Nakşibendi Şeyhi Şeyh Nazım Kıbrısi
Haber Revizyon Dergisi Şubat 2014
http://www.revizyondergi.com/naksibendi ... m-kibrisi/Haber Revizyon Dergisi imtiyaz sahibi R. Aytekin Türker Nakşibendi şeyhi Muhammed Nâzım Kıbrıs-î’yi Kıbrıs’ın Lefke kasabasındaki dergahında ziyaret etti. 92 yaşındaki Şeyh Muhammed Nâzım Kıbrıs-î hayatı ile ilgili birçok şey anlattı.
Nâzım Kıbrıs-î veya Şeyh Nâzım, Kıbrıs’ın Larnaka şehrinde 23 Nisan 1922 günü doğan, Mutasavvuf ve Nakşibendi şeyhidir. Lefke’de yaşamakta ve dünyanın pek çok yerinden müritleri Şeyh Muhammed Nâzım Kıbrıs-î nedeniyle Lefke’ye gelmektedir.
Soyu, anne tarafından Mevlevi tarikâtı kurucusu Mevlânâ Celâleddîn Rûmîye, baba tarafından Kâdiri tarikâtı kurucusu Abdülkâdir Geylânî’ye dayanır.
Babası Ahmet Adil Bey, Hacı Hasan Beyi ile Fatma Hanım’ın oğullarıdır. Hacı Hasan Efendi Larnaka’ daki Hala Sultan Türbesinin imamıdır ve Kadiridir. Yedi defa hacca gitmiştir. Sarığının yeşil olması sebebiyle Yeşilbaş lakabıyla anılır.
Şeyh Nazım Efendi’ nin annesi Hatice Hanımefendi mevlevi şair Kaytaz-zade Nazım Efendi ve Zehra Hanımefendi’nin kızıdır.
Çocukluğunu Kıbrıs, Lefkoşe’ de dedesi Kaytaz-zade’nin tasavvuf ve edebiyat dolu evinde geçirdi. Yedi Evliya’ ya komşu olarak oturduğu evinde onların manevi havasını teneffüs ederek büyümüştür.
Şeyh Nazım Efendi ilkokula başladığı sene, 1928’ de Türkiye’de harf inkılabı yapılmış idi. Bu yüzden okulda sadece birkaç ay Osmanlıca okumuştur. Bugün sahip olduğu Osmanlıcasını ve muntazam yazısını daha sonraki senelerde kendi çalışmasıyla öğrenmiştir.
1359 Hicri senesinde (1940) Lise’ yi bitirerek ağabeylerimin bulunduğu İstanbul’ a gelir. Gündüz Dünya ilmini öğrenmek için okula giden Şeyh Muhammed Nâzım Kıbrıs-î, akşamları vaktini din ilimlerini Mevlevi ve kadiri tarikatini öğrenmek için geçiriyordu. 1940`larda İstanbul Üniversitesinde Kimya Fakültesini okudu.
Genç yaşında İslami konularda fetva verebiliyordu. İstanbul’da bulunduğu dönem içerisinde Nakşibendi şeyhi Süleyman Erzurumi’ye bağlandı üniversiteye devam ederken aynı zamanda Şeyhi’nin sohbetlerine katılıp Nakşibendi tarikatını öğreniyordu. Sultanahmet camisinde geceyi tefekkürle geçirdiği sık sık görülmüştür ve bunu kendisi şöyle anlatıyor “ orada kalbime rahmet ve selamet geliyordu. Sabah namazlarını o camide şeyhlerimle birlikte kılıyordum, beni eğitiyor ve kalbime manevi ilim yerleştiriyorlardı. O zamanlar beni Şam’ın mübarek topraklarına çağıran bir çok rüya gördüm fakat henüz şeyhimden izin yoktu. Bir çok kez peygamber efendimizi beni huzuruna çağırırken gördüm. Kalbimde her şeyi bırakıp peygamberimizin mübarek şehrine göç etmek için derin bir arzu vardı.
Bir gün kalbimdeki bu hasret çok yoğun olduğu bir zaman Şeyhim Süleyman Erzurumi’yi gördüğüm bir zuhurat hasıl oldu gelip beni omzumdan salladı iznin şimdi geldi senin sırların ve manevi eğitimin benimle değil ben seni sadece emanet olarak tuttum senin gerçek şeyhin olan Abdullah Dağıstani hazretlerine hazır olana kadar… o senin anahtarlarını tutuyor git onu Şam’da bul. Bu izin sana benden ve peygamberimizden geliyor. Zuhurat bitmişti ve ben Şam’a gitme iznini almıştım.”
Şam’a gidip Şeyh Abdullah Dağıstani’ye bağlandı ve onun mânevi terbiyesine girdi.
Abdullah Dağıstani’nin emri ile insanlara tasavuf terbiyesini vermeye başladı. 1973’de Şeyh’inin vefatı ile onun yerine geçti. 2011’de oğlu Mehmet Adil Efendi’nin, kendi yerine geçip, silsileyi devam ettireceğini ilan etti.
Şeyh Muhammed Nâzım Kıbrıs-î 1941’de Hacı Emine Hanım ile olan evliliğinden dört çocuğu bulunmaktadır. Türkçe, Arapça, İngilizce ve Kıbrıs Rumcası olmak üzere dört dil bilmektedir.
Ezanın Arapça lafzı ile okunmasının yasak olduğu dönemde Kıbrıs’a geri geldiği ilk gün şerefeye çıkıp ezanı Arapça lafzı ile okumuş ve bunun üzerine bir hafta hapis yatmıştır. Serbest bırakılınca Lefkoşa’nın en büyük camii Selimiye’nin şerefesine çıkıp tekrar Arapça lafız ile ezan okumuş, bunun üzerine kendisine dava açılmıştır.
Davayı beklerken Lefkoşa’nın köylerini gezip Arapça lafız ile ezan okumaya devam etmiştir. Hakkında 114 dava aynı zaman diliminde açılmış ve 100 yılı aşan süre mahkumiyeti gündeme gelmiştir.
Davaların okunma gününe yakın, Adnan Menderes döneminde, TBMM’nin ezanın Arapça lafız ile okunmasını serbest bırakması üzere hakkındaki davalar düşmüştür.
Haber Revizyon Dergisi İmtiyaz sahibi R. Aytekin Türker, Şeyh Muhammed Nâzım Kıbrıs-î ‘ye evrim teorisini sordu;
“Mekteplerinizde Darwin Papazının, teori diyerek, nazariye diyerek insan maymundan geldi diyerek okutan zihniyet sahipleri bir gün bu yolu bırakmazsanız Allah yıkar.
Allah’ın kudretininin azametinin iradesinin hikmetinin önüne geçilemez.
Vurduğun vakit tın tın öten, bu bardakları yaptığınız bu çamur varya onda sizi yarattım diyor Allah. Bunu bırakıyor, Kuran-ı Kerim’ı bırakıyorsunuz. Mekteplere koymuyorsunuz. Sizi, bu kanunu kaldırmazsanız toprağın içerisine gömecek O Kudret sahibi. O’nun kelamına hürmetiniz vaciptir. Hürmet etmezseniz sizi O size O Kitabı gönderen Zatı Ecceli Ala bu toprağın içerisine gömecektir. Ne hekim ne hakim sizi kurtaracak değildir.”
Şeyh Nazım her sene Kıbrıslı hacı kafilesine lider olarak toplam 27 kez Hacca gitmiştir. Bir keresinde şeyhi Şam’dan Halep’e yürüyerek gitmesini ve her köyde durup iman, tasavvuf ve Nakşibendiliği yaymasını istemiştir. Şam – Halep arası yaklaşık 400km idi ve gidip gelmesi bir yıldan fazlasını almıştır. Bir iki gün yürüdükten sonra köye varıyor insanları eğitmek ve insan ahlakını yaymak, zikir yaptırmak için orada bir hafta kalıyor sonra diğer köye gitmek için yola çıkıyordu. Aynı şekilde şeyhi Kıbrıs’ı da baştanbaşa yürüyerek dolaşmasını ve insanları islama çağırıp, dinsizlik ve maddeciliği bırakmalarını istiyordu.
1978’den beri Türkiye’yi de dolaşmıştır. Hemen hemen Türkiye’nin her yerini ziyaret eden Şeyh Nazım, dolaştığı bölgelerde, bir yerden diğer yere, bir camiden diğer camiye gidip, Allah kelamını, maneviyatı ve iman nurunu yaymıştır. Gittiği her yerde halk tarafından olduğu kadar hükümet yetkilileri tarafından da hoş karşılanmıştır.
1974’ten itibaren Avrupa’yı ziyarete başlamıştır. Kıbrıs’tan Londra’ya uçak ile gidip dönüşünü kara yoluyla yapmıştır. Halen her ülkeden, değişik inanç ve kültürden her çeşit insanla görüşmeye devam ediyor, insanlar huzurunda şehadet getirip tarikata giriyor ve ondan manevi sırlar alıyorlar.
1986’da uzak doğu seyahatini gerçekleştirmiş ve Brunei, Malezya, Singapur, Hindistan, Pakistan ve Sri Lanka’yı ziyaret etmiştir. Buralarda da sultanlar, başkanlar ve umum halk tarafından heyecan ve coşkuyla karşılanmış, büyük ikram ve iltifatlarda bulunulmuştur.
1991’de Amerika seyahatine çıkmış ve 15 eyalet dolaşmıştır. Bu esnada değişik din ve inançlardan birçok kişiyle görüşmüştür ve bunun neticesinde Kuzey Amerika’da Nakşibendi tarikatına ait 15 merkez açılmıştır. İkinci ziyaretini 1993’te yapmış ve yine birçok yeri dolaşmıştır. Sayesinde, Kuzey Amerika’da 10 000 kişi müslüman olup tarikata girmiştir.
Şeyh Muhammed Nâzım Kıbrıs-î, hayatı boyunca İslam dinini yaymak, Nakşibendiliği öğretmek ve insanları haramdan kurtarmak için çalışmalar yapmıştır. Şu anda 92 yaşında olan Şeyh Muhammed Nâzım Kıbrıs-î Kıbrıs Lefke’de bulunan dergahında yaşayıp dünyanın dört bir tarafından gelen müridlerini kabul etmektedir.
NAKŞİBENDİLİK NEDİR?
Nakşibendî terbiye okulu, hicri: 791, miladi: 1389 tarihinde vefat eden Hace Muhammed Bahauddin Nakşibend Hz. lerinin temel usullerini belirlediği bir manevi terbiye sistemidir.
Onun adına nispet edilerek “Nakşibendîlik” diye anılmaktadır. Bu terbiye yolu ve usulü, Bahauddin Nakşibend Hz.leri ile başlamış değildir. Kendisi bu yolun usül, adaplarını önceki büyüklerden almıştır.
Bu terbiye yolunun usül ve adabı, silsile yolu ile Hz. Ebu Bekir Sıddık’a ve ondan Hz. Resûlullah’a ulaşmaktadır. Terbiyenin başında ve merkezinde alemlere rahmet olan Hz. Resûlullah bulunmaktadır.
Bu terbiye yolunun temel özelliği gizli zikir ve ilahi muhabbettir. Bu zikir ve terbiye yolu, tarih içinde gelen mürşidlerin ismiyle farklı adlarla anılmıştır. Hz. Ebu Bekir Sıddık’tan sonra bu yola “Sıddıkiyye” ismi verildi. Hz. Beyazid-i Bistamî’ye kadar bu isimle anıldı.
Ondan sonra “Tayfûriyye” ismi verildi. Tayfur, Beyazid-i Bistamî’nin bir diğer adıdır. Hâce Abdulhâlik Gücdevanî Hz.lerine kadar bu isimle anıldı. Ondan sonra, “Hâcegâniyye” ismi verildi. Şah-ı Nakşibend Hz.lerine kadar bu isimle anıldı.
Şah-ı Nakşibend Hz.lerinden sonra, “Nakşibendiyye” ismi verildi. Bu yol bu isimle İslam alemine yayıldı, meşhur oldu. Diğer kollardaki isimler zamanla unutuldu. Bu yol, Mevlana Halid Bağdâdi’den sonra “Nakşibendî Hâlidiyye” ismiyle de anılıp yayıldı. Bu gün Anadolumuzda yaygın olan kol “Halidiyye” koludur. Bu yol, günümüzde Şah-ı Nakşibend Hz.lerine nispet edilen meşhur ismiyle “Nakşibendîlik” şeklinde anılmaktadır.
Nakşibend, “nakş” ile “bend” kelimelerinden oluşmuş bir terkiptir. Bir isim değil sıfattır; ancak isim gibi meşhur olmuştur.
Nakş, bir şeyi bir yere nakşetmek, nakış gibi işlemek, hiç çıkmayacak hâle getirmek, mühür gibi kazımaktır. Bend, Farsça bir isim olup, dilimizde hem isim, hem sıfat olarak kullanılmaktadır. İsim olarak, bağ, kelepçe, baraj, bent, kemer gibi manalara gelmektedir. Sıfat olarak, sıkıca bağlı, iyice bağlayan, kuvvetlice bağlanmış manalarına gelir. Kalbe Allah zikrini hiç çıkmayacak şekilde nakış gibi işledikleri ve ondan hiç kopmadıkları için, gizli zikir sahiplerine Nakşibendî denmiştir.
ABDULHALİK – IL GÜCDEVANİ’NİN TESPİT ETTİĞİ ON BİR TARİKAT PRENSİBİ
1- Vukuf-ı Zamanî: Müridin zamanı çok iyi değerlendirmesidir.
2- Vukuf-ı Adedî: Dersin adedi ve gerçek manası düşünülmelidir.
3- Vukuf-ı Kalbî: Kalbi uyanık tutmak gerekir.
4- Hûş der-dem: Nefes alıp verirken, gaflette olmamak.
5- Nazar ber-kadem: Başkasına değil, kendine bakmalıdır.
6- Sefer der-vatan: Halktan ayrılıp Hakk’a gitmesidir.
7- Halvet der-encümen: Halk içinde de olsa, halvet hali olmalıdır.
8- Yâd kerd: Şeyhin verdiği zikri, kalb ve dil ile daima tekrarlamak.
9- Bâz geşt: Zikirle Allah’a dönüş, vuslât düşünülmelidir.
10- Nigah-daşt: Kalbi zararlı düşüncelerden korumak.
11- Yâd-daşt: Masivâyı bırakarak, sadece Allah’ı düşünmektir.
http://www.revizyondergi.com/naksibendi ... m-kibrisi/