Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Tasavvuf Düşmanlığı / Mustafa Miyasoğlu
MesajGönderilme zamanı: 27.02.09, 09:55 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 253
Tasavvuf Düşmanlığı

Mustafa Miyasoğlu

Çeşitli vesilelerle İslâm kültürünün bütünlüğü üzerinde konuşur, yazar ve bunun en önemli kaynaklarından birinin de `Tasavvuf` olduğunu ifade ederiz. Çünkü böyle inanır ve o kaynaktan biz de besleniriz. Başlangıçtan beri de Türkiye`deki edebi ve siyasî faaliyetlerde de tasavvuf kültürünün ciddî bir ağırlığı olduğu muhakkaktır. Tasavvuftan beslenen sanat, kültür ve siyaset adamları da tarihimizde bir hayli önemli yere sahip olduğu halde, nedense tasavvuf düşmanlığı bugün olduğu gibi tarihte de bazı çevreler için muteber bir tavır gibi görülmüştür.
Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti`nin kuruluş ve gelişme dönemlerinde hep bir veya birden çok tasavvuf büyüğünün yardım ve alâkaları görülmüştür. Buna rağmen Mevlâna`nın nüfuz ve itibarından ürken Selçuklu sultanları gibi, Sultan II. Murat da Hacı Bayram Veli`den çekinmiştir. Halbuki zaman geçtikçe bu toplumların ortak dünya görüşünün bu büyük velilerin himmetiyle yaygınlaştığı anlaşılmış, Osman Gazi`nin Şeyh Edebali ile yakınlığı gibi Hacı Bayram Veli`nin halifelerinden olan Akşemseddin Hazretleri de İstanbul`un manevi fatihi olmuştur. Ehl-i Sünnet telakkisi şeriat-tarikat bütünlüğünü esas alır.

Cumhuriyet dönemindeki tasavvuf düşmanlığı bir zihniyet değişimiyle yakından ilgilidir; o yüzden de farklı tezahür etmiştir. Batılılaşma döneminde benimsenen pozitivizme dayanan din ve dünya görüşü, temelde mistik dünya görüşüne dayanan tasavvufu reddetmektedir. Kısacası, bu temel telakki, yalnız laikliği benimseyenlere değil, rasyonalist din ve dünya anlayışını benimseyenlere de ters düşmektedir. Bu bakımdan tekke ve zaviyelerin kapatılıp resmen zikir faaliyetlerinin yasaklanmasından rahatsızlık duymazlar.

Böylece, halk tarafından benimsenen Ehl-i Sünnet telakkisi de bazı çevreler tarafından terkedilmiş oldu. Bunun büyük halk kitleleri tarafından benimsenmeyeceğini bilen tasavvuf düşmanlarının çeşitli yayın kuruluşlarıyla dernek ve partilerin gücünden faydalanmaya çalışmak için kendilerini farklı kimliklerde takdim etmelerine sık rastlanmıştır.

Tasavvuf Düşmanlığı'nın çeşitli boyutları

Geçtiğimiz aylarda bu konudaki şikayetleri dile getirmek maksadıyla yazılmış, bana gelen mektuplardan birine şöyle cevap vermiştim.

`Sayın Ercan Tekin, /Yaptığınız tespitlerde ne kadar haklısınız, bilemiyorum. Fakat Şia ile Sünni itikatlarını bir tutan, hatta ilkini ikincisine tercih eden birine karşı Milli Görüş öncülerini uyarmanız tebrike şayan bir teşebbüs...

`Gerçekten de İmam Gazali ile İmam Rabbani`yi `tasavvufu İslâmileştiren şahsiyetler` diye tenkit edecek, bir sonraki paragrafta böyle yapan âlimleri rahmetle anıyorum diyecek kadar ne söylediğini bilmeyen birinin gençlerin zihnini bulandırmasına seyirci kalmamak gerekir kanaatindeyim. Bana da bunun benzeri yazılar ve mektuplar geliyor. Buradan yola çıkarak ben de tasavvuf ve tarikat aleyhine tavır alanları bir yazı ile eleştirmek istiyorum. Fakat bana gönderdiğiniz metinler çok ve karışık... Eğer bunlardan daha derli toplu ve isim zikretmeksizin görüş özetleri verirseniz, Millî Gazete`ye yazacağım yazıda onlara da cevap vermek isterim. Çünkü Ehl-i Sünnet itikadının temel ilkeleri zedelenirse bundan herkes sorumlu olur. Siz bunlardan topladığınız saçmalıkları kısa birer özetle ilgili gördüğünüz insanlara gönderirseniz iyi olur.

`Kısacası, Selefi itikat diye kendi saçmalıklarını tarikat mensuplarındaki hatalı-müfrit tavırları gerekçe göstererek yaymayı fırsat bilen kurnazların şeytanlıklarını, teferruatlı metinlere yansıyan yarısı doğru-yarısı yanlış şekilde anlatmaya çalışmak yerine, asıl maksatlarını ve temel düşüncelerini özet olarak vermeniz, konuya dışarıdan bakanları daha kolay ikna eder.

`Tasavvuf düşmanlığını çeşitli kılıflarda yapmayı sürdürenler her çağda görülmüştür, bunların tuzağına düşmemelidir... Böyle hatalar eleştirildikçe yayılır, üzerinde çok fazla durmamanızı tavsiye ederim...`

Tasavvufun kaynağı ve hakikati

Tasavvufun hakikati konusunda pek çok dergi ve kitap yayınlanmış, hatta kütüphaneler dolduracak kadar metin oluşturulmuştur. Bunları üç başlıkta toplamak mümkündür.

1. Tasavvufun özüne ait, kaynağını ve hakikatini anlatan yayınlar.
2. Büyük mutasavvıfların hayat hikâyeleri, yani tabakat kitapları.
3. Mutasavvıfların eserleri veya tasavvuftan yararlanılarak yazılmış kitaplar...

Görüldüğü gibi, hayli zengin bir kütüphane var ortada. Öncelikle bütün Şark-İslâm ve Osmanlı klasikleri, tasavvuftan faydalanılarak yazılmış batılı veya çağdaş Türk yazarlarının bugünlerde klasikleşmiş kitapları... Dünyanın en zengin klasik edebiyatı olan Divan ve Tekke şiiri ile şair evliyaların divanları... Bütün büyük klasik yazarlar...

İnternette dolaşan ve adı TASAVVUFUN KAYNAĞI olan metnin ilk paragrafına göz atalım:

`Tasavvuf kelimesinin nereden geldiği hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Oysa tasavvufun, sistemi ve muhtevası itibarıyla Kur`an ve Sünnet`e dayandığı göz önünde tutulursa, mesele kolayca çözülür. Kelimeler üzerinde tartışmaya girmenin bir faydası yoktur. Bu konuda tedirgin olmak da gerekmez. Çünkü elimizde Kitap ve Sünnet gibi iki yanılmaz ölçümüz mevcuttur. Dinle ilgili her sorunu onlarla çözebiliriz. Üzerinde pek çok söz söylenen tasavvuf ilminin de dindeki yerini ve bağlayıcılık değerini Kur`an ve sünnetten öğrenebiliriz.`

Buradan da anlaşılacağı üzere, Kitap ve Sünnet`ten hareket eden bir kültürün kaynağının da ne kadar sahih olduğu bellidir. Buna rağmen, kendilerini önemli sanatçılar addeden pek çok kişi, kendi muhayyelatından sayfalara yansıttığı hikâyeler kadar tabakat kitaplarında anlatılanların bir itibarı ve kendi hayalleri kadar dervişlerin zikrinin bir ibadet değeri olmadığını zannetmek gibi garip telakkileri çevrelerine anlatabiliyorlar. Bunlara kızmak yerine, onların tesirlerine engel olmak gerekir...

Bunun yolu da tasavvufla ilgili, bu konuda herkesin anlayabileceği kadar sade ve açık bir dille yazılmış kitapların yaygınlaştırılması ve tasavvuf düşmanlığının İslâm ile bir ilgisinin olmadığının en açık şekilde ortaya konması gerekir.

Selefi telakkiler tasavvuf düşmanlığı için kullanıldığı gibi şeriat düşmanlığı için de kullanılmakta, bu konuları gündeme getirenlerin hiç de iyi niyetli olmadığı ortada...

Osmanlı aydınları İmam Gazali ile İmam Rabbani`yi şeriat ve tarikat telakkileri için üstad ve müceddit kabul etmişler, Ehl-i sünnet telakkisini bunların görüşlerine dayandırmışlardır.

Bu çağda benzer bir misyon üstlenen Necip Fazıl, İslâm kültürüyle birlikte tasavvufun da aslî kaynaklarını ortaya koymuştur.

Bunlardan haberdar olmadan İslâm kültürüne ait hakkı ve hakikatleri tebliğ etmek oldukça güçtür. O yüzden kendilerini "beşik uleması" tavrıyla "müftü-i sakaleyn" görenleri gafletten uyandırmak kolay değildir.

Milli Gazete

2008-07-27

http://www.milligazete.com.tr/index.php ... s&id=19615


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye