Tasavvuf ve İnsan
Prof. Dr. Süleyman Uludağ
11 Ağustos 2010
Din gibi onun bir parçası olan tasavvufun da insan hayatında önemli bir yeri vardır. Tasavvuf İslam’ın özünü oluşturduğundan dinin olduğu her yerde mutlaka hakikî İslam tasavvufu, az ya da çok, ama mutlaka vardır.
İslam dini tasavvuftan ibaret değildir. Tasavvuf onun sadece bir boyutudur, ama onun özünü oluşturur. Zâhir-bâtın, dış-iç ayrımı yapan müslüman âlimler, kalple ilgili eylem ve davranışların, bedenle ilgili eylem ve davranışlardan daha önemli ve ondan daha üstün olduğuna daima vurgu yapmışlardır. Mesela namazda ve diğer ibadetlerde niyet, ihlas, huşû’, bedenle ilgili fiil ve hareketlerden daha önemlidir. Kalbin amel ve fiilleri olan niyet, ihlas ve huşû’ bütün ibadetlerin ruhudur.
Şüphesiz ki İslam’la ilgisi bulunmayan veya ilgisi zayıf bulunan bir takım tasavvufî akımlar ve cemaatler de mevcuttur. Bunlara genellikle bî-şer’ (anomist) ve merdut tarikatlar adı verilir. Mistisizm ve esoterizmin, yani sırrîliğin ve bâtınîliğin pek çok çeşitleri mevcuttur. Bunların mevcudiyeti İslam’ın kendine özgü bir tasavvufu, yani manevî ve ruhanî hayatı olmasına engel teşkil etmez.
İslam dininin temeli ve özü olan hakikî tasavvuf, aynı zamanda İslam kültürünün de önemli bir boyutudur. Bütün Müslüman toplumların şiir ve musikî gibi güzel sanatlarında tasavvuf edebiyatı ve tasavvuf musikisi önemli bir yer tutar. İslam dininin yayılmasında, yaşamasında, varlığını korumasında ve sürdürmesinde bu tür estetik sanatların payı büyüktür.
Sufîlere pek çok unvanlar verilmiştir. Genellikle onlara ehlullah ve evliya denir. Feridüddin Attar Tezkiretü'l-Evliyâ isimli eserinin giriş kısmında şunu anlatır: Ünlü sufî Yusuf Hemedanî'ye sormuşlar: "Şu zaman geçer, evliya perde arkasına çekilir ve kendilerine ulaşmak, sohbetlerinde bulunmak mümkün olmazsa selamette kalmak için ne yapalım?" Cevap vermiş: "Her gün onların sözlerinden sekiz sayfa okuyun." Attar ekliyor: "Gaflette olanların böyle bir vird edinmelerini, bunu düzenli ve devamlı bir alışkanlık haline getirmelerini farz-ı ayn olarak görmekteyim."
Sufîler tarafından tasavvufa dair yazılan eserleri okumanın tasavvufun anlaşılmasında hiçbir faydası ve katkısı olmasaydı, meşayıh ve mutasavvıflar bu kadar çok eser yazarlar mıydı?
Mevlânâ, Gazalî, Yunus gibi büyük sufîler, eserlerinde sadece tarikat ehline ve dervişlere değil, bütün müminlere, hatta tüm insanlığa hitap etmektedirler.
Bazı tasavvufî eserlerin çeşitli dünya dillerine çevrilmeleri ve gayrimüslimler tarafından da okunmaları başka ne şekilde açıklanabilir?
|