M. Fatih Şeker: "Nakşibendilik artık konuşulmalı..."
İstanbul Tasavvuf Araştırmaları Merkezi, Tasavvuf Seminerleri kapsamında “Cumhuriyet İdeolojisinde Nakşibendilik” konulu bir seminer düzenledi.
24 Nisan 2011
İstanbul Tasavvuf Araştırmaları Merkezi, kısa adıyla İSTAM, Tasavvuf Seminerleri kapsamında 23 Nisan Cumartesi günü “Cumhuriyet İdeolojisinde Nakşibendilik” konulu bir seminer düzenledi.
Çamlıca Sabahattin Zaim Kültür Merkezi’nde düzenlenen semineri M. Fatih Şeker verdi. Dergah Yayınlarından çıkan kitabının kısa bir özeti niteliğinde, bir saat boyunca dinleyicilere önemli bilgiler sundu.
Çok konuşulan, konulmaktan yorgun düşen bir konu Nakşibendilik. Çok umumileşti, siyasette de irdelendi. Bugün artık bu konuyu rahatlıkla yüksek sesle tartışmanın önemli olduğunu söyleyen Fatih Şeker, konuşmasına “Konuşmak bulmak değildir; fakat söylemektir” diyerek başladı. Dolayısıyla, bu konu hakkında söylenenleri kesin doğru olarak görmenin ve bildiklerimizi de söylemekten kaçınmanın hata olduğunu düşündük.
Nakşibendiliğin kökeni, Nakşibendilik’ten de önceye dayanır
Fatih Şeker’e göre, İslamlaşmadan başlayarak bugüne kadar devam eden bir süreçtir Nakşibendilik. Garip gelebilir ama, kökenleri İslam öncesinden başlar. Nakşilik üzerine çalışanların, bu fikrin tarihî gelişimini takip etmediklerini de düşünüyor Fatih Şeker. Bu tarikatı inceleyenler muayyen isimlerden başlarlar anlatmaya. Halbuki Nakşibendiliğin çekirdeğini oluşturan şeyler, o çevrede zaten mevcuttur. Bölge ismen olmasa da, cismen Nakşî bir hüviyete sahiptir. Bahaeddin Nakşibendi’den de çok önceye dayanan bu köken için Şeker, “diriler kadar ölüler de bu yolda önemli yere sahip” diyerek açıklıyor. Yesevî’yi bildiğimiz halde, Bahaeddin Nakşibendi’den çok bahsedilmemesini bilinçli bir hareket olarak görüyor.
Osmanlı padişahları ve Nakşibendilik
Osmanlı=Nakşibendi diye bir perspektiften de bahseden Fatih Şeker, Nakşibendi tarikatına bağlı olduğu açıklanan bazı padişah isimlerini de saydı. 2. Mahmut’un, Sultan Vahdettin’in, Abdülmecit’in isimlerinden bahsedilen konuşmada, bu isimlerin Nakşibendilik ile olan alakaları ve nedenleri üzerine de değinildi.
Şerif Mardin’in eleştirisi
Fatih Şeker’in hazırladığı çalışma, Şerif Mardin’in eleştirisini de ağırlıklı olarak içeriyor. Öncelikle, Şerif Mardin’in “Nakşiliği anlamayan Türkiye’yi anlayamaz” gibi söylemlerle, konuyu özetlemesini yerinde bulduğunu söyledi Fatih Şeker. Fakat onun, Mardin’de eleştirdiği iki temel nokta var: Birincisi, Şerif Mardin’in kullandığı kaynakların 2. hatta 3. el olması. Şeker, burada, birebir orijinal metni okumadan yapılan yorumların ve değerlendirmelerin sorgulanması gerektiğine dikkat çekti. İkincisi ise, Şerif Mardin’in muhtelif yerlerde farklı bir dil kullanıyor olması. Amerika’da yazdıklarında Nakşiliği Vahabilikle aynîleştiren Mardin, Marmara Üniversitesi’nde daha şeffaf, hitap ettiği kitleye daha uygun konuşuyor. Peki, bu durumda Şerif Mardin bir yenilik getirmiş mi? Bu soruya Fatih Şeker, Mardin’in batılı eserleri yorumladığını söyleyerek cevap veriyor. Nakşilere Batı’da vücut bulan bakışı, Batı kaynakları ile irdelemenin yeterli olup olmadığını da sorguluyor.
Turgut Özal gibi birçok siyasetçinin seçilmesinde önemli rolü olan Nakşiler, Fatih Şeker’e göre çok önemli bir konu. Şerif Mardin eleştirisinde de özellikle “Şerif Mardin her şeyin tasavvufa dayandığının farkında, fakat her şeyin tasavvufa indirgenemeyeceğinin farkında değil” diyerek aktarıyor. Şeker’e göre, ülkemizde, bir alanda başarılı olan insanı diğer alanlarda da baştan başarılı olarak görmek bir hata. Zaten Mardin de kendisi “Bir insanın dinî konularda başarılı şeyler yazması çok zor. Ben de hatalar yaptım” diyerek açıkça kendini eleştirir.
Program bitiyor, merakımız artıyor
Programın sonunda seyircilerden sorular ve eklemeler alınıyor. Çok derin bir konuyu, bir saat içerisine sığdırılan bu seminerle iyice merak ediyoruz. Çıkışta Fatih Şeker’in “Cumhuriyet İdeolojisinin Nakşibendilik Tasavvuru” isimli kitabı seminere gelenlere dağıtılıyor. Kafamızda güzel sorularla, elimizdeki kitabı karıştırarak Kültür Merkezi’nden ayrılıyoruz.