Abdurrahman Sami Niyazi (1876-1935) Sami Efendi olarak hayranlık ve gözyaşları ile anılan Abdurrahman Sami Niyazi, 1876 yılında Manisa’da dünyaya gelmiştir. Babası Asım Efendi Sami ismini koymuşlarsa da Manisa'nın isimsiz kahramanları “Abdurrahman” isminin verilmesini istemişler, böylece ismi Abdurrahman Sami olmuştur. Niyazi ise kendisine aldığı mahlastır. Abdurrahman Sami Efendi şiirlerinde Niyazi mahlasını kullanmışlardır.
İlk tahsiline memleketinde başlayan Sami Efendinin baba tarafından Hz. Ömerin soyundan olduğunu devrin Uşaki Şeyhlerinden Sefine-i Evliyanın müellifi Hüseyin Vassaf Efendi nakleder. Tahsiline daha sonra Fatihte devam eden Abdurrahman Sami Efendi, Hüseyin Necmeddin Efendiden ilim icazeti alarak mezun olur. Tasavvufta ilk yolculuğuna Halveti-Uşşaki şubesinden başlar ve Gelibolu’da Şeyh Ahmed Şucaeddin Efendi’ye intisap eder. Manevi bir işaretle gittiği Gelibolu’da manada kendisine gösterilen şeyhine ilahi bir aşkla bağlanır ve Gelibolu’da Halvetiyye’nin olmazsa olmaz kuralı olan erbaine (halvet/çile) girer. Kısa sürede sülukunu ikmal eden Abdurrahman Sami Niyazi; icazet alır ve Kasımpaşa’da Yahya Kethüda Dergahı Postnişinliğine tayin edilir. Ancak buradan aldığı maaşı kendisine harcamaz ve şeyhi Şucaeddin Babaya gönderir. Kendi geçimini ise elinin emeği ile karşılar.
Abdurrahman Sami Niyazi aynı zamanda kimyagerdir ve misk imal edip; kazancını buradan temin eder. Kimya üzerine yazılmış ancak basılmamış bir eseri de mevcuttur. Arapça ve Farsça’ya şiir yazacak derece de vakıftır. Nitekim bu dillerde yazılmış şiirleri kendi divanıda mevcuttur. Osmanlı Medreselerinde okutulan Kafiye isimli kitaba bir şerh yazması da Arapça’ya olan vukufiyetini göstermektedir.
Abdurrahman Sami Niyazi Efendinin bir diğer özelliği ise pek çok tarikattan ve tekkeden icazetli oluşudur. Günümüzde hiç bir şeyhten seyri süluk görmediği halde piyasada dolaşanlara baktıkca Sami Niyazi Efendinin ahvali bizleri daha da şaşırtmaktadır.
Abdurrahman Sami Niyazi Efendi; Nakşbendi Halidi-Müceddidi kolu başta olmak üzere; Halvetiyyenin Uşşaki ve Şabani kollarından, Rufai ve Kadiri yollarından da mücazdır. Ancak asıl irşadını Halvetiyyenin şubesi olan Hasan Hüsameddin Uşşaki Hazretlerinin usulune göre yapar.Zor günlerde bile darb-ı esma meclislerini kapatmaz. Camilerde yatsı namazından sonra el-ayak çekildikten sonra zikir meclisleridevam eder. Kendisine korkup korkmadığı sorulduğunda;” Bize bu vazifeyi şahıslar vermediler ki, şahıslar istedi diye terk edelim” der. Tefsirden hadise, akaidden edebiyata kadarpek çok eseri olan Sami Niyazi Efendinin en önemli eserlerinden birisi de Evradü'l-Mukarrabin adını verdiğive haftanın her günü için hususi olarak tanzim ettiği evradıdır. Salavat-ı şerif ağırlıklı olan bu eser; Cuma günü okunmaya başlar ve her gün okunan kısımları mevcuttur. Hakk'a yaklaşanların zikri olarak tercüme edebileceğimiz bu Evradül Mukarrabin halen bağlıları arasında günlük vazife olarak okunmaktadır.
Tekkelerin kapatılmasından sonra Abdurrahman Sami Niyazi Efendi için zor günler başlamıştır.
Merhum Necip Fazıl Kısakürek deyimiyle Menemen Provakasyonunda halifesi Bekir Sıtkı Visali ile beraber tutuklanırlar. Altı ay hapisten sonra beraat etmelerine rağmen artı bir kere yaftalanmışladır. Hem Şeyh Sami Efendi hem de Bekir Sıtkı Visali Efendi hayatlarının sonuna kadar takip altında tutulacaklardır. İlmiyle amel eden her zat gibi o da dini için sıkıntılara katlanır. Osmanlı Dersiamı olması hasebiyle kaydı hayat şartıyla vaizlik yapabilmek hakkı varken; bu hakkı da gasbedilir.
1934/35 yılında İstanbul’da Yüce Dost'a kavuşur.
Kabr-i Şerifi Edirnekapı Şehitliğinde Mısır Tarlası olarak isimlendirilen bölümdedir.
Ardında sayısız gözü yaşlı seven ve gün yüzüne çıkartılmayı bekleyen onlarca eser bırakır. Abdurrahman Sami Niyazi Efendi'nin bıraktığı; Kendisi gibi yetiştirdiği, halifesi Kulalı Hacı Bekir Sıtkı Visali Efendi en kamil eseridir.
Abdurrahman Sami Niyazi Efendi, hayatı boyunca pek çok Halveti Şeyhi gibi Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi Hazretlerine hususi bir sevgi beslemiş ve kendisini ona nispet ettiğini Hüseyin Vassaf haber veriyor. Hatta Hz. Şeyh-i Ekber'in bazı eserlerini de Türkçe’ye tercüme etmiştir.Hayatı boyunca Sünnet-i Seniyye üzerine yaşamaya gayret eden Abdurrahman Sami Niyazi Efendinin Ruhu için El Fatiha...
***
Abdurrahman Sami Efendi (Yandaki fotoğraf) Muzaffer Ozak Efendi’nin yetişmesinde büyük hissesi vardır.
Nurettin Cerrahi Asitanesinin son postnişinlerinden olan Muzaffer Özak Efendi çocukluğunda babasını kaybeder. Bunun üzerine Abdurrahman Sami Niyazi Efendi yakın arkadaşının oğlu olan Muzaffer Özak Efendi'yi kanatları altına alır ve eğitimi üzerine hususi ihtimam gösterir. Muzaffer Ozak Efendi de ilerleyen yıllarda Sami Niyazi Efendiye intisap edecektir. Ancak Muzaffer Ozak Efendi daha eğitimini tamamlamadan Abdurrahman Sami Niyazi Efendi ahiret alemine sırlanır. Bu göç Muzaffer Ozak Efendiyi çok sarsacaktır.
Muzaffer Ozak Efendi, bu eğitimi esnasında Ayasofya Camiinde tefsir dersleri alırken çok güzel bir rüya görür:
Peygamber Efendimiz s.a.v., Hz. Ali’nin tuttuğu bir devenin üzerindedir. Hz.Ali’nin diğer elinde ise meşhur kılıcı Zülfikar bulunmaktadır. Efendimiz s.a.v. ona sorar:
-Müslüman mısın?
-Evet.
-İslam için başını verir misin?
Muzaffer Özak Efendi yine “-Evet” cevabını verir.
Peygamberimiz başını kesmesi için Hz. Ali’ye talimat verir.
Allah’ın Arslanı da, başını gövdesinden ayırır. Hazret korku içinde uyanır. Rüyasını Abdurrahman Sami Niyazi Efendi Hazretlerine anlatınca ; tabiri rüyadan daha da güzeldir : ”Evlad; sen Hz.Ali’den gelen bir tarikata şeyh olacaksın”.
Abdurrahman Sami Niyazi Efendi'nin tabiri seneler sonra gerçekleşir ve Muzaffer Ozak Efendi; Cerrahi Asitanenin son şeyhi İbrahim Fahreddin Efendi'den icazet alır ve postnişin olur.