Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Hasan el Benna tasavvufa nasıl bakıyor?
MesajGönderilme zamanı: 26.04.12, 14:48 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 15.11.09, 21:21
Mesajlar: 98
Hasan el Benna tasavvufa nasıl bakıyor?

Hasan El Benna: “Ezher’in ilim gücü, tasavvufun manevi ve Müslümanların amelî gücü bir araya gelse, ümmetin içine düştüğü bu girdaptan sağ salim kurtulması kaçınılmaz olurdu.”

26 Nisan 2012

Hülya Kurgan

Müslüman Kardeşler hareketinin ilk kurucusu ve bu hareket çatısı altında ciddi çalışmalar yapan Hasan El Benna ve yöntemini, 2007 yılında Beka Yayınları’ndan çıkmış olan Hatıralarım adlı kitabından en fasih şekliyle müşâhade etme imkânı bulabiliriz. Hasan El Benna’nın çocukluğundan, hayatının son demlerine dek yaşadığı ve uyguladığı her ne varsa tek tek anlattığı hatıralarından anlıyoruz ki, “Müslüman Kardeşler “ hareketi, 20. yüzyıldaki aktif mücadele gayretini temelde ekilen güçlü samimiyetine borçlu. Şehit Hasan El Benna, tüm mücadele hayatı itibariyle, kendisinden sonra gelecek mücadele ruhlu insanlara, özgünlüğünü yitirmemiş ve tüm müstakim niyetli gençlere çok güzel bir model teşkil ediyor.

Biz, kardeşler arasında vuku bulan gereksiz ve yıpratıcı ayrılıklara prim vermeyiz

Osmanlı’da hilafetin son demlerinin yaşandığı dönemin konjonktürel bağlamdaki yansımaları, genelde Ortadoğu, özelde ise dönemin Mısır’ında Batı menşeli yayın ve propagandaların yaygınlaşmasıyla tezahür eder. Bu dönemde henüz genç olan Hasan, gündem ve politikayı yakından inceleyerek, Daru’l Ulum’a girmediği halde, içlerinde Reşit Rıza’nın da bulunduğu bir grup Müslüman düşünürü katkısıyla dergi çıkarmaya çalışır ve bu isimlerin de kalem desteği ile genç bir çevre oluşturur. Böylelikle “Müslüman Kardeşler” hareketinin ilk tohumları da atılmaya başlar.

Benna’nın model teşkil eden ahlakının yansıması olan çalışmaları ve net tavırları, Müslüman guruplar arasında meydana gelen sürtüşmelerde dahi kendini gösterir. Hatıralarım adlı kitabında da aktardığı kadarıyla, namaz kılan iki ayrı mezhebin mensuplarının aralarında geçen anlamsız ayrılığa binaen onlara, “ikiniz de namazda o güzel dua olan ‘Allahumme Salli Ala Muhammed’, ya da ‘Allahumme Salli Ala Seyyidina Muhammed’i görmüyorsunuz da, sizi birbirinize düşürecek şeylerle mi iştigal ediyorsunuz” diyerek ikazda bulunmuştur.

Aynı şekilde daha radikal bir çizgi benimseyen guruplar için (selefiler ve sufiler), “biz her iki tarafın da sunmuş ve savunmuş olduğu delillere itimad eder, kardeşler arasında vuku bulan gereksiz ve yıpratıcı ayrılıklara prim vermeyiz” sadedinde reel kardeşlik tablosu çizen Şeyh El Benna, grup taassubunu -kimden gelirse ya da ne gerekçeyle olursa olsun- kabul edemeyeceklerini ve aynı zamanda bu durumun savunmuş oldukları değerlerle çeliştiğini ifade eder.

Okulda ahlak ve edep cemiyeti başkanı seçildi

Hasan El Benna’nın hayatı boyunca öncelemiş olduğu ruh terbiyesini açıklayacak olursak, bu terbiyeden kastın aslında “rahmanî ahlak”tan başka bir şey olmadığını fehmetmiş oluruz. İlk olarak Er Reşad Dini Bilgiler okuluna gönderilen küçük Hasan, aslında babası tarafından Kur’an’ı hıfz etmesi daha öncelikliyken, ufaklığın hareketli ve meşgul olması sebebiyle hafızlığı bir müddet askıda kalıyor. Bu arada Kur’an’ın yarısı sayılabilecek Bakara suresi ile İsra suresini ezbere okuyabiliyordu. Sonrasında babasının ısrarlı talebi üzerine akşamları hafızlığını taahhüt etmesiyle de bir yerden sonra anlaşma yoluna giderler. Okul hayatında parmakla gösterilen öğrenciler arasında bulunan Hasan, öğretmenlerin teşvikiyle öğrencilerin kurmuş olduğu “ahlak ve edep cemiyeti”ne kurul başkanı olarak seçilmeye en layık kişi görülür.

Yıllar sonra ileri düzeydeki kültür ve ahlak temelini, aslen Er Reşad Dini Bilgiler okulunda aldığını belirten şeyhin, bir anlatımıyla da bu erdemli davranışının ne denli benliği ile özdeş olduğunu anlıyoruz.

Kendisinin aktardığı üzere: “Bir gün nehirde çalışan, kayıkların yapımıyla uğraşan pek çok iş sahibinin bulunduğu Nil nehrinin kıyısına gitmiştim. O günlerde bu iş, nehir kenarında bulunan Mahmudiye kentinde oldukça yaygındı. Bu kayıkların sahiplerinden birinin, edebe aykırı bir şekilde çırılçıplak bir heykeli kayığına asmış olduğunu gördüm.” der ve devamında mevzu bahis bölgenin kadınların ve kızların da uğradığı yer olması bir yana, her yönüyle yobaz bir temayülün izdüşümü olarak algılaması ve müdahalede bulunması, etik algının zihnine hassasça işlediğini gösterir.

Gençliğinde ve ömrünün ilerleyen dönemlerinde de, küçüklüğünde sergilemiş olduğu ahlakî ve müstakim davranışların tezahürleri daha politik çerçevede şekilleniyordu. Aynı zamanda bu durum onu daha geniş çaplı kitlelere ulaştırıyor ve sözüne kulak verilir kılıyordu. Etrafında toplanmış olduğu grubun ilim ehli ağırlıklı olması ondaki bu avantajın biricik kaynağı gibi görülse de, kendisinde Tanrı’dan hibe edilmiş zannedilen dinamik bir enerji ve güçlü argüman birikimi söz konusudur. “Hibe edilmiş zannedilen” kaydını geçmemizin sebebi, “e işte Tanrı ona hediye etmiş bu özelliği, ben ne denli çalışırsam çalışayım bu mahiyeti elde edemem” karamsarlığına düşürmemek içindir.

Hem sufiyiz ve hem selefi

Şimdi gelelim Üstadın rabbani ve rahmani terbiyenin en sağlıklı temeli olarak gördüğü tasavvuf anlayışına. Daha önceden de belirttiğimiz üzere Hasan El Benna’nın sürekli manevi terbiye üzerinde durmasının altında ve toplumların sosyal ve ahlakî düzelmelerinin kökeninde “eğitim ve yaşayış ilmi” şeklinde nitelendirdiği tasavvuf yatmaktadır. Küçüklüğünde içinde yetiştiği ortamın hemen hemen birçoğunun gönül ve ilim ehlinden oluşması, Hasan El Benna’nın bu noktada daha yapısalcı rol oynamasına vesile olmuş, ileriki zamanlarda “Nahnu sûfiyyun ve selefiyyun” (Hem sufiyiz ve hem selefi) diyerek uzlaşmacı orta yolu çizmesine sebep olmuştur.

Bu durum kendisinin her iki kesim tarafından kabul edilebilir yönünü var kılmakla birlikte, yine her iki taraf bakımından da hayırla yad edilmesine zemin hazırlamıştır. Kendisinin bu denli tasavvufu benimsemesiyle birlikte neden tarikata girmediğini soranlara karşı, “ben herhangi bir yere intisab ederek, diğer Müslüman kardeşlerimin tepkisini çekmek istemiyorum. Hiçbirini diğerinin ardından çekiştirmek gibi bir hataya düşmediğim gibi, hepsi hakkında hayırdan başka konuşmuyor ve bunun dışında konuşulmasını da hoş karşılamıyorum.” demiştir.

Üzerinde sürekli tekrara düştüğümüz konulardan biri olan tasavvuf noktasında ise Üstad, “Ezher’in ilim gücü, tasavvufun manevi ve Müslümanların amelî gücü bir araya gelse, ümmetin içine düştüğü bu girdaptan sağ salim kurtulması kaçınılmaz olurdu” diyerek, ilmin yani akademisyenlerin, tasavvufun manevi gücünün yani ehli gönülün terbiye sisteminin ve son olarak Müslümanların samimi amellerinin ortak paydada buluşmalarının gerekliliği üzerine temennide bulunmuş ve bu noktadaki samimiyetini yaşamını feda ederek ispatlamıştır.

Hasan El Benna’nın eğitim metodlarından biri de tasavvuf çerçevesinde ruh terbiyesi

Tasavvufu “eğitim ve yaşayış ilmi” olarak nitelemesine gelince: “Tasavvuf ilimlerinin bu kısmının –ki ben bunu eğitim ve yaşayış ilmi olarak adlandırmaktayım- İslam’ın özünden ve kendisinden olduğuna dair hiçbir şüphem yoktur.” diyerek, rahmani ve pak bir terbiyenin aslında saflaşmaktan (tasavvuf) geçtiğini belirtmekle birlikte biraz daha detaya iner ve, “Mutasavvıfların nefisleri tedavi etmek ve onun hastalıklarına uygun ilaçlar vermek açısından diğer eğitimcilerin varamadıkları bir noktaya vardıklarından şüphem yoktur.” der. Anlatımının devamında, “tasavvuf ve tarikatların pek çok yerde İslam’ın yayılmasında ve uzak bölgelere ulaşmasında oldukça büyük etken olduklarında şüphem yoktur. Ve eğer tasavvuf olmasaydı bu gibi yerlere İslam daveti gerçekten ulaşamayacaktı.” şeklindeki altı çizili sözleriyle, fethedilen topraklarda -özellikle Afrika ve Asya bölgelerinde- İslam’ın kalıcı ve canlı kalmasını sağlayan ve o bölgelerde yetişen, davetlerinde kararlı olan ehli zühd’ü yani dervişleri kasteder.

Böylelikle Üstad El Benna’nın “eğitim” metodlarından birinin de tasavvuf çerçevesinde ruh terbiyesi şeklinde tecelli ettiğini görmüş oluyoruz.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye