Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: LEBLEBİCİ BABA -Q- ( 1806 - 1877 )
MesajGönderilme zamanı: 12.03.09, 22:17 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Erzincanî SÜLEYMAN EFENDİ / LEBLEBİCİ BABA
-Q-
(ŞEMS-İ HAYAL)

( 1806 - 1877 )


Abdurrahman Efendi'nin oğlu olup, hicri 1221 (M. 1806) senesinde Erzincan merkez Zatkığ (Değirmenköy) köyünde doğmuştur. Leblebici Baba adıyla tanınmasına rağmen asıl adı Süleyman'dır.117 1918 senesine kadar Müslümanlarla Hıristiyanların müşterek yaşadıkları bu köyün 1516'da 13.000, 1520'de 15.431 ve 1591 senesinde de 90.000 akçe gelir kaydetmiş olması118 buranın günümüzde olduğu gibi daha önceki asırlar içerisinde de büyük bir tarımsal potansiyele sahip bulunduğunu göstermektedir. Bu nedenle şairimizin bir çiftçi ailesinin çocuğu olduğuna hükmedebiliriz.

Süleyman Efendi ümmidir. Yani okur-yazar değildir. Fakat hep söylemiştir. Her ne kadar köyündeki sıbyan mektebine (ilkokul) devam etmiş ise de bitirememiştir.119 İyi bir tasavvuf kültürüne sahip olduğu ve özel bir eğitimden geçtiği şiirlerinden anlaşılmaktadır. Hocalarının kim olduğu, kimden veya kimlerden feyz aldığı, Erzincan şehir merkezine ne zaman naklettiği, leblebicilik mesleğinin babasından kendisine intikal edip etmediği belli değildir. Onun Erzincan şehir merkezinde (1939 deprem öncesi) bir dükkânının bulunduğu ve burada leblebicilikle iştigal ettiği, geçimini bu yolla yani ticaretle sağladığı, bu mesleğin kendisine ebedi isim (lâkap) kaldığı bilinmektedir.
Terzi Baba'ya, dolayısıyla Nakşibendi tarikatına intisap etmezden önce, başka bir tarikatla bağlantısının olup olmadığı tespit edilememiştir. Fakta büyük bir ihtimalle, girdiği ilk tarikat Nakşibend ve Mürşidi de Terzi Baba'dır. Çünkü şiirlerinde sitayişle ondan bahsetmekte ve başka bir tarikatla ilişkisinin olduğuna dair herhangi bir beyanı yoktur.

Terzi Baba vefat ettiği zaman (1848) Süleyman Efendi 42 yaşındadır. Ona intisap ettiği tarih ve dolayısıyla kaç yaşında mürit olduğu bilinmemektedir. Ancak, onun çocukluk yıllarını bir kenara bıraktığımız zaman bu intisabın muhtemelen 1820 senesinden sonraki bir tarihte gerçekleşmiş olabileceğini söylememizde bir sakınca olmasa gerektir. Mürşidine intisabından sonra bir cezbe devresi geçirmiş, bu halinden bahsedilirken "Delilik zamanım" diyerek bir anlamda gençlik çağındaki ahvalini tarif ettiği gibi, bir süre Terzi Baba'dan ve tasavvuftan uzak kaldığı günlerin üzüntüsünü, pişmanlığını dile getirmiş olmalıdır.

Hayatını, bed aleme, mürşidine ve tasavvufa vakfeden Süleyman Efendi, ömrünün sonlarına doğru gözlerini kaybetmiş ve neticede hicri 1294 (M. 1877) senesinin Ramazan ayında ve Kadir Gecesi'nde ikâmet buyurdukları Gerekgerek mahallesindeki hane-i şeriflerinde teslim-i ruh eylemiştir. Kabri Terzi Baba mezarlığında olup, girişe göre sağ tarafta kalan ağaçlık alan içerisindedir. Mezar taşında; "Hüvel Hallaku'l Bâki Gavsu'l vasilin Şeyh Muhammed el Hayyat Vehbi el üveysi Kaddesallahu Teâla Sırrahu'l Aziz Efendimizin bazı ahval-ı gaybiyelerinin tercümanı Leblebici Baba eş-Şeyh Süleyman Şemsi Hayal Hazretlerinin ruh-ı ervahları içün Fatiha" Sene: 1294 yazısı okunmaktadır.

Leblebici Baba'nın kaç çocuğunun olduğu bilinmemekle beraber, Abdullah adında bir oğlundan bahsedilmektedir.

Onun okur yazar olmadığını, ama söylediğini daha önce belirtmiştik. Bu nedenle, şiirlerinin bir kitapta toplanması için, dostlarından Hilmi Efendi (muhtemelen Hoca Mustafa Hilmi Efendi olmalıdır)'ye ricada bulunarak şiirlerinin bir divanda toplanmasını talep etmiştir. Kendisi gibi şair olan bu zat, olayı şu mısralarla dile getirmektedir:

"Bu ülfetler muhabbetler arasında hemin Baba
Ederdi bu hakıykat sözlerinden remzile iyma
Dedim, ey Şeyh-i kâmil bu kelâmın cem-ü tertibet
Dedi, yazmak, okumak bilmezem ben söylerim amma
Dedim, ahbabların yazmasına sarfeylesün himmet"

Hilmi Efendi'nin gayretleriyle bir araya getirilen bütün şiirleri yine bizzat Süleyman Efendi'nin kendisi tarafından "Tuhfetü'l Uşşak" adını verdiği bir kitapta toplanmıştır. Bu kitap, 1863/64 senelerinde hazırlanmış olmasına rağmen, ne yazık ki onun vefatından sonra yani 20 Sefer 1296 (16 Şubat 1879) tarihinde ve Bab-ı Ser Askeri'de Ceride-i Askeriye matbaasında basılmıştır.121
Şiirlerinde "Şems-i Hayal (Hayal Güneşi), Hayali Şems-Hayal-Şems ve Hayali Şems-i Nakşi" gibi mahlasları kullanmıştır. Tasavvufi deyişlerinin yanı sıra beğenmediği hususlar için de manzum hicivleri de vardır. Şiirlerinde arı bir ifade kullanmış, hem Divan Edebiyatı, hem de Halk Edebiyatı nazım şekillerini tercih etmiştir. Divan edebiyatı nazım şekillerinden en çok gazeli, daha sonra murabba-muhammes-kaside ve müstezadı, Halk Edebiyatından da Koşma türünü kullanmıştır. Yine şiirlerinde arûz ve milli hece veznini kullanmış, hece vezninden en çok (6-5) veznine yer vermiştir. Genellikle tam kafiye üzerinde durmuş, yarım ve zengin kafiyeye de rastlanmaktadır. Yine şiirlerinde mecaz-teşbih-istiare-teşhis-tenasüb-telmih gibi sanatlara rastlamak mümkündür.

Şiirlerinden örnekler:

Şems-i Hayaliyim Hayyat'a erdim
Hazret-i beytinin silkine girdim
Vücudum bin gözdür Mevlâmı gördük
O feyz-i rahmanı saçup giderim.

Koğanımız hikmet, balımız kudret
İlâhi ver bize hayırlı nimet
Vatanım Erzincan menendi cennet
Duaya durmuşlar el bizim içün.

Bize cevreyledi bu zalim felek
Kimi çuha giyer kimi şal yelek
Kimisi tef çalar, kimi dünbelek
Boynu buruk duruşuma ne dersin?

Vehbi Hayyat beni terbiye etti
Kendisi üveysin izine gitti
Hızır ile İlyas elimden tuttu
Hayat suyun buluşuma ne dersin?

Bir başka şiirinden;

Bu zamane âhır oldu hürmeti kaldırdılar
Hubb-ı fillah birbiriyle sohbeti kaldırdılar.

Malına mağrur olanlar bize etmezler nigâh
Ağniyalar fıkaradan ülfet-i kaldırdılar.
Bu şeriat baki ama sureti kaldı heman
Taat-i Hak'ta sebat-u himmeti kaldırdılar.

Özellikle bir din adamının nasıl olması gerektiğini, mala-mülke itibar etmemesini, bilhassa Kurân'ın para kazanmak için öğretilip, okunmasına taraftar değildir. Bu düşüncesini de şu meşhur hicivleriyle dile getirmektedir:

Dünya için okuyan
Maksadı ot ya saman
Bir kalaylı koz gibi
İçi çürük bir palan.

İlmine mağrur olanlar için de şunu söyler şair:

İlmine mağrur olan
Bir kuruca ad ve san
Kürsüde vaaz eylese
Sanki öter saksağan.

Terzi Baba'nın vefatıyla adeta yıkılan Leblebici Baba, büyük üzüntüsünü şu dörtlükleriyle dile getirmektedir:

Bilmem nedir benim ah-u efganım
Feryadımdan cümle cihan ağladı
Bekaya göçmüştür ol şeyh-i şah'ım
Uçtu bülbül hep gülistan ağladı

Gönderdi hafızı çekti alemi
Urdu yüreğime derd ile gamı
Bütün ihvanlara verin selâmı
Bizim içün cümle insan ağladı

Tasavvuf mülkinin Kenzil Miftahı
Beni burda koydu eylerim ahı
Gitti elden gitti erenler şâhı
Tükendi çaremiz derman ağladı

Hakkın kudret eli geldi yetişti
Aldılar ruhunu seyrana geçti
Yandı pervane şamadan ağladı

Müridlerin boynu buruk dolanır
Dökülür gözyaşı yerler sulanır
Dökmüş allarını kara bağlanır
Ecel dermanından Lokman ağladı

Vardım hanesine boştur kafesi
Gelmez gülistandan bülbülün sesi
Geydim karaları tuttum hem yası
Bir ben değil cümle ihvan ağladı

Gördüm yetim kaldı körpe kuzular
Her birisi dertli dertli sızılar
Kara bahtımızda budur yazılar
Ehl-i beyti cümle nisvan ağladı

Emir-i Hak bu imiş ne gelür elden
Çekelim tevhidi can-ü gönülden
Tomurlar ayrıldı ol gonca gülden
Melâikle arş-ı Rahman ağladı

Arşın direğidir Gavs-ı âzamı
Destinde içürdü âb-ı zemzemi
Asrında görmedim imam âzamı
Çar mezhebde ehl-i iman ağladı

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: LEBLEBİCİ BABA -Q- ( 1806 - 1877 )
MesajGönderilme zamanı: 17.03.09, 00:38 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.12.08, 23:18
Mesajlar: 245
Terzi Baba'yı (ks.) idrake Leblebici lazım geldi ama her leblebici değil Leb demeden Leblebiyi anlayan bir BABA...

İlmine mağrur olan
Bir kuruca ad ve san
Kürsüde vaaz eylese
Sanki öter saksağan.


yani:

Aşk ile yanıp dumansız tütmeli vaiz..
Hak ile coşup kemansız ötmeli vaiz..
Sen ka'l u kıyl ile iş biter sanma sakın:
Ölmeden evvel ölüme yitmeli vaiz..

not: ölmeden evvel ölüm gerçek hayattır o hayata erenlere meyyit demek caiz olmadı.. hakiki hayata erenin üstüne atom bombası atsan yine meyyit olmaz.. bu zat hayatta bir tavırdan tavr-ı ahara intikal etmiş demektir..

mesela Yahya (AS.) hazretlerinde hayatın sırrı vardı: o mukaddes hazrete hamle edenler şehid etmiş oldular meyyit edemediler ama kendileri meyyit oldu.. ba'del şehadet Cenab-ı Yahya'nın kanı galeyan ettiği zaman yetmişbin azgın adem zebh olundu: ve onların kanı akmadıkça dem-i Yahya sakin olmadı.. Ya-Huu..!


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye