Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Cifr ve ebced hesabı ile Kur'an yorumu
MesajGönderilme zamanı: 03.08.09, 08:45 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 239
Alıntı:
nurculara göre mehdi deccal ve cennetle müjdelenen risalei nur okuyucuları

Said Nursi (kısaca) kimdir?

Said Nursi, 1876 yılında Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı İsparit nahiyesinin Nurs köyünde (bugünkü Kepirli) doğdu. Babasının adı Mirza, annesinin adı Nuriye'dir. Nursi, hayatının Eski Said, Yeni Said ve Üçüncü Said olmak üzere üç dönemden oluştuğunu ifade eder. Eserlerinde, 45 yaşına kadar olan hayatını Eski Said dönemi olarak ifade etmiştir.

''Eski Said, daha ziyade akli gidiyordu, Yeni Said ise ilhama da mazhardır, akıl-kalp ittifakıyla hareket eder." demiştir.

Afyon hapsinden sonraki hayatını ise "Üçüncü Said" dönemi olarak ifade etmiştir. Bu dönemde, yazımı tamamlanmış olan Risale-i Nur eserlerinin farklı kesimden insanlara ulaştırılmasıyla ilgilenmiştir. Bu amaçla birçok şehirde ve köylerde el ile yazılan risalelerin okunması, okutulması, bazı merkezlerde risalelerin daktilo ile çoğaltılması; Ankara, İstanbul ve doğu illerini de kapsayacak şekilde risalelerin bütün toplumsal tabakalara ulaştırılması işleri ile ilgilenmiştir. Yine bu dönemde mahkemelerden iade edilen Nur Risaleleri ve bazı illerde bir kısım Nur Talebelerine dava açılması sebepleriyle resmi makamlarla görüşmeleri olmuştur. 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti hükümetinin Risale-i Nur hareketine olumlu bakması ve yayımlanmasına engel olmaması sebebiyle, risaleler bu dönemde matbaalarda basılmış ve gerek Anadoluya gerek Mısır, Pakistan, Amerika, Roma gibi çeşitli ülkelere gönderilmiştir 1

Risalei nur nedir; nasıl yazılmıştır?

Said Nursî'nin Kur’an'ın kelam ayetlerini farklı bir bakış açısıyla yorumladığı eserlerdir. Risale-i Nur, Kuran'ın baştan sona tüm ayetlerini değil, özellikle imanî hakikatler (İslam terminolojisindeki karşılığı ile kelam) ile ilgili 1000 civarında ayetini açıklamaktadır. Yazar ayetlere getirilen bu açıklamaların, diğer ayetleri de yorumlayabilecek bir altyapı kazandırmasını hedeflemiştir. Risalelerde amellerin nasıl işleneceğinden ziyade amellerin niçin yapıldığına dair sorular cevaplanmaya çalışılır. Amellerin nasıl yapılacağına dair bilgi veren ayrıntılı çok az yazı bulunmaktadır. “Namaz niçin kılınır?”, “Niçin belli vakitlerde eda edilir?”, “Ahirete imanın delilleri nedir?”, “Allah'ın varlığının delilleri nedir?” türünden soruların cevabı verilmeye çalışılır. Teknik açıdan sınıflandırıldığında, Risale-i Nur'un bir fıkıh kitabı değil, bir kelam kitabı olduğu söylenebilir.

Said Nursi'ye göre devir, islamın temel esaslarının ihmale uğradığı, iman hakikatlarına etraflıca hücum edilen bir devir olduğundan, bu devirde imanı kurtarmak diğer iman hizmetlerinden daha önemlidir. Tarikatların vazifesini geçmiş devirlerde güzel bir şekilde ifa ettiklerini, fakat bu devirde tarikattan ziyade hakikatın önemli olduğunu belirtmiştir. Geçmiş asırlarda tasavvuf yoluyla islama hizmet eden Abdulkadir Geylani, Şah-ı Nakşibendi ve İmam Rabbani gibi alimlerin bu zamanda bulunmuş olmaları durumunda bütün çabalarını iman esaslarının ve islam akidelerinin kuvvetlendirilmesine sarfedeceklerini ifade etmiştir. "İmansız Cennete gidemez; fakat tasavvufsuz Cennete giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-i İslâmiye gıdadır."[Mektubat, Said Nursi , Envar Neşriyat s.27]
sözleriyle iman hakikatlarına verdiği önemi dile getirmiştir.

"Mevlana benim zamanımda gelseydi, Risale-i Nur'u yazardı. Ben de Hz. Mevlana zamanında gelseydim Mesnevi'yi yazardım, O zaman hizmet Mesnevi tarzındaydı, şimdi Risale-i Nur tarzındadır" [Necmettin Şahiner, Son Şahitler, C.1, s.318]
sözüyle Risale-i Nur'un bu zamandaki insanların ihtiyaçlarına cevap verdiğini ifade etmiştir.

Cifr ve ebced hesabı ile Kur'an yorumu ve gaybden haber

Risalelerinde ebced ve Cifr hesabıyla Kur'an ayetlerini hesap ettiğini bunun sonucunda kendi hayatıyla ilgili gizli mesajlar tespit ettiğini bildirmiştir. Kuran'daki ayetlerde bulduğu gizli anlamlar arasında risalelerin yazıma başlandığı yılın, kendi doğum tarihinin, şakirtleri ile birlikte hapse atıldığı tarihin, Birinci Cihan Harbinin başladığı senenin vb. bulunduğunu yazar.

Kendi kitabından : Kur'an beni işaret ediyor ben Mehdi'yim!

Siracü’n-Nûr, 250-251:
Madem ki Kur'an sana Said (sîn ile) demiş... Elbette sen saidsin hem ismin ve hem resmin Said'dir. Madem ki, Kur'an sana Said (sâd ile) demiş... Elbette hem için temiz ve tahir, hem de dışın.

Kastamonu Lâhikası, 29, Yirmiyedinci Mektubdan:

Birden bir ihtar-ı gaybî ile kat'î kanaat verecek bir surette kalbime geldi. Denildi ki: "Ciddî bir alâka ile senin eskidenberi tekrar ettiğin "Bir ışık var, bir nur göreceğiz" diye müjdelerin te'vili ve tefsiri ve tâbiri; sizin hakkınızda belki îman cihetiyle, Âlem-i İslâm hakkında dahi en ehemmiyetlisi Risale-i Nur’dur.

Sikke-i Tasdik-i Gaybî - s.2074:

Hesab-ı ebced ve cifr ile bin üç yüz elli dört (1354) eder ki, bu Arabî tarihte Risale-i Nur'un kırktan fazla şakirtlerini ve müellifini imha etmek olanı ile hapishaneye attıkları zamandır ve tevkif ettikleri tarihtir.

Yirmisekizinci lem'anın birinci meselesi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi:

(Ayette) "dehşetli bir harb i ahir zamandan korkma” demekle beraber cifir ve ebced hesabıyla bin üç yüz otuz bir (1331) veyahut bin üç yüz otuz üç (1333) ettiğinden ve umumi hitaptan hususi bize baktığı sair emarelerle göründüğü gibi o tarihte harb-i umumide en müthiş bir vaziyete giriftar olmuştum. ... Öyleyse, o umum içinde hususî bize işaret ediyor denilebilir.

Said Nursi'nin kitabından: Risalei nur bana vahyolundu!

Şuâlar, 534-535, Birinci Şua:

...benim gibi yarım ümmi ve kimsesiz bir adam, Risale-i Nur’a sahip değildir; ve o eser, onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez. Belki doğrudan doğruya Kur'an-ı Hakîmin bu zamanda bir nevi mu’cize-i mâneviyyesi olarak, rahmet-i İlâhiyye tarafından ihsan edilmiştir. O adam, binler arkadaşiyle beraber, o hediye-i Kur'aniyeye el atmışlar. Her nasılsa birinci tercümanlık vazifesi, ona düşmüş. Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil, Risale-i Nur’da öyle parçalar var ki; bazısı altı saatte, bazı iki saatte, bazı on dakikada yazılan risaleler var. Ben yemin ile te'min ediyorum ki: Eski Said’in (R.A.) kuvve-i hâfızası da beraber olmak şartıyle, o on dakika işi, on saatte fikrim ile yapamıyorum; o bir saatlik risaleyi, iki gün istidadımla, zihnimle yapamıyorum, ve o bir günde altı saatlik risale olan "Otuzuncu Söz"ü ne ben ve ne de en müdakkik, dindar feylesoflar, altı günde o tahkikatı yapamazlar ve hâkezâ...

Kastamonu Lâhikası - Mektup No: 120 - s.1642:

Birincisi: Birinci Şua olan İşârât-ı Kur'âniye risalesinde, Risale-i Nur'a ve tercümanına da işaret eden beşinci âyet olan (En'am suresi ayet: 122) gayet kuvvetli karinelerle nur kelime-i kudsiyesi cifir ve ebced hesabıyla ve üç cihet mânâsıyla Said Nursî'ye tevafuk etmesidir.

Kendi kitabından; Risale-i Nur okuyan cennete girecektir!

Tarihçe-i Hayat, 277, Kastamonu Hayatı:

İşaret ve beşaret-i Kur'aniyede ifade eder ki: "Risale-i Nur dâiresi içine girenler, tehlikede olan îmanlarını kurtarıyorlar ve îmanla kabre giriyorlar ve Cennete gidecekler." diye müjde verirler.

Deccal hakkında Risale-i Nur'da geçenler:

5. şua

Dördüncü cihet ve sebep: Büyük Deccalın, ispritizma nevinden teshir edici hassaları bulunur. İslâm Deccalının dahi, bir gözünde teshir edici manyetizma bulunur. Hattâ, rivayetlerde "Deccalın bir gözü kördür"<hadis-işerif> diye nazar-ı dikkati gözüne çevirerek Büyük Deccalın bir gözü kör ve ötekinin bir gözü, öteki göze nisbeten kör hükmünde olduğunu hadiste kaydetmekle, onlar kâfir-i mutlak bulunduğundan, yalnız münhasıran bu dünyayı görecek bir tek gözü var ve âkıbeti ve âhireti görebilecek gözleri olmamasına işaret eder.

Ben bir mânevî âlemde İslâm Deccalını gördüm. Yalnız birtek gözünde teshirci bir manyetizma gözümle müşahede ettim ve onu bütün bütün münkir bildim. İşte bu inkâr-ı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder. Avâm-ı nâs hakikat-ı hali bilmediklerinden, harikulâde iktidar ve cesaret zannederler.

Hem şanlı ve kahraman bir millet, mağlûbiyeti hengâmında, böyle istidraçlı ve şanlı ve talihli ve muvaffakiyetli ve kurnaz bir kumandanı bulunduğundan, gizli ve dehşetli olan mâhiyetine bakmayarak, kahramanlık damarıyla onu alkışlar, başına kor, seyyielerini örtmek ister. Fakat kahraman ve mücahid ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur-u iman ve Kur'ân ışığıyla hakikat-ı hali göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılır.

Emirdağ Lahikası I/278, Yirmiyedinci mektuptan Sabık Reis - i Cumhur'a ve üç makama gönderilen istida

Ölmüş gitmiş dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir Hadis-i Şerif'in ihbariyle Kur'an'a zararlı bir adam çıkacak demiştim. Sonra . . o adam olduğunu zaman gösterdi.

Haşiyeler s. 2304-2306

Şöyle ki: Hadiste "O süfyan bir su içecek, eli delinecek" denilmiş. Yani bir çeşit su olan rakıyı su gibi çok içecek ve o sebepten batnı su tulumbası gibi olacak ve o su hastalığı yüzünden zulüm ve hile ile topladığı milyonlar mal su gibi elinden akacak, ecnebi doktorların boğazına girecek.

Risale-i Nur da Hz. İsa ve müslüman İseviler !

Yirmi Dokuzuncu Mektup - s.558

Hazret-i Mehdînin cemiyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid'akârânesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihyâ edecek, yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (a.s.m.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdî cemiyetinin mucizekâr mânevî kılıcıyla öldürülecek ve dağıtılacak.

Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı ulûhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesât-ı beşeriyeyi zîrüzeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatiyle birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaati namı altında ve "Müslüman İsevîleri" ünvanına lâyık bir cemiyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak, beşeri inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracak.

Şu mühim sır pek uzundur. Başka yerlerde bir nebze bahsettiğimizden, burada bu kısa işaretle iktifâ ediyoruz.

Son olarak Mehdi Deccal ve Hz. İsa ile ilgili bir kaç sahih hadis:

Hz. İsa nın nın ümmetin muzaffer bir zamanında ineceği ve Mehdi'nin arkasında namaz kılacağı

"Ümmetimden bir grup, hak için muzaffer şekilde mücadeleye Kıyamet gününe kadar devam edecektir. O zaman İsa İbnu Meryem de iner. Bu müslümanların reisi: "Gel bize namaz kıldır!" der. Fakat Hz. İsa aleyhisselam: "Hayır! der, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olarak siz birbirinize emirsiniz!"

Müslim, İman 247.

Mehdi'nin yeryüzünü adaletle doldurması

İbnu Mes'ûd: "Resûlullah yahut da şöyle buyurmuştu der: "...Ehl-i beytimden birini, ki bu zatın ismi benim ismime uyar, babasının ismi de babamın ismine uyar. Bu zat, yeryüzünü, -eskiden cevr ve zulümle dolu olmasının aksine- adalet ve hakkâniyetle doldurur."

Ebu Davud, Mehdi 1, (4282); Tirmizi, Fiten 52, (2231, 2232).

Mehdi'nin zürriyeti;

4971 - Ümmü Seleme radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Mehdi benim zürriyetimden, kızım Fâtıma'nın evladlarındandır."

Ebu Davud, Mehdi 1, (4284).

Deccal'in adam öldürüp diriltmesi Medine'ye girmemesi

4974 - Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize Deccal üzerine uzun bir hadis rivayet etti. Bize anlattıkları meyanında şöyle de demişti:

"Deccal, Medine geçitlerine girmesi kendisine haram kılınmış olarak çıkacak. Derken (Medine civarındaki) bazı ekimsiz yerlere kadar gelir. O gün insanların en hayırlısı olan -veya en hayırlılarından- bir kimse onun karşısına çıkar ve:

"Sen Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bize haber verdiği Deccâl'sin!" der. Deccâl de (kendi adamlarına):

"Ben şunu öldürüp sonra da diriltsem ne dersiniz? Bu işte bir şüpheye düşer misiniz?" der. Oradakiler:

"Hayır!" derler. Deccal onu öldürür ve sonra diriltir. Diriltildiği zaman adam:

"Allah'a yemin olsun. Senin hakkında hiçbir vakit bugünkünden daha basiretli olmamıştım!" der. Deccal onu tekrar öldüreyim mi di(yerek öldürmek isteye)cek, fakat musallat edilmeyecek."
Buhari, Fiten 27, Fedailu'l-Medine9; Müslim, Fiten 112, (2938).

Deccalın bir gözünün körlüğü ve üzüm salkımı gibi dışarı çıkmış olması tüm müslümanların onu tanıması

"Allah'ın gönderdiği her peygamber, ümmetini onunla inzar etti. Nuh aleyhisselam ümmetini onunla inzar etti, ondan sonra gelen peygamberler de. O, sizin aranızda çıkacak. Onun hali sizden gizli kalmayacak. Rabbinizin tek gözlü olmadığı size kapalı değildir. O ise sağ gözü kör birisidir. Onun gözü, sanki (salkımdan) dışa fırlamış bir üzüm dânesi gibidir. (İki gözünün arasında ke-fe-re yani kâfir yazılmış olacaktır. Bunu her müslüman okuyacaktır)."

Buhari, Fiten 27; Müslim, Fiten 100-103, (169)-(2933).

KAYNAKLAR:
Said Nursi hakkında tartışmalar wikipedia
Said Nursi wikipedia
Risalei nur wikipedia
Kütübü sitte kıyamet ve kıyametle ilgili meseleler/enfal.de


Yorumsuz


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Cifr ve ebced hesabı ile Kur'an yorumu
MesajGönderilme zamanı: 07.08.09, 14:48 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.12.08, 03:44
Mesajlar: 190
özetle said nursi kendisini mehdi gibi görmekle beraber aslında deccal midir?


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Cifr ve ebced hesabı ile Kur'an yorumu
MesajGönderilme zamanı: 22.08.09, 10:13 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
Nurs ve Nursî gerçeği

M. Latif SALİHOĞLU


Eski orijinal ismine yeniden kavuşan Nurşin örneğinden hareketle Said Nursî'ye sataşanlar gibi, hayalinde Nursî ile Nurşin bağlantısı kurmaya çalışanlar da fena halde yanıldılar. Üstelik, gerçeği bilenlerin ve bilhassa bölge halkının nazarında cahil–cühelâ durumuna düştüler.

Sebebine gelince...

Bir: Said Nursî, "Nursî" tâbirini (soyadını) doğduğu Nurs köyünün ismine izafeten alıp kullanmış.

İki: Nurs köyü ile Nurşin ilçesi arasında fizikî/coğrafî yönden uzun bir mesafe vardır. Nurs, Hizan ilçesine bağlı olup Bitlis–Van karayolunun 60–70 km kadar doğusunda, Nurşin (Güroymak) ilçesi ise aynı karayolunun neredeyse bir o kadar batısında (Muş yolu üzerinde) yer almaktadır.

Üç: Nurşin, bölgede önemli bir tarikat–tasavvuf merkezidir; Nurs ise, hakikat–marifet mesleğini takip eden Bediüzzaman Said Nursî'nin doğum yeri ve bu sebeple talebelerinin de ziyaret/uğrak merkezlerinden biridir.

Dört: Nurs ve Nurşin ismi, Said Nursî'den sonra olmuş veya oluşturulmuş isimler değildir. Said Nursî daha dünyaya gelmeden evvel de bu yerler aynı isimlerle yâd ediliyorlardı.

Beş: Hükümetin yer isimlerini iade, yani orijinaline tebdil etme "açılımı"nın ve bu açılıma Norşin/Güroymak'tan başlanılmasının Said Nursî ile uzaktan yakından bir alâkası yoktur. Şayet, bazılarının kast ettiği gibi bir alâka olsaydı, "açılım"a Nurs köyünden başlanırdı.

Zira, Nurs köyünün ismi de vaktiyle değiştirilmiş olup resmiyette başkadır.

Evet, Nurslu hiçbir vatandaşın izni, rızası olmadan ve hatta fikri dahi sorulmadan, tamamen keyfî bir surette Nurs'un ismini Kepirli olarak değiştirmişlerdir.

Birkaç kez Nurs'a gittik, Nurslularla muhtelif yerlerde defalarca görüştük; onlar, yapılan keyfî tasarruftan hiç, ama hiç memnun değiller.

Üstelik, köyün adı resmî olarak da "Nurs" olsun diye, onlar ta yıllar öncesinden başlamak üzere, resmî mercilere başvurmuşlar ve dilekçe üzerine dilekçe vermişlerdir.

Ne var ki, dilekçelerine bugüne kadar hiç müsbet cevap verilmemiş. Bakalım, bundan sonra nasıl bir gelişme olacak. Cidden merak ediyoruz.

Yani dememiz o ki, söz konusu "açılım"a Nurs'tan başlanılmadığına göre, "Norşin açılımının" da Bediüzzaman ile herhangi bir alâkası, münasebeti yoktur.

Açıkça görünüyor ki, hemen her vesileyle Said Nursî ismi bir şekilde gündeme geliyor. Bu sayede fikirleri de görüşülüyor, konuşuluyor, tartışılıyor. Hem öyle ki, devlet ve hükümet birimlerinin bütün gizleme, saklama ve yok sayma yönündeki niyet ve gayretlerine rağmen... Tarihin yorumu 22 Ağustos 1986 "Dördüncü halka" Celal BayarDemokrat Partinin kurucularından, eski başbakan ve cumhurbaşkanlarından Celal Bayar, 22 Ağustos 1986'da İstanbul'da öldü. 103 yaşında vefat eden Bayar, doğum yeri olan Bursa–Umurbey'de toprağa verildi. Siyasetin inişli–çıkışlı yollarında yaklaşık yüz yıllık bir hayat süren Bayar, aynı zamanda çok renkli, çok yönlü, çok kimlikli, hatta çok kişilikli bir şöhrettir. Meselâ: Bayar, bankacıdır, iktisatçıdır, İttihatçıdır, komitacıdır, Millî Mücadelenin Galip Hocasıdır, Atatürkçüdür, liberaldir, Demokrattır, Demokratları "bir bölen"dir, vesaire... Kısacası, onun için "Kemalistlerin içindeki en demokrat ve demokratların içindeki en Kemalist şahsiyet" denilebilir. Bu zaviyeden bakınca, Bayar, Kemalist zincirin 4. halkası şeklinde görünüyor. Zincirin 1. halkası Mustafa Kemal, 2. halkası Mustafa İsmet, 3. halkası Mustafa Fevzi (dikkat "Feyzi" değil) ve 4. halkası da Mahmut Celal. Kemalizm, siyaset sahasını bütünüyle kuşattığı için, rejimini yıkarak, yahut hariçten mukabele ederek herhangi bir icraatte bulunmak imkânsız görünüyordu. Kaldı ki, zaten o rejim yıkılmayacak, belki tamir edilecekti. Evet, doğru olan, cumhuriyet rejimini tamir ve ıslah etmeye çalışmaktı. Nitekim, öyle yapıldı ve mutlak istibdat şeklinde tatbik edilen cumhuriyet, 1946'dan itibaren demokratikleştirilmeye çalışıldı. Sırtını Kemalizme dayamış bir rejimi tamir edebilmek için de, hiç şüphesiz, o çetin zincirin "en zayıf halkası"ndan başlamak gerekiyordu. Dördüncü halka, en zayıf olanıydı. İşte, tam da oradan girildi ve Bayar, Halkçılardan kopartılarak Demokratların safına çekildi. (Said Nursî'nin onu tebrik etmesini, bu nokta–i nazardan bakarak değerlendirmek gerekir.) Demokratlık ise, yapısı ve tabiatı itibariyle Kemalist Halkçılığa olduğu kadar, Kemalist Türkçülüğe de zıttır, muhaliftir. Buna rağmen, Demokrat kadrolar, en büyük sıkıntıyı kendi içlerinde bulunan en azılı Kemalist Bayar'dan çekti. 1951'de "Koruma Kànunu"nun çıkartılmasında, 1971'de boy veren Demokratik Parti (F. Bozbeyli) marifetiyle DP'nin devamı olan AP'nin yıpratılmasında perde gerisindeki en tesirli faaliyetlerin sahibi, hiç şüphesiz yine Celal Bayar'dır. Ölümüne çok yakın günlerde (1986) çıkartıldığı TRT ekranlarından adeta haykırarak söylediği "Atatürk! Seni sevmek, millî ibadettir" sözünü bugün gibi hatırlıyorum.

Yeni Asya


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 3 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye