Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Gümüşhanevî Meşâyıhından Hacı Abdurrahman Trabzonî (k.s)
MesajGönderilme zamanı: 01.04.10, 02:28 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 01.04.10, 00:05
Mesajlar: 220
Gümüşhanevî Meşâyıhından Hacı Abdurrahman Trabzonî (k.s)


HAYATI

Aslen Trabzon'un Arsin ilçesinin Sifla köyünden olan Hacı Abdurrahman Efendi’nin dedesi, Abdullah Efendi’dir.

Babaannesi Abdurrahman Efendi’nin babasına üç aylık hamile iken dedesi Abdullah Efendi ağaçtan düşerek vefat eder. Yetim kalan çocuklar anneleri tarafından büyütülür.

Abdurrahman Efendi’nin babası Ali Osman Efendi, annesi Fatıma Alime Hanımdır. Annesinin teşvikinden dolayı Ali Osman Efendinin ilme karşı büyük bir merakı vardı. Fakat şartlar müsait olmadığından dolayı bu arzusunu gerçekleştiremedi. Bundan dolayı çocuklarını okutmak için bütün imkanlarını seferber etmiş ve bu gayretinde de muvaffak olmuştur.

Çocuklarından büyük oğlu Mehmet Efendi, Arapça ve Farsça lisanlarına vakıf büyük bir alim olmuş, ismini tespit edemediğimiz bir okulda müderrislik vazifesinde bulunmuştur. Ortanca oğlu Hacı Salih Efendi ise bir müddet ilim tahsil ettikten sonra tasavvufa meylederek, ticarete atılmış ve “altın makas” terzi ünvanına sahip bir terzi olmuştur. Küçük oğlu olan Abdurrahman Efendi ise zahir ve batın ilimlere vakıf bir ilim ehli olarak yetişmiştir.

Abdurrahman Efendi altı erkek, bir de kız olmak üzere yedi kardeştiler. Bunların dördü bebek yaşlarında vefat etmiştir. Büyük ağabeyi Hacı Mehmet Efendi 1915 yılında yakalandığı bir hastalıktan dolayı genç yaşta, diğer ağabeyi Hacı Salih Efendi ise kendisinden dokuz yıl sonra 1981 yılında vefat etmiştir.

Hacı Abdurrahman Efendi, ailenin beşinci ferdi olarak 18 Zilkade 1307 (5/7/1890) Cumartesi günü Trabzon’un Arafilboyu mahallesinde, ilim meraklısı bir ailenin beşinci evladı olarak dünyaya gelmiştir.

Abdurrahman Efendi, dört yaşında o devir mahallelerinde bulunan kadın hocalardan Kur’an-ı Kerim tahsiline, on yaşlarında ise Pazarkapı mahallesinde bulunan İslahane mektebinde, ilim tahsiline başlamıştır. Burada dört sene okuduktan sonra ayrılıp, babasının yanında beşikçilik mesleğinde çalışmaya başladı. Burada zevk almadan beş sene çalışan Abdurrahman Efendi daha sonra amcası Hafız Ahmed Efendi’nin bakkal dükkanında çalıştı. Kendisini saran ilim hevesi ile ticaretin bir arada yürümeyeceğine karar vererek bir müddet sonra amcasının yanından da ayrılmıştır.

Daha sonra tanıdıkları bir mektep muallimi olan Dağıstanlı Ali Hoca’yı bularak ondan özel Arapça dersleri almaya başladı. Bu arada Müftü camii medresesine de kaydolarak, ilim tahsiline devam etti. Aynı zamanda Müftü camiinde müezzinlik görevine de başlamıştı. Burada büyük bir alim ve müderris olan Hafız Salih Efendiden ilim tahsiline devam etti. Bu arada Zeytinlik medresesi muallimlerinden de Kur’an-ı Kerim kıraati ve talimi dersleri de almaya başladı. Bu arada bir müddet sonra, hocası Hafız Salih Efendi hastalanarak vefat etti.

Hacı Abdurrahman Efendi, amcasının yanında çalışırken kendi kendine “Emsile” isimli Arapçanın ilk temel dilbilgisi kitabını ezberlemişti. Daha sonra Müftü camii medresesine kaydolunca Hafız Salih Efendi’den “Sarf-Nahiv” dersleri okumaya başlamış ve “Kafiyeye” kadar ders kitaplarının tamamını ezberlemişti. “Molla cami” kitabının “Mensubat” ve “Mecrurat” bahislerine kadar Arap diliyle ilgili bahisleri okudu. Bu arada, akaid, usulü fıkıh, hadis ve tefsir sahasında bir çok dersi tamamladı.

Hacı Abdurrahman Efendi, hocası Hafız Salih Efendinin vefatından sonra, tahsilini devam ettirerek ilmini tekamül ettirmek için Trabzon dışına çıkmaya karar verir. Bu kararı üzerine 1913 yılında ağabeyi müderris Mehmet Efendi ile birlikte İstanbul’a gitmek üzere Trabzon’dan ayrılırlar.

Büyük biraderi müderris Mehmet Efendi, Arapça, Farsça lisanlarına vakıf, dini ilimlere, tasavvufa ve ilim ehline karşı büyük muhabbet besleyen bir zattır.

Ağabeyi ile beraber İstanbul’a giden Hacı Abdurrahman Efendi, burada bir müddet kaldıktan sonra İzmir’e, oradan da büyük bir zatın varlığını haber aldıkları Armutlu nahiyesine giderler. Orada Şeyh Efendinin oğlu olan müderris Hacı Ahmed Efendinin yanında otuz iki gün kalarak, ilim tahsiline devam ederler.

Buradaki eğitim kendilerini tatmin etmediğinden oradan ayrılarak Şam’a giderler. Burada Darü’l Hadis medresesinde meşhur şeyh Bedrettin Hazretlerinden ilim tahsiline devam ederler. Bir müddet burada ilim tahsil ettikten sonra Sultan Abdülhamit’in yaptırmış olduğu Hicaz demiryoluyla Medine’ye giderler.

Medine-i Münevvere’de Çinliler tarafından yaptırılmış olan İrfaniye medresesinde kendilerine tahsis edilen bir odaya yerleşerek ilim tahsiline devam ederler. Bir müddet sonra anne babasının ısrarları üzerine tahsillerine ara vererek hac vazifelerini yapıp 2,5 yıl üzerine çıktığı ilim seyahatini tamamlayarak Trabzon’a dönerler.

Hacı Abdurrahman Efendi hac dönüşünde ilim merakı yüzünden tekrar İstanbul’a gitmeye karar verir. Ancak 1915 yılında seferberlik ilan edilince mecburen memlekette kalır ve askere gider. Kafkas alayı 2. Tabur 6. Bölük hocalığına tayin edilir. Vazifeli olarak Batum’da bulunduğu sıralarda kışla önünde birliklerinin uğradığı saldırıda sol omzundan yaralanarak askerlikten terhis edilir.

Bu arada biraderi Hacı Mehmet Efendi yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak genç yaşta vefat eder. Hacı Abdurrahman Efendi ailesiyle beraber seferberliğin ilanı sebebi ile Samsun’a hicret eder. Burada da hanımı vefat eder. Seferberlik esnasında bir müddet Samsun’da ikamet eder akabinde tekrar Trabzon’a dönerler.

Hacı Abdurrahman Efendi ilim tahsili için seyahat ederken İstanbul’dan İzmir’e gitmek üzere bindikleri vapurda Ahmed Hamdi Akseki gibi bir çok ilim ehli ile tanışır. Burada tanıştıkları bir evkaf müdürü kendisine, Tokat’ın Erbaa ilçesinin Eksel köyünde Muhammed Bahrullah isimli bir Nakşî meşayihinin bulunduğunu söyler. Hacı Abdurrahman Efendi seferberlik esnasında Samsun’a gidince bu Şeyh Efendiyi ziyarete gider. Onun tekkesinde beş gün kalır. Bu arada Şeyh Efendiye intisap eder.

Hacı Abdurrahman Efendi Trabzon’a döndükten bir müddet sonra, şeyhi Muhammed Bahrullah Efendinin vefat haberini alır. Bunun üzerine daha evvelden tanıdığı Gümüşhaneli dergahına bağlı Of’lu, Hacı Ferşad Efendi diye bilinen İbrahim Hakkı Hazretlerine intisap eder.

Hicri 1342 yılının Cemayizel ahirinde (1924 yılı Ocak ayı) Gümüşhaneli Ahmed Ziyauddin Hazretlerinin İstanbul Babıali mevkiinde bulunan ve şu anda tamamen yıkılmış olan tekkesinde vazife yapan Mustafa Fevzi Tekfurdağî Hazretlerinin yanına gider ve ona intisap eder. Burada bir müddet kalır. 7 Recep 1342 (13/2/1924) Çarşamba günü riyazete girerler ve 16 Şaban 1342 (22/3/1924) Cumartesi günü riyazet eğitimini tamamlarlar. Riyazete girenler arasında icazetname almaya layık olanlardandır.

Tarikata karşı ilgisini kendi hatıralarında şu şekilde ifade etmektedir.

“Çocukluğumdan itibaren Yunus ve Niyazi divanlarını ezberler ve okurdum. Bu divanlardaki şiirler bana çok tesir etmekte, değişik bir dünyanın kapılarını önüme açmaktaydı. Bunlar benim tarikat yolunu merak etmeme vesile olmuştu. Fakat merak ettiğim bu yolun, ilimsiz elde edilemeyeceğini de çevremdeki insanları görerek kavramaktaydım. Bu düşünceler içerisinde yoğrulurken içime Ârabî ilimleri okuma muhabbeti / hevesi düştü.”

Yukarıdaki ifadelerden de anlaşıldığı üzere Hacı Abdurrahman Efendi’nin tarikat yoluna karşı aşk ve muhabbeti küçüklüğünden beri vardır. Bu hususları yine kendi hatıralarından nakledelim:

“Tarikata küçüklüğümden beri aşk, merak ve muhabbetim vardı. Pazarkapı mahallesinde bir Kadiri tekkesi vardı. Birkaç defa buraya gittim. Ayrıca Ortahisar Camii kenarında Halvetîlerin de bir dergahı vardı, burada zikir ve esma hatimleri yaparlardı. Buralara da giderek onların zikirlerini seyrederdim. Lakin kalbimde bu yollara karşı herhangi bir muhabbet hasıl olmamıştı. Çünkü benim tarikat yolundaki muhabbetim Nakşibendi tarikatına idi.”

Bu sevgi, kendisini yukarıda da ifade ettiğimiz gibi evvela Muhammed Bahrullah Efendiye, arkasından Hacı Ferşad Efendiye ve neticede de Mustafa Fevzi Efendiye doğru yolcu etmiştir.

Tahsil hayatı boyunca hiç kimsenin tesiri altında kalmadan ilmini insanlara ulaştırmanın tek yolunun da geçimini kendisinin temin etmesine bağlı olduğunu düşünen Abdurrahman Efendi, seferberlik dönüşü Trabzon’un Kunduracılar caddesinde daha sonra da Çarşı Camiinin karşısında kitapçılık yapmaya başlar. Aynı zamanda Konak Camiinde, ardından Tabakhane Camiinde ve son olarak da sekiz yıl Çarşı Camiinde imamlık yaparak, irşad vazifesini sürdürür. Günün şartları gereği bu vazifeden de ayrılır. İlme olan hevesi hiç azalmadığı için kitapçılık yaptığı sıralar da dükkanı ilim ehli hocaların istişare ve uğrak yeri olmuştur. İlme olan hevesi sebebi ile ticari hayatının yanında Trabzon’un yetiştirdiği büyük alimlerden Mustafa Cansız Hocadan da Farsça okumaya başlar.

Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere Abdurrahman Efendinin kitapçı dükkanı âdeta bir ilim merkezi, yani hocaların buluşma mekanı olarak da vazife görmekteydi. Bu durumun önemini o baskıcı yönetim devrinde yaşayan insanlardan daha iyi kavrayabilecek kimsenin olmadığı da bir başka hakikattir.

O devirlerde lisan değişimi sebebiyle Arap harflerine karşı katı bir tutum sergilenmektedir. Birçok defa Kur’an-ı Kerim sattığı için hakim önüne çıkan, zaman zamanda kitapları alınarak yakılıp imha edilen Hacı Abdurrahman Efendi, hiçbir yılgınlık göstermeden vazifesine devam etmiştir.


Hacı Abdurrahman Efendi ilim tahsili için gittikleri Medine'den dönünce evlenir. İlk hanımı yukarıda ifade ettiğimiz üzere seferberlik esnasında Samsun’da vefat etmiştir. Daha sonra evlendiği Tayyibe hanımdan altı erkek evladı olur. Bu çocukların en küçüğü beş aylık iken bu hanımı da vefat eder. Bundan sonra aldığı hanım efendi de vefat etmiştir.. Daha sonra evlendiği Methiyye hanımdan ise iki kız evladı olur. Bundan sonra da Müzeyyen hanımla evlenir. Bu hanımı da Abdurrahman Efendi'nin vefatından on iki yıl sonra 1984 yılında vefat eder. Kabri Hacı Abdurrahman Efendinin kabri civarındadır.

Abdurrahman Efendi’nin altı erkek ve iki kız evladından Büyük oğlu Necmeddin BEŞİKÇİ kendinden 5 yıl sonra 14/1/1977 yılında vefat eder. Abdullah isimli evladı üç yaşında, Şemseddin ise dokuz yaşında hafızlık yaparken annesinin vefatına duyduğu üzüntüden dolayı hastalanarak vefat eder. Mahmut Saadeddin, İbrahim Alaeddin ve Emaneddin Ali hâlen hayattadır.

Abdurrahman Efendi'nin çocukları annelerini küçük yaşta kaybettiklerinden dolayı oldukça sıkıntılı bir çocukluk hayatı yaşarlar. Hayatta olan dört evladı çeşitli sıkıntılar içerisinde hayatlarını devam ettirir. Ve her biri ayrı bir işle meşgul olur. Günün şartları sebebiyle ilim tahsil etme imkanı bulamazlar. Ancak küçük oğlu Ali, hafızlık yapma imkanına kavuşur. Bu arada bütün çocukları ailenin getirdiği bir İslami kültüre sahip olurlar.

Hacı Abdurrahman Efendi irşad ve tebliğ vazifesi sırasında bilhassa Karadeniz bölgesinin tamamında, Gümüşhane ve Erzurum bölgelerinde büyük bir cemaat kitlesine sahip olur.

Abdurrahman Efendi sık sık İstanbul’a seyahat ederdi. Çünkü İstanbul’da, kendi döneminde Mustafa Fevzi Efendi’den hilafet alan Mehmet Zahid Kotku Efendi ile görüşür, gerekli görülen hususlar hakkında istişarelerde bulunurlardı. Bundan dolayı Mehmet Zahid Efendiyle aralarında büyük bir muhabbet bağı vardı.

Hacı Abdurrahman Efendi, Nakşibendî tarikatından hilafet ve vekalet görevini aldıktan sonra sürekli olarak seyahatlerde bulunarak, tebliğ ve irşad faaliyetinin sırtına yüklediği mesuliyeti yerine getirmeye çalışırdı. Bu vesile ile birçok defa Gümüşhaneli Hazretlerinin memleketi olan Gümüşhane’ye gitmiştir. Bilhassa yaz aylarında Gümüşhane ve çevresinde uzun müddet kalarak tebliğ ve irşad faaliyetini sürdürürdü.

Hacı Abdurrahman Efendi bir edep abidesi olarak çevresindekilerden saygı ve hürmet görürdü. Evin kumanya ihtiyacını da bizzat kendisi görürdü. Hiçbir zaman içini gösteren ambalajlarda bir şey taşımazdı. Az veya çok aldığı malzemelere başkalarının nazarının yönelmesine sebep olmak istemezdi. Çünkü insanlar arasında imkânları bunları almaya yetmeyecek olanlar mevcuttu. Bir çok defa aldığı malzemeleri yolda yanına gelen muhtaç insanlara vermiştir.

8 Eylül 1972 Cuma günü torunu ile birlikte sabah erkenden evin ihtiyaçlarını almak üzere çarşıya çıkan Hacı Abdurrahman Efendinin Hakk ve hakikat üzere bir ömür boyu sürdürdüğü hayatı 82 yaşında iken sona erer. O gün Trabzon’da sebze pazarının içerisinde bulunan “Kadın Halinin” giriş kapısının karşısında rahatsızlanır. Yanında bulunan torunu Ahmet Faruk BEŞİKÇİ’ye aldığı yemekliklerin eve getirilip pişirilerek yenmesini ve oğlu Hacı Necmettin BEŞİKÇİ’ye rahatsızlandığını haber vermesini söyleyerek böyle hadiselerde bile insanların mûtad işlerine devam etmelerini tavsiye etmiştir. Pazarkapı mahallesinde bulunan evine getirildikten kısa bir müddet sonra vefat etmiştir.

Cenazesi, Necmeddin ERBAKAN’ın da aralarında bulunduğu Trabzon da o güne kadar görülmemiş büyük bir cemaatin iştiraki ile 9 Eylül 1972 Cumartesi günü ikindi namazını müteakip kılınan namazın ardından Toklu köyündeki aile kabristanlığına defnedilir. Cenazesini İstanbul Sankiyedim Camii imamı Mehmet Emin KUTLUOĞLU kıldırmıştır.

_________________
Ne Dervişlikte, ne Şeyhlikte, ne İmamlıkta iş yok... İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'a kul olabilmekte!..(MZK)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye