Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: İmam-ı Rabbâni Ahmed Sirhindi ve Muhammed İkbal
MesajGönderilme zamanı: 18.02.09, 10:34 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Mektubât-ı Rabbanî Müellifi Ahmed Farûkî Serhindi

Mektubât-ı Rabbanî Müellifi Ahmed Serhindi Hakkında Notlar...

İmâm–ı Rabbâni ve görkemli eseri Mektubât-ı Rabbanî

HAYATI

İmam–ı Rabbâni Ahmed Sirhindi Hazretleri hicri 971 senesinin şevval ayında (Mayıs 1564) Hindistan'ın Sirhindi kasabasında doğdu. Bazı kaynaklarda doğumunun şevvalin 14. gününü (26 Mayıs) olduğu kayıtlıdır. Soylarının, ikinci halife Hazreti Ömer el–fârûk'a dayandığı söylenen Kâbil asıllı bir aileye mensuptur. Bu sebeble Ahmed Sirhindi'ye "Fârûki" ve "Kâbili" nisbeler de izafe edilmektedir.

Babası Şeyh Abdülehad Çiştiyye ve kâdiriyye tarikatlarından icazetli bir Şeyh ve âlim idi. Bu icazetlerini Abdülkuddüs Gengûhi'nin (ö. 944/ 1537) oğlu ve halifesi Şeyh Rükneddin'den (ö. 983 / 1575) almıştı. Hafızlık yaptı ve babasından bazı dersler gördü. Sonra eğitimini geliştirme için Siyâkût'a (sialkot) gitti. Mevlânâ Kemâl Keşmiri'den (ö. 1017 / 1608) ma'kûlât (akli ilimler; mantık, felsefe), Mevlânâ Ya'kûb Sarfi Keşmiri'den (ö. 1003 / 1595) de hadis okudu. On yedi (17) yaşına geldiğinde (988 / 1581) zâhiri ilimleri tamamlamış olarak babasının yanına döndü ve ders vermeye başladı. Bu arada Şeyh Abdurrahmân Bedahşi'den icazetli olan Kâdi Behlül Bedâhşâni'den tefsir ve hadis okutma icazeti aldı.


* * *
İmam–ı Rabbani Hazretleri ilimle iştigal ettiği gençlik döneminde takriben 18 veya 20 yaşlarında iken Bâbürlülerin başkendi olan Agra'ya gitti. Orada Ekber Şah'ın önde gelen bürokratlarından Ebu'l–Fazl âlleme'nin (ö. 1011 / 1602) meclislerinde bulundu ve bir defasında onunla tartıştı. Tartışmanın sebebi Ebu'l– fazl'ın filozofları çok övmesi, buna karşı İmam–ı Rabbani'nin; İmâm–ı Gazâli'nin “el–munkızü mine'd–dalâl” isimli eserinden naklen filozofların ilimlerinin önceki peygamberlerin kitap ve sözlerinden aşırma olduğunu söylemesi idi. Esasen bu tartışmanın arkasında Ebu'l– fazl'ın peygamberlik müessesesinin önemi hakkındaki şüpheleri yatıyordu.

* * *
Babasının vefatından sonra, 1008 yılının Rebi'u'l–âhir ayında (ekim 1599) İmam–ı Rabbani hacca gitmek için Sirhind'den yola çıktı. Bu dönemde 37 yaşında idi. Delhi'ye geldiğinde dostu Mevlânâ Hasan Keşmiri'nin tavsiyesi ile Delhi'nin Firûzâbât mahallesinde irşad ile meşgul olan Nakşbendi şeyhi “Bâkibillâh”ı ziyaret etti. Sirhindi, vefat eden babasının nakşbendiyyeden övgüyle bahsettiğini biliyor ve bu tarikata gıyaben ilgi gösteriyordu.

Bâkibillah İmam–ı Rabbani’yi görünce ondaki yüksek kabiliyeti sezdi ve âdeti olmadığı hâlde, kendisine intisaba davet edip bir süre tekkesinde ve sohbetinde kalmasını rica etti. İmam Rabbani bu teklifi kabul etti ve nakşbendiyyeye intisabı başlamış oldu.

* * *
Bâkibillah, İmam–ı Rabbani’ye Mâverâünnehr'de Şeyhi Hâcegi İmkenegi'nin yanında iken gördüğü bir rüyayı anlattı. Bu rüyada bir papağan gelip Bâkibillah'ın eline konmuş Bâkibillah onun gagasına kendi ağız suyundan damlatınca papağan konuşmaya başlamış ve Bâkibillah'ın ağzına gagasından şeker dökmüştü. Şeyhi İmkenegi papağanın Hindistan kuşlarından olduğunu, Bâkibillah'ın Hindistan'da irşad ile meşgul olurken değerli bir insan yetiştireceğini, o değerli zatın feyzi ve fikirleriyle insanların aydınlanacağını söylemişti. Bâkibillah bu olayı anlattıktan sonra İmam–ı Rabbani'ye:
"Biz, bu rüyanın size işaret ettiğini düşünüyoruz." dedi.

* * *
Bâkibillah, İmam–ı Rabbani'ye gördüğü bir başka rüyayı (vakıa) da anlattı.
Şeyhi İmkenegi'nin yanından dönerken Sirhind'e geldiğinde rüyasında kendisine:
"Sen Kutbun yakınına inmişsin." diye hitap edilmiş ve kutbun sûreti (hilyesi, siması) gösterilmişti. Bâkibillah İmam–ı Rabbani'ye:
"Sizi gördüğüm ilk gün sûretinizin o gördüğüm sûrete, uygun olduğunu ve sizde o kabiliyetin bulunduğunu anladım," dedi.

* * *
İmam–ı Rabbani'nin intisab ettiği dönemde, Bâkibillah mutluluğunu, bir dostuna yazdığı mektupta şöyle ifade ediyordu:
"Sirhind'den Şeyh Ahmed isminde ilmi çok, âmeli güçlü bir yiğit birkaç gün bizimle oturup kalktı. Ondan, çok ilginç hâller müşahede edildi. Muhtemelen âlemin kendisiyle aydınlandığı bir kandil olacak...”

* * *
İmam–ı Rabbani son zamanlarını münzevi bir şekilde geçirdi. Cuma namazı haricinde evinden çıkmıyordu. Vefatından birkaç ay önce, nefes darlığı çekmeye başladı. 28 Safer 1034 (29 Kasım veya 10 Aralık 1624) tarihinde vefat etti ve doğum yeri olan Hindistan'ın Sirhind kasabasında defnedildi.

Vefat ettiğinde şemsi takvim hesabıyla 60 yaşında idi.

İmam–ı Rabbani Hazretleri vefat ettiğinde geriye birkaç yetişkin çocuk, birkaç halife, çok sayıda mektup ve birkaç risale bırakmıştır.

***

Mektubât-ı Rabbanî

Mektûbât, İmam–ı Rabbani’nin müridlerine ve dostlarına yazdığı toplam beşyüz otuzaltı mektuptan oluşan üç ciltlik farsça bir eserdir. Birinci cilt İmam–ı Rabbani Hazretlerinin hicri 1008–1025 tarihleri arasında yazdığı üçyüz onüç mektuptan oluşmakta olup müridi yâr Muhammed Cedid Bedahşi Tâlekâni tarafından 1025'te (1616) derlenmiştir.

İkinci cilt 99 mektuptan oluşmakta olup Abdülhay Hisâri tarafından 1028'de (1619) derlenmiştir.

Üçüncü cilt Muhammed Hâşim Kişmi tarafından 1031'de (1622) 114 mektup olarak derlenmiş, bundan sonra yazılan mektupların yeni bir cilt yapılması düşünülmüş, ancak İma-m–ı Rabbani Hazretlerinin vefatına (1034/1624) kadar geçen dönemde sadece on tane mektup yazıldığı için onlarda üçüncü cilde eklenerek bu cild de 124 mektup olmuştur.

* * *
Ahmed Sirhindi mektuplarında İslâmi kaidelere ve EHL–İ SÜNNET MEZHEBİ'ne bağlı kalmayı sıkça vurgulamış, yaşadığı tasavvufî hâlleri ve seyr u sülûk esnasındaki ruhi tecrübelerini aktarmış, ayrıca varlık konusunu derinlemesine tartışmıştır.

Muhyiddin İbnü'l–Arabi ve takipçilerine katıldığı ve katılmadığı hususları belirtirken konuyu ulema gibi zihni (rasyonel) yaklaşımlarla değil, yaşadığı tasavvufi (mistik) tecrübelerle temellendirmiştir.

* * *
Mektuplarında zaman zaman Hindistan'ın dini ve sosyal yapısındaki aksaklıklara da işaret eden Sirhindi, yöneticileri bu konuda uyarmış veya hayra teşvik etmiştir.

Müridlerine yazdığı mektuplarda tasavvufi konulara ağırlık veren Sirhindi'nin devlet yöneticilerine yazdığı mektuplarda genelde, dini ve sosyal konularla iktifa ettiği görülmektedir...

* * *
İmam–ı Rabbani Hazretleri'nin halifelerinden Muhammed Hâşim Kişmî, Mektûbât'ın birinci cildindeki keşfi bilgilerin, diğer iki cilde nispetle İmam’ın ilk hâllerine ait olduğunu ifade etmektedir.

Mektupların muhtevasında yazıcının hâli etkili olabileceği gibi, mektubun yazıldığı muhatap kişinin tasavvufi ve zihni seviyesi de etkili olabilmiştir.

Nitekim İmam–i Rabbanı Hazretlerinin gençliğinde yazdığı mektuplar ile yaşlılık döneminde yazdığı mektuplar arasında aynı konuda farklı görüşleri bulunduğu görülmektedir.

Bununla birlikte Serrâç Tûsi'nin (ö.378–988) bir ilk dönem sûfisinden naklettiği şu cümleler tasavvuf kültüründe mektupların önemini açık bir biçimde ortaya koymaktadır:
"Kim, şeyhlerimizin remzlerine (yüksek manalı sembolik sözlerine) vâkıf olmak isterse, onların yazışmalarına ve mektuplarına baksın. Onların remizleri buralardadır. Yoksa yazdıkları eserlerde değil."

Mektûbât'ın bilinen en eski yazma müshası İslâmâbâd'daki Gençbahş Kütüphanesi'nde olup 14 muharrem 1056 (16 Kasım 1654) tarihlidir.

İMAM–I RABBANİ DEVRİNDE HİNDİSTAN’IN DİNİ AHVALİ

İmâm–ı Rabbâni Hazretleri (ö. 1034/1624) XVI. yüzyılın sonu ile XVII. yüzyılın başlarında Hindistan'da yaşamıştır. O dönemde, Hindistan idarecileri Bâbürlülerden Ekber Şah (963–1014/1556–1605) ve Cihângir (ö.1014–1037 / 1605– 1627) idi. Ülkede birçok imar ve kültür faaliyeti sürüyordu. Ancak dini ve içtimai hayat çalkantı içindeydi.

Müslümanlar ile hindular arasındaki mücadeleler devam ederken, Ekber Şah (muhtemelen ülkedeki iktidarını güçlendirmek niyetiyle) Hindulara yakınlık göstermeye başladı. Bununlada kalmayıp "din–i ilâhi" adıyla yeni bir din ortaya attı. Ayrıca Hindistan'daki bazı müslümanlar, özellikle eğitim almamış kadınlar hinduizm kültüründen fazlaca etkileniyorlardı. Bu gelişmelerden kaygılanan İmam–ı Rabbani Hazretlerii sarsılmaya başlayan dini esasları muhafaza etmek ve İslâmiyeti hurafelerden arındırmak için kültürel mücadeleye başladı. Yazdığı eserler ve mektuplarla müslüman halkı ve idarecileri İslâmi kurallara bağlı olmaya çağırdı.

* * *

İmam–ı Rabbani, o dönemde, Hindistan'ın dini ve sosyal hayatındaki çalkantıları İsbâtü'n–nübüvve adlı eserinde şöyle anlatmakta:

"Zamanımızın önde gelenlerinden birisi (Ekber Şah'ın önde gelen bürokratlarından Ebu'l–fazl Allâmi kastediliyor) âlimlerinden bir çoğunu, dine ve peygamberlere bağlılıklarından dolayı, anlatılması uygun olmayacak şekilde cezalandırdı. Hatta iş oraya vardı ki, meclisinde Son Peygamber'in s.a.v. ismini anmaktan kaçınır oldu. O'nun güzel ismini (Muhammed) taşıyan kişilerin ismini değiştirdi. Hindistan'da İslâm'ın önemli üzerinde durduğu kurban kesmeyi (inek kesmeyi) yasakladı. Mescidleri ve müslüman kabirlerini tahrip etti. Kafirlerin mabetlerine, merasim günlerine ve ibadetlerine ise saygı gösterdi. Onların hükümlerini kendi dillerinden (sanskritçe) farsçaya tercüme ederek İslâm'ın izlerini silmek istedi..."

* * *
İmam–ı Rabbani Hazretleri bir mektubunda Hinduların Thôniser'de (Thanesar) bir mescidi ve türbeyi yıkıp yerine kendi mabetlerini inşa ettiklerini yazmaktadır. Ayrıca onlar dini merasimlerini rahatça icra ederken müslümanların bundan mahrum olduğunu, meselâ hinduların oruç gününde (ikâdesi, ekâdeshi) müslümanların pazarda bir şey pişirip satması için gayret ettiklerini, ancak müslümanların oruç zamanı olan ramazan ayında hinduların rahatça pazarda yiyecek pişirip sattıklarını anlattıktan sonra, bütün bunların müslüman bir padişah (Cihângir) döneminde yaşanmasının kendisini daha çok üzdüğünü de ifade etmektedir.

* * *
İmam–ı Rabbani Hazretleri o dönemde Hindistan'daki bazı eğitimsiz müslümanların hindu dini merasimlerine katıldıklarını birçok müslüman kadının, hinduların su çiçeği hastalığını iyileştirdiğine inandığı (sümme haşa) "tanrıçaya" dua ettiğini (sitala) kaygıyla anlatmaktadır.

Ayrıca müslümanların ibadette ve kıyafette bazı bidatlar icat ettiklerini, sûfî görünen câhiller ile dünyaya düşkün âlimlerin topluma zarar verdiğini belirtmektedir.
(İmam–ı Rabbani, mektûbât, III, 363 (no: 41) (Sirhindi, mektûbât, 1, 124 (no:47)

* * *
Dini hayatta yaşanan bu kargaşa döneminde Ekber Şah'ın ortaya attığı "din–i ilâhi" (tevhid–i ilâhi) fikri, zihinleri daha da bulandırdı. Bu yeni durum (din) tabanda geniş kitlelere ulaşamamış (mensuplarının 19'u geçmediği söylenmekte) ve Ekber Şah'ın ölümüyle tarihe karışmış ise de, müslümanları endişe ve üzüntüye sevketmiştir. Din–i ilâhi'ye göre, İslâm peygamberinin gelişinin üzerinden 1000 yıl geçmiş ve İslâmiyet tabii ömrünü tamamlamıştır. (Sümme haşa).

Bu batıl dinde güneşe tapılmakta, reenkarnasyona inanılmakta, domuz eti helâl sayılmakta idi. Ekber Şah, kendisine saygı secdesi yaptırır, yogilere de özel bir ilgi gösterirdi.

O dönemde Hindistan'daki dini hayatın bu yapısı İmam–ı Rabbanı’yi İslâmiyeti hem destekleyip güçlü bir hâle getirme, hem de hurafelerden arındırarak tekrar saf hâline çevirme ve yenileme (techid, ıslâh, ihya) düşüncesine güçlü bir şekilde sevketmiştir. Bu gayeyle İmam–ı Rabbani o dönemin önde gelen bürokratlarına birçok mektup yazıp onları teşvik etmiş, ayrıca dostlarına yazdığı mektuplarla ve diğer eserleriyle çevresindeki insanları yönlendirmeye çalışmıştır.

Ekber Şah dönemi bürokratlarından dostu Şeyh Ferid Buhâri'ye yazdığı şu cümleler, İmam–ı Rabbani Hazretlerinin duygularını özetlemektedir: "Hayırların en büyüğü, İslâm'ın güçlenip değer kazanmasına çalışmak, onun hükümlerinden her birini ihya etmeye gayret etmektir. Bilhassa İslâmi esasların yıkılmaya yüz tuttuğu böyle bir zamanda..." (Sirhindi, mektûbât, 1, 126 (no:48)

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Mektubât-ı Rabbanî Müellifi Ahmed Farûkî Serhindi
MesajGönderilme zamanı: 20.12.10, 12:12 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 07.12.10, 00:24
Mesajlar: 424
İmam-ı Rabbâni Ahmed Sirhindi ve Muhammed İkbal

Muhammed İkbal'in (ö. 1938) de Sirhindî'ye hayranlık duyduğu bilinmektedir. "Hâce Nakşbend ve Sirhindli Müceddid'in benim kalbimde büyük bir değeri vardır." diyen İkbâl, Ahmed Sirhindî'yi "tasavvufun büyük bir yenileyicisi" olarak nitelendirmiştir.

İkbâl, Bâl-i Cibril isimli Urduca eserinde Sirhindî hakkındaki bir şiirinde O'nu şöyle anlatır:

Gökkubbe altında nurların saçıldığı yeri,
Şeyh Müceddid'in mezarına ziyarete vardığımda anladım ki,
Gökteki yıldızlar bile utanır bu toprağın zerresinden,
Bu toprakta saklıdır ilâhi tecelliler sahibi.
Cihangir gibi bir padişahın önünde boyun eğmedi o,
Sıcak nefesinden Allah ehlinin kalbindeki ateş sönmedi.
Allah onu tam zamanında yetiştirdi de, haber sundu,
Hindistan'da İslâm'ın koruyucusu, milletin tek sermayesi hâline geldi.*


(*)Muhammed İkbâl, Külliyyât-ı İkbâl, Lahor 1991, s. 135; Muhammed İkbâl, Cebrâil'in Kanadı (trc. Yusuf Salih Karaca), İstanbul 1983, s. 159.

Necdet Tosun, İmam-ı Rabbânî Ahmed Sirhindî, İnsan Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2009,s.146-147.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye