Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 17 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Herkesin Mevlânâsı Kendisine Göre...
MesajGönderilme zamanı: 16.05.10, 08:14 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
Kimin Mevlanası?

Ali Bulaç


15 Mayıs 2010

Mevlana Celaleddin Rumi’nin önemli bir Müslüman şahsiyet olduğunda hiçbir tereddüt yok. Büyük bir entelektüel ve İslam mirasının önemli simalarından biri; hem genel tefekkür ve irfan, hem de tasavvuf geleneğimiz bakımından dönüm noktası sayılabilecek büyük şahsiyet. Mevlana’yı sadece İslam irfan mirasının büyük zenginliği olarak görmek mümkün. Afganistan, Tacikistan, İran ve Türkiye arasında onu temellük etme konusunda ortaya çıkmış bulunan ihtilafın İslam noktai nazarından herhangi bir kıymet-i harbiyesi yoktur.

Hatırlanacağı üzere 2007 yılı Mevlana yılı kabul edilmişti. Medyaya pek yansımasa da, kutlamaların patronajlığı kimin elinde olacak, sorusu etrafında bazı sorunlar yaşandı. Başlangıçta İran ile Türkiye arasında çıkan ihtilafa daha sonra Tacikler de katıldı. Problemin sebebi ise, her üç ülkenin de Mevlana’yı kendine ait görmesiydi. Tacikler Mevlana’yı, “Mevlana Celaleddin Rumi” değil de “Mevlana Celaleddin Belhi” diye anarlar; çünkü onun Rumla (Doğu Roma), yani Anadolu’yla bir ilgisinin olmadığını düşünürler. Bu tür tarihsel şahsiyetlerin modern zamanlarda ulus kurma çabasında olan iktidarlar ve devletler için önemi büyüktür; çünkü ulusları devletler kurar, bir devlet ortaya çıkar ve bu devlet iktidar seçkinlerinin elinde teşekkül eder, sonra da onlar bir ulus inşa ederler. Bu inşa sürecinde herkes kendine tarihten bir takım referanslar, figürler arar. Mussolini, zaferi kazanıp da iktidar aygıtını tümüyle geçirdikten sonra şöyle demişti: “Devleti ele geçirdik, şimdi bir ulus kurma zamanıdır.”

Sovyet etkisinden çıkan Ortaasya cumhuriyetleri geç kalmış bir uluslaşma süreci yaşıyorlar. Mesela Özbekler için Timur son derece önemli bir şahsiyettir; Özbekistan’ın her yerinde heykelleri ve resimleri vardır. Bugün var olan veya uluslaşma sürecine son 100 veya 50 sene içerisinde katılmış olan uluslar, kendilerine uluslararası küresel piyasada sunacakları bir meta ararlar ve bu amaçla da tarihe dönerler. Fakat genellikle uluslar tarihin suiistimalini ve tahrifini yaparak bunu gerçekleştirdikleri için bir takım tarihsel figürleri veya tarihsel mirası da yeni bir tanımsal çerçevenin içine oturturlar. Bu bizim için de geçerli. Diyoruz ki Mevlana bize ait; fakat İranlılar da buna itiraz ediyor ve bize aittir diyorlar. İranlılara göre, Mevlana’nın Türkiye’yle ilgisi sadece Anadolu’da ömrünün önemli bir kısmını geçirmiş olması ve orda vefat etmiş olmasıdır. Mevlana’yı tarihte ölümsüz kılan yazdığı eserlerdir, eserlerini Farsça yazmıştır, Türkçe söylediği tek mısralık bir şiiri dahi yoktur. Tabii bu bizim hoşumuza gitmiyor ve karşı bir söylemin imkanlarını araştırmaya başlıyoruz:

Mevlana bizde yetişmiştir.
Anadolu Müslümanlığının figürlerinden ve sembollerinden bir tanesidir.
Mevlana, insancıl bir düşünür (hümanist) ve entelektüeldir.
“Arap veya İran radikalizmi”ne karış bizim Müslümanlığımızın –“Anadolu Müslümanlığı”) temsilcilerinden biridir.

Özetle biz de Mevlana’yı bu “ulusal çerçeve”de piyasaya sürüyoruz. Bu durumda, Mevlana adeta parçalanmış bir şahsiyet olarak karşımıza çıkıyor. Ancak yakinen biliyoruz ki, Mevlana’yı bu dil ve ulusal çerçevede ele almanın Mevlana’nın kendisiyle-tarihsel sahici şahsiyetiyle ilgilisi yoktur, bu farklı bir durumdur. Modern dünya, özellikle küreselleşme süreciyle birlikte, her şeyi alıyor, onun tarihsel, hakiki ve sahici muhtevasını, içini boşaltıyor. Dahası onu gösteriye ve folklorik bir öğeye dönüştürüp bir şovdan ibaret kılıyor.

Geçen Ramazanların birinde bir iftar için Conrad Oteline gittik. Otelden içeri girer girmez bir kız ile bir erkek semazenin sema gösterisiyle karşılaştık; otele gelen misafirleri lobide sema gösterisi yaparak karşılıyorlar. Sonradan öğrendiğime göre bu türden karşılamalar son yıllarda beş yıldızlı otellerde hayli yaygınlık kazanmış, gelen turistler bu şekilde karşılanmaktaymış.

Bunun Mevlana veya Mevlevilikle ne ilgisi var? Bu önemli bir sorudur.

İlkin, Mevlana veya Mevleviler –İslam dininin ibadetler ve zikir usulleri bakımından eleştiriye açık yanları mahfuz kalması kaydıyla- varoluşun ahengine katılmak üzere samimi ve içten niyet ve duygularla semah gösterisi yaparlar. Kendi dergahlarında Mevlevilerin yaptığı semah sahicidir ve o tarikatın kendine özgü bir zikir çeşididir. Tabii tam da bu noktada şunun altını çizmekte fayda var, semah bir ibadet değildir, ibadet yerine ikame edilemez; çünkü ibadeti bizim dinimizde sadece ve sadece Peygamber Efendimiz tarif eder, onun tarifi dışındaki hiçbir şey ibadet olmaz. Semah tarikatın bir zikridir, seremoniktir.

İkincisi, Mevlana anma törenlerinde yapılan sema gösterileri kuru kuruya, şov mahiyetinde yapılmaktadır. Beş yıldızlı otellerin lobilerinde misafirleri karşılamak üzere yapılan, turistik ve folklorik semah gösterileri vardır. Bunlar içi boşaltılmış, herhangi sahici bir anlamı olmayan tamamen gösteri amaçlı yapılan şovlardır.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kimin Mevlanası? / Ali Bulaç
MesajGönderilme zamanı: 16.05.10, 19:12 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 345
sn. bulaç ismi ile müsemma bir aydındır
bu sefer de Sema' ile semahı bulamaç yapmış..

hz.Mevlana ve tarik-ı Mevleviliği; ulusalcılıktan entelcilikten hümanizmadan alev(c)îlikten zamanîlikten reformîlikten modernizmden felsefeden tenzih ederim..

tenzih ettiğin halde anlarsın/görürsün zaten nereye ve kime aid olduğunu..
halt ettiğin (karıştırdığın) zaman neyi bilirsin kimi anlayabilirsin ki??..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kimin Mevlanası? / Ali Bulaç
MesajGönderilme zamanı: 16.05.10, 20:34 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 01.04.10, 00:05
Mesajlar: 220
Ali Bulaç Bilinçte Diyalogçu Bilinçaltında selefî dir...
Eski bir Abdüzaziz Bayındırcı arkadaşım bu adam hakkında Ali Bulamaç derdi...

_________________
Ne Dervişlikte, ne Şeyhlikte, ne İmamlıkta iş yok... İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'a kul olabilmekte!..(MZK)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kimin Mevlanası? / Ali Bulaç
MesajGönderilme zamanı: 17.05.10, 03:18 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 345
"men çe Gôyem; tanburam çe gôyet.. ben ne söylüyorum; tanburam ne çalıyor!.."

hz.Mevlana ne diyor; bulamaç aydınlar ne çalıyor!..
hz.Mevlana nerelerde pervâz ediyor; bulamaç sözler nerelerde sürünüyor!..

"Ali Bulaç Bilinçte Diyalogçu Bilinçaltında selefî dir...
Eski bir Abdüzaziz Bayındırcı arkadaşım bu adam hakkında Ali Bulamaç derdi..."
(Gümüşhanevî)

demek ki bilinç altı bilinç üstü iyice karış muruş olmuş.. misal-i bulamaç çorbası.. insanların hür iradeleri ile kendi dünyalarında (yuvarlak masalarında) ne düşündükleri ne konuştukları beni enterese etmiyor lakin orta yere "aşikare" pisler gibi abuk subuk laflar "edilince" sözlerin kokusundan istikrah ediyorum; tepkim ve kızgınlığım bu yüzdendir..

bunun gibi kıymetsiz traşların yüksek tirajlarla takip (ve takdir) edildiği herkesin malumudur.. "Allah İçin" biz nasıl kızmayalım ki!.. adamın konuştuğu şu lafa bakar mısınız Hz.Mevlana için "figür" diyor "entellektüel" diyor "insancıl hümanist" diyor.. bir de "anadolu müslümanlığı" gibi ne idüğü belirsiz nevzuhur bir yafta da var...

malum, bu lafların (ve îmaların) bilinç altında "diyalo-g-avuriyye" var aslında.. bu bir mezheb ve tabiat-ı sâni' haline geldi artık.. öyle ya, diyalog histerisi ile düşünüp o nazarla baktığın zaman Hz.Mevlana da diyalogcu bir düşünürdür ha(!).. ne kadar garabet ve komik bir yama (-n zan) değil mi..

ey Gümüşhanevî âşık, düşün ki -mesela- bir insana Nay hakkında 9 boğumdan manda boynuzuna başpâresinden parazvânesine sarımtrak budağından lirik ve içli sadasına kadar 50 tane alamet sayıp: "ha bu dediğum nesne nedur ola?" diye soruyorsun: o da çok bilgince bir eda ve hem gayet derin bir tefekkür ve ciddiyetle dönüp sana "trompet(!)" deyiveriyor.. aldığın şu cevab (-i irfan) karşısında "Zong!" olursun değil mi?.. işte ali bula(ma)ç gibi D'nin hazfi ile ayazda kalmış "üşünürlerin" okur-yazar-lık mealleri de budur..

ali bulaç şu yazısında Mevlana Hz.ni yanlış anlama, yanlış tanımlama, şahsını istismar etme, yolunu şekle ve şova dönüştürme şenîatından dem vuruyur ya.. şimdi ona sormak lazım: "iyi eyvallah da.. ya peki senin yaptığın nedir?.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kimin Mevlanası? / Ali Bulaç
MesajGönderilme zamanı: 17.05.10, 07:52 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 09:14
Mesajlar: 764
simurg yazdı:
Kimin Mevlanası?

Ali Bulaç


Mevlana bizde yetişmiştir.
Anadolu Müslümanlığının figürlerinden ve sembollerinden bir tanesidir.


mevlana hakkında insancıl hümanist demesinden daha önce yedilen bir halt.

yahu anadolu müslümanlığı ne demek.? arap müslümanlığı ne demek.? hint muslümanlığı ne demek.? vesaire.

_________________
Ehl-i Bidat-ı Red ve Tahkir Ediyoruz |


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kimin Mevlanası? / Ali Bulaç
MesajGönderilme zamanı: 17.05.10, 08:03 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 09:14
Mesajlar: 764
Alıntı:
Geçen Ramazanların birinde bir iftar için Conrad Oteline gittik. Otelden içeri girer girmez bir kız ile bir erkek semazenin sema gösterisiyle karşılaştık; otele gelen misafirleri lobide sema gösterisi yaparak karşılıyorlar. Sonradan öğrendiğime göre bu türden karşılamalar son yıllarda beş yıldızlı otellerde hayli yaygınlık kazanmış, gelen turistler bu şekilde karşılanmaktaymış.

Bunun Mevlana veya Mevlevilikle ne ilgisi var? Bu önemli bir sorudur.

İlkin, Mevlana veya Mevleviler –İslam dininin ibadetler ve zikir usulleri bakımından eleştiriye açık yanları mahfuz kalması kaydıyla- varoluşun ahengine katılmak üzere samimi ve içten niyet ve duygularla semah gösterisi yaparlar. Kendi dergahlarında Mevlevilerin yaptığı semah sahicidir ve o tarikatın kendine özgü bir zikir çeşididir.

Tabii tam da bu noktada şunun altını çizmekte fayda var, semah bir ibadet değildir, ibadet yerine ikame edilemez; çünkü ibadeti bizim dinimizde sadece ve sadece Peygamber Efendimiz tarif eder, onun tarifi dışındaki hiçbir şey ibadet olmaz. Semah tarikatın bir zikridir, seremoniktir.


birincisi ; mevlana hazretlerinin hali şeriata uygundurda - şüphemizde yokdur - misal ondan sonra tarikatına bidatlar karıştıranlar varsa [1] [2] onların hali ile mevlanan' ın hali niye eşitlenir .?

ikincisi ; bulamaç etdiği sema eğer bir ibadet değilse cümlesinin devamnında dediği üzere nasıl bir zikir olabiliyor.? zira zikir denen olgu aynı zamanda bir ibadetdir.[3].

yok eğer bir seramoniktir demek ile mevleviliğin kendince eleştiriye açık yanlarına atıfda bulunuyorsa oda ayrı bir cehalet.!!!

[1] bugun mevleviyim diye geçinenlerde bu bidatlar çokca görülmekde.ben bilmiyorum şu zamanda sahih bir mevlevi tarikatı var mı.? varsa rabbim inşallah tanımayı nasip eder amin.

[2] eleştiriye açık yanları saklı olmak kaydıyla demek ile de karamaniliğe özendiği anlaşılıyor .. :=)

[3] cümlenin bu kısmını okurken bir kısım embesillerin - vahabiye taifesinin - rabıta ibadadet değildir demek ile islamda aslı yoktur iddiaları aklıma geldi.

_________________
Ehl-i Bidat-ı Red ve Tahkir Ediyoruz |


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kimin Mevlanası? / Ali Bulaç
MesajGönderilme zamanı: 17.05.10, 10:48 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.01.10, 21:01
Mesajlar: 488
Anlatılan hangi Mevlâna?

20 MART 2009

Elif Şafak'ın "Aşk" adlı romanında tarihi gerçekleri değiştirmesini eleştiren Tuğrul İnançer'in aksine, Nuri Şimşekler, bu tür popüler kitapların romancılık açısından önemli olduğunu söylüyor.

Popüler Türk romancılarından Ahmet Ümit ve Elif Şafak'ın son romanlarının Mevlana ve Şems'i konu aldığı, ancak Paulo Coelho'nun Mevlana'nın bir hikayesinden yola çıkarak kaleme aldığı ''Simyacı'' adlı eserinin 1988 yılında yazıldığı ifade edildi. Selçuk Üniversitesi Mevlana Araştırma ve Uygulama Merkezi (SÜMAM) Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler, UNESCO'nun 2007'yi Mevlana Yılı ilan ettiğini ve 2007 yılında başta Konya olmak üzere dünyanın pek çok yerinde Mevlana etkinlikleri düzenlendiğini belirtti.

Yrd. Doç. Dr. Şimşekler, daha önce Mevlana'ya ilgi duyanların ya da bu konuda akademik çalışma yapanların gündeminde olan Mevlana'nın, 2007 yılı boyunca yoğun şekilde kamuoyunun gündeminde olduğunu belirtti. Çeşitli görsel yayınlarda, fotoğrafçıların Mevlana ve semazenlerle ilgili çektiği eserlerin yer bulduğunu dile getiren Yrd. Doç. Dr. Şimşekler, pek çok köşe yazarının da bu dönemde sütunlarına Mevlana'nın beyitlerini ve Konya'yı taşıdıklarını vurguladı.

2007 ve sonrasında Mevlana'ya artan ilginin bu konuyu popüler hale getirdiğini anlatan Şimşekler, böylece Mevlana'nın Türk romancılarının da gündemine geldiğini söyledi.

Tarihi romanların son dönemde Türkiye'de yoğun ilgi gördüğünü dile getiren Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler, şunları kaydetti: ''En çok okunan popüler Türk romancılarından Ahmet Ümit ve Elif Şafak'ın son romanları, Mevlana ve Şems'i konu alıyor. Ahmet Ümit Bab-ı Esrar, Elif Şafak ise Aşk adlı eserlerinde, Mevlana ile Mevlana'yı Mevlana yapan Şems-i Tebrizi'nin dostluklarına dikkat çekmeyi tercih ettiler. Oysa, 'Simyacı' isimli eseri 30 milyon satan Paulo Coelho, bu ünlü eserini Mevlana'nın bir hikayesinden yola çıkarak 1988 yılında yazmıştır. Coelho, ilk yıllarda bu eserinde hiç kimseden etkilenmediğini söylese de yakın tarihte İran'da katıldığı bir konferansta, Simyacı'yı Mevlana'nın Mesnevi'sinde geçen bir hikayeden yola çıkarak kaleme aldığını itiraf etmiştir. Zaten Simyacı adlı eserde anlatılanlar, Mesnevi'nin 6. cildindeki, 'Bağdat'ta yaşayan bir kişinin gördüğü rüya sonucu Mısır'da bir adrese gitmesini' konu alan hikayeyle neredeyse birebir aynı.''

Bu bilgiler ışığında, Türk romancılarının Mevlana'yı batılı yazarlardan sonra keşfettiğinin söylenebileceğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Şimşekler, ''Bu durum, Türk romancıların son dönemde yazdıkları eserlerin değerini azaltmaz. Zaten Bab-ı Esrar ve Aşk romanları, romancılık açısından okuyucuya istenileni verecek düzeydedir'' dedi. Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler, bu romanlarda anlatılan konuların roman kurgusuyla kaleme alındığını, bu nedenle roman gibi okunması gerektiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu romanlarda Mevlana ve Şems ile ilgili anlatılanların bir bölümü gerçek olduğu gibi, bazı bölümleri kurgulanmış. Yani bu romanlarda anlatılanların tamamı gerçek bir hikaye gibi algılanmamalıdır. Ayrıca bu romanları okuyanlar, Mevlana ve Şems ile ilgili yazılmış diğer eserleri de okumaya yönleniyor. Bu ilgi gören romanların turizme de katkısı olacaktır. Bu romanlarda olayların geçtiği mekanları görmek isteyenler Konya'ya geleceklerdir. Bu açıdan Konya'ya gelecek ziyaretçi sayısının artmasında bu romanların da küçümsenemeyecek katkısı görülebilir."

Yrd. Doç. Dr. Şimşekler, Mevlana'nın Mesnevi'sinin romancılar için çok değerli bir kaynak olduğunu, Mesnevi'de geçen 200'e yakın hikayenin her birinin ayrı bir roman konusu olabileceğini sözlerine ekledi.

http://www.milligazete.com.tr/haber/tur ... 118769.htm


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kimin Mevlanası? / Ali Bulaç
MesajGönderilme zamanı: 17.05.10, 23:25 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 01.04.10, 00:05
Mesajlar: 220
Günümüzde 'havass' hakîkatlerin ahmakça 'avamm'laştırıldığına üzülerek tanık oluyoruz.Bu operasyonu yapanları şu 5 sınıfta toplayabiliriz:

1-Anadolu Müslümanlığı Grubu:Bu grupların arasındaki en eski olandır ve kendilerine Osmanlımız tarafından-çoğu geri zekalı tarafından Türklüğü aşağılamak olarak anlaşılan-Etrâk-ı bi-idrâk tavsîf olunan heretik Alevî ve mümessilleridir ki bunlarda kültürel Türklük,Türklük dininin üzerine çıkar.Söz gelimi Şer'i mebâhiste hassasiyyetsizlik/haysiyyetsizlik,Cenâb-ı Hakkla istihzâ eden şiirler yazılması,Kadınların başlarını yarıya kadar kültürel olarak örtmesi vs...Osmanlı İmparatorluğu zamanında bunlar asla rahat edemediler ve fetvâ-i şerîflerle sindirilerek nâsı zehirlemelerine müsaade edilmedi.Lâkin-Trimbergerin ifadesiyle-'seküler Kemalist devrim' dünyevîliğin halk arasında yayılması için,sahîh İslâmî hayâta alternatif olarak bu anlayışı öne çıkardı.Ve mezkûr akımı Anadolu Türkçesi,Halk edebiyatı vs propagandalarıyla destekledi.Öyleki bugün bu Anadolu müslümanlarına 'İslâm medeniyyeti Türkçesi'nden özge eski Şamanist ve İslâmî unsurların karşımı bir edebiyat oluşturan sade (içi boş) Türkçe kullandıkları için hemen hemen hayran olmayan mütefekkir yoktur.
Kısaca bu Anadolu Müslümanlığı anlayışı,perde arkasından Aleviliğin nursuz sıfatsız suratının sinsi sinsi güldüğü Dini ve bu Dine dayanan medeniyeti köylüleştirme çabasından başka bir şey değildir.Şer'î hakâiki avammlaştırmasıyla temâyüz eder.

2-Kent Müslümanlığı Grubu:Tarihçiler ve Sosyologlar için kent mefhumu vazgeçilemez bir kavramdır zira ictimai hayatı kendi ekseninde oluşturan ve bu kitlelerin tarihini yönlendiren kentlerden başkası değildir.Lakin işe başka taraftan bakarsak kentler ticâretin,sanatın,ideolojilerin,felsefelerin,hazzın ön plana çıktığı yerlerdir.Nefs-i Emmare kendisini kentlerden başka hiçbir yerde kemaliyle gerçekleştiremez.Kabilin çürük buğday adaklarıyla sembolize edilen yerleşik hayat ve yerleşik hayatın kemali olan kentler Kabilin adakları gibi Gökler nezdinde makbûl değildir.Ayn-ı Nefs-i Emmare olan Kentler ancak Şer'î idare ile te'dib edilip yola getirilirse Müslüman olabilir.Günümüzde şeri'âtın esamesinin bile okumadığı bu kentler pek güzel müslümanları öğütme işlevi görmektedir.Şehrin hayat tarzına,savaşına,gecelerine,zevkine,edebiyatına dalan müslümanlar bir bakmışsınız kentin izin verdiği kadar müslüman oluvermişler.İslama uymayan ticaretler için kesilen sahte fetvalar,İslâmiyyetin çoğu ahkamını buharlaştırmak isteyen tarihselciler,hümanistler,kent huzuruna,zevkine kapılıp gönül huzurunu bir kenara atan bir adı müslüman gençler hep Kentlerin ürünüdür.Kentler üretme merkezleridir ve buralarda bir mürşîde intisâb etmeden ayakta durmak zordur.Tekrar edersek buralarda fikirler,ideolojiler üretilir,zevkler üretilir,Maddiyat üretilir vs...Ve bu mallarla geçinen müslümanlara da kent müslümanı denir.Aynı zamanda farklılıklara tam özgürlük demek olan demokratik anlayışta bir kent irfanıdır...Zira bütün çok renkliliğiyle seküler kentin ayakta kalması demmokratlığa dayalıdır...Eşcinsellere,lezbiyenlere,pornoya,eş aldatmalarına,enseste vs demokratlık uğruna özgürlük verilir...Sodomun,Gomorenin,Pompeinin birer Kent olduğunu unutmayalım.Köyler değil ancak Kentler helak edilir...Bu kent müslümanlığından kurtulma çaresi de kent İslâmından İslâm kentine geçmekten başka bir şey değildir.Heman Cenâb-ı Hakk nusret ihsân eyleye...Bu grup Şeri'âtı avammlaştırmasıyla temayüz eder.

3-Akademik Tasavvûf grubu:Avâmîleştirmenin en korkunç kollarından birisi de budur.Tasavvûfun rûh eğitimi,takva,tezkiye,zikir gibi taraflarıyla değilde mahza ontolojisiyle ilgilenir.Tasavvûfî irfanı bir felsefe olarak görür ve tedkîkatını da sanki bir felsefi metni tedkîk edermiş gibi yapar.Yok İbn Arabide varlık felsefesi yok Mevlana ve aşk yok İmam Rabbaniye göre İslam Tasavvufu cart curt gibi zırvalamalarıyla hem kısa akıllarıyla bu hakîkatleri tahrîf ederler hem de kitabeveleri bunların tezleriyle dolu olduğundan nâsı zehirlerler...Daha i'tikâden tamm olmayan insanlar sadeleştirilmiş Fütühât-ı Mekkiyyelerle,Fusûsu'l-Hikemlerle tanıştırılır ve sapmalarına zemin hazırlanır.Halbuki bu akademiklerin kendi fehm-i kâsırıyla avamileştirip halka sundukları yüce eserler ancak ve ancak ehline mürşid tarafından okutulan zirve kitaplardır ki mesela Mahmud Sami Hazretlerinin ,Muhyiddîn-i Arabî Hazretlerinin eserleri için onlar herkese göre değildir onları Evliyâlar okur noksanlarını kapatır dediğini Musa Topbaş hazretlerinin bir eserinde okumuştum.Halbuki bu eserler düşüncesiz akademik evliyalar yüzünden herkesin eline düşmekte,Hazarât-ı hamsenin henüz 5. meratibinde bulunan insanlara makam-ı akdemden inzal olunan ağır,dev,tahammülü imkansız bilgiler yüklenmektedir...Bunların yaptığı iş değil!Seyyidî Muhammed Zâhid Kotku Üstâzımın Cennet yolları:İlim adlı kitâb-ı münîfinde Fütühat-ı Mekkiyye gibi eserleri okuyup o irfanı zevkan müşahede etmeden sağa sola söyleyenlere çatılmakta,onları nefslerini kabartmakla itham etmektedir.Pes bu asrın büyük Evliyâları zirve ilimleri herkese anlatmaz,kendileride konuşmaz iken bu yerden bitmelerede ne oluyor?
Örnek vereyim...Sadık Yalsızuçanlar denen kişi Gezgin adlı ipe sapa gelmez romanında zuhûru mürekkebin yayılıp harf şeklini almasına benzetiyor.Bu ayn-ı küfürdür!Bu südûrculuktur ve konusu ettiği Muhyiddîn-i Arabî Hocaefendi Hazretleryle bunun alakası yoktur!Dahası Sadık bu kitap için inisiyatik (manevi gerçekleşmeye dair) roman denemesi diyor.Adama çüşş derler.Sen Makam-ı Vahdete mi erdin Sâdık?!!!
Velhasıl-ı Kelam insanların çoğundan men edilmesi gereken kitapları Mahmut Kanık,Mahmut Erol Kılıç Ekrem Demirli gibileri herkesin nazar-ı dikkatine sunmaktalar :(İşte bu yaptıkları da Tasavvûfî avammlaştırmadır zira isti'dadı olmayan kişilere bu ilimler verilmekle ortada bir sürü Elif Şafak gibi ermiş (!) ler oluşturulmaktadır...Elif Şafağın Suad El Hakimin İbn Arabi Sözlüğünü okuduğunu hatırlayın ve nirvana ermişçesine bunu Zaman gazetesinde anlattığını...

4-Sanatsal Tasavvuf Grubu:Bunlar hakkında çok söz söylemeye gerek yok.Mesnevî-i Şerîf gibi eserlerin sadece sanatsal taraflarını alıp ruhunu anlamadan romanlarında,hikayelerinde kullanırlar.Halbuki Cenâb-ı Mevlana benim söylediklerim şiir değildir diye üzerine basa basa haykırır...Yani bu edebiyatçı grup da Tasavvufu bir meta olarak kullanır ve böyle avamileştirir.

5-Risâleci Tâife:Bunlar hakkında da çok konuşmaya gerek yok.Zira forumumuzda çok uzun süre bunlardan bahsettik.Kısaca Tahakkuka dayalı İrfânı Tefhîme indirirler ve tarikatleri küçüm küçüm küçümserler bunların avammlaştırması da budur.

Bize düşende kent müslümanı değil müslüman kentli olmak,anadolu müslüman değil müslüman anadolulu olmak,akademik derviş değil derviş akademisyen olmak,sanatsal mutasavvıf değil mutasavvıf sanatçı olmak ve sağlam bir sâlik olmaktır.
Unutmayalım İslâmdan ve Tasavvûfundan taviz verdikçe isimlerini zihinlerimizde sade tutamaz önüne arkasına yeni yeni kelimeler ekleriz!

Allâhım!Bizi Zahirini batınını tağyîrden uzak tutan kullarından eyle!Amin

_________________
Ne Dervişlikte, ne Şeyhlikte, ne İmamlıkta iş yok... İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'a kul olabilmekte!..(MZK)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kimin Mevlanası? / Ali Bulaç
MesajGönderilme zamanı: 18.05.10, 08:57 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 583
değerli gümüşhanevi kardeşim,söylediklerinize her ne kadar hak versemde, konunun şu yönünede dikkat çekmek isterim;
Muhabbet,hele hele ilahi muhabbet öyle bir ufuk ki,dedikodusu bile insanlara cazip geliyor.Avamıda,Havassıda,köylüsüde,kentliside,hep bu mihver etrafında dönüyor.Kimi yakın yörüngede,kimi en uzak.
Ve bu konuların konuşulması, bilmeyenler tarafından dillendirilmesi her ne kadar tehlikeli isede,bir şekilde kulağına bu sözler ulaşmamış insanların tesir altında kalarak arayışa girmeleride son derece zordur.
Sadece yaşayan konuşsun dersek,"La ilahe İllallahı"bile belli bir manevi seviyeye gelmemiş olanların söylememesi gerkirdi.
Nefyü isbatı bilmeyenin "la ilahe illallahı,
Murakabei ehadiyeti geçmeyenin "kul hu vallahu ehad" i dillendirmemesi gerekirdi.v.s.
Ayetleri bile herkes kendi idrakince anlar.Hatta idrak geliştikçe kendi anlayış seviyeside farklılaşır.
El mecazü kantaratül hakika.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Kimin Mevlanası? / Ali Bulaç
MesajGönderilme zamanı: 18.05.10, 16:08 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 01.04.10, 00:05
Mesajlar: 220
Sübhanellâh!
Kendimi anltamamışım dostum.
Tebliğ yapmak için elbette kemâl şartı yoktur...
Şeri'-i Şerîf zâten herkese hitab eder...
Ya da amelî tasavvûf..
Ama biz bunu bırakırda mahzâ havass kullara hitâb eden konulara girersek orada tehlike başlar...
Bu hususta örnekler veririm ama bu forumda bile kardeşlerin kafalarını bulandırmak istemiyorum.
Kadim devirlerde kapılar pencereler kapatılarak okunan esrârın bugün her kitapçının rafında bulunmasını var sen düşün Azîzim.

İrfân ile...

_________________
Ne Dervişlikte, ne Şeyhlikte, ne İmamlıkta iş yok... İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'a kul olabilmekte!..(MZK)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 17 mesaj ]  Sayfaya git 1, 2  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye