Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: 2009’dan Fetva Manzaraları / Ömer Faruk Tokat
MesajGönderilme zamanı: 23.01.10, 22:31 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.01.10, 16:36
Mesajlar: 44
2009’dan Fetva Manzaraları

Ömer Faruk Tokat


İsrail’e yardım edenlerin dinden çıktığından, kadının peçesini açmasının zaruret olduğuna ve mesleklerinin zorluğu sebebiyle futbolcuların ramazanda oruç tutmayabileceğine kadar uzayan bir belirsizlik ve usulsüzlük vasatının ürünü fetvalar.

2009 senesi içinde tanık olduğumuz fetvalar modern dönem Müslümanlarının yaşadığı belirsizliği, usulsüzlüğü, zihin bulanıklığını ve sabitesizliğini gözler önüne sermekte.

Din adına fetva veren köşe başlarına oturtulmuş kişiler 2009 yılı görüntü ve show dünyasına bolca “renk” boca ettiler. Reel-politik ve konjonktür mutlak belirleme makamına oturtulduğu için bazen ehil fetvalara tanık olunmakla birlikte daha ziyade ehliyetsiz ve liyakatsiz ağızlardan sudur eden fetvalara tanık oldu İslam dünyası.

Kimilerinin İsviçre Müslümanlarının minare yasağına üzülmelerinin yersiz olduğunu, daha meşhurlarının kadının peçesini açması gerektiğini ileri sürdüğünü gördük bu yıl. Bunların ardından dinî kurumlardan birinin futbolun zor bir meslek olması hasebiyle futbolcuların oruç yiyebileceği şeklindeki fetvasına tanık olduk.

Tabii ki zorbaların zorbalığına ve kınayanların kınamasına aldırmadan hakka ve hakikate riayet eden fetvalar sadır olmadı değil. Mesela el-Kumnî’nin devlet takdir ödülüyle ödüllendirilmesinin haram olduğunu söyleyen müftü… Bir grup Mısırlı âlimin Refah geçidiyle ilgili fetvası İslam dünyasında ehil hocaların varlığını göstermesi hasebiyle umut aşılayan fetvalardı.

Siyonist düşmanın yoğun bombardımanı devam ederken İslam dünyasının farklı bölgelerinden yüzden fazla âlim, Yahudilere yardım etmenin hainlik ve kâfirlik olduğunu ifade eden bir fetva yayınladı. Fetvada ayrıca Müslümanlara karşı Yahudileri desteklemenin ve yardım etmenin kişiyi İslam’dan çıkaran “8. Günah” olduğu ifade edildi. Fetva bununla da yetinmiyordu; içerdiği hükmü vakıa tatbik ediyor ve muhtevasında şu ifadeye de yer veriyordu: “Yahudi saldırılarından sonra Refah kapısını kapatmak İslam tarihi boyunca Müslümanların yaşadığı en büyük hıyanettir.”[1]

Daha sonra Abdullatîf Musa liderliğindeki Cündü Ensârullah adındaki Selefî cemaat Gazze’de şeriat ilan ediyor ve “şeriatın tatbiki” için şiddet eylemleri başlatıyordu. Hamas ise bu durumu reddederek cemaatle çatışıyor ve çatışmalarda cemaatin ileri gelenlerinden bir kısmı öldürülüyordu.

Gazze’de yaşanan bu hadiseyle ilgili olarak muhtelif fıkhî tepkiler geldi. Yusuf el-Karadâvî Hamas’ın yaptığını destekleyerek “yapılanlar doğrudur. Çünkü zaruret durumu Hamas’ı buna icbar etti” diyordu.[2] Diğer taraftan 60 kadar Selefî-Vehhâbî hoca, Yemen’de toplanarak Hamas’ın yaptığını şiddetle reddeden bir fetva imzaladılar. Müslüman kanı masum olduğu için Müslüman kanı dökmenin ve müslümana saldırmanın haram olduğunu, Hamas’ın yaptığının akıl ve şeriatla tebrir edilemeyecek bir tasarruf olduğunu ihtiva eden bir fetva yayınladılar.

“Futbol Şer’î Bir Özürdür”

Mısır Dâru’l-İftâ’sı Ramazan günü milli maça çıkacak futbolcuların oruç tutmamalarının caiz olduğunu ifade eden bir fetva yayınladı. Oruç tutmaları durumunda icra ettikleri zor ve meşakkatli mesleğin aksayacağını ve özellikle de futbolun tek rızık vesilesi olması durumunda oruç tutmamanın caiz olduğunu ifade etti.[3]

Diğer taraftan Cebhetü Ulemai Ezher (Ezher Alimleri Cephesi) bu fetvayı kınayarak Dâru’l-İftâ’yı şiddetle eleştirdi ve bu gün İslâm’ın karşı karşıya olduğu en büyük tehlike olan “ılımlılaştırma” projesine destek olmakla itham etti.

Ezher âlimleri futbolun oruçsuzluğa ruhsat olacak kadar zaruret ifade etmediğini belirttiler. [4]

Geçtiğimiz yılın tuhaf fetvalarından biri de Ezher Yüksek Meclisi’nin yayınladığı peçe fetvasıydı. Bu fetvaya göre peçe giymek ne farz ne de sünnettir. Aksine peçe İslam teşrii tarihi bünyesinde tuhaf duran bir tarzdır. Bu fetvadan hareket eden Meclis, peçeli öğrencilerin üniversiteye girmesini yasakladı. Ayrıca derslik ve amfilerde peçe takmayı yasakların idarî bir karar yayınladı.

Mısır İslâmî Araştırmalar Enstitüsü de Ezher Yüksek Meclisi’nin söz konusu fetvasını destekleyerek bazı durumlarda peçe giymenin haram olduğunu ifade etti.

Sahiplerinin Sahiplenmediği Fetvalar

Geçtiğimiz yıl bazı fetvalar da vardı ki fetva sahibi olduğu iddia eden hocalar o fetvaları sahiplenmediler. Bu fetvaların en meşhuru el-Vefd gazetesinin Mısır Dâru’l-İftâ’sına dayanarak Mısır müftüsü Ali Cuma’ya nisbetle yayınladığı fetva idi. Fetvaya göre banka faizleri kaçınılması gereken bir haramdı. Ancak Dâru’l-İftâ sözkonusu fetvayı sahiplenmeyerek banka faizlerinin helal olduğunu ifade etti.[5]

Bu meyanda diğer bir hadise ise şuydu. Mısır basınından bir gazeteye göre Ali Cuma, Hz. Peygamber (s.a.v)’in “dünyada şöhret elbisesi giyene Allah Teâlâ kıyamet günü zillet elbisesi giydirecek ve daha sonra onu Cehenneme koyacaktır” şeklindeki hadisine işaretle peçenin bir “şöhret elbisesi” olduğunu söylüyordu. Ancak Ali Cuma, bu sözün kendisine ait olmadığını açıkladı.

Yusuf el-Karadâvî’nin başkanlığını yaptığı Avrupa Fetva Komisyonu 17. toplantısında hicrî ayın girişinin astronomi ilmi verilerine göre belirlenmesi gerektiği şeklinde bir fetva verdi. Ancak 19. Toplantısında bu fetvayı gözden geçirerek hicrî ay başlangıcının çıplak gözle hilalin görülmesiyle tesbit edilebileceği şeklinde değiştirdiler.

Sahibini İstifa Ettiren Fetva

Suudi Arabistan, Heyetü Kibâri’l-Ulema üyesi Saad b. Nâsır eş-Şeterî, el-Mecd kanalındaki el-Cevâbu’l-Kâfî” programında, Kral Abdullah Bilim ve Teknoloji Üniversitesindeki haremlik selamlık uygulamasıyla ilgili olarak kendisine yöneltilen bir soruya verdiği cevapta İslam’da ihtilatın yasak olmadığını, haramlık-selamlık gibi uygulamaların örfî olduğunu söylüyor ve ekliyor “Kral Abdullah’tan özür dileyerek söylemem gerekirse kendisi bu konunun fıkhî tafsilatını bilmiyor olabilir ama işin aslı böyledir” diyor[6]. Bunun üzerine Kral, eş-Şeterî’nin Heyetü Kibâri’l-Ulema’dan istifa etmesini talep eden bir karar çıkarıyor.

2009’ın Cesur Fetvaları

Mısır Dâru’l-İftâ’sı Mısır devletinin Seyyid el-Kumnî’yi ödüllendirmesinin haram ve yasak olduğunu bildiren bir fetva yayınlıyor.

Seyyid el-Kumnî kitaplarında, Hz. Peygamber (s.a.v)’in ve İslam dininin uydurma olduğunu, vahyin ve nübüvvetin Abdulmuttalib’in icadı olduğunu söyleyen Mısırlı bir yazar.

Bu fetvanın cesur olarak nitelenmesi muhtevası sebebiyle değil; resmî bir kuruluşa ait olması hasebiyle önemli.

Fas Adalet ve Kalkınma Partisi hocaları içki tüketiminin azaltmak için alkollü içkiler vergilerinin arttırılmasını ve sonunda bütünüyle yasaklanmasını teklif eden bir fetva yayınlıyorlar.

Futbolla İlgili Fetva

Yine Mısırlı bir hoca olan Abdulhalık eş-Şerîf’e 10/11/2009 tarihinde Mısır-Cezayir maçı ve maç sonrası gelişmelerle ilgili olarak şöyle bir soru yöneltiliyor: “Böyle bir maç meşru mudur? İsrail’in bile 3. dünya savaşı olarak nitelediği maçla ilgili ne düşünüyorsunuz?”

Hoca, soruya şöyle cevap veriyor: “Futbol oynamak asıl itibariyle mübahtır. Çünkü bu oyun oynayanların adalelerini güçlendirir ve beden sağlığını geliştirir. Ancak izleyiciler açısından durum farklıdır. Futbol taraftarlığı ve izlenmesi vakit israfına sebep oluyorsa mekruh; namazları hızlı kılmaya ya da vaktinde kılmamaya sebep oluyorsa müslümanın müslümanla tartışmasına ve küfüleşmesine sebep olan câhilî tezahürleri oluyorsa bu tür futbol taasubunun hükmü, sedd-i zeria ve İslâm Ümmeti’nin akıl ve ruh sağlığı açısından haramdır.[7]

Mısır – Cezayir maçı sonrası meydana gelen kanlı olaylardan sonra, 17/11/2009 tarihinde hocaya futbol meselesi tekrar soruldu. Hoca şöyle cevap verdi:
Bu düzeyde bir taassuba, halklar arasında bu denli bir ziyana ve ihmale sebep olan futbol taassubu yalnızca mekruh ya da haram olmakla kalmaz aynı zamanda galiz bir haram olur. Çünkü bu taraftarlık, kardeşlerin birbirine düşman olmasına, birbirlerini incitmesine, öldürme ve yaralama olaylarına, özel ve kamuya ait mallara zarar verilmesine, futbolla ilgili saatlerce konuşularak vaktin ziyanına sebep olduğu için galiz bir haramdır. Futbol takımlarıyla ilgilenenler tuttukları takımla ilgili olarak harcadıkları vaktin onda birini Allah’ın kitabını okumaya/öğrenmeye ayırmamaktadır.[8]

“Hamilelere İçki Helaldir”

İçkiye aşeren kadına içki içmeyi mübah kılan bu tuhaf fetva Fas’tan geldi. Soruyu soran, Müslüman olup evlenene kadar içki içerek yetişmiş batılı bir kadın. Hamileliğinin ilk döneminde, içki içtiği zamanlarını hatırlayarak şaraba aşermiş. Eğer şarap içmezse sakat doğum ya da düşük yapacağını ileri sürüyor. Bu durumda şarap içmesinin hükmünü soruyor. Faslı Abdulbârî ez-Zemzemî, bu durumun zarûrât-ı diniyyeden olan nefsi koruma çerçevesi içine girdiği için kadına şarap içebileceğine dair fetva verdi.

Bunun üzerine Ferid Zeynüddîn el-Osmânî sözkonusu fetvaya karşı çıkarak şunları söyledi:
“İlmî olarak sabittir ki, kadının aşerdiği şeyi bulamadığı için yiyip içmemesinin cenine bir zararı olmaz. Nitekim bizim toplumumuzda ve ailelerimizde birçok kadın aşerdiği gıdayı bulamamakta ve bu durum sakat doğum ya da düşüğe sebep olmamaktadır. Hangi kadın havyar bulamadığı ya da şampanya içemediği için düşük ya da sakat doğum yapmış?

Psikologlara göre kadınların hamilelik döneminde aşermesi vücuttaki hormonal değişiklikler sebebiyledir. Hamileliğin etkisiyle vücutta meydana gelen hormonal değişiklikler sebebiyle bazı kadınlarda depresif bir tavır, mizac değişikliği ve ilgi çekmeye yönelik tuhaf davranışlar gözlemlenebilmektedir. Bu tür durumlar genelde duygusal ve kırılgan kadınlarda görülür.”

Yenilenen Fetvalar

Kısa bir süre önce Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde şiddetli bir sel felaketi oldu. Felaket ardında onlarca kurban ve kayıp bıraktı. Polisler sel felaketinde kaybolanları araştırırken fıkıhçılar da kayıpların ölümüne hükmetme süresini araştırıyordu. Araştırmacıların büyük çoğunluğu fıkıh kitaplarında belirtildiği üzere kayıp kişinin ancak dört yıl sonra ölümüne hükmedilebileceği görüşünü dile getirdiler. Diğer taraftan Heyetü Kibâri’l-Ulema üyesi Kays el-Mübarek “Cidde’de olduğu üzere, şehir gibi belirli bir alanda sele sürüklenip kaybolan kimse yitik değil ölü hükmündedir” dedi.
El-Mübarek hoca ayrıca “ölünün hükmüyle ilgili miras ve iddet gibi meselelerde mahkemeye başvurulur. Mahkeme kaybolan kişinin durumuyla ilgili karine, delil ve açıklamaları inceledikten sonra sözkonusu kişinin gerçekten ölüp ölmediğine hükmeder” dedi.

Heyet Fetvaları

Fıkıh konseyleri bu sene bazı fıkhî meseleleri müzakere ederek görüş belirttiler. İslam Konferansı Örgütü’ne bağlı Uluslararası İslam Fıkıh Konseyi İslam’da din özgürlüğünün boyutlarını ve kriterlerini masaya yatırdı. Bu konuyla ilgili araştırmaları inceledikten sonra din hürriyetinin insanlara garanti edildiği sonucuna vardı. Buna göre kimse İslam’a girmekte zorlanamazdı. Müslümanlar arasındaki mezhebî ve fıkhî ihtilaflar, İslam’ın sabiteleriyle çatışmadıkça makbul ve geçerliydi.

Konsey ayrıca riddetin/dinden dönmenin cezayı gerektiren şerî bir suç olduğunu ve özgürlük adı altında değerlendirilebilecek bir hak olmadığının altını çizdi. Riddet sonucunda terettüp eden hükümlerin ciddiyetini göz önüne alarak Mürtedle ilgili hükmü yalnızca ilim ehlinin verebileceğini, mürtedi insanların değil yalnızca yargının/devletin cezalandırabileceğini, ceza uygulanmadan önce mürtede dine dönmesi için mühlet ve imkân verilmesi ve şüphelerinin izale edilmesi gerektiğini belirtirken mürtede uygulanacak cezanın türü konusunda suskun kaldı. Konsey mürtedin cezasının ölüm, hapis vd. bir ceza olması konusunda herhangi bir görüş belirtmedi.

Konsey ayrıca ifade hürriyetinin sınırlarını ve buna ilişkin ahkâmı mütalaa etti. Konuyla ilgili araştırmaları inceledikten sonra İslâm’ın prensip olarak ifade hürriyetini garanti altına aldığını ancak bunun liberalizmde olduğu gibi mutlak olmayıp bir takım sınırlarla mukayyet olduğunu, bu sınırların ekserisinin ifadenin doğru, tarafsız ve güvenilir olmasıyla ve İslam dininin sabitelerini ve toplumsal değerleri ihlal etmemekle ilgili olduğunu, bu hakkın insanları teşhir ve İslam’ın şearini ihlal etmesi durumunda müsadere edilebileceğini karara bağladı.

Uluslararası İslam Fıkhı Konseyi, şeker hastalığının oruca etkisiyle ilgili görüşünü konuyla ilgili takdim edilen araştırmaların çokluğu sebebiyle iki defa (2006 yılındaki 17. toplantısında ve 2007’deki 18. toplantısında) ertelemişti. Ancak 2009 yılındaki 19. Toplantısında konuyla ilgili görüşünü kesinleştirdi. Konsey şeker hastalarını dört gruba ayırdı:
1- Ciddi komplikasyonların (istenmeyen durum) çok yüksek olasılıkla hastalarda olduğunun klinik olarak ispatlanması halinde
2- Açlığa bağlı olarak komplikasyonların gerçekleşmesinin, doktorlar tarafındanyüksek olasılıklı olduğu düşünülen hastalar.
Bu iki grup şeker hastalarının oruç tutmaları haramdır.
3- Açlığa bağlı olarak komplikasyonların gerçekleşmesinin, orta olasılıklı olduğu hastalar
4- Açlığa bağlı olarak komplikasyonların gerçekleşmesinin, düşük olasılıklı olduğu hastalar. Bu son iki gruptaki şeker hastalarının oruç tutmaları vacibdir ve doktorların bu tür hastalara oruç tutmamayı önermeleri caiz değildir.

Öte yandan konsey, modernist din söylemi sahiplerini hayal kırıklığına uğratan bir fetvaya da imza attı. Aile içi şiddet meselesi. Kadının, kocasının cinsel talebini reddetme hakkı olduğunu yüksek sesle dile getiren ve eşinin rızası olmaksızın onunla cinsel ilişkiye giren erkeği tecavüzcü olarak niteleyen feminist ve modernist çevrelerin tepkisini çeken bir fetvaydı bu.

Konsey, aile içi şiddet meselesini müzakere etti ve haram olan aile içi şiddeti şöyle tanımladı: “Aile fertlerinin birbirlerine bedenî ve manevî zarara götürecek bir şekilde itidâda bulunmasıdır.” Bununla birlikte konsey, kadın istemese ve arzusu oluşmasa bile kocasının cinsel talebine karşılık vermesi gerektiği, talak, dört evlilik ve erkeğin aile reisliği gibi Şeriatın belirlediği durumların aile içi şiddete girmediğini belirtti.

Domuz Krizi

Domuz gribi de bir çok fıkhî tartışmaya sebep oldu. “Salgının yayılma riski hasebiyle hacc ve umre yasaklanmalı mıdır? Domuz gribi salgını olması hasebiyle camiye ve cumaya gitmemenin hükmü nedir? Salgının olduğu şu dönemde itikafa girmenin hükmü nedir?” vb. sorular havada uçuşurken domuz gribi salgının devam ettiği bir dönemde sinema, tiyatro, kahvehane, maç izleme mekanları vb. yerlere gitmenin hükmünü hiç kimse sormadı.

--------------------------------------------------------------------------------

[1]http://mdarik.islamonline.net/servlet/Satellite?c=ArticleA_C&cid=1236509118827&pagename=Zone-Arabic-MDarik%2FMDALayout
[2] http://www.islamonline.net/servlet/Sate ... 8188098519
[3] http://www.islamonline.net/servlet/Sate ... FNWALayout
[4] http://www.jabhaonline.org/viewpage.php?Id=2666
[5]http://www.dar-alifta.org/Viewstatement.aspx?ID=128&type=0
[6] http://www.mashahd.net/view_video.php?v ... 37a42afe79
[7] http://www.islamonline.net/livefatwa/ar ... tID=645U7u
[8] http://www.islamonline.net/livefatwa/ar ... tID=b60xR8

http://www.darulhikme.org.tr/?sf=haber& ... 488&ktg=20


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye