki Sincan bölgesine yerleşmeye ve burada iş bulmaya teşvik ediyor. Kadınlara odaklanılması da tesadüfi değil, Kadir Washington konferansında şu açıklamayı yaptı: “Bu durumun, yetkililerin bizim bir halk olarak devamlılığımızı tehdit etme çabalarının bir parçası olduğuna inanıyoruz, zira bu kadınları evlenecekleri ve aile kuracakları yaşta topluluklarından uzaklaştırıyorlar.”

Sincan’ın etnik bileşimini değiştiren nüfus transferi, aslında Çin’in Uygur halkının hayatta kalmasını
tehdit eden sistematik politikasının boyutlarından sadece biri. Uygur dili okullarda fiilen saf dışı bırakılırken, Uygur tarihi ve kültürü hakkındaki yüzlerce kitap yasaklandı, hatta yakıldı. Dini personel ‘vatansever yeniden eğitim’den geçmeye zorlanırken ve cami inşaatları sıkı kontrolden geçirilirken, Uygurların Müslüman
inancı saldırı altında. En az bunlar kadar önemli bir nokta da şu: Çinli yetkililer, Kaşgar’da Eski Kent’i tahrip ediyor, 65 bin evden 200 bin insanı çıkarıyor ve ‘Uygur kültürünün beşiği’ diye adlandırılan bu kenti yok ediyor.
BM Genel Sekreteri General Ban Ki-moon Doğu Kudüs’te Filistinlilere ait 22 evin yıkılması planını ‘tahrik edici’ ve ‘uluslararası hukuka aykırı’ diye niteledi. Fakat Eski Kaşgar’ın ve bütün Uygur kültürünün toptan yok edilmesi tek bir kelimeyi bile hak etmiyor. George Orwell’in Stalin’i düşünerek söylediği gibi, “en büyük suçlar... o anın siyasi atmosferiyle uyuşmadıkları sürece, gerçekten bütün yönleriyle gözden kaçabilir.” Şu açık ki, Uygurların içinde bulunduğu korkunç durum, Müslüman dünyadaki dindaşları açısından bile şu anın siyasi atmosferiyle uyuşmuyor.

Geçen hafta açıklanan rapor, Çin hükümetine ve uluslararası topluma tavsiyeler içeriyor. Pekin’e medya özgürlüğü ve hukukun üstünlüğünün yanı sıra Urumçi protestolarının altında yatan sebeplerin kabul edilmesi konularında yapılan tavsiyelerde dikkat çeken nokta şu:

Bu tavsiyeler, 8 binden fazla Çin vatandaşı tarafından imzalanan ve ‘bütün etnik ve dini grupların gelişebileceği’ türden federal bir cumhuriyet çağrısını da içeren ‘Charter 08’ ilanındaki ilkeler ve hedeflerle de uyumlu.
Çinli demokratlar ve Uygur azınlık, Pekin’deki hükümetin halkın rızasından kaynaklanan demokratik yetkinin yokluğunda meşruluk kazanmak için fitillediği aşırı milliyetçiliğin tehdidi altında. Sürgünde başlattıkları diyaloğun rejimin tümüyle engelleyemediği iletişim kanalları aracılığıyla Çin’in içinde yankı bulması, böylece milliyetçi nefrete karşı koyması ve şiddetin bırakılmasıyla Çin için farklı bir geleceğe yönelik ortak bir bağlılığı güçlendirmesi gerekiyor.

Uluslararası soruşturma şart

Uluslararası toplum tarafından da birçok şey yapılabilir. Demokrat vekil James McGovern’ın önerdiği bir karar, ABD’nin Çinli yetkililerle görüşmelerde Uygurların haklarını gündeme getirmesini, elçilik çalışanlarının davaları izlemesine imkân tanınmasının talep edilmesini ve Urumçi’de bir konsolosluk açmaya çalışılmasını öngörüyor.
ABD ve uluslararası toplum aynı zamanda, Uygurların geçen temmuzda meydana gelen olaylar için bağımsız bir uluslararası soruşturma yürütülmesi ve Çinli yetkililerle anlamlı bir diyalog başlatılması yönünde üç ay önce yaptığı çağrıyı da desteklemeli. Uygurların sesini bir süredir kimse dikkate almıyordu. Onları dinleme vakti geldi.

(ABD merkezli Demokrasi için Ulusal Fon (National Endowment for Democracy) adlı kuruluşun başkanı, 5 Temmuz 2010)

Radikal


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Doğu Türkistan'lı Uygur Türklerini Hatırlamanın Tam Zamanı
MesajGönderilme zamanı: 20.10.11, 13:54 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.03.09, 17:58
Mesajlar: 123
Uygurların Yazgısı

İklil Kurban


02 Eylül 2011

Vatan ve devlet birbirini tamamlayan eş değer kavramlardır. Doğa beni vatansız yaratmadığına göre, nerede benim vatanım? Her vatan devletsiz olmadığına göre, nerede benim devletim? Bir zamanlar vatanım da vardı, devletim de vardı, şimdi yok, onları ejderha Çin yutmuştur. Şarki Türkistan bu, benim doğup büyüdüğüm vatanımın adıdır. Her karış toprağını, sesi duyulan her akar suyunu bildiğim-tanıdığım bu aziz ülke-dünyada benzeri olmayan benim ülkemdir. Bundan 31 yıl önce 1980’de terk etmek zorunda kaldığım, ulusumun ana yurdu olan bu kutsal toprağımı çok özlüyorum ve er geç döneceğime de inanarak yaşıyorum. Uluslardan oluşan insanlık, doğanın en yüce ürünüdür. Bu yaradılış gereği, ulus olarak, vatan-devlet sahibi olarak yaşamak, doğanın insanlığa verdiği dokunulmaz-kutsal haktır-benim de hakkımdır.
Şarki Türkistan, bulut ile boy ölçüşen zirvesi ebedi karlı Tanrı dağı gibi, Afrika’nın Sahra çölünü andıran Teklamakan çölü gibi, işgalcilere kolay kolay yaşam olanağı tanımayan engin ve olağanüstü doğal koşullarıyla ta ezelden ta ebediyete kadar benim toprağım-Türkün toprağı olarak var olmaya-tanınmaya devam ede gelmiş müstesna bir vatandır.
Yıl 2008 Ağustos ayı, Kaşgar-Semen Yolu Olayı, Yıl 2009, 5 Temmuz Ürümçi Olayı, Yıl 2011, 18 Temmuz Hoten emniyeti çatısına Ay yıldızlı Türkistan bayrağının dikilmesi Olayı, 30 ve 31 Temmuz Kaşgar Yeni Pazar Olayı (yaşamak için öldürmek), “Yeter Artık” demeye hak kazanmış bir sonun başlangıcıdır.
Afganistan’da Taliban, ABD özel kuvvetler mensubu askerleri taşıyan helikopteri roketle vurmuş, 31 ABD askeri öldürülmüştür(1). Taliban İslamcı Terör Örgütü 10 yıldır (2001-2011) ABD ile savaş halindedir, üstelik roket gibi çağdaş silahlarla uçak düşürme yeteneğine de sahiptir. Taliban’ın yıllardır tükenmeyen bu gücünün-bu yeteneğinin kaynağı nedir-kimdir? Hiç kuşkusuz Taliban’ın arkasında Çin vardır. Uygurlara karşı çok açık ve gaddarca, ABD’ye karşı çok sinsi ve gizlice olan bu Çin saldırısının karşılığı verilecekse, bu karşılık hiç kuşkusuz Uygurların silahlandırılmasından geçmelidir. Doğu Türkistan’ın dağlarından-çöllerinden Çin’e karşı yürütülen savaşta, bir Uygur bin Çinliye bedel güç ile savaşacak, Çinli geldiği yol ile ülkesine doğru kaçacaktır. Sonuçta Doğu Türkistan Çin’den, Afganistan Taliban’dan kurtulacak, bunun başka yolu yoktur. İşte ABD’nin ve Uygurların önümüzdeki yıllarda izleyeceği savaş yolu budur. Bu savaş yolu göze alınmadığı halde, ABD Afganistan’ı Taliban ile Çin’e bırakmak zorunda kalacak, Uygurlar ise yaşadığı yurtlarında Çin’e yem olup bitecektir.
Çin’in Uygur kurtuluş savaşçılarına “İslamcı Terör Örgütü” adını takıp, ikide bir yaygara koparması, hırsızın “hırsız kaçtı” diye bağırarak kaçmasına benzer bir Çin hilesidir. İslamcı Terör Örgütü olan Taliban ile ve Pakistan İslam devleti ile oluşturduğu üçgenli cinayet ittifakının başını çeken güç-bu Çin’dir. Pakistan Çin’e yaranmak için Uygurları yakalayıp Çin’e teslim ederken, terör başı Bin Ladin’in yakalanıp öldürülmesini engellemek için, ABD’ye karşı bin türlü hileli oyunlar sergilemiştir. İşte günümüz dünyasındaki İslam Çin’in emrindedir. Bunlar azmış gibi, Türkiye’nin İslamcı AKP hükümeti de bugün Çin’e yarana bilmenin tüm yollarını denemektedir.
İslam, eğitimsiz ve yaşam sevincini kaybetmiş bir kısım bahtsız insanlar için, gönül huzurunu temin eden basit bir inanç ve oyalayıcı bir sığınak olarak ömrünü sürdürebilir. Fakat asla kurtarıcı olamaz. Siyasi İslam ise çoktan, Osmanlı İmparatorluğunun çökmesiyle beraber ölmüştür. El Kaide ve Taliban’ın Siyasi İslam’ı diriltme-kurtarma çabası ise anlamsız boş bir ölüm uğraşıdır. Siyasi İslam gayesiyle yanıp tutuşan Türkiye’nin bugünkü yöneticileri AKP ve onun önderleri elbette amaçlarına ulaşamayacaktır. Onlar bu Orta Çağ düşü ile yaşarlar ve bu düş ile ömürlerini tamamlarlar. Tarih-insanlık ve zaman, Siyasi İslam’a izin vermeyecek; bu siyasi İslam hayaline esir olan kişiler ise, elbette Bin Ladin’in kaderini paylaşacaktır. Mısır Devlet Başkanı Mübarek’in, Libya Devlet Başkanı Kaddafi’nin başına gelenler, Kaddafi’nin ödüllendirdiği Erdoğan’ın başına neden gelmesin ki ?! Bağımsızlık, laiklik, özgürlük ve bilimin egemenliğinden oluşan dünyamızın çağdaş değerleri, her an Türkiye’mizin de egemen değerleri-egemen gücü olacaktır. İslam’a sarılan AKP geçicidir.
Yıllar geçecek, devirler değişecektir. Doğduğu-yaratıldığı topraklarında, topraklarının asıl sahipleri yaşıyorsa, işgalciler er geç bu topraklardan söküp atılacaktır ki, bu tarihin hükmüdür. İsyan mazlumların son çaresidir.
Kim ne derse desin, Uygurlar yaşamak için, ulusal vatanlarını kurtarmak ve ulusal devletlerini kurmak için, Çinlileri-Çin yalakalarını öldürmeye mecburdur. Buna ölüm kalım savaşı denilir. Uygurların bugünkü bu yaşam ilkesini tarih onaylamıştır. Uygurlar, 1755 yılından başlamış Çin işgaline karşı yürüttüğü 250 yıllık savaşını, öldürerek, hep bu ölüm kalım savaşıyla başarmıştır-kazanmıştır. Yakup Beg Devleti (1865-1878), Kaşgar Şarki Türkistan Cumhuriyeti (1933), Gulca Şarki Türkistan Cumhuriyeti (1944-1949) hep bu ölüm kalım savaşının sonucudur-meyvesidir. Çinlilere yönelik, “insan hakları”, “demokrasi” gibi söylemler, Çin ulusunun ve devletinin doğası gereği, geçersiz ve hiçe bedeldir. Uygurların ölüm kalım savaşından başka kurtuluş yolu yoktur. Bu yolun doğruluğunu Uygurların bilincine tarih aşılamıştır.
Uygurların sığınma üssüne ve silaha gereksinimi vardır. Doğu Türkistan coğrafyası üs kurmaya ve çete savaşına çok uygundur-burası her şeyiyle Uyguristandır. Yeter ki silah bulunsun. Silahlı bir Uygur genci bin Çinliye bedeldir. Bin Çinli ve onun yalakaları öldürüldüğü an, Çinliler geldiği yol ile kaçmaya başlarlar. Çinli zalim olduğu kadar korkak, kalabalık olduğu kadar zayıf ve alçak bir ulustur.

Uygurların yazgısı hakkında bundan 5 yıl önce şu satırları yazmıştım:
“Amerika’nın Çin’e karşı savaşı elbette kolay olmayacaktır. Çünkü Çin, gelmiş geçmiş tüm insanlık düşmanlarının en acımasızı ve en arsızıdır. Çin’in beynine mantık, kalbine rica işlemez. Siyasi-barış yoluyla Çin’in demokratikleşmesine, sömürgelerinden vazgeçmesine ben inanmam. Böyle bir yol Çin’e zaman kazandırır, o kadar. Kuyruğunu kesmekle yılan ölmez, başının ezilmesi gerekmektedir. Rusların 1944 yılının kasım ayında Gulca’da yaptığını bu kez Amerika yapmalıdır. Bir nefeslik azatlık için, her gün ölmektense, bir kez ölmeyi göze alan Uygur gençleri, böyle bir anı çoktan beklemektedir. Özgürlüğe susamış bu gençlerin neler yapabileceğinin yanıtı, Şarki Türkistan Cumhuriyetinin kuruluşu sırasında yapılan destansı savaşlarda saklıdır. Bu Cumhuriyetin bildirisinde yer alan, “Doğu Türkistan topraklarındaki Çin egemenliğini ebedi yok etmek” ilkesi, orası Şarki Türkistan olarak kaldığı sürece var olmaya-yankılanmaya davan edecektir”(2).

100 yıldan fazla yaşamış Kaşgarlı şair ve tarihçi Muhammed Sadık Kaşgariy’in (1740-1849) iki satırlık şiiriyle yazımı sonuçlandırıyorum:
“Kaysi bir derdim bayan eyleyki, kaysi külfeti;
Ya deymu hane veyranlik belavu-şiddeti.”
(Hangi bir derdimi beyan eyleyeyim ki, hangi külfeti;
Veya söyleyeyim mi, viran, bela ve şiddeti.) (3)
----------------------------------------------------------------------------
(1) (Cumhuriyet Gazetesi 7 Ağustos 2011 Pazar haberi).
(2) KURBAN, İklil, GERÇEKLER ve YALANLAR, (Anılar-Yansımalar: 1943-2007) 2007, s: 253.
(3) KURBAN, İklil, DOĞU TÜRKİSTAN İÇİN SAVAŞ 1995, s: 94-95.

***


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Doğu Türkistan'lı Uygur Türklerini Hatırlamanın Tam Zamanı
MesajGönderilme zamanı: 20.10.11, 13:56 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.03.09, 17:58
Mesajlar: 123
Uluslar Uzak Tarihi İle İç İçe Yaşarlar

İklil Kurban


17 Ekim 2011

Yazıma başlık yaptığım bu ifade, 1995’te Türk Tarih Kurumu’nun yayınladığı “DOĞU TÜRKİSTAN İÇİN SAVAŞ” adlı kitabımla direkt ilişkilidir. Bu ilişkiyi-bu başlığın içeriğini öz olarak anlatabilmem için, bu kitabın “SONUÇ” kısmını olduğu gibi sunuyorum:

SONUÇ
Bilindiği gibi, Arap ve Fars kültürü ile yoğrulan İslamiyet, Cengiz Han’ın (1155–1227) Türkistan ve Batı seferinde ağır darbe yer, birçok İslam mücahitleri Cengiz ordusu tarafından öldürülür. Cengiz işgalinden sonra Türkistan, Arap ve Fars kültürünün baskısından kurtulup, tekrar Türkleşir. Aradan yüzyıl kadar zaman geçtiğinde, Cengiz İmparatorluğu parçalanır ve çöker. İşte o zaman, Büyük Timur (1336–1405), Cengiz İmparatorluğunu tekrar canlandırmak üzere iktidar mücadelesine girişir. Timurlular, bilim ve sanata yönelik bir hamle ile, Avrupa’da “Timurlu Rönesansı” tabirinin ortaya çıkmasına sebep olan bir devri başlatırlar (Aka 1991: 123).

İster devletin yüksek siyasi hayatında olsun, ister insanların özel hayatında olsun, din baskısının ne derecede olduğunu, değişik bir ifadeyle bilim ve sanat eylemlerinin temeli olan fikir özgürlüğünün ne derecede olduğunu belirten en bariz ölçülerden biri de kadınların durumudur. Timurlular döneminde kadınların devlet idaresinde önemli rolleri olduğu görülür. Timur’un hanımları ve saraydaki kadınların durumu genellikle İslam kanunlarına değil, eski Türk örf ve adetlerine uygundur (Aka 1991: 108). Uluğ Bey devlet idaresinde dedesi Timur’u taklit etmiş olup, Onun yasayı iyi bilen Moğol beylerinden Duğlat Hudaydat’ı getirerek, kendisinden yasanın kaidelerini öğrenmek istediği bilinmektedir (Aka 1991: 106).

Fakat, her amil zıttı ile vardır. Timur ile aynı zamanda, Cengiz döneminde olup bitenlerden öç almak ve İslamiyet’i tekrar canlandırmak için, Fars kökenli Bahaüddin Nakşibendi de harekete geçmiştir. Bahaüddin Nakşibendi öncülüğündeki hocaların ortaya çıkışı, Türkistan’ın ikinci defa İslamiyet’le iç içe yaşamasını sağlamıştır. Türkistan üzerindeki İslamiyet’in ilk istilası kılıç ile dışarıdan gerçekleştirilmişse, bu ikinci istila, tasavvuf ile içten gerçekleştirilecektir.

İslamiyet, siyasal, sosyal ve kültürel kurum olduğu için, başlangıcından günümüze kadar hiçbir zaman gönül huzurunu temin etmekten ibaret basit bir inanç olarak kalmamıştır. İslam tarihi bir siyasal tarih olarak görülürse, “Hocalar Devri” ise, bütün İslam tarihinin 77 yıllık küçük bir parçasıdır. Bu sonuç itibarıyla diyebiliriz ki, İslamiyet’in siyasal ve kültürel kimliğinin ezik düştüğü yörelerde, İslamiyet’i tekrar canlandırmak amacıyla hocaların ortaya çıkması ve faaliyete geçmesi, İslamiyet açısından gayet normal ve hatta zorunludur. İslam’ın inanç ve prensipleri yaşadığı müddetçe, şartlar uygun olursa, İslam’ın siyasal kimliği de her an kendini göstermeye hazır olacaktır.

Türkistan’da Timurluların çökmesi, zaman, mekan ve şartların, bilim ve sanat ile uğraşan Timurlular için uygunsuz, tasavvuf ile uğraşan hocalar için uygun olmasından ileri gelmektedir. Timurlular Türkistan’da bir yüzyıl tutunabildiği halde, hocalar beş yüzyıl tutunacaktır. İşte bu hocaları içeren beş yüzyıllık Türkistan tarihi, eserimin konusu olan 77 yıllık “Hocalar Devri” dahil hocaların Türkistan tarihindeki bütün varlığını kapsamaktadır.

Orta Çağ’ın sonu, Yeni Çağ’ın başı olan bu 500 yıllık (Büyük Timur’dan Yakup Beye kadar olan zaman) dönem, Karalar Çağı’nın (Orta Çağ) kalıplarını henüz kıramamış, Deniz Çağı’na (Yeni Çağ) henüz ayak uyduramamış Orta Asya Türklüğü için tam bir arayış dönemidir. Değişik bir deyişle bu dönem, Orta Asya Türk tarihinin en engebeli dönemidir. Hocalar eğer varlığını 500 yıl sürdürebilmişse, onlar bu dönemin engebeli olduğuna borçludur. Hocaların bu dönemdeki nüfuz ve eylemleri, bu dönemin daha çok engebeli, belirsiz olmasına ve daha çok uzamasına sebep olacaktır.

Yakup Bey Devleti, zamanı geçmiş, geç kalmış bir devlettir. Yakup Beyin biat ettiği ve dayandığı Osmanlı İmparatorluğu artık çökmektedir. Batıdaki Ruslar, Batı Türkistan’ı işgal ederek, Yakup Bey Devleti’nin kapısına dayanır ve rakibi İngilizlere karşı Türkistan’ı Çinliler ile paylaşmak üzere dayanışma içine girer. Yakup Bey Devleti bu iki düşmana karşı koyabilecek durumda değildir. Dünyada henüz güçsüz devletleri koruyabilecek siyasi güçler birliği yoktur. Dünyadaki siyasi güçler dengesinin henüz oluşmadığı zaman itibarıyla, Yakup Bey Devleti erken doğmuş bir devlettir. Böylece Türkistan Türklüğü geç kalmanın, değişen şartlara ayak uyduramamanın azabını çekecek, mahkum olacak ve devletsiz kalacaktır. Türkistan Türklüğünün bu acı kaderinde elbette Hocalar Devri’nin genel olarak hocaların 500 yıllık Türkistan tarihinde oynadığı rolünün payı son derece büyüktür. Değişik bir deyişle, Türkistan Türklüğünün ulusal devletini sürdüremeyecek derecede yorgun düşmesinin başlıca sebebi, Türklüğün vücuduna yerleşerek, Türklüğe karşı savaş veren yabancı güçlerin çabalarıdır. Her şeye rağmen, her şeyden önce, Türkistan Türklüğü içten yıpratılmış, içten çökertilmiştir. Rusların ve Çinlilerin Türkistan’ı işgal etmeye kalktığı zaman, zaten Türkistan işgal edilmeye hazırlanmış durumdaydı.

İşgal edilen bölgenin ve toplumun durumu ne olursa olsun, işgal eylemleri hiçbir zaman kalıcı ve meşru olmamıştır. Bu yüzden, işgalciler kim olursa olsun, işgal yolu içten mi, dıştan mı fark etmez, işgalciler doğrudan doğruya idareci olmaktan çekinmişlerdir. Hocalar hep hanlar aracılığıyla hanlığı yönlendirmeye çalışırken, Kalmuklar, hocalar aracılığıyla, Çinliler ise beyler aracılığıyla Türkistan’ı yönlendirmeye çalışmışlardır. Türkistan üzerindeki bu eylem, bugün de eskisi gibi devam etmektedir. Rus işgalindeki Batı Türkistan kurtuldu. Ama Çin işgalindeki Doğu Türkistan halen işgalciler tarafından seçilmiş insanlar aracılığıyla idare edilmektedir.

Toplumun iktisadi ve manevi yapısı, insanların anlayışı gelişip, bilgi çağı dünyaya hakim olursa, meşru olmayan, gizli kapaklı eylemlere, başkalarının hesabına geçinmeye dünyamızda imkan ve yer kalmaz. İşte o zaman, işgalciliğin, sömürgeciliğin kendiliğinden ortadan kalkacağı şüphesizdir. Türkistan, işgalcilerden, sömürgecilerden kurtulabilmesi için böyle bir çağ değişimine en çok muhtaç olan bir ülkedir. Bu değişim şu anda başlanmıştır. Eninde sonunda bütün Türkistan’ı yine, Timurluların bundan 600 yıl önce başlattığı bilime ve sanata yönelik eylemleri kurtaracaktır. Artık çağ değişmiştir, bundan böyle, mekan, zaman ve şartlar din ve tasavvuf için değil, bilim ve sanat için hizmet edecektir. Dünyamızda kalıcı olan da bilim ve sanatın ürünleridir. Uluğ Bey ve Alişir Nevayi, bilim ve sanata gösterdiği hizmetlerinden dolayı, Türk dünyasının ölümsüz simalarından olmuştur.

Din adamlarının yoğun çabalarıyla içte hazırlanmış şartlardan yararlanan dış güçler (Araplar, Farslar, Kalmuklar, Çinliler ve Ruslar), Türkistan’da Türk egemenliğini ortadan kaldırmaya muvaffak oldular. Fakat, İbni Sina ve Timur gibi Türklüğün yetiştirdiği büyük şahsiyetlerin Türklük için çizdiği yolu ve verdiği şuuru ortadan kaldıramadılar. Bu yol ile bu şuur, Türkün bilime ve sanata meyilli olma yoludur. Türkün özgürlük ve istiklaline düşkün olma şuurudur. Bilim ve sanattaki başarılar, özgür ve bağımsız yaşamanın teminatıdır.

Sovyet İmparatorluğunun dağılması ile dünya Türklüğü için bir rahatlama söz konusu olmuştur. Fakat, bu gelişmelerden sonra, tarih boyunca Türkistan üzerindeki hırsını hiç gizlemeyen ve bundan dolayı Ruslar ile zaman zaman arası açılan Çin, esiri olan Doğu Türkistan üzerinden Batı Türkistan’daki Türk cumhuriyetleri ile sınırı olan bir devlet haline gelmiştir. Yani Hunlar, Göktürkler, Uygurlar devrindeki gibi, ezeli ve ebedi düşmanımız olan Çinliler ile yine karşı karşıyayız.

Bundan sonra bu iki ulus arasındaki olacak olan şudur: Ya, Çinliler Doğu Türkistan’ı (Uygurları) tamamen yutup, Batı Türkistan’ı işgal edecek. Veya, biz Türkler Doğu Türkistan’ı (Uygurları) kurtarıp, Çinlileri kendilerinin yapmış olduğu sınır olan Çin Seddi’nin ötesine atacağız.
Üçüncü bir olacak yoktur. Tarihin yönü ve çağımızdaki gelişmeler bizden-Türklükten yanadır.

http://www.haberiniz.com/yazilar/koseya ... arlar.html


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 6 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye