Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 8 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Kenan Demirtaş: Bediüzzaman ile Kur'an Üzerine Bir Diyalog
MesajGönderilme zamanı: 02.10.09, 10:10 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 239
Bediüzzaman ile Kur'an diyalogu

01 Ekim 2009

Bediüzzaman Said Nursî hayatta olsaydı, bir an bile durmaz, koşarak onu ziyarete giderdim. Hatta...
Kenan Demirtaş'ın yazısı:

Bediüzzaman İle Kur'an Üzerine Bir Diyalog
Kenan Demirtaş

Hayatımı Kur’an hakikatleriyle şekillendirmeyi ve Allah rızasına uygun bir hayat yaşamayı şiddetle arzu ediyorum.
Peki, bunu nasıl yapacağım?
Kur’an’ı nasıl anlamalı ve hayatıma tatbik etmeliyim?
En iyisi bunu bir mürşid-i kâmile sormak?

Risale-i Nur gibi Kur’an’ın imanî bir tefsirini yapan Bediüzzaman Said Nursî’ye sormalıyım sorularımı... Ben de Kur’an hakikatlerini daha iyi anlayabilmek için ilk sorumu sordum Üstad’a…

Bediüzzaman Said Nursî hayatta olsaydı, bir an bile durmaz, koşarak onu ziyarete giderdim. Hatta izin verse yanında kalır, hizmetinde bulunmuş ağabeyler gibi, bütün gücümle hem kendisinin hem davasının hizmetçisi olurdum. Bu arada ahiret, iman ve Kur’an hakkında kendisine öyle sorular sorardım ki, cevaplarından, nasihat ve telkinlerinden istifade de ederdim. Sahibini trene yetiştirmek için doludizgin koşan bir at gibi; onun yanında aklım, kalbim, ruhum daha da coşar; onun mazhar olduğu Kur’anî hakikatleri bütün insanların gönlüne ulaştırmak için çatlatırcasına koşardım.

Bu hayalim gerçekle karşılaşsa ne kadarını başarabilirdim bilemiyorum, ama şuna kesin olarak inanıyorum ki, onun terbiyesi sayesinde bir yandan marifetullah, muhabbetullah ve lezzet-i ruhaniye ufuklarında kanat çırpar; öte yandan huzur ve saadet cennetine bütün insanları sokabilmek için daha fazla gayret ederdim. Yani hayatımı iman ve Kur’an hakikatleriyle daha fazla şekillendirme imkânı bulurdum.

Hiçbir duygu insana boşuna verilmemiş. Belki bu duygu da boşuna değildir. Cenab-ı Hak, “Hannan” isminin tecellisiyle insanı ayrılık acısıyla inletir, hasret ateşiyle pişirir. “Mennan” isminin tecellisine daha latif bir zemin hazırlar. O da zamanı gelip tecelliye başlayınca kavuşma bir bayram olur, olgunluk da geçmişin derelerinden geleceğin yüksek zirvelerine hoş bir seyran... Onun için bütün ruhumla “Ya Mennan! Ya Mennan! Nefsin attığı şu aldatıcı dünya gurbetinden beni kurtar! Kurtar da artık sılaya kavuştur!” diye dua ediyorum.

Uç fikirler ve gerçekler

Ama iradenin de bir hakkı var. Ona hakkını verebilme adına duadan başka ben ne yapabilirdim? Bu sorunun cevabını düşünürken çok çeşitli fikirler geçiyordu aklımdan. Hatta bunların arasında uç fikirler bile var. Bir ara bu duyguyu yoğun bir şekilde taşıyan birisiyle karşılaşmıştım. Bir gün bana şöyle dedi: “Bu derdin devası, bir tasavvuf yoluna girmektir. Bir ayağın Risale-i Nur’da diğer ayağın bir tarikatta olmalı… Tasavvuf ehli bir mürşid-i kâmile intisap etmeli…”
Ama Üstad onun dediği gibi demiyor: “Kur’an’ın yüksek semasına ulaştırdığı için Risale-i Nur size yeter. Tasavvuftan elde edilecek sonuçları onun sayesinde elde edebilirsiniz” diyordu. Demek o zat Risale-i Nur’da bu noktayı atlamış, görememişti…

Yine bir gün Üstad’a saygısı olan âlim bir zat da şöyle demişti: “Üstad’ı örnek alıp onun bunun peşinden gitmek yerine, doğrudan Kur’an’a müracaat etmeli. Üstad gibi çeşitli tefsirleri okumalı, onun kaynaklarına inmeli ve Kur’an’ın semasına yükselmeli. Zaten aynı risaleyi tekrar tekrar okumaya da anlam veremiyorum.” Evet, o zat böyle demişti. Fakat bu Risale-i Nur’u yeniden yazmak gibi bir şey olur. Buna kimin gücü ve nefesi yeter ki? Hem etkili, hem de yetkili Mısırlı bir âlimle tanıştım. “Dünyaca meşhur âlimleri toplayıp Kur’an’ı esas alarak dinî ilimlerle müspet ilimleri birleştirme projemiz vardı. Maalesef başaramadık. Elhamdülillah Risale-i Nur bunu başarmış” demişti. Hangi meseleyi insan Üstad gibi kendi başına çözebilir ki...

Bir başkasını da, “Her şeyden el etek çekerek evrad ü ezkârla meşgul olunmalı...” derken duymuştum. İnsanda sadece kalp olsaydı belki bu söze kulak verilebilirdi. Pozitif ilimleri İslamîleştirme düşünceleri ve İslamî hayatı yaşamak için dünyadan soyutlanmış sit alanları kurma çabaları gibi (Pakistan’da denendi) kimini gördüğüm, kimini de işittiğim çeşitli düşünce ve uygulamalar da var.

Bana göre “uç” olan bu düşünce ve deneyimleri bir kenara bırakıp gelelim sadede... Usulde şöyle bir kaide var: “Usul, esasa takaddüm eder.” Yani, Konya’ya gideceksem, mutlaka Konya’ya giden bir araca binmeliyim. Ve beni selametle ulaştıracak mı, ona dikkat etmeliyim. Eğer aracın konfor ve cazibesine kapılıp nereye ve nasıl gittiğine dikkat etmezsem kim bilir bu yolculuğun sonu nereye varır?

Bu kaideye göre Bediüzzaman Said Nursî’nin Kur’an’dan istifade ettiği Risale-i Nur yolu, yolların içinde “daha kısa, daha selametli, daha umumiyetli”sidir. Maksada en kısa yoldan ulaştırıyor. Hem Üstad “Risale-i Nur'u okumak, on defa benimle görüşmekten daha kârlıdır. Zaten benimle görüşmek ahiret, iman, Kur'an hesabınadır. Dünya ile alakamı kestiğim için, dünya hesabına görüşmek manasızdır. Ahiret, iman, Kur'an için ise, Risale-i Nur daha bana ihtiyaç bırakmamış” (1) diyerek bir mürşid-i kâmil olarak Risale-i Nur’u gösteriyor.

O halde bana düşen de ona daha fazla sarılıp daha fazla hizmetine girmek. Üstad’ım için hayal ettiklerimi o müşfik mürşitte tatbik etmektir. Hem o mürşidime öyle sorular sormalıyım ki, cevaplarından, nasihat ve telkinlerinden istifade etmeliyim ve bu sayede hayatımı Kur’an ve Sünnet’in hakikatleriyle şekillendirmeliyim. İşte ilk sorumla istifade ve istifazaya başlıyorum.

Bediüzzaman’a ilk soru

Soru: Ey mürşidim! Hayatımı Kur’an ve Sünnet’in hakikatleriyle şekillendirmeyi ve Allah rızasına uygun bir hayat yaşamayı şiddetle arzu ediyorum. Bunun için bu kapıdayım. Ancak, elli senelik hayatım boyunca edindiğim tahsil, tecrübe, deney ve gözlemlere dayalı bir bilgi ve birikimim var. Bunları kapının dışında bırakıp da mı içeri gireyim? Yoksa bunlar ileride bir şekilde işe yararlar mı?

Cevap: Arapça Mesnevî-i Nuriye’de, akıl ve birikimini Kur’an gibi bir vahye tercih eden felsefeci bozuntusuna verdiğim cevabı burada sana da tekrar edeyim. Ona şöyle demiştim:
“Sen nakli (yani vahyi) tevil ediyor (ona asıl anlamından başka bir anlam veriyor), belki tahrif ediyorsun (orijinal hâlini bozuyorsun). Zira gururunla bozulmuş ve felsefî konularla meşgul ola ola kokuşmuş olan aklına onları sığdıramıyorsun.

Bir zamanlar ben de senin gibiydim. Sonra damı göğe değen yüksek ve parlak bir saray gördüm. Başladığı ve bittiği yerler birbirinden farklı olan iplerle yüksek pencerelerinden çeşitli zembiller sarkıtılmıştı. (2) Bazıları yere yakındı ve onlardan birine binmeyi başaran insanlar en yüksek yerlere yükseliyordu. Bazıları daha aşağıdan başlayıp daha yüksekte bitiyordu ve hakeza...

Sonra perişan vaziyette bazı mağrur insanlar gördüm. O zembillere ehemmiyet vermiyor ve onlara bedel taş-maş gibi bazı şeyleri toplayıp ayaklarının altına koyarak yükselmeye çalışıyor, fakat biraz yükseldikten sonra her biri yere düşüyordu. Yükselme imkânları yoktu!

Daha sonra kendi nefislerine itimat eden firavunlaşmış insanlar gördüm. Sarayın duvarlarına çiviler çakıyor ve onlara basarak tırmanmaya çalışıyor. Fakat bir müddet sonra onlar da tepetakla düşüyorlardı ve hakeza…

Sonra anladım ki, onlardaki o âlât ve müktesebat (aletler ve edinilen bilgiler, birikimler), sadece zembillere ulaşmak için –istidat ve muvaffakiyet seviyesine göre kullanılsın diye– onlara verilmiş. O yüksek yerlere ulaşmak için değil...

Hülâsa, akıl ukâlindir, nakil de nâkilin. Yani, aklın, dizgine gelir de seni Kur’an burakına bindirmeye muvaffak olabilirse, onunla asıl maksadına kolaylıkla varırsın. مَنْ تَوَكّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُ “Kim Allah’a tevekkül ederse, Allah onun her ihtiyacına kafidir.”

Bu cevapla elhamdülillah ben ders ve feyzimi aldım. Müsaade buyurursanız ikinci sorumu sormadan bu konuyu iyice hazmetmeliyim.

Demek ayetlerin kapılarını açmak için aletler lazım. Onlara ulaşmak için bilgi ve birikime ihtiyaç var. Yalnız aklın dizgine gelmesi, serkeşliği bırakıp belirli bir disiplin ve kural çerçevesinde hareket etmesi gerekiyor. Bakalım bu nasıl olacak? Daha sonraki derslerde bu soruyu mutlaka sormalıyım. Belki her ayrı konu için akıl nasıl disipline edilecek diye, konular işlendikçe sormak gerekecek. Şimdi mürşidimin bana gösterdiği o ene bahsinin sonunu güzelce anlayıp bu dersi tekrar tekrar okumalıyım. Şu anda göremediğim incelikler varsa onları kaçırmayayım. Bu ders gösteriyor ki, bu problem sadece benim değil, galiba bütün insanlığın problemi…

Eğer Bediüzzaman Said Nursî ile görüşme imkânı bulsaydınız ona neyi sorardınız?
Bediüzzaman’a sormak istediğiniz sorunuzu kenandemirtas@gmail.com e-mail adresine gönderebilirsiniz.

Dipnotlar:
1- Emirdağ Lahikası-I, Mektup: 112, s. 573, Söz Basım Yayın.
2- Bu mesele Otuzuncu Söz’de, “Ene” bahsinin sonunda izah edilmiştir. Temsilde geçen zembiller, Kur’an ayetlerine ve hakikatlerine işarettir.

Moral Dünyası


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kenan Demirtaş: Bediüzzaman ile Kur'an Üzerine Bir Diyalog
MesajGönderilme zamanı: 02.10.09, 11:09 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Alıntı:
Ama Üstad onun dediği gibi demiyor: “Kur’an’ın yüksek semasına ulaştırdığı için Risale-i Nur size yeter. Tasavvuftan elde edilecek sonuçları onun sayesinde elde edebilirsiniz” diyordu. Demek o zat Risale-i Nur’da bu noktayı atlamış, görememişti…


Hikmet ehli ve arifler ittifak etmişlerdir ki kitaptan, eserden Mürşid-i Kamil olmaz. Kitaplar bir noktaya kadar kişiye fayda sağlasalar da ordan öteye yol bulmak için başka vasıtalara mesela "aşkullah"a ihtiyaç vardır. Aşkullah ise ancak gönül sahibi, Peygamber varisi bir rasih aliminden alınabilir. Rasih alimi de icazetli, yetkili, silsile sahibi bir mübarek Şeyh Efendi'dir. Başka türlü konuşanların hepsi yanılmışlardır ve malesef yanıltmışlardır.

Kitaptan hakikat elde edilebileceğini, Mürşid-i Kamil'den alınabilecek ne varsa eserden temin edilebileceğini söyleyen de yalnızca merhum Nursi olmuştur. Ondan önce ve sonra hiç bir ilim ehlinden, kamilden bu yönde bir söz işitilmemiştir. Bu konuda yalnız kalmış bir alimdir. Topluluktan ayrılmıştır.

Ve hatta kimileri de ömrünün sonlarında bu fikrinden vazgeçtiğini söylemektedir. Buna ilişkin Risale'den alıntılar yapmaktadırlar (Bknz. Metin Karabaşoğlu)

İsmail Çetin Efendi de aynı yönde bir hatıra anlatmakta, ömrünün sonunda merhum Nursi'yi ziyaret ettiğini ve kendisini Tasavvufa yönlendirdiğini bildirmektedir.

Ayrıntıyı merak edenler için, Metin Karabaşoğlu'ndan bir kısa nakil yapalım:

Alıntı:
“Telvihat-ı Tis’a” dikkate alındığında, ilgili sözü Bediüzzaman’ın tarikat ve tasavvufa iyi gözle bakmadığı şeklinde anlayıp anlatmanın bir ‘yanlış anlama’ ve ‘yanlış anlatma’ olduğu açıkça görülecektir.

Bediüzzaman “Bu zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır” şeklindeki sözünü yumuşatmıştır.

Gelin görün ki, 1950’li yıllarda yazdığı bir mektup bunu açıkça belgelediği halde, Emirdağ Lâhikası’nın ikinci cildinde yer alan bu mektup, her nasılsa gözlerden ve dillerden ırak kalabilmiştir. Bu ıraklığın bedeli ise, “Bu zaman tarikat zamanı değildir” sözü mutlaklaştırılmasıyla, Risale-i Nur ehli mü’minler ile tasavvuf ehli mü’minler arasında bir kalb kırgınlığıdır. Daha da ağır bir bedel ise, bu yüzden, nice ehl-i tarik mü’minin Risale-i Nur’a da soğuk durması, hatta içlerinden hasmâne bir tavır alanların da çıkmasıdır.


İsmail Çetin Hazretlerinden nakledilen hatıra da şu şekildedir:

Alıntı:
1959-1960 yılları Üstad Bediuzzaman hz.leri hastadır. Vefat etmek üzeredir.

Zamanımızın Nakşibendi Şeyhlerinden şuan Antalya’da irşat yapan İsmail ÇETİN k.s. hazretleri 19 yaşındadır ve Bediuzzaman’ın huzuruna çıkıyor. İsmail ÇETİN hz.leri molladır, medrese ilmini tamamlamıştır ancak manevi sıkıntıları, soruları, arayışları vardır...

Bediuzzaman hz.leri al bu risaleleri senin derdine dermandır demiyor...

"Ne fayda ki ömrümün sonunda geldin. Bu sordukların nazari (teorik) değil ameli (pratiktir) dir. Doğru isen doğruları bulursun. Git ara bul erbabanı!"

Diyor ve mürşid bulmasını salık veriyor. Yani Üstad Bediuzzaman hz.leri al bu risaleleri her derdine devadır demiyor. Biliyor bakıyor görüyor İsmail Çetin hz.lerinde evliyalık kabiliyeti var. Onu yönlendiriyor. Nitekim İsmail ÇETİN hz.leri Adıyaman Menzil ilk şeyhi Gavs Abdulhakim Hüseyni El Bilvanisi ‘ye intisap ediyor...


Yine, Kadiri Tarikatından Abdullah Gürbüz Hz.leri de benzer bir hatıra nakletmektedir. Hatırasında, gece gündüz Risale okumalarından sonra 1950'li yılların sonunda , Said Nursi merhumun rüyasına girdiğini ve kendisine Kadiri Tarikatına bağlanmasını telkin ettiğini söylemiştir:

"Abdullah, senin Risalen tamam. Kadiri Tarikatına bağlanarak, Kadiri evradı çekmelisin" demiştir, merhum Nursi...

Bu rüyanın ertesi günü kapısının çalındığını ve gelen Zatın, önce geceki rüyayı söylediğini, sonra kendisine bir kağıt uzatarak "işte bunu çek" diyerek Kadiri Evradı verdiğini de eklemektedir. Sonrasında bir kaç Mürşid-i Kamil'e bağlanarak, sonuncusunun Halifesi olmuştur. Ayrıntıyı merak edenler netten "Abdullah Gürbüz" ya da "Abdullah Baba" diye aratma yapabilir.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kenan Demirtaş: Bediüzzaman ile Kur'an Üzerine Bir Diyalog
MesajGönderilme zamanı: 02.10.09, 14:17 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 24.12.08, 14:54
Mesajlar: 417
Saidi Nursi hz.lerinin Sami Sultan'a göndermiş olduğu ağabeyler halen hayattadırlar. Ve aralarında bilinen, tanınan hocaefendiler de vardır.

Kim nerede bulduğuna itikad ediyor ise orada devam etsin. Fakat şu var ki, bazı risaleciler tasavvufa sataşmakta ve siz risalelere soğuk davranıyor ve ihtilaf çıkarıyorsunuz diyorlar. Kıyas etme işini kendilerinin çıkardıklarını unutup, ehli tasavvufun cevap verebilme hakkını da ellerinden almak istiyorlar. Meydan boş mu? Evet, boş. Mürşidi kamillerden ve ehli tasavvuftan bunlara cevap veren pek yoktur. Ben pek göremedim, hele ki mürşid konumundakilerden. Cevap vermiyorlar. Belki oradan da istifade ile bulanlar olacaktır diye düşünenleri de vardır. Belki de ahir zaman orada kalmaları da büyük bir kardır diyorlardır. Şeyh Nazım Efendi bir şeyler söyledi o kadar. Ondan sonrası da zaten bir sessizlik oldu orada da. Daha çok risaleciler konuştular. Malum orada herşey göz önünde ve çok sesli. Televizyonlar, radyolar, dergiler, kitaplar vs. Kimi şeyhin aleyhinde konuştu kimisi de sen şeyhsin şeyhliğini bil, risalelere senin aklın ermez tarzında şeyler söylediler.

Eskiler şöyle dedi, böyle dedi demek yeterli cevap olmuyor. Çünkü onlar da diyorlar ki tarikatlar bir dönem işe yaradılar, vazifelerini yaptılar. Artık en büyük bir müceddid, bin yılın alimi, müjdelenen zat, Kur'an'da işaret edilen risaleler vazife yapıyor. Ortalık sessiz. Bu sessizlikte avamı avlayacak olan konuşanlar olacaktır.

Kenan Demirtaş kimdir bilmiyorum ama yeni bir kitabın ayak seslerini duyar gibiyim. "Risalelerden Cevaplar", "Çağın eşsiz dahisi/Bediüzzaman cevap veriyor" gibi isimler altında bir kitap yayınlanacaktır, bu röportaj da işin reklamı olsun istenmiş olabilir. Zira tasavvuf denmiş, risale denmiş. Kimisi ne diyor bu zat diyecektir bakmak isteyecektir, kimisi de Kenan abisinden feyz almak için okuyacaktır.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kenan Demirtaş: Bediüzzaman ile Kur'an Üzerine Bir Diyalog
MesajGönderilme zamanı: 02.10.09, 16:40 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Bahsettiğiniz mübareğin sözleri de tek başına noktayı koymuştur. Daha ne kadar söylenebilirdi ki... Bizim ihlasımız; Evliyaullah birbiriyle hep irtibatlıdır. Birinin sözü hepsinindir. Hepsinin sözü birinin. Şart ki hakiki bir Allah dostu olsun.

Hatırlayalım:

Şeyh Efendi Hz., geçen seneki sohbetinde, farz olan ilimin Tarikat-ı Muhammediyye olduğunu, insanın kurtuluşu ve saadetini kefalet altına alan, kurtuluşuna ve istikbaline dair yol gösteren ilimin “Kalb İlimleri” olduğunu vurgulamıştı.

Hatta aynı sohbetinde, insan yazıları kolay okuyabilse dahi okumakla alim, okumakla kamil olunamayacağını ilan etmişti.

Konumuzla ilgisi de bu bakımdandır.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kenan Demirtaş: Bediüzzaman ile Kur'an Üzerine Bir Diyalog
MesajGönderilme zamanı: 02.10.09, 19:49 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.08.09, 12:40
Mesajlar: 164
Konum: istanbul
Abdurrahim efendim'in 15(tam hatırlamıyorum aşağı yukarı) sene evvelki bir sohbetinde(gülden bülbüllere'de mevcut) şunları buyurdu. nurcular süleymancılar ışıkcılar ihlascılar.... ümmeti böldüler de böldüler. tefrika yasaktır ümmet'de buyurmuştur.

sonrasını tam hatırlayamıyorum. ama uzun değildi. kitap insanı irşad etmez buyurmuştur. bunlar zaten bilinen şeyler ama asıl olan bunların hep den bir imtihan olmasıdır. artık mehdi den hemen önceki an dayız. herşeyi o açıklayacaktır yada evliyaullah selahiyet lerini tekrar dan alıp onlarda açıklayacaklardır amakesinlikle açıklanacaktır. o zaman sen şeyh isen şeyh liğini bil gibi ağır bir sözü edenler o zaman utancından yerlere mi girerler artık orasını bilmem.

_________________
Bu halkın çoğu kal ehli
Kimi olmuş vebal ehli
Gayet azdır kemal ehli
Cinnü bırak can ara bul
Bir Kâmil İnsan ara bul


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kenan Demirtaş: Bediüzzaman ile Kur'an Üzerine Bir Diyalog
MesajGönderilme zamanı: 02.10.09, 21:07 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 24.12.08, 14:54
Mesajlar: 417
Bir sitesinde buldum denilenleri. Şu şekildeler:

-Şimdiki âlim geçinenler ne yapıyor?

-Halkı bölüyorlar. Süleymancı, Nurcu, Işıkçı, sucu, bucu diyerek. Çok sapık düşüncede olanlar var. Meselâ Cuma namazı kılmayanlar var. Kılmayın diyenler var. "Bu hocaların peşinde namaz kılınmaz" diyenler var. Bunların islâm'a zarardan, bölücülük ve tahribattan başka bir şeyleri yoktur.

http://www.gonullersultani.net/modules.php?name=GuldenBulbullere1&s=16

---

Bugün ayırımlar var. Müslümanlar ayrılmışlar. Süleymancı, nurcu, ışıkçı v.s. var, var, var ..... çok var. Bunlar sözlerini kasıtlı konuşuyorlar. Diyeim Süleymancılar! Kendilerini methediyorlar. Kendilerinden olmayanları zem ediyorlar. Bu garazi değil mi? Maksatlı değl mi, bu konuşmak? Nurcular da böyle. Biziz diyorlar. Kitap, sünnet, tefrikayı yasaklamıştır. Kim ki tefrika yapıyorsa, vebali yükleniyor. Benim inancım kanaatim bu. Sizde ister inanın. İster inanmayın.

http://www.gonullersultani.net/modules.php?name=GuldenBulbullere3&s=20


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kenan Demirtaş: Bediüzzaman ile Kur'an Üzerine Bir Diyalog
MesajGönderilme zamanı: 02.10.09, 21:16 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.08.09, 12:40
Mesajlar: 164
Konum: istanbul
talib abi ALlah razı olsun. araştırıp bulmuşsunuz.

_________________
Bu halkın çoğu kal ehli
Kimi olmuş vebal ehli
Gayet azdır kemal ehli
Cinnü bırak can ara bul
Bir Kâmil İnsan ara bul


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kenan Demirtaş: Bediüzzaman ile Kur'an Üzerine Bir Diyalog
MesajGönderilme zamanı: 02.10.09, 21:38 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
talib yazdı:
Bir sitesinde buldum denilenleri. Şu şekildeler:

-Şimdiki âlim geçinenler ne yapıyor?

-Halkı bölüyorlar. Süleymancı, Nurcu, Işıkçı, sucu, bucu diyerek. Çok sapık düşüncede olanlar var. Meselâ Cuma namazı kılmayanlar var. Kılmayın diyenler var. "Bu hocaların peşinde namaz kılınmaz" diyenler var. Bunların islâm'a zarardan, bölücülük ve tahribattan başka bir şeyleri yoktur.

http://www.gonullersultani.net/modules.php?name=GuldenBulbullere1&s=16

---

Bugün ayırımlar var. Müslümanlar ayrılmışlar. Süleymancı, nurcu, ışıkçı v.s. var, var, var ..... çok var. Bunlar sözlerini kasıtlı konuşuyorlar. Diyeim Süleymancılar! Kendilerini methediyorlar. Kendilerinden olmayanları zem ediyorlar. Bu garazi değil mi? Maksatlı değl mi, bu konuşmak? Nurcular da böyle. Biziz diyorlar. Kitap, sünnet, tefrikayı yasaklamıştır. Kim ki tefrika yapıyorsa, vebali yükleniyor. Benim inancım kanaatim bu. Sizde ister inanın. İster inanmayın.

http://www.gonullersultani.net/modules.php?name=GuldenBulbullere3&s=20


Efendim, bahsi geçen minvalde bir sohbet-i şeriflerini bizzat, kirli kulaklarımla işitmiştim. Haşa, övünmek gibi nefsani bir amaçla değil, yazılanlarda bir nakil hatası olmadığını belirtmek için, sizlere bildirmek istiyorum.

Aynen nakilde söylendiği gibi buyrulmuştur.

Fazlalık olarak da, "Neden böyle oluyor? Menfaat beyim. Menfaatten dolayı..." diye ifade etmişlerdir.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 8 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye