İkinci Mektup
Bitlisli Mahmud Efendi?ye ( Rahmetullahi aleyh) rahmetli kızının vefatı dolaysıyla taziyesi, hayattakilerin vefat edenlerden ve vefat edenlerin hayatta bulunanlardan edendikleri hisseleri, bilhassa bu tarikat silsilenin mürşidleriden birisine mensub ve tabi oldukları davasında bulunanların üzerine, Allah'ın kazasında razı olmaları vacib olduğunun beyanındadır.
Alıntı:
ALLAH'IN ADIYLA BAŞLARIM
Allah?ın yaratıklarının hayırlısı olan Efendimiz Muhammed Mustafa?ya, temiz ruhlu ehlinden olan al ve ashabına,salatü selam olsun! Besmele ve salatü selamdan sonra, bu mektub, Alem kutbu kaymakamının ( Radıyallahü anhüma) perverdesinden ( nezdinde terbiye görmüş kimseden) eski dost Nahmud efendiyedir. Dünya ve ahirette, şerefi arttırılsın! Kızınınızn vefat haberi perverdeye ulaştı. Allah, ecrinizi büyültsün, ölünüze mağfiret eyleyip, mateminizin sonunu güzelleştirerek, kalblerinize sabır nazil ederek, ailenizden hayatda kalanları, salahat ve fazilet yolu üzere bulundursun! Kardeşim! Ölümden payımız, ibret almaktır. Ondan ibret alıp mujtteiz olan kimse, ölümü, onda gidilir bir yol olup hiçbir kimse ondan kurtulmıyacağını anlar, ona techizat olarak velileri sevmeyi, Allah?ın emirlerine imtisal etmekle nehiylerinden korunmayı hazırlar. İşte bunu yapana ne mutlu. Zarar, ondan ibret almayanadır. Allah?ın rahmetine intikal eden ölünüze, bizdeki payı ona mağfiretle dua etmektir. Allah?ın! Onu afv et, ona rahmet eyle!
Bilhassa siz, üstad-7 a?zamın mutabaatı davasında bulunduğunuz için, yüce Allah?ın yapacağı işe razı olmanız layıktır. Rivayet ediliyor ki: Fudayl Bin El-İyad ( Kaddesallahü sirreh) oğlu ölürken, güldü. Ona, bu durum gülme zamanı değil denildiğinde, gerçekten bu işte Allah?ın rızası olduğunu bilirim. Ben de, yüce Allah?a bu işte muvafakatımı isterim, dedi.
Size yanınızdakilere hususen Molla Hüseyin ile Arife Mustafa?nın şeriatına tabi olan kimseye selam olsun!
Mezkur şeriat sahibine, al ve ashabına ona tabi olana salatü selam ve sena olsun!
Alıntı:
Üçüncü Mektup
Birinci mektubda adı geçen pederinin halifesi Molla Mustafa?ya, ehlullahın ( velilerin )şerefli nazar ve iltifatlarının ve hiçbir şey onlara denk gelmediğinin, muhabbet olayı, büyük zatların nisbetini celb ettiğinin ve Nakşibendi tarikatındaki kimselerin riyazetleri ancak mürşidlerin vefatından sonra olduğunun beyanı hakkındadır.
ALLAHIN ADIYLA BAŞLARIM
Hiçbir varlık yoktur ki onu hamd ile tesbih etmesin. Salatü selam, Allah?ın yaratıklarının en hayırlısı olan Muhammed?in, ( Aleyhisselam ) alinin, sahabesinin üzerine olsun!
Besmele salatü selamdan sonra, bu mektub, Alem kutbu kaymakamının perverdesinden sadakat ve temiz kalbli, muhabbet ve vefa ile muttasıf, sır ve hafinin (*) katibi efendimiz Molla Mustafa?dır. Doğru yoldan meyl eden, layık olan hakikat yolu üzerinde olan kimselerin eteğine sarılan bu köleye, cenabınız iltifatınızdan haber veren sevgili mektubunuz ulaştı. Bu, şükrü eda edilemez, dil ile vasfının beyanı mümkün olmayan bir ni?mettir. Çünkü yapılan amellerin hiç birisi, fazilet bakımından dervişlerin iltifatına mazhar olmaya, hatırlarına gelmeye, denk gelmez denilmiştir. Nasıl muadili olabilecek ki, onların kalbleri, ilahi feyzlerin nazil olduğu mahalli, tecelliyatının konağı, ihsan ve kerametlerin kaynağıdır. Nitekim (Hafız El- Şirazi ) sevgilisi hakkında söylediği farsça bir beyitinin ifadesinin reddi için şairin biri:
?Yanlış söyledin, hata ettin, onun (sevgilinin) kıymetini bilemedin. Belki sevgilinin tek bir bakışının bahasına iki dünyayı, (dünya ve ahireti ) feda ederim demiştir?.
Perverdeye bu iltifatınız yüce Allah?ın halis keremindendir, yoksa kendisi bunun liyakatından uzaktır. Bu, ahirette onun kurtuluşuna ve dervişlerin yolunda süluk etmesine sebep olacağı umulur.
Abdurrahman El- Cami efendimiz (Kaddesallahü sirreh ) buyurmuşlar ki: Bana hasıl olan bütün manevi şeyler, Hace Muhammed Parisa?nın çocukluğumda üzerime vaki olan nazarındadır.
Mektubda, ?ben o dergahın eşiğine aşıkım, şübhesiz kalbim, o mübarek huzurdan yükselen dumana yakınmış ve o diyarın köpeklerinden de ayrılışının ızdırabından elem tutmuş? diye yazmışsınız. Bunların sebebi: Efendim, manevi rütbe ve iyi meziyetinizin artmasındandır. Çünkü, ?Gerçekten muhabbeti celb eden nisbetdir? denilmiştir. Bu durumun alemin Kıblegahı (**) (Seyda) emsalinize iltifat etmiş olduğundan haber verici bir olay olup, akrabalık cihetinden ondan uzak olan mensubu, ona soyca yakından bir kimsesi mesafe itibariyle ondan uzak olan mensubu yakın olan kimsesi gibi iltifatına mazhar olduğuna delalet eder. Geçmiş zamanlarda içinde bulunduğumuz haletten dolayı, nasıl muhabbet ateşiyle kalben yanmayıp yok olmayacaksın ? Üstad- ı A?zam (Radıyallahü anh) buyurdular ki:?Mürşidi hayatta bulundukça Nakşibendi tarikatına mensub olan kimseye riyazet yoktur. Çünkü aşık olan kimse, maşukunun (sevgilisinin) meclisinde iken, duyduğu çeşitli manevi lezzetlerle hatta kendinden geçerek nefsini bile unutur. Riyazet, ancak üstadın dar- ı bekaya irtihalinden sonra hasıl olur. Salik olan kimse, sevgilisine vibalinden sonra, kendisine hasıl olan ayrılık üzüntüsünden nasıl yaşayıp, yemek yer?? Farsça beyit: ?sevgilimden ayrılışım dolayısıyla göksüm yanar. ? (*) Kalbiniz aşk ateşiyle nasıl elemli olmasın ki? Alemin kutbu (Radıyallahü anh ) Nurşin?e yerleştikten sonra, Nurşin alemin kıblegahı, havass ve avam tabakaları için feyzler kaynağı oldu. Hatta toprağının tozu da, kötü nefs ile şeytanın sokmalarına tıryak (panzehir) ilacı gibi oldu.
Sonra, perverde Garzan kazası tarafına gitmek arzusundadır. Dolayısıyla sizden zati ve manevi mededinizi diler. Allah, efendimiz Muhammed?in, al ve ashabının üzerine salat ve selam eylesin!
Alıntı:
Dördüncü Mektup
Bitlisli Molla Abdülaziz?e ( Rahmetullahi aleyh ), Allah?a yakın olan muhabbetin kısımları, tabiiyye ile akliyye olup akli muhabbetin yollarının, salikin üstadına olan muhabbeti, ancak üstadiyyet ve vasıtalık hakkı için lazım olduğunun, tarikattan maksad, Allah?ın zatını sevmekle rızası taleb edilmesinin, salik, kendisine arız olan manevi haletlere iltifatı layık olmayıpbütün himmetini, emr olunduğu şeylerin imtisaline hasr etmesi lazım olduğunun beyanı ile, haletlerden kendisine hasıl olanları büyük bir ni?met bilmesi vacib olduğunun beyanları hakkındadır.
ALLAH?IN ADIYLA BAŞLARIM
Bütün hamdlar, alemin Rabbına mahsustur. İnsan ve cin nev?ilerin efendisine, al ve ashabının hepsine salatü selam olsun! Bunlardan sonra bu mektub, alem kutbu kaymakamının perverdesinden, Allah yolundaki kardeşi ve dostu Molla Abdülaziz?edir. Allah, onu kendi dostlarının zümresine dahil edip, mukarrabin (Allah?a manen yakın olan zatların ) derecelerindeki, aşk tatlısını kendisine taddırsın!
Muhabbetden yanıp yakılmanızdan, size arız olan haletlerin bazısından bahs edici yüce mektubunuz, perverdeye ulaştı. Ey kardeş1 Tarikattaki muhabbet akliyye ve tabiiyye olarak iki kısma ayrılır. Tabiiyye: Hace Muhammed El- Parisa?nın (Kuddise sirruh ) buyurduğuna göre, yalnız yüce Allah?ın faziletindendir. Lakin Allah?ın mezkur fazileti, ilerde akli muhabbetin beyenında bahsi geleceği üzere, bir çok şeylere terettüp etmektedir.
Akli muhabbet ise, mürid, yüce Allah?ın ve Resulünün (onun ve alinin, ashabının üzerine salatü selamın efdalı olsun! ) haklarında mürşidi hakkında onunla mükellf olunan muhabbetdir. Tasavvuf sadatları (Kaddesallahü sirrehüm ) akli muhabbet için bir çok yollar beyan eylemişlerdir. Onlardan bazıları, A ) Mürid, mürşidinden başkasına hatta nefsine bile kendisine yararlı olacağı ümidiyle, bakmaması. B ) Mürşidinden başka kimselere mesela: kardeşlerine, annesine, çocuğuna hatta nefsinin bile, maneviyatına zararlı olduklarını bilmesi. C ) üstadın vasıtasıyle, ona teslim olup emrine itaat etmesi için, kendisine hasıl olacak menfaatleri ve yüce Allah?a manevi yakınlığını düşünmesidir. İşte bunlarda tefekkür eden kimseye, yüce Allah?ın yardımıyla akli muhabbet hasıl olur. Mürşidi ona emr eylediği şey?in yapmasına devam edip, sohbet ve rabıtasını seçen kimsenin durumuna, Hace Muhammed El- Parisa?nın buyurduğu üzere, yüce Allah?ın faziletiyle, tabii muhabbet de terettüp eder.
Mektubunuzda ?Tarikat?da asıl maksat, müridin mürşidine muhabbetidir. Şayet buna mensubun rızası da terettüp etse, mürid matlubuna kavuşmuş olur. Rızası hasıl olmazsa da, zarar yoktur. ? Diye yazmışsınız. Ey kardeşim! Müridin mürşidine olan muhabbeti, ancak üstadlık, rehberlik cihetinden faydalı olur. Yoksa onda hiç bir fayda yoktur. Nitekim üstad-ı a?zam ( Radıyallahü anh ) buyurdular ki, bil ki: Müridin üstadına olan muhabbeti, üstadiyetinin (rehberliğinin) hakkı içindir. Ebu Yezid El-Bistami (Kuddise sirruh ):?Beni gören ceheneme girmez? dediklerinde, bu kelamının manasını anlamayan kısır fikirli bazı kimseler, bu ne diyor? Kendi nefsini Muhammed?den (ona, aline salatü selamın efdalı olsun. ) daha üstün olduğunu bilir. Çünkü Ebu Cehil onu gördüğü halde cehenneme girecektir. Dediler. Bistami (Kaddesallahü sirreh ) bunu işitince, ?o Muhammed?i Allah?ın resülü olarak görmedi. Onu Ebu Talib?in kardeşinin oğlu bilerek gördü. ? diye buyurdu. Burada üstad-ı a?zamın buyurduğu sözleri sona erdi.
İşte bu izahtan anlaşıldı ki, müridin üstada karşı olan muhabbeti, üstadın zatı için değil, belki kendisi bizi Allah?a kavuşturmak için, bizimle yüce Allah?ın arasında bir rehber olup, muhabbetinden yüce Barinin rızası, ona kavuşması hasıl olması içindir. Üstad bizzat müridin muhbubu sevgilisi olması lazımdır. Diye çokça, ehl-i tasavvufun dedikleri sözlerinden maksadları da budur. Veya üstada muhabbet, Allah?ı sevmekten ayrılmaz veya dedikleri bu sözlerinden anlaşılan hasr, hakiki olmayıp izafidir. Yani, üstadına karşı olan sevgisi, kendisine arız olan haletlere ve nefsani payına nispeten maksud olup hakiki mahbubu olan Allah ve Allah?ın rızasına nisbeten değildir, demektir. Bu beyanın delili Allahü tealanın:
? Resûlüm, şöyle de! Eğer siz Allah?ı seviyorsanız, hemen bana tabi olun ki, Allah da sizi sevsin?* buyurduğu ayet-i celilesidir.
Mektubunuzda, ? Tarikat adabına göre vird çekilmesi esnasında, Allah?ım ancak sen benim maksudumsun, rızan da benim matlubumdur. Denilidiği bu sözün hikmeti, bana müşkildir. Şöyle ki, müridin maksadı zat-ı Bari tealanın muhabbeti ise, mürid niçin zat-ı muhabbeti doğrudan doğruya taleb etmeyip de rızasını taleb eder? Diye yazmışsınız. Ey kardeşim! Yukarıda beyan ettiğim üzere, mürid, Allah?ın rızasını taleb etmesi, kendi nefsani arzusu için değil, mahbub-i hakiki olan Allah için taleb eder. Fakat bu soruya, çünki rızasının aksi olan gadâb vasfında mahbubun aczi ( kızdığı şeyden intikam alma kudreti olmadığına) delalet ettiğinden dolayı, ona rıza taleb edilir, diye verilen cevabdan maksad, mahbub-i hakiki olan zat-ı Bari ise, onu bundan tenzih etmek vacibdir. Mahbub-i mecazi olan mürşid ise bu cevab kabul edilir. Çünki mürşid beşer olduğundan dolayı kurtulamaz.
Bahs ettiğin manevi haletlere gelince, kardeşim. Onlar salike hasıl olsa, ne ala. Olmazlarsa da zararı yoktur. Belki mürdi için, üstadı kendisine emr eylediği şeylerle amel etmesi lazımdır. Kşayet o şekilde yaptığı amellerine manevi bir hal terettüp ederse, onu, üstadın kendisine eylediği nazar ve iltifatından olduğu, bir şey hasıl olmazsa, bu durum kendisi için evla olduğu bilinmelidir ki, üstadı da ona manevi haletin zuhuruna razı olmamıştır. Hülasa olarak, müridin bütün himmet ve gayreti, mürşidi kendisine emr eylediği şeyleri yapmaya hasr etmesi, ve her zaman ibadete çalışması, bir seviyede olması lazımdır. Müride kerametlerin belirmesi, bazen uyanık, bazen de aşktan dolayı kendisinden geçtiği halinde olur. Bu gaybet ( kendinden geçme) hali, uyku hali değil, tasavvufta ona mahv haleti denilir. Ama müridin kalbine hasıl olan te?sir ve aşk haletleri, bazı zamanlarda velevki bir lahza bile olsa, her ikisi de, hakir, kıymetsiz olmayıp belki büyük ni?metlerden sayılmalıdırlar. Zira sevgiliden hediye edilen hakir bir şey, haddi zatında büyüktür. Topraktan yaratılmış ( insan) nerede, vacib teala nerede? Allah, efendimiz Muhammed?e, al ve ashabına salat-ü selam eylesin.
Alıntı:
Beşinci Mektup
Gavs-i a?zam kutubların en büyüğü, El-Şeyh El-Seyyid Sıbğatullah El-Arvasi?nin ( Kaddesallahü sirreh) torunu Şeyh Muhammed Reşid?dir. Gavsın merkadını ve ev halkını ziyaret etmediğine dair dilediği özürü hakkındadır.
ALLAH?IN ADIYLA BAŞLARIM
Hiçbir varlık yoktur ki onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selam mahlukatının en iyisi olan Muhammed?e bütün aline, ensarı ve mühacir olan sahabelerine, ev halkına olsun! Besmele, hamd ü salat ü selamdan sonra, bu mektûb, zelil ve yüce kapı eşiğinin lütfüne muhtaç olan köle tarafından, efendisi ve reisi, iki gözünün nuru, kalbinin kuvveti, gavs-i a?zamın veledi, insan ve cinlerin kutbunun torunu, medar-ı iftiharım. Ona intisab ve itimadım, farsça beyit:
? Cihanda hiç kimse Hafız gibi köleyi, kendine bir köle edinmedi. Çünkü dünyada hiçbir kimse, kendine senin gibi bir kimseyi padişah edinmedi? *.
Aziz efendimiz Muhammed El-Seyyid Reşid efendiyedir.
Şunu arz eder ki: ayrılık müddeti uzayıp, mülakat sevgisinin ateşi alevlenmekle beraber, maniler onu size kavuşmaktan men edip, ne sonbahar, ne de sonradan oraya gelmek mümkün olmadığı için, en hakir bir bedeli olsun diye size bir mektup yazdı. Gerçi o, bedellerin en hakiridir. Fakat su olmayınca abdest için, toprak onun bedeli, güneş batınca çıra onun bedeli olur. Farsça bir mısra:
? Güneşin yerine geçecek çıradan başka çare yoktur? * .
Hem de bu garib hastanın yaralı kalbi o mektubla şifa bulacak. Susamıkş ciğerler onunla kanıp, kalblerinin hararetini, söndürücü haberleri tarafınızdan gelmesine bir vesile olmak gayesiyle yazdı. Mektûb küçüklerden bile olsa, kabul edilmesi şerefli zatların şanıdır. Bundan sonra mezkur köle, sizin ve kapı eşiğinizden bulunan dost ve kardeş ayaklarından öper, parlak himmetinizin lütüflerinden duanızı diler. Allah kainatın en şereflisinin, bütün alinin üzerine salat eylesin!
Alıntı:
Altıncı Mektup
Bu mektub Hazret'in ( Kaddesallahü sirreh) mektublarını derleyen, çekirdeklerin üzerindeki zardan daha zayfı ve aciz olan, Allaeddin?e. Herfangi bir manevi faydanın elden kaçırılması üzerine, çekilen hasret, o manevi faidenin yerine geçmesinin, bazı zikir, rabıta, sohbetin adabının, kendisinin ( Alaeddin?in) görmüş olduğu iki rü?ya tabirinin, müridde ayrılma arzusu galib bulunması layık olduğunun beyanı hakkındadır. Cenab-ı Hak, Resullerin en hayırlısı olan zatın ( aleyhisselam) hürmetine, Alauddin?i Hazret ( Kuddise sirruh) un tabilerinin zümresine ilhak buyursun.
ALLAH'IN ADIYLA BAŞLARIM
Hiçbir şey yok ki onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selam Allah?ın yaratıklarının en hayırlısı olan Muhammed'in bütün al, ashab, zevce ve zürriyetinin üzerine olsun! Bundan sonra, bu mektub alem kutbu kaymakamının perverdesinden, iki gözünün nuru ve pirinin veledi Molla Alaeddin?edir. Allah, onu güzel yetiştirip, pederinin takip eylediği yolda sabit eylesin! Ramazan ayında buraya gelmekten geri kalmadığınızdan, bu tarafa gelmemekten dolayı hasret çektiğinizden haber veren mektubunuz perverdeye ulaştı. Dolaysıyle gayet sevindi. Çünkü o muhabbetiniz size bir çok manevi faydalar sağlar. Nitekim İmam-ı Rabbani ( radıyallahü anh) buyurdular ki, ? şayet bütün günahları işlemişsen, bununla beraber sadata ( tarikat ulularına), muhabbetin olsa, hiç korkma! Çünkü ömrünün akıbeti iyi olacaktır. Eğer letaifin, arşa kadar yükselip de, sadata muhabbetin yoksa, ulaştığın makamdan kork! Çünkü o yükselme senin için bir istidracdır. ( Azar azar azaba doğru bir yaklaşmadır)?. Bitlis?teki ikametin ise, senin için onda, Allah?ın hayır yaratması umulur. Zira ayrılıktan dolayı, mürşidin hasretinde bulunmak, visalden daha ziyade faydası vardır. Nitekim mürşidimiz üstad-ı azam?a ( Radıyallahü anhüma), bugün teveccüh yapılmadı dediğinde, üstad ( Radıyallahü anh), hasret etmek de tasavvufta onun yerine geçer. Hatta hasret için bazı günlerde teveccühün terkedilmesi layıktır, diye buyurdu.
Lakin oradaki ikametinizden dolayı, ömrünüzün boşuna zayi olduğunu hesaplamakla beraber, manevi ilerlemeniz, zayi olduğu için de, şiddetli hasret çekmeniz lazımdır. Orada geçirecek zamanlarınız, daha önce geçirdiğiniz zamanlar gibi olup, öğle namazından sonra vaktiniz, ziyadesiyle rabıta etmek, mümkün olan her hangi bir vakitte, hasret ve iştiyak ile sohbet etmek ayrı ayrı vakitlerde şevk hasıl olmazsa da, iştiyakla beş binden dokuz bine kadar vird çekmekle geçsin! Beyit:
? Ey arkadaşım! Bu ( Allah?a yakınlık hali) akiktir. Ona hayran değilsen de, karşısında hayran olarak bulun (*)!
Yaptığınız sohbetten maksadın, yanında bulunan arkadaşlarına bir va?z olarak değil, tekellüf de olsa kendi nefsine va?z ettiğinizi düşüneceksin. Sekiz rek?at Duha ( kuşluk) namazı, müekkede ve fayr-ı müekkede olan, Revatibe ( nafile) namazları kılıp, bunların hepsinin yapılmasında maksadın, ona karşı bir sevab düşünmeden, sırf Allah?ın emrine imtisal ettiğiniz düşüncesi olsun.
Hulasa bedeni ibadete, daha sıkıca önem verilecektir.
Hatme etmek için, mescidde oturduğunu, gördüğün rü?yan, mütbeat ve ibadete olan isteğine işarettir. Rü?yada birçok engellerden dolayı hatmeyi tamamlamadığınız ise, hayatınızın artmasına işarettir.
Perverde ile birlikte Tırçong* köyünden gelmenizi ve başka şeyleri sonuna kadar gördüğün ikinci rü?yanın tabiri, şudur: Gördüğün karanlık, dünya hatına köprü, o hayata iltifat edilmeksizin kısa olarak sayılmasına, yolda geri kalmanız, sende firak huyu, vuslat ( sevgiliye kavuşma) huyuna galebe edeceğine işarettir. Firakın galebiyyeti, vuslat arzusu huyundan salik için daha üstün ve daha kamildir. Aynı rü?yanda, yolda yürümek için ateş yaktığının tabiri ise, muhabbet ateşini yakmana işarettir. Çünkü salikte muhabbet ateşi parlamazsa, manevi yüce makamlara giden yolları geçmesi mümkün olamaz.
Perverde, ( Ziyauddin) bütün ev halkınızdan düa diler. Tarikat talimini öğrenmek isteyen kimseye öğret! Bütün mahalle halkına, talebelere selam eder. Şeyh-i A?zamdan, onun ( perverde) için, himmet taleb etmenizi diler. Allah, Efendimiz Muhammed?in, bütün al, ashab ve zürriyet ve zevcelerinin üzerine salat ü selam eylesin!
Alıntı:
Yedinci Mektup
Dünyanın şerefi, ahiretin mezrası için olduğu, yoksa hadd-i zatında dünya, çirkinlerin en çirkini olduğunun, çirkin ve değersizliği akli ve nakli delillerle sabit olduğunun beyanı ile bu konu ile ilgili şeylerin beyanı hakkında. Beşinci mektubda mezkur Gavs-i A?zam ( Kaddesallahü sirreh) in torunu Seyyid Ali?ye yazılmıştır.
ALLAH?IN ADIYLA BAŞLARIM
Kainatda hiçbir şey yoktur ki onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selam, mahlukatının en hayırlısı olan Muhammed?in, bütün alinin,sahabesinin,sevceleri, Ensarı ve Muhacir sahabelerinin üzerine olsun!
Bundan sonra, bu mektub, büyük kapnızın eşiğinin lütfüne muhtaç olan zelil köleden, efendesi, kalbinin neşesi, iki gözünün nuru, kalbinin kuvveti, Gavs-ı azamın torunu Aziz ve muhterem Es-Seyyid Ali Efendi?yedir. O Gavs ki, insan ve cinlerin kutbu, öyle bir kutub ki, bu kölenin medar-ı iftiharı, istinad noktasıdır. ( Farsca şiir):
? Cihanda hiçbir kimse Hafız gibi bir köleyi kendine köle edinmedi. Çünkü, dünyada hiçbir kimse kendine senin gibi bir padişah paşa edinmedi? **
Şunuarz eder ki: sizden ayrılık müddeti uyazıp için vuslat ateşi alevlenince, bununla beraber birçok maniler onu size kavuşmaktan alıkoyup ne sonbahar ne de sonradan oraya gelmesi mümkün olmadığı için, en aşağı bir bedeli de olsa, onun bir bedeli olsun diye size bir mektub yazmaya teşebbüs etti. Nitekim abdest için su bulunmazsa, toprak onun bedeli olur. Güneş batınca, çıra yakılır. ( Farsca bir mısra):
? Güneşin yerine geçecek çıradan başka bir şey yoktur?*
Hem de vatanından uzaklaşan kimsenin yaralı kalbi onunla şifa bulsun, susamış ciğerler, kanayıp kalblerin hararetini söndürücü haberlerin tarafınızdan gelmesine vesile olsun diye size bir mektub yazdı. Küçüklerden bile yazılmışsa da, kabulü, şerefli zatların şanıdır. Şeferli babalarınızın büyük cedlerinizin yollarında sabit olmanızı Allah?tan niyaz ederim. Onlardan efdal olanın üzerine asaleten ve diğerlerinin üzerine, mütbeaten salat ü selam olsun! Allahü teala, dünyayı, size ahiret mezraası kılıp bu kainatın rabbinin rızasının tahsiline sebeb eylemesini dilerim. Beyt:
? Dünya, ahiret mezraası olduğundan dolayı iyidir.
Allah onda hayır işlenmesi için vermiştir. ?
Arz ettiği bu iki fayda dünyada hasıl olur, başkasında değil nitekim farsca bir mısra?da:
? Ey saki! Baki kalan aşk şarabını ver. Zira onu cennetde bulmak istemezsin?, denilmiştir. Hem eğer dünya ahiret için bir mezrea olmasaydı, çirkin şeylerin en çirkini, rezillerin en rezilidir, ve Allah?tan uzaklaşmaya, insanı ahirette faydadan mahrum etmeye, akıl sahibi olanların nezdinde, kıymetli olmayan bir evde insan utançtan baş eymesine sebeb olurdu. nİtekim Fahr-i kainat, ( onun ve ona tabi olanların üzerine salat ü selam olsun) buyurdular ki:
? Dünya ( ahirette) evi olmayan kimselerin evidir. Malı olmayanların maldır, aklı olmayan kimse onu toplar? **.
Yüce Allah katında dünyanın bir sivrisinek kadar kıymeti olsaydı, ondan bir yudum su bile bir kafire vermezdi, onu yarttığı zamandan beri ona rahmet gözü ile bakmadı denilmiştir. Ne ona, ne de mi?metine beka yoktur. Farsca beyit:
? Bu dünyaya gönül bağlama. Fani olan dünya geçer.
İhtiyarlık devresi geldi. Taze gençlik devresi geçecek.?
Güneşin herese apaçık zahir olduğu gibi, dünyanın kötülüğü de malumdur. Eğer dünyanın bir değeri olsaydı, insan ve cinlerin Resûlü, ( Ona, aline salat ü selam olsun!) ona iltifat eder, onun için bir şiy hazırlayacaktı. Gerçi bu sözlerin sizin gibilere söylenmesi ve yazılması uygun değilse de, size karşı yazılmasına ve söylenmesine, cenabınıza olan şiddetli sevgi ve yüce kapınızın eşiğine olan kalbin yakınması sebe oldu. Farsca beyit:
? Eğer nefesim, ( tütsü için kullanılan) buhurdanlık gibi sıcak ise, acayip değildir. Zira aşkın, kalbimde ateş yaktı!?
Allah?a yemin ederim ki, mezkur köle, kendinefsine sevdiği ve temenni eylediği şey?i, venabınız için de sever ve temenni eder. Nasıl temenni ve arzu etmesin ki, kendisi kat?i olarak kadrinizin yükselmesini, onun için bir yükselme, aşağı düşmesi onun için aşağı düşme olduğunu ve halk arasındaki makbuliyyeti varsa, kapı eşiğinizi öptüğünde, ayakkabınızın hatta köpeklerinizin ayakları altındaki tozuna, yüzümü mesh edip tiryak ( panzehir) gibi olan atlarınızın nalının tozunu gözüne sürme gibi çektiğinden olduğunu bilir.
Bundan sonra kapınızın eşiğindekilerin ayaklarından Sulhi ve Abdlullah Haydar?ın iki gözlerinden öper. Ah, ah, ah... diyerek hasret çeker. Allahü teala, efendimiz Muhammed? e ( Sallallahü aleyhi ve sellem) al ve ashabına salat ü selam eylesin!
Alıntı:
Sekizinci Mektup
Müride layık hatta lazım olan şey, halini mürşidine arz etmesi, veya yazması, cevabını onun yüce görüşüne bırakıp aklına cevaıbın talebi bile vaki olmaması, düşüncesini tarikattan maksud olan emrin imtisaline hasr ederek, manevi yükselme ve haletler, çocukların iknaına sebeb olan ceviz ve üzüm mesabesinde olduklarından dolayı, onlara önem vermemesi, nefsini nakıs ve taksiratlı bilmekten daha üstün manevi bir yükselme olmayıp ( Allah alasını bize nasib eylesin). Amelde çalışıp zat-ı Bariyi taleb etmek ni?metinden daha büyük bir ni?met olmadığı konular hakkında, Hınıs kalesinde mukim Molla İsmail?edir.
ALLAH?IN ADIYLA BAŞLARIM
Kainatta hiçbir şey yok ki, onu ham ile tesbih etmesin! Salat ü selam, efendimiz Muhammed?e ( allallahü aleyhi ve sellem) bütün al, ashabına, ezvac ve zürriyetine olsun! Bundan sonra, bu mektub, kutbu alem kaymakamının ( Radıyallahü anh) perverdesinden, Allah yolunda ki en yüce kardeşi, molla İsmail?edir. Manevi makamlara yükselmesi artırılsın. Sevgiden haber veren mektubunuz, perverdeye ulaştı. Okuyup içindekilerini anladı. Dolaysıyla gayet sevindi. Çünkü ondan muhabbet, sadatın ( Radıyallahü anhüm) tarikatına iştiyak kokusu duyulur.
Ey kardeş! Ona ( bana) üç mektub gönderip cevab alamadığınızı, dolaysıyla merak ettiğinizi yazıyorsunuz. Bil ki, dünyadaki şeyler, hasıl olmaları bakımından, vakitlerinin rehineleridirler. ( Herşeyin vücud bulması için, özel bir vakit vardır.) belki cevabın tehirdinde, bir hikmet olsa gerek. Mürid halini mürşidine bildirmesi layık olup, cevab ise, mürşidlerin re?yine havale edilir. Şayet cevab verme vakti ise, gecikmeden cevab vereceklerdir. Cevab zamanı değilse de, cevab verip vermemek hakkında, hiçbir şey söylemezler. Onlarca karar verilmiş durum budur. Edeb ve terbiye itibariyle, müridin kalbi kılımaması gerekir. Belki bundan hayır olduğunu ilm-i yakini ( içinde şek ve şübhe olmayan ilim) ile bilmelidir. Mürşidler, bazı vakıalarda ? Bu vakit cevab vermek vakti değildir? derler. Ama bu nadirdir.
İşte bundan anlaşıldı ki, mürid için terbiye ve edeb bakımından, mürşidinden cevab taleb etmeden halini ona arz etmektir. Hatta mürşidi, onun hakkında ihtiyar eylediği şeyde, hayır olduğunu bilecek ve hatta birçok zamanlarda mürşidin sükutu mürid için cevab olur.
Mektubda ? Virdlere devam ettiğim halde, kendimde hiçbir manevi terakki ( yükselme) hissetmeyip, günbegün gerileme hissettiğimden dolayı bana üzüntü hasıl olup, o üzüntünün eseri de bende zahir olur? diye yazmışsın. Ey kardeşim! Hayır, yüce Allah?ın ihtiyar eylediği şeydedir. ( Farsça beyit) :
? Tarikatta salikin önüne gelen her şey, onun için hayırdır. Doğru yol üzerinde bulunan kimse, ey gönül! Doğru yoldan çıkmış değildir.? *
emrin imtisalinden başka, müridin üzerinde hiçbir teklif yoktur. Fayesi bu olup manevi makamlara yükselmesi olmayacaktır. Hayrın, emrin imtisalinde olduğunu bilmelidir. Şayet, kamil bir imtisal yaparsa, haberi olmadan, kendisine terakkinin son derecesi hasıl olmuş olur. Eğer böyle bilmeyip düşünmezse, kendisine terakkiden bir şey hasıl olduğunu hissetse bile, ondan kendisine bir fayda olmayıp, belki idrak ettiği o manevi terakkiden dolayı tehlikeli bir durumdadır.
Sadeddin El-Kaşgari?nin halifesi, Muhammed El-Ruci ( Kuddise sirruhüma) buyurdular ki: Tarikat salikinin maksadı, amel etmekten başka bir şey olmaması gerekir. Çünkü bu dünya evi, Allah?a taat ve ibadet evi olup yapılan iyi amellere karşı verilecek mükafat evi olmadığı muhakkıklar nezdinde sabit olmuştur.
Öyle ise erkek isen, erkeklerin ibadete çalıştıkları gibi çalış! Dünyada yaptığın iyi şeylerin karşılığı, ahirette çoktur. Salike maneviyatta görünen hal, huzur ve keşifler, acele olarak onları taleb eylediği şeyler kabilindendirler. Hatta bu durumu, çocuklar onlarla beslendikleri ceviz ve üzüm mesabesinde olup, çocuklara benzeyen tarikat salikleri onlarla beslenirler. Demek ki: Mürid, amelde gevşeklik etmeden çalışması lazımdır. Taat ve ibadetten başka bir gayeyi düşünse, gevşeklik ile zıddı olan hal kendisinden ayrılmazlar. Bütün bu izahla beraber, perverde, senin bu durumun, yükselmenin ta kendisi olduğunu bilir. Zira müridin maneviyatda son terakkisi, kendi nefsini noksan, kemalatsızlıkla muttasıf olduğunu bilmesidir. Nitekim:
? Nefsini bilen, gerçekten Rabbini de bilmiştir.? denilmiştir. Yani kendi nefsini noksan, kötü ve sırf adem ( yok) olduğunu, kemalattan onun için hiçbir payı olmadığını bilen kimse, şüphesiz Rabbini bilir demektir. Öyle ise, salike ne kadar nefsin çirkinliği ve noksaniyet görşüşü artsa, o nisbette Allah?a manevi yaklaşması da artar. Hatta onda akıl ve tefekkür olsa, yüce Allah?ı taleb etmesi için kendisine izin verildiğine sevinir. Çünkü Allah, yücelik vasfıyla, kul ise, noksaniyetle muttasıf olduğundan, kendisiyle kulun arasında münasebet olmadığı halde, Allah, onu muhabbetine davet etmiştir. Öyle ise, bundan daha büyük ne gibi bir şey vardır. Hangi ni?met daha üstündür? Şirir:
? Evet, bana bir visal hasıl olmadan, aşkta müddeti hayatımın sona ermesine razıyım. Eğer muhabbetime intisabım doğru ise.? *
Üstad-ı a?zam ( Radıyallahü anh): ? İbadete çalışıp, Allah?ı taleb etmekten başka, hiçbir şey kıskanmam? buyurdu. Mürşidimiz de, ( Radıyallahü anh) bu hususta buyurduğunun hülasası şudur: Allah?ı taleb etmek, yolundaki bütün güçlükler ve onun için üzülmek, matlub olup hatta medh edilirler. Lakin müridin sadatlara intisabı dolaysıyle ferahlanmasına, ona ler şeyden daha yüce, daha aziz ve şereflidir.
Sonra perverde size hususi ve umumi olarak da bütün müridlere selam eder. Hatme, sohbet edip, muhabbetin artması için sadatdan istimdat etmelerini tavsiye eder. Allah, efendimiz Muhammed?e, ( Sallallahü aleyhi ve sellem) al ve ashabına salat ü selam eylesin.
Alıntı:
Dokuzuncu Mektup
Salikin, Allah yolunu şiddetle taleb etmesine, hiçbir şey muadil olmadığı, kuldan ancak matlub bu olup, diğer şeyler, Allahü tealaya havale olunduğu, çok kamil olanların ölümlerinden sonra da, taleblerinin baki kaldığı ve talebin husulüne sebeb olan şey?in beyanı ile, mürid rüyasında mürşidi veya tabilerinden başka gördüğü rüyasının önemi olmadığı, rüyasında yüce manevi makamlara yükselme kabiliyetine delalet eden rüyayı görürken, ibadette cehd etmesi icabettiğinden dolayı korkması lazım olduğu, hakkında, bu mektubları derleyen mübarek eşiğin köpekciği olan fakir Alauddin?e göndermiştir. Allah onu Hazret?in ışığı altında bulundurup, kıyamet gününde bayrağı altında haşr eylesin.
ALLAH?IN ADIYLA BAŞLARIM
Hiçbir varlık yok ki,onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selam mahlukların en hayırlısı olan Muhammed?e, ( Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün aline, ashab, ezvacına ensari ve muhacir sahabesine de olsun! Bundan sonra, bu mektub, alem kutbu kaymakamının perverdesinden, iki gözünün nuru, kalbinin meyvesi olan El-Molla Alauddin?edir. Allah, onu halka faydalı olması bakımından, din ve dünya güneşi gibi kılsın!
Molla Abdülkerim namıyle gönderilen mektubunuz, perverdeye ulaştı. Dolaysıyla gayet sevindi. Çünkü o, taleb ve iştiyaktan haber verir.
Üstad?ı a?zam ( Radıyallahü anh): ? Herhangi bir şey için, bende kıskanma yoktur. Hatta, falan kimse zamanın gavsi veya halkın kutbu oldu denilse, talebden başka her iki manevi makama da kıskınmam. Lakin falan adamın şiddetli bir taleb ve iştiyakı vardır denilse, ondan duyduğum kıskanmadan kalbim yanar.? Diye buyurdu. İşte, Üstad-ı a?zam, bu sözleriyle, Allah?ı taleb etmeye herhangi bir şey olursa olsun, muadil olmadığına işaret eder. Hem de bizden matlub olan şey de budur. Diğer makamlara ulaşma işi, Alah?a havale edilir. Hülasa, salikten arzu edilen şey, şiddetle Allah?ı taleb etmesi ve hayatını onda sarf etmesidir. Hafız ( El-Şirazi) ( Kuddise sirruh) demiş ki:
? Matlubum hasıl oluncaya kadar talebden el çekmem. Ya ruhum sevgilye ulaşır, ya da ruh bedenimden çıkacaktır.? Hatta sofiler tarafından, ? biz ölümden sonra taleb halindeyiz.? denilmiştir. Nitekim Hafız ( Kaddesallahü sirreh) buna da dediği: ? Ölümden sonra mezarımı aç, bak! Ki içimdeki aşk ateşinden kefenimden duman yükselir.? sözüyle işaret etmiştir. Talebden maksad, salik matlubu olan Allah?tan başka masivadan yüz çevirmeye cehd edip tülliyetiyle Allah? tevaccüh etmesi demektir. Bu hal masivaya iltifatsızlık gözü ile bakması ve matlub olmaması, hepsi de zevalin kenarında oldukları, dünyadaki bütün şeyler, manevi yükselmesine zararlı, tehlikeli olup dünya ve ahiretteki kurtuluşu, hakiki maksuduna bağlı olduğunu bilmesiyle hasıl olur. ( Farsça beyit) :
? Kalbin masivaya bağlılığı, yüce makamlara terakki edilmesine faydasız ve perdedir. Eğer alakaları kesersen vasılsın ( ermişsin).?
Cami ( Abdurrahman) ( Kuddise sirruh) da taleb hakkında buyurmuşlar ki:
? O, ab-ı hayattan ( allah?ın aşkından) kanmakta benim için maslahat yoktur. Allahü teala ona ler zaman susuzluğumu artırsın!?
el-Hafız da ( Kuddise sirruh)
? Ol acı gibi olan şarap ki sofu Ümmül-habais ( Kötülerin anası) diye okudu. Lakin bize taze ve bakire kızları öpmekten daha zevkli ve tatlıdır.? denilmiştir. Bu beyitde geçen bakire kızları öpmek tabiri, visalden ( Allah?a kavuşmaktan), Ümmü-El-Habais tabiri, onu taleb etmekten kinayedir.
Piri veya pirine tabi olanları veya bulundukları yere iştiyakı ile ilğili, gördüğü rüyalardan başka salikin rüyası makbul değildir. Rüyanda, Üstad-ı a?zamın ( kuddise sirruh) markadı ( mezarı) civarında gördüğün bir çok binalar ise, manevi makamlara işarettir. Bunda, işittiğin ses ile velevki kapının arakasında oturmakla da, teveccühe gitmek için kasdınız ve aniden Üstad-ı a?zamın çıkmasıyla karşılaştığın olay, taleb edilmekten başka bir şey düşünülmemesine işarettir. Defterde ismini, babanın mülkleri senin olduğunu görmeniz ise, senin için taleb kabiliyeti oludğuna işarettir.
Öyle ise, kabiliyetin sende zahir olması için, çalışman ve gayret etmen lazımdır. Çünkü kabiliyetin zuhuru, çalışmaya bağlıdır. Bu rüyadan korkmalısın! Çünkü bu, talebe çalışmayı icab eder. Çalışma olmayıp kabiliyet elden gitse, salik ondan sorulacaktır.
Perverde Maruf, Cüneyd?in gözlerinden öper, talebe, mürid ve muhiblere ( dostlara) selam eder, bu taraftaki hal ve durumlar, Allah?a hamd edilmesine mucibtir. Allah?ın salat ü selamı efendimiz Muhammed'e ( sallalahü aleyhi ve sellem), al ve ashabına olsun!
Alıntı:
Onuncu Mektup
Salik, Mevlasına teslim olup dünyevi ve uhrevi olan bütün nefsani arzuları terk etmesine teşviki, hizmet edip, emr olunan şeylerin yapılmasına devam etmesi, kendisine daha faydalı olduğu, dünya ve ondaki şeyler, mürşidlerin nazar ve iltifatlarına müsavi olmayacakları, yapılacak her bir amelde, mutabeat kasdı lazım oluduğu konuların beyanı ile onlarla ilgili mes?eleler hakkında, Gavs-i A?zam ( Radıyallahü anh) tekkesinde müderris olan Nursli Molla Abdullah?a yazılmıştır.
ALLAH?IN ADIYLA BAŞLARIM
Hiçbir varlık yok ki onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selam mahlukatının enhayırlısı olan efendimiz Muhammed?e, ( Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün aline ve ashabına olsun. Bundan sonra bu mektub, kutbu alem kaymakamının ( Radıyallahü anh) perverdesinden Allah yolundaki kardeş ve Allah için dostu, Molla Abdullah?adır. Allah, onu, dünyada sağanak halinde yağan yağmurlar gibi üzüntülerden kurtarıp, ona Allah?a yaklaşma ve neş?eyi arttıran halleri, üzerine nazil eylesin! Perverdeye kavuşmak mümkün olmadığından, değişik mevsimlerde de ona her ne kadar yaklaşılmak istenildiyse de, birçok maniler hasıl olup, dolaysıyla size korkunuzun arttığından, haber veren mektubunuz, perverdeye ulaştı.
Ey kardeş! Mahbub, ( sevgili, Allah) kuluna ihtiyar eylediği herşey, kul için mahbubdur.
? Kendi içinden gitmeli ve kendinden geçmelidir!? Cümle sadatın dedikleri bazı sözlerdendir. İkincisi, birincisinden daha ala ve yücedir. Çünkü birinci söz, insan kendi nefsani arzularını ve maksadlarını taleb etmekten, ikincisi, bunları kontrol ettikten sonra, hem nefsi, hem mezkur arzu ve maksadlarından vaz geçip, terk etmekten ibarettir. Yani salik nefsin payı için, hiçbir şey taleb etmeyip, ta ki nefsine hiçbir ihtiyar sıfatı kalmayıncaya kadar, nefsin işlerini külliyen mevlasına havale etmelidir.
Rivayet edilir ki, şeyhlerden birisi, El-Şeyh Abdül-Halık El-Gucduvani?nin ( Kuddise sirruh) yanında oturup, ben şöyleyim: şayet, yüvce Allah, beni, cennet ile cehennemden, birisini kendime seçmekte serbest kılsaydı, kendime cehennem ateşini seçecektim. Çünkü ben nefse muhalefet etmekle emr olundum. Nefis ise, cehennem ateşini istemez. Deyince, Hace ( Kuddise sirruh): ? biz öyle değiliz. Hatta bizim bir ihtiyari vasfımız bile yokki, birisini seçelim. Allah ( Celle ve âlâ) bize ne gibi bir şey seçse, o mahbubumuzdur.? Diye buyurdu.
İşte kardeşim: bunu düşün ki, Hace?nin ( Kuddise sirruh) buyurduğu bu sözü, bu kavmin traikatını arzu eden bir kimse, kendi muradından çıkıp, onların yaptıklarına mütabeat ederek, acaba bu iyi midir yoksa iyi değil midir? Diye tefekkür etmiyeceğine delalet eder. Fakat mürid, mürşidinin sohbetine nail olmadığına hasret çekmesi ve ona iştiyakı lazımdır. Hatta çektiği hasretten ölünceye kadar hastalansa, akıldan uzak bir şey değildir. Mısra:
? Mahbubun iştiyakından hastalandım. Ve beni terk ettiğinden öldüm. Öyle ise, budurumla sana nasıl halimi şikayet edeyim?? beyti (*) : ? Kendimden geçtiğim için, her gece, ayrılık kederinden, ? ya Rabbi? narasını çekip feleğe uşatırdığımın haberini acaba mahbubuma kim eriştirecektir??
? Evraddan hiç birisi bende te?sir edip, onunla müteessir olmadım? diye yazdınız. Ey kardeş! Mürid hiçbir şey düşünmeden, kendi üstadının emrine imtisal etmesi lazımdır. Başka bir şey tefekkür etmesi, tarikat haricidir. Bekli üstadını taklid ederek amel edecektir. Emr ettikleri şeyler, faydadan yoksun değilllerdir. Üzerimize vacib olan şey, emirlerine imtisal etmektir. Bize bir halin zuhur edip etmemesi, onlara tafvici ( havale) edilmiştir. Emre imtisal edip de, bir şey?in ( eserin) zahir olmamasından dolayı, imtisalin kıymeti olmadığı zan edilmesin. Çünkü bazı zanlar günahtır.
El-Cami ( Abdurrrahman) ( Kuddise sirruh) : ? Fayda: Mahbub için hizmet etmektir. Ondan daha üstün bir fayda yoktur.? buyurdu.
Rabıta kokusunun lezzetirnden bana, ehemmiyetsiz bir zevk hasıl olur. Diye yazmışsınız. Ey kardeş! Ona nasıl önem verilmesin ki, büyük zatlardan vaki olan az bir şey, çoktur. Yine onlardan vaki olan hakir bir şey, çoktur. Yine onlardan vaki olan hakir bir şey, büyüktür. Mevahib El-Ledünniyye kitabı ile, şerhinde demiş ki: ? muhabbet, mahbub için, çok yapılan amelleri az, mabubdan gelen az bir ni?metin çok bir ni?met olduğunu bilmektir. Nitekim:
? senden ( mahbubdan) olan az bir iyilik, bana yeter. Lakin, senin az olan iyiliğine, az denilmez.? Denilmiştir. Burada Mevahib kitabı ile, şerhinin ibareleri sona erdi. Büyük zatlardan olan şey?e nasıl az denilebilir ki, onların tek bir nazarı, dünya ve dünyadaki şeylere mukabildir. El-Hafız:
?Eğer Şiraz?ın o mahbubu, gönlümüzü ele alırsa, onun bennine, Semerkand ile Buhara?yı bağışlarım.? Demiş. ( Onun söylediği bu beytine karşı) başkası da demiş ki, beyit:
? Yanlış söyledin, hata ettin (ey hafız!) sevgilinin kıymetini bilmedin. Ben mahbubun tek, bir bakışına ( kıymet olarak) her iki dünyayı ( dünya ve ahireti) satarım? demiştir.
Bununla beraber, rabıtanın size te?sirsiz oluşunun sebebi, şartlarının yerine getirmediğindendir. O, şartların bazısı şudur ki: ne olursa olsun, mahbubdan ( Allah?tan) başka hiçbir şey?e kalben iltifat etmemektir. Mümkünse virdlerini ayrı ayrı vakitlerde, yani sabah, duha, öğle ile ikindi namazından sonra, mümkün olmazsa, sabah namazından ve yatmadan önce, yapmanız, akşam ve yatsı namazlarından sonra, rabıta niyetiyle, gözünüzü kapatmakla, sadatın da ( Kuddise sirruhüm) böyle yaptıklarını düşünerek, ( biz dahi sureten de olsa, adetlerine uymaktayız.) diye tefekkür etmeniz lazımdır. Sizin, Mustafa?nın ( Sallallahü aleyhi ve sellem) şeriatına tabi olanların üzerine, selam olsun! O, şeriat sahibinin üzerine de, en üstün salat ü selam ve sena olsun! Bazı vakitlerde, bizden bedel olarak, Gavs-i a?zamın ( Radıyallahü anh) türbe-i şerifinin ziyaretine gitmenizi dileriz. Devamlı saadet üzere bulunun!