Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 24 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Kurban Kesme Edebi
MesajGönderilme zamanı: 24.11.09, 18:21 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 17.12.08, 16:48
Mesajlar: 237
Kurban Kesme Edebi


Muhterem Üstaz, Mahmud sami kuddise sirruh hazretleri, allah teala tekaddes hazretlerinin rızası, hastalıkların ve musibetlerin def'i için daima kurban kesmeği ve sadaka vermeyi tavsiye ederlerdi.

Kendilerinin de bedelini vererek sık sık kurban kesmeleri adetleri idi.

Kesilecek kurbanın erkek, besili, azalarının noksansız olmalarına çok dikkat ederlerdi.

Kesimden evvel çukurun itinalı kazılmasını, bıçağın çok keskin olmasını ve hayvanın gözlerinin iyice büyük, temiz bir sagı ile kapatlmasını arzu ederlerdi.

Kesimden evvel kurban mahallinden hazır bulunurlar, kurban kesilip derisi yüzülünceye kadar namazda olduğu gibi, kurbanın karşısında ayakta büyük bir taz'im ile dururlar, huşu ve hudu ile beklerler, tamam olunca içeri gidip iki rekat namaz kılarlardı.

Hatta bir ilkbahar nisan ayının ilk günleri idi. Bura'da Uludağ'dan kopup gele keskin soğuğa rağmen gene aynı adabını tatbik ettiler. Her ne kadar "Efendim, kurban kesildi, içeri buyurunuz" denildi ise de muvafakat etmediler, "Şu iskemleye otursanız, istirahat etseniz" diye bir iskemle uzatıldı, ona da icabet etmediler ve yarım saat kadar kıyamda kaldılar.

Halbuki böyle bir kurban adabı olduğunu bilen ve tatbik edbilen pek azdır.

Nitekim büyükler:

- İbadet insanı Cennet'e götürür. Ta'zimli ibadet ise insanı Cenab-ı Hakk'a vasıl eder, demişlerdir.

Kaynak: Sultan'ül Arifin eş-Şeyh MAHMUD SAMİ RAMAZANOĞLU - Sadık DANA/Erkam yayınları


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Ramazanoğlu Mahmud Sami (Kuddise Sirruh)
MesajGönderilme zamanı: 24.02.10, 10:07 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.12.08, 16:59
Mesajlar: 308
Menemen Hadisesi ; Hz. Şeyh Esad Erbilî ve Ramazanoğlu Mahmud Sami k.s.


Tarihçi Cezmi Yurtsever, tarihe Menemen ya da Kubilay olayı olarak geçen olayların 'derin devletin din adamlarını tasfiye projesi' olduğunu ileri sürdü.

Yurtsever, Kubilay'ı dindar insanların değil o günün Ergenekoncular'ının öldürdüğünü iddia etti.

Yurtsever, Genel Kurmay Başkanlığı kozmik tarih arşiv belgelerinde araştırma yaptığını vurgulayarak, 23 Aralık 1930 tarihinde İzmir'in Menemen ilçesinde yaşanan olaylardan sonra bütün din adamlarının tek tek fişlendiğine dikkat çekti.

Askerliğini yedek subay olarak yapmakta olan öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay'ı şeriat yanlıları diye ifade edilen kişilerin öldürmediğini anlatan Yurtsever, "O dönemden beri Kubilay, şeriat isteyen bir grup tarafından öldürüldüğü hep anlatıldı. Cumhuriyet tarihine ise irtica hadisesi olarak yansıtıldı. Sonrasında başlayan olayların ardından bölgede sıkıyönetim ilan edildi. Kurulan Divanı Harp'te failler idam edildi. Çeşitli cezalar verildi. Ancak asıl bu olaydan sonra yaşananlar dindarlara yönelik baskı ve fişleme faaliyetleridir." dedi.

Menemen olayını, derin devletin tertiplediğini öne süren Yurtsever, şunları söyledi: "Genelkurmay'ın Menemen olaylarının içinde yer alan Telgraf Memuru Nail Bey'in olay gözlem tanık raporu şaşırtan ilgilerle dolu. 23 Aralık 1930 tarihinde sabah 8 civarında yaşanan Menemen olayları ile ilgili açıklamalar yapan Nail Bey'in 'Menemen olaylarını yaratanlar telleri kestik diye bağırmaktalar. Bendeniz derhal telleri muayene ettim. Teller iyi ve İzmir'e malumat verdim. Bu sırada Jandarma Kumandanı Yüzbaşı Fahri Bey gelip şakilerle görüştü. Artık ne görüştüğünü ben anlayamadım. Yalnız kasaplar arasındaki mevkide bulunan halk tarafından alkışlandı. Yüzbaşı Fahri Bey çekilip gitti. Ne tarafa gittiğini şüphesiz bilemiyorum. Kubilay beyin kumandasında bir müfreze geldi. Müfreze kumandanı evkafın kahvesi önünde askeri durdurtup süngü tak emrini verdi. Kendisi şakilerin yakasını tuttu. Asker süngü taktı. Onlar dönmelerine devam ediyor. Beraberlerce Maarif kahvesinin önündeki büyük ağacın hizasına geldiler. Öbür taraftan dönüp gelen diğer arkadaşı bunların o vaziyetini görünce Kubilay Bey'in arkasından bir silahla vurdu' diye tanık ifadesi yayınlanıyor. Nail Bey, açıklamalarına Kublay Bey'i korumakla görevli askerlerin birdenbire kaçarak yok olduklarını da açıklıyor. Bundan sonra Kubilay arkadan aldığı kurşun yarası ile hükümet binası ve yanındaki Gazaz Camii bahçesine sığınıyor. Orada yere düşüyor. Mehdi Mehmet ve yanında bulunan şahsın yardımıyla Kubilay'ın kafası kesiliyor."

Buraya kadar telgraf memuru Nail Bey'in açıklamalarından resmi tarihin 80 yıldan beri topluma sunduğu 'Kubilay Mehdi Mehmet ve adamlarının önüne çıkarak eyleme son vermelerini istediği ve askerlerin manevra fişekleri ile ateş açtıkları ve Mehdi Mehmet'e isabet ettiği halde öldürmediği bunun üzerine Mehdi'nin 'Bana kurşun işlemiyor, ben Mehdiyim' konuşması yaptığı yönündeki bilgilerin Genelkurmay belgelerinde yer almadığını aktaran Yurtsever, "Menemen olayı başından sonuna kadar Menemen'deki olayları yakından izleyen Alay Kumandanlığı ve dönemin İçişleri Bakanlığı'nın bilgisi dahilinde hazırlanan bir tertip olayıdır. Mehdi Mehmet, olay esnasında içki içen serkeş ayyaşın birisidir. Kullanılan yönlendirilen ve kanlı eylem yaptırılan bir kişidir. Mehdi Mehmet şeriatçı değil ajan da olamaz; yönlendirilen, kullanılan, aklı yerinde olmayan hasta ruhlu bir insandır." ifadesini kullandı.

DİN ADAMLARINI TASFİYE SÜRECİ

Genelkurmay sitesinde yer alan tarihi belgeler arasında Türkiye genelinde çok sayıda din adamının rejim için tehlikeli görülerek izlendiği isim listesinin yer aldığını vurgulayan Yurtsever, "Olayların asıl sorumlusu görülen İstanbul'daki Erbilli Şeyh Esat Efendi, aslen Türkmendir. Mehmet Akif Ersoy'a hocalık yapmış, kurtuluş savaşı esnasında da General Fevzi Çakmak ile yakın işbirliği içinde olmuştur. Ahmet Yesevi'den Nakşibendi'ye kadar uzanan yüzyıllar içinde devletin destekçisi olan dini bir harekettir. Esat Efendi, Menemen olayından sonra sorgulaması, yapılmaksızın hakkında idam cezası verilmiş, 87 yaşının içinde bulunduğu için yasalara göre 65 yaşından büyük olduğu dikkate alınarak idam infazı yerine getirilmemiş, ancak oğlu ile birlikte 28 kişi asılmıştır. İlginçtir ki Menemen olayı esnasında Kubilay'ı yalnız bırakan askerlerin ve de olay öncesi Mehdi Mehmet ile görüşerek bilgi aktaran Yüzbaşı Fahri Bey ile Mehmet Ali Bey'in ifadeleri yoktur. Bu askerlerin neden ifadesi yoktur? " şeklinde konuştu.

Menemen olayıyla ilişkilendirilen din adamları listesinde Ramazanoğlu Mahmut Sami Bey'in adının geçtiğini vurgulayan Yurtsever, şunları söyledi: "Sami Bey, önce göz hapsine alındı. Sonra susturuldu. Ramazanoğulları ailesinin kuruculuğunu yaptığı Adana şehir merkezindeki vakfa ait yüzlerce dükkan, ırmak hamamı ve mescitler, camiler yıkılmış veya satılarak elden çıkarılmıştır. Hatta, Ramazanoğuları vakıf arazisi içinde yer alan İncirlik arazisi de 1950'li yıllarda Amerikalılara üs olarak verilmiştir. Bir Adanalı tarihçi olarak soruyorum: Ramazanoğlu Mahmut Sami Bey'in suçu neydi?

Menemen olayını perde arasında derin devletin din adamlarını tasfiye planı vardır.

Konuyla ilgili bütün bilgi ve belgeleri www.cezmiyurtsever.com sitesinde de yayınlayarak Kubilay ve Menemen olayını özgür tarihçilerin tartışmasına açıyorum."

(CİHAN)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Ramazanoğlu Mahmud Sami (Kuddise Sirruh)
MesajGönderilme zamanı: 22.06.10, 20:20 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator

Kayıt: 01.01.09, 18:04
Mesajlar: 145
Konum: http://askinsonhecesi.com
Hazret-i Sami elinden içmek ister gönlümüz
Her murada dost ilinden geçmek ister gönlümüz.

İlhan Armutçuoğlu


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Ramazanoğlu Mahmud Sami (Kuddise Sirruh)
MesajGönderilme zamanı: 23.06.10, 20:58 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator

Kayıt: 01.01.09, 18:04
Mesajlar: 145
Konum: http://askinsonhecesi.com
ÜSTADIM HAZRETLERİNE

Yüce düstûr-ı tarîkat, yüce âdâb u usûl..
Alınıp dest-i Ezel’den, sunulur Dest’e usûl..
Uzanır tâ be-kıyâmet bulur erbâb-ı vusûl..
Alan el sen, veren el sen evet ey Fahr-i Rusül!.
Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü,
Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…

O münevver yüze bir bak görünür vecd ü safâ..
Yüce Devletlü Velî’den alınan ahd ü vefâ..
Coşan ilk menbâ-ı hikmet O teveccüh O şifâ..
Nazar-ı hazret-i Sâmî Eser etmiş ve kefâ..
Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü,
Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…

Görünüşte iki sûret gibi lâkin kalb bir..
Nice sîretler ezelden yoğrulmuş Rab bir..
İçilen aşk u şerâbın kabı ayrı lüb bir..
Biri Âl-i Ramazandır, biri vâris hep bir..
Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü,
Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…

Ona peyk olmuş ezelden O Perî-rû O idi…
Reh-i pâkinde gubâr olmuş O Günden O idi..
Dil-i Mâ’mûru tavâf eyleyen evvel O idi..
Bütün esrâr-ı ledünnün küpü ancak O idi..
Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü,
Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…

O Göğüslerden emildi ledün ilmi bir ömür..
Bir Onun çeşmine mâ’kes idi diller bir ömür..
O Güzeller Güzelinden nefes almış bir ömür,
Nice bin manzara artık Ona gülmez bir ömür..
Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü,
Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…

Ona hizmetteki dikkat ve firâset ve hulûs,
Oluyor menzile ermek için iksîr o hulûs..
Bir ayağında çorap var, biri elde… O Hulûs..
Der-i Sultân’a müebbed düşürür kim o hulûs,
Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü,
Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…

Bu Sehâlar, O Sehâvvetten eserdir lâ şek..
Heme yoklukta sehâvet, heme varken lâ şek..
Yüce ahlâkı Rasûlün, sulehânın lâ şek..
Neyimiz varsa fedâ yüzdeki hâl’e lâ şek..
Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü,
Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…

O Yüzün Nûrunu Leylinde göreydin bir kez..
Harem-i Ka’be vü Zemzemde göreydin bir kez..
Ve melekler Onu seyrinde göreydin bir kez…
O Refâkate Refîkin …ve göreydin bir kez…
Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü,
Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…

Ser-i Kûyünde Rasûlün o ne hürmet ne kemâl..
Der-i Lütfunda Rasûlün ve ne ihsân-ü cemâl..
Sofasında O Rasûlün bütün esrâr ile hâl…
Dem-i âhirde Bâki’a verilir de O Kemâl,
Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü,
Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…

Şeb-i vuslattı O Pîr’e, bize firkatti meded!..
Kanayan kalplere merhem ta O Günden ve meded..
Elem-i firkati duydukça gönüller o meded..
Yetişir Himmet-i Vâlâ-yı Verâsetle meded…
Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü,
Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…

Sana kul olmayı lütfet hemen ancak yâ Rab!..
Ona ümmetliği lütfet hemen ancak yâ Rab!..
Bize evlâdlığı lutfet hemen ancak yâ Rab!..
Bütün ihvânına vuslat diler İlhan yâ Rab!..
Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü,
Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…

İlhan ARMUTÇUOĞLU


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Ramazanoğlu Mahmud Sami (Kuddise Sirruh)
MesajGönderilme zamanı: 23.06.10, 21:03 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator

Kayıt: 01.01.09, 18:04
Mesajlar: 145
Konum: http://askinsonhecesi.com
http://www.ilhanarmutcuoglu.com/


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Ramazanoğlu Mahmud Sami (Kuddise Sirruh)
MesajGönderilme zamanı: 09.02.11, 11:39 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 07.12.10, 00:24
Mesajlar: 424
Mahmud Sami Ramazanoğlu efendinin dosdoğru yola hidayet edilmekle ilgili bir yazısını alıntılıyorum:


dua yazdı:

Dosdoğru Yola Ulaşmak

M. Sâmi Ramazanoğlu

2006 - Subat,

Sayı: 240, Sayfa: 030


Allah Teâlâ buyuruyor:

“Bizi sırât-ı müstakîme ulaşdır!” (Fâtiha sûresi: 6)

Kul, önündeki mesafeleri Allah'a ibâdet, ubudiyet ile kat edip bu esnada karşılaştığı engel ve musibetlerde Cenâb-ı Hak'tan istiâne edecek, insanlardan gördüğü cefâlara sabır edecek, önündeki nefis dağını Allah'ın inâyetiyle yapacağı mücâhede ile aşacak ve müşahedeye erecektir!

Cenâb-ı Hakk'a vusul için müşâhede ile neticelenen bir mücâhede yolu bulmak ve o yola ulaşmak, sırât-ı müstakîme ulaşmak demektir ki muhakkikînin reyine göre sırât-ı müstakîmden murâd budur.

Cenâb-ı Hak:

"İşte size dosdoğru yolum ki onu takip edin. Bunun haricindeki yollara tabî olmayın ki sizi O'nun yolundan ayırır ve parça parça eder!" (En'âm Sûresi, 153) buyurmaktadır.

Kul, Allah'tan gayri her şeyden yüz çevirmedikçe sırât-ı müstakîme ulaşamaz. Bunun için de mârifetullahı kazanması şarttır. Sırât-ı müstakîm, mârifetullahtır.

Bir kavle göre sırat-ı müstakîm ibâdette ifrat ve tefrite düşmeyip îtidali muhafaza ile bu yolda sebat etmektir. Bu da emrolunanı emrolunduğu şekilde yapmaktır ki Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-'in "Beni ihtiyarlattı!" diye buyurduğu Hûd süresindeki:

"Emir olunduğun gibi istikâmet üzere ol!" âyet-i celîlesi bunu ifâde eder.

İnsan, yetişmesi, zâhirî ve bâtınî kuvvetleri bakımından bir kısım tabiî ve rûhânî ahlâk ve sıfatlara sahiptir ki kimisinde ifrat halindedir, kimisinde tefrit halindedir. Kula gereken îtidali muhafaza etmektir.

Dinimizde cimrilik de mezmumdur, israf da mezmumdur.

Bazı sahâbiler bütün sene oruç tutmak, bütün gecelerinin tamamını ibâdetle geçirmek, zürriyetten kesilmek ve bütün ömürlerini bir çeşit ibâdete hasreylemek üzere Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-'den izin istediler. Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimiz de bunların cümlesinden nehyederek istikâmet yolunu gösterdi ki, bu Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in emrettiğini yapmak, nehyettiğinden ictinab etmektir.

Âyet-i celîlede:

"Rasul size neyi verirse alınız, hangi şeyden nehyederse ondan sakınınız." (Haşr Sûresi, 7) buyrulmuştur ki dini yaşamakta sırât-ı müstakîm yani istikâmet yolu budur.

***

Hâce Abdülhâlık Gucdüvânî hazretlerine:

- Nefsin istediğini mi yapalım, istemediğini mi, diye suâl olundukta:

- Bunu tayinde insan çok defa yanılabilir. Allah'ın emrettiği yapılır, nehyettiği yapılmaz. Hakîkî kulluk budur.

- Sâlikin yoluna şeytan karışır mı, diye sual olundukta:

- Nefsi ifna etmenin son hududuna varmayan bir sâlik, öfkeye düşünce şeytan onun yoluna karışır. Nefsini ifna eden sâlikte öfke bulunmaz. Yalnız gayret ile öfkeyi karıştırmamak lâzımdır. Gayret, Allah ve Rasûlü'ne ittibâ hususunda muhalefet edenlere karşı davranıştır, celâdettir. Bu gayret zuhur edince şeytan kaçar, diye buyurmuşlardır.


***

Bir gece Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- dolaşırken Hazret-i Ömer -radıyallahu anh-'ın evine uğradı.

Ömer -radıyallahu anh- yüksek sesle Kur'ân okuyordu. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

- Niye böyle yapıyorsun, diye sual buyurdukta:

- Uyuyanları uyarmak, şeytanı da kovmak için yâ Rasûlallah, diye cevap verdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem:

- Sesini biraz hafiflet, diye buyurdular. Ve oradan Ebû Bekir es-Sıddîk -radıyallahu anh-'a uğradılar. O da Kur'ân'ı çok hafif sesle okuyordu. Ona:

- Niye böyle yapıyorsun, diye suâl buyurdukta.

- Kendisine münâcat ettiğim bu kadarını da işitiyor, diye cevap verdi. Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem- Ebû Bekir'e:

- Sen de sesini biraz yükselt, buyurdular.

Rasûlullah'in yaptığı veçhile şu âyet-i celîle bu iki hâlin îtidalini beyân eder: "Namazını tamamen cehretme, onu iyice de kısma, bu ikisinin arasında bir yol tut!" (İsrâ Sûresi, 110)

Âyet-i Celîlede buyuruluyor ki:

“Allah, dilediğini kendine seçer, O’na yönelenlere de kendisine varan yolu gösterir.”

Allah, kendisine yönelenleri vücûd-ı ruhanîlerinin nûraniyyetine ulaşdırır. Bu Allah’ın, sırad-ı müstakîme ulaşdırmasıdır. Bu hidâyete ermek için Kur’ân ve sünnete temessük yani tam sarılmak şarttır. Âyet-i celîlede:

“Muhakkak ki sen sırâd-ı mustakîmi, Allah’ın yolunu gösteriyorsun. O Allah ki semâlardakiler ve arzdakiler hep onundur. Biliniz ki bütün işler dönüp dolaşıp nihâyet Allah’a varacakdır.”


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Ramazanoğlu Mahmud Sami (Kuddise Sirruh)
MesajGönderilme zamanı: 12.02.11, 20:12 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 23:16
Mesajlar: 123
Edebinden yıllarca ayaklarını uzatmadı

Asırların nadir yetiştirdiği büyük veli Mahmut Sami Ramazanoğlu’nun vefatının sene-i devriyesindeyiz.


Onun ibretlik ev hali nasıldı?

12 Şubat 2011

Cumartesi 11:51

Geçen yıl Medine-i Münevvere-i ziyaretimde; Cennet-ül Baki’de Fatıma Binti Esed ve Ebu Sa‘id el-Hudri Hazretlerinin yanına defnolunan Mahmut Sami Ramazanoğlu Efendi’nin de ismini zikrederek dualar etmiştik. Medine günlerinde Muhterem, Müellif Hocamızı yazmaya başladığım bu metni onun vefatının sene-i devriyesinde nihayetlendirmeye karar verdim. Bir cananın Rahmet-i Rahman’a vefa ile vefat edişini o mübarek evini, ev hallerini, Medine aşkını, sünnete olan bağlılığını; Mahmut Sami Ramazanoğlu İlim ve Kültür Vakfı’nda Hafız talebesi olan, o mübarek müstesna şahsiyeti tanımaya çalışan bir insan olarak sizlere kısa kısa anlatacağım.

Örnek şahsiyetlerden bihaber nesiller…

Halk dilinde ebeveynlerimizin klasikleşmiş sözleri vardır ki; hakikaten kör gözler, kör beyinler demekten kendimizi alamıyoruz. “Bu gençler kimi örnek alacak? Önlerinde güzel örnekler mi var ki?” gibi çiğ sözlerle onca âlimi, evliyayı, ilim adamlarını hiçe sayan insanlara gerçekten şaşıyoruz!

Belki de isimlerini biliyoruz ama tanımıyoruz. Hayatlarında ne yapmışlar, Kuran-ı Kerim’le muhabbetleri nasıldır? Sünneti nasıl ifa ederler, ölüm onlar için neyi ifade ediyordu? Hepsini de yeni çıkan şarkıları ezberlediğimiz gibi, sevdiğimiz filmin karakterlerini, sözlerini öğrendiğimiz gibi öğrenmek için çaba sarf ediyor muyuz?

Küçük yaşlarda hakiki hayatı bulan, gerçekten doğru yolda doğru adımlar atan, edebi yaşayışı ile öldükten sonra bile adından söz ettirip, birçok insanın da dimağlarında dirilmeye vesile olan örnek şahsiyetler kimlerdir? Onları tanıdığımızda hayatlarında neler bulabiliriz? Bu soruların cevaplarını ancak onların geçmiş yaşamlarını okuyarak tanıyabilir ve nesilden nesile aktarabiliriz…

Benliğimizi onların yaşayışları ile özleştirelim. Günümüzde adından çokça söz ettirecekken maalesef acı bir gerçek ki o mübarek insanlar unutuluyor ve yeni nesil bu güzel mümtaz, müstesna insanlardan da ne yazık ki bihaber.

Takvimlerde 12 Şubat günü

Mahmut Sami Ramazanoğlu Efendinin ölümü birçok insanın hayalidir belki de. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) yakın, yaşadığı gezdiği topraklarda, mübarek beldede olmak ve dünyanın dört bir tarafından gelen insanların Fatihalarını kucaklamak her insana nasip olmasa gerek. Zira Mahmut Sami Efendi’nin irşad hizmetlerini yürüttüğü, Şam’dan, Halep’ten sohbet halkalarına katıldığı o günlerde, Peygamber Efendimize olan bağlılığı daha da artmıştır. O zamanlarda ikrar ettiği şu sözler belki de ölmeden evvel Cennet-ül Baki’deki yerinin ayrılmasına vesile olmuştur. Yakınlarının dilinde Peygamber dostu Eyüb El Ensari Hazretlerine yakın bir mezar yeri almasını teklif edenler; Mahmut Sami Efendinin dilinden dökülen şu sözlerle cevap bulmuştur.“Mezar yeri tayinini insanların arzusuna bıraksalar idi, biz Cennet-ül Baki’yi Medine’yi isteriz” diyerek gönlünce olmak istediği yeri arz etmiştir.

Veliyi de bir aile yetiştirir

“Her şey ailede başlar.” diyerek dilinde tüy kalmayan büyüklerin anlatmak istediklerini Mahmut Sami Efendi’nin hayatında da bulabiliriz. Çok küçük yaşlarda ailesinden gördüğü terbiye ve üstün ahlak ile yol alan Merhum hocamız; sofra adabında, yürüyüşünde, konuşmasında, uyumasında-kalkmasında ve daha birçok halince sünnet-i seniyyeyi yaşamayı ailesinden öğrenmiş ve hayatına aksettirmişti. “İbadetin az ve devamlı olanı makbuldür Evladım!” sözleriyle ibadetinde itidalli yolda olmayı gösteren aile; Mahmut Sami Efendi’ye bir evlada verilebilecek en kıymetli bilgileri öğreterek onu gerçekten hakiki bir insan yolunda yürütmeye hazırlanıyorlardır. Aynı zamanda tahsiline de büyük önem gösteren aile, günümüzde “büyüyünce dini vecibelerini yerine getirir!” diyen çiğ sözlerle bezenmiş ailelerden çok farklı bir usulde Mahmut Sami Efendi’yi hem okul hayatında hem de Kurani yaşam hayatında destek olmuş, büyütmüşlerdir.

Hukuk Fakültesini birincilikle bitiren Mahmut Sami Efendi aynı yıllarda medrese eğitimi de tamamlamıştır. Birkaç yılda tamamlanması gereken ilim dergâh günlerini azimle 3 ayda bitiren Mahmut Sami Efendi; o yıllarda bulunduğu mahaldeki camilerde vaaz veriyor, insanları İslam’a davet ediyordu. Bazı zamanlar otobüste karşılaştığı arkadaşları “Bu sakal ne? Gerici üniversiteli” sözleriyle incitilmek istenen Mahmut Sami Efendi, zorlu yıllarda İslam’ı tebliğ ediyordu. Vazifesi ağırdı.

Vazifesinin iki veçhesi vardı

Vazifesinin birisi, insanlara Allah’ı tanıtma ve sevdirme çabası bir diğer veçhesi ise Allah’ın yaratmış olduğu insanlara kulluklarını öğretip, onları, “Allah’ın sevdiği kullar” haline getirmesi idi. Öylesine zor bir vazife altında olan Mahmut Sami Efendi; insanların sıkıntı ve çileleri, devrin şartlarına ve zorluklarına tahammülü bir de Allah’a karşı olan mesuliyeti onu oldukça yoruyordu. Bütün yorgunluklarına rağmen vazifesi itibariyle yorulmak dahi ona mutluluk veriyordu. Peki, ama o zamanlardan bu zamana değişen nesilde neler eksik? Doldurulamaz mı? İsmi unutulmaya yüz tutmuş âlimlerden istifade edemez miyiz? Onların hayatları ile günümüzde kaybolan tevhid eylemi, Allah korkumuz, Allah’ın rızasını kazanma maksadı, ölümle başlayan düğün günleri bizim yaşamımızda kaçıncı sırada yer alıyor? Düşünüyor muyuz? Evlatlarımızı nasıl yetiştiriyor, onları Allah’ın kulu olma vazifesine ne kadar yakınlaştırıyoruz? ‘Biz ne istiyoruz, amacımız nedir?’ sorularına cevaplarımızı küt diye verebiliyor muyuz? Onlar veriyorlardı…

Esasen biz günümüzde her şeyi çok çabuk elde etmeyi istiyoruz. Üniversite okumak istiyoruz; uzadıkça uzayan yıllar, mastırlar, stajlar gözümüzde büyüyor, vazgeçiyoruz. Yeni başladığımız bir işte hemen terfi etmeyi istiyor, amacımıza ulaşamıyorsak bundan da yüz çeviriyoruz. Kuran yoluna giriyoruz 6666 ayet-i celilenin hükmünü yerine getirememe korkusuyla Kuran’a küsüyoruz. Namaza başlıyoruz, hacetlerimizle süslenen dualarda yine amacımıza çok çabuk ulaşmayı istiyoruz, olmayınca namaza küsüyoruz. Biz milletçe zora gelemiyoruz sanırım. Başladığımız işi sonlandıramıyoruz. Çabuk istiyor, çabuk sıkılıyor ve çabuk bitsin istiyoruz. İyi ama tarihte böyle bir şey yok! Emekle elde edilen hayatlara âlimlerin, evliyaların, bilim adamlarının, sadıkların, salihlerin hayatlarına bir göz gezdirelim. Ne çileler, ne sıkıntılara göğüs germiş hayatlarla karşılaşacağız ve inşirah bulan gönüllerle…

Mahmut Sami Ramazanoğlu’nun nesillere örnek olan ev hali

Mahmut Sami Efendi’yi onu en yakınından anlatan insanların dilinde eşiyle olan muhabbeti ile tanıyoruz.

“Allah’ı çok zikreden kadın ve erkek” sözleriyle seslenen ve tatlı dil ile Rabia Hatunu teheccüd vakitlerine uyandıran Mahmut Sami Efendi; ev işlerine yardımcı olan, erkeğe düşen görevlerden ziyade hanımının da görevlerini üstlenen bir koca olduğu anlatılıyor.

Hanımına saygı duyan bir bey olan Mahmut Sami Efendi; nazik ve zarif üslubuyla hanımının gönlünde taht kurmuştur. İki cihanda beraber olmayı arzu etmiş, bu güzel ahlakıyla da örnek olmuştur.



Peygamber aşkıyla yanan kalbe uğrayan misafirler

Peygamber Efendimiz(s.a.s.)’e muazzam bir sevgi ile bağlanan Mahmut Sami Efendi; 1979 yılında Medine-i Münevvere’ye hicret etmiş ve o hasta olduğu günlerde ayaklarını hiç uzatmamıştır. Hatta ayaklarını kıvırarak oturup yattığından, dizleri bükülü bir şekilde kireçlenmiştir. 12 Şubat 1984 yıllarında vefatı esnasında sağ yanına dönük, dizleri bükük, dilince ayeti celile ile dar-ı bekaya uğurlanan Mahmut Sami Efendiyi, Hacı Musa Efendi gördüğünde:

“Mahmut Efendim edep üzere yaşadı; edep üzere vefat etti” demişlerdir.

Mahmut Sami Efendinin aile-i etrafından son nefesinde Abdullah bin Mes’ud, Veysel Karani Hazretleri, Hazreti İbrahim ve Cebrail a.s. kendisini ziyarete geldiklerini söylemiş ve onların durduğu yeri işaret ederek:

“Beni oraya indirin, namaz kılacağım!..” dediği söylenmiştir. Namaz kılışı ve uzun uzadıya dua edişini haşyetle seyreden aile; namaza aynı yerde teberrüken iştiyak ettiklerini de söylemişlerdir.

Allah dostunun gözyaşları

Mahmut Sami Efendi, devrinin getirdiği her acı zulme katlanmış bir gün olsun beşeri kalbe şikayetleşmediği tarihte her kitapta yer alır. Hanımı Rabia Hatun: “Mahmut Efendi derdini bana dahi söylemezdi, onun Rabbine olan arz-ı hali teheccüd vakitleri idi. Gözyaşlarıyla bezenmiş dualarını sadece Allah-u Teâlâ’ya havale ederdi.” Mahmut Sami Efendinin nazarında gözyaşı şu mısralarla anlatılıyor:

Gözyaşı, salihler için paha biçilmez manevi bir hazinedir.

Gözyaşı, kalbin hassasiyetine rakikliğine delildir.

Gözyaşı, salihin tekâmülüne bir işarettir.

Gözyaşı, Hak yolcusunun yegâne sığınağıdır.

Gözyaşı, nedamet manasını taşır ve Allah’a bir nevi tevbedir.

Gözyaşı, Hakk’ın merhametini tahrik ve merhametini celbeder.

Gözyaşı, yokluğa erenlerin saadet sermayesidir.

Gözyaşı, asinin kurtuluş ipidir, hülasa gözyaşı, vuslata erenlerin yegâne dayanağıdır.

Dostlarının nazarında Mahmut Sami Ramazanoğlu

Bizler Mahmut Sami Efendinin devrinde yaşamadık ama onun hayatını, sünnete olan bağlılığını ve Peygamber Efendimiz (s.a.s.) karşı olan aşkını, o yollarda verdiği cefayı okuyor ve hayatımıza aksettirmeye çalışıyoruz. Peki ama Mahmut Sami Ramazanoğlu’nu yakinen tanıyan can-ı gönül dostları onun için söylemişlerdi:

Gönenli Mehmed Efendi

"Öyle bir zata sahipsiniz ki bütün kâfirler bir araya gelse, gökyüzünden onu yere atsalar, yine ayakları üstüne düşer. Hiçbir kâfir ona bir şey yapamaz. Zira Cenab-ı Hak tarafından teyid edilen bir vazifesi vardır… Sami Efendi bu ümmetin en büyüğü idi başka ne söylense boştur."

Esad Erbilli Hazretleri

"Yeryüzünde melek görmek isteyen Sami evladımızın yüzüne baksın. Sami evladımın edebine melekler gıpta ederler. Mahviyeti benden fazladır.''

Bediüzzaman Hazretleri

Gençliğinde Esad Erbilli Hazretlerinden Kadiri dersi alırdı. Bir defasında Bediüzzaman gittikten sonra, Esad Efendi

“Bu genç, gençlere hizmetle görevli; İstikbalde gençlere iman davasında çok büyük hizmetler yapacak. Ama hala kendisi bunu bilmiyor, kendisine söylenmedi” dedi.

Abdülvehhab Es-Selâhi (Şam’da Halbuni Camii imam-Hatibi, Nakşibendî Meşayihinden)

“Şam ehlüllah diyarıdır. Ben bu mübarek zatı daima derin bir hayranlıkla temaşa ederim. Sebebi ise bütün güzel sıfatları üzerinde toplayan bu zât kadar Ebu Bekir es Sıddık meşrebinde bir insan görmedim.”

Muharrem Harrânî

Şam’da 1965 senesinde hacca giden bir topluluğa şunları söylüyordu:

“Siz Mahmut Sami Efendi’yi bilirsiniz. Ben arzı tanırım. Şarka, garba, kuzeye ve güneye bakıyorum. Bu üstaz gibi Muhammediyyü’l meşreb bir veli kimseyi göremiyorum. Bu zat asırlar içinde ender görülen bir yüce zâttır. Kadir ve kıymetini biliniz.”

Seyyid Şefik Arvasi (Sultanahmet Camii İmam Hatiplerinden, Bediüzzaman’ın talebesi)

“Ben yüzlerce meşayih gördüm. Fakat bu zata karşı sevgim başka”

Necip Fazıl Kısakürek (Konya’daki konferansı akabinde)

“Sami Efendiyi tanırım. İki kere elini öpme şerefine erdim. Sami Efendi gökten inen taze yağmur gibidir, idrofilli pamuk gibidir, yaralara konur, tedavi edilir.”

Medine-i Münevvere’deki evde asılı olan tablo

Medine-i Münevvere’de yakınlarının evinde bulunan bir tablo var ki; bu tablo gerçekten ziyaretçilerini bekliyor. Fotoğraf çekilmesinin yasak olduğu bu evde Mahmut Sami Efendi’nin Dar-ı Ukba’da son kelamı olan “Allah’ın selamı sizin üzerinize olsun, ne güzel kulluk yaptınız şimdi ebediyen cennetime giriniz.” (Zümer suresi, 73 ayet) ayetini okuduğu söyleniyor. Bu ayeti celilenin okunmasına şahit olan Ömer Kirazoğlu Hocamız, Ömer Muhammed Öztürk Hocamıza hitaben: “Ömerciğim, bu sözleri not et! Bak babam çok enteresan şeyler söylüyor, bu tebşiratlar çok mühim.” diyerek uyarıyordu. Konyalı Hattat Hüseyin Efendi, Mahmut Sami Efendi’nin son dünya kelamının bir ayet olduğunu öğrenince; ayeti celileyi hat haline getirerek yazmış ve hediye olarak Medine göndermiştir. Medine-i Münevvere’ye yolunuz düştüğünde bu evi ziyaret edip, Cennet-ül Baki’de Mahmut Sami Efendi’ye dualar etmeyi unutmayınız.

Maddi miras bırakmayan peygamberlerin manevi mirasçılarının yolunda olalım

Nasıl yaşarsak öyle öleceğiz, nasıl ölürsek öyle dirileceğiz. Bu bilinçte olup yaşayışımızı Kuran-ı Kerim Sünnetullah çerçevesi içersinde yaşamalıyız. Kurulu düzenimizin üstüne Kuranı sünneti değil, Kuranın sünnetin üzerine hayatımızı dizayn etmeliyiz. Beş vakit namazımız, kurani muhabbetlerimiz, yemek adabımız, misafir günlerimiz, evlatlarımıza, hanım ve beylerimize has zamanlarda Kurani muhabbetle beslemeliyiz ilişkilerimizi. Çünkü maddi miras bırakmayan Peygamberlerin, manevi mirasçıları böyle yaşıyorlardı…

Hatice Tüfekci

http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=5604


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Ramazanoğlu Mahmud Sami (Kuddise Sirruh)
MesajGönderilme zamanı: 12.02.11, 21:01 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 07.12.10, 00:24
Mesajlar: 424
Alem-i cemale intikalinin 27. yıldönümünde muhabbetle ve himmet dileklerimzile yad edelim...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Ramazanoğlu Mahmud Sami (Kuddise Sirruh)
MesajGönderilme zamanı: 12.02.11, 21:34 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 06.07.10, 17:50
Mesajlar: 280
Rabbimiz rahmet eyleye...Biz kendisini en azından bağlıları kadar severiz...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hz. Pîr Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi (Kuddise Sirruh)
MesajGönderilme zamanı: 03.04.11, 18:03 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 24.12.08, 14:54
Mesajlar: 417
Bazı münkirleri dinledikten sonra Rabbim şu satırlarla karşılaştırdı bizleri:

Hocam Gönenli Mehmed Efendi hz.leri, Mahmud Sami Efendi hz.lerinin vefatından sonra, yerine manen vekalet eden Musa Topbaş (Sâdık Dânâ) Hz.leri için "Rey'im onadır" demişti.

Gönenli Mehmet Efendi, İzzet AY, Yağmur Yayınları


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 24 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye