Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Sâdeddin Geylânî
MesajGönderilme zamanı: 05.04.09, 19:56 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Sâdeddin Geylânî (k.s.a) Hazretleri

Âilesi

Sâdeddin Geylanî Hazretleri, Fâtih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’u fethetmesinin ardından İstanbul’a yerleşen ve İstanbul’a Kâdirî tarîkatını getiren bir âilenin evlâdıdır. Anne tarafından soyu Abdülkãdir Geylânî Hazretleri’ne ulaşır. Bir rivâyete göre Zülkadiroğulları memleketinden gelmişlerdir. Âilenin büyükleri Osmanlı devletinde (şimdiki Posta Müdürlüğü görevine tekãbül eden) Tatarağalığı görevinde bulunmuşlardır. Pâdişahlardan biri kendilerine Tosya’da bir arâzi bağışlamıştır. Babası, Hâkî Baba Tekkesi’nin şeyhi olan İsmâil Mârûfî Efendi Hazretleri’dir.
Doğum tarihi 1860 yılı olarak tahmin edilmektedir.

Sâdeddin Geylânî Hazretleri, Eyüp Sultan’da mahalle mümessilliği yapmıştır. Eyüp Sultan’a yerleşmek isteyen kişiler, önce onunla görüşürler, o uygun görürse kendilerine ikãmet izni verilir, uygun görmezse verilmezmiş.

Şeyhliği
Sâdeddin Geylânî Hazretleri, Kãdirî şeyhi, Eyüplülerin çok sevdiği bir insan, herkesin sıkıntısına yetişen bir halk adamı idi. Hâkî Baba Tekkesi adlı Kâdirî tekkesinin postnişîni idi. Aynı zamanda Hâtûniye Dergâhı’nın şeyhliğini de vekâleten yürütmüştür.

Hâtûniye Dergâhı, milli mücâdele yıllarında Anadolu’ya silah sevkiyâtı yapan “mim mim” rumuzlu gizli örgütün Eyüp merkezi, örgütün başkanı da Sâdeddin Geylânî Efendi Hazretleri idi. Dergâhın, Kurtuluş Savaşı’nda akıllara durgunluk veren hizmetleri vardır.

Sâdeddin Geylânî Hazretleri, Kâdiriyye’nin Resmiyye kolunu çok beğenmiş ve o kola intisâb etmiştir. Şeyhi, Molla Çelebi Tekkesi postnişîni Mehmed Eşref Sabri el-Kâdirî Efendi’dir. Mehmed Sâdeddin Geylânî Hazretleri’nin tarîkat silsilesine buradan erişebilirsiniz.

Zikri
Sâdeddin Geylânî Hazretleri, zikirde coşkunluğu ile tanınırmış. Uzattığı saçları, zikir esnasında savrulur, boynunun etrafında bir devir yapar, boynunu tamamen örtecek şekilde dolanırmış. Bu coşkusu yanında, kıyam zikri reisliğinin mükemmel örneği olması ile de tanınmıştır.

Zikir sırasında ayağı yerden bir karış kesilirdi. İsm-i Celal zikrinde ayağını vurunca dergah sallanırdı. Komşularından bir hanım, “Biz çocuktuk, Sâdeddin Geylânî Hazretleri zikir idâre ederken, tekkenin cumbası bizim evin üzerine eğilirdi” demiştir.

Nevbezenliği

Nevbe, tasavvuf musikisi icrâ eden saz topluluğu, bir başka deyişle tarîkat orkestrasıdır. Zâkirlerden oluşan, “nevbezen” veya “eshâb-ı nevbe” diye anılan bu orkestrayı, tecrübeli bir zâkirbaşı veyâ mûsikişinâs şeyh efendi yönetir. Bu hususda başarılı olmak, bir hünerdir.

Sâdeddin Geylânî Hazretleri, döneminin en önde gelen nevbezenlerindendi. Devran idâre etmede de tam bir usta idi. Devrânın idâresi sırasında şeyhin ayak vurması incelik ve mahâret ister. Meselâ, Hû ism-i şerîfi zikri sırasında, perde yükseltilirken şeyh efendi hafifçe ayak vurur, fakat ayağını yerden kaldırmaz, ayağını güm güm diye yere vurmaz. Sol ayak kaldırılarak sağ ayaktan ayrılır, sağ ayak çekilerek sol ayağın kaldırıldığı yere gelir. Topuktan parmaklara doğru bir kaydırma yapılır, kısaca devran topukla idâre edilir ki bunu ancak usta şeyhler becerebilir.

Oğlu Hüseyin Nazmi Geylânî Hazretleri de aynı şekilde devran usûlünü çok iyi bilir, çok iyi yapardı. Birçok dergâha usûl öğretmiştir.

Bâzı kerâmetleri

Bir gasil olayı

Nazmi Geylânî Hazretleri’nin kıvanç duyduğu olaylardan biri, babası Sâdeddin Geylânî Hazretleri’yle birlikte Abdülkãdir Belhî Hazretleri’ni gasl etmiş olmalarıdır.

Abdülkãdir Belhî Hazretleri, Eyüp Nişancası’ndaki Şeyh Murad Dergâh-ı Şerîfinin postnişini, âlim ve ârif bir kişi, Ehl-i Beyt âşığı bir Nakşî şeyhi, Melâmî-Hamzevî kutbu idi. 1255/1839-40 yılında Belh’de doğdu. Babası Süleyman Belhî Hazretleri ve onun birçok mürîdi ile birlikte Rus istilâsından kaçarak (1259/1843-44) Belh’den Anadolu’ya gelmiştir (1275/1859). Âilesi, Sultan Abdülazîz’in daveti üzerine İstanbul’a yerleşti (1278/1861-62). Babası 1284/1867-68 de Eyüp Nişancası’ndaki Şeyh Murad Buhârî Dergahı şeyhliğine getirildi. Onun Âhirete göçüşünden sonra, dergâhın şeyhliğini Abdülkãdir Belhî Hazretleri üstlendi (1294/1877-78).

Abdülkãdir Belhî Hazretleri, Bayrâmî Melâmîlerinden Bekir Reşad Efendi’ye intisâb etmiştir. Şeyhliği sırasında, Şeyh Murad Buhârî Dergahı’nda, Horasan ve Rumeli tasavvuf kültürü Melâmî anlayışıyla mezc olup parlamıştır. Kendisi Hamzevî kutbu idi. Müntesibi Mevlevîler arasında Abdülhalim Çelebi, Abdülbâkî Dede, Yenikapı Mevlevîhânesi postnişîni Mehmed Celâleddîn Dede, Galata Mevlevîhânesi postnişîni Ahmed Celâleddîn Dede, Bahâriye Mevlevîhânesi postnişîni Hüseyin Fahreddîn Dede, Bektâşîler arasında Sütlüce Tekkesi şeyhi Münîr Baba, Rumelihisarı Şehitlik Tekkesi şeyhi Nâfî Baba vardır. Abdülkãdir Belhî Hazretleri’nin (hepsi manzûm olan) Dîvan-ı Belhî, Esrârü’t-Tevhîd, Gülşen-i Esrâr, Kunûzü’l-Ârifîn, Sunûhât-ı İlâhiyye ve İlhâmât-ı Rabbâniyye, Şems-i Rahşân, Şumûs-ı Esrâr, Yenâbîü’l-Hikem adlı eserleri vardır. Hayatının son üç yılını istiğrak halinde geçirip 1923 yılında Hakk’a yürüdü.

Hakk’a yürüyen bir şeyhin gaslini, yine tasavvuf ehli bir şeyh yapar (cenâze namazını para ile görevlendirilmiş imam değil, tarikat ehli pîrlerden biri kıldırır, telkînini de pirlerden biri verir), çünkü Hakk’a göçmüş şeyhin vücûdu, zâhir ehline mahrem sayılır, ehl-i tarîkat olmayan kişilere gösterilmez. Bu yüzden gasil kapalı bir yerde yapılır, tarîkat mensubu olmayan kişiler oraya alınmaz. Eğer hariçden biri oraya girecek olursa, teneşirden bir duman ve köpük yükselerek göçmüş olan şeyhin vücûdunu örter ki bu Allah’a kavuşmuş olan şeyhin kerâmetidir.

Abdülkãdir Belhî Hazretleri’nin nâşını, Sâdeddin Geylânî ve Hüseyin Nazmi Geylânî Hazretleri gasl etmişlerdir. Bu sırada — her nasılsa — uygun olmayan bir kişi gaslin yapıldığı odaya girmiş, teneşirden duman yükselmişdir.

Kuyu ve yağmur

İstanbul, bir sene korkunç bir kuraklığa düşer. Günlerdir, aylardır bir damla yağmur yağmaz. Bitkiler, ekinler perîşan, hayvanlar susuz, insanlar çaresizdir. Halk ardı ardına yağmur duâsına çıkar, amma bu duâlar fayda getirmez.

İnsanların iyice bunaldığı bir anda, şehrin salatin camilerinden birinin imamına, Sâdeddin Geylânî Hazretleri’nden yardım isteme fikri gelir. Büyük salatin camilerin imamları toplanıp Sâdeddin Geylânî Hazretleri’nin bulunduğu Hâkî Baba Dergâhı’na gelirler. Atlasdan kıyafetli imamları sâde kıyafetli Sâdeddin Geylânî Hazretleri misâfir eder, ve sorar : “Hayrola? Sizler buralara pek gelmezsiniz. Sizi buraya hangi rüzgâr attı?”. İmamlar halkın perîşan olduğunu, yağmura şiddetle ihtiyaç duyulduğunu anlatıp, hazretten duâ beklediklerini söylerler. Sâdeddin Geylânî Hazretleri, “Öyleyse buyrun, kuyuya gidelim” diyerek kapıdan çıkar, imamlarla berâber — kapıdan yaklaşık sekiz-on metre ötede olan — dergâhın bahçe kuyusunun başına gelirler, Hazret kuyuya eğilerek “Allahü Ekber” der. Ve “Allahü Ekber” der demez hava bir bulutlanır, bir şimşek çakar, bir yağmur boşalır ki imamlar, dergâhın kapısına dönünceye kadar sırılsıklam olurlar.

Sırılsıklam olmakla berâber imamlar çok mutludur, aylardır beklenen yağmur nihâyet yağmaya başlamıştır. Sâdeddin Geylânî Hazretleri, her bir imama bir şemsiye verir, onları yolcu eder.

İnsanlar sevinç içindedir. Yağmur herkesin yüzünü güldürmüştür. Yağmur yağdıkça insanların neşesi artar.

Yağmur yağar, yağar, yağar. Ara vermeden, durmak bilmeden yağar. Ekinler toprakda çürüyüp gider, yağmur sele dönüşür, sevinç kaynağı yağmur kaygı kaynağı olur. İnsanlar kara kara düşünürlerken, aynı imamlar, yine Sâdeddin Geylânî Hazretleri’nin huzûruna gelirler. Sâdeddin Geylânî Hazretleri, şakacı üslûbu ile “Yâhu nerede kaldınız, ben de sizi bekliyordum.” der. İmamlar, yağmurun artık zarar verdiğini, yağmurun durması için duâ ricâ ettiklerini söylerler. Sâdeddin Geylânî Hazretleri “Gelin, şu kuyuya gidelim” der, gene kuyunun başına toplanırlar, Sâdeddin Geylânî Hazretleri kuyuya eğilerek “Allahü Ekber” der. Ve “Allahü Ekber” der demez güneş açar, bulutlar dağılır, yağmur durur.

Bu olayı, Sâdeddin Geylânî Hazretleri hiç kimseye, evlatlarına dahî anlatmamıştır. Evlatları, yıllar sonra bu olayı başkalarından duyup öğrenmişlerdir.

Mezardan zikir sesleri

1930lardayız. Dergâhlar sırlanmış, Sâdeddin Geylânî Hazretleri Hakk’a yürümüştür.

Eyüp Sultan semtinde bir cenâze olur, cenâze namazı kılınıp Eyüp Mezarlığı’na defnedilir. Cenâzeye katılanlardan birisi, mezarlıktan dönerken Sâdeddin Geylânî Hazretleri’nin sırlandığı kabrin başına gider ve “Ey Sâdeddin Efendi. Dergâhlar, tekkeler kapatıldı, burada zikir ederdin, orada ne yapıyorsun?” der. Sen misin öyle diyen? Ve o anda ism-i Celâl sesleriyle toprak sallanır! O kişi dehşete düşüp bir çığlık atar, oradan koşa koşa kaçıp kendini nefes nefese Eyüp kahvesine atar. Lastiği orda kalmış, meshi ile koşmuştur.

Allah’a kavuşması

Eyüp Mezarlığı’nda birçok Çanakkale savaşı şehîdi yatıyor. Sâdeddin Geylânî Hazretleri, “Beni bu şehidlerin arasına defnedin” diye vasiyette bulunmuştur. Hazret 1930 yılında Hakk’a yürüdü. Eyüp Sultan Cami’inde kılınan cenâze namazından sonra Eyüp Mezarlığı’nda toprağa verildi. Başına isimsiz nişânesiz bir şehid taşı kondu.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye