Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Hulefa-i Rabbani'den: Şeyh Abdulhayy Hisârî
MesajGönderilme zamanı: 12.11.09, 17:15 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 27.12.08, 17:20
Mesajlar: 565
Hulefa-i Rabbani'den:

Şeyh Abdulhayy Hisârî



Hindistan evliyâsındandır. Hindistan`ın Safâbeyan şehrinin Hisâr-ı Şâdıman mahallesinde 1582 (H.990) senesinde doğdu. İlim tahsiline başladıktansonra, büyük âlim İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin sohbetlerine katıldı vetalebesi olmakla şereflendi. Yıllarca İmâm-ı Rabbânî hazretlerininhizmetinde bulunup, sevgisini kazandı. Mânevî birçok ilimlere kavuştu.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri icâzet, diplomavererek Abdülhay`ı, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarınıanlatmak, onları terbiye edip yetiştirmek görevi ile Punte şehrine gönderdi ve "Şeyh Hamîd-i Bingâlî`ye gitmek istiyorum. Fakat fırsatım olmadı. Ona gidip nasîhatte bulununuz." buyurdu. Abdülhay; "Peki efendim." diyerek huzurdan ayrıldı ve oraya doğru yola çıktı. Fakat kendi kendine; "Şeyh Hamîd, âlim, evliyâ ve herkesin mürâcaat ettiği bir kimsedir. Ben kim oluyorum ki, ona nasîhat edeyim ve sözümün faydası olsun." diye düşündü. Sonra da; "Böyle düşünmek doğru değildir. Mâdem ki hocam böyle söyledi, o hâlde doğru söyledi. Böyle vesveseetmek doğru değildir. Hocamın bu emrinde mutlaka bir hikmet vardır." dedi. Şeyh Hamîd Bingâlî`nin yanına vardığında,ona çok hürmet ve ikrâmda bulundu. Şeyh Hamîd Bingâlî sohbet esnâsında şöyle dedi: "İmâm-ı Rabbânî hazretleri ve diğer büyükler buyuruyor ki: Bizim yolumuzda olmanın ilk şartı, Resûlullah efendimizi canından çok sevmektir. Ben de, Allahü teâlânın sevgisi ile dolu olan kalbe başka bir sevgi nasıl sığabilir? diyorum."

Onun bu sözüne Abdülhay çok üzüldü ve cevap olarak: "Resûlullah efendimizin sevgisi, Hak tealânın sevgisinin aynısıdır. Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki: Kim peygambere itâat ederse muhakkak Allahü teâlâya itâat etmiş olur. (Nisâsûresi: 80) Bu âyet-i kerîme sözümüzün doğruluğunu göstermektedir." dedi.

Bunun üzerine Şeyh Hamîd söylediklerine pişman oldu ve tövbe etti. Abdülhay da yakînen hocasının hikmetsiz birşey söylemeyeceğini anladı. Demek ki hocası onu, Şeyh Hamîd`in bu şüphesini gidermek için göndermişti.

Abdülhay çok cömerd idi. Eline geçen herşeyi fakirlere dağıtırdı. İnsanlara iyi muâmelede bulunurdu. Bulunduğu şehirde İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin talebesi Nûr Muhammed de bulunuyordu. Bir sevdiğine yazdığı mektubunda; Şeyh Abdülhay ve Nûr Muhammed gibi iki zatın bir yerde bulunması, iki parlak nûr gibidir.buyurdu. Nûr Muhammed`e yazdığı mektubunda ise; Şeyh Abdülhay ile aynı şehirdesiniz. Yakınınızda bulunuyor. Duyulmayan garip mârifetler veilimler onun kalbinde toplanmıştır. Bu yolda zarûrî olan şeyler kendisine verilmiştir. Uzakta kalmış dostlarımızın onunla görüşmesibüyük bir nîmettir. Çünkü oraya yeni gelmiştir ve yeni şeyler getirmiştir. Diyebilirim ki oranın ana caddesi odur. Mümkün mertebe fırsat buldukça suâl sorup, anlamaya çalışmıştır. Tevfik Allahü teâlâdandır. buyurdu.

Şeyh Abdülhay 1644 senesinde yakınlarıylahac farîzasını yerine getirmek için Pütne`den yola çıktı. ÖnceSerhend`e uğrayarak İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin kabrini ziyâret ettive kıymetli oğulları Muhammed Ma`sûm`un sohbeti ile bereketlendi. Sonrayola devam etti. Büyük bir tevekkül ile uzun yolculuktan sonra Hicâz`aulaştı. Bu mübârek beldede büyüklerin kabr-i şerîflerini ziyâret etti.Hac farîzasını yerine getirip berâberindekilerle memleketine dönmeye karar verdi. Eşyâlar yüklenmiş ve hazırlanmış iken her nasılsa birkaç gün daha kaldılar. Berâberindekiler bu duruma hayret ettiler. Dahasonra Abdülhay hazretleri; Dostlarımız, arkadaşlarımız gitsinler. Biz eşyâlarımızı indiriyoruz. Bize gitmek için izin verilmedi. Bu yalnız bizim içindir. Gelecek sene bir hac daha yapacağım. buyurdu. Onun memleketine gitmekten böyle vazgeçmesinin Resûlullah efendimizin işâreti ile olduğu rivayet edildi. Bu sırada 60 yaşında idi. Ertesisene ikinci defâ hac ettikten sonra memleketine döndü. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üçüncü oğlu Muhammed Ma`sûm`un emri ile İmâm-ı Rabbânî`nin talebelerine yazdığı nasîhat dolu mektuplarının bulunduğu Mektûbâtkitâbının ikinci cildini topladı.

Abdülhay, hocası İmâm-ı Rabbânî hazretleri hayatta iken onunla zaman zaman mektuplaşırdı. Hocasının kendisine yazdığı nasîhat dolu bir mektupta şunlar yazılıdır:

Allahü teâlaya hamd ettikten ve Peygamber efendimize salevât getirdikten sonra, seâdet-i ebediyyeye erişmenizeduâ ederim. Allahü teâlâ, birçok âyet-i kerîmede, âmâl-i sâliha işliyenmüminlerin, Cennet`e gireceklerini bildiriyor. Bu sâlih amellerin, iyive yarar işlerin neler olduğunu, çok zamandan beri araştırıyordum. İyiişlerin hepsi mi, yoksa birkaçı mı diyordum. Eğer, iyi şeylerin hepsiolsa, bunları kimse yapamaz. Birkaçı ise, acabâ hangi iyi işleristeniliyor? Nihâyet Allahü teâlâ, lütfederek şöyle bildirdi ki:A`mâl-i sâliha, İslamın beş rüknü, direğidir. İslâmın bu beş temelini,bir kimse hakkı ile, kusûrsuz yaparsa, Cehennem`den kurtulması kuvvetleumulur. Çünkü bunlar, aslında sâlih işler olup, insanı günahlardan veçirkin şeyleri yapmaktan korur. Nitekim, Kur`an-ı kerîmde Ankebûtsûresi kırk beşinci âyetinde meâlen; Kusûrsuz kılınan bir namaz,insanı pis, çirkin işleri işlemekten korur. buyrulmaktadır. Birinsana, İslâmın beş şartını yerine getirmek nasîb olursa, nîmetlerinşükrünü yapmış olur. Şükrü yapınca, Cehennem azâbından kurtulmuşdemektir. Çünkü Allahü teâlâ, Nisâ sûresi yüz kırk altıncı âyetindemeâlen; Îmân eder ve şükür ederseniz, azâb yapmam! buyuruyor.O hâlde, İslâmın beş şartını yerine getirmeye can ve gönüldençalışmalıdır.

Bunlar arasında bedenle yapılacakların enmühimi, dînin direği olan namazdır. Namazın edeblerinden bir edebikaçırmayarak kılmaya gayret etmelidir. Namaz tamam kılınabildi ise,İslâmın esas ve büyük temeli kurulmuş olur. Cehennem`den kurtaransağlam ip yakalanmış olur. Allahü teâlâ hepimize, doğru dürüst namazkılmak nasîb eylesin!

Namaza dururken, Allahü ekber demek;Allahü teâlânın, hiçbir mahlûkun ibâdetine muhtâç olmadığını, herbakımdan hiçbir şeye ihtiyâcı olmadığını, insanların namazlarının O`nafaydası olmayacağını bildirmektedir. Namaz içindeki tekbirler ise;Allahü teâlâya karşı yakışır bir ibâdet yapmaya liyâkat ve gücümüzolmadığını gösterir. Rükûdaki tesbihlerde de, bu manâ bulunduğu için,rükûdan sonra, tekbir emrolunmadı. Hâlbuki, secde tesbihlerinden sonraemrolundu. Çünkü secde, tevâzû ve aşağılığın en ziyâdesi, zillet veküçüklüğün son derecesi olduğundan, bunu yapınca, hakkı ile tam ibâdetetmiş sanılır. Bu düşünceden korunmak için secdelerde yatıp kalkarken,tekbir söylemek sünnet olduğu gibi, secde tesbihlerinde a`lâ demek emrolundu. Namaz, müminin mîrâcı olduğu için, namazın sonunda, Peygamberefendimizin mîrâc gecesinde söylemekle şereflendiği kelimeleri (yâni,ettehıyyâtü...yü) okumak emr olundu. O hâlde namaz kılan kimse, namazıkendine mîrâc yapmalı. Allahü teâlâya yakınlığının nihâyetini namazda aramalıdır.

KELİME-İ TEVHÎD

İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Şeyh Abdülhay`a yazdığı bir mektup şöyledir:

Rabbimizin celle sultânüh gazabını,intikâmını söndürmek için Lâ ilâhe illallah güzel kelimesinisöylemekten daha faydalı birşey yoktur. Bu güzel kelime, Cehennem`egötüren gazabı söndürünce, daha küçük olan başka gazablarını elbettesöndürür. Niçin söndürmesin ki, bir kul, bu güzel kelimeyi tekrartekrar söyleyince, O`ndan başkasını yok bilmekte, her şeyden yüzçevirip, hak olan bir mâbûda dönmektedir. Gazabının sebebi, kullarının,O`ndan başkasına dönmesi, bağlanmasıdır. Mecâz âlemi olan bu dünyâdada, bu hâli görüyoruz. Zengin bir kimse, hizmetçisine kırılır, ona kızar. Hizmetçi de, kalbi iyi olduğu için, herkesten yüz çevirip bütün varlığı ile, efendisinin emirlerine sarılırsa, efendisi, ister istemezyumuşar. Merhamete gelir. Gazabı söner. İşte bu güzel kelime de,kıyâmet için ayrılmış olan doksan dokuz rahmet hazînesinin anahtarıdır.Küfür karanlıklarını, şirk pisliklerini temizlemek için, bu güzel kelimeden daha kuvvetli, hiçbir yardımcı yoktur. Bir kimse, bu kelimeye inanınca îmânın zerresi hâsıl olur.

Bu güzel kelimeye inanarak, kalbindezerre kadar îmân hâsıl eden kimse, kâfirlerin âdetlerini ve şirkpisliklerini yaparsa, bu güzel kelimenin şefâati sâyesinde Cehennem`dençıkarılır. Azapta sonsuz kalmaktan kurtulur. Bunun gibi, bu ümmetinbüyük günahlarına şefâat edip, azaptan kurtaracak en kuvvetli yardımcı,Muhammed Resûlullah`tır. Bu ümmetin büyük günahları dedik. Çünkü öncekiümmetlerde büyük günah işleyen pek az olurdu. Hattâ îmânını küfürâdetleri ile ve şirk pislikleri ile karıştıran da azdı. Şefâate en çokihtiyacı olan bu ümmettir. Önceki ümmetlerde, bâzıları küfürde inâdetti. Bâzısı da hâlis olarak îmâna gelip emirlere yapıştı.

Bu güzel kelime ve Peygamberlerinsonuncusu gibi bir şefâatçı olmasaydı, bu ümmetin günahları kendilerinihelak ederdi. Bu ümmetin günahları çoktur. Fakat, Allahü teâlânın af vemagfireti de sonsuzdur. Allahü teâlâ, bu ümmete af ve magfiretini okadar saçacak ki, geçmiş ümmetlerden hiçbirine böyle merhamet ettiğibilinmiyor. Doksan dokuz rahmetini, sanki bu günahkâr ümmet içinayırmıştır. İkrâm ve ihsân, kabahatliler ve günahlılar içindir. Allahüteâlâ, af ve magfiret etmeği sever. Kusûr ve kabahati çok olan bu ümmetkadar af ve magfirete uğrayacak hiçbir ümmet yoktur. Bunun için buümmet, ümmetlerin en hayırlısı oldu. Bunların şefâat edicisi bu güzelkelime, kelimelerin en kıymetlisi oldu. Bunların şefâatçileri olanPeygamberleri, peygamberlerin en üstünü oldu. Furkân sûresi, yetmişinciâyetinde, meâlen; Allahü teâlânın, günahlarını iyiliklerledeğiştireceği kimseler onlardır. Allahü teâlânın magfireti, merhametisonsuzdur. buyruldu.

Kerîmler ile yapılacak her iş kolay olur.

1) Zübdet-ül-Makâmât; s.374
2) Hadarât-ül-Kuds; s.336
3) Tezkire-i İmâm-ı Rabbânî; s.339
4) Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî; c.2 37. (350.) mektup


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye