Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Hulefa-i Rabbani'den : Bedî`uddîn Sehârenpûrî
MesajGönderilme zamanı: 10.11.09, 15:06 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 27.12.08, 17:20
Mesajlar: 565
BEDÎ`UDDÎN SEHÂRENPÛRÎ

Hindistan`ın büyük velîlerindendir. Doğum târihi ve yeri belli değildir. Hayâtıhakkında fazla bir bilgi yoktur. Vefât târihi de kesin belli olmayıp onbirinci asrın ortalarında vefât ettiği tahmin edilmektedir.

Bedî`uddîn Sehârenpûrî, İmâm-ı Rabbânî hazretlerine talebe olmadan önce memurluk yapıyordu. Zaman zaman hazret-i İmâm`ın yâni İmâm-ı Rabbânî`nin sohbetlerini dinlemeye giderdi. Bu sırada bir kıza âşık oldu. Sâlih amelleri yapmak,haramlardan kaçınmak gibi mühim amellere pek dikkat etmiyordu. Hazret-iİmâm, ona; Bedî`uddîn, niçin namaz kılmıyorsun ve günahlardan sakınmıyorsun? buyurdu. O da; Çoklarından böyle nasîhatler dinledim.Eğer bu hususta teveccüh buyurursanız ve beni bu hâlden teveccüh vetasarrufla kurtarırsanız, buyurduklarınızı yapabilirim, yoksa bana nasîhat tesir etmiyor. diye arzetti. Bir an teveccüh edip; Yarın buniyet ve emniyetle buraya gel. buyurdu. Ertesi gün, çok sevdiği kız onlara misâfir geldi. Onunla konuşmaya dalıp, hazret-i İmâm`a gidemedi.İki-üç gün sonra İmâm-ı Rabbânî`nin sohbetine gitti. Buyurdu ki:Verdiğin sözü tutmadın. Ama mâdem ki bugün geldin, yine iyi ettin. Gitabdestini yenile, iki rekat namaz kıl ve yanıma gel. Buyurdukları gibiyaptı. Onu husûsî odalarına götürdü ve teveccüh buyurdu. Kendindengeçip yere yıkıldı. O hâlde onu kaldırıp eve götürdüler. Bir gün birgece sonra kendine geldi. Kalbini yoklayınca, o tutkunluktan bir izkalmadığını gördü. Kalbini temizlenmiş, belki bütün tutulma vebağlardan kopmuş buldu. Bundan sonra hocasının sohbetlerine devâm etti.O istekler hazînesinin yüksek teveccühlerinin bereketi ile sonsuzyükselme ve derecelere kavuştu.

Bedî`uddîn Sehârenpûrî, İmâm-ı Rabbânîhazretlerine memuriyeti bırakıp, hep hizmetinizle şerefleneyim diye arzettiğinde; Bu sefer bırakma. buyurdu. Ne kadar ayrılmayı söylediyserâzı olmadılar. Bir ara yıllık izne ayrılmıştı. Saltanat merkeziEkberâbâd`dan ayrıldığı ilk gün, Burhânpûr`a gidinceye kadar, her günsabahtan akşama kadar, hocası hazret-i İmâm`ı yanında görürdü.Gelirler, insanlar arasında onun elini tutup kenara çekerler ve terbiyeederlerdi. Bu günlerde hiçbir gün ve hiç bir zaman ondan ayrılmadılar.

Bedî`uddîn Sehârenpûrî Ecbin`egittiğinde, kâfirlerin râhiplerinden istidrâc ehli olup, zamânınpâdişâhının ve emirlerinin kendisine îtikâdı olduğu ve görmeyegittikleri Ecyed Rub Çükî`ye adlı biri vardı. Devlet ileri gelenleriylebirlikte onu görmeye gitti. Râhip onu görür görmez; Ey Bedî`uddîn!Bugün dünyâda kendisinden daha büyük velî bulunmayan hocanı bırakıp daböyle nereye geldin? dedi. Sen onu nereden biliyorsun? diye sorunca;Bu asırda senin hocan gibisinin bulunmadığı bana keşf ve mâlum oldu.dedi. Bunun üzerine; Mâdem ki öyledir, sen niçin onun hizmet vesohbetine gitmiyorsun? dedi. Ben kendi dînimde olgunlaşmışım, onaihtiyâcım yoktur. cevâbını verdi ve küfründe ısrâr etti.

Bir gün Allahü teâlânın ismini anarkenbir anda kendini Resûl-i ekremin sohbetinde gördü. Birisi; YâResûlallah! Siz kuşluk namazını kılarmısınız, yoksa, kılmaz mısınız?diye suâl etti. Cevap vermediler. Bedî`uddîn Sehârenpûrî arzetti ki:Yâ Resûlallah! Meyân Şeyh Ahmed (yâni İmâm-ı Rabbânî hazretleri) bunamazı kılıyor. Onun hâli öyledir ki, sizin yapmış olduğunuz her ameliyapar. Resûl-i ekrem efendimiz biraz murâkabeden sonra, mübârekbaşlarını kaldırıp; Meyân Şeyh Ahmed`in yaptığı her amel haktır,doğrudur ve bizim amelimizin aynıdır. Biz de bu namazı kılıyoruz.buyurdular.

Ne zaman Serhend`e mübârek hocasınınhuzûruna gitse kendiliklerinden buyururlardı ki: Sen şu hâldesin,bundan sonra şöyle şöyle olacak.Gerçekten buyurdukları gibi vâkiolurdu. Dâimâ ona hâllerini söyler, bu yolda ilerlemesini sağlar vekontrol ederdi.

Bir gün bir tanıdığın ricâsı ile,kendisinden dîne muhâlif bâzı sözler duyulduğu için, hazret-i İmâm`ınyâni İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin kırgın olduğu bir şeyhin kabriniziyârete gitti. Ama hem gidiyor, hem de hazret-i İmâm`ı incitip,kendisine darılacaklarından korkuyordu. Kabrin başına oturduğu sırada,yırtıcı bir arslanın kabristanın etrâfında dolaştığını gördü. O korkuve dehşetle arslana bakarken, gördü ki, arslanın gözleri, hazret-iİmâm`ın gözleri; arslanın yüzü, tamâmen hazret-i İmâm`ın yüzü gibidir.Üzerinde büyük bir kızgınlık hâli vardı. Hocasını hiç görmediği biröfke hâli ile görünce, heybetinden titreyerek kalktı ve oradanuzaklaştı. Vakit geçirmeden tövbe etti.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Bedî`uddînSehârenpûrî`ye icâzet verip, memleketine gönderince, dostlarından birionu yolcu etmek için şehrin dışına kadar gitti. Aklına; Babam ölelibir müddet zaman geçti. Bedî`uddîn hazretlerine babamın hâlini sorayım,azabda mı, yoksa nîmette midir? diye geldi.Bedî`uddîn kuşluk namazıiçin hayvanından inince, o bu düşüncesini arz etti. Bir müddet başınıeğdi ve sonra; Şu heyet ve kıyâfette bir şahıs göründü. Gâyet beyazelbise giyiyordu. Hâlini sordum: İyiyim, bana yüksek makâm verdiler.dedi. O makâmdan buraya gelmek istemezdim, ama siz çağırınca isteristemez geldim. buyurdu. Şeyh Bedî`uddîn`in ona târif ve tavsîf ettiğişahıs o zâtın babası idi. Hâlbuki Şeyh Bedî`uddîn babasını hiçgörmemişti ve tanımazdı.

Bedî`uddîn Sehârenpûrî senelerce İmâm-ıRabbânî`nin hizmetinde ve sohbetinde bulundu. Çok derece ve hâller,makam ve mertebelere erişip, kemâl sâhibi oldu. İcâzetle şereflenip,yurduna gitti ve Hak tâliblerini terbiye etmek ve yetiştirmekle meşgûloldu. Sohbetlerinde o ekseriyâ hazret-i İmâm`ın hârika vekerâmetlerinden, güzel ifâde ve tatlı sözlerinden anlatırdı. İlmiyleamel edenlerin en önde gelenlerinden olup, dünyâya hiç meyletmez,haramlardan çok sakınırdı. Sohbeti hoş, sözleri çok tatlı idi.

Bedî`uddîn Sehârenpûrî`nin, hocasıİmâm-ıRabbânî hazretlerine gönderdiği mektûbdan bir kısmı şöyledir:

Hizmetçilerinizin en aşağısıBedî`uddîn`in yüksek huzûrlarınıza arzıdır. Peygamber efendimizdenhusûsî müjdeler alıyorum. Çok nasîhatler ediyorlar. Bir gün; SenHindistan`ın ışığısın. buyurdular ve daha çok ibâdet etmemiemrettiler. Hazret-i İmâm buna cevap olarak birkaç satırlık şu mektubuyazdılar.

Allahü teâlâya hamd olsun. Sevdiği,seçtiği kullara selâmlar olsun. Kıymetli mektûbunuzu okumaklaşereflendik. Bu vâkıalar müjdecidirler ve te`vil edilmeleri lâzımdır.Ne kadar te`vil olunurlarsa o kadar nûrlu oluyorlar. Yâ Rabbî! Bizimnûrumuzu tamamla. Sen her şeye kâdirsin. Mâdem ki amelin, ibâdetinarttırılması ile emr olundunuz, elinizden gelebildiği kadar amel veibâdet ediniz. Çünkü, bu dünyâ ibâdet yeri, iş yeridir. Allah,işlerinizde yardımcınız olsun.

Bedî`uddîn Sehârenpûrî`nin hazret-iİmâm`a gönderdiği şu mektubu da hâlinin ve kemâlinin yüksekliğini,istikâmette olduğunu, kötülük yapmak isteyenlerin cefâlarınasabrettiğini bildirir.

Yüksek dergâhınızın hizmetçilerinin enaşağısı olan Bedî`uddîn`in, yüksek makâmınıza arzıdır. Bu zavallınınhâlleri teveccühlerinizin bereketiyle istikâmettedir. İşlerinyapılmasında bir gevşeklik olmuyor. Bütün ümidim, hayâtımdan kalan şubirkaç günlük zamanda da, hazretinizin ihsân nazarlarına kavuşmaktır.Çoğu zaman vâki olacak bâzı hâdiseler vukû gelmeden evvel bildiriliyor.Bir teşebbüsle değil, kendiliğinden oluyorlar. Gayb âleminden öylemüjdeler veriliyor ki, bunları ancak huzûrunuzda arzedebilirim.

Kabir ve âhiret hâllerini açık olarakhaber veriyorlar. Bütün bunlar, yüksek dergâhınızın sadakalarıdır.Yoksa, bu kâbiliyetsiz zavallının, bu arzettiğim şeylerle ne ilgisi, buyüksek makâmlarla ne münâsebeti vardır? Ey kalbimin sevgilisi! Hazretinizin teveccühü ile müşâhede makâmına kavuştum. Bütün arzûm birkere cihânın efendisi olan Peygamber efendimizin cemâlini görmek vekemâlâtından bir şûleye kavuşmaktı. Allahü teâlânın ihsân ve ikrâmıile, bir gece teheccüd namazından sonra, beni bu devlete kavuşturdu. Bumakâmın hazret-i Gavs-üs-Sekaleyn`e bağlı olduğu, onların vâsıta vevesîlesi olmaksızın o dergâha ulaşmanın zorluğu Peygamber efendimizetam uyan en büyük velîler hâriç, bu makâmın nûrlarından kimseninalamayacağı bildirildi. Muhterem efendim! Bu cihânda hazretinizdenbaşka terbiye edicim yoktur. Dâimâ Allahü teâlâdan, bu istidâdsızın vekâbiliyetsizin, Allah yolunda bulunanları severek ve onların dergâhındahizmetçi olarak yaşamasını, bu şartlar altında ölmesini ve haşrolmasını, sevgili Habîbinin hürmetine yalvararak duâ ediyorum.

İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin, Bedî`uddînSehârenpûrî`ye yazdığı bir mektup aşağıdadır:

Allahü teâlâya hamd olsun. O`nun seçtiğiiyi insanlara selâm olsun! Kıymetli mektubunuz geldi. O taraflarda, ikikorkunç hâdise başladığını, birinin tâûn vebâ hastalığı, ötekinin dekaht, kıtlık, gıdâ maddelerinin azlığı olduğunu yazıyorsunuz. Allahüteâlâ, bizi ve sizi belâlardan korusun. Hepimize âfiyet versin!

Bu büyük sıkıntı arasında, gece gündüzibâdet ve murâkabe etmekteyiz. Kalbimiz her ân O`nun ilediryazıyorsunuz. Bunu okuyunca Allahü teâlâya hamd eyledik, şükr ettik.Böyle zamanlarda dört Kulu çok okuyunuz!(Yâni Kul yâ eyyühel kâfirûnve Kul hüvallahü ve Kul e`ûzüleri okuyunuz! Cinnin ve insanlarınşerrinden korur.)

Erkeklerin kefeni, üç parça olmaksünnettir. Sarık sarmak bid`at olur. Ahdnâme denilen (suâlmeleklerine verilecek cevapları ve duâ ve istigfâr) yazılı kâğıdı,kabre koymamalıdır. Mübârek yazıların, isimlerin, meyyitin pislikleriile karışmasına sebeb olur ve (dînin dört delîlinden) bir sened ilebildirilmemiştir. Mâverâünnehr (Aral gölüne akan Seyhûn ve Ceyhûnnehirleri arasındaki şehirler) âlimleri, böyle bir şey yapmamıştır.Meyyite kamîs yerine, bir âlimin gömleğini giydirmek iyi olur.Şehîdlerin kefenleri, elbiseleridir. (Silâh yarası alarak ölen şehîdleryıkanmaz ve kefenlenmez. Muhârebede yara almadan ölen ve sulhda, sârîhastalık ve âfetlerle ölenler, şehîd sevâbı kazanırsa da, bunlaryıkanır ve kefenlenir). Ebû Bekr-i Sıddîk; Beni, bu iki çamaşırım ilekefenleyiniz. buyurmuştu.

Kabirdeki hayât, bir bakımdan, dünyâhayâtına benzediği için, meyyit terakkî eder, derecesi yükselir. Kabirhayâtı, insanlara göre değişir. Hadîs-i şerîfte; Peygamberler, (aleyhimüsselâm)kabirlerinde namaz kılar. buyruldu. Peygamberimiz mîrâc gecesinde, Mûsâ aleyhisselâmın kabri yanından geçerken, mezarda namazkılarken gördü. O ânda göğe çıkınca, Mûsâ aleyhisselâmı göktegördü.Kabir hayâtı, şaşılacak bir şeydir. Bu günlerde, merhûm büyükoğlum (Muhammed Sâdık) dolayısı ile, kabir hayâtına bakarak, şaşılacak gizli şeyler görülüyor. Bunlardan az bir şey bildirsem, akıl ermez.Fitnelere, karışıklığa sebeb olur. Cennetin tavanı, Arş`dır. Fakatkabir de, Cennet bahçelerinden bir bahçedir. Akıl gözü bunu göremiyor.Kabirdeki şaşılacak şeyler, başka bir gözle görülüyor. Yarım yamalak daolsa, inanmak, azâbdan kurtulmağa sebeptir. Fakat, o güzel kelimenin(Kelime-i tevhîd) Hak teâlâ tarafından kabûlü için (dünyâda dîninemirlerine uymak), sâlih emirleri işlemek lâzımdır.

Ölmemek için, vebâ hastalığı bulunanyerden kaçmak büyük günahtır. Muhârebede, düşman karşısından kaçmakgibidir. Vebâ bulunan yerden kaçmayıp sabr eden kimse, ölünce,şehîdlerin sevâbına kavuşur. Kabir sıkıntısı çekmez. Sabr eden kimse,ölmezse, gâziler sevâbına kavuşur. Arabî beyt tercümesi:

Rabbim öl deyince, ölmeği severim,
Mevte çağırana safâ geldin derim.

1) Zübdet-ül-Makâmât; s.346
2) Hadarât-ül-Kuds; s.334
3) Tezkire-i İmâm-ı Rabbânî; s.326


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye