Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: A. Emre: "Şehirli Müslümanlık ya da şehirde Müslüman/lık?"
MesajGönderilme zamanı: 29.10.10, 20:01 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.03.09, 09:49
Mesajlar: 311
Kent ve şehir arasında Müslümanlık

Ali BULAÇ

28 Ekim 2010


"Medeniyet" kelimesi 1757 yılındaki ilk kullanımıyla, örf ve âdetlerin yumuşaması, kentleşme, nezaket, umumi ahlak, bu ahlakın yayılması için kullanılan bilgi ve bu bilginin toplamı.

Bu ise, hümanizm fikriyle mümkün olabilmektedir; çünkü insanın, örf ve âdetlerinin yumuşaması, kent-kültürü kazanması, nezaketli olabilmesi, ahlak ve adabın yayılması için gereken bilgiye sahip olabilmesi için, hümanist olması icap eder. Bu tanımın ima ettiği kavramsallaştırma, din ile medeniyeti birbirinden ayırmasıdır.

Batılı insan, medeniyeti ilk kullanıldığı formasyonuyla dindışına çıkarıyor. Kendine göre anlaşılır sebeplerle yapıyor: Avrupa kıtasında yüz yıl süren mezhep savaşlarında yüz binlerce insan ölmüş. Bu onu hümanizm temelinde bir medeniyete mecbur etmiştir. Dinden ümidini kestiği için yerine medeniyeti ikame etmek istemiştir.

Batı'da, mezhep ve sınıf savaşlarıyla kapitalist kentlerin, sanayi merkezlerinin ortaya çıkışı eşzamanlıdır. Köylü isyanları ve sınıf savaşları insanları birbirlerine karşı acımasızlaştırmıştır.

Bu noktada modern kenti tanımlamakta fayda var. Belirtmek gerekir ki "kent", geleneksel yerleşim birimi olan "şehir" değildir. Esasında Avrupa'da hiçbir zaman şehir olmamıştır; şehir İslam'a aittir. Avrupa'da kapitalizm ve Sanayi Devrimi'nden önce de şehir yoktu, var olan feodalizm idi, bu da serf-senyör ilişkisine dayanıyordu, ilişki kırsal kesimde sürüyordu. Bugünkü kentin tohumunu atacak olan küçük yerleşim birimleri vardı fakat bunlar şehir değil, kontluktu. Buralarda burg adı verilen şatolarda, kalelerde burjuvalar yaşamaktaydı. Sonra "burjuva" denilen bu kesim zenginleşmiş ve kentlerde yaşamaya başlamıştır.

Medeniyet, ortaya çıktığı ve bize geldiği şekliyle ilerlemeci ve normatiftir. İlerlemecidir, çünkü insanlığın, basitten karmaşığa doğru evrimleşerek ilerlediğini varsaymaktadır. İptidai ve ilkel yaşayan insan zaman içinde evrimleşti, fiziği ve biyolojisi gibi, zihni de gelişti ve sonuç olarak kentler ortaya çıktı.

Tam bu noktada "şehir" ile "kent"in arasını ayırmak icap eder. Bu ayırım bizim neden şehri İslam'a, kenti Batı'ya, özellikle Sanayi Devrimi'nin dünyasına tahsis ettiğimizin anlamını verecektir. "Kent", yerleşim biriminin Sanayi Devrimi'nden sonra ortaya çıkmış formunu, Aydınlanma'nın ve ulus devletin yapılandırdığı yerleşim birimidir. "Şehir" ise, geleneksel yerleşim birimidir. Bugün baktığımız zaman, geleneksel şehirlerden modern kentlere doğru bir dönüşüm içinde olduğumuz görülecektir. Avrupa'da ve Amerika'da geleneksel şehir yoktur. Kentler ise sonradan kapitalizmle birlikte ortaya çıkmıştır. Kentler, devletin emretmesi, kurallar koyması ve yönetmesiyle ortaya çıkar, böylelikle de bir "uygarlık" meydana gelir.

Yine bu noktada "medeniyet" ile "uygarlık"ı da birbirinden ayırt etmek gerekir. Medeniyet Doğu'ya ve İslam'a, uygarlık ise Batı'ya aittir. Bu da bizi "ilim" ile "bilim" ayrımına götürür. İlim Doğu'ya ve İslam'a ait olurken, bilim Batı'ya aittir. Bilim, bilimsel ve akademik yöntemle elde edilen bilginin toplamına denir. Bilim açısından bilgi güçtür, ilim bakımından bilgi hikmettir. İlim ile bilimi, kent ile şehri, medeniyet ile uygarlığı dikkatli bir şekilde birbirinden ayırmadıkça, kendi varoluşu peşinde olan zihninizi sömürgeleştirmekten kuramazsınız.

Bu anlattıklarım dolayısıyla sosyologlar, "medeniyet" yerine "kültür"ü kullanmayı tercih ederler; çünkü medeniyet çok problemli bir konudur. Eğer Batılı manada uygarlığı tercih ederseniz, sizin iktisadi ve sosyal politikalarınız, en önemlisi yerleşim politikalarınız tasfiyeci, tek tipleştirici ve hegemonik olarak teşekkül eder. Esasında böyle de olmak zorundadır; çünkü tasfiyeci, tek tipleştirici ve hegemonik olmazsa yönetemezsiniz.

"Ed Din fi'l medin". Yani "Din şehre aittir". Kent ise hümanist, profan, seküler ve çatışmacıdır. "Kent Müslümanlığı" derken, bütün bu kavramların dikkatli bir analizini, muhasebesini yaptık mı?
Zaman


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kent ve şehir arasında Müslümanlık / Ali BULAÇ
MesajGönderilme zamanı: 09.12.10, 15:57 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.03.09, 09:49
Mesajlar: 311
"Şehirli Müslümanlık ya da şehirde Müslüman/lık?"

Akif Emre


Bir süredir köşe yazarları arasında sürdürülen şehirli Müslümanlık tartışmasını ibretle takip ediyorum. Şehirli Müslümanlığın eskiye göre daha katı ve hoşgörüsüz, daha tektip ve muhafazakar olmaya başladığı tezine karşılık bu tür betimlemelerin elitist, Kemalist bir tavır olduğu ekseninde yapılan bir tartışma yürütülüyor.

Öncelikle, yorumları Binnaz Toprak'ın yaptığı araştırmanın tetiklemesi tartışmayı bilimsel bir boyuta çekti. Mademki böyle bir çalışma yapılmış, karşı çıkmanız için sizin de bir sosyolojik çalışma yapmanız gerekir anlamı çıkıyor. Sosyal bilimlerin hangi konuyu, ne kadar açıklayabildiği tartışması bir yana tartışmanın seyri Türk aydınının kendi toplumuyla kurduğu ilişkiyi çözümlememize yarayan malzeme sunuyor.

Türkiye'de Müslümanlık gibi şehirli Müslümanlık meselesi de sosyal araştırma konusu olmaktan çok aydınların bu ülke ve insanıyla kurduğu ilişki biçimiyle alakalıdır. Bu da her şeyden önce bir zihniyet sorununu işaret eder.

Cumhuriyetin gerçekleştirmek istediği modernleşme projesi, bunun şehirlerde ortaya çıkardığı yeni insan tipi, yeni toplumsal ilişkiler gibi çok boyutlu toplum mühendisliği göz ardı edilerek dünkü şehir Müslümanlığı ile bugünkü arasında yapılacak bir kıyaslama yaşanılan süreci anlamlandırmamızı engeller. Üstelik bu toplum mühendisliğinin bastırmak istediği, hayattan silmek istediği bir şehir ve Müslümanlık hayatı, görmezden gelinerek olayın künhüne varma şansınız ne kadar mümkün olabilir?

Burada atlanan en önemli hususlardan biri; şehirli Müslümanlığın yeni icat edildiği, daha önce hiç tecrübe edilmediği ve modernleşme projesiyle birlikte şehirlerin Müslümanlıkla tanışmaya başladığı anlamını içeren yorumların yapılmasıdır. Oysa Cumhuriyet modernleşmesi her şeyden önce şehirli Müslümanlıkla hesaplaşarak işe koyuldu. Şehirli geleneği üreten, yaşatan ve taşıyıcısı durumunda olan gelenek radikal biçimde hayattan silinmeye çalışıldı. Şehirde oluşan kültürü, yaşama biçimini, entelektüel üretimi bir şekilde temsil eden insanların üniversiteden sosyal kurumlara değin her alandan el çektirilmeleri ve sosyal hayattan sürülmeleri aslında bir geleneğin kurutulmasına yönelikti.

Cumhuriyet kendi projesine uygun bir şehirli elit ve orta sınıf oluşturmaya çalıştı. Cumhuriyet balolarıyla sembolize edilen, alabildiğince seküler batıcı hayat biçimi dar bir kesimle sınırlı kaldı. Yine nüfusunun büyük kısmı köylü olan ve köylü kalması da istenen modernleşme projesinin seküler eğitimden geçmiş, İslami referanslarıyla bağı kopmuş ya da alabildiğince zayıflamış bir şehirlilik hayatı kurduğu söylenebilir.

Cumhuriyetin kurduğu bu dengenin hemen hemen 1970'lerin başlarına kadar devam ettiği söylenebilir. Bozulmaya başladığı daha doğrusu gittikçe tek sesli ve hoşgörüsüz olduğu söylenen bu tablo şehirli Müslümanlıktan çok şehirde Müslümanları resmetmektedir.

Her türlü batılılaşma ve sekülerleştirme çabalarına karşı dinle irtibatını korumaya çalışan Müslüman bir kitlenin şehirde tutunma çabasıdır bu. Yüzlerce yılın ürettiği şehir geleneğinin kesintiye uğradığı, bunu temsil eden toplumsal ve bireysel figürlerin görünür plandan sürüldüğü bir şehir hayatı ve Müslüman kimliğini her şeye rağmen korumaya çalışan bir kitledir söz konusu olan. Cuma namazını kılan, alkol almasa bile yılbaşı kutlayan bir şehirli tipten söz ediyoruz.

Özellikle göçlerle birlikte taşra büyük şehirlere ve şehir merkezlerine aktıkça bu denge altüst oldu. Köylü milletin efendisi olduğunu unutup şehre taşındı! Toplum mühendisliği yetersiz kaldı doğal olarak...

Şehirde Müslümanlığını sürdürmek isteyen vatandaş gelenekten mahrum bir Müslümanlığı; daha doğrusu şehirde müslümanca yaşamayı el yordamıyla keşfetmeye çalıştı. Bu duruma Müslümanlığın şehirde yeniden icadı denebilir.

Geleneksel düğün törenlerini kaybetti ama haberdar olmadığı, devral/a/madığı bir şehir geleneğinin yerine kendi anlayışına uygun gelenekler üretmeye çalıştı.

Ne bu yeni durum ne de daha seküler ve çağdaş bulunan eski hal şehirli Müslümanlık anlamına gelmez.. Olsa olsa şehirde Müslümanları resmeder!

09.12.2010
Yeni Şafak


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye