Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Postmodern Sufizm / Ali Bulaç
MesajGönderilme zamanı: 22.06.10, 10:06 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
Postmodern Sufizm

Ali Bulaç


21 Haziran 2010

Yeryüzü gezegenini küresel hegemonyaları altına almak isteyenler açısından –kendi deyimleriyle- “İslam dünyası ve Ortadoğu “entegre olmamış boşluk”u ifade etmektedir. Onların varsayımlarına göre bu “boşluğun oluşması”nda İslam dini ve bu dinden tarih boyunca neş’et etmiş bulunan İslam tefekkürü, İslam’ın ameli/fıkhi pratikleri, kelam ekolleri büyük rol oynamaktadır.

Bu durum tespitinden hareketle, İslam dinini nasıl diğer dini gelenekler, özellikle Hıristiyanlık gibi onu kendi asli ve hakiki tabiatından tecrit edip başkalaştırabiliriz, Protestanlaştırabiliriz gayreti içindedirler. Şeriat’a karşı yürütülen küresel propagandanın amacı, öncelikle Müslümanların zihin evreninde fıkıhsız/amelsiz bir din telakkisini yerleştirmeyi hedeflemektedir. Fakat bu kendi başına yeterli olmayacaktır. Bununla eşzamanlı olarak Kur’an’ın tarihselliğini Müslümanların ilahi vahyi anlama usullerinin yerine geçirmek ve arkasından belli başlı İslami büyük şahsiyetleri yeni bir imaj üretimine tabii tutarak postmodern zamanların perspektifi içine eriterek küresel hegemonyaya hizmet edebilecek şekillere sokmak istemektedirler.

Bu plan çerçevesinde Mevlana onlara hayli kullanışlı bir enstrüman olarak görünmektedir. Mevlana bu projenin “sufi postmodernizm” ayağını teşkil eder.

Mevlana üzerinden İslam tasavvufunu ve İslam tasavvufu üzerinden İslamiyet’in kendisini postmodern bir huviyete büründürme, itikad, kelam ve fıkıhla ilgili kendine özgü kavramsal ve yargısal mahiyetini dönüştürme teşebbüsü var.

Belirtmek gerekir ki Mevlana, post-modern bir figür olamaz; eğer birtakım yakıştırma ve analojilerin dışında Mevlana’nın kavramsal dünyasına, alem ve insan tasavvuruna nüfuz edecek olursak, bu dünyada postmodernizmin herhangi bir dayanağı yoktur. Mevlana’nın post-modernizmle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Mesela ona isnat edilen “Gel ne olursan ol, gel” sözünün ona ait olmadığı aşağı yukarı ortaya çıkmış durumdadır. Bir görüşe göre Ebu Said-i Ebü’l Hayr isminde İranlı bir şaire ait; H. 440 yılında vefat etmiş. Tahir Büyükkörükçü’ye göre ise Afzali Kaşin isminde bir zatta aittir. Bu beyit, işin uzmanları veya Mevlana’yla yakından ilgilenenlerin bildiği halde, yine de resmi söylemde Mevlana’yla özdeşleştirilmiş bir beyit haline getirilmiştir. Bunun nedeni, postmodern bir söyleme uygun olmasıdır. Ne olursan ol gel, ister Hıristiyan ol ister putperest ol ister Müslüman ol gel, gel yeter yani. İslam bakış açısından, bunu söyleyen şair, “Son tövbeni yap öyle gel” demek istemiştir, yüz kere, bin kere tövbeni bozmuşsun, artık bozma, ibadetlere ve dinin hükümlerine riayet etmeye başla demek istiyor. Postmodern bakış açısından, bu beyitten çıkarılan sonuç şudur: “Gel ve eski hayatına olduğu gibi devam et; içki içiyorsan devam et, zina varsa devam et, bedenini teşhir ediyorsan devam et.”

İlkin, Mevlana’nın böyle bir laubalilikle bir ilgisi olmadığı açıktır.

İkincisi, Mevlana İslam’a aittir; hiçbir zaman İslam’ın aleyhinde bir figür olarak takdim edilemez. Kuran’a, Hz. Peygambere ve İslam’ın hükümlerine derin bir bağlılık içinde yaşamıştır. Denir ki bir gün akşam eve gelir hanımına yemek koymasını söyler, sofra kurulur, sofrada sadece kuru bir ekmekle bir bardak su vardır. “Yemek nerede?” diye sorduğunda, hanımı “Bu kadar, başka bir şey yok” diye cevap verir. Hemen ayağa fırlar ve dönmeye başlar ve “Ne mutlu bize, bugün soframız Muhammed Mustafa’nın sofrasına benzedi” der. Yine Mesnevi’nin girişinde, “Canım bedenimde oldukça ben Kuran’ın bendesi, Muhammed Mustafa’nın yolunun toprağıyım. Birisi sözlerimden bunun dışında, buna aykırı bir şey rivayet ederse benim bununla hiçbir ilgim yoktur; ben bundan bizarım, der.”

Üçüncüsü, Mevlana ne Batı mistisizminin ne de Hint mistisizminin figürü değildir; o İslam tasavvuf geleneğinin bir figürüdür. İslam tasavvuf geleneği içinde neşvünema bulmuştur. Böyle olması hasebiyle de daima işin özüne, batınına, müteal olana, öte aleme/ahirete dikkat çekmiştir. İslam akaidi ve genel fıkhi hükümleri onun tasavvufunun ana çerçevesini tayin eder.

Dördüncüsü, Mevlana, başka büyük bilginler, fakih, kelamcı, filozof ve mücahid şahsiyetler yanında seçkin kişiliği ve çok yönlü özellikleriyle birleştirici bir figür olmaya güçlü adaydır. Tacik, Afgan bölgesinde doğmuş, İran-Fars güzergâhını takip etmiş, şiirlerini Farsça yazmıştır, Şems-i Tebrizi onun çok önem verdiği bir insandır, Şam ve Mekke uğrak yeri olmuştur, Bağdat’a uğramıştır, Anadolu’da yaşamış ve burada vefat etmiştir. Bütün bu İslami-beşeri havzalar, Mevlana’nın birleştirici bir figür olması gerektiğini bize ilham etmektedir. Kişisel olarak ben Mevlana’nın bütün bu güzergâhı ve buradaki havzaları birleştiren bir figür olması gerektiğini düşünüyorum; dolayısıyla onu milli duygularımızın veya üstü örtük milliyetçiliklerimizin basit bir aracı haline getirmemek lazım.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye