‘Dönmeden Sarhoş Semâzen’lerden Bugüne: Yasaklı Tasavvufun Hâli
Dr. Hayati Bice18 Kasım 2011
Osmanlı’nın son devrindeki tasavvufî hayattan izler taşıyan hatırâtlar, belge niteliğinde unsurlar içeren romanlar döneme ışık tutan önemli bilgiler içermektedir.
“Cumhuriyet Kurulurken Maneviyat Âleminde Neler Oldu?” başlıklı yazım[1] vesilesi mesaj gönderen bir okurun önemli bir sorusu vardı. “Madem böyle maneviyatı güçlü mürşidler vardı da Cumhuriyet’in ilânından kısa bir süre sonra binlerce dergâh mühürlenirken yüzbinlerce dervişten neden bir ses-seda çıkmadı?”
Bu sorunun yanıtını vermek için dönemin şartlarını ve ülkenin içerisinde bulunduğu ortamı iyi anlamak gerekiyor. Ayrıca dönemin dergâhlarının ne durumda olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu sonuncu hususta bize bir fikir verebilecek tanıkların hemen tamamı, artık dünyada yaşamakta olmadıklarından birinci elden tanıklıklara başvurabilme imkânı kalmadı. Ancak, o devrin tasavvufî hayatından izler taşıyan hatırâtlar -ve hattâ belge niteliğinde unsurlar içeren romanlar- bu konuda bize ışık tutan önemli bilgiler içermektedir.
Bunlardan belirgin tasavvufî bir kimliği olmayan Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Nur Baba romanı [2] ile son mesnevihanlardan, Mevlevî dervişi Tahir Olgun (Tahiru’l-Mevlevî)’nin Çilehane Mektupları adlı hatırât türü eserinden [3] hareket ile cumhuriyet kurulurken tasavvufî hayatın -en azından iki dergâh ölçeğinde- bir resmini vermek mümkündür.
DEVAMI:
http://www.haber10.com/makale/26072/