Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Şerif Mardin: Yeniden İslami diriliş ve enerji artışı var
MesajGönderilme zamanı: 10.10.11, 23:28 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 08.11.09, 20:20
Mesajlar: 58
Şerif Mardin: Yeniden İslami diriliş ve enerji artışı var

T24 - Siyaset Sosyoloğu Şerif Mardin'in Cumhuriyet, modernleşme, İslam üzerine İngilizce yazdığı makaleler Türkçe'ye çevrilerek Türkiye, İslam, Sekülarizm adıyla yayınlandı. Taraf gazetesinden Neşe Düzel'in sorularını yanıtlayan Mardin, Türkiye'de İslam'a olan merak ve ilginin arttığı belirterek "Türkiye’de toplumda bir merak var. İnsanların çoğu, İslami kültür ögesi peşindeler. İslami diriliş dediğim şeyin bir tarafında işte bu İslami merak var. Dirilişin diğer tarafında da, bu merakı destekleyen ve bu arayışın daha ileriye gitmesini isteyen kimseler var" dedi.

Neşe Düzel'in Taraf'ta "İslamiyet'in enerjisi artıyor" başlığıyla yayımlanan (10 Ekim 2011) yazısı şöyle:

İslamiyet'in enerjisi artıyor

“Anadolu’da İslami bir bekleyiş var! Bu İslami bekleyiş, karışık ve parçalı! Bir, Kuran’ı bilenlerin bekleyişi var. İki, İslam’ı ve dünyayı ikincil ve o sakat kitaplardan öğrenenlerin bekleyişi var.”

“Kuran’ı basit insana anlatma isteği, dini öyle basitleştiriyor ki, İslam dışı prensipler İslam’a giriyor ve korkunç noktalara varıyor. Son dönemde bu kitaplar Anadolu’da çok popüler.”

“Kürt-Türk meselesi eski mesele. Orduyla bir sayılan Bektaşileri gülleyle uçurdular, orduya Nakşibendîleri getirdiler. Sonra tarikatta Kürtler çoğalınca, Osmanlı Türkvari refleksle Nakşîleri de attı. Tarikat yeraltına indi.”

***

NEDEN ŞERİF MARDİN
Din ve siyaset sosyolojisine yaptığı katkılarla ve getirdiği yeni yaklaşımlarla ve de yazdığı can alıcı kitaplarla Türkiye’nin düşünce hayatının en önde gelen isimlerinden biri olan Şerif Mardin’in, Cumhuriyet, modernleşme, İslam üzerine İngilizce yazdığı makaleler Türkçeye çevrilerek Türkiye, İslam, Sekülarizm adıyla İletişim Yayınları’ndan yayımlandı. Makalelerinde, Tanzimat’tan AKP’ye kadarki dönemi ele alan ve Cumhuriyet’in, modernleşmenin, İslam’ın ve Nakşibendîliğin Türkiye toplumundaki ve siyasetindeki yerini tartışan Şerif Mardin’le biz de bu çerçevede konuştuk. Batılı unsurlarla kendi kültürünü bitiştirmeye çalışan, enerjisini yüzyıllardır bu sentezi yapmaya harcayan bir toplumun hikâyesini ona sorduk. Türkiye’de İslami diriliş yaşanıyor mu? İslamiyet’teki diriliş ve enerji artışı toplumun hayatına nasıl yansıyor? Tarikatlar canlanıyor mu? Nasıl çalışıyor tarikatlar? Tarikatlarla siyasetin ilişkisi hangi noktalarda kesişiyor? Nakşibendîlik nedir? Nakşibendîlik toplumun hangi kesimlerinde daha fazla gözüküyor? Toplumda en dindar kesim kim? Said Nursi’nin Nakşibendîlik içindeki yeri nedir? Fethullah Gülen’in Nakşibendîliğe katkısı neler? Türkiye’deki değişimlerle Gülen cemaatinin yayılması arasında nasıl bir ilişki var? Türkiye’de dindarlıkla milliyetçilik arasında nasıl bir ilişki var? Dinle para arasındaki ilişki nedir? Tayyip Erdoğan’ın din yorumuyla Gülen hareketinin yorumları arasında nasıl bir fark var? Bütün bu soruları din ve siyaset sosyolojisinde hocaların hocası Şerif Mardin’e sorduk ve çok çarpıcı cevaplar aldık.


***
Siz, Türkiye’de, “İslami dirilişin sürekliliğinden ve İslam’ın artan enerjisinden” söz ediyorsunuz. İslami diriliş derken tam olarak nasıl bir gelişmeyi tanımlıyorsunuz?
Türkiye’de toplumda bir merak var. İnsanların çoğu, İslami kültür ögesi peşindeler. İslami diriliş dediğim şeyin bir tarafında işte bu İslami merak var. Dirilişin diğer tarafında da, bu merakı destekleyen ve bu arayışın daha ileriye gitmesini isteyen kimseler var.

İslami diriliş derken, tam olarak ne diriliyor?
Dirilen şu. Bir kere seçim vs. meseleleri dolayısıyla Cumhuriyet’in ortaya koyduğu bir iştirak tabanı var. Yani katılma tabanı var. Katılma demek, eskiden katılmayan kimselerin topluma katılmaları ve yer almaları demek.

Evet...
Şimdi bu katılma, kendiliğinden bir ortam ve taban meydana getiriyor. O tabanın esası da bir arayış aslında. Ben kimim arayışı var burada. Yani en basit insanlar, “Ben kimim” sorusunu sorabilecek durumlara geliyorlar. O zaman da, “Bu sorunun cevabı nedir” diye ikinci bir soru ortaya çıkıyor. Biz işte bu ikinci soruyu daha halledemedik. Büyük halk kitlelerinin mobilizasyonu tam istediğimiz gibi olmadı Cumhuriyet’in sonucunda.

Ne olabilirdi de olmadı?
Köylü hayatından endüstriyel hayata geçme olabilirdi. Bunu Ruslar denediler, biz denemedik. Türk toplumunda Ruslardaki gibi bir radikal değişiklik olmadı. Olmayınca da etrafta böyle uçuşan birtakım sembolik ögeler kaldı.

Etrafta uçuşanlar dediğiniz neler?
Bakın... Cumhuriyet döneminde İslami öğretinin satıhta kalmasının iki sonucu oldu. Bir eski klişeler, iki eski kültür ögeleri etrafta kaldı. Bunlar kaldırılmadı. Cumhuriyet, kendisinden önce Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan insanları tamamen saran bir kültür olan İslamiyet’in bazı ögelerine dokunmadı, onları çalışır durumda bıraktı. Hatta arada sırada da Cumhuriyet, İslami ögeleri hatırlatacak konuşmalar yaptı.

Sonuç ne oldu?
Biraz önce söylediğim gibi, sonuçta Cumhuriyet’in ortaya koyduğu bir iştirak-katılma tabanı var. Büyük halk kitleleri, “Ben kimim. Neyim. Ne yapacağım” diye sorduklarında da, Cumhuriyet’in ortadan kaldırmadığı ve Müslümanlığın tatbik imkânlarının hâlâ devam ettiği bir Türkiye buldular karşılarında.

“Ben kimim” sorusunun cevabını nerede buluyor insanlar?
İslami kültür hayatımızın büyük bir kısmını kapsadığı için, bu soruların cevaplarını İslam’da buluyorlar. Yani mesele şudur. Bir tarafta bu soruların büyük kitleler tarafından sorulması var. Diğer tarafta da ortada bu sorulara cevap veren hazır bir kültürel taban var. Bu ikisi birlikte çalıştı. Bu yüzden İslami yeniden diriliş ve enerji artışı aslında basit bir şey değil!

Yani...
Yani İslami yeniden diriliş bir taraftan kendiliğinden olan bir şey. Diğer taraftan da Cumhuriyet’in “bayram, hac” gibi dokunmadığı kısımların yeniden canlanmasıyla oluşan bir şey.


İslamiyet’in enerjisi Türkiye’de nasıl artıyor?
Bir kere Cumalara giden şahıs sayısı artıyor. Eski Cumalar değil bu Cumalar. Bilen birisi bana şunu söyledi. “Siz, cuma günleri camilerde hayır toplama sandığının içine bakarsanız, şaşarsınız” dedi. O fakir fakir insanların bıraktıkları paralar... Yani bu enerjinin biraz da finansal bir tabanı var. “Bu nereden geliyor?” diyoruz. İşte geldiği yerlerden biri de orası. Yani bizim farkına varmadığımız halkın, kendiliğinden verdiği paraların bazı yerlerde toplanması bu. Ama bu durum, birtakım sahtekârlıkların yapılmasına mani değil. Çünkü paranın olduğu her yerde sahtekârlık vardır...

İslamiyet’teki bu diriliş ve enerji artışı toplumun hayatına nasıl yansıyor peki?
Toplumun hayatına işte birtakım yasaklarla yansıyor. “Böyle giyinilsin, giyinilmesin” diye yansıyor. Bakın, mesele sadece türban değil. Mesele, “giyinir misin” meselesidir bütünüyle! “Bu mini etekle nereye kadar gidersin?” de var bu giyinme meselesinin içinde. Meclis’te kadınların pantolon giymelerine daha yeni izin verildi. İnsanlar hâlâ neyle meşgul oluyorlar diye pantolon yasağından söz ediyorum. Pantolonla meşgul olma bir şeyi işaret ediyor çünkü. Televizyon programlarının birçoğu...

Evet...
Televizyon programlarının birçoğu devamlı bir İslami ahlak dersi verir gibiler. Eskiden bu yoktu. İslami ahlak dersi yeni çıkan bir şey. Ayrıca televizyonlarda İslam hakkında çok sayıda program var. Sahaflara gidin. Sahaflarda da inanılmaz derecede ciddi ve gayrı ciddi İslami yayın var. Bir de bu arada merkezden gelen İslami ögeli tavsiyeler var. “Çok çocuk yapın” gibi mesela...

Başbakan’ın çok çocuk yapın tavsiyesi İslami içerikli bir tavsiye midir?
Evet, tabii. Siyaset bilimcilerin bunu incelemesi lazım. Biri öbürünü, o onu yaratıyor derken kümülatif bir enerji artışı var İslam’la ilgili. Şunu da unutmamak lazım. Bizim içinde yaşadığımız dünya, Cumhuriyet’in başında yaşadığımız dünyadan çok farklı. Teknolojinin, Türkiye’de muhafazakâr partiler tarafından kabul edilmesi, memleketin havasını değiştirdi.

Nasıl değiştirdi?
Eskiden beri şu söylendi. “Batı’nın en iyi şeylerini alalım, gerisini bırakalım” dendi. Ama öyle olmadı. Planda, “Memlekette iyi çalışan, hakiki, derin bir İslami kültür havası yaratacağız. Ve onun içinde yaşayacağız” vardı ama olmadı...

Niçin olmadı?
Teknolojiyi bu yüzden söylüyorum zaten. İslam’ın dışında kalan, teknolojiyle ilgili olan öyle sosyal yapılar kuruldu ki... Bunlar, hakiki sonuçlar yarattılar ve memleketi değiştirdiler. Mesela kadınlar için çalışma kavramı Türkiye’de genel bir kavram oldu. Mesela televizyon ve radyo, muhafazakâr partilerin kendilerine destek elde etmek için en çok faydalandıkları aletler oldu. Fikirlerin yayılmasında kırmızıçizgiler kalktı. Ama bu iki alet onları da değiştirdi.

Türkiye’de tarikatların canlandığını mı gözlüyorsunuz siz?
Tarikatların yolundan, izinden giden bir İslami akım hep olmuştur Türkiye’de. Mesela birçok insan, yavaş yavaş tasavvuf nedir diye merak etmeye başladılar. Tasavvufa olan merak artışı, benim yakalamaya çalıştığım ilginin biraz sofistike olan şekli. Yani bu ilginin şekillerini yukarıdan aşağıya sayabilirsiniz.

Daha aşağıda nasıl bir ilgi yaşanıyor tarikatlarla ilgili?
Daha kaba olarak tanımlayabileceğimiz olaylar ve yapılar yaşanıyor. Bana tarikatlar hakkında hikâyeler anlatılıyor. Dedikodu değil bunlar. Mesela benim sevdiğim dört, beş kişi hakiki bir merak sonucunda tasavvuf meselesine girdiler son zamanlarda. Bir merak, iki merak, on merak, halk merakı, köylü merakı vs. derken, bunların hepsi birleşiyor ve bir İslami diriliş ortaya çıkıyor. Bu İslami dirilişi, sadece hocaların öğretisi ve geriye götürme çabası olarak görmemek lazım. Pek çok etkinin üst üste gelmesiyle ortaya çıkan ve pek çok kanaldan çalışan bir şey bu. Başta da dediğim gibi bir yanda toplumda bir tecessüs, merak var. Diğer yanda da insanlarda bu merak uyandırılmaya çalışılıyor. Bu merak destekleniyor.

Tarikatların canlanması söz konusu mu?
Canlanma değil bu. İslami bir yolculuğun devamı bu. İslami bir yolculuğun devamı yaşanıyor Türkiye’de.

Bu yolculuk Cumhuriyet’le kesintiye uğramadı mı?
Hayır uğramadı. Tekkeler kapatıldı ama mesele tekke değildi. Buraya gelen bir antropolog ilginç bir şey buldu. Tarikatlara canlılık veren şey, bizim hiç üzerinde durmadığımız ve önemsiz bulduğumuz bir şey. O şey ne biliyor musunuz?

Nedir?
Sohbet! “Tarikata giren insanlar arasındaki bağlılığı ne meydana getirir” diye sorduğunuzda, ortaya sohbet çıkıyor. “Her grup kendi arasında konuşur canım” demeyin! Öyle değil. Tarikat için sohbet, bir iç diskur. Sohbetin bambaşka bir vurgusu var.

Sohbet ne anlama geliyor tarikatta?
Orada sohbet, insanlar arasındaki tabii ilişkiyi başka bir şekilde kuran bir şey. Yalnızlık duygusunu ortadan kaldıran, kardeşlik duygusunu arttıran bir şey. Bakın... Din, insanın bazı manevi boşluklarına karşılık veren bir bütün olarak düşünülür. Her insan, dünyaya geldikten sonra iyi ve güzelin nasıl yapılacağını merak eder. Cumhuriyet bu konuda insanlara çok fazla şey vermedi. “Bizim yaptıklarımız faydalıdır” dedi. Cumhuriyet’in fayda konsepti çok ilginçtir. Ağırlığı fayda konseptine verirseniz...

Sonuç ne olur?
Ağırlığı fayda konseptine verirseniz, gönülle, iç hayatla ilgili şeyleri unutursunuz. Oysa Batı’da siyaset ve sosyoloji gibi laik bilimler bile gönül rahatlığının ne kadar önemli bir toplumsal parça olduğunun üzerinde duruyorlar bu sıralarda. Biz ise bu “gönül olarak rahatlamanın” altını fazla çizmiyoruz.

Tarikat kardeşliğinde yaşanan manevi dayanışmanın yanında maddi dayanışma da söz konusu mu?
O da var ama ben o mekanizmayı çok iyi anlamış değilim şu âna kadar. Çok büyük bir âlem bu! Tarikatlarda olsun, başka şeylerde olsun, parayla ilgili işler sadece sahtekârlığa indirgenemez. Parayla ilgili işlerde ilkokul yaptıran adam da var. Bu okulu içinden gelen bir hisle yaptırmış olabilir ama ben eminim ki bunun bir ağla da ilgisi var.

Tarikatların yolculuğu devam ediyor dediniz. Bu yolculuğa katılanlar arttı mı?
Bu yolculuk, Cumhuriyet’in koyduğu bir kırmızıçizgi dolayısıyla açık olarak pek yapılmadı. Mesela eskiden mutasavvıf vardı. Cumhuriyet’te kimse tasavvuf bilgisini ortaya atarak kendini meşhur etmedi, düşüncelerine önem verilmesini böyle temin etmedi. Hep yarım oldu bu iş. Yani Cumhuriyet’in yaptığı hep yarım. Tarikatları, tekkeleri ortadan kaldırdı fakat su altındaki tarikat yolunu kesmedi, kesemedi.

Cumhuriyet tarikatları niye ortadan kaldıramadı?
Çünkü bu insanların en derininde olan bir şey. Cumhuriyet, bunu kesemeyeceğini anladı. Çünkü Cumhuriyet’in üzerinde durulmayan özelliklerinden biri şudur. Cumhuriyet, laikliği, vesaireyi ortaya atarken, Şemsettin Günaltay başbakan oldu. Şemsettin Günaltay medresede yetişmiş biri! Hiçbir zaman çok laik bir adam olduğunu sanmıyorum Şemsettin Günaltay’ın. Böyle tuhaf şeyler var Cumhuriyet’te. Yani Cumhuriyet’in tahammül edemeyeceği bir şeyin Cumhuriyet’le birlikte, yani Cumhuriyet’e katılarak devam etmesi gibi bir şey var burada. Cumhuriyet’in ortaya çıkardığı böyle bir yeni hayat var.

Siz, imam-hatip okullarının Cumhuriyet’in başında kurulduğunu da yazıyorsunuz. Medrese çıkışlı biri, daha başta Cumhuriyet’e başbakan olduğuna göre, imam-hatip mezunu Tayyip Erdoğan’ın başbakan olması Cumhuriyet için bir ilk olmuyor, öyle mi?
Evet. Cumhuriyet bazı İslami formüllere dokunmadı. Bayram, Cuma, tarikat yolu devam etti. Rusların yaptığı gibi dinin tabanını ortadan kaldırmadı. Çok daha akıllıca bir şey yaptı. Günlük İslam’a dokunmadı. İslam’ın günlük pratiklerinin bazılarını o kadar tehlikeli olarak görmedi. Ve bunun sonucu da, “Bizim kendi sosyal tabanımız nerededir?” diye arandığı zaman müracaat edebileceğimiz etrafta uçuşan eskiden kalma, İslam’dan kalma birtakım âdetler, günlük yapılar oldu. Hadise önem veren birtakım kimseler, eskiden kendilerini yüksek yerlere götürecek olan çalışma tarzlarını su altında sürdürdüler. Yani İslam’ın kendine özgü ne kadar pratiği, anlayışı, okuyuşu varsa hepsi devam etti. Tarikatların yolculuğu devam etti diyorum işte ben buna.

Tarikatların İslami çalışmalarının bugün sosyo-politik bir aktivizme döndüğünü de söylüyorsunuz? Nasıl çalışıyor tarikatlar?
Nasıl çalıştıklarını bilmiyorum fakat kötü bir kelime kullanacağım: propaganda! Yalnız şu da var... Nakşibendîler, bugün bir firma nasıl organize oluyorsa, onlar da öyle organize oldular ve 19. yüzyılda çok güçlendiler. Şimdi Türkiye’de kurulmuş olan gruplar, dernekler vs. var. Uzun vadede şu veya bu şekilde bunlar, politikayla bir ilişki ortaya çıkarıyor.

Tarikatlarla siyasetin ilişkisi hangi noktalarda kesişiyor?
“Tarikattan olan kardeşimi işe alırım. Tarikattan olan bu kişiyi bu mevkie yükseltirim. Tarikattan olan bu kardeşimi bu misyonla şuraya gönderirim” gibisinden bir yakınlık ve tercih meselesi yaşanıyor. Bir de tabii Nakşibendîlin kurduğu ağın siyasetle yolunun kesişmesi parti kurmasıyla da oldu. İlk 1949’da oldu bu.

Özellikle Nakşibendîliğin 19. yüzyıldaki canlılığına kavuştuğunu söylüyorsunuz. Nakşibendîlik nedir?
Çok uzun bir tarihi var. Kuruluşu Orta Asya’da oluyor ve bize oradan geliyor. Nakşibendîlik, daha sonra 17. yüzyılda Hindistan’da kendine yeni bir şekil veriyor ve daha esaslı olarak kuruluyor. Bu yayılma sadece Kürtler yoluyla olmuyor. Nakşîliğin yayıldığı yerlerden biri de Kuzey Türkiye, yani Karadeniz. 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başında Mevlana Halid Şehrezori isimli bir Kürt din âlimiyle birlikte çok daha güçlü bir biçimde organize oluyor Nakşibendîlik. Doğu Anadolu’ya ve Anadolu’ya yayılmasıyla doğrudan ilişkili onun yaptıkları. Çok etkin bir tarikat bu. Bir kere tarikatın amigoları var ve onların yaptıkları dağılma programları var. Bu dağılma programının en etkilisini yapmış olan kişi de Mevlana Halid Şehrezori.

Niye Nakşibendîlik bugün bu kadar yaygın?
İki şey var: İman ve ağ. İkisi birden çalışıyor. Ağ, mümkün olduğu kadar insanı tarikata getirmek ve onlarla bir tanışıklık veya bir ilişkisi kurmak. Yani iş ilişkisi de var bunun içinde. Zaten bütün İslami kuruluşlarda imanın yanı sıra bir iş ilişkisi oluyor. Bir iman meselesi olarak para ile imanın birbirine nasıl yapıştığını ben bilmiyorum. Kuran’da bunların yan yana gelebilmesi söylenmiş. “Ekonomik olarak kendini ayakta tutabilen insan değerli insandır” denmiş. İşte oradan her zaman devam edebiliriz...

Aslında din para kazanmaya da ahlaki sınırlar getirmiyor mu?
Evet, ama o ahlaki sınırlar Avrupa’da da vardır mesela... Fakat paranın olduğu yerde o ahlaki sınırlar çabuk kırılıyor.

Nakşibendîliğin Anadolu’da bu kadar yayılmasında devletin hiç payı olmadı mı? Osmanlı’da yeniçeriler Bektaşi’ydi. Yeniçeri Ocağı 1826’da kaldırıldı. Yeni ordu kimlerden oluştu?
Çok uzun zaman orduyla bir sayılan Bektaşilerin kafasını 1826’da güllelerle uçurdular. Buna da Vaka-i Hayriye dediler ve Yeniçeriliği kaldırdılar. Orduya Bektaşilik yerine Nakşibendîliği getirdiler. Başta her şey iyi ve güzeldi. Yeni bir tarikat, devlete hiç karışmamış falan... Ama bir müddet sonra o tarikatın içindeki Kürtler fazla çoğalıyor. Ve, Osmanlıların Türkvari bir refleksi oluyor. “Bu galiba sadece bir Kürt tarikatı” deyip, Nakşibendîleri de dışarı atıyorlar. Bektaşilik yerine Nakşibendîliği getirdiler. Ondan sonra Nakşibendîliğin biraz fazla Kürtlerden oluştuğunu gördükleri zaman “dışarı” dediler. İstanbul’dan attılar Nakşibendîleri 1827 de... Nakşibendîlik ondan sonra Anadolu’da yeraltında devam ediyor. Anlayacağınız, bu ülkede Kürt-Türk meselesi eski bir mesele!

Peki, Nakşibendîlik toplumun hangi kesimlerinde daha fazla gözüküyor?
Esnaf arasında en çok yayılıyor. Küçük işletmecidir esnaf. Küçük işletmecide çok yayılıyor Nakşibendîlik. Niçin? Çünkü eskiden beri esnaf, Türkiye’nin çok inanır bir katıdır. Kuran’ın dışında din kitaplarının en çok okunduğu bir sosyal kattır esnaf. Mesela Muhamediye, Ahmediye gibi Kuran’ın bir nevi halka anlatışı olan tarikat dışı kitaplar var. Bu kitaplar çok popüler Anadolu’da. Bu kitapların basitleştirilmiş bir din anlatımı var. O kadar basitleştiriyor ki, bazı İslami olmayan prensipler yavaş yavaş İslam’a giriyor. Kara Davut da bu kitaplardan biri. Kara Davut içindeki İslam, artık İslamlıktan çıkmış bir şeydir.

Daha koyu bir dindarlık mı gelişiyor bu kitaplarla?
Korkunç hikâyeler bunlar. İnsan üzerinde baskıyı arttırıcı hikâyeler bunlar. O hikâyeye inanırsanız, İslam’ı çok püriten yaşarsınız. Bu kitaplar, İslam’ı biraz da korkunç bir İslam olarak yayıyor. Bu kitapların, insanın kafasına yerleştirdiği resimler huzur verici değil. Anlayacağınız, Kuran’ı basit insana anlatma isteği, zamanla daha püriten, daha az hakiki İslami ögeleri içeriyor ve korkunç noktalara varıyor. Bu yüzden Anadolu’da karışık bir bekleyiş var.

Anlamadım...
Anadolu’da İslami bir bekleyiş var. Bu İslami bekleyiş biraz karışık, biraz parçalı bir şey. Bir, Kuran’ı bilenlerin bekleyişi var. İki, bütün o ikincil, üçüncül kaynaklardan kitapları okumuş olan ve dünyayı o sakat kitaplardan gören insanların bekleyişi var. Son zamanlarda bu ikincil ve İslam’la pek alakası olmayan kitaplar var. Bu insanlar beklerken, o kitapları okumuş insanlar olarak bekliyorlar. Saf bir İslam’ın beklemesi olmuyor bu!


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Şerif Mardin: Yeniden İslami diriliş ve enerji artışı var
MesajGönderilme zamanı: 17.10.11, 15:04 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 08.11.09, 20:20
Mesajlar: 58
II

"Niye Nakşibendîlik bugün bu kadar yaygın?"


Türkiye’nin en önde gelen siyaset ve din sosyologu Şerif Mardin’le yaptığımız ve dün birinci bölümünü yayımladığımız konuşmaya, devam ediyoruz.

***

NEŞE DÜZEL: Niye Nakşibendîlik bugün bu kadar yaygın?

ŞERİF MARDİN: İki şey var: İman ve ağ. İkisi birden çalışıyor. Ağ, mümkün olduğu kadar insanı tarikata getirmeyi ve onlarla bir tanışıklık veya bir ilişki kurmayı sağlıyor. Yani iş ilişkisi de var bunun içinde. Zaten bütün İslamî kuruluşlarda imanın yanı sıra bir iş ilişkisi oluyor. Bir iman meselesi olarak para ile imanın birbirine nasıl yapıştığını ben bilmiyorum. Kuran’da bunların yan yana gelebilmesi söylenmiş. “Ekonomik olarak kendini ayakta tutabilen insan değerli insandır” denmiş. İşte oradan her zaman devam edebiliriz...

Aslında din para kazanmaya da ahlaki sınırlar getirmiyor mu?

Evet ama o ahlaki sınırlar Avrupa’da da vardır mesela... Fakat paranın olduğu yerde o ahlaki sınırlar çabuk kırılıyor.

Nakşibendîlik toplumun hangi kesimlerinde daha fazla gözüküyor?

Esnaf arasında en çok yayılıyor. Küçük işletmecide çok yayılıyor Nakşibendîlik. Niçin? Çünkü eskiden beri esnaf, Türkiye’nin çok inanır bir katıdır. Kuran’ın dışında din kitaplarının en çok okunduğu bir sosyal kattır esnaf. Mesela Muhamediye, Ahmediye gibi Kuran’ın bir nevi halka anlatışı olan tarikat dışı kitaplar var. Bu kitaplar çok popüler Anadolu’da. Bu kitapların basitleştirilmiş bir din anlatımı var. O kadar basitleştiriyor ki, bazı İslamî olmayan prensipler yavaş yavaş İslam’a giriyor. Kara Davut da bu kitaplardan biri. Kara Davut içindeki İslam, artık İslamlıktan çıkmış bir şeydir.

Daha koyu bir dindarlık mı gelişiyor bu kitaplarla?

Korkunç hikâyeler bunlar. İnsan üzerinde baskıyı artırıcı hikâyeler bunlar. O hikâyeye inanırsanız, İslam’ı çok püriten yaşarsınız. Bu kitaplar, İslam’ı biraz da korkunç bir İslam olarak yayıyor. Bu kitapların, insanın kafasına yerleştirdiği resimler huzur verici değil. Anlayacağınız, Kuran’ı basit insana anlatma isteği, zamanla daha püriten, daha az hakiki İslamî ögeleri içeriyor ve korkunç noktalara varıyor. Bu yüzden Anadolu’da karışık bir bekleyiş var.

Anlamadım...

Anadolu’da İslamî bir bekleyiş var. Bu İslamî bekleyiş biraz karışık, biraz parçalı bir şey. Bir, Kuran’ı bilenlerin bekleyişi var. İki, bütün o ikincil, üçüncül kaynaklardan kitapları okumuş olan ve dünyayı o sakat kitaplardan gören insanların bekleyişi var. Son zamanlarda bu ikincil ve İslam’la pek alakası olmayan kitaplar var. Bu insanlar beklerken, o kitapları okumuş insanlar olarak bekliyorlar. Saf bir İslam’ın beklemesi olmuyor bu!

Nakşibendîlerin sıradan bir Müslüman’dan farkları nelerdir?

Bir kere tarikat üyesi bunlar. Tarikat üyesi olduğunuz zaman tarikatın birtakım usulleri var. O usullere uyacaksınız. Usullerin yanında bir de tarikatın ahlakı var. Ahlakına da uyacaksınız. Üçüncüsü, kardeşsiniz artık. Bir kardeş bir kardeşle ne yapar, yapabileceği şeyler nedir?

Nedir?

İşte o çok büyük bir havzadır. O ilişki havzası neleri kapsar, o havzanın içinden neler çıkar bilmiyoruz. Ama öyle bir havza var. Mesela kişi tarikatın ahlakından bazen biraz uzaklaşabilir. Ama tamamen uzaklaşması mümkün olmaz. Çünkü o zaman tarikat kardeşleri karışır.

Bediüzzaman Said Nursi’nin Nakşibendîlik içindeki yeri nedir?

Said Nursi’nin bazı çok orijinal düşünceleri var ve bu konuda Nakşibendîlikten bir hayli ayrılmıştır. Mesela Nakşibendîler, Avrupa’da gelişmekte olan felsefî tartışmalara çok önem vermiş kimseler değil ama Said Nursi bu felsefî tartışmaların önemli olduğunu, İslam’la ilişkisinin araştırılması gerektiğini incelemiş olan bir adam. Ayrıca üç yüz bin kişiyi kendine çekebilmesi için o kişinin iki kulaklı olması lazım.

İki kulaklı olmak nedir?

Bir İslamî kulak, diğeri de modernlik kulağı. Said Nursi, modernliği de işitiyor. Dolayısıyla halkı kendisine çekebiliyor. Çünkü halkın bir kulağı modernliğe açık. Said Nursi, İslam’dan alınan öğütlere göre hareket ederek, modern dünyayı da bunun içine alıyor. İkisinin birden yapılabileceğine dair bir meşrulaştırmadır bu.

Onun öğretisi, hem Müslüman olup hem de modern olunabileceğinin bir öğretisi midir?

Evet öyle ama, “hem Müslüman” dediğimiz zaman bu Müslümanlığın yüzdesi ne kadardır onu bilmiyoruz. Çünkü bu İslamî bir yol. Yalnız bu yol aynı zamanda modern teknolojiyi de kabul ediyor. Ayrıca bu gelinen nokta sadece Türkiye ile ilgili bir şey değil. Türkiye’ye dışarıdan da sızan bir takım modernist İslamî mesajlar var. Seyit Kutup var mesela... İslamî gönüllü olup modern hayatı merak eden insanlar var. Sebebi de şu... Kaybettiler.

Neyi kaybettiler?

İslam dünyası kaybetti. Modern dünyayı kabul etmeyerek geride kaldılar. İslamcılara, gerici dendi. “Siz, insan haklarının ortaya çıkmasına mani oluyorsunuz” gibi eleştiriler çok yapıldı İslamcılara.

Siz Said Nursi’nin öğretilerinin, Türkiye’de orta sınıfın geliştiği döneme denk düştüğünü söylüyorsunuz. Orta sınıf en dindar kesim mi Türkiye’de?

Yanlış, o benim söylediğim. Çünkü Türkiye’de daha orta sınıf bile ortaya çıkmadı. Biraz varlıklı olan köylüler arasında yayıldı demek istedim ben.

Siz yeni çıkan Türkiye, İslam ve Sekülarizm kitabınızda, Fethullah Gülen’in Nakşibendîlik zincirinin son halkası olduğunu da belirtiyorsunuz. Gülen’in Nakşibendîliğe katkısı neler?

Okullarıyla yaratıcı biri Gülen. Bilhassa fakir halka önemli katkıları olmuş biri. Yalnız bütün bu teşkilatın niçin yapıldığı ve uzun vadede bir nirengi noktasının olup olmadığı biraz sorunsalı olan bir mesele. Ne kadar siyasileşecek? Bu teşkilatın, ne kadar kendiliğinden İslamî bir tarafı olan strateji olduğunu bilmiyoruz. Yüzlerce mektep, vs. var. O mekteplerden mezun olanlar çok da memnun olabiliyorlar fakat bütün bunların ne için olduğunu bilemiyoruz, merak ediyoruz.

Ne için olabilir sizce bütün bunlar?

İktidar için olabilir. Ama neyin iktidarı için? Bu yolun kendine mahsus sonuçları ve düşündüğü bir strateji olabilir. Biz bunları bilmiyoruz. Sistemin nasıl çalıştığını parça parça görüyoruz. Allahtan ki Fethullah Hoca’yla ilgili olan yazılar Türkiye’de çoğalmaya başladı. Hatta Avustralya’daki üniversiteler bile bununla meşgul oluyorlar. Ne kadar fazla çalışma yapılırsa, hakiki içinin ne olduğu daha iyi anlaşılacak. Fakat şimdiye kadar bu organizasyonun hakiki içini bilmiyoruz. Ben şahıs olarak katiyen bilmiyorum ve bütün bu organizasyonun uzun vadede sonucu ne olacak çıkaramıyorum. Mesela sonuç için bir komplodur demek mümkün değil. Çünkü bunu söylemek için kâfi derecede araştırma yok.

Neyin komplosu olabilir? İktidarı ele geçirmenin mi?

Evet, iktidarı ele geçirmek olabilir. Ama bundan çok daha geniş Panislamist bir şey olabilir bu. Onu düşünmedik daha. Panislamizm, bugün dünyada çok etkili olan eğilimlerden biri. Bu eğilimin muhtelif şekilleri var. İyi şekilleri de var, Hizbullah gibi kötü şekilleri de var. Hizbullah’ın özelliği insan biçmektir. Dünyadaki Panislamizm, iyi ve kötü şekilleriyle Türkiye’deki her türlü İslamî düşünce tarzına sızmıştır. Gülen’e kadar gitmiştir. Gülen’in, dünyada olan İslamî gelişmelerin dışında çalışması kolay değildir. Zordur bu.

Panislamizm’in amacı nedir?

Bundan 50 yıl öncesine nispetle dünya etkenliği olarak çok daha konuşulan bir şey günümüzde Panislamizm. Bütün dünyada genel bir İslamî hareket var. İslam’ın kendini yeniden göstermesi var. Bu, tek bir merkezden idare edilen bir şey değil. Bu küçük küçük parçalardan oluşan bir bütün. Burada, tarikatlardan bahsetmiyorum. Çünkü tarikatlar çok kuvvetli değiller. Burada, cemaatlerden ve cemaatlerin getirmiş olduğu bazı dünya yeniliklerinden bahsetmek lazım. Birçok yerde Müslüman Kardeşler artık siyasi parti olmayı istiyorlar ve siyasi parti olarak hareket ediyorlar. Bunu düşünmek lazım.

Gülen’in stratejisini bilmiyoruz

Gülen hareketi de mi siyasi bir partiye dönüşebilir sizce?

Bilmediklerimizin içinde bu da var. Gülen cemaatine “nötr” diyeyim. Çünkü ne olduğunu bilemiyoruz. Fakat dünyada böyle büyük bir çark var. Gülen hareketinin o çarktan olumlu ya da olumsuz etkilenmemiş olması mümkün değil. Ben Gülen cemaatinin o çarkın nasıl bir parçası olduğunu ve o çarkın içinde nerede durduğunu çıkaramıyorum.

Peki, Fethullah Gülen ve cemaatinin İslamî yorumu nasıl tarif edilebilir?

Sırf İslamî yorumundan gidilirse, ben bunu bilmiyorum. Çünkü incelemedim. Nakşibendîlikten geldiği doğru ama o yolu bir hayli değiştirdi. Bakın.. Bugün Oxford’da bir İslamî Etütler kürsüsü var. Bu kürsü, bir çok sofistike İslam’ı yakalamaya çalışıyor. Yani İslam’ın sofistike tarafı var. Bir de daha çok halka doğru yürümesi istenen bir İslam var. Fethullah Hoca’nınki Oxford’daki kürsüden değil ama okulların yayılması vs. ile kendine göre bir medeniyet anlayışı var. İşte o okulların yayılması... Kendi başına medeniyet anlayışını ortaya çıkıyor. Ondan ileriye gitmiyor.

Gülen hareketi İslamî yaşam tarzını nasıl şekillendiriyor?

Okullarında sabah namaz kılmak zorunlu. Her sabah namaz kılınıyor. Bakın... Kendinizi Müslüman saymanız için İslam’ın beş şartı vardır. Gülen’in okullarında namaz kılma var, oruç tutmak var.

Tayip Erdoğan’ın ve AK Parti’nin din yorumuyla tarikatların, özellikle de Gülen hareketinin yorumları arasında nasıl bir fark var?

İncelemediğim için bilmiyorum ama sorduğunuz şey, araştırılması gereken bir mesele. Ama şu var. Bunların çapı farklı. Biri, Türkiye’nin bütününü kapsıyor. Diğerinin ise (Gülen’in) nasyonaldan çok enternasyonal bir kapsayıcılığı var. Başbakan akıllı bir adam. Nakşî gelenekten geliyor fakat düşüncesi teknolojik bakımdan çok ileri bir Türkiye kurmak. Ancak Başbakan’ın istediği toplum da disiplinli bir toplum. Zaten birçokları iktidardayken disiplinli bir toplum isterler. Çünkü işler o zaman daha kolay yürür.

Peki, Türkiye’deki değişimlerle Gülen cemaatinin yayılması arasında nasıl bir ilişki var?

Bu, sosyo-ekonomik bir olaydır. Ve o sosyo-ekonomik olayı incelemek bir hayli zordur. Çünkü İslamcı kuruluşlarla ilgili her zaman ortaya çıkan bir şey var. Bakın, orada masanın üzerinde bir doktora tezi var. Avustralya’da bir çocuk nötr bir şekilde Fethullah Gülen cemaatini incelemek istemiş. Bazı detayları ortaya çıkarmış ama yüzlerce detay ortada yok. Ancak yüzlerce detayla birlikte incelendiğinde hakiki bir doktora tezi olacak o. Biz Türkiye’de din, siyaset, herhangi bir konu hakkında konuşurken çok genel kavramlar kullanıyoruz. Genel kavramlar kullanmak meselenin ilk adımıdır. Böylece meselenin ez çok ne olduğunu anlayıveriyoruz ama az, çok bilmek, iyi bilmek değildir. Peki, az çok bilmek ile iyi bilmek arasındaki mesafe ne kadardır? Çok çok büyüktür.

Kitabınızda, Fethullah Gülen’in yorumlarının çok özgün olduğunu söylüyorsunuz. Bu farklılığı en çok hangi yorumlarda görüyoruz?

Yorumlarda görmüyorum, farklılığı yapıcılığında görüyorum. Okul fikri ve o okul tipinin her yere, bütün dünyanın her yerine, en zayıf insanlara imkân vererek geliştirilmesi proje olarak dolgun, iyi, ahlaklı ve güzel bir proje. Fakat pratikte ne oluyor, onu bilmiyoruz. Az çok bilmekle, iyi bilmek arasındaki büyük mesafe burada da ortaya çıkıyor işte. Konuşmamızın başında size, Anadolu’da İslamî bir bekleyiş var dedim. Bazı kitaplardan söz ettim. Bu İslamî bekleyiş biraz karışık, biraz parçalı bir şey. Bakın... Cumhuriyet’ten sonra, iyi ve güzelin İslam’da aranması ve bulunmaya çalışılması birçok sebepten ötürü meydana geldi. Günümüzde, Türkiye’de İslamî yoldan iyiyi ve güzeli aramanın, dünyadaki arayışla birbirine yaklaşık olması şarttır. Çünkü adam diyecektir ki, “Sen ne biçim Müslümansın?” Müslüman’la tartışılmış olan bir Müslümanlığın ortaya çıkması beklenmelidir.

Gülen’in devlet anlayışı nedir?

Birçok İslamî düşüncede olduğu gibi, bir toplum disiplinin olması kendisinin çok istediği bir şeydir zannediyorum. Toplumda disiplin olması gerektiği şeklindeki düşünceler de, otoriterlik gibi bizim pek sevmediğimiz ideolojilere yakın şekiller alıyor tabii.

Gülen cemaatinin yayılmasını neye bağlıyorsunuz peki?

Cumhuriyet’in kendisine verdiği bir hediye var. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, kurduğu modern okullar, getirdiği hayat ve düşünce tarzı ve düşünce tarzını destekleyen gazete, dergi, radyo, televizyon gibi iletişim imkânları ve aletleri... Yani Cumhuriyet insanların kullanabilecekleri birtakım araçlar ve imkânlar ortaya çıkardı. Cumhuriyet bütün bu kurumları hediye etti. Bu kurumlar, modern Türkiye’yi ve İslamî kuruluşları geliştirmek isteyenlere bir hediyedir. Bu imkânlardan faydalandılar ve Cumhuriyet’in hazırladığı bu temel üzerinden yayıldılar. Cumhuriyet’in kurumları kanalıyla getirdiği değişiklik muazzam bir değişikliktir. Yalnız şu var. Cumhuriyet, eşitliğe az yer verdi.

Özgürlüğü de az yer vermedi mi?

Evet. Kardeşlikten bahsedildi. Eşitlik ve özgürlük ise eksik. Son zamanlarda Batı memleketleri bile eşitlik üzerinde duruyorlar, “vay, eşitliği unuttuk biz” diyorlar. Aynı şekilde ben dinî cemaatlerin diskurlarında da eşitliği görmüyorum.

Gülen hareketinde milliyetçi damar kuvvetli mi?

İslami damarın kuvvetli olduğu bir yerde milliyetçi damarının kuvvetli olmaması mümkün değildir. Dindarlıkla milliyetçilik Türkiye’de hep beraberdir.

Dindarlıkla milliyetçilik nasıl bağdaşabilir?

Bağdaşamaz ama milliyetçilik ve dindarlık birleşmiş durumda bu ülkede. Osmanlı İmparatorluğu’nda da böyleydi bu ve Cumhuriyet’le de devam etti. Türkiye’de tam adam, milliyetçi bir adamdır. Tam adam okumuş bir adam değildir. Tam adam olması için onun aynı zamanda milliyetçi de olması gerekiyor. Türkleri koruma, baştan itibaren bize verilen bir öğüttür. Milliyetçilik çok kuvvetli bir damardır. Zaten Türkiye’de en yaygın şey de Türklerin milliyetçi damarını kabartmaktır.

Peki, İslam, milliyetçiliğe cevaz veriyor mu?

Vermez ama Osmanlılar böyle bir şey icat etmişler. İslam ve milliyetçilik çok yan yana olan şeylerdir ve bu tam bir Osmanlı orta kararıdır. Bakın... Benim babam diplomattı. Orta sınıflardanız yani. O tarihte Yugoslavya vardı ve ben frenklerle eğitim görüyordum. Beni o okuldan alıp Galatasaray’a gönderdiler. Beni Galatasaray’a gönderme bir millileştirme operasyonuydu. Büyükbabam Ahmet Cevdet Bey hayatının büyük kısmını İsviçre’de geçirmişti. Ama ailede frenkvari felsefelerin fazla etrafa saçılmasından biraz mustarip bir insan haline geldi. Büyükbabam, “Bu gazete bir Türk gazetesidir” diye ilk gazeteyi çıkaran kişi... Onun Türklüğünün İslamiyet’le ne kadar bağlı olduğunu anlatan bir fıkra anlatayım size. İşte o bıktığı sırada...

Evet...

“Kendi memleketini bilmeyen insanlardan oluşan bir aile mi olacağız” diyerek, beni aldı elimden İstanbul’da İstiklal Caddesi’nin ortasındaki Ağa Camii’ne götürdü. Kendisi dışarıda kaldı, “Git” dedi, “bu insanlar ne yapıyorlarsa sen de onu yap. Önce abdest, sonra namaz, onlar ne yapıyorlarsa ben de onu yaptım. Ağa Camii’nden sonra beni Balık Pazarı’na götürdü. Balık Pazarı’nda mumbar yedirdi. Şimdi Türklük, İslam... Mumbar, cami... Bizim birbirine bağlamakta çok zorluk çektiğimiz İslam ve milliyetçiliği, bu fıkra bile iki küçük hareketle birbirine bağlıyor işte.

http://www.haber10.com/makale/25691/


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye