Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Rüstem Budak: "Putlar Kâbe'nin karşısında devriliyor!"
MesajGönderilme zamanı: 07.08.11, 08:45 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 13.09.10, 19:32
Mesajlar: 90
"Putlar Kâbe'nin karşısında devriliyor!"

Değirmen dergisi genel yayın yönetmeni Rüstem Budak’la umre dönüşü Mustafa Celep konuştu.

07 Ağustos 2011

Değirmen dergisi Genel Yayın Yönetmeni Rüstem Budak’la umre dönüşü ayağının tozuyla bir söyleşi gerçekleştirdik.

Rüstem Hocam, öncelikle Allah kabul etsin. Zihniniz yoğun ve not defterleriniz de bir hayli kalabalık. Arınma mevsimine girdiğimiz bu aylarda bu ziyaretin gerçekleşmesi, ciddi bir anlama tekabül ediyor. Ramazan’a kavuştuk, ben özel sorular sorma taraflısıyım. Kutlu topraklara ziyaretin anlamına giriş mahiyetinde sorarsak, Kâbe’yi ilk gördüğünüzde neler hissettiniz?

Hisler tasavvura bağlı olarak şekilleniyor. Kâbe evimiz, yerimiz, yurdumuz. Burada başlamıştı tüm hikâyemiz. İlk yaratılışımız, İlk imtihanımız, ilk karşılaşmamız, ilk inşamız, ilk günahımız, ilk tevbemiz, ilk evimiz, ilk çocuklarımız. Sürgünlüğümüz ve gurbetimiz. Uzun bir yolculuğun sonunda kaybolan evimizi, şehrimizi, değerlerimizi bulmuş gibi. Onca engellere- engellemelere, yolu şaşırmamıza, rehberleri değiştirmemize rağmen arayışın sonunda eve dönmenin mutluluğu, huzuru...

Kardeşlik ve dayanışma ruhunun somut örneği gözüyle bakabiliriz bu yolculuğa. Haccın/Umre’nin insani anlamı bu olsa gerek. Sizin Umre ameliyesine atfettiğiniz anlam nedir?

Giderken oradaki bulunuşa ve amellere yüklenilen anlam ile oraya kavuşunca, bulununca ve dönerken yüklenilen anlam farklılaşıyor. Okuduğumuz, duyduğumuz, düşündüğümüz şeyler ile gördüğümüz ve yaşadığımız şeyler arasında çok büyük uçurumlar var. Kâbe bir varlık aynası. Önce seni sana gösteriyor. Sen kendine yabancılaşmış, uzaklaşmış, unutmuş, körelmiş, yozlaşmışsın. Sen önce kendi yalın gerçekliğini seyrediyorsun. Ve az daha helak olacaklardanmış gibi bu büyük fırsatı yeniden dirilişe çevirmek için arayışa giriyorsun. Bu defa sana yapman, olman, düşünmen, adanman, hissetmen gereken şeyleri gösteriyor, öğretiyor, anlatıyor, yaptırıyor. Önce yıkım sonra inşa. Yıkmaya hazır olmalı, cesareti bulmalı ve yeniden inşa için hemen işe koyulmalı.

Bu anlamın izini sürerek devam edelim. Bu kutsal tecrübenin bir de simgesel-sembol değeri var. Kâbe’yi ziyaretin Müslümanlar için sembolik değeri nedir sizce?

Mekke-Kâbe semboller bileşkesi. Her nesne, her hareket, her niyet semboller üzerinden kendini ifade ediyor. Bu sembollerin her birisinin ayrı bir tarihsel hikâyesi var. Allah (c.c) bu semboller eşliğinde fıtratın sesine çağırıyor, vahyin sunduğu imkâna kavuşturuyor ve tüm insanlık için model bir yaşam pratiğini insana sunuyor. Doğum öncesi, doğum, yaşam, ölüm ve ölüm sonrası süreci görsel, işitsel, davranışsal, düşünsel ve kalbi olarak hem gösterimi hem de pratiği yapılmaktadır. Zaman ve mekan içinde tahrif edilen, saptırılan, sömürülen, mülkleştirilerek imtiyazlı kılınan, korku aracı olarak zulme dönüşen fıtratın- dinin asli değer ve ilkeleriyle gözden geçirilmesi, arındırılması, hatırlanması ve yeniden inşa edilmesidir. Kâbe’ye atfettiğimiz kutsallık onun temsil ettiği değerler açısından her zaman ve yeri kapsıyor. Eşdeğer zaman-eşdeğer mekân-eşdeğer insan. Her yerde ve zamanda İhramlı olmak. Doğum ve ölüm dengesinde yerini her zaman görmek. Harem bölgesi- şehri sadece Mekke değil yaşadığımız evi- şehri- ülkeyi- dünyayı harem bölgesi kılmak. O şehirde herkesin mal, can, nesil, nefis emniyetini hissederek yaşaması. İlahlaşanlara karşı onurlu bir mücadele ve onların iktidarlarının sonlanması için büyük yürüyüş… Yaratıldığın toprak üzerinde yalınayakla… İnsanların ve nefsinin verdiği tüm makamlardan- sıfatlardan soyunarak huzura varış. Huzur bulduğumuz evimiz Kâbe. Evlerimiz Kâbe gibi aziz, mutlu ve huzurlu. Yöneldiğimiz evin, mülkün sahibine şükür, dua ve ibadet. Mülkü mülkleştirmeden kullanmak. Tüm sınıfsal çelişki ve iddiaları yerle bir etmek. Adalet ve eşitlik temelinde büyük yürüyüşe hazırlanmak. Allah ile birlikte süren tarihsel yürüyüşte yerini almak. Tavaf; dönüş, değişim ve hareket. Yaratılmanın sürmesi, onda hiçbir uyuklama ve yorgunluğun olmaması. Hareket ederken tefekkür, mücadele ve dua. Sadece istemek değil elde etmek, gerçekleştirmek için enerjinin son haddine kadar kullanmak ve O’ndan bunun için yardım istemek. Yaşarken şuur üzerinde bulunmak. Taklitçiliğe, ezberciliğe, hazırcılığa, kolaycılığa, ertelemeye yer yok. Şuur; kalp- akıl- beden ve âlem ile birlikte büyük bir iş ve oluşa hazırlanmak. Her dönüşte Hacerül Esved’i selamlama… bir taş binanın temeli… yeniden inşa için taşını hazırlamalısın. Ve Namaz… Yok oluş ve kayboluş… Aradığını bulma ve var oluş… Vicdanı, değerleri, idealleri kuşanma… Ve Sa’y… Yani adanma… Safa ile Merve arasında acı çeken, ıztırap duyan bir insanı kurtarmak için mücadele… Cehalet içinde olana bilgi- ilim verme… Şirk bataklığında olana İmanın hakikatlerini paylaşma… Yoksul- aç bulunana kazandığını verme… Hakları gasbedilmiş, yurdundan çıkarılmış, evi tarumar edilmiş, soykırıma uğramış, her türlü değerlerine saldırılmış olan el uzatma… Hegemonyacıların insan üzerindeki büyük kibrini yerle bir etmek için ayağa kalkma… Din üzerinden menfaat ve hâkimiyet sağlayanlara aldanmama… Dini az bir paha karşılığında satan ruhları kirlenmişlere yönelmeme… Zemzem… Suda yaratılan insanın su ile yıkanması, temizlenmesi, arınması… Yani insanlığın varoluş ve kurtuluş mücadelesi burada yaşanan…

Yazar vasfınızı da göz önünde bulundurarak söylersek, bu ziyaretin yeniden bir kimlik inşası, yeni bir şahsiyet oluşumu ve yeniden inanmak gibi anlamları özelinde neler söylersiniz?

Yazarlar çift yönlü bir durumla karşı karşıya. Bir yandan hakikatin ruhuna daha yakın olabildikleri gibi en çok yabancı olan kesimlerin başında geliyorlar. İmtihan alanları ve argümanları daha çok. Hem kendi kendilerine ilahlaşabiliyorlar, hem de ilahlaşanları en çok iman edenlerin başında geliyorlar. Farklı bilgi kaynaklarından beslenmeleri hasebiyle de aklı karışık, kalbi doğrultuyu kaybetmiş, nefsi boynuna binmiş vaziyettedir. Entelektüel kibir tüm davranış ve üretim kodlarına sirayet etmiştir. Buna modern zamanların hastalıklarının sirayet etmesi nedeniyle de daha çok yol göstericiliğe soyunmuşlardır ancak yolunu en çok kaybedenlerin başında gelmektedirler. Kitabın, sözün, mesajın, vahyin, yeniden diriliş ve inşanın kaygısını taşıyan yazarlar için aklını yenileme, kalbini arındırma, kalemini kuvvetlendirme, hakikatin ruhunu yeniden keşfetmek için eşsiz imkânlar veriyor.

Oradan bakınca dünya Müslümanlarının genel durumu, sorunları nasıl görünüyor?

Kâbe insanlığın buluşma ve ayrılma noktası. Önce tekil varlık olarak kendini keşfediyorsun. Ardından bir topluluk, bir ümmet ile birlikte olduğunu görüyorsun. Kâbe’nin gölgesinde ümmetin geçmişine yolculuğa çıkıyorsun. Bu ümmetin yaşam, düşünce ve medeniyet kodlarını anlamaya çalışıyorsun. Geçmişte bilginin, tahayyülünün gidebildiği yere kadar gidip tekrar bugüne dönüyorsun. Bir tarafta bir zamanlar gerçekleştirdiği büyük bir ruh ve yaşam devrimi ile dönüşümler gerçekleştiren toplumdan, bin bir ruhi, kalbi, akli hastalıklar pençesinde varlık mücadelesi veren bir topluluğa geçiş yapma fırsatı oluyor. Orada sorunlarımızın ne kadar birbirine benzediğine bir kez daha şahitlik ediyoruz. Öncelikle düşünce- anlayış- birikim yoksunluğu ve yoksulluğu. Herkesin ortak paydası Kur’an-ı Kerim’i anlam bütünlüğü içinde özgür bir akılla yani “La” diyebilen bir yaklaşımla okunmaması, anlaşılmaması, yorumlanmaması. Kitabın bir dilek, muska, ölü, büyücü kitabına dönüşmesi. Anlam- Anlayış- Niyet birliğinin oluşmaması ile birlikte çağın ulus-din yaklaşımının kardeşlik ikliminin oluşmasını engellemesi. İslam demek belli ulusların dini anlamına geliyor. Arapların, Türklerin ve Farsların yaşadığı bir din olmuş. İnsanlık dini- dili formatından çıkarılmış. Müslümanlar insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimselerden olmaktan çıkmış. İnsanlığa umut aşılayan, beklenen insanlar değiller. Zamanın ruhuna yabancılık dolayısıyla modernizm karşısında tutunamayan, öneremeyen, dilsiz, ruhsuz, teslim olmaya can atan bir Müslüman dünya var. Kapitalizmi İslam kisvesiyle yaşayan ve hâkim kılmaya çalışan bir topluluk var karşımızda.

En büyük put kırıcı bir eylem bu olsa gerek. Özellikle zihnimizdeki putların alaşağı edilmesine ilişkin neler söylemek istersiniz?

Kirliyiz, kirlenmişiz, kirletilmişiz. Hz. Muhammed’i büyük bir mücadele sonunda Kâbe’nin içindeki ve dışındaki görünür ve görünmeyen putları kıran- deviren mücadelesi ile tanır, bilir ve hatırlarız. Mekke ve Medine vahyin aşama aşama inişine tanıklığa çağırıyor. Bu tanıklığın- pratiğin her zaman ve mekanda mümkün olduğunu gösteriyor. Çağlar geçse de putların nitelik ve nicelikleri değişmiyor. Görmesekte, görmek istemesekte bugün İslam dininin müntesipleri zihinlerinde, amellerinde onlarca yüzlerce yeni ilahlarla yaşamayı sürdürüyorlar. Yaşam pratikleri ilahlaştırdıklarını barıştırmakla geçiyor. 14 asırdan bu yana geleneğimiz, çıkarlarımız, korkularımız, sevdiklerimiz ve hâkim gayr-ı insani güçlerin Kâbe’yi onlarca- binlerce put ile doldurduğunu görüyoruz. Allah fıtratına kulak vermeyen, vahyi manipüle eden bizlere rahmetiyle hakikati bir de Kâbe pratiğinde- eyleminde- mücadelesinde- tefekküründe tekrar tekrar hatırlatmaya çalışıyor. Putlaştırdığımız ne varsa Kâbe’nin karşısında teker teker dökülüveriyor, yıkılıveriyor, yere seriliveriyor, dağılıveriyor. Bize sadece asayı alıp dokunmak kalıyor.

Defteriniz bir hayli kalabalık demiştik. Bütün bu sözlerin dışında paylaşmak istedikleriniz…

İslam; insan fıtratı, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in yaşam mücadelesi örnekliğinde yaşamını sürdürüyor. Geçmişte vahiy merkezli dinlerin başına gelenler İslam’ın da başına gelmiş. İnsanlık için kurtuluş yolu ve ümidi olan yol gerçekleştirdiği inkılapla- devrimle büyük bir çığı açmıştı. Ancak geçen zaman içinde iktidarların hegemonik hâkimiyetlerini yasladıkları ve sürdürdükleri bir din, toplumlar için ise ruhları körelten, aklı iflas ettiren, yol kaybettiren bir hüviyete büründürüldü. Bir mesajın, dinin ve dilin kirlenmesi, bozulması için yeterli bir süre. Artık Müslüman cahili düzen ve Müslüman putperestlik ile karşı karşıyayız. Yeni savaşım dine karşı din olarak şekillenecek. Mekke’yi çevreleyen ebu leheb- ebu cehil çetesi yok. Artık İslam adına Müslüman olduğunu iddia eden yeni egemenler var. Biz bu savaşı kendimizde kaybettik. Kendimizde inşa ederek kurtulabiliriz. Yeni çağın Müslüman dili Kur’an-ı Kerim’de Müşrik, Yahudi, Hristiyan, Münafık, Fasık kavramlarını bugünün Müslüman coğrafya ve iklimindeki kişi, grup ve yapılanmaları koyarak düşünmek zorundadır. Kâbe ve onu inşa eden vahiy bizlere rehberlik edecektir.

Teşekkür ederiz. Hayra vesile olur inşallah.

Ben teşekkür ederim. Her Müslüman’a ve insana kendi ilk evini ziyaret etmek, hatırasının izinde yürüyerek yenilenmek ve dirilmek nasip olur, inşallah…


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye