sufiforum.com
http://sufiforum.com/

"Bana seni gerek seni..."
http://sufiforum.com/viewtopic.php?f=49&t=4233
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Yazar:  tezkire [ 25.05.10, 16:19 ]
Mesaj Başlığı:  "Bana seni gerek seni..."

ANADOLU ŞAİRLERİNDE YESEVİ KAYNAKLI BİR SÖZ: "BANA SENİ GEREK SENİ"

Prof. Dr. Cemal KURNAZ


Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi,
Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi


Özet: Eldeki bilgilere göre, Yunus Emre'de rastlanan ve gramatikal olarak bir açıklaması yapılamayan "Bana seni gerek" ifadesinin, eldeki tek örnek olduğu sanılmaktaydı. Araştırmalarımız sonucunda bu ifadenin 15.yy.dan başlayarak tasavvuf çevreleriyle ilişkisi olan veya olmayan Âşık Yunus, Kemal, Ahmedî, Âhî, Necâtî, Ravzî, Âşık Çelebi, Yakînî gibi şairlerce de kullanıldığını tespit ettik. Üstelik, sen zamirine gelen bu -i ekinin, "Bana seni gerek" klişe ifadesi ile sınırlı olmayıp, sen ve siz zamirleriyle de kullanıldığını gördük. Yunus Emre'nin, dördüncü mısraları "Bana seni gerek seni" şeklinde tekrarlanan şiiri, Ahmet Yesevî'nin bir hikmeti ile büyük benzerlik göstermektedir. Hikmette bu mısra "Minge sin ok kirek sin" şeklindedir. Burada sen zamirinin sonundaki -i ekinin görevi "ok" ekine yüklenmiştir. Dolayısıyla "senden başkası değil, illa sen, sadece sen" gibi bir anlam ifade eden bu ekin, Türkçe'de çok sayıda örneği olan ve zamirlere gelen bir pekiştirme eki olduğu görüşüne vardık.

Anahtar kelimeler: Ahmet Yesevî, Yunus Emre, bana seni gerek, Âşık Yunus, Kemal, Ahmedî, Âhî, Necâtî, Ravzî, Âşık Çelebi, Yakînî.

***

Yunus Emre'nin, dördüncü mısraları "Bana seni gerek seni" şeklinde tekrarlanan bir şiiri vardır (Tatcı, 2005:367-368):

Işkun aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanaram düni güni
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinürem
Ne yokluğa yirinürem
Işkunıla avınuram
Bana seni gerek seni

Işkun âşıklar öldürür
Işk denizine taldurur
Tecellîyile toldurur
Bana seni gerek seni

Işkun zencîrini üzem
Delü olam tağa düşem
Sensin dün ü gün endîşem
Bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağum anda çağura
Bana seni gerek seni

Sûfîlere sohbet gerek
Ahîlere âhret gerek
Mecnûn'lara Leylâ gerek
Bana seni gerek seni

Ne Tamu'da yir eyledüm
Ne Uçmak'da köşk bağladum
Senün içün çok ağladum
Bana seni gerek seni

Cennet cennet didükleri
Bir ev ile bir kaç hûrî
İsteyene virgil anı
Bana seni gerek seni

Yûsuf eğer hayâlüni
Düşde göreydi bir gice
Terk ideyidi mülklerin
Bana seni gerek seni

Yûnus çağururlar adum
Gün geçdükçe artar odum
İki cihânda maksûdum
Bana seni gerek seni


F. 201b, T. 86b, NO. 186a, HB. 13a, YE. 90a, Ç. 82a, A. 28.

Yunus Emre'nin şiirleri sözlü gelenekte çok çeşitlenmelere uğradıktan sonra oldukça gecikmiş olarak yazıya geçirilebilmiştir. Bu bakımdan her şiirde çok sayıda nüsha farkı ortaya çıkmıştır. Okuyucuya değerlendirme fırsatı vermek üzere, yararlandığımız kaynaktaki nüsha farkları da metinle birlikte gösterilmiştir. Eldeki nüshaların sunduğu imkânlar ölçüsünde bir tenkitli metin ortaya konmakla birlikte, bazı dörtlüklerde görülen kafiye bozuklukları, İsmail Ünver'in de işaret ettiği gibi, şiirlerin sözlü gelenekte yer yer aslından önemli ölçüde uzaklaşarak farklılaştıklarını göstermektedir (1993: 602).

Söz konusu şiir tenkitli metinde esas alınan 13 nüshadan 7'sinde yer almaktadır. Bu nüshalar şunlardır: F (Süleymaniye Ktp. Fatih Bl. 3389, 201b), T (Türk Tarih Kurumu Ktp. Yz. 376, 86b), NO (Nuruosmaniye Ktp. 4904, 186a), HB (Hacı Bektaş Ktp. 196, 13a), YE (Süleymaniye Ktp. Hacı Mahmut Efendi Bl. 3480, 90a), Ç (Çorum İl Halk Kütüphanesi, 2157, 82a), A (Viyana Milli Ktp. 677, 28).

Yunus Emre'nin bu şiiri ile Ahmet Yesevî'ye ait olduğu söylenen şu hikmet arasında büyük benzerlik vardır (Eraslan 1983:326):

Işkıng kıldı şeyda mini
Cümle âlem bildi mini Kaygum sinsin tüni küni
Minge sin ok kirek sin
Közüm açdım sini kördüm Kül köngülni singe birdim Uruğlarım terkin kıldım Minge sin ok kirek sin
Fedâ bolsun singe cânım Töker bolsang minim kanım Min kulungmin sin sultânım Minge sin ok kirek sin
Taâlallah zihi ma'nî
Sin yarattıng cism ü cânnı Kullık kılsam tüni küni Minge sin ok kirek sin



Sözlesem min tilimde sin Közlesem min közümde sin Könglümde hem cânımda sin Minge sin ok kirek sin
Âlimlerge kitâb kirek
Sûfilerge mescid kirek Mecnûnlarga Leylâ kirek
Minge sin ok kireksin
Gâfillerge dünyâ kirek Âkillerge ukbâ kirek
Vâizlerge minber kirek
Minge sin ok kirek sin
Âlem barı uçmak bolsa
Cümle hûrlar karşu kilse
Allah minge rûzi kılsa
Minge sin ok kirek sin
Uçmah kirem cevlân kılam
Ne hûrlarga nazar kılam
Anı munı min ne kılam
Minge sin ok kirek sin
Hâce Ahmed'dür minim atım Tüni küni yanar otım
İki cihânda ümidim
Minge sin ok kirek sin (1)

Bugün elimizden bulunan hikmetlerin Ahmet Yesevî'ye ait olup olmadığı tartışmalıdır. Kemal Eraslan, elimizde bulunan Divan-ı Hikmet nüshalarının, şairin ölümünden yüz yıllar sonra 16.-17. yy.larda Yesevî dervişlerince ortaklaşa tertip edildiğini, bu bakımdan içerik olarak Ahmet Yesevî'ye ait olsalar bile, otantik şekillerini tespit etmenin mümkün olmadığını söyler (1983:5, 41, 47). Fuat Köprülü de, elimizdeki hikmetlerin onun ağzından çıkmış şekliyle değil, şekil ve ruh bakımından ona bağlanabileceği görüşündedir (1966:106).

Birçok araştırmacı, kronolojiyi göz önünde tutarak, Yunus Emre'nin şiirini Yesevî'ye nazire olarak yazdığını düşünmektedir (Mesela bkz. Cunbur 1991:1-4). Anadolu sahasına Yesevî dervişlerinin getirdiği hikmetlere, sonraki dönemlerde yaşayan şairlerin nazire yazmasından daha tabii ne olabilir? Bu durumda birden çok nazire örneğinin bulunması gerekir. Oysa elimizde bu görüşü destekleyecek somut örnekler bulunmamaktadır. Bunda, Yesevîlik etkisinin sanıldığı kadar güçlü ve uzun süreli olmaması rol oynamış olabilir.

Diğer taraftan, Yunus Emre'nin şiirlerinin Orta Asya'da Yesevî dervişleri arasında bilindiği ve nazirenin ötesinde bir kolektif uyarlama ile hikmet şeklinde söylenmiş olabileceği de bir görüş olarak ileri sürülmüştür (Ünver 1993:598-605). Gerçekten de bu iki şiire metinler arası ilişki açısından baktığımızda, en az dört dörtlüğün nerdeyse bire bir manzum çevirisinin yapıldığı izlenimi uyanmaktadır.

Bu durumda ilk şiir metni kime aittir, nazire veya başka türlü bir ilişki ile şiir nasıl dönüşmüştür sorularına net cevap verecek verilere henüz sahip değiliz.

Bizim asıl ilgimizi çeken, Yunus Emre'nin şiirinde geçen "Bana seni gerek seni" ifadesidir. Bu ifadenin, günümüz dilbilgisi kuralları bakımından da açıklanması zordur. Böyle bir kullanım edebi metinlerde yaygın değildir. "Seni" sözünün sonunda yer alan "-i" ekini tanımakta ve tanımlamakta zorlanıyoruz. Zamirlere gelen -i eki (Mesela anı içün), zarf fiillere gelen güçlendirici -i eki (Mesela gelübeni), birine kızarken söylediğimiz, "seni seni !!!…" sözündeki eklere benzeyen, bunlardan farklı bir kayıp ek ile mi karşı karşıyayız acaba? Yoksa, bu, bildiğimiz belirtme/yükleme (akuzatif) eki midir? Eğer böyle ise, nazmın getirdiği bir zorlamayla acaba bazı unsurlardan kısaltma yoluyla tasarruf mu edilmiştir?

Sebebi ne olursa olsun bu uygulama günümüz Türkçesi bakımından yadırganmaktadır (Sarıca, 2006: 208). Bu kullanım, Yunus'un icat ettiği bir şey midir? Ondan önceki metinlerde görülmekte midir? Ağızlarda benzer bir kullanım var mıdır? Bu soruların cevaplarını yeterince bilemiyoruz.

Bu -i ekinin, ifadeye "senden başkası değil, illa sen, sadece sen" gibi bir anlam kattığını, "seni" tekrarının da bunu kuvvetlendirdiğini sanıyoruz. Yesevî hikmetinde bu vurgu "ok" ekine yüklenmiştir: "Minge sin ok kirek sin." Şayet Yunus Emre, Yesevî'ye nazire söylemişse, bu eki Çağatayca "ok" ekinin karşılığı olarak düşünmüş olmalıdır.
"Bana seni gerek seni" ifadesinin Anadolu sahasında yaygın bir kullanımı olduğunu söyleyemeyiz. Yunus Emre de, çağdaşları da bu kullanıma fazla rağbet etmemişlerdir. Bilebildiğimiz kadarıyla bu ifade Yunus Emre'nin bir şiirinde daha geçer:
Sofulara vir sen anı bana seni gerek seni
Ben niçe terk idem seni şol bir ev ü çardağiçün (Tatcı 2005:235)

Bu beytin yer aldığı şiir şu nüshalarda bulunmaktadır: F 145a, T 53a, NO 181b, YE 70b, RY 14b, Rt 22, A 17. Şiir, önceki şiirin bulunduğu nüshalardan HB, Ç'de yer almazken, Raif Yelkenci ve Ritter nüshalarında mevcuttur.
Bu beyit yukarıdaki şiirin sekizinci dörtlüğünün bir çeşitlenmesi gibi görünmektedir:

Cennet cennet didükleri
Bir ev ile bir kaç hûrî
İsteyene virgil anı
Bana seni gerek seni

Mustafa Tatcı da bu dörtlüğün yakın dönemde istinsah edilmiş olan Çorum nüshasında ve yine bazı yakın dönem mecmualarında yer aldığını belirtir (2005:368).

"Bana seni gerek seni" ifadesi, Yunus Emre'nin takipçilerinden Âşık Yunus'un bir şiirinde (Mecmua-i Eş'âr, Bursa İl Halk Ktp.882, 5b) de geçer:
İy dost seni gerek seni
Senden yana döndür beni
Bir gün sefer kılsam gerek
Îmân ile gönder beni (Tatcı, 2005a:156)
Bu örneklerin bir iki sayısıyla sınırlı olması, bu kullanımın kendi çağı için de arkaik olduğunu düşündürmektedir.

15.yy. şairlerinden Ahmedî (ö.1413)'nin Yunus Emre, Âşık Paşa ve Nesîmî gibi şairlere nazireler yazdığı bilinmektedir. Onun şu şiiri Yunus Emre etkisinde yazılmış gibi görünmektedir:
Cihândan ben usanmışsam
Bana seni gerek seni
Kamulardan usanmışam
Bana seni gerek seni


N'iderem bu ten ü cânı
Ya sensüz âb-ı hayvânı
Veyâ-hûd dîn ü îmânı
Bana seni gerek seni

Gerekmez ruhıla reyhân Gerekmez hûrıla vildân Gerekmez ravza-i Rıdvân
Bana seni gerek seni

Gerekmez gönlüme selvet
Gerekmez rûhuma râhat Gerekmez cânuma işret
Bana seni gerek seni

Gerekmez milket-i dünyâ
Gerekmez devlet-i ukbâ Gerekmez Kevser ü tûbâ
Bana seni gerek seni

İçüm sensüz cehennemdür Yaşum-ıla cihân nemdür
Benüm sensüz cihân nemdür Bana seni gerek seni

Dilemez Ahmedî iy şeh
Ki anun ola mihr ü meh
Bu iki kevnde billlah
Bana seni gerek seni
(Akdoğan 1988:228)

Eğer böyle bir metinler arası ilişki söz konusu ise, Divan şairlerinin Yunus Emre'nin şiirleri okudukları ve bir şekilde yararlandıkları ortaya çıkmaktadır. Necâtî Bey (ö. 1509)'in iki ayrı şiirinde geçen "Bana seni gerek seni" ifadesi bu bakımdan ilgi çekicidir. Bu ilişki doğrudan Yunus'tan mı, Ahmedî'den mi, yoksa üçüncü bir şair üzerinden mi gerçekleşmiştir bilemiyoruz. Ama, bir ilişki olduğu ve bu ilişkinin süreklilik gösterdiği anlaşılmaktadır:
Olmaz cihanda çün güzelim yâr-ı cân iki
Bana seni gerek seni cân bir cihân iki
(Tarlan 1992:399)
*
Dünyâyı bir yana kosalar bir yana seni
Bana seni gerek seni ey bî-vefâ seni
(Tarlan 1992:416)
Özellikle ikinci beyitte kafiye olarak kullanılan "seni" kelimesinin gramatikal olarak farklı algılandığı anlaşılıyor. Aksi takdirde aynı yapıdaki iki kelimenin kafiye zaafı doğuracağı açıktır. Bu durumda Necâtî Bey'in ikinci mısradaki "seni" kelimesinin farklı yapısını ve anlamını bilerek bu kafiyeyi kullandığı açıktır.
Şimdiki bilgilerimize göre ilk örneğini Yunus Emre'de gördüğümüz bu ifadenin tasavvuf dışı divan şairlerinde de görülmesi ilginçtir. Üstelik bunların bir kısmı İstanbul ile ilişkileri olsa da Rumelili şairlerdir. Niğbolulu Âhî (ö.1517) bir beytinde bu ifadeye yer verir:
Bana seni gerek n'iderüm pes cihânı kim
Bir dahı gelsem iki olur bu cihâna ben
(Sungur 1994:155)

Ravzî ve Âşık Çelebi (ö. 1571-72) divanlarında yer alan birer beyit bu metinler arası ilişkinin sürekliliğini gösteren başka örneklerdir:
Dünyâyı n'ideyin bana cânâ seni gerek
Bir ârzû-yı cân u gönül bin cihan değer
Ravzî (Aydemir 2008:330)

Seni gerek seni bana beni kıl ehlu'llâh Cinân u kevser ü gılmân u hûrı ehline vir
Âşık Çelebi (Kılıç 1988:K 14/299)
Handânî (d.1539-40)'nin divanında "bana seni gerek seni" redifli bir gazel bulunmaktadır (Öztürk 2002:121):
Cism ile cânı neylerem bana seni gerek seni Kevn ü mekânı neylerem bana seni gerek seni
Arş u cinân u kürsî-i seb'-i tâk u gök ü yiri
Dahi kalanı neylerem bana seni gerek seni
Yedi denizde sığmadı zevrak-ı fikrüm iy İlâh
Âb-ı revânı neylerem bana seni gerek seni
Meclis-i bâde hây u hû sohbet-i âmî güft ü gû Çeng ü çegânı neylerem bana seni gerek seni
Neyle semâ'ı neyleyem almazın zevk u negam Çeng ü figânı neylerem bana seni gerek seni
Şimdiden itmişem firâr azâb u ümm kardeş ü eş
Tıfl u zenânı neylerem bana seni gerek seni
Bende çü Handânî şehâ vech ü rızânı isterem
Hur u cinânı neylerem bana seni gerek seni

Kemal (ö. 1490 öncesi)'in Selâtinnâme'sinde bu ifadenin "Seni sana gerekse" şeklinde geçtiği bir beyit yer alır (Tarama Sözlüğü 1971:3385):
Seni sana gerekse cân u dilden Buların eteğin hiç koma elden
Aynı ifade, Şeyh Baba Yusuf-ı Sivrihisarî (ö. 1512)'nin Mevhûb-ı Mahbûb isimli eserinde de görülür. Hacı Bayram halifelerinden olan, ayrıca Divan'ı ve Risâletü'n-nûriye isimli eserleri de bulunan Baba Yusuf, Yunus Emre'nin hemşehrisi bir mutasavvıftır. Nitekim, kendisi, Yunus Emre'den söz ederek mezarının Sivrihisar'da olduğunu söyler:
Azizlermiş husûsâ Yûnus Emre
İdermiş zühd ü uzlet uyup emre
(Kartal 2000:529)
Eskişehir tasavvuf çevrelerinde Yunus ilâhilerinin okunduğu ve bu yolla Baba Yusuf üzerinde bir etkinin söz konusu olabileceği açıktır:
Ko nâra secde itme didi ana
Hudâya it seni gerekse sana
(Kartal 2000:1065)
Yakînî (ö. 1568), "sana seni gerekse" sözünü, din dışı bir düzlemde kullanıyor:
Şemşîr-i gamzesinden elün çek Yakini'yâ

Sana seni gerekse o dil-gîrden kesil (Zülfe 2004: 396)
Necâtî Bey, "Beni size gerek ise" söyleyişiyle bu ifadenin bir başka şeklini de kullanmaktadır (Tarlan 1992:171):
Derdüm ol denlü değüldür ki ola şerbetle ilâç Beni size gerek ise meded ol yâra meded
Biz zamirlere gelen bu -i ekinin ağızlarda bulunabileceğini sanıyoruz. Mesela,
Haramsu'dan atladım
Mantin çarşaf topladım
Muradım olsun diye
Her derdine katlandım
Uy beni, vay beni, uy beni, beni, beni (2)
diye başlayan Diyarbakır türküsünün nakaratında tekrarlanan "beni" kelimelerindeki -i ekinin yukarıdaki örneklerle benzeştiğini düşünüyoruz.
Divan şairlerinde geçen "vâ beni" ifadesi de bu kullanışla ilgili olabilir. Aşağıdaki üç örnek birbirine nazire olarak yazılmış gibi görünmektedir:
İy büt-i âzer âzârlarsın hâ beni
Vâ meni ol çeşm-i pür-hışmun elinden vâ beni
(Timurtaş 1977:167)
Sâfî
Şöyle kim mecrûh idüpdür tîr-i gamzen hâ beni
Görmezem benzer dahi sıhhat yüzini vâ beni
(Timurtaş 1997:172)
Atâyî
Eyle kim bîgâne eyler hicretün cânâ beni
Olmazam benzer harîm-i vasla mahrem vâ beni
(Timurtaş 1997:207)
Ezherî
Karşımızdakini paylamak için söylediğimiz "seni, seni, seni!.." sözünde de aynı ekin bulunduğunu sanıyoruz.

Sonuç

İlk olarak Yunus Emre'de gördüğümüz "Bana seni gerek" ifadesi, 15.yy.dan başlayarak tasavvuf çevreleriyle ilişkisi olan bazı şairler yanında, -bir iki örnekle sınırlı da olsa- Kemal, Ahmedî, Âhî, Necâtî, Ravzî, Âşık Çelebi, Yakînî gibi divan şairlerde de görülmektedir. Bu örneklerin, ilk örnek kabul edilen Yunus Emre'nin etkisiyle söylendiğini düşünürsek, metinler arası ilişkilerin sandığımızdan daha geniş ve sürekli olduğu ortaya çıkar.

Bu -i eki, Yunus Emre'de gördüğümüz "Bana seni gerek" klişe ifadesi ile sınırlı olmayıp, sen ve siz zamirleriyle de kullanılmaktadır. Kemal (ö. 1490 öncesi)'in "Seni sana gerekse"; Necâtî Bey (ö. 1509)'in "Beni size gerek ise"; Baba Yusuf (ö. 1512)'un "seni gerekse sana", Yakînî (ö. 1568)'nin "sana seni gerekse" söyleyişleri bu bakımdan dikkat çekicidir.

Bu durumda örneklerin, sadece metinler arası ilişkiler sonucu değil de, ağızlarda korunan bir ifade özelliğinden kaynaklanma ihtimali de yüksektir. Yunus Emre ve Baba Yusuf Eskişehirli, Ahmedî Kütahyalı, Ravzî Balıkesirli, Âşık Çelebi Bursalıdır. Necâtî'nin Edirne, Kastamonu ve Bursa'da bulunduğu biliniyor. Âhî Niğboluludur. Âşık Çelebi ve Ravzî de Rumeli'de bulunmuşlardır. Bu bilgiler ışığında, bu ifadenin en azından 16.yy.a kadar bu yörelerde kullanıldığını söylemek mümkündür.


Bu -i ekinin, ifadeye "senden başkası değil, illa sen, sadece sen" gibi bir anlam kattığını, "seni" tekrarının da bunu kuvvetlendirdiğini sanıyoruz. Yesevî hikmetinde bu vurgu "ok" ekine yüklenmiştir: "Minge sin ok kirek sin." Şayet Yunus Emre, Yesevî'ye nazire söylemişse, bu eki Çağatayca "ok" ekinin karşılığı olarak düşünmüş olmalıdır.
Bu bilgiler ışığında bu ekin, Türkçe'de çok sayıda örneği olan ve zamirlere gelen pekiştirme eki olduğunu düşünmek doğru olacaktır görüşündeyiz (3).

Açıklamalar

1. Ünver'in de işaret ettiği gibi her iki şiir de 8 heceli olduğu halde, hikmetin tekrar eden bu mısraı 7 hecelidir (1993: 600). Belki de şöyle söyleyerek bir metin tamiri yapılabilir: "Minge sin ok kireksin sin".
2. Bu ifadenin, "Vay bana vaylar bana" şeklinin de olduğunu belirtelim
3. Ahmet B. Ercilasun'un, bugüne dek açıklanamayan veya tatmin edici bir açıklaması yapılamayan pek çok ek veya kelimenin pekiştirme görevinde kullanıldığını gösteren yazısı, bizi bu konuda cesaretlendirmiştir (2008: 35-56).

Kaynakça
1. Akdoğan, Yaşar (1988): Ahmedî Divanı'ndan Seçmeler. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
2. Aydemir, Yaşar (2007): Ravzî Divanı. Ankara: Birleşik Kitabevi.
3. Cunbur, Müjgan (1991): "Yunus Emre'nin Ahmed Yesevî'ye Bir Naziresi", Türk Halk Kültürü Araştırmaları, Yunus Emre Özel Sayısı. Ankara:, Kültür Bakanlığı Yayını, s. 1-4.
4. Eraslan, Kemal (1983): Ahmed-i Yesevî, Divân-ı Hikmetten Seçmeler. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayını.
5. Ercilasun, Ahmet B. (2008): "La Enklitiği ve Türkçede Bir 'Pekiştirme Enklitiği' Teorisi", Dil Araştırmaları. Sayı 2 (Bahar).
6. Kartal, Ahmet (2000): Sivrihisarlı Baba Yusuf, Mevhûb-ı Mahbûb, İnceleme, Metin, Sözlük, İndeks. Eskişehir: Yunus Emre Kültür, Sanat ve Turizm Vakfı Yayını.
7. Kılıç, Filiz (Hançerlioğlu) (1988): Âşık Çelebi Divanı. Ankara: Gazi Ü., SBE, Yüksek Lisans Tezi.
8. Köprülü, Fuat (1966): Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara.
9. Öztürk, Murat (2002): Handanî Divanı: İnceleme-Metin. Van: Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi.
10. Sarıca, Bedri (2006): "Türkçe'de -e/-i Durum Eklerinin Karışması Sorunu", İlmî Araştırmalar. 22, Güz, İstanbul: Gökkubbe Yayını.
11. Sungur, Necati (1994): Âhî Divanı. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayını.
12. Tarama Sözlüğü (1971): C. V, Ankara: TDK Yayını.
13. Tarlan, Ali Nihad (1992): Necati Beğ Divanı. Ankara: Akçağ Yayını.
14. Tatcı, Mustafa (2005): Yunus Emre Külliyatı Yunus Emre Divanı Tenkitli Metin, C. II, İstanbul: MEB. Yayını.
15. Tatcı, Mustafa (2005a): Yunus Emre Külliyatı Âşık Yunus. C. IV, İstanbul: MEB. Yayını.
16. Timurtaş, Faruk K. (1977): Eski Türkiye Türkçesi Grameri. İstanbul: İstanbul Ün. Ed. Fak. Yayını.
17. Ünver, İsmail (1993): "Ahmed-i Yesevî'nin Anadolu'daki Etkileri Üzerine", Türk Dili. Sayı 504.
18. Zülfe, Ömer (2004): Yakînî, Dîvân, Tenkitli Metin-Tetkik-Dizin. İstanbul: Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Doktora Tezi.


A.Y.Ü. ІІІ. Uluslararası Türkoloji kongresi kitabı

313-321

1. sayfa (Toplam 1 sayfa) Tüm zamanlar UTC + 2 saat
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group
http://www.phpbb.com/