Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 19 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Suriye İzlenimleri - ( 25-31 Ocak 2009 )
MesajGönderilme zamanı: 02.02.09, 11:49 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Şam-ı Şerif'den selamlar.

25-31 Ocak 2009 günleri Suriye'de idim.

Hz. Yahya a.s. ; Hz. Zekeriyya a.s. ile Hz. Zeyneb r.a. ; Bilal-i Habeşi r.a. ve birçok başka sahabe ve evliyaullahı ziyaret nasib oldu elhamdulillah...

Insaallah kısa kısa notlar ile bazı resimleri burada paylaşırız.

Selam ve muhabbet ile...

***

Suriye gezisi Vakit gazetesinin promosyon kampanyası ile gezi kazanan gazete aboneleri ile benim gibi kendi ücretini ödeyerek geziye katılan yaklaşık 180 kişi ile gerçekleştirildi.

Geziye Vakit yazarı Sibel ERASLAN; İslami camiadan Vehbi VAKKASOĞLU, Emine ŞENLİKOĞLU gibi isimler ile MORAL-FM yayın yetkilisi Abdullah ARIDORU gibi isimler de katılmıştı. Bu isimlerden bazıları ile -özellikle Vehbi Vakkasoğlu ile- özel sohbet imkanı da buldum.

26 Ocak Pazartesi günü Şanlıurfa'daki Hz. İbrahim a.s. ile Hz. Eyyüb a.s. makamlarını ziyaret ile başlayan gezi Haleb üzerinden gidilen Haleb-Hama-Humus-Şam-Busra hattı ile devam etti. Bu arada Hz. Meryem a.s.'ın Hz. İSa a.s. ile 16 yıl yaşadığı bildirilen ve bugün de az sayıda Hrıstiyan'ın yaşadığı Ma'lula antik şehrini ziyaret de söz konusu oldu.

Şanlıurfa ile ilgili izlenimlerimi nasıl olsa herkesin Hz. İbrahim a.s. ile Hz. Eyyüb a.s. hakkında bilgisi olduğu düşüncesi ile atlıyorum.

BUSRA: Rasulullah s.a.v.'in 12 yaşında amcası Ebu Talib'in ticaret kervanı ile geldiği bu kentte kendisi ile karşılaşan rahib Bahira'nın manastırı ve Rasulullah s.a.v.'in devesinden indiği yerdeki izleri...

ŞAM: Hz. Yahya a.s. ; Hz. Hüseyin r.a. ; Hz. Seyyide Zeyneb r.a. ; Hz. Bilal Habeşi r.a.; Hz. Abdullah ibn Ümmi Mektum r.a; Hz. Dihyetul Kelbî r.a.; Şeyh-i Ekber Muhyiddin ibn Arabi -Q-; Emir Abdulkadir Cezayiri -Q-; Sultan Vahideddin Han rh.a ve benim için en önemli sebeb-i ziyaretim olan silsilemizden Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- ziyaretleri... ( Şam'da bulunan Hz. Ebud-Derda r.a. ; Selahaddin Eyyubî rh.a ve Hz. Pir Mevlana Halid Bağdadi -Q- ziyaretleri değişik nedenlerle mümkün olamadı.)

HUMUS: Halid bin Velid r.a.

HAMA: Maarratul Numan: Ömer bin Abdulaziz rh.a

HALEB: Hz. Zekeriyya a.s.

***

BUSRA ve RAHİB BAHÎRA

Şam'ın yaklaşık 130 km. kadar güneyinde, Ürdün sınırına yakın bir bölgede olan Busra kenti Rasulullah'ın risaletinin ilk kez dillendirildiği mekandır.

Busra asıl anlam ve önemini Rasulullah'ın henüz çocukluğunda bu beldeyi şereflendirmesiyle kazanmıştır. Hz.Muhammed (s.a.v.) 12 yaşında iken amcası Ebu Talip'le Şam'a giden ticaret kervanı ile bu beldeye gelmiştir.

Busrada yaşayan Bahira adındaki bir rahib, Hz.Muhammed (s.a.v.)'in peygamberlik nişanelerini taşıdığını amcası Ebu Talib'e anlatır ve bölgedeki Yahudiler'in ahir zaman peygamberinin alamaetlerini bildiklerini ve bu alametleri Hz.Muhammed'de gördüklerinde O'na zarar vermelerinden endişe ettiğini iletir. Rahib Bahira'nın bu uyarısı ile Ebu Talib Şam'a varmadan kervandan ayrılır ve Mekke'ye geri döner.

Rahip Bahira'nın Hz.Muhammed (s.a.v)'in peygamber olacağını keşfettiği Busrada bulunan ve hâlâ ziyarete açık olan manastır, Rasulullah'ın peygamberliğinin -henüz risalet ile görevlendirilmeden- ilk kez dile getirildiği mekandır.

Rivayetlerdeki Rasulullah'a gölge eden bulutun durduğu yerde Rasulullah'ın devesine ait olduğu belirtilen izlerin olduğu bir kaya görülmektedir.

Resim

Burada küçük bir mescid ile yanına bir medrese inşa edilmiş olup ziyaret edilebilmektedir.

Hz. Ömer -rz- tarafından fethedildiğinde kiliseden mescide tebdil edilen tarihi bir camii ile Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden birisi olan Busra'da Romalılar zamanında yapılmış olan antik anfitiyatro ile, Selçuklular ve Memluklular döneminden kalan han ve hamamlar şehrin görülmesi gereken yerlerindendir.

***

Riyazussalihin musannifi İmam Nevevi kabri de Suriye'de Busira kentinde imiş.

Alıntı:
BAHİRA'NIN GÖZÜNDEN SÜZÜLEN BİR DAMLA YAŞ

Abdullah AYMAZ



Büyük manastırdan yüz-iki yüz metre uzaklıkta duran bir Kureyş kervanı Rahip Bahira'nın dikkatini çeker.

Onlarla gelen bulut, orada gölge yapmaya devam etmektedir ve bir devenin dibine çöktüğü kuru ağaç da bir anda yaprak açarak gölge yapmaktadır.

Bu olağanüstü olayın bir peygambere yapıldığından Bahira'nın şüphesi yoktur. Onun için gözünden yaşlar süzülen mübarek Bahira, onlarla ilgilenir ve gerçeği yakından görür... İşte biz Busra şehrinde tam o olayın gerçekleştiği mekânda bulunuyoruz! Selâhaddin Eyyûbî, Mebraka-i Nâka'da (Devenin Çöktüğü Yer) külliye şeklinde mescid, medrese ve bir hâtıra yer yaptırmış. Sembolik olarak, o hâtırayı yâd etmek için üzerine ağaç motifi işlenen mihraba benzer yerin zeminine konulan taş üzerinde deve izleri nakşedilmiş. O bölüm bir nevi Selâhaddin Eyyûbî'nin de kaldığı odası gibi...

Mescide girdik... Kıble tarafında açık vaziyette bir Kur'an-ı Kerim vardı. Yaşlı bir zât, "Aslında Kur'an okunurken açılır. Okuma bitince kapatılır ama bu Kur'an'ın açık bırakılması, sırf Şam hattını göstermek içindir. Bu 1400 yıllık bir Kur'an." dedi. Medrese kısmı, hâlen faal. Yani kullanılır vaziyette. Bir zamanlar orada İbn-i Kesir kaldığı için İbn-i Kesir Medresesi, diyorlar. Tefsirini de bu medresede yazdığı söyleniyor. Kabri Şam'da...

Kervanın olduğu yerden Rahip Bahira'nın bulunduğu nokta yüz-iki yüz metre uzakta... Oraya gidiyoruz. Evine giriyoruz. Saraydan önemli bir yer. En güzel sanat mimarisi unsurlarını bu evde görüyoruz. Bütün harabeler arasında o evin ayrı bir konumu var. Hâlâ ihtişam izleri mevcut. Kör pencere halindeki dört nişin üzerinde dört mevsimi sembolize eden ayrı ayrı taştan kabartma resimler var. Kilisesini de gezdik. Rahip Bahira'nın esas ismi Cercis... Bahira ismi ise ilminin büyüklüğü için ona verilmiş ikinci bir isim. Mezarı belli değil. Bazı rivayetlere göre, Mekke'ye gittiği için öldürülmüş. Çünkü çocuk yaşta bile olsa, Efendimiz'i (sas) tanıyıp tahkik ettikten sonra, "Ahir zaman peygamberi geldi!" diye Busra'da ilan etmiş. Onun bu ilanından hem kendi mensupları hem de Busra'da yaşayan Yahudiler rahatsız olmuşlar... Bazı münakaşa ve münazaralar olmuş. Rahip Bahira, elindeki İncil'den Efendimiz'in (sas) vücut yapısı ile ilgili bilgiye sahipmiş... Onun daha sonra Mekke'ye gidip bu mesele üzerinde fazla durmalarından dolayı; günümüzün Ergenekoncularının yaptıkları gibi fâil-i meçhullere benzer şekilde peşine takılıp takip ediyorlar. Abdülmuttalib'in kılıcını çalıp onunla Bahira'yı öldürmek istiyorlar. Maksatları, Rumları yani Bizans'ı tahrik etmek! Yani "Bakın işte sizin tayin ettiğiniz büyük din adamını Kureyşliler öldürdü!" diyerek, onları üzerlerine salıp Efendimiz'in (sas) ve sülalesinin kökünü kazıtıp, ahir zaman Nebi'sini yok etmek. Fakat öldüremiyorlar. Yaralı halde kalıyor. Onların bu niyetlerini bilen Bahira, onlara zarar gelmesin diye Mekke'den olabildiğince uzaklaşıyor ve bilinmeyen bir yerde vefat ediyor. Bu menkıbenin, aslında çok iyi araştırılması gerekiyor.

Hz. Osman zamanında ana nüshadan (Mushaf) Kur'an çoğaltılınca bir nüsha Mushaf da Busra'ya gönderilmiş. O zaman beş nüshayı üzerinde taşıyan deve, tam bu noktaya gelince yine Efendimiz'in (sas) ağaç altında devesinin çöktüğü gibi çökmüş.

Oradan Hz. Ömer Camii'ne gittik. Öğlen namazlarımızı kıldık. Hz. Ömer'in temelini atıp yaptırdığı bu caminin sütunları Nebâtîler ve Romalılardan kalma sütunlar ve malzemelerle yapılmış... Yanında Roma hamamı var. Yerden ısıtmalı. Hâlâ kışın yerden ısıtılıyor. Busra'nın fethi için Şurahbil bin Hasan geliyor. O zaman Busra patriki Romanos imiş. Önce direniyorlar. Çünkü kuvvetleri Şurahbil'in gücünden fazla imiş. Şurahbil, dua ediyor. Bir gürültü ile bir seferden dönmekte olan Halid bin Velid imdatlarına yetişiyor... Busra'da ilk minareli mescid ise Fâtıma Mescid...

Oradan İzmir'in Agorasına benzeyen Antik Roma çarşısına giriyoruz. Yüksek sütunlar üzerinde özel ve farklı işlenmiş bir yer görüyoruz; "Serir binti Melik" yani "Kralın kızının yatağı" diyorlar. Aynen bizim İstanbul'daki Kız Kulesi gibi bir hikâyesi var.

20.Nisan.2009


***

HALEB

Haleb'de Bir Akşam Namazı

Suriye gezimiz bitip dönüş yolunda iken uğradığımız Haleb'de ikindi namazı için Kerimiyye Camii'ne yolumuz düştü.

Kerimiyye Camii, bu camii-i şerifin banisi olan Zat'a (200 yıl kadar önce yaşamış bir veli) Rasulullah s.a.v.den armağan olan ayak izi kıble duvarında sergileniyordu. Bu ayak izinin bu camiin kıble duvarına gelişinin ilginç menkıbesini rehberimiz anlattı. Salat ü selam ile ziyaret edildi.

İkindi ile akşam arası zaman kış günlerinde kısalmış olduğundan vakit akşama yaklaşıyordu. Camiin cemaatinden bazılarının tesbihat ile meşgul oldukları fark ediliyordu ve camiideki manevi atmosfer dikkat çekici idi.

Yerli cemaatten nurani simalı bir derviş kardeşimiz akşam namazında camie bir evliyaullah geleceğini söyledi. Bu kardeşimiz ile yaptığımız sohbette Camiin Haleb Şazeli cemaatinin zikir meydanı olduğunu öğrendik. Bu nazarla dikkat edince de cemaatin yarı mırıldanır tarzda "Al-Laaaah-Al-Laaaah...." diye zikretmekte oldukları farkediliyordu.

Tam akşam namazı için ezan okunurken camie 70 yaşlarında nurani ve sevimli çehresiyle bir Zat-ı Kerîm geldi ve doğrudan imamet için öne geçti. Akşam namazını bu Zat'ın imametinde ikmal ettik. Namaz sonrası miharaba varıp bu Zat ile musaffaha edip bir kaç kelam eyleyince; isminin Bekri Hayyan; kendisinin Şazeli tarikinden olduğunu öğrendik. Silsilelerinden bir Zat'ın İstanbul Ebu Eyyub el-Ensari -rz- türbesi yakınında medfun olduğunu da belirtti. "Evliyaullah" olarak tarif edilen ve hakikaten de insana tesir eden bu Zat'tan dua taleb edip ayrıldık...

Haleb'e yolu düşecek olan olursa Kerimiyye Camii'ni ziyaret edip iki rekat namaz kılsın ve o camideki manevi atmosferi yaşamayı ihmal etmesin. Şazeli mürşid-i kamil Bekri el-Hayyan da ziyaret edilebilir ise ne güzel olur.

***
Haleb'deki Ermeniler

Haleb'de Ermenilerin önemli bir nüfusa sahip olduklarını da öğrendik.

Özellikle "doktor-avukat" gibi prestijli mesleklere sahip epeyce ermeni varmış.

Bunların önemli bir kısmının 1915 sürgünü sonrası Anadolu'dan göçerek Haleb'e yerleştikleri biliniyor.


***

HAMA'da CUM'A NAMAZI

30 Ocak 2009 Cuma günü Türkiye'ye dönüş yolunda idik. Cum'a namazı saatinde Hama'ya vasıl olduk. Cum'a namazı için şehir merkezindeki camilerden birisinde mola verdik.

Yakın tarihte büyük bir katliama sahne olan Hama'da kıldığımız bu Cum'a namazında İmam'ın hutbesi tamamen "Cihad ve Filistin" hakkında idi. Genç yaşlarda olan İmam, heyecanlı bir üslub ile Gazze olaylarından söz etti ve müslümanları malları ve canları ile cihada destek olmağa davet etti.

Namaz sonrası cami avlusunda HAMAS'a iletilmek üzere yardım toplanıyordu. Gezi grubumuz da bu yardım kampanyasına katılım gösterdi.

***

Suriye İzlenimleri - Resimler

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Şam-ı Şerif'den selamlar.
MesajGönderilme zamanı: 02.02.09, 12:21 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
Hoş geldiniz.
yazın belki bizimde suriyeye gitme ihtimalimiz var öğreniriz sayenizde.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Şam-ı Şerif'den selamlar.
MesajGönderilme zamanı: 03.02.09, 00:50 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 01.01.09, 21:37
Mesajlar: 22
Hoşgeldiniz. Heyecanla bekliyoruz.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Suriye İzlenimleri
MesajGönderilme zamanı: 07.02.09, 00:31 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.12.08, 23:18
Mesajlar: 245
Allah cc. razı olsun aziz.. hoşgeldin safalar getirdin..

inşallah o ziyaretler bir gün ola bize de nasib olur.. şam-ı şerif'de ashab-ı kiram ile mevlana halid-i bağdadi ve muhyiddin-i arabi efendilerimizin kabri başında dalışa geçmek ne güzel olurdu.. :oops:

konu başlığını 'Suriye Dalışları' olarak okudum.. ;)

Mevla'm cc. mübarek eylesin..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Suriye İzlenimleri
MesajGönderilme zamanı: 09.02.09, 11:56 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Şam'daki "Mahzun" Osmanlılar

Şam-ı şerif'in şehir merkezinde bulunan Süleymaniye Külliyesi, Kanuni Sultan Süleyman'dan miras kalan bir Osmanlı mülküdür.

Külliyede Çifte minareli Mimar Sinan işi bir Selâtin Camii ile havuzlu ferah avluyu çepeçevre saran medrese binaları mevcuddur. Önceki gün öğrendim ki yakın zamana kadar Suriye Askeri Müzesi olarak kullanılan bu medrese Türkiye Kültür Merkezi olarak faaliyete geçecektir.

Camii içerisinde restorasyon çalışması başlatıldığından namaz kılma mümkün olmadı.

Camiin yan bahçesindeki Osmanlılar Kabristanı ise bütün gezi grubunu hüzünlendirdi.

Birçok kişi son Osmanlı Sultanı VI. Mehmed Vahideddin'in acıklı son yıllarının ve cenazesinin İtalya'dan Şam'a nakledilişinin acıklı öyküsünü dinlerken gözyaşlarına mani olamadı. Fakîr de son Osmanlı Sultanı VI. Mehmed Vahideddin'i- ve acıklı akıbetini anlatan kitapları okumayan birisi olarak bu ihmalim için kendimi kınadım.

İşte son Osmanlı Sultanı VI. Mehmed Vahideddin'in mahzun kabri

http://sites.google.com/site/suriyeden/Home/osmanlilar

***
Alıntı:
Suriye'den Gül'e Sultan Vahdettin jesti
Suriye, Gül'e jest olsun diye Meclis'ten ''Son Osmanlı Padişahı Vahdettin'' yasası çıkardı.

16 Mayıs 2009

Gazeteport'un haberine göre Suriye'de İktidar partisi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Suriye ziyareti öncesinde jest olsun diye Meclis'ten ''Son Osmanlı Padişahı Vahdettin'' yasası çıkardı.

Türkiye, Suriye'de bulunan Osmanlı ailesinin mezarlarının da içinde bulunduğu külliyeyi restore ettirecek.

Yasa ile restore edilmesi öngörülen Süleymaniye Külliyesi, ilginç bir öneme sahip bulunuyor. Süleymaniye Külliyesi'nde, son Osmanlı padişahı Vahdettin ve Osmanlı ailesi mensuplarının mezarları da yer alıyor. Vahdettin, İtalya'nın San Remo kentinde 16 Mayıs 1926'da vefat etti.

Vahdettin'in cenazesi, damadı tarafından önce Beyrut'a, sonra da Suriye hükümetinin düzenlediği resmi törenle Şam'daki Süleymaniye Külliyesi'ne defnedildi. Mimar Sinan'ın "kalfalık dönemi eserim" dediği Süleymaniye Külliyesi'ndeki caminin yanındaki bahçede Osmanlı ailesinden Seniha ve Hatice Sultan'ın mezarları da yer alıyor.

Yasa uyarınca, Şam'daki Türk eserleri arasında bulunan Süleymaniye Camii, İmaret, Selimiye Medresesi, Arasta bölümlerinden oluşan Süleymaniye Külliyesi, asıl özellikleri korunarak Türkiye tarafından restore edilecek. Külliye'deki yapısal değişimleri izlemek için bilgisayarlı izleme sistemi de kurulacak.

Kaynak: Gazeteport

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Suriye İzlenimleri
MesajGönderilme zamanı: 10.02.09, 11:16 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- ile Vuslat

Tarikat-ı aliyye'nin zikr ü tesbihatını Hz. Şeyh Mustafa İhsan KARADAĞ elinden aldığım aldığım ilk zamanlar "Abdullah Dağıstanî" isimi benim için silsileden bir ZAT idi sadece...

Türkiye'de iken yaşadığı köyde (Yalova-Güneyköy) dahi kendisi hakkında bir bilgisi olan yoktu; çünkü Abdullah Dağıstanî -Q- 1936'da mürşididnin işareti ile Şam-ı Şerif'e hicret etmişti.

1997 yılında Muhyiddin Şekûr'un Su Üstüne Yazı Yazmak adlı romanını (bkz. http://www.tasavvuf.info/su.htm) okurken bu isme rastlamam benim için hoş bir sürpriz oldu:
Resim
Bu kitabda Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- ; "Şeyh-i ekber Dağıstanî" veya "Şeyh-i ekber Dağıstanî" olarak geçiyordu.

Yine o günlerde internette okuduğum bir Hacc hatıratını anlattığı sayfalarda Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- 'un kabr-i şerifinin ilk görüntüsü ile karşılaştım. (Daha sonra http://www.naqshbandi.org sitesindeki silsiledeki ilgili sayfadan Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- 'un Şam'da geçen hayat hikayesini okumak ve bazı fotoğraflarını da görmek nasib oldu.)

Bu Hacc hatıratını yazan "hatun kişi" ABD'de yaşıyordu ve tavsiye üzerine Hacc yolculuğunu Istanbul-Şam-Medine-Mekke çizgisinde yaşamıştı. Hatıratında Şam anılarını yazarken Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- 'un kabrinden bir resmi de sayfaya eklemişti. (Bilmiyorum; Amerikalı bayanın o Hacc Hatıratı hala internette yayında mıdır?)

Resim

Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- 'un kabrinin resmini gördüğüm günden bu yana geçen 10 yıldan fazla bir sürede hep bir gün ziyaret edebilme arzusu ile yaşadım.

***
Suriye gezisine ilişkin ilanı Vakit'te gördüğümde 10 yıldır beklenen zamanın geldiği gibi bir duygu uyandı gönlümde ve ilgili teferruatı tamamlayıp yola çıktık.

Şam'a gittiğimiz ilk gün doğrudan Busra'ya gidilince Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- 'u ziyaretim de mümkün olamadı. 2. gün programında Hz. Şeyh-i Ekber Muhyidddin ibn Arabî ziyareti de vardı ve ben o ziyaret sırasında gruptan ayrılıp gezi programınd aolmayan Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- 'u ziyarete niyetlendim.

Busra'dan akşamın geç vakti otelimize dönünce ertesi gün için planladığım bu "gruptan kopma" fikrimi rehberimiz Üzeyr Göksun'a iletmek istedim; çünkü toplu gezilerde gruptan kopan bir kişinin aranması ; beklenmesi vb. durumlar grup içinde huzursuzluk nedeni olur hep.

Otelin lobisinde bu fikrimi ilettiğim Şam'da ikamet eden ve İslam Fıkhı alanında master yapan rehberimiz bana gezinin en büyük sürprizini yaptı: "Benim evim Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- 'un türbesine çok yakın ve türbedar da tanıdığımdır. İsterseniz bu gece sizi oraya götüreyim ve ziyaretinizi bu gece yapın..."
İşte Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- 'in rehber dili ile bu davetini duyunca öyle bir heyecan ve sevinç ile doldum ki anlatamam...

Tabii hemen kabul ettim bu teklifi...

Rehberimiz benim yanında Türk kökenli olan ve üç nesildir Şam'da yaşayan ; asıl geçim kaynağı ise terzilik olan türbedarı telefon ile aradı ve ziyaret arzumuzu iletti. ( Türbe namaz vakitleri dışında resmi olarak ziyarete kapalı tutulmak mecburiyetinde imiş.)

Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- 'un gönüllü türbedarı İbrahim Bayraktar Efendi ile terzihanesinde buluşmak üzere randevulaştık.

Rehberimizi almağa gelen bir taksi ile Cebal-i Qasiyyun eteklerindeki Muhacirun mahallesinin daracık sokaklarından geçerken Allah'a şükrediyordum.

Nihayet türbedar İbrahim Bayraktar Efendi'nin mekanına ulaştık ve rehberim beni türbedara emanet etti.

Nezih bir derviş olduğu her halinden belli olan İbrahim Efendi, beni Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- 'un bizzat ikamet ettiği ve şimdi ribat olarak kullanılan evini açarak misafir etti. Bu sırada vakit gece yarısına yaklaşmıştı.

Türbedar İbrahim Bayraktar arzu edersem hemen türbeyi açabileceğini ama kendi mutad alışkanlığının teheccud namazı ve sabah tesbihatı için gece 03.00 de türbeyi açmak ve sabah namazını da eda ettikten sonra ayrılmak olduğunu ifade etti.

Kendisine benim misafir olarak ona tabii olduğumu iletince "Peki o zaman ben gece 03.00 de gelir sizi alırım" deyip beni Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- 'un evinde yalnız bırakıp kendi evine gitti.

Abdest tazeleyip 2 saat kadar zikr ü tesbihat ve Kur'an tilaveti ile meşgul olup bir süre de odadaki bir battaniyeyi üzerime alıp biraz uzandım. Hafifçe dalmıştım ki İbrahim Efendi kapıyı tıkırdatıp uyandırdı.

Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- 'un türbesine gidip abdest tazeledikten sonra nihayet 10 yıldır beklediğim an geldi: Yıllar önce benim için sadece internette görülen bir resimden ibaret olan Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- 'un makamında idim...

Resim
(...)

O gece (28-29 Ocak 2009) hayatımın en unutulmaz anlarından bir kısmını yaşadığım bir gece oldu.

İlgili Linkler:

Şam-ı Şerif'teki Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- Mescidi ve Türbesinden Görünümler:

http://sites.google.com/site/suriyeden/Home/dagistani

http://www.naqshbandi.org/chain/39.htm

http://www.tasavvuf.info/abdullah.htm

***

Heyeman yazdı:

inşaallah o ziyaretler bir gün ola BİZE de nasib olur..

şam-ı şerif'de ashab-ı kiram ile mevlana halid-i bağdadi ve muhyiddin-i arabi efendilerimizin kabri başında dalışa geçmek ne güzel olurdu..



Şam-ı Şerif'de Hz. Bilal-i Habeşî -rz- başucunda ; Hz. Şeyh-i Ekber makamında; sonra Hama yakınlarında Omer ibn Abdulaziz -rh- huzurunda...

Bir de azizim Şam'da bir gece Hz. Şeyh Abdullah Dağıstanî -Q- ağırladılar. Şam'daki üç gecemizin birisini Hz. Şeyh'in kendi hanelerinde misafireten geçirdik elhamdulillah...

Maksud hasıl oldu erenler...

Bi-himmeti Ricalallah...

Alıntı:
inşaallah o ziyaretler bir gün ola SİZE de nasib olur..

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Suriye İzlenimleri
MesajGönderilme zamanı: 12.02.09, 13:50 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
sufi7007 yazdı:
Haleb'de Bir Akşam Namazı

Suriye gezimiz bitip dönüş yolunda iken uğradığımız Haleb'de ikindi namazı için Kerimiyye Camii'ne yolumuz düştü.

Kerimiyye Camii, bu camii-i şerifin banisi olan Zat'a (200 yıl kadar önce yaşamış bir veli) Rasulullah s.a.v.den armağan olan ayak izi kıble duvarında sergileniyordu. Bu ayak izinin bu camiin kıble duvarına gelişinin ilginç menkıbesini rehberimiz anlattı.

Salat ü selam ile ziyaret edildi.



Bu camii ile ilgili resimler, geziye katılan bir kardeşimizden intikal edince anladım ki: Haleb Kerimiye Camii ile ilgili notlarda değinip geçtiğim menkıbeyi yazmam gerekli imiş.

Rasulullah s.a.v.den armağan ayak izinin Haleb'deki Kerimiyye camiin kıble duvarına gelişinin ilginç menkıbesi:

Haleb'de yaşayan bir Allah dostu sürekli Rasulullah'a salat ü selam eder; kendisini rüyada olsun görmek niyaz edermiş. Nihayet bir gece Rasulullah S.a.v. o Zat'ın rüyasına girer ve "Yarın sana özel bir armağanım önüne getirilecektir." müjdesini verir. Ertesi sabaha kadar gözüne uyku girmeyen bu Allah dostu heyecan ile beklemeğe başlar. Nihayet vakit öğleyi aşarken uzaktan devsi ile gelen bir yolcu görünür. Deve tepeleme yüklenmiş haldedir. Devesi ile gelen adamı gören adam birden heyecanalnır. "Benim armağanım bu devede mi acaba?" diye Rabbani bir ilham gönülüne düşer.

Devenin önünde ilerleyen adam Allah dostunun önündeki yoldan hiç oralı olmaksızın "selamsız-sabahsız geçip giderken ardınca götürdüğü devesi tam da bu Allah dostunun bulunduğu ribatın kenarında yere çöküverir.

Deveci telaşlanarak deveyi ayağa kaldırmak için ne yapsa boşunadır; devenin inadı inattır. Deve; milim kıpırdamaz yerinden...

Deveci çaresizce devenin üzerindeki yükleri indirir; fakat deve yine kıpırdamamaktadır.

Bu ilginç sahneyi ribatının önünden seyretmekte olan Allah dostu; dayanamaz müdahale eder:

"Devenin üzerinde indirmeyi unutttuğun başkaca bir yük var mı?" diye sorar.

Deveci : "Haa, bir de bir taş parçası vardı. Medine'den yola çıkarken bir fakir vermişti ve "bu taşı al; kendisini gerekli yere koyarlar" demişti fakat bir şey anlamamıştım ; bu sözünden..." der bir yandan devenin hörgücü yanına asılı olan beze sarılı küçük bir çıkını indirirken...

"Medine" sözünü işiten Allah dostu hemen akşamki rüyasını hatırlar ve heyecanlanır : "Sen Medine-i Münevvere'den; Rasulullah'ın beldesinden mi geliyorsun?" diye sorar.

Taşın sarılı olduğu paket indirilince deve arka ayakları üzerinde dikilip kalkar. Deveci yükleri yendien yükler. En sonunda bir kenara koyduğu taş sarılı paketi koyunca üzerine deve yine çöker. Bu şekilde birkaç kez yüklenip indirmek zorunda kalan deveci nihayet anlar durumu ve "Anlaşılan bütün sır şu taşta..." der ve işin gerçeğini açıklar:

"Bu taşı aslında ben Mescid-i Nebevi'den yapacağım yeni eve uğur getirsin diye almıştım. Demek ki nasib değilmiş... Madem senin önünde oldu bu hikmetli iş; bari sana emanet bırakayım" der.

Beze sarılı bu taşı mescidine koyması şartı ile alan Allah dostu, esrarengiz taşın sarılı olduğu bohçayı teslim alır.

Deveci uzaklarda kaybolurken önceki gece gördüğü rüyada Rasulullah'ın "Sana yarın bir emanetim getirilecek" sözü düşer Allah dostunun gönlüne yeniden ve salavatlar ile bohçayı açar.

Rasulullah'ın mübarek ayağının bastığı bir kayada çıkan ayak izidir kendisine gönderilen armağan. Bu armağanın Rasulullah'tan intikal ettiğini anlayan veliyyullah öper, koklar; yüzüne gözüne sürer...

Deveci ile Medine'den getirdiği taşın öyküsü hızla bölgede yayılır; herkes ziyaret için ribata koşar. Bu rivayeti duyan bölgenin hükümdarı da hemen o ribatın olduğu yere Kerimiyye adı ile bir mescid yapılmasını emreder ve mescidin kıble duvarına Medine-i Münevvere'den esrarengiz bir şekilde ulaştırılan Rasulullah'ın ayak izi konulur... Bu taşın kendiisine ulaştırıldığı Allah dostu da kurulan vakfa mütevelli olarak tayin edilir.

Resim

İşte Kerimiyye Camii'nde ziyaret ettiğimiz Rasulullah'ın ayak izinin menkıbesi bu idi...


***

Kerimiyye Camii'nden diğer resimler:

http://sites.google.com/site/suriyeden/Home/kerimiyye

Resimlerden birisinde Kerimiyye Camiinde aslı olan bir levhada yazılı olan ve bu güzel öykünün anlatıldığı Arabca bir şiir görülmektedir.

***

Haleb'deki Kerimiyye camiinde arkasında akşam namazı eda edip duasını aldığımız Şazeli şeyhi Ebubekri Hayyan'ın resmine bir sitede "tevafuken" rastladım:

Resim


KAYNAK: Some pictures of the Awliya’ of Allah
http://alkashif.wordpress.com/2006/11/2 ... -wa-jalla/

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Suriye İzlenimleri
MesajGönderilme zamanı: 12.02.09, 16:05 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Alıntı:
Beyazid-i Bistami ve Başrahib

Beyazid-i Bistami Hazretleri kırk beş kez haccetmiş ve her gün bir
hatim okumuş mübarek kişilerin safında yer alan kadri yüce bir zattır.
Bir gün Arafat tepesinde oturuyordu. Nefsi ona şöyle fısıldadı :
"Beyazid! Senin benzerin var mıdır? Kırk beş defa haccettin ve
binlerce defa hatmetme bahtiyarlığına eriştin".
Bu ses onu üzdü, nefsin hala onu kendine doğru sürüklemek istediğini ve enaniyete doğru
ittiğini anladı.

Derhal toparlandı ve orada bulunan mahşeri kalabalığa dedi ki: "Kim benim kırk beş defa yapmış olduğum haccı bir ekmeğe satın alır?"
Bir adam: "Ben alırım" dedi ve ekmeği uzattı.

Beyazid-i Bistami Hazretleri aldığı ekmeği orada bulunan bir köpeğin
önüne attı. Ve sonra işini bitirip yol hazırlığı yaparak Rum diyarına
doğru yüzünü çevirdi.

Günlerce yol aldıktan sonra bir rahip ile karşılaştı. Rahip terbiyeli bir adama benziyordu. Hazretin elini tutup evine misafir olarak götürdü. Evinde ona bir oda ayırdı.

Beyazid-i Bistami Hazretleri kendisine ayrılan bu odada ibadete başladı ve kalbini herşeyden çevirip Cenab-ı Hakk'a yöneltti. Rahip her gün onun yiyeceğini, içeceğini sabah-akşam getirir önüne kor,
sonra dışarı çıkardı. Bu hal bir ay devam etti. Beyazid nefsine dönerek dedi ki:
-"Ey nefis seni kırmak istiyorum, fakat sen uğursuzluğunla kırılmıyorsun..."

Tam bu sırada rahip içeri girdi ve Beyazid'e: -"İsmin nedir?" diye sordu.
O'da: -"Beyazid" diye cevap verdi.

Rahip: -"Ne güzel adamsın... Keşke Mesih'in (İsa A.S.) kulu olsaydın !" dedi.

Bu söz Beyazid'e ağır geldi ve evi terk etmek isterken rahip ona seslendi:
-"Bizim burada kırk gününü tamamla, öyle git. Çünkü bizim büyük bir bayramımız var, onu görmeni arzu ediyorum. Aynı zamanda değerli bir vaizimiz var, senede bir defa bize hitap eder, bir de onu dinlemeni diliyorum."

Beyazid-i Bistami Hazretleri, onun bu teklifini kabul etti ve kırk gün kalmaya razı oldu. Kırkıncı gün olunca rahip içeri girdi ve: -"Buyrun, ayağa kalkın, bayram günümüz geldi."

Beyazid ayağa kalktı; Fakat rahip ona dedi ki:
-"Sen bu kıyafet ve halde nasıl bin kadar rahibin arasına girebilirsin? Doğrusu biraz endişeliyim.. Bu sebeple üzerindeki elbiseyi çıkar, şu üstlüğü giy, beline şu zinnarı bağla, İncil'i de boynuna as !" dedi

Bu teklif ona çok ağır geldi. Fakat bunda bir hikmet ve esrar, İSLAM'ın da izzet ve şerefi gizlenmiştir, onun dediğini yapayım, diye düşündü. Hemen üzerindeki elbiseyi çıkardı, onun verdiği üstlüğü giydi, beline de zünnar'ı bağladı. İncil'i de boynuna astı ve rahiple birlikte bine yakın rahibin arasına katıldı. Hiç kimse onu yadırgamadı.

Biraz ilerledikten sonra birdenbire kalabalık durdu. Rahiplerin en büyüğü ve saygıdeğeri olan zat geldi, yerine geçti. Herkes onun konuşmasını bekliyor, fakat o susuyordu. Rahipler bunun manasını
anlayamadılar ve sordular: -"Ey büyüğümüz! Neden konuşmuyorsunuz? "

-"Nasıl konuşabilirim ki, aranızda bir Muhammedi var! ... " diye cevap verdi. Halk ve rahipler galeyana geldi ve: -"Onu bize göster, parçalayalım!" Diye bağırdılar.
Baş rahip onlara dedi ki :-"Hayır, yemin ederim ki söylemem, ancak bir şartla onu size
tanıtabilirim. Ona dokunmayacağınıza söz veriniz!"

Bunun üzerine rahipler ve halk Muhammedi olan adama dokunmayacaklarına
yemin ettiler. Baş rahip başını kaldırdı ve şöyle seslendi :
-"ALLAH için ey Muhammedi ! Ayağa kalk ve kendini göster."

Beyazid-i Bistami Hazretleri ayağa kalktı. Baş rahip :
-"İşte bu zat, ona dikkatle bakın" dedi. Sonra Beyazid'e sordu:
-"Adın ne ?"
-"Beyazid"
-"Tahsil gördün mü ?"
-"Rabbimin öğrettiği kadar bir şeyler biliyorum."
-"O halde bana şu hususları cevaplandır: ikincisi olmayan biri, üçüncüsü olmayan dördü, altıncısı olmayan beşi, yedincisi olmayan altıyı, sekizincisi olmayan yediyi, dokuzuncusu olmayan sekizi,
onuncusu olmayan dokuzu, onbirincisi olmayan onu, onikincisi olmayan onbiri, onüçüncüsü olmayan onikiyi söyle, bunlar nelerdir ? "

Beyazi (k.s.), baş rahibe :
-"Beni iyi dinle, cevap veriyorum: İkincisi olmayan bir, eşi-ortağı,dengi ve benzeri bulunmayan ALLAH'tır C.C., Üçüncüsü olmayan iki, gece ve gündüzdür. Dördüncüsü olmayan üç, üç talaktır (kadını boşamak). Beşincisi olmayan dört, Tevrat, Zebur, İncil, Kur'ân-ı Kerimdir. Altıncısı olmayan beş, beş vakit namazdır. Yedincisi olmayan altı, göklerin ve yerlerin yaratıldığı altı gündür. Sekizincisi olmayan yedi, yedi kat göktür. Dokuzuncusu olmayan sekiz, kıyamet günü
Arş'ı taşıyacak olan sekiz melektir. Onuncusu olmayan dokuz, kadının dokuz aylık gebelik müddetidir. On birincisi olmayan on, Hazreti Musa'nın AS Şuayb Peygamber'e AS on yıl çobanlık etmesidir. Onikincisi olmayan on bir Hz Yusuf Peygamberin AS onbir kardeşidir. Onüçüncüsü olmayan on iki, on iki aydır."

Rahip tebessüm etti ve :
-"Doğru söyledin. Şimdi de bana, havadan ne yaratıldı, havada ne muhafaza olundu ve kim hava ile helak edildi? Bunlardan haber ver.."

-"İsa Peygamber AS havadan yaratıldı, havada muhafaza edildi. Süleyman A.S. Peygamberde havada muhafaza edildi. Ad kavmi de hava ile helâk edildi" diye cevap verdi. Rahip ona :

-"Doğru söyledin," dedi ve tekrar sordu:
-"Kim ateşten yaratıldı, kim ateşte korundu ve kim ateşte helâk oldu?"
-"İblis ateşten yaratıldı. İbrahim AS Peygamber ateşte korundu. Ebu Cehil ateş ile helâk oldu" diyerek gereken cevabı verdi.

Rahip tekrar sordu:
-"Taştan kim yaratıldı, taş içinde kim korundu ve taş ile kim helâk oldu?"

-"Salih AS Peygamberin devesi taştan yaratıldı. Ashâb'ı Kehf taş içinde korundu ve Ebrehe'nin filleri taş ile helak edildi" diye cevap verince, rahip :
-"Doğru söyledin" dedi ve tekrar sordu:

-"Alimler, Cennette dört nehir vardır, biri baldan, biri sütten, biri sudan, birisi de şaraptandır. Ayrı olan bu dört nehir aynı kaynaktan akıyormuş diyorlar, bunu açıklar mısın? Dünyada bunun örneği var
mıdır? Beyazid :
-"Evet vardır. İnsanın baş kısmından dört nehir akar: Kulak yağı acıdır. Gözyaşı tuzludur. Burun suyu ayrı bir tat taşır.Ağızdan gelen su tatlıdır" diye cevap verince, rahip ona :
-"Doğru söyledin" dedi ve sormaya devam etti
-"Cennet ehli yer içer, fakat abdest bozmaz, su dökmez. Bunun dünyada bir benzeri var mıdır?" Beyazid : -"Evet vardır, Ana rahmindeki cenin yer içer fakat dışkısı yoktur"
-"Doğru söyledin. Cennette TUBA ağacı vardır. Cennette hiçbir saray, hiçbir köşk yoktur ki bu ağacın bir dalına dokunmasın. Bunun dünyada bir örneği varmıdır?"
-"Evet, güneş sabahleyin doğunca böyle değil midir? "
-"Doğru söyledin. Şimdi de bana şunları cevaplandır: Bir ağaç vardır, on iki dalı bulunuyor, her dalında otuz yaprak var ve her yaprakta beş çiçek yer almıştır; bunlardan ikisi güneşe, üçü karanlığa bakar, bu ağaç nedir?"
-"Ağaç yılı temsil eder. On iki dalı oniki ayı, her daldaki otuz yaprak otuz günü, her yapraktaki beş çiçek beş vakit namazı temsil eder."

-"Doğru söyledin. Bana şu kimseden haber ver ki; Hacca gitmiş, tavaf yapmış ve o makamlarda bulunmuştur; ama onun ne ruhu var, ne de hac kendisine vacibdir? "
-"Nuh AS Peygamberin gemisidir."

-"Doğru söyledin. Peki gece gelince gündüz, gündüz girince gece nereye gidiyor? "
-"Bu sun'i bir zaman meselesidir. Güneşi doğup batması bunun ölçüsü oluyor. Geri kalanını ALLAH C.C. bilir."

-"Doğru söyledin."

Sorular bitince Beyazid-i Bistami Hazretleri dedi ki :
-"Muhterem rahip! Birçok sorular sordun, cevaplandırmaya çalıştım. Müsaade ederseniz benim de birkaç sorum var. Ama bir tanesiyle yetinerek sormak istiyorum"

-"Tabii, istediğin şeyi sorabilirsin!" Beyazid-i Bistami Hazretleri sordu:

-"Cennetin anahtarı nedir ? Sekiz Cennet kapısının üzerinde yazar?"

Rahip sustu, cevap vermekten çekindi. Diğer rahipler bozuldular ve:
-"Ey büyüğümüz, mağlup mu oluyorsun?" O da:
-"Hayır, mağlup olmak istemiyorum" deyince,
-"Öyle ise neden cevap vermiyorsun?" dediler.
-"Şayet cevap verirsem, benim cevabıma katılır mısınız?" deyince, hepsi birden:
-"İncil hakkı için, sana uyarız" diye söz verdiler.

Rahip:
-"Dinleyin, şimdi cevap veriyorum: "Cennetin anahtarı ve kapılarının
üzerinde yazılı bulunan ibare, LAİLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RASULULLAH'dır"


Bunun üzerine diğer rahipler hep bir ağızdan Kelime-i Şehadet
getirip Müslüman oldular.
Beyazid-i Bistami Hazretleri de onların
yanında bir müddet kalıp İSLAM'ı öğretti ve bu sır da böylece
çözülmüş oldu.


Söz menkıbelerden açılmışken Ömer bin Abdulaziz türbesi yakınında bu menkıbede adı geçen başrahibin kabri de vardır.

Suriye gezisi rehberimizin orada anlattığı bu Bayezid menkıbesini yazmak niyetinde değildim; fakat bugün "seyyahin" in yönettiği yazı grubundan gelen mailde görünce paylaşmak vacib oldu.

http://groups.google.com/group/islamvet ... 012ec2e4a0

"Olanda hayr vardır" her halde...

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Suriye İzlenimleri
MesajGönderilme zamanı: 28.02.09, 11:10 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Resim

Şeyh-i Ekber Muhyiddin Arabi -Q-un Türbesi girişinde Yavuz Sultan Selim'in şanlı tuğrasını görmek gönlümüzü dalgalandırdı.

***

Resim

Resim: http://thedivinewisdoms.blogspot.com/20 ... chive.html

Resim

Resim: http://thedivinewisdoms.blogspot.com/20 ... chive.html

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Suriye İzlenimleri
MesajGönderilme zamanı: 16.03.09, 11:41 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Şam ziyaretimizde ilginç görüntülere şahid olduğumuz yerlerden birisi de Zeynebiyye semti idi.

Bir ikindi sonrası ziyaret ettiğimiz Şia inançlı Irak ve İran müslümanlarının aşırı bir ilgi gösterdiği bu semtte Hz. Rasulullah'ın -S- torunu ve Hz. Fatıma Zehra -rz- ile Hz. Ali -kv-'in sevgili kızları; Hz. Hüseyin'in -rz- kızkardeşi olan Hz. Zeyneb -rz-'in Kerbela faciasından sonra getirildikleri Şam'da vefatından sonra defnedildiği kabri üzerine yapılan türbe ve camiide büyük bir izdiham vardı.

Resim

Semtte İran'ın büyük bir etkisi görülüyordu. Dükkanlarda çok sayıda Humeyni ve Nasrallah posterleri vardı. Hatta bir binanın cephesine koskocaman bir Hz. Hüseyin -rz- tasviri içeren afiş asılmıştı.

Türbe içerisinde ağlayanlar; sızlayanlar, türbenin kapı eşiklerini, Hz. Zeyneb -rz- makamının parmaklıklarını öpenler; parmaklık arasından kabrin bulunduğu boşluğa para atanlar... acayip bir curcuna vardı. Bazıları da bir köşede namaza durmuşlardı.

Resim

"Selefi"lik iddiasında olanların ehl-i tasavvufa saldırı konusu yaptığı türbe ziyaretlerindeki bidatların ifrat derecesindeki her türlü versiyonunun bu gibi makamlarda Şia tarafından sergilendiğini görmek mümkündü. (Daha önce Bağdat'ta İmam Musa Kazım -rh- ve Kerbela'da Hz. Abbas -rz- ve Hz. Hüseyin -rz- türbelerinde benzer manzaralara şahid olmuştum.)

Resim

Şunu merak ettim; tasavvuf ehlini "türbe ve kabirlere tapınmak ile itham edenler" acaba bu manzaralar hakkında ne buyurmaktadırlar?

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 19 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye