Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Yabancı dil öğrenirken 'yabancılaşılıyor' mu?
MesajGönderilme zamanı: 18.06.09, 14:17 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Yabancı dil öğrenirken 'yabancılaşılıyor' mu?

Dr. Hayati Bice


http://www.haber10.com/makale/15924

Yabancı Dil, ülkemizde -resmi ve özel birkaç kuruluş dışında- müfredat programının bir parçası olarak ortaöğretim süresince okutulmaktadır. Bazı resmi ve özel okullarda tüm programın yabancı dilde -daha doğrusu İngilizce- sürdürülmesi uygulamasına da birkaç yıldır geçilmiş bulunulmaktadır. İstisna teşkil eden okullar haricinde altı yıllık bir öğretim sonunda varılan yabancı dil bilgisi, genelde bir iki soru ve klişe bir-iki cevabın dışına çıkmamakta; o birkaç dil kırıntısı da zaman içinde ufalanıp gitmektedir. Bu durum -ülke orta öğretiminin hemen hemen en başarılı öğrencilerinin alındığı- yabancı dille öğretim yapılan yüksek öğretim kurumlarının dil barajı sınavında ayan-beyan ortaya serilmektedir.

Bu sınavlarda -dil konusunda ayrıcalıklı okullardan gelmeyen ve ülke düzeyinde sınavın en azından % 5'ine girmeyi başaran- öğrencilerden çoğu muafiyet hakkını alamayarak bir yıllarını hazırlık sınıfında harcamak durumunda kalmaktadır. Bu başarılı öğrencilerin durumu böyleyken genelin durumu üzerinde konuşmamız gereksiz­dir.

Yabancı dil eğitiminin gerekliliği mecraına sapabilecek bu girişten sonra asıl konumuz olan yabancı dil öğretiminin kişilerin zihni yapısında yol açtığı değişikliklere ve bunun pratikteki karşılıklarına geçmek istiyorum. Bugün ülkemizdeki dil öğretiminin dayandığı kitapların hemen hepsi dilin ana ülkesinin eğitim hedeflerine uygun olarak hazırlanmıştır. İşlenen konulardaki şahıs ve olayların da, dilin ana ülkesinin standart şahıs ve olayları etrafında şekillenmesi normal bir olgudur.

Bu standart şahıslar genellikle sabah 7.30'da kalkmakta, erkekse traş olup, kadınsa makyajını yaparak kahvaltı yapmaktadırlar. Daha sonra bir tren istasyonuna veya otobüs durağına koşarak işe koyulmakta, patronlarını çekiştirip karşı cinsten arkadaşıyla öğle arasında nerede buluşacağına dair telefon konuşmasından sonra öğle arasında arkadaşla buluşup bir 'cafe'ye gidilir. Birer 'sandwich' atıştırıldıktan sonra üzerine birer 'beer' almaktadırlar. Öğle sonrası çalışmadan sonra birer “5 o'clock tea” alındıktan sonra bir 'restaurant'ta yemek yenilir. Oradan bazı akşamlar 'cinema'ya, bazı akşamlar 'dancing'e, kimi zaman da 'garden party'ye gidilir. Arasıra arkadaşların düğününe gidilerek 'coctail party'de biraz lafladıktan sonra 'dance' edilmekte ve tören içilen şarap veya whisky’den sonra şampanya patlatılarak sona ermektedir. Bazı kahramanların -genellikle 'grand' anne ve 'grand' baba olur bunlar- kiliseye gitmelerine rastlanmaktadır.

Bir an için durup düşünür müsünüz?

Bir önceki paragraftaki 'yabancı' eylemlerin kaçı bugün ülke hayatına sızmıştır? Ve bu sızma nasıl olmuş ki kimseler de farketmemiş?

Düşünülmeğe değer...

Yabancı dil programlarında kullanılan malzemenin öngördüğü hayat tarzının bizim tarzımıza ne denli uzak olduğu izah gerektirmeyecek kadar açıktır. Böyleyken biz bu programları 12-18 yaşları arasında hayatı boyunca değişmeyecek davranış kalıplarını geliştirmekte olan çocuklarımıza yıllardır okutup durmaktayız. Sonra da bazı "muhafazakâr" aileler çıkıp kızlarının 'boy friend'inden, oğullarının sağa-sola 'takılıp' ‘hayatını yaşa'masından yana yakıla şikayet edip durmaktadır.

Bu yazdıklarımızla "yabancı dil aleyhtarı" bir söylem geliştirmeye çalıştığımız zannedilmemelidir. Bugünün bilim üretimine yabancı dillerle olan katkı bizim dilimizden fazla olduğu sürece, hergün birçok yeni terim ve deyim bilim diline ekleniyorsa yabancı dil öğrenmeğe karşı çıkmak akıl kârı bir iş değildir. Bizim dikkatinizi çekmek istediğimiz husus bir dil öğretilirken öğretilen 'başka şeyler’ olup olmadığıdır. Yabancı dil öğretilirken ortaya çıkan "yabancılaştırma olgusu"na karşı yapılabilecek şeylerin başında öğretim metodlarının yabancı dilin ana ülkesine değil bize uygun hale getirilmesi yer almaktadır.

Konunun önemini abarttığımızı düşünenlere bir-iki canlı örnek vermek istiyorum: Büyük Britanya 'büyük' olduğu günlerde yayıldığı ülkelerin -istisnasız- hepsinde İngilizce'yi resmi dil olarak ikame etmeyi en önemli iş olarak kabul etmiş ve -elhak- bunda da başanya ulaşmıştır. Hindistan'dan Yeni Zelanda'ya kadar bunu izleyebiliriz. Bu kural diğer sömürgeci ülkelerin dilleri için de geçerlidir. Bugünkü Afrika'da "yamyam'lann konuştuğu "medeni dil" Fransızca neyin hatırasıdır dersiniz? İspanyolca ve Portekizce için de aynı şeyler söylenebilir. Son devrin en büyük sömürgecisi Ruslar da aynı yolu izlemişlerdir. Türkistan'daki her boyun lehçesi 'ayrı bir dil' olarak kabul ettirilip birbirinden uzaklaştırılırken her lehçeye Rusça, zorla ve yeni teknik deyimler ve terimler yolu ile sokuşturulmuştur. Bugün Azerbaycan Türkleri'nin konuştuğu ve son derece zengin ve gelenekli edebiyat dilinde bile Rusça kelimelerin büyük bir orana ulaştığı bilinmektedir.

80'li yıllarda görevli olarak bulunduğum bir güneydoğu ilinde izlemek durumunda kaldığım Irak televizyonunun yayın kanallarından birisinin tamamen İngilizce olduğunu gördüğümde ve duyduğumda hayret etmiştim. Bir taraftan İran yönetimine yönelik karşı propagandayı sürdüren Irak yetkilileri, diğer taraftan en son Amerikan, Fransız filmlerini orjinal diyaloglarıyla Arapça alt yazılı olarak göstermeye devam ediyorlardı. Bu garabetin hikmetini anlamam, Bağdat Üniversitesinde bir zamanlar misafir öğretim üyesi olarak çalışmış olan Prof. Dr. Mustafa Kafalı'dan dinlediğim bir olayla mümkün olabildi.

Üniversitede­ki öğretim üyelerinden birisi, Sayın Kafalı'ya Osmanlı'nın sömürgesi olmaktan kurtulduktan(!) sonra ne kadar mutlu olduklarını 'ingilizce' anlattıktan sonra üzülerek dışarı çıkan Prof. Dr. Kafalı, dışarıda Arapça basit bir yeri sorduğu 'gariban' bir Iraklı'nın 'gariban' ingilizcesi ile ıkına-sıkıla bir yerleri tarif etmeğe çalışmasıyla iyice kahrolur; ama "Helal olsun şu İngiliz'e; 40 yılda bu kadar yerleşilir ancak!..." de­mekten kendini alamaz.

Bugün gerçek bir üniversite hayatının gereklerini yerine getirebilmek için yabancı dili -açıkça ingilizce diyelim- iyi bilmek önemli bir gerekliliktir. Ancak şu andaki yabancı dil programlarıyla yaygın orta öğretim kurumlarının bu işlevi yerine getiremedikleri görülmektedir.

Hayatında belki birkaç turiste "Hav ar yu (1)" veya "Vat iz yor neym(2)" diye sorma fırsatını bulabilecek milyonlarca insanımızın en değerli yıllarının önemli bir zaman dilimini "yabancı hayat kalıplarının taşıyıcısı” programlarla heba edeceğimize; yabancı dili öğrenmesi bir 'zorunluluk' olan daha küçük bir grup oluşturan üniversite öğrencilerine kendi hayat tarzımızı işlediğimiz programlarla sağlam bir yabancı dil kazandırsak nasıl olur acaba?

Bu soru etrafında dile getirilecek fikirler tarihinde hiç sömürge olmadığını okullarımızdaki tarih kitaplarımızdan okuduğumuz milletimizin durumunu yeniden düşünmemizi zorunlu hale getirmez, umarım...

------------------------------------

(1) Nasılsınız?

(2) Adınız ne?

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Türk dili yozlaştı mı?
MesajGönderilme zamanı: 22.06.09, 04:45 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 17.12.08, 16:48
Mesajlar: 237
Yabancı dil unsurlarının, yazılı, görüntülü, sözlü basın ve reklamcılar tarafından bir yarış havası içinde, bir keşif heyecanıyla kullanıldığını belirten Prof. Dr. Halil Ersoylu, Ötüken Neşriyat'tan çıkan eserinde, öz kültürü bozmaya, değiştirmeye, yozlaştırmaya yönelik kullanım sorunlarına dikkati çekiyor.

* Türk dili yozlaştı mı? -

Prof. Dr. Halil Ersoylu'nun Türk Dili dergisinde yayımlanan yazılarından oluşturulan ''Türkiye Türkçesinin Çağdaş Sorunları Üzerine İncelemeler'' kitabı okuyucuyla buluştu. Ersoylu, kitabında, Türkçenin kullanımında geçmişte ve günümüzde yaşanan sorunlara yer veriyor. Bu sorunların başında gelen batı kaynaklı yabancı kelime kullanımının bugün daha önce hiç görülmemiş bir biçimde yoğunluk ve hız kazandığını vurgulayan Ersoylu, yabancı dil unsurlarının, yazılı, görüntülü, sözlü basın ve reklamcılar tarafından bir yarış havası içinde, bir keşif heyecanıyla kullanıldığını belirterek, öz kültürü bozmaya, değiştirmeye, yozlaştırmaya yönelik kullanım sorunlarına dikkati çekiyor.

Türkçe ve diğer diller arasında tek taraflı verişsiz alış biçiminde olan etkileşime işaret edilen çalışmada, batı kökenli kelimelerin kullanımının geçmişte de görüldüğü ifade ediliyor.

Halil Ersoylu'nun kitabında yer alan bilgilere göre, Türk dilinde batı kaynaklı kelimelere rastlanılma zamanı Uygur Türkçesi dönemine kadar iniyor. Mesela, ''Kanun, din, akide, inanç, dua, dini eser'' gibi anlamlara gelen Yunanca ''nomos'' kelimesi Uygur Türkçesine Sogd dilinden gelip, dinle ilgili olduğu için ''nomça: törece, nomçı: vaiz, nomlanmak: kutlanmak, nomluğ: kanuna uygun'' şekillerinde kullanılırdı.

Batıya göç eden Türkler, Anadolu'nun doğusundan itibaren yerleşmeye başladıkları yeni yurtlarında bir zamanlar buralara siyasi üstünlük sağlamış Bizans devleti ile ilişkilerde bulunmaya başladı. Rumeli'ye geçilip İstanbul alındıktan sonra Türklerin komşuları değiştiğinden Türkçe'nin alışverişte bulunduğu diller, Çince, Moğolca, Mançuca gibi diller olmaktan çıkıp, başta Yunan dili olmak üzere Ceneviz ile Venedik (İtalyan, Macar, Arnavut, Bulgar ve diğer Slav veya Germen dilleri oldu.

Tanzimat dönemine gelinceye kadar Türk dilinde görülen batı kaynaklı kelimeler, matbaanın henüz olmaması, dolayısıyla gazete, dergi gibi basılı eserlerin bulunmaması sebebiyle daha çok konuşma dilinde yer etti. Ancak el yazması eserlerde de bazı batılı kelimeler yer aldı.

Terim olarak kullanılan batı kaynaklı kelimelere 14. yüzyıl sonları ile 15. yüzyıl başlarında rastlanıyor. Ünlü bilgin ve hekim Celalüddin Hızır'ın ''Teshil'' adındaki eseri ile ''Müntehab-ı Şifası''nda geçen ''foryaz'' (poyraz, Yunanca: boreas, kapısı gün doğusuna ve foryazdan yana) kelimesini kullanmıştı. Yunanca ve İtalyanca'dan geçen denizcilik terimleri arasında ise ''talaz (dalga, kasırga), fener, iskele, liman, kadırga, kalafat, kalyon, kalyeta, dalyan'' gibi kelimeler görülebiliyor.

15. yüzyıldan sonra artık bir imparatorluk dili olan Osmanlı Türkçesi Arapça ve Farsça başta olmak üzere çeşitli dillerden gelen kelimeler ''ödünç alınma'' sınırını aştı. Bu durum batıda kullanılan dillerden de takviye aldı. Mesela, İspanya'dan çıkarılan ve Türklerin kabul etmesiyle İstanbul'a gelen Yahudiler arasında hekimlerin tıp diline soktukları ''İspanyol-İtalyan kırması birtakım hekimlik sözleri'' bunların arasında yer aldı.

Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa devletleri ile ilişkilere girmesiyle siyaset ve maliye gibi alanlarda kullanılan bazı terimler Fransızca yoluyla Türk diline girdi. Bu kelimelerin ilk 1789 yılında yapılan bir barış görüşmesi komisyonunda yer alan Kazasker Abdullah Efendi'nin tezkiyesinde kullandığı ''Statüsko''dur. Bundan yarım yüzyıl sonra ''diplomat, politik, avans'' gibi kelimeler de Türkçe'ye girdi. Bu dönem batıdan gelen kavramların Türkçe yeni kelimelerle karşılanması fikri ortaya atıldı. Namık Kemal, Şinasi, Şanizade Ataullah Efendi ve Kırımlı Aziz Efendi gibi kişilerin bu yönde çalışmaları olsa da Türkçenin sıradan kelimeleri ve temel kuralları bile yüzyıllarca önemsenmediği için başarılı olunamadı.

Prof. Dr. Halil Ersoylu, eserinde, ''Bugünkü Türkçede terimler konusu kimsenin sahip çıkmak istemediği bir miras olarak kalmıştır'' görüşüne yer veriyor.

Kitapta, Batı kaynaklı kelimelerin geçmişteki ve bugünkü durumu, eski Türkiye Türkçesinde kullanılan batı kaynaklı kelimelere örneklerle işleniyor.

http://www.milligazete.com.tr/haber/tur ... 130187.htm


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye