Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 22 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Re: Cerrahi şeyhi Muzaffer Ozak (kuddise sırruh)
MesajGönderilme zamanı: 29.07.13, 11:24 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 23:16
Mesajlar: 123
Shems Friedlander’in Kaleminden Muzaffer Ozak’ın Vefatı ve Cenaze Töreni

(…)

Şeyhim göçtü... Günler, haftalar ve aylar onsuz geçip gidiyor. Muzaffer Efendi bu dünyada zuhur etmiş muhteşem bir insandı. Onu çok özlüyorum. Efendi’yi düşündüğümde görüyorum ki onun vefatını her birimiz bu haberi aldığımızda her ne hâlde idiysek, nasıl işittiysek, takip eden günler ve haftalarda neler yaşadıysak öylece algıladık. Ben kendi tecrübemi sizinle paylaşmak istiyorum. Onun âşıkları haberi aldıkları o kara çarşamba günü nasıl büyük bir şoka girdilerse ben de o şoktan nasibimi aldım. Kendisini İstanbul'da daha iki üç hafta kadar önce görmüştüm ve sıhhati gayet yerinde gibiydi. Yeni bir kahverengi takım giymiş ve herkesi büyük bir neşe içinde selamlamıştı. Gayet dik oturmuş, çok iyi görünüyordu.
Senelerdir olduğundan daha sağlıklı göründüğünü düşünmüştüm. Ve o gece muhteşem bir zikir ayini icra edilmişti.
Onu son görüşümden birkaç hafta sonra bir telefon geldi; Muzaffer Efendi göçmüştü. Bilenler hatırlar; birkaçımız yurt dışından gelerek yetişmeye çalıştık. Saatler süren seyahat ve havaalanlarında bekledikten sonra İstanbul’a vardık. Doğruca tekkeye gittik. İşte orada, Pir Nureddin Cerrahi Hazretleri'nin ayakucundaki tabutta Efendi, Efendim vardı. Az kişiydik. Tabutu açtılar ve Efendimin cemal-i şerifine baktım. Senelerce tanımak bahtiyarlığına erdiğim
o daim hayal ve neşe dolu adam oracıkta hareketsiz yatıyordu. Gözleri kapalıydı, ama dudaklarının kenarında bir tebessüm izi vardı. Hepimiz fiziki beden olarak kendimizi normalden çok daha küçük hissettik orada. Baktık da baktık... Sonra tabut kapatıldı.
Bu dediğim, perşembe gecesiydi.
Bundan sadece iki gece evvel Efendi Hazretleri ailesiyle evinde -devlethanesinde- mutlu bir akşam geçirmiş. Salıyı çarşambaya bağlayan* o gece saat 2 gibi vitir namazını kılıyormuş Efendi. Bir ses duyan Bacı Valide Hazretleri odaya girdiğinde bir şeylerin
yolunda olmadığını anlamış ve hemen, yakında oturan biraderini aramış. Ardından Efendi’nin başhalifesi olan Safer Efendi'yi (Dal) aramış. Safer Baba da o gece rahatsızmış, fakat hemen giyinerek o Şubat soğuğunda Efendi’nin devlethanesine gitmiş. Bu telefon görüşmelerinden sonra Bacı Valide odaya döndüğünde Efendi'nin nefes almakta zorlandığını görmüş ve Efendi üç derin nefesle üç kere "La ilahe illallah" diyerek ruhunu teslim etmiş.
Kayınbiraderi gelince Efendi'yi ayıltmaya çalışmış. Ağzının önüne ayna tutarak nefes alıp almadığını kontrol etmişler. Almıyormuş. Zaten az sonra bir doktor gelerek durumun ümitsiz olduğunu söylemiş. Safer Baba o sırada gelmiş ve Efendi’nin yanına, yere uzanmış. Kemal Baba ve Necdet Baba gelince de naaş-ı mübareğini Karagümrük'teki tekkeye götürmüşler. Orada yıkamış, hazırlamış -teçhiz ve tekfin etmişler- kendisini perşembe günü
içinde gördüğümüz tabuta koymuşlar.
Ertesi sabah saat 10'da üç yüz civarında kişi tekkede toplandı. Tabutu, o sade ahşap kutuyu, eski meydandan alarak bahçeye çıkarıp Fahreddin Efendi'nin penceresinin önüne koyduk. Nice vakit dua ve niyazdan sonra dervişler tabutu kaldırıp küçük taş koridordan sokağa çıkardılar. Hava çok soğuktu, kar yağıyordu. İstanbul'un dolambaçlı arka sokaklarından yürüdük. Hepimiz tabutu sırayla taşıyorduk.
O arka sokaklardan Fatih Camii'ne varmak yarım saatimizi almış olmalı. Efendi'yi dışarıda bırakarak hepimiz cuma namazı için camiye girdik. Namazdan sonra camideki herkese dışarı çıkabilecekleri ve cenaze namazına iştirak edebilecekleri söylendi. Nasıl olduysa o bizim üç yüz kişilik kalabalığımız taşarak binlerce kişi olmuş, camiye bitişik o muazzam ön bahçe tamamen dolmuştu.
Dervişler tabutu tekrar kaldırarak küçük girişten geçip caminin bahçesine soktular. Çok kalabalıktı, hareket etmeye imkân yoktu. Sanki dev bir dalga bizi ileri doğru bıraktı. Binlerce kişi tabutun peşinden tekkeye geldi. Tabutu takip ederken geriden sadece üstündeki tac-ı şerifi görüyorduk. Efendi sanki yine önden yürüyor, bize yol gösteriyordu. Kortejin güzergâhındaki bütün cadde ve sokaklar polis tarafından araç trafiğine kapatılmıştı. İnsanlar pencerelerden ve kenarlardan seyrediyordu. Yüzleri dahi plastik korumalarla örtülü olan çevik kuvvet polisleri, tekkeye girip çıkan büyük kalabalığı kontrol altında tutarken taşıyıcılar tabutu içeri soktular. Bu kadar çok insanın olduğu yerde her şey olabilir.
Bir gece önce tekkede Fahreddin Efendi'ye çok yakın bir yere bir mezar kazılmıştı. Girebilen herkes o küçücük yere doluştu. Dervişler Efendi'nin naaş-ı latifini tabuttan alarak yerine yerleştirdiler. Sonra tahtalarla üstünü kapatıp toprakla sırladılar. Ahşap plakalar koyduktan sonra da üstüne beton döktüler. Tekkenin diğer bir kısmına giderek iki üç saat çimentonun kurumasını bekledik. Kuruyunca döndük ve ahşap sandukayı betonun üstüne yerleştirdik. Sırma işlemeli, İsm-i Celalli, katlanmış örtüleri de sandukanın üstüne örttük. Sandukanın baş tarafına Efendi'nin tac-ı şerifini koyduk ve yirmi kişi zikrullah yaptık. Bir saat boyunca orada, mürşidimizin kabr-i şerifinin başında durarak İsm-i Celâl okuduk.
Safer Baba bana şöyle bir zuhurat aktarmıştı. Fahreddin Efendi'nin gençliğinde, henüz, peder-i âlileri Muhammed Rızaeddin Yaşar Efendi Hazretleri şeyh iken, Saray mensuplarından bir Cerrahî dervişesi olan İnci Kalfa vefat etmiş ve evvelden türbeye gömülmek ricasında bulunmuş. Defni esnasında da Moravî Muhammed Emin Efendi Hazretleri'nin hemen bitişikte bulunan kabir duvarı çökmüş ve kabr-i şerifi açılmış. Muhammed Emin Moravî Hazretleri, iki
yüz sene önce halvette vefat etmiş ve çözemedikleri için öylece, dizüstü oturur hâlde defnetmişler hazreti. Rızaeddin Yaşar Efendi kabre girmiş. Hazretin zaten açıkta olan mübarek başına ek olarak sağ elini de kefenden çıkarmış ve Fahreddin Efendi dâhil üç yüz civarında derviş sırayla kabre inip elini öpmüş, hazreti ziyaret etmişler. Sakalı ve bedeni, tıpkı kabre ilk konulduğundaki gibi duruyormuş. Hiçbir değişiklik yokmuş. Teni, birazcık balmumu rengi kesbetmiş. Muhammed Emin Moravî Hazretleri, Muzaffer Efendi'yle türbede yakın yatıyorlar.

*12 Şubat Salı’yı 13 Şubat Çarşamba’ya bağlayan gece, 1985 senesi.(Ç.N.)
Shems Friedlander, "Toynak Sesini Duyunca Zebra Gelsin Aklına, Sufi Kitap,
s.32-35.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Cerrahi şeyhi Muzaffer Ozak (kuddise sırruh)
MesajGönderilme zamanı: 17.01.14, 10:40 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.01.10, 21:01
Mesajlar: 488
Rahmetullahi aleyh..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 22 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye